İnanmak... Ateist

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sevgili orcagada ;
Övgünü hakediyormuyum bilemiyorum.Bende size karşı aynı hisleri paylaştığımı öncelikle ifade etmek istiyorum.Bana yalnız olmadığımı hisettiriyorsun.
Saygılarımı sunarım.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
(Bu yazıyı dört parçaya bölmek zorunda kaldım, şimdiden emek veren gözlerinizin hakkı için teşekkür ediyorum.)

Selamlar arkadaşlar.

Yazıların oldukça seviyeli gidiyor olması beni çok mutlu ediyor.
Ancak rahatsız olduğum bir kaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum;
Yazılar biraz uzadığından olsa gerek, önceden konuşulmuş olan şeylerin aynı tarzda yeniden gündeme gelmesi beni boşuna yazıyormuşum gibi bir hisse kaptırıyor. Örneğin yedihill arkadaşımız, 167 numaralı mesajda, "inanıp arapştırmak yerine, araştırıp inanmak gerekir" demiş. Oysa ben 164 numaralı mesajımın ilk paragrafında, aynen yedihill'in dediği gibi olduğunu üstelik ayet ve hadislerle ayrıntılı olarak dile getirmiştim. Yazılar bazı arkadaşlarımız özellikle sorduğu için öncelikle onların isimleriyle başlıyor ama konuyu takip eden arkadaşların tüm mesajları okuması gerekir diye düşünüyorum.

İkinci bir konu, soruların tamamına cevap veriliyor ama genellikle bir kaçında geri dönülüyor. Yani örneğin bize 5 soru soruyorsunuz, hepsine kendimizce cevap yazıyoruz ama siz sadece 3 konu hakkında tekit yazıyorsunuz, diğer cevaplar hakkında yeniden fikir beyan etmiyorsunuz. Hatta onun yerine yeni sorular geliyor. Bu da bende "ne olursa olsun amaç muhalefet"miş gibi bir izlenim bırakıyor. Yani sanki sorular "alt etme"ye yönelik gibi. :(

Üçüncü bir konu da, ben hep "soru cevaplayan şahıs" olmak istemiyorum. Örneğin bazı sorular sordum kimse cevap vermedi. :( Hatta öyle sorular ki, şimdiye kadar sözde bilimsel olarak onlarca defa cevaplanmış olması muhtemel en basitten sorular. Örneğin varlık kavramı nedir? Alt başlık olarak canlılık nedir, nasıl oluşmuştur? Biyolojik olarak canlılık sonlandığında ne olur? Evrim teorisi hakkındaki görüşleriniz? Ya da örneğin hacıcavcav arkadaşım "gerçeliliğini yitiren ayetler var malumunuz" dedi, ben de o ayetlerin hangileri olduğunu sordum ama ona da cevap gelmedi.

Dördüncü bir konu olarak da şunu dile getireyim; buradaki yazışmalarımız malesef belli bir noktaya kadar gidebilecek. Çünkü dediğim gibi, sorulan soruların bir bilinilirlik sırası olmalı. Henüz hücre nedir bilmeyen kişi mitekondri nedir diye sorarsa, doğru bile anlatılsa anlamayacaktır. Bu tüm herkes için geçerlidir. Çünkü ben de sorularımı sorarken buna dikkat ediyorum. Hatta eskiden kafama takılan soruları yazdığım bir defterim vardı, orada tüm sorularımı belirli bir sıraya koyup öyle sorardım bildiğini düşündüğüm ya da fikrini almak istediğim kişiye. Hatta bazen o kişi yanımda olduğu halde henüz başka şeyleri çözümlememiş olduğum için bazı soruları sormazdım bile. Bu sebeplerle de yazılarımız uzadıkça uzuyor ve münazaranın devamını oldukça zorlaştırıyor. (Çünkü çok fazla konuyla temas edilmek zorunda kalınıyor ve hatta öyle ki, daha önce de söyledim, aslında buradaki her bir konuyla ilgili günlerce münazara yapılabilir ve ciltlerce kitap yazılabilir.)

Beşinci bir konu olarak da şunu söyleyeyim; belki de bu mesajla buradaki müslüman kardeşlerimden farklı fikirler beyan edeceğim. Bundan rahatsızlık duyacaklar olursa, şimdiden haklarını helal etsinler. Allah'ın sorgulama konusundaki tavsiyeleri sadece inançsızlara yönelik "sorgulayın ki beni bulacaksınız" demesi değil, aynı zaman müslümanlara da "sorgulayın ki körükörüne inanmayın" çağrısı da yapmasıdır. (Örn. Maun, Abese sureleri.)

Sevgili hacıcavcav, yaratıcının and içmesi, daha önce belirttiğim gibi, çok ayrıntılı bir şekilde bazı tefsir kitaplarında vardır. Daha önce bir mesajımda bir örnek kitabı özel mesaj yoluyla önerebileceğimi söylemiştim. Benim vereceğim cevaplar sizi tatmin etmeyebilir, ancak cevabı gerçekten öğrenmek istiyorsanız, bence bunun için emek harcamanız lazım. Benim bu and içmelerden en azından anladığım iki nokta var. Olayın ciddiyetine dair vurgu yapmak ve özelliklerine dikkat çekip bunların yaratıcısı olduğunu hatırlatmak. Senin de söylediğin ayetlerde, (Fecr-5) benim söylediğim olay açıkça ifade edilmiş. Yaratıcı bazı şeyleri birer birer saymış ve bunlarda olan özellikleri ve bunların nasıl olduğunu hiç düşünmüyor musunuz anlamında bir soru yöneltmiştir. Ancak şöyle de bir durum var; varlığına inanmadığınız bir yaratıcının vereceği andın özellikleri bence sizin için bir şey ifade etmez ki? Yani örneğin ben bir yaratıcının var olduğuna inanmıyorsam, yaratıcının söylediği iddia edilen sözlerdeki üslubu benim için ne anlam ifade edebilir ki? Benim ilk olarak sormam gereken soru, var olduğuna inanmıyorsam o halde neye inanıyorum ve niye bana göre yaratıcı yoktur. Varsa nasıl ve neden?

"Kendisine vahiy gelen herkesin peygamber olduğuna dair hiç bir belge yoktur" iddiama karşılık bana Ahzab-40 , Maide-3 ve Hadid 27 ile yanıt vermişsin fakat bunların konuyla hiç bir ilgisi yok ki? Ya da göremediğimi düşündüğün bir nokta varsa ayrıca belirtirsen mutlu olurum. Ruhban sınıfı hakkında söylediğine gelince; ayrı bir konu oldu ama yine bir soru niteliği taşıdığı için yazayım; o ayetin tercümesine bakılarak yapılan bir yorum malesef. Çünkü orada açıkça görülen "sözde bunu da benim için yaptınız ama ona bile riayet etmediniz" anlamı var kaba tabirle. Aslında böyle "yorum" şekline dönüştürmek istemiyorum ama "meal"ler bizi buna zorluyor. Şunu da belirtmek isterim, benim inandığım yaratıcı zalim değildir; dolayısıyla koyduğu düzenden habersiz olanları da sadece bildikleriyle sorgular. Senin de yazmış olduğun Hadid suresi 27nci ayette açıkça "onlardan inananlara da ecirlerini verdik" diyor. Bir hadis söyleyeyim; "ameller niyetlere göredir". Bazı noktalarda hükümler yaratıcının insanın doğasına koyduğu şeylere göredir. Örneğin bir yaratıcı olduğunu kabul etmeyen kişileri bile "siz benden habersizdiniz ama iyi bir hayat sürdünüz" deyip cennetine alabilir (tabi işin içinde bile bile inat yoksa), ama bile bile ve hiç bir geçerli nedeni yokken cinayet işleyen birine de "sen cinayetin kötü bir şey olduğunu bilmiyordun seni affediyorum" demez. O kişi müslüman bile olsa, hatta gerçekten inanç gereklerini oldukça yerine getiren biri bile olsa! Çünkü herkes haksız cinayetin kötü bir şey olduğunu bilir, bunu bilmek için bir yaratıcıya inanmaya gerek yoktur. Zaten bu noktadaki soruma da cevap alamadım. Size göre neden böyle? Tüm insanların genel olarak vicdani sesleri neden aynı şeyleri söyler?

Din adına birilerinin çıkıp kendi çıkarları için yoksul ve cahilleri kandırması malesef neredeyse insanlığın varlığından beridir var. Ancak "şu anda da bir öğretici olmalı" görüşüme karşılık "Hadid 27'ye dayanarak bu görüşüne katılamam" demişsin. Oysa Hadid 27'de bir öğreticiden veya son peygamber anlayışından bile bahsedilmiyor; yani tamamen alakasız. Bu arada İslam'daki onlarca hatta yüzlerce uydurma hadis de bundan kaynaklanır.

Kadınlar hakkında alıntıladığın o hadisi daha önce bizzat kendim ilgili kitaptan okumuş ve hatta bu konu boyunca o hadisten bahseden ilk kişi olmuşumdur. Ancak bir hadisin Kütub-u Sitte'de olması, onun kesinlikle doğru olacağı anlamına gelmez. Hadis konusunda İslam'da başlı başına tahsil edilecek uzmanlık alanları tesis olmuştur. Örneğin rical ilmi. Bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan birisinin elbette her duyduğunu hadis olarak nakletmesi mümkündür. Asıl adıyla Muhammed b. İsmail olan İmam Buhari'nin, Sahih-i Buhari (Buhari'nin Doğruları) ismiyle meşhur olan kitabında bazen öyle hadisler çıkıyor ki, rivayet ettiği söylenen şahıs tarih boyunca hiç yaşamamış bile. Ya da bazen öyle hadisler rivayet edilmiş ki, o hadisin ravisi (rivayet eden kişi), diğer tüm alimlerce "yalancı" olarak tanınıyor, ya da müslüman olmayan birisi. Kütub-u Sitte'nin yazarları içinde dahi, bu raviler konusunda görüş ayrılığı olabiliyor. Örneğin Buhari'nin naklettiği bazı hadisler başka hiç bir kitapta olmayabiliyor, çünkü hiç kimse daha önce böyle bir hadis duymamış.. Rivayet eden kim diye bakıldığında, örneğin İbn-i Hacer'in hakkında "yalancı birisidir, söylediğineh güven olmaz" dediği görülüyor. Ya da adını ilk defa duydukları bir ravi olabiliyor. Daha önce hiç hadis rivayet etmemiş birisi de çıkabiliyor.

Hatta örneğin bir hadis söyleyeyeyim size; olay iki ravi arasında geçiyor. Birisi Buhari'deki hadislerin çoğunu nakleden Ebu Hureyre ismiyle meşhur bir ravi, diğerini hatırlayamıyorum ismen. Bahsettiğim olayı rivayet eden kişi diğeri. Diyor ki: "Biz Ebu Hureyre ile oturuyorduk, yanımda falan kişi de vardı. (İsimleri hatırlamıyorum kusuruma bakmayın.) Ebu Hureyre bize hadis anlatıyordu, dedi ki <<ben peygamberden duydum, bulaşıcı hastalık ya da zehirli hayvan diye şeyler yoktur>> ben de şaşırdım ve sordum, <<ey Ebu Hureyre, bunu nasıl söylüyorsun, sen daha geçenlerde <sağlam olanlarınızı hastalık olan yerlere götürmeyin> diyen hadisi nakletmiyor muydun, bu hadisler birbiriyle çelişiyor>>. Ebu Hureyre bunu duyunca yüzü kızardı ve Habeş dilinde anlamadığımız bir şeyler söyledi. Vallahi ben Ebu Hureyre'nin ilk defa bir hadisi unuttuğunu gördüm."

(Yazı bir alt mesajda devam ediyor.)
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
(Bu yazı birden fazla mesaja bölünmüştür lütfen önce yukarıdakini okuyun.)

Bilmiyorum çok fazla açıklanmaya ihtiyacı var mı olayın? Örneğin şimdi ben bir forumda kendi kafamdan bir cümle uydurup, bir çoklarının hoşuna gidecek şeyler yazsam, hemen yayılır bu hadistir diye. Malesef, müslümanlar sorgulama defterini uzun zaman önce kapatmışlar. Halbuki İslam peygamberi bir hadisinde şöyle diyor; "birisi benden size bir haber getirdi mi onu araştırın". Başka bir hadisinde şöyle diyor: "bir hadis işittiğinizde onu Kur'an a sorun, eğer çelişirse o sözü duvara vurun, çelişmezse onu alın". Baştan kabul veya baştan reddetmenin ikisine de karşı çıkarak aynı zamanda şunu da söylüyor: "benden size bir hadis ulaşırsa onu hemen reddetmeyin, çünkü bilmiyorsunuz". Demek ki burada ölçüt "bilmek". Bilmek için de epey okumak, araştırmak ve belki de çokça dinlemek gerekir.

Daha bunlar gibi onlarca, yüzlerce uydurma hadis analiz edebiliriz. Ama dedik ya ölçüt bilmektir diye; bizler rical ilmini bilmiyoruz. Bilenlerin etrafına toplanıyoruz. Sonra da olayı müşahade edip kabul ediyoruz; ya da çelişki görüp reddediyoruz.

Şunu da belirtelim; İmam Buhari hakkında İslam dünyasının en büyük muhaddisi demeden önce, İslam dünyasını tanımadığınızı görüyorum. Çünkü "İslam dünyası" sadece Türkiye ile sınırlı değildir. :) Bu da oldukça derin, üzeri yara bere ve toz kaplı başka bir konudur. O yüzden bu konuda devam etmek istersen seni özele davet etmek durumunda kalacağım.

Ayrıca şunu da belirteyim; ben burada, kendi inancımı söylüyorum. Onun için, "haklı olarak itiraz ettiğiniz şey, aynı zamanda kabul ettiğiniz dinin de bir gerçeğidir" sözüne itiraz ediyorum. Çünkü ben neye ve nasıl inandığımı başkasından daha doğru söylerim; ben de böyle bir olaya inanmıyorum doğrusu. Zaten bir konu hakkında gerçek bilgiye ulaşılmak isteniyorsa, o konu hakkında "gerçek" olan kişiye sorulmalıdır. Aslında bu da forumdaki fikir alışverişlerimizin neden bir noktaya kadar gidebileceğinin bir diğer kanıtı. Örneğin Hristiyanlık hakkında bana soru soracak olursanız "o eski bir dindir, geçerliliği yoktur, tahrip edilmiştir" gibi basit bir cevapla sizi başımdan savmak yerine, sizi Hristiyan din alimlerine yönlendiririm. Çünkü Hristiyanlık nedir sorusunu en iyi cevaplayacak olan kişi Hristiyanlığı en iyi yaşayan kişidir. O yüzden İslam'da şu olay nasıldır, tarzındaki sorular elbette Zekeriya Beyaz'a veya Yaşar Nuri Öztürk'e ve aynı tayfadan olanlara sorulmamalıdır. Diyanet'e de kesinlikle sorulmamalıdır çünkü sonuçta diyanet devletin güdümünde olan bir kurumdur ve cevaplarını da bu hususu göz önünde bulundurarak vermek zorunda kalacaktır.

