Neden Humeyni'yi Atatürk'e tercih ediyorlar?

WaterBoy

Profesör
Katılım
24 Eylül 2007
Mesajlar
2,751
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Türbanlı öğrenci, Humeyni’yi Atatürk’e niye tercih eder!
İki türbanlı öğrencinin televizyon ekranında söylediği, "Atatürk’ü sevmiyorum. Humeyni’yi seviyorum" sözünü nasıl değerlendirmeliyiz? Sünni türbanlı öğrenci, Şii İmam Humeyni’yi neden sever? İslam Devrimi, İranlı kadınlara ne gibi "haklar" getirdi? Gelenekçi/muhafazakár ideolojilerin kadınlara dayattığı rol modeli konuşup tartışmanın zamanı gelmedi mi?

HER Müslüman’ın bildiği gerçektir:

Hz. Muhammed’in ölümünden sonra halifelik meselesinden çıkan çatışmalar ortaya iki güçlü mezhebi çıkardı: Şii-Sünni.

Emeviler döneminde veraset yoluyla belirlenen halifelik, Abbasiler döneminde sembolik bir makama dönüştürüldü.

Sünni gelenek, halifelik makamına sembolik değerler yükleyip dünyevi siyasal otoritenin etki alanını genişletti.

Şii gelenek ise bunun tam tersi yolda gelişti; azınlık olmanın getirdiği bilinçle, siyasal, dinsel, sosyal ve ilahi olanı birleştirmeyi amaçlayan bir doktrin geliştirdi. Halifelik kavramı karşısına "imam" kavramını çıkardı. "İmam" cemaatin siyasal ve dinsel lideri olduğu kadar manevi konularda da en üst makamı oldu.

Şii doktrinine göre, imam doğrudan peygamber soyundan gelen kişiydi. İmamın otoritesi, bireyin günlük yaşamından manevi dünyasına kadar tüm sorunlarda "yol gösterici" olmaya kadar giden geniş bir alanı kapsıyordu.

Yani; siyasal liderlik yanında, İslam hukukunu en iyi bilen kişi olarak yorum yapma otoritesi de vardı.

İlahi ve teorik olarak gerçek otoritenin tek ve meşru temsilcisiydi. Yanılmazdı. "Doğru İslam’ın" kavranması konusunda bir tür bilgi tekeline sahipti. Vs.

Humeyni İran’ı

Humeyni bir "imam"dı.

Allah tarafından gönderilen ilahi yasaların mutlak, ebedi doğrunun ve toplumsal düzenin kuralları olduğunu söyledi hep.

İnsanın mutluluğunun ancak toplumun bu kurallara uygun biçimde düzenlenmesiyle mümkün olacağını vurguladı sürekli.

Peki, böyle bir toplum nasıl yönetilmeliydi?

Humeyni’ye göre monarşi, İslam’a aykırıydı. Doğru yönetim "velayet-i fıkh"a dayalı bir İslam devletiydi. Bu devletin anayasası şeriattı. Yani insanın yaptığı değil Allah’ın kelamı ve Peygamber’in sünneti temel yasalar olmalıydı.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil; şeriatındı.

Bu nedenle İslami devletin yasama organı yasa yapmazdı; sadece bir danışma ve düzenleme organıydı. (Bazı çevrelerin, Türkiye’deki hukuk kurumuyla neden sürekli tartıştıklarını da bu çerçevede değerlendirilebilir miyiz? Ya da bazı hukuki kararlarda dini ulemanın görüşünün alınmasını isteyen anlayışı da yine bu çerçevede yorumlamak gerekir mi? Geçelim...)

Humeyni rejiminde "yürütme" yetkisi kime ait olacaktı?

Yanıtı basitti: Toplumun hem manevi, hem dini, hem de siyasal lideri olan Humeyni’ye.

Kuşkusuz Humeyni’nin önerdiği düzen bir "cumhuriyet"ti. İdari işlerle ilgilenen görevliler ve danışma görevi yapan "yasama" organı bir seçimle belirleniyordu. Fakat bu düzen hiçbir zaman "demokrasi" olamazdı. Çünkü insan ürünü yasaya değil mutlak ilahi yasaya uymak zorunluluğu vardı. Uzatmadan soralım:

Laik Türkiye’de yaşayan Sünni türbanlı bir öğrenci, Şii İmam Humeyni’yi neden sever?

