İnanmak... Ateist

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bir başka ilginç olan da, Mekke'lilerin, Muhammed'e söyledikleri şu sözler:

"Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman'a inanmayız." (Bkz. Ibn Ishak, Siyer, tahkik ve ta'lik: Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254)

Mekkeli'lerin bu söyledikleri nedensiz miydi?

Müseylime, daha doğrusu "Müslim", bir başka adıyla "Rahman", Yemame'nin Hanifeoğulları kabilesindendi.

Ilgiç üç ad: "Müslim", "Hanife", "Rahman".Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya gelince daha da ilginçlik kazanıyor:
Kur'an'da islam inanırlarının, "müslim"lerin "ad babası" olarak tanıtılan Ibrahim (bkz.Hacc,ayet:78) için hem "Hanif" hem de "Müslim" denir. (Bkz.Bakara:135; Ali Imran:67,95; Nisa:125; En'am:161; Nahl:120,123.) "Peygamber" olarak yer alan Ibrahim, kısa anlamı ile "yıldız tapımı" demek olan Sabiilik Dini'nin "peygamberi"ydi. Islam kaynaklarından yaptığım incelemelerden vardığım sonuç bu. Muhammed de ilk ortaya çıktığında Sabii olarak niteleniyordu. (Bkz.Buhari,e's-Sahih,Kitabu't Teyemmüm,/6,c.1,s.89) Sabii'liğin dili Süryanca'ydı. "Allah", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek" ve daha bir çok sözcük gibi "Islm", "müslim", "hanif", ve "Rahman" da bu dilden geliyordu. (Bkz.Aziz Günel,Türk Süryaniler Tarihi,Diyarbakır,1970,s.46-48;Suyuti el Itkan,1/180-184;Doğubilimci Arthur Jeffery,The Foreign Vocabulary of the Quran,Kahire,1938,s.12 ve ötk.) Okuduğum kitaplardan vardığım sonuca göre: Yıldız tapımı, "Sabiilik" adı altında, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine de kaynaklık eden bir din olarak kurumlaşırken, özellikle Ortadoğu'da "Müslimler"i ve "Hanifler"i içine alıyordu. Önce, "Müslimler" vardı, sonra "Hanifler" kolu meydana geldi. Ibrahim, bu kolun "peygamberi"ydi. Işte, "Yemame Rahmanı" diye ünlü "Müslim (Müseylime)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşılan Muhammed de bu kola bağlıydı. (Sabiilik konusunda geniş bilgi için, bkz. Eren Kutsuz-Turan Dursun, 'Saçak Dergisi', Subat 1988, sayı 49.)

Yemame Rahmanı, Muhammed'in yararlandığı kaynaklardan yalnızca biri olabilir.

Yukarıda adı geçenler ve daha başkaları, tek tek de, tümü birden de Muhammed'in "öğretmenleri" olabilirler. Furkan sures'nin 4.ayetine göre, Muhammed'in yardımcılarından, yani öğretmenlerinden "kavm", yani "topluluk" diye sözedilmistir. Bu ve bunu izleyen iki ayetin anlamı şöyle: (Diyanet'in resmi çevirisi)

"İnkar edenler, 'Bu Kur'an, Muhammed'in uydurmasıdır. Ona başka bir topluluk yardım etmiştir.' Diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 'Kur'an öncekilerin masallarıdır. Başkalarına yazdırılıp, sabah akşam onu okunmaktadır' dediler. Ey Muhammed, de ki: 'O'nu göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." (Furkan, ayet:4-6)

Buna göre, Kur'an'ın "uydurma" olduğunu söyleyenler, şunları da söylüyorlar:

1)Muhammed'e bir topluluk yardımcı oluyor,

2)Muhammed, Kur'an ayetlerini, başkalarından alıp yazdırıyor,

3)Muhammed'e sabah akşam okunuyor,

4)Ayetler, "eskilerin masallarından" oluşuyor.

Buna karşılık, Kur'an'ın cevabı şudur:

"Yalan ve haksızca iddia. Kur'an'ın ayetlerini Tanrı indirmiştir. O, göklerin ve yerlerin gizini bilir.." Hars Oğlu Nadr, Muhammed'in kendisini "Tanrı'nın elçisi", yani Tanrı'yla insanlar arasında yer almış, Tanrı'nın bildirilerini insanlara iletme görevini üstlenmiş biri olarak tanıtmaya yöneldiğinde, ve "Kur'an ayetlerini" sunması karşısında Mekkelileri uyarma yoluna gitmişti. Ve şöyle demişti:

"Sakın inanmayın bu adama. 'Tanrı'dandır' diye ileri sürdüklerinin tümü, eski masallardır. Ben size, onunkilerden daha güzellerini söyleyebilirim.." Iran krallarına, Iran'lı masal kahramanlarına ait söylencelerden örnekler aktarabileceğini söylüyor, anlatıp duruyordu Nadr.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,18/137-138)

Nadr, haklı mıydı? "Eskilerin masallarından" var mıydı Kur'an'da?

Bilindiği gibi,Kur'an'da "kıssa" denen birçok öykü var. Bir çoğu; başta Tevrat; Yahudi kaynaklarında, kimileri Incil'lerde yer alır. Incelendiğinde görülür ki, bunların bir kısmı, Tevrat'tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen var. Örneğin, "Nuh Tufanı"na ilişkin öykü, "Gılgamış Destanı"nda hemen hemen aynıdır. Daha başka örnekler de verilebilir.

Mekke'de, Medine'de ve çevrelerinde çeşitli din ve inançların inanırları vardı. Çeşitli toplumların "söylenceleri"ni, "kutsal metinler"ini bilenler az değildi. Muhammed'in özgürlüklerini söz verdiği ve işbirliği yoluna gittiği kölelerden de bu nitelikte olanlar bulunduğu biliniyor. Daha önce adlarına yer verilen Bel'am, Yaiş, Yessar, Addas, Cebr, Iran'lı Selman..da bunlardan.

Bunların ya da başkalarının, Kur'an'ın oluşması için Muhammed'e yardım etmiş, öğretmenlik etmiş olmalarını düşünmek akla uzak değil. Aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şey, "Tanrı'nın, insanlara gökten mesaj göndermesi" ve bunun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçmesidir. Bunu insan aklı değil, ancak, akılla ilgisi olmayan "iman" kabul eder.


Birkaç kelimelik sualine böylesine uzun bir cevap yazmak beni yordu sevgili elmacik.Ama Dilim döndüğünce açıklamalarıma da devam etmek zorundayım.

Devam edecek;
 

mehmet

Profesör
Emektar
Katılım
9 Mayıs 2007
Mesajlar
2,699
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
Değerli arkadaşım hacicavcav

Şu an vaktimin müsadesizliğinden dolayı yazılarınızın hepsini okumadım.
Sadece bir göz gezdirdim.

Yanlış anladı isem kusura bakmayın.
Anladığım kadarıyla kuranın kerimi Peygamberimiz uydurmuş diyorsunuz.
Ben yazınıza devam etmeden önce tek bir soru soracağım.

Allah'ın varlığına ve birliğine inanıyor musunuz?

Saygılarımla
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Eğer Kur'an ayetlerine birbirlerine destekleyici ve açıklayıcı bakıyorsak (ki mesajlarından öyle anlıyorum), o halde Kur'anın diğer ayetlerine bakmadan bu şekilde bir yorum çıkarmamak gerekir.

Sevgili elmacik,benim öyle bir iddiam yok. Ben Kuran ve hadisleri doğru bulduğumdan dolayı örnek veriyor değilim.Sizler onu doğru bulup inandığınız için bende örnekleri Kuran ve hadislerden vermeyi uygun görüyorum.Burda diyebilirsiniz ki ;hadislerin bir kısmı yahut çoğu uydurmadır,o yüzden geçerli örnek olamazlar.Tamam sizin kabul etmiyeceğiniz hadisler olabilir.Ama yurdumuzda islama inanaların çoğunluğu bunlara inanıyor,doğru olduğunu kabul ediyor.İmam hatiplerden tutun da ilahiyat fakültelerine kadar bunları ezberletip öğretiyor.Siz kendinizce bir hadisi doğru bulmayabilirsiniz,yada bir ayetin yorumu(yada Türkçe mealini)yanlış bulabilirsiniz.O halde o hadis yada ayet açıklaması sizi bağlamaz.Hepsi bu sevgili elmacik.

Burada bir açıklama yapmayı uygun görüyorum.Ben Kuran tamamen kötüdür,Orda yazılan her şey yalandır,yanlıştır demiyorum.Kuran tanrı kelamı değildir diyorum.Onu Muhammed birilerinin yardımı ile yazmıştır diyorum.Bu nedenle için de akla uygun ,insanı islaha yönelik ve herkesin kabul edeceği genel doğrular elbette bulunacaktır.Ama öte yandan 6.yüzyılda Muhammet ve çevresindeki dar bir kadro tarafından yazılan bu kitapta,o devrin adetleri de gelenek ve görenekleride,inançlarından kalıntılar da,ahlakıda,hurafeside bu kitapta yer alacaktır.Olaya bu pencereden yaklaştığımda da eleştirilecek şeyler görüyorum.

Sanırım bu bahis anlaşılmıştır….

Örneğin daha önce de vahiy gelen herkesin peygamber olacağı iddia edildi. (Sevgili arkadaşım Orcagada söylemişti, sen de destekleyen yazı yazmıştın.)
Israrla aynı şeyi yazmışsın.Sözlerinden ‘’ yaptığım bir yanlışı yakalama çaban varmış’’ gibi geldi bana,ama forumdan tanığım kadarıyla böyle birine benzemiyorsun.
Yukarıda da belirtmiştim.Benim her vahiy gelen peygamberdir diye bir sözüm yok.

Alıntıya devam ediyorum.

Halbuki Kur'an arıya, Meryem'e, İmran'a vahiy geldiğini de yazmış oysa hiç birisi de peygamber değildir. Vahiy ilham anlamını taşır. Bu konuda da, ayetler yürürlükten kaldırılabilir demişsin ve kanıt olarak sadece "bir ayeti değiştirip yerine başkasını koyduğumuz zaman" diyen Kur'an ayetini getirmişsin. Yani bana "işte şu ayet yürürlükten kalkmıştır" dememişsin çünkü öyle bir ayet yok.

Bu alıntıda ‘’… bir ayeti değiştirip yerine başkasını koyduğumuz zaman..’’ ayetini redmi ediyorsun ;önce bu konuyu açıklamanı bekliyorum.Yani bu ayet kuranda boşu boşuna mı duruyor.Bizim yorumlarımızı kabul etmiyorsanız,bu ayetle ilgili sizin yorumunuz nedir onu görelim o halde.