Ancak hacicavcav kardeşim ve orcagada ve de Berkin hocam, sizler aslında kendiniz dahi bildiğiniz şeye muhalefet ediyorsunuz. Çünkü sizler de aslında biliyorsunuz kadın ve erkeğin doğası arasındaki farkları. Eğer her bakımdan eşit olduklarını söylerseniz aslında bunu kendiniz de mantıksız bulacaksınız. Daha önce sarmaşık ve fasulyede bahsetmiştim örnekleme ile. Ve de elmadan. Kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibidir demiştim. Birbirleri olmadan yaşayamaz ve çürürler. Dolayısı ile kadınlar olmadan erkekler, erkekler olmadan da kadınlar anlamlı bir düzen içinde kesinlikle yaşayamazlar. Bence bunda ne erkekler adına ne de kadınlar adına gocunacak bir şey yok. O yüzden bu cümlenin sadece ikinci kısmını alıp "erkekler olmadan kadınların yaşayamayacağını söylemek yanlıştır" demeniz bence çok büyük bir haksızlık olur. Hem bu cümleyi söyleyip buna inananlara hem de insanın doğasına büyük bir haksızlık olur. Sizler de çok iyi biliyorsunuz kadın ile erkek arasında hem somut hem de soyut boyutlarda büyük farklar vardır.

Bunlar benim içimde büyük bir yara; o yüzden size bir kaç örnek vermek istiyorum. Siz hiç bar bar dolaşıp erkek arayan kadınlar gördünüz mü? (Bunu "iş" olarak yapanlar hariç.) Yoksa size göre bunu göremiyor olmanızın nedeni erkeklerin getirdiği kısıtlamalar mı, veya yeteri kadar "modern" olmayışımızdan mı? Hadi kadınlara soralım; saygıdeğer kadınlar, sizler herşey serbest olsa elinizde sigara ve bira şişesiyle barlarda dolaşıp o geceyi birlikte geçirecek erkek peşine düşer miydiniz?

Bir başkası; sizce neden bir erkeğin kadına sahip olmasıyla bir kadının erkeğe sahip olması birbirinden tamamen farklı şeylerdir? Hangisi daha makuldur? Yani örnek veriyorum, bir erkeğin bir kadına cinsel tacizde bulunması hiç bir kadının hoşuna gitmez, eğer ruhsal bir problemi yoksa. Ama sizce kadınların erkeklere yapacakları cinsel tacizler, kaç tane erkeğin hoşuna gitmez? Acaba bunun "islam" ile mi ilgisi var? Eğer cevabınız evet ise, o halde bunu size dünyanın tüm ülkelerinde denemeye davet ediyorum, özellikle İslam olmayan veya özellikle herhangi bir dine inanmayan ülkelerde. Yoksa bunu sadece erkek milletinin ahlaksızlığına mı yorarsınız? Peki bu ahlaksızlık hangi sebeplerden ortaya çıkmaktadır? (Malesef cevabınız dinsel bir cevap olamaz, çünkü eğer dinsiz yerlerde deneseniz dediğim şey kendini daha büyük yüzdelerde ortaya koyacaktır.)

Bir başkası; neden kadınlar sahiplenilmek ve erkekler de sahiplenmek olgularına yatkındır. Yani acaba bir kadın mı erkeğin omuzunda ağlar yoksa bir erkek mi kadının omuzunda? Peki kadınlar ve erkekler durumun böyle olmasından şikayetçi midir? Neden sorunlarla ilgilenmesi gereken kişinin erkek olduğunu söyler kadınlar? Erkekler de bunu neden kabul ederler? Burada gayet büyük bir uyum görülüyor. Yani bu duruma kadınlar da erkekler de itiraz etmezken, sizin buna karşı çıkmanız ne kadar makul? :I

Bu gibi şeyleri daha da çoğaltabiliriz. Bunların sadece "fiziksel farklar"dan kaynaklanmadığını bence siz de gayet iyi biliyorsunuz. Eğer bana güvenmiyorsanız, o halde son yıllarda oldukça revaçta olan "bilimsel araştırmalar"a başvurabilirsiniz. Nitekim bilimsel araştırmaların tamamı, kadınlar ve erkekler arasında, soyut boyutlara da çokça yansıyan büyük farklar ortaya koyuyor. Örneğin kadınlar daha duygusaldır, erkeklerse daha mantıksal. Bu cümle bugüne kadar kaç defa kuruldu bilmiyorum, ama doğru olduğunu bilenler bile itiraz ediyor olmalı hep gündeme geliyor. :) Aslında kadın-erkek atışmaları forumumuza bile yansımış durumda ve dünyanın her yerinde, inançlı olsun inançsız olsun, müslüman olsun hristiyan olsun, her yerde görebileceğiniz olgular. Bunlar bile kadın ve erkek arasında farklar olduğuna ve bunun da dini görüşlerle ilgisi olmadığına ikna ettirmiyor mu sizi?

Başka bir konu; işte bu farklardan dolayı kadının hayatı boyunca bazı konularda vereceği kararlar erkeklere göre çok farklı olabilir. Örneğin bir ülkenin geleceği konusunda duygusal olmak mı yoksa mantıksal olmak mı en doğru sonuca götürür? Herhangi bir yerde veya anda, bir kadın bir erkekten daha akıllı, daha zeki, daha mantıklı da olabilir. Dolayısıyla elbette kadınlarla istişare edilir. (Fikir alışverişi.) Ancak bazı noktalarda verilecek olan kararların iyice ölçülüp tartılması gerekir ki "bilimsel araştırmalara" soracak olursanız, erkeğin bu konuda önemli bir farkı vardır. O yüzden örneğin çocuk doğurmak ve onu yetiştirmek gibi çok zorlu görevler de kadına verilmiştir. Çünkü çocuğu babanın eline bırakırsan örneğin ağladığında belki de duygusuzca yapıştırır tokadı "sus lan" diyerek. Ama kadın "yavrum" deyip saracak susturacaktır muhtemelen. Bence aradaki farkların nasıl bir düzen oluşturduğu fikrine, bir yaratıcıya inanmadan da katılabilirsiniz. :)

Bu konu çok çok uzun uzadıya devam edebilir. Ama başıma bela almak istemiyorum. :P Şaka bir yana, bu konu gerçekten beni çok rahatsız ediyor.

Kadınlara dayak atılması konusuna da değinelim. İslam peygamberinin veda hutbesini başka kitaplardan okursanız, başka cümleler göreceksiniz. Bu da şu anlama geliyor; "ilk okunana, daha önceden bilinenler destek vermiyorsa güvenilmemeli". Eğer farklı şeyler yazıyorsa hangisi doğrudur diye araştırılmalı. Ayrıca sizin yaptığınız "pozitif ayrımcılık" bence mantıkla bağdaşmıyor. Çünkü veda hutbesinden, koca hutbeyi bırakarak alıntıladığınız sadece iki kelime olan "hafifçe dövebilirsiniz" kısmının önerme olabilmesi için gereken şartı atlamışsınız. "Eğer evinize istemediğiniz birini alırsa" deniliyor. Bu kısmını atlıyorsunuz ki aslında çok ağır bir anlamı var. Öyle ağır ki hiç bir erkek kaldıramaz. Bu anlam size bir şey ifade etmiyor mu? Daha açık konuşmam gerekmiyor sanırım? Bence bir noktada bilinçaltından dolayı bile bile de olsa itiraz ediyorsunuz. Kaldı ki veda hutbesinin o kısmı da şaibelidir; nitekim İslam'da kadın dövmenin "haram" olduğuna dair hadisler vardır. Bu da ayrı, ayrı, apayrı bir konudur.

(Bu yazı birden fazla mesaja bölünmüştür lütfen aşağıdan devamını okuyun.)
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
(Bu yazı birden fazla mesaja bölünmüştür lütfen önce yukarıdakini okuyun.)

Orcagada, sevgili arkadaşım, Suudi Arabsitan örneğini vermen aslında senin açından bakıldığında makul görünüyor ama benim açımdan bakarsak verilebilecek en kötü örnek. Çünkü Suudi Arapları İslam'a, müslüman olmayanlardan bile daha çok zarar vermiştir, vermeye de devam ediyor. Hatta Arabistan Arabı olan İslam peygamberi bile bu konuda Arapları uyarıp, geleceklerinin pek de iyiye işaret etmediğini henüz yaşarken bile haber veriyor zaten. Suudi Arapları İslam için bir ölçüt teşkil etmiyor. Sen de haklı olarak kim örnek teşkil eder diye sormuşsun ve şöyle demişsin; "şimdi diyeceksiniz ki İslam yanlış yorumlanıyor, iyi de kardeşim şu şeyi doğru yorumlayan yok mu hiç". Var güzel kardeşim. :) Ama buna "ülke bazında" bakman yanlış. Sonuçta insan zayıf bir yaratıktır ve mutlaka da hatalara düşer. Komple bir ülkenin süper muhteşem harika olmasını beklemek bana göre çok yanlış ve mantıksız bir beklenti. Ondan dolayı, yukarıda söylediğimi tekrar hatırlatıyor, ve öğrenmek istenen şeyin, o şeye sahip olan kişiye sorulmasını tavsiye ediyorum. Gidip Suudi Araplarına İslam'ı ben sorsam ben de düşman olurum. :) Cevapları ülke bazında değil, bilgi bazında alalım. Ben daha önce ne dedim hatırlıyor musun? Senin gibi aklı başında hiç bir ateist görmedim dedim. Hacıcavcav da sonradan dahil oldu sağolsun. Ama şimdi kalkıp "bütün inançsızlar ahlaksız (ki gerçekten tamamına yakını öyle) ve pis insanlar, onun için demek ki inançsızlık yanlış bir şey" gibi bir delil getirerek seni "haksız" çıkarsam sence de çok saçma olmaz mıydı benim bu davranışım? :)

Ben size, henüz İslam peygamberinin doğmamış olduğu bir yılda, onun yengelerinden birinin büyükbabasına söylediğini aktarayım; "Ey Abdulmuttalip, sen bize kadının köpekten bile değersiz olduğu bir zamanda değer verdin, bizi yücelttin, bizler hep senin yanındayız". Yani affınıza sığınarak söylüyorum, bu konuda kadın olmadığınız için "modern" düşünceden yanlış etkilenmişsiniz gibi geliyor bana. Çünkü akıl, zeka, duygu, mantık gibi olguları birbirine karıştırıyorsunuz. O yüzden bir erkek yerine iki kadının şahitlik etmesini iki kadın aklı bir erkek aklı eder diye yormak büyük bir haksızlık, yanılma ve yanıltmadır. Örneğin bir suçu işlediği söylenen bir kişinin ceza almaması için kadınlar bile bile yalan söylemeyi göze alabilirler. Ya da örneğin "gıcık" oldukları birisi hakkında sırf ceza alması için yalan beyanda bulunabilirler. Bunu elbette erkekler de yapabilir, yapmışlardır ve yapıyorlardır da. Ama bu kararları insana verdiren, kadında daha çok duygular, erkekte ise daha çok akıldır. Yani bu noktada "İslam'a göre erkekler kadınlardan iki kat akıllıdır" sonucunu çıkarmak gerçekten büyük bir yanılsama olur.

Sevgili hacıcavcav, evliliğin kadına göre bir kölelik sayılması konusunda ne kadar konuşsam beni dinlemeyecek veya dinlemeden itiraz edeceksin biliyorum. Malesef sana hak veriyorum, ama bunu İslam'a mal etmeni de ayetleri kendin yorumlaman ve bugün yaşayanların yorumlayışını görmene bağlıyorum. Dolayısıyla senin bunu böyle düşünmen makul geliyor bana; bunu düşünmekte haksızsın diyemiyorum çünkü müslüman çoğunluk İslam'ı böyle yaşıyor. Yalnız "ayetler de böyle söylüyor" dediğin zaman orada ayetlere de haksızlık yaptığını düşünüyorum. Kadının kocasının sözünü dinlemesi İslam'da bir gerekliliktir. Sebebini sayfalar dolusu konuştuk ve hatta bu mesajımda da ilintili şeyleri yazdım. Bu noktada katılmak istemeyen kişinin, herhangi bir delil aramasına gerek yoktur, çünkü kadın ve erkeğin doğasını reddetme noktasında bir inancı vardır. Ama buradan, "kadın köledir" sonucunu çıkarmamanız gerektiğine dair sebepler söyleyebilirim. (Zaten bu konuda ayetler böyle söylüyor demişsin ama böyle söyleyen hiç bir ayet yoktur.) Kadın, erkeğin sözünü dinlemek için belli şartlar arar. Hatta ev işlerini bile yapma zorunluluğu yoktur İslam'a göre. Benim bu sözlerim bir devrim gibi algılanmasın; gerçek İslam'ın beyanıdır bu. Kocasının sözünü dinlemekte de arayacağı şartlar meşruluk şartlarıdır ve beğenmediği bir şeyi yapmaya da eşini zorlayamaz erkek. Ha ben kocamı seviyorum üzülmesin aile saadetimiz bozulmasın deyip erkeğin "hata"sına göz yumar kadın, bu onun erdemidir ve kocası onunla aynı erdemi gösterememiştir bu ayrı bir konu. Fıkıh bilmiyor olmanızı saygıyla karşılarım; ama bilmediğiniz bir konunun kurallarını "bu böyledir" demenizi de zulüm olarak niteliyorum. Çünkü İslam kadına "kocanın sözünü dinle" derken, "aha böyle olursa da dinleme" de demiştir. Ayrıca İslam'da anne ve babanın da sözlerinin dinlenmesi büyük, çok büyük önem taşır. O halde İslam'a göre sizce çocuklar da anne babaya göre köledir midir? Bu kölelik değil, insanın doğasına uygun olan düzenin sağlanması için gerekli olan kurallardır. Dediğim gibi, ben kendi doğamı reddediyor ve buna inanmıyorum diyenin bence aksi bir durum için delil aramaması gerekir, çünkü bu onun tercihidir; karşısındaki kişinin değil.

(Bu yazı birden fazla mesaja bölünmüştür lütfen aşağıdan devamını okuyun.)
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
(Bu yazı birden fazla mesaja bölünmüştür lütfen önce yukarıdakini okuyun.)

İslam'da Allah'ın eril olduğunu söylemişsin sevgili hacıcavcav; bununla ilgili kaynak sormam gerekir. Çünkü İslam'i kaynakların hiç birisinde ve Kur'an da da böyle bir bilgi yoktur. Bazı İslami kaynaklarda hataya düşülmüş ve Allah'a bir takım cismi sıfatlar verilmiş (örneğin eli kolu vardır gibi) ama buna rağmen eril olmak konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Hatta tam tersi bilgiler vardır, örneğin İhlas suresinde yaratıkların hiç birisi gibi olmadığını söyler. İlgili bir çok ayet ve hadis, onun herhangi bir cismi olmadığını, fiziksel boyutla ifade edilemeyeceğini bile söyler nerede kaldı eril olmak. :) Aynı şekilde meleklerin de eril olduğuna dair hiç bir bilgi yoktur. Yabancıların melek tasviri aslında amaçsız havada uçuşan sevimli kuşlarmış gibi gösterildiği için dişil olması çok makul; ancak İslam'da meleklerin cinsiyetsiz olduğuna dair çokça bilgi vardır. Cebrail'in kanatlarını sayanları da bir kenara bırak sevgili arkadaşım, inan senin muhatabın onlar değil. :) Ayrıca "nasıl saymışlar" kısmını da geç, çünkü sonuçta tartıştığımız yaratıcı herşeyi bildiğine göre bunu da kendi yarattığına göre bilebilir ve diğerlerine de bildirebilir. Ama senin de anlamış olduğun gibi, bu gereksiz bir bilgidir. Aslında konu yine aynı yere gelecek; varlığı ve yokluğu hakkında soru sorduğun yaratıcının meleğinin kanat sayısının seni de ilgilendirmemesi gerekir. Yani bana soracak olursan "neymiş bu varatıcı madem var" diye sorman Cebrail'in kanat sayısından bahseden hadisleri muhatap almandan daha makuldur.