Sorunun yanıtından önce, Humeyni İran’ında kadının yerini de analiz etmeye çalışalım.

Cinsiyet ayrımcılığı

İslam Devrimi öncesinde sokak gösterilerinde kadınlar en öndeydi.

Devrimden önce, siyasal gösterilere katılan kadınların, erkeklerle eşitliği ve katkılarının önemi üzerine kurgulanan İslamcı söylem, devrimden sonra siyasal iktidarı ele geçirir geçirmez kadının evcilleştirilmesi ve dindarlaştırılmasına dayalı özgün bir cinsiyet ayrımcılığının kurumsallaşmasına yöneldi.

Bütün gelenekçi/muhafazakár ideolojiler gibi İslam Devrimi’nde de kadın; siyasette, iş hayatında veya başka herhangi bir alandaki kadın değil, sadece ve sadece ailede kadındı.

Kuşkusuz tüm bunların altında kadına yönelik güvensizlik vardı.

Bunun en çarpıcı örneği, ceza yasası Kısas’ta yer almaktaydı. 1981’de meclisten geçerek yasalaşan Kısas, ilk İslam toplumlarının cezalandırma anlayışını yansıtıyordu. Yani, şeriata dayalı, esas olarak öldürme, cinsel suçlar ve içki içmek gibi kamu düzenini tehdit eden eylemleri cezalandırma, öç alma anlamına gelmekteydi. Kısas, kadını ikincil insan konumuna getiriyordu.

Örneğin:

Kısas’ta öncelikle taammüden işlenen cinayetlerde kadınlar şahit olarak kabul edilmiyordu.

Ve daha acısı:

Kısas’a göre, Müslüman bir kadını öldüren Müslüman bir erkeğin kısas ile cezalandırılabilmesi için, öldürülen kadının yakınlarının cezanın infaz edilebilmesi için ödemesi gereken kan parası, bir erkek için ödenmesi gerekenin yarısı kadardı! Yani kadının yaşamının değeri erkeğinkinin ancak yarısına eşitti.

Kadınlara yönelik ayrımcılığın çarpıcı bir başka örneği ise, zina halinde kocası tarafından görülen bir kadının yine kocası tarafından öldürülmesi halinde katilin cezalandırılmamasıydı!

İslam Devrimi kadınlara bazı "haklar" da getirdi kuşkusuz!:

Çokeşliliği ortadan kaldırmadı. Evlilik yaşı 18’den 13’e düşürüldü.

Okullarda kız ve erkeklerin ayrı sınıflarda ve mümkünse ayrı binalarda öğrenim görmeleri şartı getirildi. Ders araç ve gereçleri ile ders kitapları kız ve erkekler için ayrı ayrı düzenlendi. Erkek öğretmenlerin kız öğrencilere ders vermesi engellendi.

Bazı meslekler kadınlara yasaklandı; yargıçlık gibi...

Tüm bunların amacı, kadının geleneksel analık-eşlik rolünü pekiştirerek, toplumsal hayattan elini eteğinin çekmesinin istenmesiydi.

Velev ki simge

Kara çarşaf, İslam Devrimi’nden önce Şah despotizmine karşı tepkinin sembolüydü. Bu nedenle sadece İslamcıların değil her siyasal görüşten kadının giydiği bir giysiydi. Kadınların çoğu devrimden sonra, artık bir simge haline gelen/getirilen kara çarşafı bir daha çıkaramayacaklarını düşünmemişlerdi bile.

Düşünmemişlerdi; çünkü başta Humeyni olmak üzere din adamlarının İslam’da zorlamanın olmayacağı sözlerine inanmalarıydı. İslam Devrimi’nden sonra örtünmek rejimin sembolü haline geldi. Örtünmeyen kadınlar çeşitli biçimlerde saldırılara uğradı.

4 Temmuz 1980’de Humeyni’nin isteğiyle kamusal alanda çalışan kadınların örtünmesi zorunlu haline getirildi. Özel sektörde bu karara uydu. Esnaf ve tüccarlar örtünmeyen kadınlara satış yapmamaya başladı.

Zorunlu örtünmeyi protesto eden ve bu nedenle gösteriler düzenleyen kadınlar, "Amerikan ajanı", "Şah yanlısı" ve hatta "fahişe" olarak adlandırıldı.