Bakalım o zaman böyle bir ayet varmıdır,yokmudur.

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır.(Nahl suresi 67.ayet)

Dikkat ederseniz içkinin yasaklandığına dair hiç bir emare yok.Yani içki yasak değil,aksine içilebilir.

Şimdi de aşağıdaki ayete bakalım.

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür." Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan arta kalanı." Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.(Bakara suresi 219.ayet)

Yukarıda parantez içindeki(Bazı zahiri) sözü diyanetin durumu kurtarmak için uydurduğu açıklamadır.Bu çokça yapılır.Kısacası burada yukarıda verdiği izni kısıtlamış gibi bir durum vardır.

Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. (Maide suresi.90.ayet)

Şimdi şunu soralım:

En sonda zikrettiğim Maide suresinin 90. ayeti ,Nahl suresinin 67.ayetini yürürlükten kaldırır mı? kaldırmaz mı?

Bu soruyu şu şekilde de sorabiliriz.

Tanrı karşısında bu iki ayete bakılarak, İçki içen adamla,içmeyen adama verilecek hüküm aynı olabilir mi?

Tanrı hangisini tercih eder içki içeni mi,içki içmeyeni mi?

Tanrı başlangıçta içki içenlere karışmazken,içkiyi kullanabilirsiniz derken (Nahl 67.) sonradan,fikir değiştirerek,içkiyi haram kılmıştır.(Maide 90.)

Bunu nereden çıkarıyorum.Tanrının kelamı Kurandan.

Şimdi yukarıdaki ayetleri alın ,Onlara istediğiniz eziyeti yapın,Ucundan bucağından çekiştirip,düşünceniz doğrultusunda yorumlar yapın.

Bu ayetler konusunda yorumlarınızıda beklerim.Yani Nahl 67,Maide 90.la nesh edildi mi? Edilmedi mi?

Devam edecek...
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
sayın hacıcavcav,
kuran-ı kerim kelamı ilahidir.Bir harfi bile değişmemiştir......Mâdem ki yapar ve bilir; elbette konuşur. Mâdem konuşur; elbette konuşmasına yakışan, Kur'ân'dır...Kuran çok yönlerden mucizedir..1400 senedir insanlığa meydan okuyor...-İnanmıyorsanız kur an-a benzer kitap yazınız-...diye bütün insanlık aciz kalmıştır...İsterseniz test edip yakından inceleyebilirsiniz...Kuran'ın esaslarına kimse ilişememiş ve ileşemez..Çünkü Mucizedir..
Selamlar..
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Ra'd suresinden alıntıladığın 39ncu ayetteki "Allah dilediğini siler, dilediğini yerleştirir" ifadesinde "silinen" şeyin "Kur'an ayeti" olduğunu söylersen bu sadece senin yorumun olur. Çünkü buna dair hiç bir belirti yoktur bu ayette. Nitekim Allah "sizi yeryüzünden silip, tamamen inançlı bir topluluk yaratmaya gücüm yeter" dediği ayetinde de silmekten bahsediyor. İşte bu silmek (mahv), Ra'd suresindeki silmenin kapsamında silmektir. Yoksa silinenin Kur'an ayeti olduğunu söylemek büyük bir yanılgı ve kişisel bir yorumdan başka bir şey değildir.
Ah benin canım kardeşim bunu nasıl söylersin.Ayetin anlamı o kadar açık ki,senin onu yorumlamana muhtaç değil.Ama ben eziyet edip onu düşündüğüm gibi yorumlayacağım diyorsan sen bilirsin.size şu kadarını söyliyeyim.Bırak ayetlerin hükmünün değişmesinden kurana girip daha sonradan çıkarılan ayetler var canım kardeşim.Yoktur diyebilirmisin.Yazının bütününü okuduğumda benim bu işlerden anlamadığım yönünde bir sürü iddiada bulunmuşsun.Ben senin hakkında aynı şeyi söylemeyeceğim.Sen bu işleri iyi biliyorsun, buna dayanarak kurandan çıkarılan ayetlerin hangisi olduğunu da gayet iyi bildiğini tahmin edebiliyorum.Belki bu konuda da bir şeyler yazma gereği duyarsınız.
Enfal suresinin 65nci ayeti de henüz tercüme edilirken bile yorum katarak tercüme edilmiş. Yine de tartışalım; sizden sabırlı 20 kişi onlardan 200 kişiye galip gelir denildiği zaman, "siz aslansınız yaparsınız biliyorum ben" şeklinde anlıyorsun, oysa daha önce de söylediğim gibi, "sayıca azsınız ama korkmayın sabredin, benim yardımımla sizden bir kişi onlardan on kişiyi alt eder" anlamı var.
Bakalım dediğiniz gibimi?

Diyanetin çevirisinde enfal suresi 66. ve 67. ayetlere verilen anlamı aşağıya çıkarıyorum.

Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.(Enfal 66.)

Şimdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.(enfal 67.)

Elamalılı mealine bakalım:

Ey peygamber, mü'minleri cihada teşvik et! Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa ikiyüz kişinin üstesinden gelir ve eğer sizden yüz kişi olursa o küfredenlerden binini alteder. Çünkü onlar, gerçeği kavrayamayan anlayışsız bir topluluktur.(enfal 65)

Şimdi Allah sizin yükünüzü hafifletti ve sizde bir zaaf bulunduğunu bildi. Şimdi sizden sabredecek yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi alteder. Sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle ikibin kişiye üstün gelir. Allah sabredenlerle beraberdir.(enfal 66)

Dikkat ettiyseniz sure numaraları tutmuyor.Ama anlamda değişiklik yok.

Şimdi siz diyorsunuz ki;

Burada bir hüküm değişikliği yoktur.

Ama bende tam tersine vardır diyorum.

Birinde 10 misli büyük bir düşmanla mücadele edebilecekleri(sizin tabirinizle gazı) bildirilirken,Sonradan her nasılsa Müslümanların bu kadar becerikli olmadıklarını yine tabiri caizse sonradan akıl ederek ,yo siz ancak kendinizden en fazla iki kat büyüklüğündeki bir düşmanla mücadele edebilirsiniz türünden birgaz veriliyor.Bence buda büyük bir başarı olurdu,ama onuda becerebilen bir Müslüman yeryüzünde varmı bilemiyorum.İslamı kabul eden ülkelerin,Yahudiler ve hiristiyan dünyası karşısındaki acınacak durumuna bakınca,insan ister istemez bunlarıda düşünüyor.Tabi bu örnekler sizi bağlamıyor.Sizin islama örnektir diyebileceğiniz bir ülke de yok.


Bu konuda son bir örnek daha verip geçmeyi düşünüyorum.Umarım daha fazla uzamaz.

Bakara suresi 115. ayet

Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

Bakara suresi 142.ayet

Bir takım kendini bilmez insanlar, "Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, Batı da Allah'ındır. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir."

Bakara suresi 145.ayet
Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.

Yukarıdaki ayetler de hükmü değişen ayetlere örnektir. Fakat bu eylemler, Muhammed’in kendi günlük siyasetinin sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin, Medine’ye göç (hicret) ettikten az sonra, Yahudileri kazanmak, kendisine inandırmak, için, kıble yönünü Kudüs yapmış ve Kur’an a., “Doğu ve Batı Allah’ındır, nereye dönerseniz Allah’ın yönü orasıdır” (Bakara Suresi, ayet 115) şeklinde ayet koymuştur. Böylece Müslümanları, o zamana kadar Mekke’deki Kabe yönüne doğru ibadet ederlerken, birdenbire Kudüs’e yönelik olarak ibadet ettirir olmuştur. Bu uygulamaya, Hicret’in 16. ve 17. aylarına kadar devam etmiştir. Fakat, Yahudileri Müslüman yapamayacağını anladığı zaman bu uygulamaya son vermiş ve kıbleyi Kudüs olarak tanımlayan ayetin Tanrı tarafından kaldırıldığını, onun yerine kıblenin Mekke yönüne doğru değiştirildiğine dair ayetin (Bakara Suresi, ayet 142-144) geçerli olduğunu söylemiştir. Görüldüğü gibi burada, bir ayet, diğer bir ayetle değiştirilip ilga edilmiş durumdadır.

Şimdi burada Kudus’ün kıble olmasıyla Mekke’nin kıble olması arasında hiçbir fark yoktur denebilir mi?

Burada bir hüküm değişikliği yokmudur?Sayın Elmacik.

Kudüs=Mekke diyebilirmisiniz?
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Devam ediyorum;

1400 yıl boyunca İslam bilginleri hangi ayetin kaldırıldığı konusunda ne yapacaklarını bilememişler, şaşkına dönmüşlerdir. Fakat, hiç düşünmek mümkün müdür ki, Kur’an ı “apaçık” bir kitap olarak gönderdiğini söyleyen ve her gönderdiği emrin anlaşılmasını isteyen bir Tanrı, hangi ayetin kalktığını, hangisinin kalkmayıp uygulanması gerektiğini açıkça bildirmesin de, kullarını şaşkına çevirsin? Ya da “Falanca ayet kaldırılmıştır” diyerek kolaylık sağlamak varken, bunu yapmayıp, emirlerinin yanlış bir şekilde uygulanmasına neden olsun? Olacak şey midir bu?!
Ve yine hiç düşünmek mümkün müdür ki, vahyettiği şeyleri çelişmeli, nitelikte kılan bir Tanrı, hani sanki yanılgısı meydana çıkmasın diye, “Kur’anı birbirine vurmayınız; onun ayetlerini karşılaştırmakla tekzibe kalkmayınız; onun ayetleri birbirini tasdik eder’ diyerek, insanları daha da şaşırtıcı, fakat kendisinden beklenmeyen bir kaçamak yol arasın?
Gerçek şudur ki, birbirleriyle çatışan pek çok çelişmeli ayet, 1400 yıl boyunca yan yana ve iç içe olmak üzere İslami yaşamları ayarlamış, Müslüman kişileri çelişmeli şekilde düşünme alışkanlığına sokmuştur. Bundan dolayıdır ki, birbirinden farklı, birbirine ters fikirler, şeriat eğitiminden geçmiş kişilere “çelişki” olarak görülmemiştir. Örneğin, “Dinde zorlama olmaz” diyerek, İslamın hoşgörü dini olduğunu öne sürerlerken, “Müşrikleri nerede görürseniz öldürün” ya da “İslamdan çıkanın kanı helaldir” şeklindeki hükümlere sarılmış olarak ölüm saçmayı çelişmeli bir davranış saymamışlardır. Aynı çelişkili tutumu, şeriatçının tüm yaşamlarında izlemek mümkündür.