Ben bu konuda sana yardımcı olayım ve meleklerin değil de peygamberlerin cinsiyetini tartışalım. Nitekim senin için bence sorgulama yapma açısından daha iyi bir fırsat. Aslında bunu yukarıdaki paragrafların başına da yazabilirdim. Yaratıcı insanlara "kendi içlerinden peygamberler" göndermiş ve bunu da onlara anlatmıştır ancak doyumsuz ve inatçı olan insan "madem inanmamızı istiyorsun, bizim gibi olmayan, yeyip içmeyen birini gönderseydin" diyor. Yaratıcı da buna karşılık "öyle birini bile gönderseydim bu erkek olurdu" dediğinde, insanların bunu "yaratıcı erkeklere öncelik sağlıyor" diye algılamak yeterince düşünmemekten kaynaklanır. Bakın kendisine peygamberlik teklif edilen meşhur Lokman Hekim ne diyor; "Eğer bu beni yaratanın verdiği bir görev ise, kabul ediyorum; yok eğer kabul eder misin diye bana soruyorsa kabul etmiyorum; çünkü bu çok büyük bir yüktür, bu yükü kaldırmak istemiyorum". Bir erkek bile bu yükten bu kadar korkuyorsa, ki çok da yiğit bir erkektir Lokman Hekim, düşünün bir kadın ne kadar kaldırabilir bunu. İnsanlarla sürekli ne kadar haşır neşir olabilir. Ne kadar sabredebilir sıkıntılara? Bunlar kadın ve erkek arasındaki büyük farklardır.. Örneğin defalarca İslam peygamberini taşlamış, üzerine çöp atmışlardır, küfürler etmişlerdir. Hangi kadın bunlara ne kadar katnalanabilirdi? Zaten hangi erkek ne kadar sabredebilirdi ki? Aslında İslam peygamberinin zoru neydi de bunlara katlandı ömrü boyunca diye de sorabiliriz ama ayrı bir okyanusa girmiş oluruz. :) Doğrusu Mehmet kardeşim 177 numaralı mesajında bu konuda çok güzel bir açıklama yapmış benim "sorgulama sırası" dediğim şey hakkında. Yani peygamber olduğuna inanılmayan birisinin peygamberlik sıfatıyla söylemiş olduğu sözlerin peygamberliği açısından ele alınması çok yersiz olur. Eğer sorgulanıyorsa, önce kimdir bu Muhammed, nedir diye sorulması gerekir.

Sevgili Orcagada, 178 numaralı mesajında "sizinle konuşabilmek için önce iman etmek gerekirse tartışma burada kalacak" demişsin ama ben daha önce 164 numaralı mesajımda böyle olmadığını anlatmıştım. Lütfen okumuyorsak okumuyoruz deyin de biz de rahat edelim siz de rahat edin. :( İslam "önce öğren, sonra inan" der bu bir hadistir.

Kur'anın insan yapısı olup olmayışı ile ilgili geniş bir araştırma yapıp ortaya gerekli delilleri koyarsanız, tamam kardeşim, o halde size inandığınız şey hakkında diyecek hiç bir şey yok, derim. Ama onu iyice anlamadan ve daha öncesini araştırmadan böyle söylerseniz ben haksızlık ettiğinizi düşünürüm. Hacıcavcav arkadaşımızın araştırmacılığından da bahsedecek olursak; bazen konuyla ilgisi olmayan ayetleri söylüyor, bazen de kendine göre yorumluyor. Bence bunlar araştırmacılıkla bağdaşmayan şeyler. Aslında burada yazılanların İslam'ın değil, benim fikirlerim olduğunu söylüyor ve ayetlere rağmen benim fikirlerimi söylediğimi savunuyor. Oysa o ayetleri öğreten kişinin kendi ağzından yazılar yazıyorum ben. Sonra İslam'ı yoldan geçen insanlara değil, asıl öğreticisine sormak gerekir. Belki bana sorarsınız farklı söylerim, Mehmet'e sorarsızı farklı söyler, Leyla'ya sorarsınız o da farklı söyler. İslam peygamberinin veda hutbesinde söylediği bir söz vardır; "benim bu sözlerimi burada olanlar olmayanlara anlatsın, olabilir ki dinleyen anlatandan daha iyi anlar". O halde defalarca söylediğim şeyi tekrar söylüyorum; yaptığınız sorgulamaları bütün samimiyetimle takdir ediyorum ve asla durmayın diyorum. Çünkü aynı sorgulamaları ben de yaptığım için bu konu hakkındaki hislerinizi de ayrıca biliyorum. Ancak sorgulamalarınızın sonlanacağı yer burası değil. Bu bilgileri gerçek sahibinden dinleyip o zaman ya "hmm doğru haklıymış" deyip kabul edersiniz, ya da "işte ana kaynağında sorguladım yine aynı" deyip inanmama sebebinizi tescillemiş olursunuz. Böylece de sorgulalamanız gerçek yerinde sonlanmış olur. Buradan nehrin doğduğu yeri bulma isteğinden sırf şu anda önünüzdeki nehir kirli diye vazgeçerseniz, bence nehrin kaynağındaki berrak su, sizin bu vazgeçişinizden bir şey kaybetmez.

Dolayısıyla kaza ve kader konusunda şimdi önünüzdeki kirli suya bakıp, benim kaynaktaki berraklığı anlatmam karşısında "yahu görüyorum işte nehir kirli" diyerek yanıtlarsanız, benim görüşümmüş gibi görmeye devam edersiniz. Bunun ıspatı, nehrin gerçekten kaynağına giderek görmenizle olur ancak. O yüzden sevgili hacıcavcav arkadaşım bunları benim görüşlerim olarak algılıyor; halbuki ben sizin gibi bu kirli suya güvenmediğim için, nehrin kaynağına gitmiş ve temizliğini orada görmüş birisi olarak konuşuyorum. :) Ben sizleri nehrin gerçekte berrak olduğuna ve insanların nehir uzadıkça onu kirlettiklerine ikna etmek zorunda olmadığım için "kendinizce İslam'a makul ve mantıklı cevaplar vermeye çalışıyorsunuz" demenizi kabul etmiyorum. Çünkü bu sizin hayatınız; ben bir çok müslüman arkadaş gibi herkesi İslam yapmak şeklinde bir görevi üstlenmedim. :) Yani herkesi hidayet etmeliyim gibi bir mantığım ve düşüncem yok. Sadece nehir suyunu kirli bulduğunuz için kaynak yönünden gelen birisi olarak bana "nehir nasıldır" diye sordunuz ben de "nehir temizdir" diyerek cevap verdim. Yoksa bu sözüme inanıp inanmamanız bana ne kazandırabilir? :) O yüzden sevgili arkadaşlarım, burada benim yazılarımı bir dertleşme olarak da kabul edebilirsiniz. Dediğimin doğruluğunu görmeniz için epey yürüyüp nehrin kaynağına gitmeniz gerekiyor. Eğer o temiz suya ihtiyacınız olmadığını düşünüyorsanız, zaten benim söylediğimi veya bunun doğruluğunu dert etmemeniz lazım.

Ama yalnız da hissetmemen lazım hacıcavcav. Çünkü size nasıl davranıldığını gayet iyi biliyorum; sıkıntınızı malesef çözememekle birlikte, sizden müslümanlar adına özür de dilesem önceden var olan yaralarınızı kapatmayacağının da farkındayım. Elbette kötü şeyler yapıp da "kimse benim gibi cinayet işlemiyor yalnız hissediyorum" demek de çok akıl dışı olur ama sizin inancınızın sizin hayatınıza vereceği yönle ilgili olduğu için siz kötü şeyler yapmıyorsunuz; o yüzden fikren sizden daha yalnız olduğumu bilmenizi isterim. Yine o yüzden, yalnız hissediyorum deyip benim yaralarımı deşmeyin. :(

Saygılarımı sunuyorum.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Elmacik;

Çok uzun bir yazı yazmışsın.Haliyle cevaplarda uzun olacak.
Örneğin varlık kavramı nedir? Alt başlık olarak canlılık nedir, nasıl oluşmuştur? Biyolojik olarak canlılık sonlandığında ne olur? Evrim teorisi hakkındaki görüşleriniz? Ya da örneğin hacıcavcav arkadaşım "gerçeliliğini yitiren ayetler var malumunuz" dedi, ben de o ayetlerin hangileri olduğunu sordum ama ona da cevap gelmedi.
varlık ve alt başlık olarak tanımladığınız diğer konular ayrı ayrı başlıklar altında tartışılması gereken konulardır diye düşünüyorum.Bu konuda bir teklifim olacak.Örneğin
1-Allah nedir.Evren yaratıldı mı yoksa tesadüfen mi oluşmuştur?
2-Evrim nedir?
gibi 2 ana başlık altında yeni topikler açılırsa konuyu orada tartışırız.
Geçerliliğini yiyiren ayetlere gelince;
Nahl suresinin 101.ayetinin anlamı:

Biz bir ayeti,bir başka ayetin yerine koyup değiştirdiğimiz zaman(yani bir ayeti,başka bir ayetle yürürlükten kaldırdığımızda)-ki , Tanrı ne indireceğini daha iyi bilir-dediler ki:'Sen ,yalnızca bir uydurmacısın.'Hayır,onların çoğu bilmez''

Burada anlatılan bir ayet,bir başka ayetin yerine konuyor.Biri yürürlüğe sokulurken,öbürü yürürlükten kaldırılıyor.Bakara suresi 106.ayet ile buradaki ayettede Tanrı ''biz yapıyoruz bunu'' diyor.
Bürüc suresinin 21. ve 22. ayetlerinin Diyanetin resmi çevirisindeki anlamı şöyle;

''Ey Muhammed! Doğrusu,sana vahyedilen bu kitap,Levh-i Mahfuz'da sabit şanlı bir Kur'an'dır.''

Buradada anlatıldığına göre Kuranın aslı Levh-i mahfuz adı verilen ''Tanrısal Levha'' da Bu levhaya ''KİTABIN ANASI'' ya da ''ANA KİTAP'' demek olan ''Ümmü'l-Kitab''da denir.
İşte tanrının ayetleri yürürlüğe koyma,yürürlükten kaldırma gibi işler için yaptığı değişiklik Kuran yorumcularına göre bu ana kitapta oluyor.Yorumcular bu konudaki yorumlarını şu ayete dayandırıyorlar.

''Tanrı ,dilediğini siler(mahv);dilediğini yerleştirir.Ana Kitap O'nun yanındadır'' (Ra'd suresi 39.ayet)

Gelelim örneğimize;
Enfal suresinin 65.ayetinde ''Ey Peygamber!inanırları,öldürüşmeye(savaşa)kışkırt!'' dendikten sonra şöyle deniyor.Sizin sabırlı 20 kişiniz,onlardan 200 kişiye galip gelir.100 kişiniz 1000 bin kişiye galip gelir.Çünkü onlar anlamayan (geri zekalı) bir topluluktur.
Tanrı burada inanırlarının kendilerinden sayıca 10 kat daha çok olan inanmazları yenecek güçte olduklarını açıkça bildiriyor.Ama gelin görün ki hemen devamındaki 66.ayette görüş değiştirip bakın ne diyor.
''Şmdi ise,Allah yükünüzü hafifletti.Ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi-anladı(Alimellahu) ki; sizde bir güçsüzlük vardır..Sizin sabırlı 100 kişiniz onlardan 200 kişiye galip gelir.Sizin 1000 kişiniz tanrının izniyle onlardan 2000 kişiye galip gelir.Tanrı sabredenlerle birliktedir.

Bu iki ayet nesh olayına örnek gösterilenlerdendir.BU durumda 65. ayet 66 ayetle yürürlükten kaldırılmış,yani geçerliliğini yitirmiştir.
devam edecek.
 

mehmet

Profesör
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
hafta sonunuz hayırlı olsun arkadaşlar

hacicavcav arkadaşım

lütfen sizin sorduğunuz suallere bizim cevaplarımız o cevaplar içerisinde sizin tekrardan soru çıkarmanız inanın bizleri ve sizleri çıkmaza sokuyor.

biz sizin dediğiniz gibi ilk
1-Allah nedir.Evren yaratıldı mı yoksa tesadüfen mi oluşmuştur?
2-Evrim nedir?
konularını açıklığa kavuşturalım
sonra onun kitabını anlamaya çalışalım.

Allah'ın varlığını ve birliğini bilip inanmadan,onun kitabını ve peygamberini yan yatsak da çamura batsak da anladığımızı sansak ta tam manasıyla anlamış olmayız ve olamayız.


istersiz konu başlığımızın gereği olarak burada bu mesajımdan sonra
Allah'ın varlığı ve birliği hakkında konuşalım.

eğer aklınıza takılan soruların cevablarını mükemmel bir şekilde kalben ve aklen tasdik etmek istiyorsanız sıralamaya uymamız lazım
yoksa onun kitabından onun peygamberinden bahsetmemiz ne kadar da boş olmasa bir ceviz kabuğunu dolduracağını da sanmıyorum.

Tekrar tekrar tekrar yazıyorum
önce Allah'ı tanımak onun varlığına ve birliğine inanmak.
Ama körü körüne değil

ARAŞTIRARAK

Haydi başlayalım.

Buyurun ilk soru benden olsun

Sizler,öncelikle kendinizin bu kianata ve kendinize ve insanlara ve bütün gördüklerinize karşı bakış açınız nedir.?

o zor ise burdan da başlayabiliriz.

sizler bu dünya denen gemiye nerden gelip,neden gelip,nereye gidiyorsunuz diye sorsam ne dersiniz?

Saygılarımla
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Beşinci bir konu olarak da şunu söyleyeyim; belki de bu mesajla buradaki müslüman kardeşlerimden farklı fikirler beyan edeceğim. Bundan rahatsızlık duyacaklar olursa, şimdiden haklarını helal etsinler. Allah'ın sorgulama konusundaki tavsiyeleri sadece inançsızlara yönelik "sorgulayın ki beni bulacaksınız" demesi değil, aynı zaman müslümanlara da "sorgulayın ki körükörüne inanmayın" çağrısı da yapmasıdır. (Örn. Maun, Abese sureleri.)
Sayın Elmacik;Eğer alınmazsanız şunu belirteyim ,kişisel olarak sizin görüş ve düşünceleriniz benim için Kuran'dan da Hadislerden de daha değerlidir.Ama takdir edersiniz ki,burada kişilerden ziyade Kuran ve hadisleri dolayısıyla da İslam Şeriatını tartışmak istiyorum.Sizin yukarıya aldığım pasajınızdan İslamda biline gelen öğretinin dışında,bazen onların söylediklerinin aksine düşünceleriniz olabileceğini mi söylüyorsunuz.Eğer öyleyse(doğru anlamışsam) ben kişilere göre dini tartışmam.O ilgili şahsın kendi bileceği bir iştir.
Benim meselem İslamiyet(genelde tüm dinler)ve şeriatla.İslamın ne dediği Kuran ve hadislerle sabittir.O yüzden de ben örneklerimi bu kaynaklardan vermeye çalışıyorum.Kişi Hadislerin uydurma olmasından bahisle bütün hadisleri reddedebilir.Bu beni ilgilendirmez.Ama şeriatın içinden kuranı ve hadisleri söküp almanız mümkün değildir.O bir bütündür.Temelden tavana kadar bir pramitler zinciridir.En tepede tanrı ve kuran.onun altında peygamberler ve onların hayatıyla örülmüş bir kanunlar silsilesidir.Bunun kanunlar silsilesinin sadece içinden Allaha inanıyorum ama şeytan yoktur derseniz bu olmaz.(Tabi verdiğim örnek sizin için değildir)Bu düşüncenin şeriatta değeri yoktur,sadece sizin kendi düşüncenizdir ve sadece sizi bağlar.Bu nedenlede benim bunu tartışmam doğru olmaz.Ama birileri çıkıpta şeriatta şeytan yoktur derse ben bunu tabiki tartışırım.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ben yazarken Mehmet1101 konuya girmiş bile.Onuda konuşuruz ama öncelikle elmacik beyin serzenişlerini haklı bulduğum için kendisine yanıt vermeye çalışayım.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Evet bu cevaplardan sonra devam etmemiz daha makul olacak.Sabırla ve sabırsızlıkla bekliyorum.