Ayetullah Ali Hamaney, Tahran Üniversitesi’nde örtünmeye karşı çıkan kadınlar hakkında bakın neler söyledi:

"Onlara fahişe demek istemiyorum, çünkü fahişelerin yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Bu başı açık kadınların eylemleri ise toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle onları karşı-devrimci olarak adlandırıyorum."

Rafsancani ise kadınları uyarıyordu:

"Önce bunlar ikaz edilmeli. Sonra yasalar var; ahlaka aykırı giyinip dışarı çıkanlar bu davranışlarından dolayı mahkemelerde cezalandırılacaklardır. Gördüğüm bu eğilim nedeniyle çok endişeliyim. Korkarım ki en sonunda müdahale edilmesine izin vermek zorunda kalacağız."

Özellikle çalışan kadınlar üzerinde yoğunlaşan örtünme zorlamaları kentli, meslek sahibi, eğitimli kadınları olumsuz etkiledi. Çaresizdiler. Çünkü sosyalistlerden liberallere kadar her siyasal çevre kara çarşafı emperyalizme karşı mücadelenin bir simgesi olarak görüyordu!

Örtünmenin, emperyalizmle mücadeleyle, kadının metalaştırılmasıyla ne ilgisi vardı; bunlar o günlerde tartışılmadı bile.

Tartışmadıkları için, toplumdan dışlanan, mülteciliğe zorlanan ve hapishanelerde ölüme yollananlar da bu kesimler oldu.

Neyse, konumuz "aydın aymazlığı" değil.

Konumuz, laik Türkiye’de Sünni türbanlı bir öğrencinin Şii İmam Humeyni’ye olan hayranlığıydı.

İngiltere sömürgesi bile olmayı kabul eden bu genç türbanlıları kim ne zaman, nasıl yetiştirdi? Asıl mesele ne biliyor musunuz?

İslam’ı sadece erkek egemen/üstün (ataerkil) bir anlayış haline getirenler kendi gündemlerini eve hapsettikleri kızlarımızın da gündemi haline getiriyorlar. Bu da varsa yoksa türban meselesi!

Bu nedenledir ki, gündeminde sadece türban olan bu kızımız, meseleye salt bu noktada yaklaşınca doğal olarak sömürge olmayı bile kabul edip, mezhepsel farklılıkları bir yana atıp Humeyni’yi sevebiliyor. İran’ın onu ilgilendiren tek tarafı kadınlarının örtülü olması.

Peki, kadının tek sorunu üniversiteye başörtüsüyle girebilmesi mi?

Hadi genelleyelim, kadın örtününce tüm sorunları ortadan kalkıyor mu? Bu kızımıza göre öyle. Yoksa kadını kara çarşaftan (ki İslam’da kara çarşaf yoktur) kurtarmaya çalışan, toplumsal hayatın içinde erkekle eşitleyip cinsler arası eşitsizliği kaldırmaya uğraşan Atatürk’ü niye sevmesin.

Sonuçta; İslam erkeklerin elinden kurtarılmadığı sürece türbanlı kızlarımız Atatürk’ü değil, Humeyni’yi sevmeye devam edecektir.


Devamı altta
 

WaterBoy

Profesör
Katılım
24 Eylül 2007
Mesajlar
2,751
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0

İslamcı televizyonda ’devrim’ yaptılar!

İki uzmanın bir İslamcı TV kanalında, erken boşalmayı, iktidarsızlığı tartışması bizim medyamız tarafından "devrim" olarak değerlendirildi. Peki, gerçekten bu bir "devrim" mi? Yoksa ne?

TÜRKİYE’de erken boşalma ve iktidarsızlığın bir İslamcı televizyon kanalında konuşulmasının "devrim" olduğunu anlamamız için iki örnek olay aktarmam gerekiyor.

1) El Quds el Arabi’nin 25 Temmuz 2007 tarihli haberi:

Suudi Arabistan El Ray televizyon kanalında "Aşk Serüveni" adlı bir program var. Sunucusu kadın doktoru Fevziye el Dureym. Program eşler arasındaki evlilik, cinsellik gibi konuları işliyor. Örneğin, yüzleri kapatılmış bir grup Suudi erkek stüdyoda cinsel deneyimlerini anlatıyor.

Bir programda, erkekler sevişme sırasında kadınlardan ne beklediklerini söylediler. Hatta biri sevişme sırasında kadının erkek polis üniforması giymesinin kendisini tahrik edeceğini belirtti.

Yine Suudi Arabistan’da El Yom adlı bir başka televizyon kanalında, bir psikiyatrın yazdığı "Bir Lise Öğrencisinin Kaşkolu" adlı kitap tartışıldı. Kitap son yıllarda erkekler arasında eşcinselliğin arttığını; gençlerin kadınlara imrenip onlar gibi süslenerek kıyafetler giydiğini anlatıyordu.

Her iki konu da Suudi televizyon kanallarında açıkça tartışıldı.

Suudi TV kanalları "devrim" mi yapmıştı? Sorunun yanıtına geleceğiz ama bir haber daha aktarmamız gerekiyor.

2) El Ouds el Arabi’nin 5 Mart 2007 tarihli haberi:

Mısır’da yayın yapan Rotana adlı televizyon kanalında program yapan Hale Sirhan, ülkesindeki fuhuş olayını cesur biçimde araştırıp ekrana taşıdı. Bu belgeselde üç hayat kadını, Kahire barlarında mesleklerini nasıl icra ettiklerini anlattılar.

Program yayınlanır yayınlanmaz Mısırlı erkekler ayağa kalktı. Güya Hale Sirhan, milleti ahlaksızlık ve fuhuşa teşvik ediyordu; dine aykırı biçimde kadınları açık saçık göstererek namuslu kadınların aklını çeliyordu.

Uzatmayayım, sonuçta sadece program yayından kaldırılmadı, Hale Sirhan da Mısır’dan kaçmaya mecbur edildi.

Hale Sirhan’ın programı ile Fevziye el Dureym’in programı arasında ne fark vardı?

Bu iki program arasında dağlar kadar fark vardı!

Bu farkı bildiğiniz zaman, erkeklerin erken boşalmasını, iktidarsızlığını konuşup tartışan Türkiye’deki İslamcı televizyon kanalının "devrim" yapıp yapmadığını anlarsınız.

İşte fark şudur:

İslam’ı erkek egemen/ataerkil haline getirenler sadece erkeklerin sorunlarının konuşulmasına izin vermektedirler.

Erkeğin her problemini televizyonda konuşup tartışabilirsiniz ama kadının asla!

Bütün mesele budur.

Ve türban sorununun temelinde de işte bu erkek egemen bakış açısı vardır.

Aydınlanma dini olan İslam, erkek egemenliğinden kurtarılmadığı sürece kızlarımız Atatürk’ü değil, Humeyni’yi sevecektir.

Soner Yalçın - Hürriyet http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=382118
 

Ottomans1453

Asistan
Katılım
10 Haziran 2008
Mesajlar
173
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
ya kardeşim yeter ya. 2 tane haddini bilmez kişiliksiz provakatörcü insanı tüm türbanlılara mal edip durma . Onun provakatör olduğunu ve fatih altaylı dalkavuğunun bilerek böyle birşey çıkardığını bilmiyomuş gibi hala böyle konular açıyosun.

Hümeyni ve Atatürkü kıyaslamak Türkiyeye yapılacak en büyük ihanet ve en büyük vatan hayinliğidir. Böyle konular açıp insanları türbanlılara karşı kinlendirmeye çalıştığının farkındayım. kendine geipl ÖSS skandalını okumanı tavsiye ediyorum.
 

WaterBoy

Profesör
Katılım
24 Eylül 2007
Mesajlar
2,751
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Ottomans1453 dedi ki:
ya kardeşim yeter ya. 2 tane haddini bilmez kişiliksiz provakatörcü insanı tüm türbanlılara mal edip durma . Onun provakatör olduğunu ve fatih altaylı dalkavuğunun bilerek böyle birşey çıkardığını bilmiyomuş gibi hala böyle konular açıyosun.

Hümeyni ve Atatürkü kıyaslamak Türkiyeye yapılacak en büyük ihanet ve en büyük vatan hayinliğidir. Böyle konular açıp insanları türbanlılara karşı kinlendirmeye çalıştığının farkındayım. kendine geipl ÖSS skandalını okumanı tavsiye ediyorum.
Ben kimseyi birbirine kinlendirmeye çalışmıyorum bu yazıyı yayınlamaktaki amacım şeria ile yönetilmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu ilmeyen varsa öğrensin diyedir.
 

Ottomans1453

Asistan
Katılım
10 Haziran 2008
Mesajlar
173
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Herkes biliyo şeriatı , herkes cumhuriyetide görüyo. Allahın cenneti onlara müjdelediği anaların okul kapılarından içeri nasıl sokulmadığınıda biliyoruz. Türban diyoruz şeriat diyolar mantığa bak ya. Avrupada tüm özel üniversitelerde türban serbest. Bence türban konusunda neden şeriatla yönetilen devletlere benziyoruzki bence türban konusunda avrupayı örnek alalım. Tutturmuşlar şeriat şeriat diye.
 

Alemci_Dayı

Profesör
Katılım
25 Mayıs 2008
Mesajlar
1,532
Reaksiyon puanı
18
Puanları
0
Fatih Altaylı'nın ne şekil bir provakatör olduğunu bu vesile ile dahada iyi anlamış bulunuyoruz ..
 

Ottomans1453

Asistan
Katılım
10 Haziran 2008
Mesajlar
173
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Alemci_Dayı dedi ki:
Fatih Altaylı'nın ne şekil bir provakatör olduğunu bu vesile ile dahada iyi anlamış bulunuyoruz ..

evet işte bende onu diyorum sürekli. Bu adam zaten sürekli böyle yayınlar yapıyo. Ama tabii bundan medet umanlar, bu olayı hemen tüm türbanlılara mal ediyo.
 

mavinok.ta

Dekan
Katılım
17 Eylül 2007
Mesajlar
6,285
Reaksiyon puanı
13
Puanları
0
Ottomans1453 dedi ki:
Türban diyoruz şeriat diyolar mantığa bak ya.
Acı olan işte bu! Allah'ın Kur'an-ı Kerim de açık seçik yazan emrini şeriatla bütünleştiriyorlar. Şeriat tamamen bir yönetim sistemidir. Tesettür ise farzdır...

Fatih Altaylı, suyun ısındı senin... |)
 

wwhirlwind

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
2,313
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
harika bir yazı ama anlayana daha dogrusu anlamak isteyene ....
 

hakimebu

Asistan
Katılım
29 Mayıs 2008
Mesajlar
196
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
mavinok.ta dedi ki:
Ottomans1453 dedi ki:
Türban diyoruz şeriat diyolar mantığa bak ya.
Acı olan işte bu! Allah'ın Kur'an-ı Kerim de açık seçik yazan emrini şeriatla bütünleştiriyorlar. Şeriat tamamen bir yönetim sistemidir. Tesettür ise farzdır...

Fatih Altaylı, suyun ısındı senin... |)

harika bir yorum
 

SoundOfLife

Asistan
Katılım
28 Nisan 2008
Mesajlar
135
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Fatih altaylı Anca Atatürk'ün esnaflıgını yapar o başka birsey degil..
 

Berkin Bozdoğan

Profesör
Katılım
18 Mayıs 2005
Mesajlar
4,926
Reaksiyon puanı
38
Puanları
0
Değerli Dostlar,

Siz Fatih Altaylı'yı falan bırakın da yazıda bahsedilen aşamaları tartışalım. Tarafgir herkesin en büyük hatası her denileni kendisince yorumlayıp empatiden uzak şekilde değerlendirip görüşlerini bildirmesidir zaten. Mesela aşağıda o köşe yazısından küçük bir alıntı yaptım. Türkiye'de de işler birkaç seneye bu hale gelecek mi mesela? Bunu tartışalım (aslında, tartışın; sadece konuyu başlığa geri çekmeye çalışıyorum) derim. Olur diyorsanız da olmaz diyorsanız da okuyanlar ortaya çok sağlam argümanlar koymanızı bekler. Falancanın suyu ısındi, filancaı demleri, öteki yandı beriki dibine tuttuyla bu işler yürümüyor.

4 Temmuz 1980’de Humeyni’nin isteğiyle kamusal alanda çalışan kadınların örtünmesi zorunlu haline getirildi. Özel sektörde bu karara uydu. Esnaf ve tüccarlar örtünmeyen kadınlara satış yapmamaya başladı.

Zorunlu örtünmeyi protesto eden ve bu nedenle gösteriler düzenleyen kadınlar, "Amerikan ajanı", "Şah yanlısı" ve hatta "fahişe" olarak adlandırıldı.

Ayetullah Ali Hamaney, Tahran Üniversitesi’nde örtünmeye karşı çıkan kadınlar hakkında bakın neler söyledi:

"Onlara fahişe demek istemiyorum, çünkü fahişelerin yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Bu başı açık kadınların eylemleri ise toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle onları karşı-devrimci olarak adlandırıyorum."

Rafsancani ise kadınları uyarıyordu:

"Önce bunlar ikaz edilmeli. Sonra yasalar var; ahlaka aykırı giyinip dışarı çıkanlar bu davranışlarından dolayı mahkemelerde cezalandırılacaklardır. Gördüğüm bu eğilim nedeniyle çok endişeliyim. Korkarım ki en sonunda müdahale edilmesine izin vermek zorunda kalacağız."


Güzel günler dilerim.
 

WaterBoy

Profesör
Katılım
24 Eylül 2007
Mesajlar
2,751
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Berkin Abime harfiyen katılmakla beraber bu aralar benim haberlerim tam anlamıyla okunmadan başlığına baklıarark yorum yazılmaya başlandı bana ne büyük kin besliyorlarmış ki beni milleti birbirine düşürmekle bile suçlandım yazık...
 

Byones

Öğrenci
Katılım
27 Ekim 2007
Mesajlar
37
Reaksiyon puanı
0
Puanları
6
Türkiyenin o noktaya gidebileceğini neye dayanarak idda ediyorsunuz aklım almıyor.
 

Alemci_Dayı

Profesör
Katılım
25 Mayıs 2008
Mesajlar
1,532
Reaksiyon puanı
18
Puanları
0
Başörtülü diye bir anneyi okulun bahçesine bile sokmuyan bir zihniyet ile karşı karşıyayız .. Bizler iran'a humeyniye filanda özenmiyoruz .. Hani çağdaşlık vardı hani insan hakları vardı ... Arkadaşlar kendimizi kandırmıyalım bu memleketin insanı %90 Müslümandır ... Demokrasi herkese lazımdır .. anti - demokratik bu türlü tutumlar ile keskin sirke küpüne zarar veriyor ...
 

Serkannd

Profesör
Katılım
12 Aralık 2007
Mesajlar
2,157
Reaksiyon puanı
10
Puanları
218
Alemci_Dayı dedi ki:
Başörtülü diye bir anneyi okulun bahçesine bile sokmuyan bir zihniyet ile karşı karşıyayız .. Bizler iran'a humeyniye filanda özenmiyoruz .. Hani çağdaşlık vardı hani insan hakları vardı ... Arkadaşlar kendimizi kandırmıyalım bu memleketin insanı %90 Müslümandır ... Demokrasi herkese lazımdır .. anti - demokratik bu türlü tutumlar ile keskin sirke küpüne zarar veriyor ...

%90 mı :D yok daha neler bencetürkiye nüfuzunun en fazla %70 i müslüman
 

idealterror

Asistan
Katılım
11 Haziran 2008
Mesajlar
425
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
valla ne yalan soyliyeyim, umarim baska turbanlilar bu bayanlarla ayni fikirleri paylasmiyordur.


belli ki o iki elemanin kafalari fazla karisikti.
tv'ye hap atip cikan insan oyle mantiksiz konusmaz be.
 

wwhirlwind

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
2,313
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
Berkin Bozdoğan dedi ki:
Değerli Dostlar,

Siz Fatih Altaylı'yı falan bırakın da yazıda bahsedilen aşamaları tartışalım. Tarafgir herkesin en büyük hatası her denileni kendisince yorumlayıp empatiden uzak şekilde değerlendirip görüşlerini bildirmesidir zaten. Mesela aşağıda o köşe yazısından küçük bir alıntı yaptım. Türkiye'de de işler birkaç seneye bu hale gelecek mi mesela? Bunu tartışalım (aslında, tartışın; sadece konuyu başlığa geri çekmeye çalışıyorum) derim. Olur diyorsanız da olmaz diyorsanız da okuyanlar ortaya çok sağlam argümanlar koymanızı bekler. Falancanın suyu ısındi, filancaı demleri, öteki yandı beriki dibine tuttuyla bu işler yürümüyor.

4 Temmuz 1980’de Humeyni’nin isteğiyle kamusal alanda çalışan kadınların örtünmesi zorunlu haline getirildi. Özel sektörde bu karara uydu. Esnaf ve tüccarlar örtünmeyen kadınlara satış yapmamaya başladı.

Zorunlu örtünmeyi protesto eden ve bu nedenle gösteriler düzenleyen kadınlar, "Amerikan ajanı", "Şah yanlısı" ve hatta "fahişe" olarak adlandırıldı.

Ayetullah Ali Hamaney, Tahran Üniversitesi’nde örtünmeye karşı çıkan kadınlar hakkında bakın neler söyledi:

"Onlara fahişe demek istemiyorum, çünkü fahişelerin yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Bu başı açık kadınların eylemleri ise toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle onları karşı-devrimci olarak adlandırıyorum."

Rafsancani ise kadınları uyarıyordu:

"Önce bunlar ikaz edilmeli. Sonra yasalar var; ahlaka aykırı giyinip dışarı çıkanlar bu davranışlarından dolayı mahkemelerde cezalandırılacaklardır. Gördüğüm bu eğilim nedeniyle çok endişeliyim. Korkarım ki en sonunda müdahale edilmesine izin vermek zorunda kalacağız."


Güzel günler dilerim.


yine harika yorumlarından biri daha katılmamak elde degil ...



WaterBoy dedi ki:
Berkin Abime harfiyen katılmakla beraber bu aralar benim haberlerim tam anlamıyla okunmadan başlığına baklıarark yorum yazılmaya başlandı bana ne büyük kin besliyorlarmış ki beni milleti birbirine düşürmekle bile suçlandım yazık...


kardes yine sana az demisler bana hic olmayacak iftiralar bile atmıslardı en iyisi hic cevap wermemek sonucta inanmak istediklerine inanıyorlar anlamak ,stediklerini anlıyorlar gercekleri ortbas edip konuyu carpıtmak icin de ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar ...
 

atilgan_han

Asistan
Katılım
6 Mayıs 2008
Mesajlar
111
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
indirin altaylı'yı aşağı. provakatör densiz kendini bilmez.
 

intibah

Asistan
Katılım
10 Temmuz 2007
Mesajlar
451
Reaksiyon puanı
6
Puanları
18
Fatih Altaylıyı Aydın Doğan'nın silahşörlüğünü yaptı. Yıllarca patronun pisliklerini örtbas etti. Şimdi Ciner'in silahşörü oldu.
Allahım bizi esfele safilinlerin şerrinden koru....
 

baaydin

Profesör
Katılım
2 Kasım 2007
Mesajlar
2,173
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
yav bu sorunun cevabı basit. iki seçenekten biri.
1- çok salaklar
2- çok cahiller.
 

OyAman

Öğrenci
Katılım
21 Nisan 2008
Mesajlar
9
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
hele şükür ya! provokasyon olduğunu artık hemen anlıyoruz. Bunun nedeni nedir? 60 - 80 - 99 da medya ne derse o oluyordu. yaşım itibarı ile hemen 99 a dönelim. hatırlamaz mısınız müslüm gündüzleri? hatırlamaz mısınız hizbullahçıları? hatırlamazmısınız aczimendileri? Bunları bize yutturdular. O zaman halkımızın hiç birşeyden haberi yoktu. Gazeteler, dergiler, TVler herşey kartel medyasının elindeydi. birleşip emirleri uyguluyorlardı. Ama şimdi çok görüşlü bir medya var ve bu mükemmel birşey. İnsanları araştırmaya itiyor. Acaba o mu doğru bu mu? Mesela önder sav örneğine gelelim. Eğer bu olay 90 larda olsaydı önder sav tamamen haklıydı. habertürk ün manşeti de şu olacaktı: Büyük Komplo! yada Büyük Yalan! yada yada yada... anladınız siz onu... Ha bu arada memlekette tarafsız gazete okuyayım diyorsanız İMKANSIZ! Çünkü mecburen işine gelen tarafı destekliceksin. Bu doğanın kanunudur.
 
Üst