Savaşlarda meleklerin onlara yardım ettiğini peygamber defalarca bildirmiş ve Allah de ayetlerinde "görünmeyen ordularla" onlara yardım ettiğini söylemiştir. Dolayısıyla yine Kur'anın yarısını okuyor diğer yarısını okumuyoruz anlamı çıkıyor. Yani ayetleri tek tek yorumluyorsunuz.

Kuranda bilime aykırı bir şey bulunmaz diyenlere güzel bir örnek vermişsin Elmacik;

Bir şey sormak istiyorum izninle,Kuranda peygamberlerin gösterdiğini iddia ettiği mucizelere inanıyormusun? Yani mucize denen şey varmıdır?Varsa kimler,hangi mucizeleri göstermiştir?
Bizi bu konuda bilgilendirmenizi rica ederim.

Bana gelince mucizelere inanmam maalesef mümkün değil.Aklı ve bilimi rehber edinmiş hiçbir insanında mucizelere inanacağını düşünemem.Onun için tanrının görünmez ordularını,düşman ordularını taşlayan kuşlar mavalını geçelim.Yukarıdaki alıntıdan geriye ‘’ayetleri tek tek yorumluyorsunuz ‘’yorumu kalıyor.
Dikkat ettiyseniz ;hangi konuyu anlatıyorsam o konuyla ilgili olan ayetleri alıyorum.Tek tekte yorumlarım,topluca da yorumlarım.Önemli olan ayetin ne söylediği,benim de ayet üzerinde tahrifat yapmamam değil midir?.Ayeti olduğu gibi alıyorum ve yorumluyorum.Hepsi bu!
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Atatürk bile gençliğe hitabesinde bir takım şeyler sayıp "işte bu imkan ve şerait içinde dahi.. diye cümle kuruyor. Kaldı ki insan bile bunu düşünürken insanı var ettiği idda edilen yaratıcı nasıl düşünmesin? İmkan ve şartlar düşünülmeden bir sözü bir paragraftan çıkararak tek başına ona yorum getirmek büyük bir yanılgıdır. Dolayısıyla da Allah daha sonra onların yükünü hafiflettiğini 66ncı ayetinde bildirmiştir.
Yukarıda da belirttiğim gibi Sayın Elmacik,
Allah 65.ayette açıkladığı şeyin yanlış olduğunu,sonradan akıl edip,66 ayette düzeltme yapmıştır.
Bu bile tek başına kuran’ın Muhammed tarafından yazıldığının delilidir.Tabi anlayana…

Daha önce de belirttiğim gibi, "genel bilineni" tartışacaksak, tartışmayı burada bitirelim. Çünkü aynen ben de senin gibi, Kur'an ve gerçek şeriatı konuşmak istiyorum…

Ve devamında

Dolayısıyla benim söylediklerime karşılık "ama müslümanlar senin dediğin gibi yapmıyorlar böyle yapıyorlar" dersen, o zaman kişilere göre İslam'ı konuşmuş oluruz…. örneğin Kütub-u Sittenin müslümanlarca "tamamen doğru" olarak kabul edildiğini söylüyorsun, oysa sadece bir grup müslüman böyle düşünüyor. Sonra örneğin "Buhari, İslam dünyasının en kabul gören alimi" diyorsun, halbuki İslam dünyasını Türkiye ile sınırlı sayıyorsun… Yani Buhari'nin kendi içinde onlarca çelişkili hadis vardır. Buhari'de yüzlerce doğru hadis vardır ama malesef çokça da uydurma hadis vardır…
Gerçek şeriatın kaynağı nedir.Kuran ve hadis değil mi?Bende onlardan örnek veriyorum.Ama siz ayetlere yaptığım yorumları beğenmiyorsunuz.Yorumlarımı kabul etmek gibi bir mecburiyetiniz tabiki yoktur.Hadisler ise uydurma olanları çok diyorsunuz.Evet doğru diyorsunuz.Ama hadislerin de senetleri vardır.Sağlam hadis vardır,uydurma hadis vardır.Nitekim bu yüzden islamdünyasında dürüst olduğuna inandığımız hadis toplayıcılarının,yine kurana ,akla,inanca aykırı olmayacak hadislerini bir kitapta toplayalım,o hadisleri sağlam olarak kabul edelim demişler. Kütüb-i site adını vermişler.Bu hadisleri toplayanlar kim,Başta Buhari,Sizin adını verdiğiniz Buharinin öğrencisi Müslim,Ebu Davut,Tırmızi Vs. Siz bunların topladığı hadislerin bir çoğu uydurmadır diyorsanız bu hadislere inanmazsınız olur biter.Bu sizin tercihinizdir.Ama şu gerçeği de unutmayalım.Bugün ilahiyat fakültesinde kütübi sitte ve yukarıda zikredilen hadis derleyicilerin hadisleri belletilmiyor mu?Yeri geldiğinde siz de islamı,peygamberi,dini ya da kuranı anlatıp açıklarken hadislere,dolayısıyle yukarıda isimleri zikredilen ve alim olarak kabul edilen bu zatı muhteremlerin hadislerine başvurmuyormusunuz?
Cevabınız evet ise ,o halde işimize gelen hadisi kabul edip,işimize gelmeyen hadisi kabul etmeme hakımız olabilir mi?Mamafih size şu hususta katılıyorum.Evet islama hizmet etmek maksat ve gayesiyle bir çok ravi hadis uydurmuştur.Bu durumda da hangi hadisi örnek verip vermiyeceğimiz gerçekten önem kazanıyor. Bu nedenle ben islam dünyasında kabul görmüş hadisçilerin hadislerini örnek veriyorum.Sizce Kütübi sitte hadiscileri güvenilir değilmidir.Hayatı boyunca 600.000 (altıyüzbin) hadis toplayan İmam Buhari bunların çoğunun uydurma olduğunu düşünerek sadece 9.000 bilemediniz 10.000 hadisi yazmıştır.(Aklımda kaldığı kadarıyla) Düşünün bir kez bütün hayatını inandığı bir peygamberin uğruna ve onun peşinden bir dedektif titizliğiyle toplanan yüzbinlerce olayın % 10’danda azını yazmaya cesaret edebiliyor.Böyle bir adama uydurma hadisler toplamış demek,en hafif deyimiyle emeğe saygısızlıktır.Bana soracak olursanız,yaptığı iş çok önemlidir.O dönemde arap toplumunun yaşam biçimi,geleneği,inancı hülasa her şeyiyle ilgili bilgileri buralardan öğrenebiliyoruz.

Bu bahside geçiyorum.

Devam edecek...
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kuran’da tanrının and içmesiyle ilgili olarak yeminin arap toplumunda ki öneminden bahsetmişsin.Zaten benim de buna bir itirazım yok.Bencede arap toplumunda yemin önemli.Hemde o kadar önemli ki,Tanrı da bu önemin farkında olduğundan Kuran’da arapları inandırmak için bol bol yemin etmiş.Benim söylemek istediğim bu.Öyleki Kurandaki tanrı yemin etmeden arabı inandıramayacağını düşünüyor gibi.
Bu konuyla ilgili olarak verdiğin halife ve alim örneğinide sana yakıştıramadım.İslamcılar bunu hep yapıyor.Ama ben sizi onlardan ayrı bir yere koymak istediğim için serzenişte bulunma gereği hissettim.Bir hikaye anlatılır ve bundan bir ders çıkarılması istenir.Ama hep kendi inancı ve düşüncesi doğrultusunda;sizinde örneğinizde olan bu,soruyorum
-Kim? Halifenin biri,yada adamın biri,yada alimin biri..
-Ne zaman ? zamanın birinde.
-Nerede ? memleketin birinde…
Yani olay gerçek değil ,kurgu,

Gaffur’un deyimiyle ; Anladın sen onu…
Onuda geçelim.

Örneğin,
Alıntı
CANI ÇIKASI

diye alıntılayıp "hele şu ayet bir klasik" dediğin Müdessir suresinin 19ncu ayetinin orijinali şöyledir:
Alıntı
Fe kutile keyfe kaddere

Türkçesi ise "kendi verdiği karar onu kahretmiştir". Arada ne kadar büyük bir fark var görüyor musun? Özellikle bu ayetin bir "klasik" olduğunu söylediğin için bu ayetin üzerinde duruyorum. Yoksa diğer verdiğin tüm ayetleri de tartışabiliriz; ama Arapça bilmiyorsun, Kur'anın diğer ayetlerini de bilmiyorsun, hatta Türkçe mealleri dahi bilmiyorsun.
Senin tanımlamana göre hadi ben cahilim ,bilmiyorum.Aşağıya çıkardım Türkçe mealleri.Eğer siz doğruysanız aşağıdaki zatı muhteremler de en az benim kadar cahildir.Sadece siz bilirsiniz.(tabi Allah’tan sonra) ;D



Abdülbaki Gölpınarlı : Geberesice nasıl da ölçtü biçti.
Ali Bulaç Meali : Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?
Diyanet İşleri Meali(Eski): Canı çıkası, ne biçim ölçüp biçti!
Diyanet İşleri Meali(Yeni): Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
Diyanet Vakfı Meali : Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!
Edip Yüksel Meali : Kahrolası, ne biçim ölçüp biçti.
Elmalılı Hamdi Yazır : Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.
Elmalılı Meali (Orjinal) : Kahrolası nasıl bitçi
Ömer Nasuhi Bilmen : Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti.
Suat Yıldırım : Kahrolası, nasıl da ölçtü biçti!
Süleyman Ateş Meali : Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.
Şaban Piriş Meali : Kahrolası nasıl da karar verdi ..
Ümit Şimşek Meali : Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti!
Yaşar Nuri Öztürk : Kahrolası, nasıl bir ölçü kullandı!

Şimdi elinizi vicdanınıza koyup,Burada sizin verdiğiniz anlamı veren bir zatı muhterem var mı? sayın Elmacik, lütfen tarafsız okuyun.

 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sevgili hacıcavcav, özür dileyerek söylüyorum ama sanırım sen araştırmacılıkla değil de, alt etmeye yönelik davranıyorsun. Çünkü söylediklerin senin araştırmaların değil, bilakis alt etmek için hazırlanmış ve daha önceden hazırlanmış olan bazı durumlar.

Bu iddiana da el insaf diyorum.Kuran ve hadisten başka bir kaynak gösterdim mi.Benim yazdıklarımın büyük kısmı benim yorumlarım değil,Kuran ve hadislerin burada zikredilmesinden ibaret.Olaki bir çarpıtma varsa bana ait değil,bizzat inandığınız kuran ve hadislerdedir.