Herkese iyi pazarlar,Saygılar...
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Benim bu and içmelerden en azından anladığım iki nokta var. Olayın ciddiyetine dair vurgu yapmak ve özelliklerine dikkat çekip bunların yaratıcısı olduğunu hatırlatmak. Senin de söylediğin ayetlerde, (Fecr-5) benim söylediğim olay açıkça ifade edilmiş. Yaratıcı bazı şeyleri birer birer saymış ve bunlarda olan özellikleri ve bunların nasıl olduğunu hiç düşünmüyor musunuz anlamında bir soru yöneltmiştir. Ancak şöyle de bir durum var; varlığına inanmadığınız bir yaratıcının vereceği andın özellikleri bence sizin için bir şey ifade etmez ki? Yani örneğin ben bir yaratıcının var olduğuna inanmıyorsam, yaratıcının söylediği iddia edilen sözlerdeki üslubu benim için ne anlam ifade edebilir ki? Benim ilk olarak sormam gereken soru, var olduğuna inanmıyorsam o halde neye inanıyorum ve niye bana göre yaratıcı yoktur. Varsa nasıl ve neden?
Ben önceki yazımda bu cevaplamıştım ama yeterince açıklayamamışım demek ki...

''Hayır yıldızların yerlerine andiçerim.Ve andolsun ki bilseniz bu,büyük bir and içmedir.''(Vakı a suresi,75-76)

Elinimizi vicdanımıza koyup düşünelim.Bu and içmenin neresi büyük.

Daha önce yukarıda aynı sureyi vermiştim.

''Sabaha,on geceye,çifte,teke ve gelip geçerken geceye and içerim.BUNLARDA AKIL SAHİBİ İÇİN BİRER AND DEĞERİ VARDIR.''(Fecr suresi 1-5 ayetler.)

Yukarıda ;
Beşinci bir konu olarak da şunu söyleyeyim; belki de bu mesajla buradaki müslüman kardeşlerimden farklı fikirler beyan edeceğim. Bundan rahatsızlık duyacaklar olursa, şimdiden haklarını helal etsinler.
açıklamandan cesaret alarak diyorum ki,bari siz yazdığınız gibi özgür bir akılla bu konuyu düşünüp cevap verin.Zira Kurandaki akl'ın,bugün bilinen türden bir ''akıl'' olmadığı bu ayetlerden pek güzel anlaşılıyor.
Bende buna dayanarak eski arap geleneğinde insanların birbirlerini inandırmak için çokça yemin ettiklerini.Kurandaki tanrının da arapların bu zaafını bilmesinden dolayı onları inandırmak için çok and içtiğini söylemiştim.Buna katılıp katılmamak sizin bileceğiniz bir şeydir.Saygı duyarım.
Yalnız burada ek bir parağraf açarak kuranda tanrının çokça and içmesinin yanında bana tuhaf gelen başka bir özelliğinide eklemek isterim.
6.yy Arabını inandırmak için nasıl and içiyorsa ,onları korkutmak için de bedduada bulunuyor.
Bilindiği gibi Bed-kötü(Farsça) Dua(arapça).Dua türkçede illenme yada illenç olarak geçer.Hülasa kötüdua anlamına gelir beddua.
İslam hep akıl dinidir,mantık dinidir denir ya,bizde biraz mantık yürütelim.

Mantıkta ,istem üçe ayrılır.1-Eşitler arasında istem.Buna iltimas(Türkçedeki değil-karıştırmayalım) denir.2-Yukarıdan aşağıya olan istem.Bu da buyruktur.(emir)3-Aşağıdan yukarıya yöneltilen istem (dilek).Buysa dua'dır.Yani aşağı durumda olan bir kimse ,yukarıda olan birinden bir şey istediğinde,bir dilekte bulunduğunda buna Dua denir.Kötü olanına da Beddua denir.Bir dilek yöneltildiği zaman ,birinin kötü duruma düşmesi istenir.Bunu sağlaması için yukarıda olan bir kimseden,üstün bir güçten dilenir.
İnsanların Tanrıdan üstün bir güçten dilekte bulunmaları doğal,ama Tanrının dilekte bulunmasına gelince,anlaşılır gibi değil.Tanrı herşeyin üstünde bir güce sahipken,hangi üstün güçten dilekte bulunur.
Kuranın tanrısı en başta insana beddua eder.

''Kahrolası insan,o ne nankördür.(Abese 17.ayet)

Hasan Basri Çantay'ın çevirisinde ''Kahrolası'' diye çevrilmiş.

Suudi Arabistan'ın çevirttiği kuranda ''Geberesi''diye çevrilebilir.

Başka bir ayet;

''onları(yahudileri-Hıristiyanları)Allah yok etsin!(Tevbe suresi 30.ayet)

Allahın kendisi ''Allah onları yok etsin'' diyor.Buna şaşmazsınızda ne yaparsınız.

Başka bir ayet;

Tüm kafirlere özelliklede bir kesimine:

''Andolsunki ey inkarcılar.Siz aykırı görüştesiniz.Bundan dönebilecek kimseler döndürülür.Boş sanıda bulunan,bilgisizliğe saplanıp kalanların CANLARI ÇIKSIN.(Zariyat suresi 8-11. ayetler)

Burada allah kafirlere beddua ediyor.

''Ey Muhammed,onlara baktığın zaman,cüsseleri hoşuna gider.Konuşurlarsa sözlerini dinlersin.Tıpkı sıralanmış kof kütük gibidirler.Her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar.Onlar düşmandır.Onları çekin.ALLAH CANLARINI ALSIN.(Münafikun suresi 4.ayet)

Yukarıda Allah Münafıklar için Allaha beddua ediyor.

Hele şu ayet bir klasik;

''Çünkü o düşündü,ölçtü,biçti!CANI ÇIKASI ne biçim ölçtü biçti!CANI ÇIKASI sonra yine ne biçim ölçtü,biçti!sonra baktı;sonra kaşlarını çattı;suratını astı;sonra sırt çevirip büyüklük tasladı.Bu sadece öğretilen bir sihirdir,Bu.Kuran,yalnızca bir insan sözüdür' dediİşte bu adamı yakıcı bir ateşe yaslayacağız.(Müdessir suresi18-25. ayetler)

Hadislerde,Kuran yorumlarında kınanan kişinin Muğire oğlu Velid olduğu söylenir.Aynı kişi için Kalem suresinin 8-13. ayetlerindede bir çok sövgüler yer almış,en sonun da ''Piç''anlamında ''zenim''denmiştir.(Celaleyn,2/230 ve öteki tesfirlere bk.)
Ama gelin görünki bu adamın oğlu ''Halid'' sonradan önemli bir İslam kahramanı niteliğinde ortaya çıkmıştır.

Son bir ayet daha;

''Ebu leheb'in elleri kurusun,yok olsun.Malı ve kazandığı kendisine fayda vermez.Alevli ateşe yaslanacaktır.Karısı da boynunda ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır.(Tebbet suresinin tamamı)
Tanrının burada beddua ettiği Ebu Leheb ,Muhammedim amcasıdır.Muhammede inanmadığı için ve düşman sayıldığından Tanrı beddua ediyor.

İşte akıl ve mantık dini islamın kitabı...Düşünün ve öğüt alın...

Devam edecek...
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
"Kendisine vahiy gelen herkesin peygamber olduğuna dair hiç bir belge yoktur" iddiama karşılık bana Ahzab-40 , Maide-3 ve Hadid 27 ile yanıt vermişsin fakat bunların konuyla hiç bir ilgisi yok ki? Ya da göremediğimi düşündüğün bir nokta varsa ayrıca belirtirsen mutlu olurum. Ruhban sınıfı hakkında söylediğine gelince; ayrı bir konu oldu ama yine bir soru niteliği taşıdığı için yazayım; o ayetin tercümesine bakılarak yapılan bir yorum malesef. Çünkü orada açıkça görülen "sözde bunu da benim için yaptınız ama ona bile riayet etmediniz" anlamı var kaba tabirle. Aslında böyle "yorum" şekline dönüştürmek istemiyorum ama "meal"ler bizi buna zorluyor. Şunu da belirtmek isterim, benim inandığım yaratıcı zalim değildir; dolayısıyla koyduğu düzenden habersiz olanları da sadece bildikleriyle sorgular.

Ben kendisine vahiy gelen herkesin peygamber olduğunu iddia etmiyorum.Sanırım ortada bir karışıklık var.Sizin günümüzdede dini bir öğreten olmalı sözünüze katılmadığımı belirtmek için o ayeti örnek vermiştim.Orada tanrı bir ruhban istemediğini açıkça belirtmiş.bunu söylemek istedim.Bunu belirtirkende kendi iradesi hilafına bazı kimselerin de ortaya çıkışını gördüğünü bildiriyor.

Ancak "şu anda da bir öğretici olmalı" görüşüme karşılık "Hadid 27'ye dayanarak bu görüşüne katılamam" demişsin. Oysa Hadid 27'de bir öğreticiden veya son peygamber anlayışından bile bahsedilmiyor; yani tamamen alakasız. Bu arada İslam'daki onlarca hatta yüzlerce uydurma hadis de bundan kaynaklanır.

''Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (Sebe: 28.)

De ki: Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah’ın elçisiyim." (A’ raf:158.)

Yukarıdaki ayetlere göre Muhammet tanrı tarafından gönderilen bir elçi ise;

ve bu ayete göre islam da son din ise,

"... Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim." (Maide: 3.)

Muhammet de son peygamberdir.

Bütün islam dünyası bu konuda ittifak etmiştir.Bu nedenle bir bir din öğreticisinin daima var olacağı sizin kişisel görüşünüzdür.

Dünyayı kurtaracak kişinin sonradan geleceği inanışı ayrı bir konudur.(İsa yahut Mehdinin gelmesi)

devam edecek...



 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kadınlar hakkında alıntıladığın o hadisi daha önce bizzat kendim ilgili kitaptan okumuş ve hatta bu konu boyunca o hadisten bahseden ilk kişi olmuşumdur. Ancak bir hadisin Kütub-u Sitte'de olması, onun kesinlikle doğru olacağı anlamına gelmez.

Bu konuda size kesinlikle katılıyorum.K.Sitte de aklın almayacağı saçmalıkta hadisler rivayet edilmiştir.Mesala Peygamberin mucizelerinden bahsedilirken şu bildiğimiz dünyanın uydusu ayın ikiye bölünmesi,gerçekte olmuş gibi anlatılır.

Ama Kutub-u Sitte İslam dünyasında kabul görmüş,altı büyük hadisçinin topladığı rivayetlerden oluşmuş bir hadisler bütünüdür.Bu altı hadisçinin üzerinde ortak olarak rivayet ettikleri hadisler alınmıştır.Hadislerden örnek verirken ,çoğu zaman buradan örnek vermemin nedenide islam dünyasınca tekrar ediyorum herkesin üzerinde ittifak ettikleri hadisler olmasında dolayı,ben de örneklerimi verirken K.Sitteden olmasına gayret ediyorum.Ben inandığımdan dolayı değil,İslam dünyasının çoğunluğu bunlara inandığı için.
Benim bunlara itiraz etmen anlaşılabilir.Ama inananların hadislere itiraz ederken daha dikkatli olmalarını öneririm.

Şunu da belirtelim; İmam Buhari hakkında İslam dünyasının en büyük muhaddisi demeden önce, İslam dünyasını tanımadığınızı görüyorum. Çünkü "İslam dünyası" sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Bu da oldukça derin, üzeri yara bere ve toz kaplı başka bir konudur. O yüzden bu konuda devam etmek istersen seni özele davet etmek durumunda kalacağım.

Bence herkesin takip ettiği forumdan konuşmamız hepimiz için daha sağlıklı olur.Hiç bir gizli saklı olmadan,özgürce insanlar düşündüklerini buradan açıklasınlar.Böylece birbirimizin fikirlerinden ziyadesinle istifade etmiş oluruz.Ne kadar çok katılımcı o kadar çok değişik düşünce demektir.Bu aynı zamanda forumumuza bir hareket ve canlılık kazandıracaktır.

Ayrıca şunu da belirteyim; ben burada, kendi inancımı söylüyorum. Onun için, "haklı olarak itiraz ettiğiniz şey, aynı zamanda kabul ettiğiniz dinin de bir gerçeğidir" sözüne itiraz ediyorum. Çünkü ben neye ve nasıl inandığımı başkasından daha doğru söylerim; ben de böyle bir olaya inanmıyorum doğrusu. Zaten bir konu hakkında gerçek bilgiye ulaşılmak isteniyorsa, o konu hakkında "gerçek" olan kişiye sorulmalıdır. Aslında bu da forumdaki fikir alışverişlerimizin neden bir noktaya kadar gidebileceğinin bir diğer kanıtı.

Ben se size göre din,ayşe ye fatma ya göre dini tartışmıyorum.Çünkü insanlar farklı görüşte olabilirler.Ama şeriat,kuran ve hadisler ortada.Ne söyledikleri neyi savundukları belli.Ben onları tartışıyorum.YOksa din dışı,kuran dışı farklı tarzda fikirleriniz varsa bunlar sizi bağlar.Bende buna saygı duyarım.Böyle şeyleri de tartışmam zaten.


Ancak hacicavcav kardeşim ve orcagada ve de Berkin hocam, sizler aslında kendiniz dahi bildiğiniz şeye muhalefet ediyorsunuz. Çünkü sizler de aslında biliyorsunuz kadın ve erkeğin doğası arasındaki farkları. Eğer her bakımdan eşit olduklarını söylerseniz aslında bunu kendiniz de mantıksız bulacaksınız.

Devamında erkek ve kedının ruh halleri,kadının Hülyalı haliyle erkeğin realist yaklaşımlarından bahsederek eşitsizliğin bir vakıa olduğu şeklinde devam eden kısımlar.

İnsanlar arasında eşitlik olmayabilir.Hatta erkekten erkeğe bile eşitlik olduğu söylenemez.Fiziki güç açısından da ,akıl açısındanda insanlar arasında fark olabilir.Ancak günümüz moder toplumunda bu farklar törpülenmiştir.Demokratik toplumlarda önemli olan bireyin özgürlüğü,toplumsal sınıflar arasında farkların azaltılması,kadın,çocuk ve hatta hayvan hakları ile doğanın korunması temel haklar haline getirilmiştir.Özünde bu saydığım gruplar eşit olmadıkları halde,modern toplum bunlar arasında eşit muamele görmeleri açısından hukuki,sosyal,ekonomik yaptırımlarlar uygulamaktadır.
Kim yapıyor bunları; İnsanlar...
Ama ben bunu adil olduğu söylenen bir tanrıdan beklerdim.İnsanlar arsında ayırım yapmayan bir tanrı istiyorum.Kadını dövebilirsiniz diyen bir tanrıyı reddediyorum.Kadının aklen ve dinen eksik olduğunu söyleyen bir peygamberi reddediyorum.Herkesi dörk karı(tabir bana ait değil)almayla sınırlandırıp,kendisi neredeyse bir düzine kadınla harem hayatı yaşıyan bir peygamberi kabul etmiyorum.Ebubekirin kızını altı yaşında nikahlayıp onunla dokuz yaşındayken gerdeğe giren(kendisi 52 yaşında)biri benim peygamberim olamaz.Sizi tenzih ediyorum sayın Elmacik, İslamiyette kadın erkek eşittir diyip savunan insanlar için söylüyorum bunu.Bakara 228. ayette Erkeklerin derecelerinin,kadınlardan üstün olduğu açıklanmıştır.Bunun ötesi yok.Nisa 34.de Erkeklerin kadından üstün olduğu yazılıdır.Hangi eşitlikten bahsediyoruz.
İnsanlar aklen ve fiziken eşit değillerse ne yapalım.Bırakalımda Güçlü olan güçsüzü ezsin mi?

devam edecek...
 

seciL

Dekan
Katılım
29 Eylül 2005
Mesajlar
5,118
Reaksiyon puanı
102
Puanları
228
Bilgilendirdiğiniz için teşekkürler
bilgilendirme açisindan mükemmel bir yazi olmuş gerçekten.. kesinlikle okunmasi gerekli hepinizin elllerine kollarına sağlık
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sayın Hacıcavcav,

Bu konulara daha önceki yazılarımda değinmiş ama kaynak sıkıntım sebebiyle destekleyememiştim.Tekrar tekrar teşekkürler...

İnançsızlığı sapkınlık görenlere iyi bir öğretici kaynak olcak bu yazılarınızın devamını hasretle bekliyorum.

Saygılar...
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
İmam Buhari hakkında İslam dünyasının en büyük muhaddisi demeden önce, İslam dünyasını tanımadığınızı görüyorum. Çünkü "İslam dünyası" sadece Türkiye ile sınırlı değildir.

Hangi ülkeleri örnek almamız gerektiği hususunda bilgilendirirseniz daha somut konuşabilirim.
Kadının islam dünyasındaki kötü konumundan bahsederken bütün bu ülkelerin yanlış bir uygulama içinde olduğunu söylemiştiniz.
Sevgili hacıcavcav, evliliğin kadına göre bir kölelik sayılması konusunda ne kadar konuşsam beni dinlemeyecek veya dinlemeden itiraz edeceksin biliyorum. Malesef sana hak veriyorum, ama bunu İslam'a mal etmeni de ayetleri kendin yorumlaman ve bugün yaşayanların yorumlayışını görmene bağlıyorum. Dolayısıyla senin bunu böyle düşünmen makul geliyor bana; bunu düşünmekte haksızsın diyemiyorum çünkü müslüman çoğunluk İslam'ı böyle yaşıyor.

Ama şimdi bu ülkelerden ders alınması gerektiği gibi bir anlam sezinliyorum yazınızda.Yanılıyormuyum acaba.
Olabilir,her ülkeyi her konuda örnek almak mümkün olmayabilir.Ama dediğim gibi daha somut örnekler verirseniz bende daha somut cevaplar verebilirim.

Kadınlara dayak atılması konusuna da değinelim. İslam peygamberinin veda hutbesini başka kitaplardan okursanız, başka cümleler göreceksiniz. Bu da şu anlama geliyor; "ilk okunana, daha önceden bilinenler destek vermiyorsa güvenilmemeli". Eğer farklı şeyler yazıyorsa hangisi doğrudur diye araştırılmalı. Ayrıca sizin yaptığınız "pozitif ayrımcılık" bence mantıkla bağdaşmıyor. Çünkü veda hutbesinden, koca hutbeyi bırakarak alıntıladığınız sadece iki kelime olan "hafifçe dövebilirsiniz" kısmının önerme olabilmesi için gereken şartı atlamışsınız. "Eğer evinize istemediğiniz birini alırsa" deniliyor. Bu kısmını atlıyorsunuz ki aslında çok ağır bir anlamı var. Öyle ağır ki hiç bir erkek kaldıramaz. Bu anlam size bir şey ifade etmiyor mu? Daha açık konuşmam gerekmiyor sanırım? Bence bir noktada bilinçaltından dolayı bile bile de olsa itiraz ediyorsunuz

Sadece veda hutbesi değil sayın Elmacik,Bu konuda ayetler var kuranda.
Hele peygamberin cinsel hayatıyla ilgili konular,eşleriyle olan münasebetlerini girersek konunun ne kadar içinden çıkılmaz bir hal aldığı daha iyi görülür.
Şimdilik o konuya hiç girmiyorum.

Öyle ağır ki hiç bir erkek kaldıramaz.

Bir erkeğin dört kadınla birlikte yaşaması kadın için daha ağır bir hakaret değilmidir.
Biraz empati ^^


çünkü kadın ve erkeğin doğasını reddetme noktasında bir inancı vardır.

Somut örnekler verirseniz daha bilgilendirici olur zannındayım.Söylemek istediğinizi anlayamadım.


İslam'da Allah'ın eril olduğunu söylemişsin sevgili hacıcavcav; bununla ilgili kaynak sormam gerekir. Çünkü İslam'i kaynakların hiç birisinde ve Kur'an da da böyle bir bilgi yoktur. Bazı İslami kaynaklarda hataya düşülmüş ve Allah'a bir takım cismi sıfatlar verilmiş (örneğin eli kolu vardır gibi) ama buna rağmen eril olmak konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

Sevgili Elmacik; iki sayfa yazı yazıp beni bu kadar yorman revay-ı hakmıdır.Bu öyle çetrefilli bir soru ki ne desem.Bir yerlerden başlamak zorundayım. :(

Şura süresi 11.ayet
...O'nun (Tanrı'nın)benzeri hiç bir şey yoktur....''
Bu ayet yorumcularca şöyle yorumlanmış,
O nun kendisinin benzerinin bulunması şöyle dursun,benzerinin bile benzeri yoktur.
Tanrının benzerinin olmadığı anlatılmak isteniyor.
Bununla birlikte Tanrının benzeri yoktur sözü,Kuranın bütününde ve hadislerde tanıtılan Tanrıya pek uymuyor.ÇÜnkü gerek ayetlerde gerekse hadislerde Tanrının nasıl tanıtıldığına bakıldığında,ona uygun görülen niteliklere bakıldığında bu tanrının tıpkı İnsana benzediği görülür.Yani insanda bulunan nitelikler bu Tanrıda da var.
Örneğin:
İnsan görür,işitir.Bu tanrıda görür,işitir.İnsan konuşur ,bu tanrı da öyle,İnsan kızar öfkelenir,bu tanrıda, İnsan öç alma yoluna gider , bu tanrıda...İnsan yatışır,düşünür,acır,bağışlar; Bu Tanrı da
İnsan gibi''efendi''dir (Rabb)
Kral'dır (Melik)
Evi vardır. (Kabe)

Tahtı ve sarayı vardır.(arş)
Güçlüdür kimi insan gibi.(Aziz)
Ezicidir (Kahhar)
Zorbadır. (Cebbar)
Sevecendir.(Vedüd)
İnsanlar gibi dost düşman edinir.
Biçimide İnsan gibidir bu tanrının
İnsan gibi yüzü vardır.Bir çok ayette Tanrının ''Vech''inden,yani yüzünden bahsedilir.(Örneğin Bakara 115.ayet,Rahman suresi 27. ayet)
İki elinden söz edilir.Adem için ''...iki elimle yarattım...''diyor.(Sad suresi 75. ayet)Kendisi içim iki eli açık denir.(Maide suresi 64.ayet)Kimi zaman kendi gözlerinden ''a'yunina'' yani ''gözlerimiz'' diye söz eder.(Hud suresi 37,Müminun suresi 27.,Tur suresi 48. ayetler.)

devam edecek...

 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kaldığım yerden devam ediyorum.
Bütün bunlar ,yani tanrının kurandaki biçimini kafalarındaki tanrı kavramına uygun bulmayan yorumcular,kelamcılar ve usulu'l -fikıhçılar(İslam hukukçuları)kendi görüşlerine uydurmak için sözleri,sözcükleri gerçek anlamlarının dışına çıkarıp yorumlar yaparlar.Eskiler(selef) ve eskilerin görüşünü benimseyenler (selefiye) ise ''Yorum'' (Te'vil) yolunu benimsemez.Ne denmek istediğini ancak tanrı bilir derler.İbn Teymiyye buna da karşı çıkar'' Yanlızca tanrı bilir'' görüşünü kabul etmez.
Tanrının görmesinin,işitmesinin ve öteki niteliklerinin insanınkine görünüşte benzese de gerçekte benzemediği savunulur genellikle.Eli,yüzü,gözü için ''onun ki çok başkadır'' denir.
Şöyle denebilir:

-Tanrının eli vardır.Ama bu el kim bilir nasıl bir eldir? Yüzü de vardır. Ama bu yüz kim bilir nasıl bir yüz?Gözleri vardır ama kim bilir nasıl bir göz?

Selefiye'nin görüşleri de aşağı yukarı böyledir,dahası diğet yorumcularınki de döne dolaşa bu noktaya gelir.(F.Razi 27/150-154)

Ancak,ne varki,Tanrının 'Adem''i ''KENDİ SURETİ'nde yarattığını anlatan hadisler göz ardı edilemez.Sanırım sevgili elmacik bu hadisleri reddedecektir.Sağlık olsun.

Muhammed açıklıyor;

''Tanrı Adem'i KENDİ SURETİNDE (kendi biçiminde)yarattı.O sırada adem 60 'zıra'dır(bir zıra = dirsekten orta parmak ucuna kadar 75 cm. ile 90 cm arası. bu durumda 60 zıra 45 ile 54 metre arasında değişir.(Hadis için buhari 1367 nolu hadis-Kitabu-l istizan kısmı ve Müslim,Kitabu'l Cenne/28. hadis no 2841)

Bir insanın 45-54 metre boyunda olamıyacağı açıktır.Bu ''Adem''babamız bile olsa.Yani gerçek anlamda bilimin hiç bir dalı bunu kabul etmez.Bu nedenle dini bilimle bağdaştırma çalışmaları da boşuna bir çabadır.
Muhammet burada gerçekten Ademin 50 metre olduğunu mu söylemek istiyordu bunu bilemem,Ama açıklamaya göre şu söylenebilir.Mademki tanrı insan biçimindedir,öyleyse organlarının biçimi ne olursa olsun,insanda olan organlar Tanrıda da vardır.
Örneğin Tanrının iki eli,her elin beş parmağı,iki ayağı,her ayakta beş parmağı,iki gözü,iki kulağı,bir bunu,saçlı yada benim gibi saçsız bir başı,bir beyni,bir kalbi,ciğerleri ve böbrekleri,bağırsakları... vardır.

Kura'nın ,hadislerin sözlerine bakan İslam kelemcılarından ''Mücessime''(tanrının cisimli olduğu görüşünde olanlar) ve ''Müşebbihe''(Tanrıyı insana,varlıklara benzetenler)adı verilen kesim böyle der.
Tanrının Ademi kendi biçiminde yarattığı yolundaki açıklama Tevrattan alınmadır.(Tevrat.tekvin,Bap1:27; Bap 5:1-2; Bap 9:6)

Tanrının ''kıyamet''te ''8 taşıyıcı'' üzerinde geleceği ayette anlatılır.(Hakka suresi 17)Muhammet tanrının o sırada iki biçimde insanların karşısına çıkacağını,bir tanıdıkları biçimde, birde tanımadıkları biçimde (İNSAN BİÇİMİNDE) görüneceğini açıklar.(Buhari:Kitabul Tevhid/24 Tcrid,hadis no:450 ayrıca Müslim'in es sahihinde 182 nolu hadis.

Şİmdi soralım
Adem baba erkek mi?,dişi mi?
Ben erkektir deyip,hadisler doğrultusun da tanrının da eril(erkek)olduğunu söyledim.

devam edecek...
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Aynı şekilde meleklerin de eril olduğuna dair hiç bir bilgi yoktur. Yabancıların melek tasviri aslında amaçsız havada uçuşan sevimli kuşlarmış gibi gösterildiği için dişil olması çok makul; ancak İslam'da meleklerin cinsiyetsiz olduğuna dair çokça bilgi vardır. Cebrail'in kanatlarını sayanları da bir kenara bırak sevgili arkadaşım, inan senin muhatabın onlar değil. Ayrıca "nasıl saymışlar" kısmını da geç, çünkü sonuçta tartıştığımız yaratıcı herşeyi bildiğine göre bunu da kendi yarattığına göre bilebilir ve diğerlerine de bildirebilir.

Aşkolsun Elmacik;hafif bir fırça kayma durumu sezinliyorum ama geçelim o kısmı.

İslamda Meleklerin erkek olduğu hususunda kaynak varmı?Doğruyu söylemek gerekirse bu konuda kaynak varmı bende çok bilmiyorum.Aslına bakarsan böyle bir düşünce bende oluşan bir önyargı.
Şundan dolayı;Sizinde dikkatinizi belki çekmiştir.İsrafil,Mikail ve Cebrail isimleri gerek bizim toplumumuzda gerek se diğer islam ülkelerinde erkeğe takılan isimlerdir.Bundan dolayı öyle olduğunu düşünüyorum.İkincisi meleklerin İslamiyette eril olarak düşüldüğü fikrini Prof.İlhan Arsel'den okuduğumu hatırlıyorum.Kitaplarını biraz kurcaladım ama bulamadım.Bu konuda ilk fırsatta dersimi çalışıp eksiğimi gidereceğim.Kaynağı bulduğumda buraya yazacağım.
Bu arada aklıma bir şey geldi:Bilgiğiniz gibi !!Azrail''de bir melek(Ölüm meleği)
Ama kimse bu ismi kullanmıyor.Ama sanırım nedeni anlaşılabilir. :}


Örneğin defalarca İslam peygamberini taşlamış, üzerine çöp atmışlardır, küfürler etmişlerdir. Hangi kadın bunlara ne kadar katnalanabilirdi? Zaten hangi erkek ne kadar sabredebilirdi ki? Aslında İslam peygamberinin zoru neydi de bunlara katlandı ömrü boyunca diye de sorabiliriz ama ayrı bir okyanusa girmiş oluruz.

Bunlara bir kadının cevap vermesini dilerdim.
-E kolay değil tabi,peygamberlik zor zeneat... :P
şaka şaka.

Peygamberin sanılanın aksine rahat,zengin ve refah içinde bir yaşamı olduğunu düşünüyorum.Savaşlardan elde edilen ganimetin %5 peygamberindir.Beni kurayza kabilesinden ganimet yoluyle elde ettiği geniş hurmalıkları vardır.Yeri geldiğinde bir defada 100 deve kestirdiğine dair hadisleride sunarım.ama bu başka bir yazının konusu olacak kadar derin mevzular bunlar.Fakirlik edebiyatı hep yapılagelmiştir peygamber için.Hatta öldüğünde üzerinde doğru dürüst bir hırkasının olmadığı vs.
Onuda geçelim...


Doğrusu Mehmet kardeşim 177 numaralı mesajında bu konuda çok güzel bir açıklama yapmış benim "sorgulama sırası" dediğim şey hakkında. Yani peygamber olduğuna inanılmayan birisinin peygamberlik sıfatıyla söylemiş olduğu sözlerin peygamberliği açısından ele alınması çok yersiz olur. Eğer sorgulanıyorsa, önce kimdir bu Muhammed, nedir diye sorulması gerekir.

Hay hay peygamberin yaşamına ilişkin ne konuşmak isterseniz buyrun.Siz onun temiz ahlakından,Dünyalara örnek olacak mümtaz kişiliğinden bir iki kelime edin ben devamını getiririm.

Hacıcavcav arkadaşımızın araştırmacılığından da bahsedecek olursak; bazen konuyla ilgisi olmayan ayetleri söylüyor, bazen de kendine göre yorumluyor. Bence bunlar araştırmacılıkla bağdaşmayan şeyler. Aslında burada yazılanların İslam'ın değil, benim fikirlerim olduğunu söylüyor ve ayetlere rağmen benim fikirlerimi söylediğimi savunuyor. Oysa o ayetleri öğreten kişinin kendi ağzından yazılar yazıyorum ben.

Sevgi elmacik amacım seni kırmak değildir.Bu forumda geçirdiğim yaklaşık bir haftalık sürede sizin kadar kunulara vakıf inançlı birini bugüne kadar görmedim.Hem bilginiz hemde farklı düşüncede olan insanlara karşı önyargısız ve insani tavrınızdan dolayı sizi tebrik etmek isterim.(Aynı hisleri mehmet1101 üstat içinde burada ifade etmek isterim.)

Gelelim yukarıda ki alıntıya.Bu konuda ben sadece şunu söyleyebilirim.Siz ayet ve hadisleri kendi mantığınıza göre yorumluyorsunuz.Bundan daha doğal,daha insani başka bir şey olamaz.Bende aynı şekilde kendi mantığıma göre yorumluyorum.Aslında hadis aynı,ayet aynı ancak yorum muhtelif.
Peki burada kim haklı dersen, sana göre sen,bana görede ben haklıyım.
Ama sonuçta buna bizi izleyenler karar verecektir diye düşünüyorum.

Dediğimin doğruluğunu görmeniz için epey yürüyüp nehrin kaynağına gitmeniz gerekiyor. Eğer o temiz suya ihtiyacınız olmadığını düşünüyorsanız, zaten benim söylediğimi veya bunun doğruluğunu dert etmemeniz lazım.
Yardımcı olursanız o temiz kaynaktan istifade etmek isterim.Ama ben hayatım boyunca bilim ve akılı rehber edindim kendime.Batıl itikatlar ve hurafeler,geçmişin köhne inanç ve fikirlerini yeniden rehber edinmeye insanlığın ihtiyacı yoktur.

Dün söylenenler dünle beraber kaldı cancağızım,
şimdi yeni şeyler söylemek lazım (Mevlana)

fikren sizden daha yalnız olduğumu bilmenizi isterim. Yine o yüzden, yalnız hissediyorum deyip benim yaralarımı deşmeyin.

Bunca kalabalık içinde(nede olsa nufusun %99 müslüman)yalnız kaldığınızdan söz etmişsiniz.Kim bilir kalabalıklar içinde yalnız kalmak belki de daha zordur.Biliyorsun ben artık yalnız değilim sevgili arkadaşım orcagada var.Darısı senin başına.

Sevgi ve saygılarımı sunuyorum
 

dnzz

Asistan
Katılım
10 Aralık 2006
Mesajlar
460
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
bütün yazıları bastan okumam lazım... dini bir inancım yok ama
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Niteliklerinin bizce anlaşılmaz olduğu her zaman söylenen,doğası ve içeriği bilinmeyen bir tanrımızın olduğuna inanmak gerçekten içtenlikle ileri sürülebilir mi?

Böyle birşeye inanabilmem için öncelikle bana onun ne olduğu söylenebilmeli.Tanrıya inanabilmem için birbiriyle kesinlikle tutarlı beni cevap veremez ya da soru soramaz hale getirebilecek,çenemi kapatabilecek çelişmeyen ve bir diğeriyle kendini yalanlamayan bilgiyi istiyorum.

Bir bilgi kitabı kendi içinde kendini bozabiliyor veya çelişiyorsa,bir fikir aklen birleştirilemeyen ve anlaşılamayan iki sonuca varabiliyorsa hayal ürünü ve boştur.

Bütün insanların bilgi edinmesi artık çok kolaylaştı.Ama bilemiyorum hangi uğursuzluğun eseridir tanrıya ait bilgiler hiçbir zaman aydınlık yüzü görmüyor.Ve hatta iddaa edebilirim ki gittikçe kasten karartılıyor.Olmadığının gerçekliğine varılabilecek olunmasına kimse dayanamıyor.

Yaratılmamış ve maddenin bağrından oluşmuş olmamız fikri,yaratılmış ve kul sıfatında bir nevi kukla rolü oynamamızdan daha mı kötü bir düşünce?

Kedimi dinsiz imansız ama gerçekten hurafenin tamamından arınmış bir özgürlük içerisinde görüyorum şuan.

Saygılar.
 

yer6

Profesör
Katılım
5 Eylül 2007
Mesajlar
2,398
Reaksiyon puanı
54
Puanları
228
orcagada arkadaşım sen inanmadığını söylüyosun açık açık.bunuda bilgiyi kullanıyorum vede doğru bir din bulamadım şeklinde açıklıyorsun.herşeyi bilime dayandırmaya çalışıyosun.oldukça güzel.

ben sadece birşey sormak istedim.
mesela sen nasıl yaratıldın?yani bir yaratıcının olmaması doğru geliyomu sana?senin yanına sığındığın bilim buna gülüp geçmezmi?

diyelimki sen "ewet haklısın bir yaratıcı olmalı ama o yaratıcının gerçek dini şuanda dünya üzerinde değil" diyosun.peki seni ve sadece şuanda dünya üzerinde yaşayan 7 milyar insanı yaratabilen ayrıca tüm dünyayı yaratmış o yaratıcı kendi dininin dünya üzerinden silinmesine izin verirmi?bukadar acizmidir yani.

daha öncede yazdığım gibi umarım doğru yolu çok kısa zamanda bulursun.elmacık ve mehmet in sorularına cevap vermesini beklemeden bulursun umarım...
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
yer6 dedi ki:
orcagada arkadaşım sen inanmadığını söylüyosun açık açık.bunuda bilgiyi kullanıyorum vede doğru bir din bulamadım şeklinde açıklıyorsun.herşeyi bilime dayandırmaya çalışıyosun.oldukça güzel.

ben sadece birşey sormak istedim.
mesela sen nasıl yaratıldın?yani bir yaratıcının olmaması doğru geliyomu sana?senin yanına sığındığın bilim buna gülüp geçmezmi?

diyelimki sen "ewet haklısın bir yaratıcı olmalı ama o yaratıcının gerçek dini şuanda dünya üzerinde değil" diyosun.peki seni ve sadece şuanda dünya üzerinde yaşayan 7 milyar insanı yaratabilen ayrıca tüm dünyayı yaratmış o yaratıcı kendi dininin dünya üzerinden silinmesine izin verirmi?bukadar acizmidir yani.

daha öncede yazdığım gibi umarım doğru yolu çok kısa zamanda bulursun.elmacık ve mehmet in sorularına cevap vermesini beklemeden bulursun umarım...

Sevgili Yer6 doğru din bulamadım da bir bakış açısı fakat dediğim bu değil.Dinleri ve yaratılmış olmak fikrini tümden reddediyorum.Yani anlayacağın bir yaratıcı olmalı falan da demiyorum seni böyle düşündürecek bir yazı da yazmadım.

Yaratılmamış olduğum için doğru soru benim açımdan nasıl var oldun olabilir ancak onu da yaşamın kaynağı olabilecek enerjinin yadsınamaz olarak her fırsatı değerlendirmesi ve evrenin yaşam konusundaki muhteşem kararlılığı sayesinde diye özetleyebilirim.Bu konunun teferruatı illaki birgün aydınlanacaktır bilim tarafından .Şuan bir gerçek görene kadar fikrim (nacizane)budur.

Ayrıca bence olmayan bir tanrının dinini sildirip sildirmeyeyeceğine verebileceğim cevabı herhalde tahmin edersin.

Doğru yolu bende sen ve herkes için kesinlikle isterim çok sağol.

Saygılar...
 

hakan.daburda

Profesör
Katılım
26 Haziran 2007
Mesajlar
1,112
Reaksiyon puanı
7
Puanları
218
Hadi öle konuşuyorlar, Sizde bana Tanrının var olmadığını kanıtlayın ozaman?

-----------------------------

Ben sana varolduğunu kanıtlayım

Dünyadaki Tüm İnsanlardan farklı olan Parmak izin var,Hadi diyelim o genlerden kaynaklanan bişey,Genleride kim yarattıysa!! dimi ama

İnsanlar Dünyada yaşıyor ya Ayda veya Başka bi Gezegende olsaydı, Oksijen olmadan ölürdük, Mars'ta oksijen var diyorlar, Peki Marsta yiyecekte varmı? Diyelimki var, Neden Oksijen olan Gezegenler bu kadar az, Biz neden Dünyadayız, Diyelimki Marsta'da hayat var, Neden Dünyaya Bu kadar yakın,Sende biliyorsunki, O gezegenler, Birbirlerine çarpmadan belli bi açıda ve kendi eksenleri etrafında dönerler, Peki nasıl yani bir Rüzgarmı onları itiyor, Böyle güçlü bir rüzgar bizi neden uçurmuyor, Ozaman bu bir radyo dalgası gibi bişey, Bu kadar güçlü olan radyo dalgası oraya nasıl yerleşmiş, Evrendeki Karadelik(hani herşeyi yutan karadelik var olduğunu biliyorsun,Kanıtlanmıştır araştırman yeterli) Bizi dünyadan çekip alamıyor, Neden çünkü Dünyanın Merkezindeki Çekirdek(Yer çekimini sağlar) normal Gezegenlere göre daha güçlü,Hadi diyelim diğer gezegenler arasında daha güçlü olanıda var,(var zaten pluton) Neden normal yok,
Birinde ağırsın diğerinde hafif
Bu dengeye ki bu sadece burdan görülen ve kanıtlanmış olan denge
Ya şimdi bırakıyım uzayı muzayı, Sen şuan Bilgisayara bakıyorsun yaw, 2 tane gözün var, Senin beynindeki kara bölgeye gidiyor görüntüler,Kulağın var aynı anda duyuyorsun,Elin var Beynin ona emrediyor oda yazıyor klavyeyle
Bide kalp atışın var,Ona reset atabilirmisin, Onu durdurup yeniden başlatabilirmisin

Böle şeyleri anlat anlat bitmez
Bunların hepsine Tesadüf diyemessiniz buna eminim,O zaman söyleyin bunlar nedir?


Tesadüf diyemessiniz unutmayın!
Eğer bunu tesadüf derseniz, Sizin bölücüden başka bişey olmadığınıza eminim

Hadi ateistler diyorlarki
Dünyayı bozan dinlerdir
Diyelimki Dinler yok sadece Ateistlik var
Ateizmde 3 çeşit değilmi??

Siz daha bunu kendi aranızda sağlayamıyorsunuz,Kendinizi birbirinize üstün görüceksiniz,
Bizde en azından birlik var!!! Üstünlük ancak takva iledir diyoruz


O yazdığınız yazılara gelince onların okuyacak kadar vaktim yok, Okuycam dedim ama başka yere bakmaktan hepsini okuyamadım,

Kimbilir kaçtane yerde çarpıtma yapmışsınızdır, baykal bile imam kesilmişti bi ara!!
Maide 38'i de çarpıtmışlardı
http://forum.shiftdelete.net/intern...r-bir-bakin-t19176.0.html;msg164107#msg164107

Yaratan'a yok diyen, Ne kadar zekidir, Sadece avutuyordur

İnternette ben ateist sitelerini arasam laf karşılığı diye, İslama karşı bi sürü söz bulurum

Ama şimdi arayayım bakalım ne olacak
-----------------

İmam-ı Azam sorulara nasıl cevap verdi?

Üç kişi İmam Azam Hazretleri’ne birer soru sordular. Büyük imam hepsine birbirinden güzel cevaplar verdi:
1- Bize Allah’ı gösterebilir misin?

2- Cehennem ateş olduğuna göre, ateşten yaratılan cinler ve şeytanlar orada nasıl azap göreceklerdir?

3- Hem kaza ve kadere inanmamızı istiyorsun, hem de insanın iradesinden bahsediyorsun. Halbuki insan her şeyi mecburen yapar, kendi iradesi yoktur?

Bu soruları alan büyük imam, eline aldığı bir avuç toprağı soranların yüzlerine attı. Üçü de bu davranışa tepki gösterdiler. İmam-ı Azam bunun üzerine şöyle dedi: “Allah’ı göremediği için inkar etmeye çalışan adam! Toprağın yüzünde meydana getirdiği acıyı görebildin mi? Daha yüzündeki acıyı göremezken Allah’ı göremediğin için nasıl inkar edersin? Ya sen ikinci sorunun sahibi! Bildiğin gibi insan topraktan yaratılmıştır. Ama bu bir avuç toprak senin yüzünü acıtmaya yetti. Demek ki cehennemin ateşi de ateşten yaratılan varlıkları yakabilir. İnsanın iradesini inkar eden adam! Madem benim iradem yok, ne diye yüzüne attığım toprak için benden şikayetçi oluyorsun?”

Aldıkları bu cevaplar karşısında şaşkına dönen adamlar ne diyeceklerini bilemeden oradan uzaklaştılar.


------------------

http://www.youtube.com/watch?v=jERYweirLvY
http://www.youtube.com/watch?v=OHT0JPKNmfo
http://www.youtube.com/watch?v=jVSBCTmz0E4

------------------------

Çelişkili Ayet yoktur, Ateistlere Cevaplar(açıklaması vardır)
[size=20pt]http://www.dinimizislam.com/detay.asp?id=3036[/size]

İyi uykuar

Edit: Şu linki Büyütme gereği duydum!
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sevgili Acı_gerçek,

Size konuyu baştan sona dikkatlice okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Akabinde hiçbir şekilde duyularımıza hitap etmeyen yani sinir sistemimize direk etki etmeyen bir olgunun ispatı için nesnel olarak bizi etkileyen bir (mesela yüze atılan toprak gibi canımızı yakan) bir örnek verilmesini de anlayabilmiş değilim.Tanrı ile ilgili böyle bir ispatınız varsa seve seve denerim.

Tekrar ediyorum ama bu benim fikrimdir inanmayan diğerlerini kapsamaz;varoluşumun kaynagını,yaşamın kaynağı olabilecek enerjinin yadsınamaz olarak her fırsatı değerlendirmesi ve evrenin yaşam konusundaki muhteşem kararlılığı sayesinde diye özetleyebilirim.

Ayetlerde bir çarpıtma yapmadık zira bu bizim işimiz değil ulema sınıfınız bunu bizden daha verimli halletmiş zamanında.Ayrıca Hacıcavcav kardeşimin örnek verdiği ayetler su götürmez şekilde kurandan alıntıdır.Sanıyorum kuranı da okumamışsınız.

Marsı venüsü bilemiyorum ama hayatın tanımı konusunda kafa yorduğumda,bir başka maddeyle ilişki kuran veya reaksiyona giren her maddenin,varlık ve kararlılık göstermesi durumunda bizim canlı-cansız olarak betimleyebildiğimiz hayat kavramı dışında da bir enerji aktarımı durumu hasıl olduğundan mütevellit yaşamıyor demek veya dememek konusunda kararsız kaldığımı söylemek isterim.

Hayat belki sadece bildiğimiz veya kendi yaşadığımız gibi değildir.Ama tüm evrenin kendine yaratıldığını düşünen,kendini doğasından ayrı tutan insan için bunu düşünmek de imkansızdır.

Birer dindar olarak size verilenin ötesine geçmeniz zaten pek doğru olmayacak ve dindışı bir durum arz etmeye başlayacak hale gelmenize sebep olacaktır.İstediğim (en azından benim için bu böyle) kimseyi dininden imanından etmek değil sadece su katılmamış gerçeğin bilinmesi ve sizce tanrıdan geldiği söylenen bilginin bile sorgulanabilir olduğunun gösterilmesidir.

Verdiğiniz maide38 örneğindeki linke baktım ama bir çarpıtma yapıldığına dair veriyi göremedim.Daha izahkar olabilirseniz makbule geçecek.

Bölücülük meselesini kesinlikle üstüme almadığım ve kati surette böyle bir fikrim olmadığından cevaplamaya gerek duymuyorum.Ama bana doğru gelen ya da gelmeyen şeyleri paylaşmamın ardında provokatör bir zihniyet görüp samimiyetime inanmamanız beni incitti.Bu durum için söyleyebileceğimi Nazım Hikmet zaten söylemiş;

Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Saygılar ve sevgiler…
 

mehmet

Profesör
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
değerli arkadaşlar

Sizler hepiniz bilirsiniz ki;

Bir iğne ustasız olur mu?
Bir köy muhtarsız olur mu?

Bir iğne ustasız olmaz ise,bir köy muhtarsız olmaz ise sizler nasıl olurda bu kadar mükemmel yaratılmış bir evreni ve o evrenden daha mükemmel yaratılmış insanı sahipsiz ustasız bırakabilirsiniz.

Evrenin muhteşem kararlılığı diyorsunuz
Bana o muhteşem kararlılık rüzgara söylese iki tuğlayı üst üste getirmeye gücü yeter mi?

Not:önceki mesajların hepsini okudum.Düşüncem ise inşallah bu mesajımdan sonra şekillecek.
Lütfen cevap yazacak arkadaşlar bana kurandan ve hadisten örnek göstermesinler.Önce ilk basamağı halledelim.Ondan sonra onun kitabına ve resulüne bakalım

Saygılarımla
 

yedihill

Öğrenci
Katılım
25 Aralık 2006
Mesajlar
56
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Elmacik dedi ki:
Selamlar arkadaşlar.
Yazıların oldukça seviyeli gidiyor olması beni çok mutlu ediyor.
Ancak rahatsız olduğum bir kaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum;
Yazılar biraz uzadığından olsa gerek, önceden konuşulmuş olan şeylerin aynı tarzda yeniden gündeme gelmesi beni boşuna yazıyormuşum gibi bir hisse kaptırıyor. Örneğin yedihill arkadaşımız, 167 numaralı mesajda, "inanıp arapştırmak yerine, araştırıp inanmak gerekir" demiş. Oysa ben 164 numaralı mesajımın ilk paragrafında, aynen yedihill'in dediği gibi olduğunu üstelik ayet ve hadislerle ayrıntılı olarak dile getirmiştim.
kısaca belirteyim. yazdığınızı okumuştum ama benim yazım alıntı yaptığım kişiye idi. elmacık arkadaşımın yazdığı ile mehmet 1101 yazdığı birbirinden farklı idi, bende mehmet 1101in yazısına yamak istemiştim.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
(Bu yazımı revize edemedim, yazım ve gramer hatalarını şimdiden affedin, bazen hızlı yazayım derken harfler birbirine karışıyor. Bazen de iki kavramı birden ele alırken cümleler karışıp dil bilgisi açısından anlatım bozukluklarına yol açabiliyor.)

Merhabalar Hacıcavcav.

Yeni konuları açman için bize danışmana gerek yok sevgili arkadaşım. Gönül rahatlığıyla bahsettiğin konuları bu bölümde yeni konular (topic) olarak tartışmaya açabilirsin.

Nahl suresinin 101'nci ayetini doğru kabul ediyor musun? Şimdi görünüşe göre sen Kur'anın bazı kısımlarını kabul edip bazı kısımlarını kabul etmiyorsun. Biraz paradoksal bir durum. Sana göre Kur'an "ben yalan söylüyorum" diyor, ama onun yalan söylediğini beyan ettiğini düşündüğün ayetin doğru olduğunu söylüyorsun. O halde Kur'an yalan mı söylüyor, yoksa doğru mu söylüyor?

Eğer Kur'an ayetlerine birbirlerine destekleyici ve açıklayıcı bakıyorsak (ki mesajlarından öyle anlıyorum), o halde Kur'anın diğer ayetlerine bakmadan bu şekilde bir yorum çıkarmamak gerekir. Örneğin daha önce de vahiy gelen herkesin peygamber olacağı iddia edildi. (Sevgili arkadaşım Orcagada söylemişti, sen de destekleyen yazı yazmıştın.) Halbuki Kur'an arıya, Meryem'e, İmran'a vahiy geldiğini de yazmış oysa hiç birisi de peygamber değildir. Vahiy ilham anlamını taşır. Bu konuda da, ayetler yürürlükten kaldırılabilir demişsin ve kanıt olarak sadece "bir ayeti değiştirip yerine başkasını koyduğumuz zaman" diyen Kur'an ayetini getirmişsin. Yani bana "işte şu ayet yürürlükten kalkmıştır" dememişsin çünkü öyle bir ayet yok.

Konu yine "hüküm"lerin değişmesine gelecek. Daha önce bir kaç defa aynı örneği verdiğim için biraz sıkıcı olacak kusuruma bakmayınız. İki kere üç, altı eder şeklindeki işlem, çarpma işleminin temeli değildir. O yüzden üç kere beş onbeş eder, demek ki çarpma işlemi değişti dersek ne kadar da büyük bir hataya düşmüş oluruz. İfade değişti ve gelişti, ama çarpmanın hükmü tamamen aynı kaldı. (Birinci argümanı, ikinci argüman kadar kendi kendiyle toplama hükmü.) Değişen ayetler de (ki bu ayetler Kur'an ayetleri değildir) bu çeşit ifadelerdir. Örneğin yeşil birkilerin fotosentez yapması, arının çiçeklerden polen toplayıp bunu bal yapması, güneşin yapısı, canlıların hep aynı düzende yaşıyor olması vs.. Bunların hepsi birer "ayet"tir. Evet, Kur'anın diğer ayetlerine göre, bunların hepsi birer ayettir. Yani ayet kavramı terimsel olarak sadece Kur'anda yazan cümlelerdir olarak algılanırsa, o halde dediğim gibi, Kur'anın söylediğini hem kabul ediyoruz, hem de aynı anda reddediyoruz demek olur ki bu da mantıkla çelişir.

Ra'd suresinden alıntıladığın 39ncu ayetteki "Allah dilediğini siler, dilediğini yerleştirir" ifadesinde "silinen" şeyin "Kur'an ayeti" olduğunu söylersen bu sadece senin yorumun olur. Çünkü buna dair hiç bir belirti yoktur bu ayette. Nitekim Allah "sizi yeryüzünden silip, tamamen inançlı bir topluluk yaratmaya gücüm yeter" dediği ayetinde de silmekten bahsediyor. İşte bu silmek (mahv), Ra'd suresindeki silmenin kapsamında silmektir. Yoksa silinenin Kur'an ayeti olduğunu söylemek büyük bir yanılgı ve kişisel bir yorumdan başka bir şey değildir.

Enfal suresinin 65nci ayeti de henüz tercüme edilirken bile yorum katarak tercüme edilmiş. Yine de tartışalım; sizden sabırlı 20 kişi onlardan 200 kişiye galip gelir denildiği zaman, "siz aslansınız yaparsınız biliyorum ben" şeklinde anlıyorsun, oysa daha önce de söylediğim gibi, "sayıca azsınız ama korkmayın sabredin, benim yardımımla sizden bir kişi onlardan on kişiyi alt eder" anlamı var. Savaşlarda meleklerin onlara yardım ettiğini peygamber defalarca bildirmiş ve Allah de ayetlerinde "görünmeyen ordularla" onlara yardım ettiğini söylemiştir. Dolayısıyla yine Kur'anın yarısını okuyor diğer yarısını okumuyoruz anlamı çıkıyor. Yani ayetleri tek tek yorumluyorsunuz. Atatürk bile gençliğe hitabesinde bir takım şeyler sayıp "işte bu imkan ve şerait içinde dahi.. diye cümle kuruyor. Kaldı ki insan bile bunu düşünürken insanı var ettiği idda edilen yaratıcı nasıl düşünmesin? İmkan ve şartlar düşünülmeden bir sözü bir paragraftan çıkararak tek başına ona yorum getirmek büyük bir yanılgıdır. Dolayısıyla da Allah daha sonra onların yükünü hafiflettiğini 66ncı ayetinde bildirmiştir.

Sevgili hacıcavcav, biz de Kur'anı tartışıyoruz zaten. Ama dediğim gibi, siz genelde bir tek cümle seçip onu da Türkçe kelimelerle yorumluyorsunuz. Oysa Kur'an büyük bir kitaptır. Örneğin "vahiy gelen kişi Kur'ana göre peygamberdir" derseniz, Kur'anı okumadan Kur'an hakkında fikir beyan ediyorsunuz anlamı çıkar. Evet, peygamber olan herkese vahiy gelir ama vahiy gelen herkes ise peygamber değildir. Bunu da benim kendi görüşüm değil Kur'anın kendisi beya ediyor. (Yukarıda açıkladığım şey.) Dolayısıyla Kur'an üzerinde bu bağlamda tartışabilmemiz için de ikimizin de onu iyice okumuş ve anlamış olması gereki. (Bakınız inanmış olmamaz gerekir demiyorum, yanlış anlaşılma olmasın. Eleştireceğimiz ya da üzerinde münazara yapacağımız şeyi biliyor olmamız gerekir diyorum.)

Daha önce de belirttiğim gibi, "genel bilineni" tartışacaksak, tartışmayı burada bitirelim. Çünkü aynen ben de senin gibi, Kur'an ve gerçek şeriatı konuşmak istiyorum. Daha da doğrusu, burada konuştuklarımız ancak bir giriş seviyesinde olur. Şimdi nehrin kıyısında oturup "bu nehir sahiden temiz midir yoksa kirli midir" diye tartışmak yerine, gerçekten temiz olup olmadığını öğrenmek için kaynağına gitmek en doğru olanıdır. Dolayısıyla benim söylediklerime karşılık "ama müslümanlar senin dediğin gibi yapmıyorlar böyle yapıyorlar" dersen, o zaman kişilere göre İslam'ı konuşmuş oluruz. Çünkü bu noktada diğer müslümanlar bizi ilgilendirmiyor, onların yaptıkları veya söyledikleri kendilerini bağlar. Onun için bana bazı hocaların veya bazı inançsız kişilerin veya bazı tarikat ve mezheplerin kendi görüşlerini "bak İslam böyle diyor" diye getirirsen, çıkmaza girmiş oluruz. Nitekim getiriyorsun da, örneğin Kütub-u Sittenin müslümanlarca "tamamen doğru" olarak kabul edildiğini söylüyorsun, oysa sadece bir grup müslüman böyle düşünüyor. Sonra örneğin "Buhari, İslam dünyasının en kabul gören alimi" diyorsun, halbuki İslam dünyasını Türkiye ile sınırlı sayıyorsun. Çünkü İmam Buhari de bir mezhep üzere yazmıştır. Eğer gerçekten onu konuşacak bile olsak, Buhari hakkında bilginiz olması gerekir; ama görünüşe göre onu da tanımıyorsunuz. Örneğin Buhari'nin kendi yetiştirmiş olduğu öğrencisi Müslim, hoca olan Buhari'nin kitabını yeterli görmemiş ve kendi kitabını yazmıştır. (Sahihi Müslim = Müslim'in Doğruları). Hatta öyle ki, Müslim'deki bazı hadisler, Buhari'deki bazı hadisleri yalancı çıkarır. Aslında zaten Buhari içinde de ravisi yaşamamış olan, veya yalancı olan veya çıkar için uydurulmuş olan hadisler vardır. Yani Buhari'nin kendi içinde onlarca çelişkili hadis vardır. Buhari'de yüzlerce doğru hadis vardır ama malesef çokça da uydurma hadis vardır. Dolayısıyla sevgili arkadaşım, ben ayet ve hadislerden konuşurken bana kişilerin görüşleriyle gelen sensin aslında. :( O yüzden tekrar söylüyorum, biz sadece burada bir giriş yapmış oluruz en fazla; daha fazlasını söylemek için daha fazla bilmek gerekir. Örnekleri çoğaltmak istemiyorum, çünkü münazaranın sürekli yön değiştirmesi bize bir şey kazandırmadığı gibi çok şey de kaybettiriyor.

(devamı var)
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Sevgili Hacıcavcav, eski Arapların kişileri inandırmak için çokça yemin ettiğini ve Kur'anın yazarının da bu zaafı kullanmak istediğini söylemişsin. Oysa eski Arapları tanımadığını görüyorum buradan. Çünkü eski Araplarda basit bir yemin etmek bile büyük bir olaydır. Yani bırak inandırmak için yemin etmeyi, gerçeklere bile yemin etmeye çekinirdi Araplar. Çünkü o dönemde yemin etmek öyle büyük bir olaydı ki, kişi için yeminden dönmek, ölmekten daha zordu. Yani adam ölmeyi kabul ederdi ama yeminden dönmeyi kabul etmezdi. Sen de aslında vicdan sahibi olarak düşünrsen anlarsın; bir toplulukta insanları inandırmak amacı ile yeminler çoğalmışsa bu bir zaaf değil, bilakis bir güvensizlik oluşturur. Yani bir toplulukta gerçekten senin düşündüğün gibi inandırmak için yeminlerin çokça veriliyor olması, o toplulukta kimsenin birbirine inanmadığı anlamına gelir. Yani yemin, çoktan anlamını yitirmiş olur. Bu şartlarda da Kur'anda and verilmesi de Arapların zaafına kullanarak onları inandırmaya değil, bilakis daha çok yalanlamaya yöneltir.

Vicdan sahibi olarak sen de düşünsen anlarsın diyorum, çünküsünü örnekle açıklayayım. Bırak koca topluluğu, sadece bir tek kişi bile, sürekli yeminler veren birisi olsa, örneğin bir arkadaşın sana sürekli yemin ederek konuşsa, sen onun bir yanlışı görsen, artık onun yemin ettiği herşeyden şüphe etmez misin? Doğru olduğunu bilsen bile sırf o yemin ediyor diye şüphe edersin.

İslam'da, yemin etmek öyle büyük bir yere sahiptir ki, doğru yere bile olsa yemin etmekten çok zorunlu olmadıkça kaçınılması gerektiği emredilmiştir. (Yukarıda mantıkla gayet uyumlu olan sebebini açıkladım.) Hatta öyle ki, yalan yere yemin edenler, mutlaka karşılığında ceza alırlar. Örneğini vereyim; zamanında bir halife, bir alimi kendisinden çok bildiği için alt etmek istedi ve bir adamın yalan yere o alimi suçlamasını sağlayacak yemin vermesini sağladı. Adam şöyle yemin etti "Hayy ve Kayyum olan Allah'ın adına yemin ederim ki bu kişi hırsızlık yaptı". Alim ise buna itiraz etti. Dedi ki, ancak şöyle bir yemin edersen kabul ederim; "Allah'ın gücü ve kudretinden çıkarak, kendi bilgim ve gücümle yemin ediyorum ki...", adam peki dedi ve bu şekilde yemin edince oraya yığılıverdi. Halife ise alimi serbest bırakmak zorunda kaldı.

Sevgili arkadaşım, "bu kişi inançlı olduğu için ne desem bir bahane bulacak" diye sakın benim hakkımda bir hataya düşmeyesin, çünkü sana söylüyorum, senin sorduğun bu soruların aynısını ben daha önceden sordum. :) Bu yolun aynısından ben daha önce geçtim; ayetleri bile sorgulayan biriyim ben. Çünkü ben bunu kendime ilke edindim; "önce öğren, sonra inan" şeklindeki hadisi yabana atmayın; İslam'ın gerçek öğretisi budur, benim aklımın kabul ettiği budur. Ben hadislerin hepsini sorgularım; gerekirse bilgim yoksa, bir köşeye not düşer, mutlaka gider sorarım. Bilemeyen kişiye de o halde niye inanıyorsun diye de sorarım. Ama bu bilginin ölçütünü kaçıyıroruz sanırım. Yani "Allah'ın şekli nedir" diye sorup da cevap veremeyen kişiye "bilmediğin şeye nasıl inanıyorsun" demek de yanlış olur. Yani "rüzgarı göremenyenler" de onun varlığına inanırlar. O yüzden konular sapmazsa bu yanlış yönlere, hepimiz için iyi olur. Bunun için de ölçütümüz yine "bilgi".

Burada allah kafirlere beddua ediyor.
demişsin.

Sevgili hacıcavcav, bence Kur'an ayetleri hakkında aldığın bilgilerin doğru olduğuna karar verebilmen için Kur'anı biliyor olman gerekir. Ama;

Hele şu ayet bir klasik;

dediğine bakılırsa sen Kur'anı bilmediğin için kişilerin daha önceden yazmış olduğu şeylere sarılmışsın. :( Neden? Çünkü Kur'anın gerçekten söylediğini (orijinal) bırak, Türkçe meallerini de bilmiyorsun. Çünkü bahsettiğin ayetlerde "Allah canlarını alsın, Allah onları öldürsün" şeklindeki ifadeler, bırak orijinalde nasıl olduğunu, meallerde bile değişik değişik. Üstelik Kur'anda Kalem suresinde sövgüler olduğunu söylemişsin. Bedduanın veya bir gerçeği ortaya koymak adına kullanılan kelimenin sövgü olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki eskiden bazı durumları ifade etmek için söylenen sözcükler bugün çok farklı anlamlarda kullanılıyor. Örneğin "yosma" sözcüğü "güzel, şen" anlamına gelirken, "fahişe" anlamına kadar anlam kaymasına uğramıştır bugün. Eskiden adı "Yosma" olanlar bile vardı! Oysa bugün hakaretten sayılıyor. Yine örneğin "fuhuş" kelimesi, (fahişe bundan türemiştir), "aşırılık" anlamı taşırken, bugün para karşılığı cinsel ilişkide bulunmak anlamına geliyor. Kaldı ki Kur'anda bazı kişiler fuhuşla suçlanmıştır ama o kişilerin cinsellik durumuyla yakından uzaktan ilgili değildir. Hatta Türkçe'de genellikle fiyatların yüksek olması hasebiyle kullandığımız "fahiş" kelimesi de "fahişe"nin erilidir! (Fahiş = Fuhuş yapan eril kişi (erkek) anlamına gelir.) Şimdi "manav fahiş fiyatla domates satıyor" deyince, para karşılığı cinsel ilişkide bulunan meyve sebzeler mi gelmeli aklımıza?

Örneğin,


diye alıntılayıp "hele şu ayet bir klasik" dediğin Müdessir suresinin 19ncu ayetinin orijinali şöyledir:
Fe kutile keyfe kaddere

Türkçesi ise "kendi verdiği karar onu kahretmiştir". Arada ne kadar büyük bir fark var görüyor musun? Özellikle bu ayetin bir "klasik" olduğunu söylediğin için bu ayetin üzerinde duruyorum. Yoksa diğer verdiğin tüm ayetleri de tartışabiliriz; ama Arapça bilmiyorsun, Kur'anın diğer ayetlerini de bilmiyorsun, hatta Türkçe mealleri dahi bilmiyorsun.

Sevgili hacıcavcav, özür dileyerek söylüyorum ama sanırım sen araştırmacılıkla değil de, alt etmeye yönelik davranıyorsun. :( Çünkü söylediklerin senin araştırmaların değil, bilakis alt etmek için hazırlanmış ve daha önceden hazırlanmış olan bazı durumlar. Zaten çok rahatlıkla görülüyor ki, Kur'anı bilmeyen müslümanlar bile bu yazıları okuyarak Kur'an hakkında rahatlıkla şüpheye düşebilirler. "Bu hakkaten böylemiymiş ya" diyerek yanlış zanna kapılabilirler. Çünkü bu yazılarda, paragrafın bir cümlesi alınarak yanlış yorumlar yapılmış. Örneğin, "ağaç yaşken eğilir" denildiği zaman, fiziksel olarak bir ağacı eğmekten bahsediliyor gibi yorum yapılmış. Ya da "eğer fırına atarsan, sony marka laptoplar yanıyormuş" şeklinde cümlenin sadece "sony marka laptoplar yanıyormuş" kısmını alırsan ben bunda, Sony markasını kötülemeye yönelik bir kötü niyet ve büyük bir haksızlık, büyük bir yanıltmaca algılarım.

Doğrusunu söylemek gerekirse ben senin bu kötü niyete sahip olduğunu düşünmüyorum. Ama yüzyıllar boyunca din tarafı nasıl din olgusunu çıkar için kullanmayı alışkanlık edindiyse, din olgusuna inanmayan taraf da bunu aynen alışkanlık edinmiştir. Bundan dolayı da iki tarafta da bilinçaltına yerleşen duygular bazen insanları ezberden konuşturmuş ezberden onlara yazdırmıştır. Ben senin bu noktada geçmişten, günümüzden etkilenen bir bilinçaltının eseri olduğunu düşünüyorum bunun.

(devamı var)
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Sevgili hacıcavcav

"Bir öğretici olmalı" meselesinde verdiğin Hadid 27 ayeti ruhbanlardan bahsediyor, öğreticilerden değil. Ruhbanlık apayrı bir şeydir. Burada yine bilgi eksikliği göze çarpıyor malesef. Çünkü ruhbanlık, dünya ile ilişiği kesmek, kendini inzivaya çekmek ve sadece ibadete yönelmektir. Bu da yaratıcının istemediği bir şeydir. Tabi zamanın belli bir bölümünü ibadete ayırmak ayrıdır, tüm ömrünü insanlardan uzak kalarak sadece ibadete harcamak ayrıdır. Onun için lütfen buradaki "inziva" meselesi yanlış anlaşılmasın.

Hatta örnek verecek olursak, İslam peygamberine bazı kadınların gelip, "benim kocam kendi köşesine çekild, dünyayla ilişiğini kesti, et yemiyor, sadece gündüzleri oruçla, geceleri de namazla geçiriyor" diye şikayet edince peygamber o kişileri çağırıp azarlamıştır. "Ben size ruhban bir din getirmedim. İnsanlarla ilişki içinde olunuz, et yeyiniz. Namaz benim gözümün nurudur, ben de oruç tutuyorum, ama aileme de vakit ayırıyorum" demiştir. Daha ne kadar açık olunabilir? Yani ruhbanlık ile öğreticiliği karıştırmamak gerekir. O yüzden söylediğin ayet bir öğretici mutlaka olmalı görüşüyle kesinlikle çelişmiyor, senin görüşüne bir kanıt teşkil etmiyor.

Ve, Muhammed'in son peygamber olduğunu ayetlerle kanıtlamak istemişsin. Sevgili hacıcavcav, bu konuda fikir ayrılığımız yok zaten. :) Ama yazdıklarımı okumadığından endişe ediyorum, belki uzun diye. Çünkü ben, peygamberden sonra vasi geleceğini, bunun peygamberin bildirmesiyle olacağını, bu kişinin bir peygamber olmak zorunda olmadığını gayet ayrıntılı bir şekilde açıkladım. Oysa sen "yeni bir peygamber geldi veya gelecek" demişim gibi yorumlar yazmış ve buna istinaden ayetler belirtmişsin. Ben de bu görüşü ayetlerle açıklamıştım daha önce. (Ref. önceki dört mesajlık uzun yazım.) Hatta bu mesajımda da bununla ilgili şeyler yazdım.

Kısacası sevgili arkadaşım, İslam evet son dindir, Muhammed evet son peygamberdir ve aynen ayetlerin bildirdiği gibi, aynen hadislerin bildirdiği gibi, ondan sonra da öğreticiler olmuştur. Olmak da zorundadır. İşte bunu ispat eden örnek bir kaç ayet:

Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık." (Enbiya 105)

Gönderdiği her kitapta, "iyi kullar"ın yeryüzüne varis olacağını, yani önder olarak gönderileceğini söylemiş ve herhangi bir zaman ölçütü koymamıştır.

Süleyman, Dâvûd’a varis oldu" (Neml 16)

Rahatlıkla görülüyor ki Allah bir peygamberden sonra bir başkasını öğretici olarak görevlendirmiştir.

İçlerinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yolu gösteren öncül imamlar (önderler) yetiştirmiştik. Onlar ayetlerimize kesin bir şekilde sarılmışlardı. (Secde 24)

"Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır." (Ra'd 7)

Her topluluk için mutlaka vardır. Bu topluluk farkı, illa ki "ırk" ayrışmış topluluklar değildir. Zaman da toplulukları ayırmak için bir ölçüttür.

Musa kardeşi Harun'a şöyle dedi: "Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna gitme!" (Araf 142)

Bir peygamberin, mutlaka kendisinden sonra önderlik edecek veya yokluğunda kendisine vekalet edecek birisini bırakmasına ne güzel bir örnek.

Ey iman edenler! Allaha itaat edin. Rasulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin (Nisa 59)

Açıkça görülüyor ki Allah peygamberden sonra bazı "emir sahipleri" görevlendirmiştir.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Sevgili hacıcavcav,

Hadislerden bahsederken, "benim bunlara itiraz etmem anlaşılabilir ama inananların hadislere itiraz ederken daha dikkatli olmalarını öneririm" demişsin. Ancak "inananlar" diye bahsettiğin kişiler, kişilere inananlarla sınırlı kalmış. Çünkü "İslam dünyasını Türkiye ile sınırlı görmemelisin" demiş olmama rağmen, "İslam dünyasının inandığı kitaptan yazıyorum" demişsin. İşte bu konuda özele davet etmiş olmamın sebebi budur; yoksa ben de şimdiye kadar yazmadığım şeyleri zaten forumda yazıyor ve açıkta yazılmasını destekliyorum zaten. Ancak senin "çok katılımcı, değişik düşünceler olur, hareket canlılık kazanır" demen kendinle çelişkiye girdiğini gösteriyor. Çünkü sen "kişileri" ve "kişilerin fikirlerini" değil, İslam'ın özünü tartışmak istediğini kendin söylemiştin. Oysa şimdi daha çok katılımcı ve onların fikirlerini burada görmek istediğini söylerken, çoğunluğun aslında her zaman özü değil de kişisel görüşlerini savunduğunu çok iyi biliyorsun. Daha fazlasını söylemek istemiyorum, çünkü senin kötü niyetli olmadığını ümit ediyorum. :)

Sevgili arkadaşım, yukarıda "İslam'da kadın dövmek haramdır" demiştim, ama sen "ben kadının dövülmesine izin veren yaratıcı istemiyorum" demişsin. Evet beni tenzih ettiğini söylemişsin ama aynı noktada yine de eleştirmişsin. :I Yani yine kişisel görüşlere başvurmuşsun gerçek İslam yerine. "Modern" toplumların yaptıkları "eşitlik" düzenlemelerinin de insana ve doğaya aykırı olduğunu yine önceki yazımda akli olarak ıspatlamıştım. Zaten eğer sadece kişisel fikirlerle yola çıkacak olursak ben de sizin yaklaşımınızla yaklaşıp şunu söylerdim o zaman: "Madem bu modern toplumlar bu eşitlik fikrini bulmuş geliştirmişler, gerçekten de insanlar ve hatta hayvanlar ve doğa hakkında bile bazı kanunlarla eşitliği getirmişler, o halde neden bütün ülkelerde eşitsizlik var. Neden doğanın dengesini mahvetmiş durumda insanlar? Neden sürekli dünyanın sonunun yaklaştığı ve bunun, insanların doğaya karşı tutumundan kaynaklandığını konuşuyor herkes? Özellikle de bilim adamları!"

Sevgili arkadaşım, insanların tesis ettiğini söylediğin eşitlik, evine giren hırsızın eğer yerdeki buza basıp kaydığında başını yaralarsa senin o hırsıza tazminat ödemeni öngörüyor. Yine aynı "eşitlik kanunları" baklava çalan çocukları 24 yıl hapse mahkum ederken kasten planlı adam öldürenleri 6 yıl hapis yatırıp çıkarıyor. (Canlı örneğini biliyorum.) O halde insanlar eşitlik olayını anlamamışlar. Daha önce elma örneğini verirken şöyle söylemiştim; "ikisi de elmadır". Yani kadın ve erkek bu noktada eşittir; çünkü ikisi de insandır. Ama bundan sonraki ayrılma noktalarını görmezden gelecek olursak, zehirli sarmaşığı da, fasülyeyi de besin niyetine yememiz lazım; nasılsa ikisi de sarmaşıktır!

İşte bu, sanılanın aksine, tam da yaratıcının adaletini yansıtır. Çünkü bir ayetinde şöyle söyler: "Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez" (Bakara 233) Yaratıcı, herkese kendi ölçüsünde davranır. Yani kimseye "sen de insansın, sen de insansın, ikinize de aynı şeyi veriyorum" demez; asıl adaletsizlik bu olurdu zaten! Dolayısıyla da insanlar, eşit olmayanlara eşit davranıp adaleti bozmuşlardır.

Erkekler kadınlardan üstündür deyip bırakırsan, buna ben de inanmam. Çünkü daha önceki mesajımda da söyledim, herhangi bir anda bir kadın bir erkekten daha akıllı, daha zeki, daha mantıklı olabilir. Ancak biz burada falan şahıs filan kişiden konuşmadığımız için, insanların genelinden bahsediyoruz. Ve bu üstünlüğü de "akıl" üstünlüğü veya "iman üstünlüğü" olarak yorumlamak da kişilere indirgemek olur. Zaten üstünlüğün ancak "takva" ile olacağını peygamber bildirmiştir. Bu da kadın ve erkeğin ancak kendi çabasıyla olacak olan şeydir. Yani bu bağlamda herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, bir kadın, bir erkekten pek ala üstün olabilir.

Eğer sadece fiziken bile fark varsa kadın-erkek arasında (ki öyle değil, ruhsal olarak da çok fark var), o halde ben size bu farkın sebebini sorabilirim. Neden böyle? Neden erkekler daha güçlü kuvvetli ve bazı olaylar karşısında daha metanetli? (Yeri gelmişken belirteyim, valık konusunda benim sorularımı cevaplamak yerine soruya soruyla karşılık vermişsin, mümkünse onları ayrı bir konuya gerek olmadan cevaplarsan daha iyi olur; çünkü Allah var mıdır sorusu ayrı bir başlıkta tartışılabilir. Ancak bu konuda ben senin görüşlerini bilmek isterim. Yani tam olarak inandığın nedir, inanma nedenin nedir?)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst