Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Gözpınarlarının yaşattığı su kaybı ve tuz azalmasından doğan tansiyon düşüklüğü... Bana bakan bıçağın sivri gözleri kollarımla dost olmak istiyor ve fısıldıyor; "Kankardeşi olalım mı?"
Memnuniyetle kabul ediyorum, bileklerimi özenle kesiyorum, acı duymuyorum.
Bileklerimden akan kanları damla damla yere düşürerek balkona kadar gidiyorum, yuva yapmış kuşların yavrularının üzerine damlatıyorum, damlatıyorum ve damlatıyorum... Ölüyorlar...
Yavaş yavaş gözlerim buğulanmaya başlıyor. Balkondan aşağı bakıyorum, düşüyorum...
Yüzümde gülümseme var, geliyorum......
Yere çakılıyorum...
Ölüyorum....
Ardımda not bırakıyorum, yere kan damlalarıyla yazılmış...
Şimdi bana bak çok bilmiş. Ne bu karamsarlık! Bu düşüncelerinden vazgeçeceksin; çünkü böyle bir kafayla yaşadığın için herşeyi yanlış öğrendin. Efendi gibi kır dizlerini ve tek tek çökert bütün yanlışlarını. Yalandan yüzünü de asma. Arkanı dönme, küsme, düz yürü! Ateşe yürü. Mermiye yürü. Silkinde öyle yürü. Hızlı yürü... Yürü dedikleri için yürümeye başladın. Bu kaderin senin. Söylenenleri yapmak senin karakterin. Ne derlerse hemen inanır ve araştırmadan da uygularsın, kulaktan dolma bilgiler yönetir seni. Eğer yürü dediklerinde koşmuyorsan, sen kendini sevmiyorsun demektir. Kendini sevmeyenler, dururken bile yorulurlar. Yoruldukları için de koştuklarını sanırlar. Öyle ya insan durduk yere nasıl yorulur, değil mi? Nasıl başarıyorsan koştuğunda bile yerinde sayıyorsun. Sana uzaktan bakanlar, durduğuna dair bahse giriyorlar; çünkü sen geriye doğru koşan bir kaldırımda ileriye doğru yürümeye çalışıyorsun. Koşu bandında koşan umutsuza benziyorsun. Kusura bakma. Koşacaksın, daha hızlı koşacaksın. en hızlı koşacaksın. Başkası nasıl koşmuş ya da koşmamışla ilgilenmeyeceksin. Bu maraton senin. Öyle hızlı koşacaksın ki kaldırım yanacak hızından. Öyle hızlı koşacaksın ki uzaydan bakanlar sadece seni görebilecekler. Anlam veremedikleri bi gürültü, bir ışık olacaksın. " O geçen de neydi " diye seni soruşturacaklar. Öyle hızlı koşacaksın ki hız hızlığından utanacak. Kimse yetişemeyecek sana.
Ateşe koş, ateş seni yakmayacak. Mermiye koş, mermi sana çarpmayacak. Sadece koş. Senin nyargından birsürü insan telef oldu, mundar oldu. Hesapsızca koş. En önce sen atla yangınlara. Ve asla şüphe etme, sana hiç bir şey olmayacak. Ben kaç zamandır geçiyorum o yangınlardan. Yalınayak, koşarak geçiyorum sırtımdaki bu ağır yükle. Kainat var sırtımda benim. Sağ cebimde güneş, sol cebimde en uzak yıldız var. Ve ben o kadar hızlı geçtim ki oralardan, saymaya zamanım olmadı göğsümü yarıp geçen mermileri. Sen adını duyunca korkuyordun cehennemin, ben su niyetine cehennem içiyordum sabahın 5 inde... Ve biliyor musun dostum ben hiç yangın görmedim. Şimdi anladım ki yanılmışım. Meğer ben hep yangından geçtiğimi sanmışım. Meğer ben hiç yangından geçmemişim, hep yangınlar geçmiş benden.
Ve şimdi dik duruyorsa başım, elmastan yapılmış bir heykele benziyorsam... Gecenin koşuyorsam yine ve şu anda saat yine üç se ben üç gündür uyumuyorsam... Kaf Dağı'nın arkasında kıyametler koparıyorsam her gece sen uyurken... Fırtınalara, boranlara, okyanuslara posta koyuyorsam günün tam ortasında... Üzgünün; ama artık uyanmak zorundasın o derin uykudan. Ayılmak zorundasın tatlı rüyandan. Ayılmak zorundasın bu tatlı baygınlığından. Sıcak yatağından çıkmak zorundasın. Yanımda olmalısın, yanı başımda ve koşmalısın benimle. Uyan ve korkmadan koş. Dedim ya sana hiçbirşey olmayacak; çünkü ben dün gece yine bu saatlerde sek sek oynadım senin mayın dediklerinle. Ve bu sabah okyanus geçerek sana "uyan" demeye geldim. Biliyorsun okyanuslar yarılarak geçilir; ama ben yarmadım okyanusu, içtim de geçtim... Sana sadece uyan diycektim, UYAN!
Canım çok yandı !.. Başaramamak koydu en çok. Olabileceği varken olamamaklar yaktı içimi... Olmamak değil olamamak...........
Peşime takılan bi sokak köpeğinin yürüyüşündeki değişikliği gördüm. Sanki manita yapmış gibi kasılıyordu.. Yalnızları oynuyordu aslında ama anlık mutluluk vardı üzerinde.. Sebebi bendim sanırım.. Sevinmeli miyim yoksa iğrenç bi durum olduğunu kabullenmeli miyim? Ne yani köpeğin manitası olamam değil mi?...
Bu 10. yok yere üzülüşüm biliyorum... 2 gün sonra neden üzüldüysem sanki diyeceğim.. Ama üzülmek istiyorum, içten içe... Bitirmek istiyorum kendimi, ellerimin titremesini seviyorum. Sesimin titremesini seviyorum...Gözümden dökülen yaşların yüzümde dans etmesini seviyorum... O yaşlarla abdest almak.... Neyse !....
Üzülemiyorum, ellerim titreyemiyor, sesim titreyemiyor... Görüldüğü gibi olmamak değil olamamak koyuyor...
Bazı bakışlar gördüm, canım yandı.. Hayatı anlamsızlaştıran yoklukları elde etme çabaları neden hep başarısız olur? Canla başla çalışmalarının sonucu kocaman bir hiçse bir daha çabalamaya hangi yürek dayanır?
Çelimsiz kelimeler duydum para eden, tok cümleler duydum boş kulaklara heba edilen..
Şarkıların nakaratlarıydı genelde insanları cezbeden ama ben ara cümleleri sevdim hep. Ana temaya doğru koşan o heyecanlı cümleleri.. Bir an önce dertlerini anlatmak istiyorlardı hepsi.. Gel gelelim tıkanmış bir kulağın sadece üzengisine ulaşabildiler..
Kelimeler yoruldu, bir virgülde nefeslenmek istediler; bir noktada kabullenmek... Her şeyin bittiğini...
Yorumsuz kaldılar bazen, haykırmışlardı oysaki seslerini duyurabilmek için. Kimse duyamadı... Gözlerimde esir kaldı çoğu zaman kelimelerim, ağzımdan çıkmadı... Kimse duymadı !..