Bir öğreticinin olduğundan ısrarla bahsediyorsun Elmacik,Ben bunu ruhbanlar sınıfından biri diye düşündüm,yeni bir peygamber gelmesinin mümkün olmadığından bahisle kuran ve hadislerden anlatmaya çalıştım,ama sen farklı bir noktaya vurgu yapmak istiyorsun sanırım.Bu konuda daha önce sana kim olabilir bu öğretici diye sormuş ve bir isim de vermiştim hatırlarsan.Ancak oldukça sıkı ağızlı olduğunu görüyorum.Nedir bu utangaçlığın,bu mahcubiyetin varsa elinde bir delilin bu öğreticinin adını hepimiz öğrenelim.Olaki bizde belki sana hakveririz.Değil mi?

Sevgili arkadaşım, yukarıda "İslam'da kadın dövmek haramdır" demiştim, ama sen "ben kadının dövülmesine izin veren yaratıcı istemiyorum" demişsin. Evet beni tenzih ettiğini söylemişsin ama aynı noktada yine de eleştirmişsin.
Sevgili elmacik;
Kadınların dövülmesiyle ilgili olarak sadece bir hadis vermişsin ,Oda kadınların alken ve dinen eksik olduklarını söyleyen hadis.O hadisi de uydurma olduğu gerekçesiyle reddetmişsin.kadınları dövmenin haram olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz.Kuranda bu yönde bir ayet mi var.Yoksa uydurma olduğunu söylediğin hadislerden mi örnek vereceksin.

Modern toplumların eleştirsini yapmışsın,bunda sana katıldığım husular çokça vardır.Dünyada bütün insanların eşit olduğunu tabiki söyleyemeyiz.Ama islamın eğemen olduğu coğrafyada baktığımızda,politika da,ekonomi de , insan hakları da trajedinin de ötesinde bir şey.

Devamında kadın ve erkeğin fiziksel farkları ve bundan doğan psikolojik ve fiziksel zaaflar meselesi…

Önceki yazımda ikisininde eşit olmadığını zaten söylemiştim.Bende eşit olmadıklarını görüyorum.Devamında da modern toplumların bakışı ve çözümlerini zaten yazdım.yeniden yazıp uzatmayı düşünmüyorum.
Örnek alabileceğimiz ve tamamı süper harika olan bir tek ülke bile yok. O yüzden bilgiye bilgi bazında yaklaşalım, ülke veya kişi bazında değil. İslam dünyasından kasıt olarak da "yer-mekan" anlamayalım. İslam dünyasından kasıt insanlar topluluğudur. Sen "İslam dünyasının kabul ettiği kitap" dediğin zaman bu sanki "İslam'ın görüşü budur" anlamına gelen bir iddia taşıyordu. Ben o cümleyi sadece buna istinaden söyledim.
Toplumlar bir dini seçerler.onun öğretilerini de anladıkları biçimde yorumlar ve ona göre yaşarlar.Bende bunu eleştiririm Sevgili Elmacik; Senin dediğin gibi Hiçbir ülkeyi İslam kabul etmezsek aynı zamanda islamın toplumlara uygulanamayacağı gibi bir sonuç ta kendiliğinden ortaya çıkar.Kaldı ki açıklamalarımızı yine kuran ve hadislere dayanarak yapıyoruz.Bir tanrının en iyi din olduğunu kabul ettiği(İslam)bir dini dünyadaki uygulamalarına bakmadan yorumlaman mümkün değildir.Bütün örnekler kötü olduğu için siz bu yola başvurmamızı pek istemiyorsunuz anlaşılan.Söylediğiniz şey bir koministin ‘’kominizm mükemmel bir sistem,ama uygulayanlar yanlış uyguluyor’’ savunmasıyla aynı olduğunun farkındasınızdır.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Alıntı
Sadece veda hutbesi değil sayın Elmacik, bu konuda ayetler var demişsin ama ben Kur'anda kadının dövülmesini bildiren hiç bir ayete rastlamadım? Eğer bu konuda ayetler var dediğin ayetleri yazabilirsen ayrıca konuşabiliriz.

Bakalım Elmalılı Hamdi Yazır mealine ;
nasıl çevrilmiş.
Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür.
Çeviride geçen ‘’serkeşlik’’,ayetteki ‘’nüşüz’’un karşılığıdır.Türkçe sözlükte şu anlamdadır.’’Kafa tutma,başkaldırma.’’
Erkelerin kadınlara üstün kılındığına ayrıca dikkatinizi çekerim.
Kuranın tanrısı erkeklere şunu diyor.
-Eğer karılarınızın size başkaldırmalarından,kafa tutmalarından kaygılanıyorsanız,bu tutumu göstereceklerinden kuşkulanıyorsanız,şunu,şunu yapın,sonrada dövün onları.
Düşünün bir kere kocaya başkaldırma suçu daha işlenmemiş,Koca sadece bir kaygı ve kuşku içerisindedir.Yani karısının kendisine başkaldıracağından kuşkulanıyor.İşte bu ayetin hükmüne göre’’karıyı cezalandırmak’’için bu yeterli görülüyor.Hangi hukuk sisteminde olursa olsun suça göre ceza verilir.En ilkel hukukta bile işlenmemiş suça ceza verilmez.
-Kuranda kadın dövmenin olduğunu gördük.Ayeti verdik sayın elmacik artık bu ayeti yorumlamanızı bekleriz.
Eğer elmalının mealini gözünüz tutmuyorsa diyenetin mealini vereyim.
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da "gayb"ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Arkadaşlar yanılıp ta parantez içindeki ‘’hafifçe’’kelimesini kuran ayeti sanmayın.Parantez içindeki diyanetin yorumudur.Ayette öyle bir kelime yoktur.

Bunuda geçelim.

 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sevgili hacıcavcav arkadaşım,
boşuna konuşuyorsun;Çünkü,Kur'an kitabını kimin gönderdiğini bilmeden haksız ve yanlış yorumlar yapıyorsunuz...Mülk Sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf ederken, Allah nesh edeceği ayeti sana mı soracaktı yani? Çok iddialı isen sen de bir sure yaz da görelim bakalım....boşuna kendini ve başkalarını kandırma...
Selamlar
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bir de peygamberinin cinsel hayatını konuşan bir topluluk da düşünemiyorum doğrusu. Yani müslüman halkın cehaletini İslam'ın kendisine karşı kullanırsanız, yarın size de daha önceden söylediğim cümleyi kanıt olarak getirirler: "Ateistlerin tamamına yakını ahlaksız, kötü ve pis insanlar, o halde siz haklı değilsiniz" derler; ki bu da mantıkla bağdaşmaz. O yüzden, kendi kafasından peygambere cinsel hayat biçenleri bir kenara itelim. Öyle uydurma rivayetler okuyorum ki bu konuda, benim bile yüzüm kızarıyor, bir peygamberin nasıl yüzü kızarmaz diyorum. Bırak peygamberi, normal bir insan bile söz ettiğim o uydurma rivayetlerdeki gibi davranmaz.

Hadislerde ve kuranda peygamberin cinsel yaşamını kolaylaştırmak için her türlü önlem bizzat tanrı tarafından alınmıştır.Hadis kitaplarında peygamberin cinsel yaşamına ait ayrı kısımlar oluşturulmuştur.Hal böyleyken nasıl olurda ‘’Peygamberin cinsel hayatını konuşan bir topluluk’’ düşünemezsiniz.Bunu kuran yapmış.Bu hadislerin içinde var.O düşünemediğin topluluk ümmedi Muhammedin kendisidir arkadaşım.
Mesela siz halanızla evlenebilirmisiniz.Peygamberinizin evlenebileceğine dair ayet var kuranda,Ben söylemeyeceğim,yazdıklarınıza bakarak o ayeti bildiğinizi varsayacağım.Böyle bir ayet yok derseniz burada yazacağım.
Kuranda Sad suresi 23 ve 24 ayetlerde kadına dişi koyun anlamına gelen ‘’Na’ce’’ sıfatı uygun görülmüştür.
Kadını mal olarak görüyor.
Bakara suresi 223.ayette Kadınlarınız sizin tarlanızdır.Tarlanıza istediğiniz gibi gelin…
Kadını açıkça bir mülk gibi görüyor.
Nisa suresi 24.ayette …onlardan(karı olarak aldıklarınızdan)metalandığınızda(yani meta olarak kullandığınız zaman)ücretlerini(mehirlerini)verin…’’Diyanetin çevirisindeki anlamı şöyle’’… onlardan faydalanmanıza mukabil kararlaştırılmış olan mehirlerini verin…’’
Kimine göre bu ayet muta nikahıyla kadın alınabileceğini anlatıyor.Sözlük anlamıyla ‘’mut’a’’ ve ‘’meta’’aynı.(Ragıp-El Müfredat.M-T-A .maddesi)
Yani neymiş; Kadından meta olarak yararlanmanın bir yoluda mut’a nikahıdır.
Ayet ve hadislerde kadına verilen öneme ilişkin ana başlıkları sıralayıp geçeceğim.
1-İki kadının tanıklığı,bir erkeğin tanıklığına denktir.
2-Kadınlar alken ve dinen eksik yaratıklardır.
3-Uğursuzluk üç şeyde vardır.Karıda,evde ve atta.
4-Namazı kat’ eden(bozan) şeyler. Köpek,eşek,domuz ve kadın.
5-Benden sonra erkekler için kadından zararlı bir fitne bırakmadım(hadis)
6-Bana cehennem halkı gösterildi,çoğunluğu kadınlardı…(hadis)
7-kadın eğe kemiği gibidir,onu doğrultmak istersen kırarsın(hadis)
8-kadınlar insanların karşısına şeytan gibi çıkar…(hadis)
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Örneğin kimse "öfke"nin ne olduğunu biliyor mu? Herkes biliyor. Peki kimse onu şeklini tarif edebilir mi? Yok. O halde öfke yoktur dersek, ne kadar doğru söylemiş oluruz? Ya da, her öfke bir midir, diye sorsak? Öyle görünüyor ki siz "öfkelenen" herşeyi birbiriyle aynı tasavvur ediyorsunuz.

Bunları hep yapıyorsunuz.Öfkeyi gözle göremeyebilirsin,elektriği,rüzgarı vs.çıplak gözle görmeye bilirsin.Ama lambayı yaktığında elektriğin varlığını görürsün,rüzgar seni savurup attığında,öfken seni çileden çıkarıp sağa sola saldırdığında bunların hepsini görürüsün,beş duyu organınla,aklınla,beyninle hepsi görülür güzel kardeşim.Ama senin tanrın görünmez.Anlatabildim sanırım.Elektriğin var olup görülmemesi tanrının varlığının delili değildir.Böyle zayıf argümanlarla tanrı savunursanız vay halinize…
Tanrının evi kavramını önüme getireceğini sanmıyordum sevgili arkadaşım, çünkü yeterince araştırma yapmışsındır diye düşünüyordum. Kabe için "tanrının evidir, onun içinde yaşar" demek bir yana bizim önderlerimiz "neden Kabe, başka yön olmaz mı" sorusunu bile bize sorgulatacak kadar cesaret vermiş, açık olmuş ve "her yön Allah'ındır, Kabe sadece birlik ve beraberlik içindir" yanıtını vermişlerdir. Yani İslam'a göre Allah'ın Kabe'de yaşamak gibi bir özelliği olmadığını senin de çok iyi bildiğini düşünüyordum. Eğer biliyorsan, o halde bu konuşmalarımıza bir münazara değil de bir alt etme çabası gibi yaklaşım gösterdiğini düşüneceğim.
Sevgili elmacik; amacım kafalardaki tanrı kavramıyla,kuran ve hadislerdeki tanrının farklı olduğunu anlatmaktır.İnsanlar tanrıyı elle tutulmayan,gözle görülmeyen,yemeyen,içmeyen,heryerde hazır ve nazır bir şey olarak düşünürler.oysa kuran bunun böyle olmadığını söylüyor.Kuran tanrıyı cisimleştirmiştir.Tanrı cisim olunca haliyle eli,ayağıda olur,evide olur,tahtı sarayıda olur.Siz kabul etmeyebilirsiniz.Ama bunun böyle olduğunu kabul eden mezhepler olduğunu daha önce yazdım.Yeri yurdu olmayan tanrıyı mirac’da Muhammed nasıl görüp konuşmuş,bunları inkar mı ediyorsunuz.O dinin temel direğidir dediğiniz Namaz miracda Müslümanlara buyrulmamıştır.Tanrının tahtının 8 dağ keçisinin sırtında olduğu,günün birinde insanlar arasına katılalacağına dair açıklamaları daha önce verdim…her neyse bu kısmı daha önce yazdığım için geçiyorum.
Ayrıca ‘’kabe’’den başka yön olamaz mı ‘’kısmı için yukarıdaki üç ayet ve yorumuma bir daha bakınız.(Bakara 115-142 ve 145.ayetler)
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Malesef bunları konuşmak için önce dil bigisi konuşmamız lazım. Üstelik bu dil bigisi Türkçe. Daha sonra Arapça biliyor olmamız lazım, daha sonra Kur'anın tamamını öğrenmiş olmamız lazım. Ama diyorum ya, eğer nehrin kaynağındaki temiz suya ihtiyacınız yoksa, bence gerçekten zahmete girmeyin, çünkü yine dediğim gibi, emek harcamadan bunların cevabına ulaşmak mümkün olmuyor.

Hep söylüyorum,bir daha söyleyeyim.Benim verdiğim örnekler kurandan ve peygamberin yaşamı olan hadislerdendir elmacik kardeşim.Bir tane yalan ayet yazdığımı ispatla her dediğini kabul ederim.O yüzden de Bu konularla ilgili olarak beni bilgisizlikle suçlaman ne derece doğru olur,bunu forumu izleyen arkadaşlar takdir edecektir.Nehrin kaynağına gitmeden hakikati bilemeyiz diyorsun ,hani o gidip gördüğünü iddia ettiğin kaynak varya,onu 14 asırdır izliyoruz biz kardeşim.O temiz dediğin kaynaktan yayılan pislikler bugün islama inanan coğrafyanın geri kalmasının temel nedenidir.Bütün Müslümanların ezilmesi,sömürülmesi,cehaleti,görgüsüzlüğü ve bilgisizliği temiz dediğin o kaynaktan …O kaynağa bir daha bak,olmadı bir daha bak,inanıyorum ki sorguladığın,ama gerçekten sorguladığın gün o kaynağın saçtığı pisliği sende göreceksin.
devam edecek....
 

budun

Öğrenci
Katılım
11 Aralık 2006
Mesajlar
7
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
burada yazdığın hadislerin bir çoğu uydurma olabilir.bunlar sahih mi? kaynakların neler. buraya bir konu açıp insanların aklını karıştırmayalım.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Peygamberlerin sanılanın aksine rahat içinde yaşadığını söyleyebilmek için geniş çaplı tarihi bir araştırma yapmamız lazım. Oysa bilinen bütün kaynaklara göre o bırak rahat içinde yaşamayı, sahip olduğu herşeyi paylaşıyordu. Yani bilmiyorum hangi ayeti hangi hadisi, hangi tarihsel olayı anlatayım, o kadar çok var ki. Eğer senin varsa tarihsel bir belgen onun yaşantısı hakkında, bence onları ortaya koymalısın, ayrıntılı bir şekilde

Kusura bakma sayin Elmacik ayrıntılı istediğiniz için biraz uzunca bahsedeceğim.Umarım kızmazsınız.

Evinde 2-3 ay aş için ateş yanmadığı; bu evde su ve hurmadan başka yiyecek bulunmadığı yolunda patetik hadisler nakledilmiştir.
Bakalım gerçekte durum neymiş.
*Çok zengin bir kadın olan Hatice'den miras kalanlar .
*Ebubekir'in sağladığı mallar .
*Medinelilerin sağladığı mallar .
*Düşünülemeyecek kadar çok ganimetler: Medine yakınlarındaki Hurmalıklar; Hayber Hurmalıkları; Fedek Hurmalıkları bkz:( Sahih-i Buhari tecrid: 1288 nolu hadis ve Kamil Mirasın açıklamaları)
*Humus (savaş ganimetinin beşte bir payı)
*Ayetnip (Bazı savaş ganimetlerin tümü. Örnek: Nadiroğullarından Fedek Halkından elde edilen ganimet böyle olmuştur. F.Razi: 29/284; Kurtubi 18/19 )

*Ayetnip hakkında nüzul olan HAŞR SURESİ 6.AYET:6 - Allah'ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir.
Haşr Suresi 6. ayetin Tefsiri: Elde edilmesinde zorluk olmayan ganimete de fey' adı verilmiştir. Şer'an da fey', kâfirlerin mallarından müslümanlara dönen ganimet ve haraç gibi gelirler demektir. Denilmiştir ki ganimet, harb esnasında kâfirlerden üstünlük ve galibiyyetle alınan şeylerdir. Hükmü, Enfâl Sûresi'nde geçen "Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne..." (Enfâl, 8/41) âyeti gereğince beşte birdir. Fey' ise harp bittikten ve feth edilen yer Dar-ı İslâm olduktan sonra onlardan alınan mallardır. Hükmü, beşe bölünmeksizin hepsi müslümanların menfaatlarına uygun olan yönlere sarf edilir." âyette geçen zamirinden maksat, yurtlarından sürülen kâfirler, yani Benî Nadir'dir. Onlardan Resulullah (s.a.v)'a ganimet olarak verilenler de, bırakmış oldukları taşınır ve taşınmaz malların ganimet olmak üzere Resulullah'ın eline verilmesi ve tasarrufuna geçirilmesi demektir.
SÜNNETE BAKALIM: Nadir Oğulları'nın malları, elde edilmesinde fazla zorluk çekilmeyen ganimet kabilinden bir fey' olarak kalmıştı. Sahâbîler bunun, Bedir'de olduğu gibi Enfâl Sûresi'de bulunan âyetlerin hükmü gereğince beşe bölünerek kalanın taksim edileceğini sanmışlardı. İşte bu âyetle bunun bilhassa Resulullah'a aid bir fey' olduğu beyan edilerek buyuruluyor ki, Allah'ın yurtlarından çıkarmakla perişan ettiği o kâfirlerden fey' olarak Resulü'ne iâde buyurduğu mala gelince siz ona ne at oynattınız ne de deve.
HADİSE BAKALIM TEKRAR: Buharî, Müslim Tirmizî, Nesaî ve diğer kaynaklarda rivayet edildiğine göre, Hz.Ömer demiştir ki, "Nadir Oğulları'nın malları, Allah Teâlâ'nın, Resulü'ne ganimet olarak verdiği, elde edilmesi hususunda müslümanların ne at ne de deve sürmediği ganimet malı idi ve Resulullah'a mahsustu. Hz.Peyamber bu maldan ehlinin bir senelik nafakasını ayırdı, kalanını silah ve hayvanat ile Allah yolunda hazırlanmak için sarfetti. Nadir Oğulları'na karşı yapılan kıtal da ehemmiyetsizdir." (sÜNNET VE hADİS DIŞINDA yukarıdaki Ayet tefsiri Elmalılı Hamdi Yazırdan alıntılandı)
* "De ki, ganimetler Allah ve Peygambere aittir. (Enfal, 8/1),

* Muhammedin şahsi zengiliğinin DİĞER işaretleri: 60'tan fazla kölesi, 20 cariyesi; Karılarından Ayşe'nin bir andını bozması üzerine KENDİSİNE AİT OLANLARDAN 40 köle birden AZAD etmesi (Buhari; tecrid hadis no: 699 ve devamına dair kamil Miras'ın İzahı)

* Veda Haccı öncesinde kendi hazinesinden 100 deve kurban kestiren, hatta bir kısmını da kendi kesen; bir kısmını da damadı Ali'ye kestirebilecek bir dünyalığa sahip olması (Buhari ve Müslim'de Kitabu'l-hac'ca bkz).

* Rukye: Nefes etme ve okuma sonucu Teda vi ettiği-yani E't-Tıbbün-nebevi'yi uyguladığı vakalarla doludur Kütub-u Sitte. Her defasında Rukye adı altında ücret aldığın: koyun sürüleri, kurutulmuş, yoğurt, et artık 'Şifa bulan'ın gönlünden ne koparsa, gücü ne kadarsa ÜCRET almıştır Muhammed (s.a.v). Uhruc duası ile (''Uhruc adevullah, ene resullullah!'') diyerek Cin çıkaran da bu Muhammed Mustafa'dır.
* El-Müellefetül Kulüb ve ganimetlerin büyüklüğüne örnek:
Hevazin-Huneyn savaşında ganimet olarak elde edilenler Buhari'nin e's-Sahih'inde sayılıp dökülür: 6 bin kadın; 24 bin deve; 40 bin davar; 4 bin okiyye gümüş. Taberi ve Ceziri'ye göre düpedüz RÜŞVET VEREREK kabilenin ileri gelenlerinin Kalplerine İslama Isındıran (Yaşar Nuri terminolojisi ile) da bu Zat. EbuSüfyan'dan-Hars oğlu Ala'ya kadar 15 kişilik putataparlara İslama gelsinler diye 100'ER (YÜZ'ER) deve verende O. Kurana El-Müellefetül Kulüb diye de girmiş bu olay.
Sahihi Buhari'de ve İbni İshak'da Cabir b. Abdullah rivayetine göre şunları okuyoruz:
''Benden evvel hiç kimseye (diğer nebilere) verilmedik beş şey, hep birden bana verilmiştir:
1-) Düşmanın kalbine korku salmak
2-) Yeryüzü bana namazgah kılındı
3-) Cihad yolu ile bana ganimet helal edildi (''Ganaim bana helal edildi'' Halbuki benden evvelki Nebilere helal değildi)
4-) Bana Şafaahat verildi
5-) Bütün kavimlerin peygamberi sayılmak (''Benden evvel her nebi hassaten kendi kavmine ba's olunurken; ben umum-ı nasa ba's olundum'') Buhari c.II s. 223
* Enfal suresi: 1 - Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah'tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. (Elmalılı Meali)
* De ki; enfâl (ganimet), Allah ve Resulünündür. Yani enfâl hakkında hüküm vermek Allah'a ve Resul'e mahsustur. Bunda kimsenin oyu ve onayı yoktur. Allah nasıl emrederse Resul de onu öylece tebliğ ve icra eder (Elmalılı Tefsiri)
* Enfal suresi: 41- Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, hak ile batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, herşeye kâdirdir. (Elmalılı Meali)
Kendi payından 1/5'den fakir fukara & garip gurebayı doyurmakla mükellef iken Seyyid-i Kainat genellikle bunları kendisine ve aile efradına sarfederdi:
Örnek 1-) Hayber fetinden sonra hayber arazisinden çıkan bütün meyve, hububat cinsi ürünlerin önemli bir kısmını (Öksüz, yoksul, fakir ve gariplere d e ğ i l) Hane-i saadetine -kadınlarına kullanımlık- için göndertmiştir. Buhari: e's-Sahihlerden Abdullah İbn Ömer rivayetidir C VII Hadis no: 1052

Devam edecek...
 

budun

Öğrenci
Katılım
11 Aralık 2006
Mesajlar
7
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
bence sen burda sadece işine gelenleri yazıyorsun
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Örnek 2-)

Beni Nazır yahudilerinden ele geçirdiği malları kendi ailesinin geçimine ayırmıştır. Sahih-i Buhari Cilt VII. S 332.
* Cihad etmeden (at sürmeden) ele geçirilen ganimetleri HİÇ PAYLAŞMAZDI:
Haşr suresi: 6 - Allah'ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir. (Meali)
Haşr 6:. Buharî, Müslim Tirmizî, Nesaî ve diğer kaynaklarda rivayet edildiğine göre, Hz.Ömer demiştir ki, "Nadir Oğulları'nın malları, Allah Teâlâ'nın, Resulü'ne ganimet olarak verdiği, elde edilmesi hususunda müslümanların ne at ne de deve sürmediği ganimet malı idi ve Resulullah'a mahsustu. Hz.Peyamber bu maldan ehlinin bir senelik nafakasını ayırdı, kalanını silah ve hayvanat ile Allah yolunda hazırlanmak için sarfetti." (Alusi Tefsiri)
* Savaşa katılmış olan k a d ı n l a r a ganimetten (Ganaim) pay ayrılmaz (!). Bu konuda kadınlara hak tanınmamıştır. Buna karşılık savaşa katılan a t l a r a hak tanınmıştır.
Örnek: Abdullah İbn-i Ömerden rivayetine göre Muhammed ganimet alınan mallardan her bir süvariye bir ''sehm'' (pay); ve süvarinin sahip bulunduğu ''AT'' için ise 2 ''sehm'' (pay) ayrılmasını öngörmüştür; böylece süvarilere 3 pay üzere ''nasib'' kılınmalarını sağlamıştır. Sahih-i Buhari Hadis no: 1635. C: X.
* Bu ganimet konusu çok hassas bir mevzuudur: Bu ''Ganimet Siyaseti'' İslama taraftar ve saha kazandırmak açısından son derece yararlı olmuştur. Muhammed taraftarları Çete saldırıları, baskın, Mukatele ve Kıyımda meşruiyet ve ç ı k a r görerek kılıç sallamışlardır.
* Ganimet derken tam olarak ne kastediliyor ve bu savaş ve Kıyımlar sonunda üleştirilen nedir. Bakalım neymiş:
* Köle (Kadın ve çocuklar)
* Cariye
* Hurmalıklar, verimli-verimsiz bütün topraklar
* Deve, at, koyun, kuzu ve her türlü davar
* Gümüş - altın - gibi tüm mücevheratlar
* Ele geçirilen silahlar
* ''Hicri 3. yılda Muhayrık adındaki Sahabisi Muhammede vasiyet yoluyla 7 (y e d i ) Hurma bahçesi bağışlar'' (Muhammed Hamidullah; İslam peyga
mberi) Bunları beyt-ül Mal'e (devlet bütçesine katıp fakir fukara-garip gurebayı doyuracak yerde, Kullanımı hane-i saadetine devretmiştir. Kadınları ve ev ahalisi ve kendisi bundan sebeplenmiştir.
* Mealen bu yazılanlara Hilafen rivayet edilmiş Hadislerden Örnekler:
1-) ''Peygamber öldüğünde, zırhı, bir yahudi'de 30 dirhem karşılığında rehin imiş'' Sahih-i Buhari

2-) ''Biz peygamber karılarının evinde 2-3 ay bazen geçerdi de evde ateş yanmaz, sıcak aş pişmez idi. '' E's-Sahihlerde Hz Ayşe'den rivayet edeilir.

3-) ''İki kara nesne ile yaşıyorduk: Hurma ve su. Peygamberin Medineli komşuları vardı bunların sağılan koyunları vardı. Sağdıkları koyun sütünden Nebiiye armağan gönderirlerdi. Peygamber bize de içirirdi.
(Buhariden yine Hz Aişe rivayet eder).
Bunları okuyan, işitenler ağlarlar camilerde. Veda Haccında 100 deve kişisel servetinden kestiren; Bayramlarda 2şer koç kestiren bir Nebii nerede ise yarı aç-yarı tok yaşar ve karnına ''açlıktan taş basarmış''...
* E's-Sahihlerden (Buhari hadislerinden) son çarpıcı bir örnek:

''Adamın biri peygambere gelip istekte, yardım talebinde bulunuyor. Peygamberde o kişiye ''iki dağın'' arasını dolduracak kadar çok koyun verdi.'
Bu bonkörlüğün sebebi: 'ganaim'. Yani;

Haydan gelen (mal-mülk); Huy'a gider.

Dahada detay verebilirim sevgili elmacik.ama konu herhalde anlaşılmıştır.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Hangisi önemli sizce;

Bu yazdıklarımın benim işime geldiği doğru,

Peki sen bunlara yalandır,olmamıştır diyebilirmisin..
 

budun

Öğrenci
Katılım
11 Aralık 2006
Mesajlar
7
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
bu konuyu araştırmam lazım. kafadan sıkma şeyler yazmak istemem
 

budun

Öğrenci
Katılım
11 Aralık 2006
Mesajlar
7
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
birde yazdığın ayetlerin meallerine bakmak lazım meallerin hangi kaynaktan
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
İslam'da bilim konusunda da basit ve dünyaca ünlü hadisi söylemiş ve bunu kısaca analiz etmiştim. Yine de "ben din yerine bilimi ve aklı tercih ediyorum" demişsin. Sevgili arkadaşım, ben daha önce "akıl" olgusundan ve akıl olmadan din olmasının nasıl zararlı olduğundan ve İslam'a göre bilimin farz olduğundan ve hatta bilinen pozitif bilimlerin çıkış noktalarının hep peygamberler veya onların vasileri tarafından başlatıldığından bahsetmiştim. Şimdi ne diyeyim? Bilmiyorum yeniden mi anlatayım? Ah şu müslümanlar yok mu, beni çileden çıkarıyorlar.


O hadis mevzü(uydurma)olmasın Elmacik,Mütevatir bir hadismidir aceba.Şaka şaka sana güveniyorum.Sen o hadis sağlamdır diyorsan benim içinde sağlamdır. (&)

Gelelim akla ve islamdaki türevlerine: Bakalım İslam akl’ derken neyi kastediyor.
Kuran’da A-K-L kökünden türevleri vardır.’’Düşünme’’ ama ‘’iman için düşünme’’ yani ‘’didinin istediği doğrultuda düşünme ,anlamı bu.Bu düşünmenin temel hedefi, Tanrı’ya ,meleklerine,birtakım kitapların gökten indiğine,öldükten sonra dirilme olacağına,kimi insanların cennete,kimilerinin cehenneme gideceğine,her şeyin Tanrının takdiriyle olacağına ,yani kadere İNANMAK’tır.Dünyaya,göklere ve her türlü varlığa,yalnızca bunun için ‘’bakılması ve düşünülmesi’’istenir.Yalnızca bu hedef için…
‘’Düşünme’’ demek olan ‘’fikr’’kökünden türeme sözcüklerde yer alır.Ama aynı doğrultuda.
‘’Lübb’’ ve kimi yerde ‘’hicr’’ de ‘’akıl’’ demekse de,yine aynı doğrultuda kullanılıyor Kuran’da.
Yani bunların ,bilinen ‘’İnsan aklı’’yla bir ilişkisi yok.
Örneğin Fecr Suresinin başında,Kuran’ın Tanrı’sı insanları ,dediğine inandırmak için ‘’sabaha,on geceye,çift’e, tek’e ve geçip giden geceye ANDİÇER(ayet 14)Sonrada şöyle der:

‘’Şimdi bunlarda,AKIL SAHİBİ için bie ANDİÇME DEĞERİ yok mudur?

Kuran’daki ‘’imana zincirli akıl sahibi’’bu soruya elbette ki’’evet’’ der.İman zincirinden kurtulmuş ‘’özgür akıl’’sa ‘’tanrı’nın sabaha,on geceye,çifte,teke…and içmesinin bir değer taşıyacağı söylenebilir mi? Aşk yada nefret zincirine vurulmuş olan akıl nasılsa imana zincirli akıl da öyledir.Eli kolu bağlıdır.’’Akıl dışı’’ dendiğinde ölçü alınan akıl bu değildir.Özgür akıl’dır.
Türkçe sözlükte;akıl için şöyle söylenir.’’İnsanın düşünme,anlama,tedbir alma yetisi.’’
Bu yetinin amaçlanan kapsamda bir ‘’akıl’’ olabilmesi için koşul şu;Gücünü gökten,Tanrı’dan almamalı ,dünya yaşamından ve bu yaşamdaki gerçeklerden almalıdır.
Bilimden ne amaçlandığını gelince:
Einstein’in tanımlaması;
Duyu verileriyle mantıksal,düzenli düşünce arasında uygunluk çabası,
Başka tanımlar da var,ama ayırt edici özellikleri,göz önünde tutularak,Bilim şöyle tanımlanabilir:
Olaylara dayalı,gözlemli-deneyli,mantıklı,nesnel,yansız(objektif),eleştiriye açık,genel,seçici ve düzenli bir yöntemle OLAYLARIN YASALARINI BULMA ÇABASI ve bu çabayı içeren BİLGİ.
Bilim’le din hep çatışagelmiştir.Bakış açıları tümüyle ayrı olduğu için.
Propagandacılarına göre;İslam akıl dini,mantık dinidir,bilim dinidir…
Kuran’da ki akıl ve bilim dışılıklar sergilendiğinde, neyin ne olduğuna ışık tutulmuş olacaktır.Bilindiği gibi Kuran islamın en temel kaynağıdır.Akıl ve bilimle ilgisi olmayan yada bağdaşmayan şeyler Kuran’da varsa(ki örnekleriyle sunulacak) islamın akıl dini,mantık dini,bilim dini olduğu yolundaki propagandanın gerçekle ilintisi olmadığıda anlaşılacaktır.
İslam propagandacıları hep yaparlar:Bir ayeti,bir hadisi yada bunlardan bir parçayı ele alırlar .Bir bilimsel durumla,bir buluşla karşılaştırırlar.Akla gelmedik zorlamalarla yoruma girişirler.Ve ardından şöyle derler:
‘’Bugün İLİM daha yeni bulduğu halde,bundan 1400 yıl önce böyle bir İLMİ HAKİKATE İŞARET edilmiş olması bir MUCİZE dir.’’
Gerçekte üzerinde durulan o ayetin,hadisisin ,sözü edilen o ilmi hakikatle en küçük bir ilgisi yoktur.Ama var gösterilir.Özellikle bilimin sesini duyurduğu,etkinliğini gösterdiği çağlarda başvurulur olmuştur bu yönteme.

Bakalım İslam akıl dinimidir,mantık dinimidir,bilim dinimidir?
Bakara suresi 259.ayettin diyanetin resmi çevirisindeki anlamı;
Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, "Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?" demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: "Ne kadar (ölü) kaldın?" O, "Bir gün veya bir günden daha az kaldım" diye cevap verdi. Allah şöyle dedi: "Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: "Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."
Yorumculara göre buradaki ıssız şehir Kudüs.Eşeğiyle birlikte 100 yıl ölü olarak kaldıktan sonra dirildiği anlatılan adam da peygamber Üzeyir.
Ayette anlatılan şu:
Bir adam var.(Üzeyir)Karşısında altı üstüne gelmiş bir şehir(Kudüs).Adam düşünüyor;’’Tanrı ,bu ölmüş Şehri nasıl diriltir?’’diyor kendi kendine.Kasaba artık eski haline gelmez anlamında.İşte o sırada Tanrı,nelere kadir olduğunu kanıtlama gereği duyuyor adama.Ve adamı öldürüyor,eşeğinide öldürüyor.Adamın ve eşeğin ölüsü,YÜZ YIL orada öylece kalıyor.(Nasıl olmuşta kimse görmemiş)Bozulabilecek türden yiyecek ve içecekler de var.Bunlar o arada aynı süre içinde kalıyor.Hemde hiç mi hiç bozulmadan!’’Yüz yıl’’.Sonra adamı diriltiyor.Tanrı ve kendisiyle konuşuyor.(Tanrı insanla konuşuyor)
-Orada ne kadar zamandır bulunuyorsun,biliyor musun?
-Bir gün yada biraz daha az.
-Ne diyorsun sen?Tam YÜZ YIL kaldın ÖLÜ olarak.
Tanrı adamın yiyecek ve giyeceklerinin bozulmamışlığına ve eşeğinin biraz sonra nsaıl dirileceğine bakıp düşünmesini,düşünüp ibret almasını söylüyor.Daha sonra da kemiklerin birleşmesi ve üzerini etle kaplaması…
Bunlar birer mucize(ibret) olarak anlatıldığı için ‘’akıl ve mantığa uygun’’ bir te’vil,yani yorumu da olmaz.Yani bunlar maddi,somut biçimde yaşanmışşeyler,olaylar diye anlatılıp sunuluyor.
Yukarıdaki örnekte verdiğim gibi,Kuran’daki akıl ve bilim dışılıkların çoğunluğunu mucizeler oluşturur.Kuran da mucizeye kimi yerde ‘’ayet’’ denir(Kassas 36)-(Kamer 2)

 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Öyle şeyler vardır ki imana bağlı akıl için mümkündür.Mesela göğe çıkmak gibi.(Uçmak değil)Herhangi bir taşı altına dönüştürmek gibi.Hele ‘’peygamber mucizesi’’ ve ya ‘’veli kerameti’’ sözkonusu olduğunda imana bağlı akl’ın şaçma yada olamaz(muhal) diyeceği bir şey yoktur.Örneğin ‘’gökte ki ayın (Hani dünyanın uydusu varya,işte o bildiğimiz Ay)bölünüp,parçalanarak yere düşmesi,sonra birleşip yerine gitmesi ve eski durumunu alması’’ olmayacak türden değil;olabilecek türdendir.Gerekçesi de şudur.
Ay Tanrının bir yaratığıdır.Tanrı dilerse öyle yapar.Ölüyü diriltmekte öyle. Mucize olunca İman ve imana bağlı akıl kolayca bu şeyleri olmuş kabul eder.Ne varki özgür aklın ve bilimin kabul edeceği türden şeyler değildir.Çünkü insan aklının ve bilimin ölçüsü başkadır.Gerçekler,gözlem,deney,olgular ve bunlar üstüne yapılan değerlendirmelerdir.Ama günümüzde mucizeyi akla uydurma çabalarıda mevcuttur.
Mucize konusunda en temel olan şey ‘’DOĞA YASLARINA AYKIRILIK’’tır.Bu olmadığı zaman kelam herhangi bir şeyi mucize saymaz.
Mucize peygamberlik kurumunun temel dayanağıdır.Mucizeyi görmeyen insanın inanmak zorunda olmadığı kabul edilir kelam kitaplarında(Nureddin e’s Sabuni,Maturidiyye akaidi-çev.Bekir Topaloğlu.Diyanet işleri başk.Yayını. sayfa 111.)
Öyleyse peygambere ve mucizesine tanık olmayan bugünün insanından islama inanması nasıl isteniyor?
Bu soru sorulmasın diye her zaman ileri sürülen şu; Kuran ,en büyük mucizedir.Kıyamete kadar da kalacaktır.
Kuranda Yahudi peygamberleri ile İsanın mucizeleri yer alır.Fırsat bulursam ayrı bir başlık altında yazmayı düşünüyorum.

Muhtemelen burada bundan sonra yazacaklarım "sıradan bir dinleyici" katılımı olacak sadece. Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Açıkçası bende kendim için aynı şeyleri söylüyorum.Konu burada uzadıkça uzadı.

Hepinize sevgi ve saygılar.
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sayın hacıcavcav,
En büyük mühendisin sözü,en küçük bir hastalığın keşfinde geçmediği gibi sizin gibi, aklı felsefede boğulmuş insanların sözü maneviyattan hiç geçmez. İslam tarihinden olayları cınbızlayarak, doğruyu saptıramazsınız,güya açık bulacaksınız...İslamiyet güneş gibidir,üflemekle sönmez gündüz gibidir göz yummakla gece olmaz.Gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar...Güneş balçıkla sıvanmaz...Saadete gelin, diğer mevzualar şu an konuşulacak şeyler değil....KUR'AN ALLAH KELAMIDIR VE BİR HARFİNDE BİLE DEĞİŞİKLİK YOKTUR...
SELAMLAR
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
sevgili budun

''burada yazdığın hadislerin bir çoğu uydurma olabilir.bunlar sahih mi? kaynakların neler. buraya bir konu açıp insanların aklını karıştırmayalım.''

demişsiniz.

Ayetleri sure ve ayet olarak tek tek vermişim.Kusura bakmayın ama bir zahmet doğru olup olmadıklarınıda siz kontrol edin.
Aynı şekilde verdiğim hadislerde kaynak neresiyse hemen devamında belirtmişim.
Ben kaynaksız,dayanaksız konuşmam.
saygılar sunarım.
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
sevgili ersen64 ;

''..Saadete gelin, diğer mevzualar şu an konuşulacak şeyler değil....KUR'AN ALLAH KELAMIDIR VE BİR HARFİNDE BİLE DEĞİŞİKLİK YOKTUR...
demişsiniz.
Kuran'ı okuyup okumadığınızı bilmiyorum.
Ama kuranın tarihini bilmediğinizi bu sözlerden anlıyorum.Bu konuda şöyle kısa bir açıklama(bilgi) istermisiniz?
 

hacicavcav

Asistan
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
150
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kuran'ın derlenmesi insanlar tarafindan yapılmıştır , peki nasıl yapıldı bu derleme? İlk derleme Ebubekir zamanında yapılmıştır. Ebubekir döneminde yapılan bu derleme, Kuran hafızlarının savaşlarda ölüyor olmalarından duyulan kaygı nedeniyle yapılmıştır. Kimisine göre yedi, kimisine göre dört, kimisine göre çok daha fazla olan hafızlardan, bu derleme esnasında kaç tanesinin hayatta olduğu bilinmemektedir. Hafızların ezberinde olanlar, taş, kemik, tahta deri vesaire üzerine yazılarak saklanmış Ayet'ler toplanarak, bir kitap haline getirilmiş ve mevcut kayıtlar saklanmıştır.
Asıl derleme ise Osman döneminde yapılmıştır. Bu derlemede Ebubekir zamanında yapılan derleme, eldeki kayıtlar, hafızların bilgileri kullanılmış, bunun yanı sıra herkesin bildiği Ayet'leri iki şahit ile getirmeleri istenmiştir. Hala tartışılan Tevbe Sure'sinin son iki Ayet'i (şahit getirilmediği halde kabul edilmiştir) bu şekilde Kuran'a girmiştir. Bütün bunlar bir yana Ebubekir derlemesi ve diger kayıtlar, Osman dönemindeki derlemeden sonra imha edilmiştir. Osman dönemi derlemesinde bir çok spekülatif iddia bulunmaktadır. Bu iddilar çok çeşitli ve uzun konular olduğundan, burada bahsetmeyeceğim. Zaten Osman dönemi yapılan derleme, dört (veya sekiz) nüsha olarak çoğaltılmış ve şu anda bu derlemeler Dünya'nın hiç bir yerinde bulunmamaktadır.

Peki, Ebubekir döneminde yapılan derleme ile Osman doneminde yapılan derleme arasındaki fark acaba ne idi? Osman döneminde yeni bir derleme çalışmasının yapılmasındaki neden ne olabilirdi? Ve neden Ebubekir derlemesine itibar edilmeyip imha edildi? Osman donemi derlemesinde, Ebubekir derlemesinden çıkartılmış veya fazladan ilave edilmiş Ayet'ler varmıdır? Bilemiyoruz, fakat gördüğümüz odur ki, Muhammed'in ölümünden çok kısa süre sonra bile tahrif edilmiş olma düşüncesi, yeni bir derleme yapılması ihtiyacını doğurmuştur.

Bunların yanı sıra Suyuti ve Buhari iki ayrı Kuran'dan daha bahsetmektedir; Ali'ye ve İbn Mesud'a ait Kuran'lar. Ali Kuran'ının orjinali bulunamamakta, İbn Mesut Kuran'ının Hindistan'da olduğu söylenmektedir. Fakat Buhari'nin kitaplarında içerikleri, Sure ve Ayet listeleri bulunmaktadır. Buna göre, Sure sıralarındaki değişiklerin yanı sıra, Fatiha, Felak ve Nas Surelerinin bulunmadığı ve Ahzab Suresinin Bakara Suresi kadar Ayet'e sahip olduğu aktarılır.

Bu gün kullanılan Kuran'larda bile farklılıklar bulunmaktadır. Libya Kuran'ı ile Arap Kuran'ı arasında ciddi farklılıklar vardır. Bunun nedeni, isteyenin kafasına göre yorum yaparak değişiklikler yapmasından kaynaklanır. Çünkü Ayet'ler istenilen yöne çekilebilip, yorumlanabilir. Bu yüzden yapılan Ayet tefsirleri birbirine uymaz.

Bu güne kadar bilinen en eski Kuran, İngiltere'deki British Museum'da bulunan el yazmasıydı (7. yüzyıl). (İstanbul ve Semerkand da bulunanların daha eski olduğu iddiaları yapılmasına rağmen 8. yüzyıl'a tarihlenmektedirler.) 1972 yılında Sanaa Camii'ndeki resterasyon sırasında tesadüfen bulunan parşömen'ler incelendiğinde, mevcut el yazmalarının içinde en eskisi olduğu anlaşıldı (6.yüzyıl). İncelendiğinde bu günkü Kuran'dan ciddi farklılıklar içerdiği görüldü. Bu farklılıklar için günümüz İslam uzmanları bu yazmaların, Osman dönemi derlemesinin kötü kopyaları olduğunu savunmuşlar. Fakat bu yazmalardan çoğaltılarak günümüze ulaşan Kuran'ın, bu şekilde tahrif edilmiş olduğu hakkında bir fikir belirtmemişler.

Sanaa'da bulunan bu en eski el yazmaları hakkında daha ilginç iddialar var. Bu el yazmaları dikkatle incelendiğinde üstteki yazıların, altta silinmiş olan daha eski yazıların üzerine yazılmış olması... Önceki silinmiş yazıların, Muhammed'in doğumundan daha önce kaleme alındığı söylenmekte, üstteki yazıların ise sonradan yeniden yazıldığı iddia edilmekte...

Konu bir tabu olduğundan, araştırmacılar ciddi çalışmalar yapamıyorlar. Sanaa el yazmaları ile ilgili önemli çalışmalar yapan ve yukarıdaki ilginç iddia sahibi Alman bilim adamı Putin, konu üzerine çalışmayı bırakmıştır. Nedenini söylemese de, baskı ve tehditlerden kaynaklandığı açıktır.

Bütün bunların yanı sıra, Kuran'ın değiştiği yönünde düşünce belirten Ömer'in oğlunun şu deyişi ilginç; "Hiç biriniz 'Kuran'ın tümünü elimde tutuyorum' demesin. Bilirmisiniz ki, Kuran'ın (Ayet'lerinin) çoğu, yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, 'Kuran'dan ne kalmışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını elimde tutuyorum' desin." 649-714 yılları arasında Irak valiliği yapan Haccac Bin Yusuf; 'Kuran-ı Kerim'e binden fazla elif koydurdum' diye övünmesi ise ayrıca düşündürücüdür. Karmaşık bir yazı sistemi olan Arapça'da Elif'in önemini, bilmem anlatmaya gerek var mı...

Orjinal kabul edilen, Kufi yazı ile yazılmış Osman dönemi derlemelerinden, noktalı modern Arapçaya kadar olan dönemde çoğaltmalar, tamamen manuel (el ile) yapılmıştır. Noktalı döneme geçildiğinde noktalamalar ilave edilerek, bu günkü resmi Kuran'a ulaşılmıştır. Ebubekir ve Osman dönemindeki derlemelerde yapılan oynamaları bir kenara bırakırsak, resmi Kuran'a kadar yapılan çoğaltmaların, tamamen hatasız yapıldığı savunulabilir mi? Bana göre bu mümkün değildir, Hicr-9'da iddia edilen koruma da gerçekleşmemiştir.

Yukarıda çok kısa anlatmaya çalıştığım ve daha pek çok kayıt, Kuran'a sayısız elin girdiğini ve bu eller tarafından tahrif edildiğini işaret ediyor. Kuran'in değistiği yargisina varabilmek icin, en yukarida bahsettigim gibi Islam ve Islam tarihini bilmek, bunlari objektif olarak akıl süzgecinden geçirmek yeterlidir.

Netice olarak; Allah ne önceki ne de sonraki kitaplarını korumamış, koruyamamıştır. Kitapların korumasını bizzat insanlar üstlenmiştir, Tevrat ve İncil'i nasıl korudularsa Kuran'ı da aynı şekilde korumuşlardır.
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sayın hacıcavcav,
herkes gökyüzüne bakıyordu ay var mı yok mu diye.? Kimse bişey görmedi..Yalnız ihtiyar bir zat hilali gördüm diye bağırdı...Baktılar ki hilal diye gördüğü, kirpiğinin kavis olmuş kılı idi? Siz Kur'ana bozulmuş nazarıyla baktığınız için,doğruyu göremiyorsunuz.Kirpiğinizin kılı nerede hilal nerede?
Kuran Mucizedir
1-Taklidi yapılmamıştır ve yapılamaz.1400 senedir meydan okuyor.İnsanlar aciz kalıyor.Sizde acizsiniz.Çünkü mucizedir...Deneyebilirsiniz...Ya taklidini yapın ya da susunuz, çünkü mağlupsunuzdur...
2-600 sayfalık bir kitap,birbirine benzeyen çok yakır yerler olduğu halde 11 yaşında bir çocuk yanlışsız ezberden okuyor..Var mı başka bir kitap...
3-Kur'anı sadece dinleyen, diyecek ki bu hiçbir kitaba benzemiyor.Ya hepsinin üstünde ya da hepsinin altındadır...Altında olduğunu kimse söyleyemez- Şeytan - bile demek hepsinin üstündedir.Öyle ise mucizedir....
Daha binlerce mucize vardır...
Sayın hacıcavcav, sizin gibiler inanç esaslarımızı çürütemediğinizden ve aciz kaldığınızdan, ancak böyle teferru meselelerde insanları kandırmaya çalışıyorsunuz...Ama dikkatle bakan kimseyi aldatamazssınız....Ancak siz aldanıyorsunuz..Gözünü kapayın bakalım gece olacak mı?.Devam edecek....
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sayın hacıcavcav, buyrun
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân diyor-1400 senedir-: "Ey ins ve cin! Eğer Kur'ân, kelâm-ı İlâhî olduğunda şüpheniz varsa, bir beşer kelâmı olduğunu tevehhüm ediyorsanız, haydi işte meydan, geliniz! Siz dahi ona Muhammedü'l-Emîn dediğiniz zât gibi, okumak yazmak bilmez, kıraat ve kitâbet görmemiş bir ümmîden bu Kur'ân gibi bir kitap getiriniz, yaptırınız. "Bunu yapamazsanız, haydi, ümmî olmasın, en meşhur bir edib, bir âlim olsun. "Bunu da yapamazsanız, haydi, birtek olmasın, bütün büleğânız, hutebânız, belki bütün geçmiş beliğlerin güzel eserlerini ve bütün gelecek ediblerin yardımlarını ve ilâhlarınızın himmetlerini beraber alınız, bütün kuvvetinizle çalışınız, şu Kur'ân'a bir nazîre yapınız. "Bunu da yapamazsanız, haydi, kâbil-i taklid olmayan hakâik-ı Kur'âniyeden ve mânevî çok mu'cizâtından kat-ı nazar, yalnız nazmındaki belâgatına nazîre olarak bir eser yapınız."

-1- ilzâmıyla der: "Haydi, sizden mânânın doğruluğunu istemiyorum. Müftereyât ve yalanlar ve bâtıl hikâyeler olsun.

"Bunu da yapamıyorsunuz; haydi, bütün Kur'ân kadar olmasın, yalnız , on sûresine nazîre getiriniz. "Bunu da yapamıyorsunuz; haydi, birtek sûresine nazîre getiriniz.

"Bu da çoktur; haydi, kısa bir sûresine bir nazîre ibraz ediniz. "Hattâ, mâdem bunu da yapmazsanız ve yapamazsınız. Hem bu kadar muhtaç olduğunuz halde-çünkü, haysiyet ve nâmusunuz, izzet ve dininiz, asabiyet ve şerefiniz, can ve malınız, dünya ve âhiretiniz, buna nazîre getirmekle kurtulabilir. yoksa dünyada haysiyetsiz, nâmussuz, dinsiz, şerefsiz, zillet içinde, can ve malınız helâkette mahvolup ve âhirette(
)işaretiyle, Cehennemde haps-i ebedî ile mahkûm ve sanemlerinizle beraber ateşe odunluk edeceksiniz.
"Hem mâdem sekiz mertebe aczinizi anladınız; elbette sekiz defa, Kur'ân dahi mu'cize olduğunu bilmekliğiniz gerektir. Ya imâna geliniz veyahut susunuz, Cehenneme gidiniz!"
Ya hacıcavcav, Kuranın ya bu teklifini yerine getirin ya da ebediyen susunuz......Birşey biliyormuş gibi teferruatla insanların zihnini bulandirmayın.....
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst