Kitap alıntıları ve sözler

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
s king kara ev

dostum, Bazen kaçmayıp savaşmaktan başka çare yoktur.

ömrümüzün ne kadar olacağı belli değil.”

Dolandırıcılar para yapar,
arılar bal yapar.”

Çünkü önemli olan, inanmaktı.

bazen rüyanızda duyduklarınız gerçek olabilirdi

Hava bazen çürük lahana kokusuyla doluyordu, bazense yanan mumlar gibi kokuyordu. Ara sıra çürümüşlüğün ıslak kokusu burnuma çarpıyordu.

Üstlerinde, gri gökyüzü, kirli bir torbaymış gibi sonsuzluğu kaplıyordu.

Bazı şeylerin gerçekleşmesi engellenemezdi. Hepsi buydu.

Evet,” dedi Neden ölmüyorsun? Tanrım, oradaysan neden parmağınla bu yaşlı adamın çürümüş kalbine dokunup çarpmasını durdurmuyorsun?

Tüm dünya neredeyse altüst olacak, neye gülüyorsun?”Güzel mi? Tüm dünya neredeyse altüst olacak,”

Biri huzur vermeye çalışıyor, iyiliğini istiyordu. Sevgi dolu, görünmez bir varlık, desteğini sunuyordu.

Nasıl olursa olsun, her giydiği onun üzerinde daha güzel görünürdü özel zevkleri vardı klasik, hatta eski moda denebilecek bir şıklığı tercih ederdi. Çoğunlukla ince zarif

yorulduğum zamanlarda çok duygusal oluyorum, Dikkat et,
kendi kendine. yoksa ipin ucunu kaçıracaksın.

Galip gelmeye mecbur olması, galip geleceği anlamına gelmiyordu bunun farkındaydı asil çağlar
gururlu imparatorluklar yok olmuşlardı

Sevdiğiniz ne varsa ona sıkıca sarılıp olanca gücünüzle sevmeliydiniz,

olanca gücünüzle sevmeliydiniz, çünkü bir gün onu kaybetmeniz kaçınılmazdı

Bu kederi ne uzaklaştıracak, ne azaltmaya çalışacaktı. Bu keder onun çelikten kalkanı olacaktı.bu keder seni asla terk etmeyecek.

Bu keder çelikten kalkanın olacak
Buna hazır mısın? Başka türlü olmasını istemezdim zaten.
Yaşadığın sürece öyle olacak.

Bu kederi Nereye gidersen git, ne yaparsan yap. Her yeni kapıda. Her kadınla. Çocukların olursa, onlarla birlikte. Dinlediğin her müzikte duyacak, okuduğun her kitapta göreceksin.

keder Yemeğinin bir parçası olacak. Sonsuza dek seninle kalacak. Tüm dünyalarda.

Kederi de onunla birlikte yürüyordu, çünkü ikisi artık tek bir varlık haline gelmişlerdi.

Yıldızlarla donanmış gökyüzü, başının üzerinde sonsuzluğa doğru uzanıyordu.

şekil değiştiren ya da ortadan kaybolan evler vardı. Pislikler arasından çocuk feryatları ve dev makinelerin mekanik sesleri yükselirdi

Pislikler arasından işkence çeken çocukların feryatları yükselirdi

Bir canavarın bile gururu vardı

Geldiğiniz yerde kapı çalma âdeti yok mudur, Öylece paldır küldür içeri mi girerler

Carl Bierstone kırk yıldır aranmakta olan kötü, çok kötü bir adam 1964 yılında, taciz ettiği birkaç çocuğu öldürmekten idama mahkûm olmuş ama hapishane arabasından kaçmış, iki gardiyanı çıplak elleöldürmüş. O günden bugüne dek izine rastlanmamış. Şu an seksen beş yaşındaymış

canavarlar ve yaratıklar, patikanın iki tarafında kıvranıp böğürüyordu. elindeki kılıçla yaratıkların önüne çıkan uzuvlarını koparıyordu.

Kolu ağrıyor, tüm vücudu sızlıyordu çok yorgundu. Kan kaybediyordu
Bu yolculuğa onunla birlikte başlayan herkes ölmüştü

ve o ölüyordu. Yalnız olmamayı diledi. Çok korkuyordu Her şey yitirilmişti,
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
türklerin tarihi ilber ortaylı


Türkler olmadan bir dünya tarihi yazmak mümkün değildir.


Çin, Hind ve İran gibi eski halkların tarihini yazarken; Türklerin kökeni olan kavimler bu uygarlıkların siyasi tarihine girmekte ve kendilerinden söz ettirmektedirler


Kuzeyli Hun komşularının kim olduğunu ve tarihî maceralarını tesbit etmeden, Çinlilerin tarihini resmetmek ve tanımlamak mümkün değildir.


6. yüzyılda Bizans ve İran tarihini; yani dünya tarihinin odak noktası bu iki uygarlığın tarihini yazarken kilit noktasında Göktürklerin yer aldığı görülür


Göktürkler tarihini incelemeden
Bizans ve İran tarihini anlamak mümkün değildir.


Tarih yazıcılığında Türkler için bilgi edinmek güçtür Türk dünyası yeterli uzman yetiştirip sorunlara eğilmiş değildir. Bu bakımdan İslamiyet öncesi Türk kavimleri Orta Asya ve Volga boyu tarihi geniş kitlelere sunulamamaktadır


Türk dilindeki ilk yazılı belgeler 8. asırda başlar; Moğolistan’ın Orhun Vadisi’nde çok sayıda anıt kitabelerden söz ediliyor


Orhun bölgesinde ilk türk yerleşim ve yazıtları ortaya çıkmıştır bu anıtlar 2000 yıl önceye aittir yani türk tarihi 2 asır kadar eskidir


Kırgızların Oğuzlardan olduğu ileri sürülür Kırgız bilginler kavimlerini İskit ve Toharlara da bağlamıştır


Avrasya’nın büyük halklarından Rus tarihi için Slav ve Norman teorileri ileri sürülmektedir. Rus isminin İsveçli Varegler in koyduğunu ileri süren Norman teorisi gibi


Türk tarihçiliğinin mevcut kaynakları değerlendirmesi, bölgenin eski dillerini inceleyip mukayese yapması ve açık bir kuramı ortaya koyması gerekir.


Türk tarihi üniversal tarihin önemli ve dışlanamaz bir dalıdır


Türk tarihini incelemek için dünya tarihinin bütün dallarında, bir dizi kavmin dili ve tarihi üzerine uzman yetiştirmek ve söz sahibi olmak gerekmektedir.


Bugünkü akademik Türk tarihini kendi dilindeki kaynaklardan incelemek, ancak 6. asırdan itibaren mümkündür;


Türkler; tarihî özellikleri olan, çok coğrafya değiştiren, 1.200 yıl içinde Çin’in iç sınırlarından Tuna boyuna kadar gezinen bir kavimdir


Anadolu’ya gelişimiz 1100’dür aslında. Çünkü Malazgirti kazanan
Alparslanın niyeti Anadolu değil suriye ve mısırı fethetmektir çünkü
o dönemdeki zenginlik suriye ve mısırdadır


Sultan Alparslan’ın ilk başta niyeti Suriye ve Mısır’dadır çünkü o günkü dünyada zenginlik ve hâkimiyet Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Mısır demektir


Bismarck, Balkanlar için şöyle söylemiştir “Balkanlar Pomeranyalı başıbozuk bir askerin kemiklerine değmeyecek bir yer”


başıbozuk talimsiz yarı asker, sivil asker demektir; sivil asker en eğitimsiz en donanımsız askerdir


Anadolu Konstantinopol ve Ege bölgesi Alparslan için o günlerde fazla değerli değildi. Asıl devlet, memleket demek, Mısır ve Suriye tarafları demekti.


Anadolu tam olarak 11. asırda Malazgirt’te, İmparator Diogen le yapılan meydan muharebesi sonunda Türkleşmiştir


Daha önce Peçenekler Hıristiyan-Türk kavimler
Anadolu’ya yerleşmiş buraya Danişmendli akınları yapılmıştır


Anadolu’da Malazgirt’ten önce de bazı Türk akınları olduğu anlaşılıyor


1071 Anadoludaki türkleşmenin
tarihi olmaktan çok, bu olayın adının konduğu bir zirvedir.


Anadolu, esas itibariyle 11. asır sonlarından itibaren ve 12. asır boyunca Türkleşmiştir kesin tarihin tesbiti çok zordur.


Kesin olan bir şey var ki bazı kaynakları kullanamadığımızdır. maalesef Türk tarihçiliğine ilişkin Gürcü, Ermeni, Bizans, İran İtalyan özellikle de Papalık arşivini bilmiyoruz


İspanya toprakları 8. asırda Müslüman Arapların ve Berberilerin eline geçmiş İspanyol halkı ve kimliği kaybolmamıştır.


Türklerin tarihî kayıtlarının noksan olması, değerlendirilmemesi söz konusu değildir. Bütün mesele bu kaynakların kullanılmasındadır.
bunun sebebi tarih şuurunun eksik olmasıdır.


Türkiye, bir göçle, bir fetihle, sonradan yerleşmeyle vatanını en geç kuran ülkelerin arasında yer alır. 12. asırda insanlar yurdumuza Türkiye” demekteydiler.


12. asırda Anadolunun kırsal bölgeleri Türkmen göçebe ve köylüler, şehirler ise büyük bir Türk nüfus tarafından doldurulmuştur


12. asırda Türkler Batıya ilerlemiş
Bizans ise gerilemişdir Malazgirt Savaşı’ndan sonraki Miryokefalon Savaşı, bu tarihîn dönüm noktasıdır


12. asrın sonunda başlayan ve Anadolu’dan geçen Haçlı Seferleri bizansın gerilemesini engelleyememiş 1204’te IV. Haçlı Seferin de İstanbul istila edilmiştir


Anadolu ismi Anatolia” Yunancada doğu” anlamına gelir. Büyük Asya nın bir uzantısı manasındadır. Biz bu topraklara “Roma ülkesi” dedik, Diyâr-ı Rum’a da “Anadolu” dedik.
ama etnik bir adlandırma değildir


Bugün ki Türkiyeye Önceki kuşaklar Türkiya” derdi bu telaffuzu bizi okutan öğretmenlerden aldık.
ülkemizin böyle adlandırılması dedelerimizin değil, bu ülkeyi çok iyi tanıyan İtalyanların işidir.


Bizim dedelerimiz türkiye ye iklmi
Rum” derlerdi. Onların siyasi hedef ve misyonları Romayı fethetmekti


dedelerimiz Anadolu toprağındaki Roma’yı Garplıların Bizans dedikleri imparatorluğu ele geçirmişler İtalyanlar buraya Turchia veya Turcmenia Alman seyyahlar Turkei, Türkenland demişlerdir


türkiye ye Fransızlar “Turquie” 16. asırdaki Ingilizler ise Turkie diyordu bugünkü söyleyişimize yakındır


Turkey” ismini değiştirmeyi tartışanlar var Bizim İngilizce bilen kesimde Turkey” ismi büyük tepki uyandırdı. milliyetçi ve milliyetçilik düşmanlarının gülünç davranışlar gösterdiği ortada... Kim ne derse desin hakaret taşımayan ülke adlandırmalarına itiraz gereksizdir



19. asır da ülkeler hayvan resmiyle temsil edilirdi. Rusya ayı, Fransa horoz, Osmanlı İmparatorluğu da Turkey” olarak fesli bir hindi ile temsil ediliyordu.


Hayvanla temsil edilmek ülkeler için sorun değildi. Zaten hayvan adını soyadı olarak alanlar pek çoktur. Rusya’nın başbakanı Medvedev”, yani “ayızade ismidir


Almanlar adlarını hayvanlardan seçip kimi Baer”, yani “ayı adını kimi de Katz yani kedi yada Hund köpek anlamına gelen soyadları kullanmışlardır


osmanlı devleti türkmen geleneği ile kurulmuş Konuşma dili Türkçe, yazımmız dili Türkçedir ordunun dili de Türkçeydi bu, bütün tarih boyunca böyle olmuştur.


Selçuklu devrinde kâtibler Arapça ulema sınıfı Arapça düşünüp yazar, orduda ise her zaman Türkçe kullanılırdı


Osmanlıda Anadolu’dan asker getirilir. ve orduların içinde Türk unsurunun ağırlık kazanmasına her zaman dikkat edilirdi


16. yüzyılda Trakya Kuzey Yunanistan, Güney Bulgaristan, Doğu Sırbistan, Türk devlet idaresi olan Osmanlı’ya katılacaktır.



En son Todor Jivkov döneminde, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti 300 bin Türk’ü bir sınır dışına atmış; Edirne’de sınır kapısının önüne yığarak, “Gelin, halkınızı alın” demiştir. Nitekim aldık da...


Başlarda bazı sıkıntılar çekilse de
Osmanlı tebaası Türkiye’nin dinamik ve kentsel yapısı olan Türkler ile çok çabuk kaynaşmıştır


1940-50’ler de Türkiyede patlama gösteren tarımsal yapı, tarım insanına ihtiyaç duymuş ve Türkiye, sayısı 200 bin Balkan göçmenini bağrına basabilmiştir


göç dalgaları büyük sıkıntı yaratır. Ancak tarihçi gözüyle baktığımızda, Türkiye’nin göçleri birçok ülkeye göre daha ustalıkla karşıladığını, ve yararlandığını söyleyebiliriz


Bugün Avrupa’daki Türkiye oluşumu bitmiştir. 19. yüzyılın sonlarında sınırlar tesbit edilmiştir


19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Avrupa’daki topraklarını geri vermiştir. Kuruluşundan 200 yıl sonra Macaristan’a ve Tuna’ya yerleşen imparatorluk 2-3 asır içinde topraklarını kaybetmiştir


6 asrı bulan Osmanlı hâkimiyeti, Avrupa kıtasına damgasını vurmuştur.


Balkanlar Türkler için hassas bir bölgedir Balkanların her köşesinde Osmanlı izleriyle karşılaşmanız mümkündür.


Bulgaristan bölgesinde Midhat Paşa gibi büyük bir valinin varlığını ve icraatlarını görebiliriz bu faliyetler osmanlının Balkanlar ile bütünleştiğini gösteren delillerdir


Osmanlı askerî bir imparatorluktur. askerî amaçlarla kurduğu tesisler, iktisadi anlamda da önemlidir .


osmanlı askerî teknikleri ânında uygulardı akıbeti buna bağlıydı. Bunları uyguladıği için Yeniçağa ve dünya şartlarına uyum sağlayan bir imparatorluk kurabilmiştir.


osmanlı 20. yüzyılda demiryolu ve modern eğitimden istifade edmiş, mühendislik ve tıbbı geliştirip 21.
yüzyıla hazırlanabilmiştir.


Türklerin Avrupa’daki hâkimiyetinin çöküşü açısından, hiç şüphesiz ki II. Viyana Kuşatması sonrası önemli bir başlangıç noktasıdır.


19. yüzyılın sonundan itibaren, Rumeli’deki vatan topraklarının kaybıyla Türk İmparatorluğu’nun ve
osmanlı vatanının parçalanma süreci başlamıştır


1800’lü yıllardan Avrupa’daki milliyetçilik tartışmalarıyla birlikte Türklük şuuru” ortaya çıkmıştır.
ön planda Osmanlılık ve İslamlık değil, Türklük vardır. 1


1800’lü yıllar, bir milletin kimliğinin tesbit edildiği bir devirdir Türk kimlik ve şuurunu başlatan olaylar, münevverlerin faaliyetleri, tarih ve dil kitapları ve Balkan muharebesi Çanakkale savaşları Yemen’dir,


Galiçyada Kafkasyada. Yani her ailenin şehit verdiği, cemiyetin altüst olduğu, dönemlerde, vatan savunması denilen olaylar insanların millî kimliği oluşturur.


Dünyada millî kimliğin ortaya çıkışı bazı gelişmelerle olur. türk kimliği asırlık rumelinin kaybı perişanlık 1. dünya savaşındaki ölümler toprak kaybı ve balkan harbidir


Fransız’ın millî kimliği doğrudan doğruya Fransa Krallığı, Fransız Birliği, Fransız İhtilali gibi olaylara bağlıdır.


Türk’ün millî kimliği osmanlı imparatorluğunun parçalanması sırasındaki kan, barut, ateş, ter ve gözyaşıdır.


Kuşkusuz Balkan Muharebesi feci bir olaydır. çünkü türkler kaç asırdır oturduğu Rumeliden birkaç günde atılıp, perişan olmuş kimi yollarda ölmüş halk mahvolmuştur


balkan savaşını sadece kitapdan okuyup geçiyoruz oysaki feci bir olaydır Türkiye imparatorluğu değil, anavatanın önemli bir parçasını kaybedmiştir


balkan savaşı çok önemli bir olay! bugün türk insanının anası babası ve dedesinin mezarları bugünkü Bulgaristan’da, Makedonya’da yahut Yunanistan’dadır.


balkan savaşındaki fotoğraflarda bir kalabalığı çamura bata çıka görürsünüz. Orada bir kız çocuğu, 12-13 yaşlarında, üstünde bir hırka bile yok; 1912-13 kışında kaçıyor. Bir yerlerden Bulgar ordusu, Yunan ordusu geliyor, insanlar kaçıyor.


Yunanların Selanik’e girdikleri an ilk yaptıkları iş Yahudi mahallesine saldırmak olur katliamdan dolayı Yahudiler ve Müslümanlar kaçıp İstanbul, İzmir, Edirneye sığınır


Bugün en büyük Yahudi şehri New Yorktur 15. yüzyılda yahudiler Osmanlıya sığınmış İspanya ve İtalya’dan kovulan Yahudiler Selanik, İzmir ve İstanbul’a yerleşip en büyük şehir ise Selanik olmuş.


Türk kimliği ve şuuru; tarih kitabı , tarihî piyes seyrederek veya veya şiirle, müzikle oluşmuş değildir. Doğrudan doğruya kan, ateş ve kavga ile oluşmuştur


türk kimliği kan ateş kavga ve gözyaşı ile oluşmuştur bu yüzden
yabancı düşmanlığı oluşmuştur; ister kabul edin ister etmeyin ama bu böyledir.


Tarih, bir yönüyle değişmeyi gösteren fakat değişmeye fazla müdahale edilemeyeceğini ihsas eden bir disiplindir.


Tarih bir değişimi gösterir ama buna müdahale edilemeyeceğinin altını çizer.


Evet, tarih belki tekerrürden ibaret değil, çünkü “Aynı nehrin suyunda iki kere yıkanmıyoruz”


ırmaktan sular hep belirli mecrada akıyor, debisi belli ve değişmesi zaman alıyor. Bu sebeple insan hareketlerinde, arı ve karıncaların hareketine benzer bir monotonluk hem de bir tekrar var.


Bazı şeyler tekerrür ediyor, her yerde aynı eğilim var, bunun önüne geçemeyiz modernleşmeye anlamı
olmayan bir kurum olarak bakmak gerekir. maalesef


modernleşme, insan cemiyetinin değişmesini belirli kalıplarla izah etmeye çalışan bunun ötesinde inşa etmeye de kalkan görüşü ifade eden bir sözcük oluyor.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
türklerin tarihi ilber ortaylı

İslam hukukçusu, Allah’ın insanlara gönderdiği vahyin temsilcisi olarak hukukçuluk yapar ama hukuk mantığı evrenseldir.

ikta sistemi İran’da, Selçuklularla birlikte yeni bir dünya düzeni gibi ortaya çıkıyor toprak sistemindeki yeni bir uygulamadır Osmanlı’da tımar sistemine dönüşecektir.

Selçuklu zamanında değişen toprak sistemi Türkiye’yi de etkilemiştir. Çünkü Anadolu Selçukluları vatanımızın ve devletimizin kuruluşudur

Anadolu Selçukluları İran kültürünü de Anadolu’ya taşıyor İran, Türkler üzerinde İslamiyet’ten önce de dini, felsefesi ve lisanıyla çok etkili bir camiadır


İran medeniyeti bir bütündür ve o bütünlü bizim için önemlidir; çünkü biz onlarla komşuyuz, kendimizi dünyadan soyutlayamayız.

İran’ın halısı çok kıymetlidir Türk halısından daha çok tercih edilir 16. ve 17. asırlarda Uşak’tan Avrupa’ya halılar gidiyordu ama
İran halısı çok büyük bir zanaattır

irandan türkiyeye Bazı şeyler tekâmül etmiştir oraya bakmazsan Mimar Sinan’ı anlayamazsınız. Eserler benzer değildir ama zanaatın kökü oradadır.

Melik Şah döneminde 50 bin askerle Afganistan Türkmenistan Doğu Anadolu ve Suriye fethedildi

Güney Irak bölgesindeki Karmatiler ayaklandığında Nizamülmülk onları Bahreyn’e kadar sürmüştür

Nizamülmülk, hükümdar danışmanı olmasının ötesinde, hâce-i buzurg rütbesindedir. “Hâce” Farsça bir kelimedir ve “kâtib”, “şansölye” demektir. “hâce-i buzurg” ise başkâtib, yani başbakandır.

Bürokrasinin aklı gibi dili de birdir.

Nizamülmülk İranlıdır, Farsça konuşur, Türk değildir. Haşhaşiler tarafından suikast edilene kadar devlet sistemi ve teşkilatın üstadı olarak görülüyor.

Haşhaşiler düpedüz siyasi teröre girdiler. ve İslami coğrafyalarda terörü başladdılar

Tarih bir tekerrür değildir; ama olayların kökleri vardır ve biz de bunlara inmek zorundayız.

Nizamülmülk hem sosyalist hem dinci hem de anarşist bir iktidar
olan Bahreyn Karmatilerini yok etti.

Nizamülmülk Fatımilerin şii propagandasına karşı Bağdat’ta Nizamiye Medreseleri’ni kurmuşdur

Nizamülmülk Nizamiye bir çok
Sünni devlet adamı ve yargı üyesi yetiştirmeyi amaçlamıştır

Bürokrasinin teşkilatlanması Türk devletlerinin en önemli yanıdır; askerlik ve bürokraside rütbe ve hiyerarşiye tâbi olacaksınız.

Tanzimat reformları arasında en kolay kabul ettiğimiz II. Mahmud’un bürokrasiyi sınıflandırmasıdır kolay bir amel değildir misal Büyük Petro Rusya’sında çok canlar yanmışdır.

Selçuklu İmparatorluğu’nda Nizamiye Medreseleri oldukça önemlidir derece derecedir. Hemen fıkıh okumaya başlayamazsınız. Bu medreselerde tıbta öğretilir


Tıbbın kaynağı Doğu’dur; çok önemli bir İbran tıbbı var, Helenistik dönemde Hipokrat tabipleri İskenderiye’de kadavra öğrendiler.

Çoğu kişi zanneder ki kadavra üzerinde anatomi çalışmaları Bologna’da başladı; hayır, bu çalışmalar önce Helenizm Mısır’ında başlamıştır.

Nizamiye Medreseleri Doğu’da ilmin kararmaya başladığı dönemde tahsile düzen getirdi ve örgütledi

Nizamiye Medreseleri Selçuklu bürokrasisinin gelişimini mükemmelleştirdi. bu bakımdan
Selçuklu İmparatorluğu’nda çok önemlidir.

Selçuklularda bir devlet teşkilatı ve Abbasilerden beri devam eden bir İslami yapılanma var Araplarda Divanü’l-Berîd vardır; posta ile
ilgilenir daha çok casusluk ve istihbarat yapar. Selçukludada böyle unsurlar görülür.

İran bürokrasisi Gayet donanımlı bir
bürokrasisidi 11. asırda ki işleri fevkalade idare ediyordu

Selçuklulardaki yenilik askerlik sahasındadır. Devlete askerîye
Söz konusu yapının içine girmek için irsiyyet yetmez, kılıcına sahip olacaksın.

selçukluda Yükselecek insanlar
askeri sistemin arasından çıkıyor. ve Türkçeyi de askerler yaşatıyordu

selçukluda Organizasyon bakımından çok önemli bir yere sahipti Bir emirle Kaşgar’dan mimar ve usta getirilirdi Eserlerde Kaşgar tekniğini görürüz.

Osmanlı İmparatorluğu’nda büyük bir organizasyon yapısı görülürdü Türk imparatorlukları büyük bir eser yaparken ferman çıkarır her yerden usta toplardı organizasyonsuz hayat olmazdı

Anadolu fethinde önemli görevi olan Süleyman Şah Kutalmış’ın oğlu olup selçuklu hanedanıdır fetih zamanı Melikşahın fermanıyla hâkimiyetini arttırmıştır

Süleyman Şah 1075’te Konya’yı, 1080’de Bizans’tan İznik’i alıyor ve 1082’de Çukurovaya giriyor ve
Anadolu Selçuklu Devleti kuruluyor
başkenti İznik ve konyadır



Malazgirt Savaşı Türkler için Anadolu’da kalıp kalamayacaklarını gösteren de bir savaş olup
Malazgirt çok önemli…

Malazgirt’ten sonra savaşı kazanan komutan Alparslan’ın bile tahmin edemeyeceği yerlere gidilmiş Selçuklular Konyayı ve Süleyman Şah zamanında izniği almıştır

Kılıçarslan I. Haçlı Seferi’nden sonra İznik’ten çekilecek payitaht Konya’da kalacaktır Miryokefalon Savaşıylada Türklerin Anadolu’da kalacağı kesinleşecektir

Küçük Asya yani Anadolunun fatihleri sadece Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tan ibaret değildir. Danişmendiler, Mengücekoğulları, Saltuklular ve Artuklularda anadolu
hâkimiyetini elde tutan beyliklerdir

Selçuklu Sultanı’na tâbi hükümetler olan Emir Saltuk, Erzurum Emir Artuk Mardin, Diyarbakır, Malatya Emir Danişmend Kayseri-Sivas (
Emir Mengücek Erzincan-Kemah bölgesini sultan Alparslandan almıştır

Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bizans üzerindeki zaferini sağlayan ilk olay; 1176 Kumdanlı veya Miryokefalon Savaşı’dır.

Miryokefalon Savaşı ile Anadolu’da Türk hâkimiyeti kabul edilmiştir

Konya, I. Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçuklu başkenti seçilmiştir

I. Haçlı Savaşı nın Selçuklu ordusu için yıpratıcı etkisi olmuşdur haçlı ordusu geri çekilirken suları
kurutup, ekinleri yakmışlardır

ilk Haçlı seferinde haçlılar Anadolu’dan geçip Antakya, Suriye ve Filistin’e ulaşmıştır. 1144’teki Haçlı Seferi’nde ise selçuklular
Haçlıları kılıçtan geçirmişdir

Kuşkusuz Türklerin Anadolu’ya gelişiyle ülkemizin tarihinde yeni bir dönem açıldı.


Türkler Anadolu’ya gelince Akdeniz uygarlığına uyum sağlamıştır türk
kavmi göçebe olup atçılıkla geçinen bir kültüre sahipdir.

At yetiştirmek, bir topluma süratli hareket, organizasyon ve güçlü bir disiplin yeteneği kazandırır

Türklerin kültürel değişimi İran’la daha da olgunlaşıyor. Türkler Farsçayı öğrenip şiirde de kullanıyor ve Fars şiiri 10. asırda zirveye ulaştı ve hep yaşadı.

Ne Fransız ne de Rus şiiri fars şiiri
ile mukayese edilebilir, Farsça 10. asırında Firdevsi gibi mitolojinin âlâsını şiirlerinde kullanan, şiirini müthiş bir ideoloji donatan usta bir şair yetiştirmiştir.

İran şiiri Hâfız ve Sadi gibi muhteşem şairler yetiştirmiştir
16-18. asır şiiri ise İranlıdan çok Türk’ün işidir.

İran şiiri başka bir yaratı, herkese tesir eder, büyüler halktan kopuk değildir. O yüzden İran şiiri, Türk dili ve edebiyatı için büyük bir kazanç ve dönemeçtir.

Türklerde Selçuklulardan çok önce ortaya çıkan ve “ikta” adlı bir vergi ve maaş sistemi var. Bu sistemde asker ve, sivillerin de payı var. İkta sahibi gelirlerin bir kısmını alıyor veya hiçbir şey almıyor ama vergiden muaf tutuluyor.

türklerde ikta adlı bir vergi sistemi
görülüyor sistemin İçinde tarikat şeyhleri de var vergi ödemiyorlar ama dini propaganda yapıp islamı yapıyorlar.

devletin en önemli özelliği askerî gücüdür bir devlet, eğer askerî bakımdan iyi örgütlenip toplumu askeriyeyle bağdaştırabiliyorsa, o devletin yaşama ve hükmetme ihtimali çok yüksektir


Türk medeniyeti Araziyi idare eder, vergilendirirdi; bunu bütün çağlar boyunca çok iyi başarmıştır

Türkler Yeni çağda Osmanlı İmparatorluğu’nu kurarak çok büyük bir maceraya girecekdir

Alparslan Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya gelişlerini ve mücadelesini yöneten askerî komutan ve hükümdardır Bizans’a karşı büyük zafer kazanmıştır

selçuklu zamanında Güneyde Haşhaşiler var; merkezleri Alamut Kalesi’dir. Hazar’ın güneyindeki Alamut’ta kalenin kalıntıları, mağaraları bugün de görülebilir.

Haşhaşiler ve Alamut Kalesi’
ulaşılması güç bir bölge… Haşhaşi yapılanmasını Selçuklular değil, İlhanlı Moğolları yok edecektir

Hasan Sabbah’ın Nizamülmülk’e suikastından üç sene sonra Melik Şah vefat ediyor. selçuklular Mısır ve Suriyeyi kaybediyor. fetret devri
yaşanıyor

selçuklu tahtına Melik Şah tan sonra Sultan Sencer geçiyor.
kıymetli bir hükümdar fevkalade bir otoriteye sahip, ilme meraklı bir hükümdar

selçuklu Sultanı Sencer zamanında
İran ve Irak’ın kuzeyi ne yazık ki kaybediliyor. Sencer’in son zamanında ise Horasan’da bulunan Maveraünnehirli Türkmenler devamlı isyan hâlindeydiler

Osmanlılar devletin dayanacağı bir kapıkulu sınıfı kurdu ve kendinden başkasına yüz vermedi, düşmanı yok etti. iç mücadelelere karşı olup çözümü veraset sistemi kardeş ve evlat katline kadar götüreceklerdir

Büyük Selçukluların son büyük hükümdarı Sultan Sencer’in gömüldüğü yer, Türkmenistan’ın en güneyinde bulunan Merv şehridir.

Selçuklu Sultan Sencer’in mezarı merv şehrindedir türbe harabeydi Süleyman Demirel zamanında restorasyonunu Türkiye üstlenmiş, türbe en güzel şekilde yapılmışdır

Gazneli Mahmud şiir yazacak kadar bilgili ve önemli bir komutandır
Bağdat halifesi, ona “Yeminullah”, Yeminüddin”, “Zıllullah” gibi unvanlar bahşediyor.

Gazneli Mahmud’un seferleri sonunda Türkler Hindistan’a indiler. Delhi’deki Kutub Minar, Türklerin bölgeye ilk girişinde yapılan bir eserdir.

gazneli mahmud zamanında hindistana seferler yapılmış
Gurlular ve güney kısımlardakiler bu seferlere direnmişdir. Peşaver ve Lahor şehirleri Müslümanlaştı

Gazne tarihiyle çok alakadar değiliz ama Pakistanlılar çok ilgileniyorlar. Çünkü Hind Müslümanlarının tarihi burada başlıyor.

Gazneli Mahmud Farsça bilmez. Farsçayı öğrenme alışkanlığı Türkler arasında çok sonra başlayacaktır.

Farsça alışkanlığı türklerde bir başlamış pir başlamıştır bu Yavuz Sultan Selim gibi Farsça şiir yazmaya kadar varan bir başlangıçtır


Gazneli Mahmud aynı zamanda büyük bir mareşal... Savaşlarında filleri de kullanıyor. Bin dört yüz filden bahsediliyor

Tarihte filleri en iyi kullanan komutan Hannibal’dır. Filleri Tunus’tan, Kartacaya ve İspanya’ya, götürmüştür. Hayvanlar yolda
sıkıntı çekmişdir Hannibal bu sevk ve idareyi en iyi şekilde yapan
büyük bir komutandır.

romalı hannibal bizim topraklarada
gelmiştir, mezarı Gebze civarında olup Atatürk mezarın bulunması için emir vermiştir fakat yeri tesbit edilemedi.

Afganistan talihsiz bir bölge gittikçe fakirleşiyor. Bugün Afganistan’ın geleceği açısından büyük bir dram söz konusu

Afganistan ı kimsenin düşündüğü yok. Ancak bizim düşünmemiz lazım. Çünkü Afganistan, tarihteki Türk varlığının, Türk medeniyetinin yeşerdiği bir yerdir

türkler afganistana asker olarak girip, bölgede devlet kurmuşlar oradan Hindistan’a inilip Delhi Sultanlığı kurulmuş Babür Şah Afganistan’a gömülmüştür

Babür Şah’ın afganistanda yaşamış Hüseyin Baykara. zamanında bölge
Türk medeniyetinin en önemli merkeziydi


15. asırda afganistanda her şeyin merkezi Herat olacaktır. Osmanlı ile yarışan meşhur minyatürcüler birçok şair ve ilim adamı çıkacaktır

Semerkant ve Buhara’nın yükseldiği dönemde Herat’ta ilim gerilemiştir

su sıcakta buharlaştığı için açıktan akmasın diye yer altındaki kayalık kısım kazılır ve su oradan akıtılır. Bu kanallar şebekesine “ğanat sistemi” denir, ince bi zanaattır ve kazıcı ustalara muğannat” derler.

Gazneli Mahmud’un sarayı kültürel bakımdan çok zengindi. Sarayda şairler, tarihçiler var; meselâ Birunî de Sultan Mahmud’un sarayında
yetişmiştir

Birunî, eserlerinde Hind inanışlarını incelemiştir. Gazneli Mahmud sayesinde Hind seferlerine giderek tahkikler yapmış ve eserler ortaya koymuştur.

Birunî,mimariden matematiğe, astronomiden kimyaya kadar birçok alanda çalışmış büyük bir âlimdir. Hindistan Birunî’ye tesir etmiştir

Bizim efsanelerimiz, hikâyelerimiz var ama yazıya geçirmemişiz. Kültürel açıdan büyük bir kayıp..

Firdevsi’nin Tus’taki türbesi, İran’ın her devirde en çok ziyaret edilen yeridir. İslam öncesi İran’ı yücelten İranlı pozitivist milliyetçiler, laikler; Firdevsi’yi bir meşale gibi görürler.

Şiirlerinde Türklere laf atan Firdevsi’yi Gazne Sarayı desteklemişti Dolayısıyla İran kültürü de Türklerden etkilendi

Gazneli Mahmud döneminden sonra, yaşanan taht kavgalarının ardından Sultan Mesud hükümdar olmuştur iyi bir komutan ve hükümdar olsada babası kadar olamamıştır.

gazneli mahmud zamanında
Horasan Orta Asya ile Hindistanda hâkimiyet kurulmuştur Gazneliler önemli bir türk devletiydi.

Hindistan bir gayya kuyusudur, her şeyi yutar ama o kuyunun içinde kaybolmayan tek şey İslam olmuştur.

Gazneliler sayesinde bugünkü Pakistan bölgesi tamamen Müslümanlaşmıştır


Hindistan’da çok önemli miktarda, yüzde yirmiye yakın bir Müslüman nüfus ve Delhide Türkçe konuşulan köyler var. Mimaride de Türk izleri görülür

1040’ta Dandenakan Savaşı’nda Tuğrul Bey’in Gaznelileri yenmis Horasan ve İran bölgesinde Gazne hâkimiyeti sona ermiştir

1040’ta Dandenakan Savaşı’nda Gazneliler büyük bir darbe yedi ama devlet bitmedi. 1187’ye kadar taht kavgaları ve bölünmeler devam etti ve en son Selçuklular ve Harezmşahlar bu devleti tamamen ortadan kaldırmıştır.


Büveyhiler Hazar kıyısında yaşayan bir Kürd ailedir. gazneliler hakimiyetinde yaşamışlar gazneliler yıkılınca bağdata hakim oldular selçuklular büveyhileri sindirmiş ortadoğu coğrafyasını değiştirmişlerdir


Gaznelilerin askerî teşkilatına “gulam denilir? Gulam, “oğlan” demektir. toplama gençlerdir devşirilir ve köle olarak alınırlardı Gulamlar yükselerek orduda subaylığa geçebiliyor ve devlet teşkilatına girebiliyorlardı

Osmanlı’da Yetenekli gulamlar, Enderun Mektebi’nde eğitilirdi kadı
ve memurlar medreselerde yetişiyordu Ama asker sadece ordu içinde yetişirdi

Gazne ordusu 50 bin kişidir ordunun kalabalık olduğu, iaşe ve mühimmatın o çağlara göre iyi sağlandığı çok açıktır.

Gulamlar hükümdar muhafızıdır Güvenilen askerdirler, devlet ve itaat terbiyesi almışlardır. Gaznelilerde görülür
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
necip fazıl bir Bir Adam Yaratmak,

"Kefenimizden evvel çürüyoruz."

Yalnızlığımı gidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımı çoğaltmak

Ben de bir insanım.
Hiçbir fevkalâdeliğim yok.
Bir kadere bağlıyım.
Bir takım zaaflarla doluyum.
Belki herkesten daha zayıf

Dostlarım malûm! Düşmanımı tanımak istiyorum.

Yaşamıyoruz. Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz...

yaşayamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşayamıyoruz.

Bilerek bilmeyerek Allah'a doğru yol almak vardır, varmak yoktur

Varabildiğimiz hiçbir şey, hiçbir ufuk Allah değildir.Allah sonsuzluktur.

Ölüme ilaç ölümdür.

"beni, benden olmayan hareketlere zorlamayın; sizi, istemediğiniz bir tarzda kırarım."

Ne de kolay ağlıyorsunuz! Siz bir takım insanlar, ne de kolay ağlıyorsunuz! Gözyaşlarınız olmasaydı neyle müdafaa edecektiniz kendinizi?

Kimse bana benim kadar düşman değil.

Erkekle kadın arasında öyle hassas bir cazibe muhiti var ki, en değersiz sebeplerle renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Artık hiç bir fedakârlık ve gayretle iade edilemez.

Siz bir takım insanlar,ne de kolay ağlıyorsunuz! Gözyaşlarınız olmasaydı neyle müdafaa edecektiniz kendinizi ?

-Bir takım insanlar da var ki ,ağlamıyorlar. Ağlamak onlara zor geliyor.Bir incir dalına asılmaktan daha zor.

Başı boş, gözü kör, dizginsiz isteklerimizin bizi ne kadar çirkinleştirdiğini gör artık!

Âlemden gizli tek bir sırrım kaldı. İçimdeki kıyamet! Kimse bir şey bilmiyor.

Kağıt yanar, bir kül yaprağı olur. Değişmiştir. Artık geçmiş ola! Bir daha eski haline dönmez. Ben de bir kere değiştim. Artık geçmiş ola!

Ben, içindeki hayvanı ürkütmüş, incitmiş bir hastayım Aradığını bulamıyor. Bulduğuna razı olamıyor.

Aramıza bir parça mesafe koymamız lazım. Bu bir sanat meselesidir. Birbirimize bu kadar abanmamalıyız.

Abandığımız zaman ne bileyim, birimizin ağırlığı öbürüne bir tüy kadar gelmeli. bunlar anlatılmaz. Beni niçin konuşturuyorsunuz?”

"..içimdeki duanın verdiği hafiflik ve saadet hissi..."

Biz birçok şeylere karşı kayıtsız olabiliriz. Fakat onlar bize lâkayt kalmaz. Mutlaka kendisini düşündürür. Bir karar ister.

Güneşli bir havada bir gök gürültüsünü bekler misiniz?
Beklemezsiniz, fakat o gelir. Hayat beklenmediklerle doludur.


Şimdi şu tavan çöker ve hepimiz altında kalabiliriz. Hiç de olamaz demem. Hiç de hayret etmem. Ne bileyim, her şey olabilir.



...farzet ki borçluyum, fakat veremiyorum.
Âcizim, müflisim.
Çalma bir alacaklı gibi kapımı!
Vazgeç, sıyrıl, çözül benden.

Arzularım kendi kendine ölüyor. Suçlu siz değilsiniz.

Kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim.


Manzaralar bazen sıkıntılarımızın elbisesini giyer.


Sormayın efendim, sormayın. Her taraf asabî hastalarla dolu bir çoğu da hasta olduklarını bilmezler.

bir çoğu hasta olduklarını bilmezler.Kendilerini dünyanın en sıhhatli insanı farzederler.

Allah sonsuzluktur. sonsuzlukla boy ölçüşmek olur mu? Hiç adetler, milyonlar ve milyarlar sonsuzlukla yarışabilir mi?

Kendisinin dışına çıkmak isterken, birdenbire kendisine, hemde o zamana kadar hiç tanımadığı kendisine rast gelmiştir.

Beyefendi! Halinizden belli ki, siz bir insan çocuğusunuz.

"..Ne insanlar var bu dünyada! Nasıl elleri gider, nasıl dilleri varır?.."

Biz bu dünyada her şey, en sefil nebattan tut, en uzak yıldızdan tut, en kudretli insana kadar bilerek bilmiyerek Allah'tan gelen cazibenin kasırgası içindeyiz.

Sonbaharda yapraklar nasıl boranın çektiği istikamete çullanırsa hepimiz, Allah'a doğru gidiyoruz.

"..Ne yaparsınız? Herkesten yüksek duygular beklenmez..."

Hayat beklenmediklerle doludur...

hepimiz, her şey,
Allaha doğru gidiyoruz.

İnsan ne sefil,
ne küçük sebeplere mahkumdur.

Yollar uzun,
yollar sonsuz,
yollar açık...

"Vazgeçmeği, istememeği bil."

...Dostluk, o bir maymuncuk, bir hırsız anahtarı. Evimizin kapısını açıyor, ruhumuzun kapısını açıyo
ne bulursa yakıp kül ediyor,

Ağlamak anlamaktır.
Benimle ağlasana...

Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigara kağıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz.

Seninle aramda öyle bir başkalık var ki, bu başkalık ateşle suyun arasında yok

Sana kimse yardım edemez. Sana kendinden başka kimse deva bulamaz.

Ben düşünmüyorum,
beynim kanıyor.

Anam benim Sen her anne kadar mübareksin.

“Artık size hakaret etmeyeceğim, zira hiçbir hakaret sizin kadar alçalamaz.”


Allah sonsuzluktur.

En azgın bir hayvan bünyesinin içine oturtulmuş öyle cellat bir ruh taşıyorum ki, bütün insiyaklarımı körletiyor. beni yiyor. beni paçavra haline getiriyor.



Bir ölüyü sevemez miyim?
Günah mı,ayıp mı?
Hani çıldırasıya sevmek derler.
Çıldırasıya seveyim.

Kafan bir arı kovanı gibi hep ölüm gibi dolu hep ölümle meşgul Ondan başka meşgul olunacak ne var?

Hayat bir şeyi yapınca o şey tamamdır. Olur musu, olmaz mısı yoktur. Olmuştur. Hayat yapar, izah etmez ve kabul ettirir.

Siz analar, dünyaya bir evlât getirirken düşünmez misiniz? Düşünmez misiniz insan nedir
İnsan kadar hassas cihaz var mı?"

Allah gayedir. Her varılan şey gaye olabilir mi? Yol uzun, yollar sonsuz, yollar açık…Bilerek bilmeyerek Allah'a doğru yol almak vardır, varmak yoktur.

İnsan şeklinde bir odun. Hafızası, hayali, teessürü yok. İttiğin zaman gidiyor, bırakınca duruyor. Bu mu adam?

Düşünmez misiniz insan nedir diye? İnsan kadar hassas var mı?"

Her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! Aklım bana kalsın!

Siz analar, Boşluklara uzatılmış bir anten gibi sinirleriyle, ağlayan bir surat gibi buruş buruş beyniyle, bir firkete ucuna dayanamayacak kadar ince bir insan! Bu cihazı dünyaya nasıl getirirsiniz?


Duyuyorum kulak ver. Toprak altında, milyarlarca kurdun, çıtır çıtır dut yapraklarını yiyen İpek böceği gibi, milyarlarca ölüyü yediğini duyuyorum

Artık bu adamların gezdiği açık havada gezemem.

önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve Allahımı
düşünebilirim.

..Sen giderken , ben de saklandığım ağaca başımı dayadım. Belki bir saat , belki bir ömür ağladım .


türklerin tarihi ilber ortaylı

ilber ortaylı türklerin tarihi

Türk kavminin dünyaya İran’a ve ardından Mezopotamya, Suriye ve Küçük Asya’ya geçişi dünyada Ortaçağ diye bilinen 11. asrın en çarpıcı olayıdır.

1040’ta Selçuklular Afganistan ve Horasan’daki Gazne Devleti’ne karşı Dandenakan Savaşı’nı kazanmıştır

Selçuklular 1071 de Malazgirt Savaşı’nı kazanan Sultan Alparslan
ın hemen ardından I. Süleyman Şah’ın öncülüğünde Suriye ve Filistin’e kadar ilerlemişlerdir

Selçuklular I. Süleyman Şah’ın öncülüğünde İznik’i almışlar. Selçuklu tahtında sorunlar yaşanıp Haçlı seferleriyle karşılaşılsada Türkler, Küçük Asya’da tutunmayı başarımıştır.

Selçuklular I. Süleyman Şah’ın öncülüğünde İznik’i fethetmiştir

Selçukluların İran’ı ele geçiren İlhanlı Moğollarıyla karşılaşmasıyla selçuklular sarsılmış Anadoluyu Türkmen hanedanlar yönetmiştir .

Türk tarihinin en uzun ve en görkemli devleti Osmanlıdır

Osmanlı Türkiye’sinin kuruluşu askerî örgütlenmenin ve askerî uygarlığın tarihidir.

Saray kadını çok zeki ve güçlüyse ayakta kalmayı bilir ve valide sultan olur; o zaman da iş değişir, padişah kızı olmasa da padişah anası olduğu için “sultan” unvanını alır.

Henüz padişah anası olmadan sultan unvanını alan bir tek kişi vardır; Hürrem Sultan. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman onu resmen nikâhına almıştır.

Caesar, Galya Savaşında düşmanı görünce ilk önce kendi ordusunun etrafını kazıklarla çevirip etrafına hendek kazdırır yani altyapı hazır olmadan hücum etmez Hücumdan sonra anlarlar ki görülen düşmanın birkaç misli ormanda gizlenmiştir Caesar düşmanı tuzağa çekip imha eder bu taktiği osmanlıda kullanır adı sahte ricat ve kurt kapanıdır

1350’lerde Geliboluda devamlı bir isyan var. Osmanlı Gelibolu’ya yardım ediyorlar. Bu sayede fethedilecek coğrafya öğreniliyor

Osmanlı fütuhat politikasında ilk önce Bölge öğrenilir manastır ikna edilirdi dervişlerin fetih toprağında ki faaliyetleri çok önemliydi tüm bunları başlatan Orhan Beydir

Orhan Bey döneminde Rumeli’ye çıkılmış Çimpe Kalesi alınmış.bir depremle Gelibolu kaleleri yıkılınca çaba sarf etmeden osmanlı askeri
buraya yerleşmişdir

Orhan Gazi’nin son zamanlarına kadar bugünkü Gelibolu Yarımadası Türklerin olmuştur

Orhan Gazi Geliboluyu fethetmiştir bu birliğin başında Orhan Gazi’nin kardeşi Alaeddin Paşa vardır

Orhan Gazi nin kardeşi Alaaddin paşaydı Bu devirde kardeşler arasında taht kavgaları yoktur örnek olması gerekirdi fakat durum böyle devam etmeyecektir.

türk devletleri Nasıl ki gökte bir güneş varsa devlet sisteminde de birkişi hâkim olur görüşünü benimsedi ve sürekli kardeş katli ve taht savaşları yaşandı

Orhan Gazi, Palekanon Savaşı’ndan sonra “sultan” unvanını kullanıyor Hutbede ise İran’daki İlhanlı Hanı’nın ismi okutuluyor

1366’da Tebriz Moğolları ile Osmanlı arasında arızalar çıkmasın diye orhan gazi ilhanlılar ile gerilime girmemiş hutbede ilhanlı ismini okutup ilhanlılara bağlı kaldı.

Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa’yı Balkan seferlerine katılmıştır. Selanik’i ilk alan kişi o dur.

Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’yı Selanik’i alınca bizans imparatoru Kantakuzenos’a verdi
bu sayede Çimpe Kalesi Osmanlı
ya teslim edildi

Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa attan düşerek vefat etmiştir; mezarı Gelibolu’dadır. Süleyman Gazi’nin ölümüyle I. Murad tahtın tek varisi olmuştur

Orhan Gazi 81 yaşına kadar hayatta kaldığı için I. Murad kırklı yaşlarda tahta çıkabildi.

I. Murad çok kültürlü, son derece kurnaz, diline hâkim, nerede af göstereceğini bilen, affetmediği zaman da şedid olabilen bir hükümdardı.

I. Murad Tebaaya ve astlarına karşı müşfiktir. Balkanlarla ilişkileri uygarcadır. 14. ve 15. asra yeni bir ideoloji ve hava getirmiştir.

I. Murad’ın hükmettiği topraklar ve kazandığı başarılar muazzamdır en önemli başarısı kurduğu uygar ilişkilerdir

Balkanlarda herkes birbirini yiyor, devlet teşkilatları oturmamış. iken
Onlarla iyi ilişkiler kuran, alışveriş yapan 1.Sultan Murad fevkalade önemli bir hükümdardır ne doğuda ne batıda böyle başka bir adam var.

I. Murad Hüdavendigâr ilk esaslı girişimini Edirne’yle yaptı. Şehri 1362’de fethetti.

I. Murad Edirne Rumeli’de büyük bir merkezdir bu fetihten sonra ilerleme hızlanmış Balkanlara girilip Kosova alınmışdır.

Kosova tarihte Arnavutların oturduğu bir yerdi. Sırplar onları itiyordu. I. Murad Kosovayı alınca bu itilme sürecini durdurmuşdur.

Arnavutluk tarihinde Kosova çok önemlidir. Kosova, bugün Arnavutsa, bunda 1.muradın ve
Türk fethinin payı önemlidir.

Osman Bey tahta geçecek evladını
Orhan Bey olarak seçmişti. Orhan Bey’in kardeşi Alaeddin Paşa da Babam seni seçti” diyor. iki kardeş
birlikte fütuhat yapmıştır bu da osmanlıda ilk ve tektir

İslam’da gerektiği zaman gusül abdesti almak farzdır. Abdestsiz muharebe edilmez, seferde yürünmez. Temizliğe çok itina gösterilir

Osmanlı’da sadece asker değil, saraydaki Enderunlu da çamaşırını yıkamayı bilmek zorundaydı halk için de temizlik önemli olup hamamsız mahalle yoktu. Bunlar, vebayı azaltan sebeplerdir.

Osmanlı’da veba var ama kırıcı olmuyor. Devlet-i Âliyye 19. asırda karantina sistemine geçmiştir

Ankara için bazıları Ahi Cumhuriyeti diyorlar. Doğru bir laftır. Şehrin savunması çok iyi, burayı Timur bile alamadı

Ahilerde tasavvuf bakımından bağlı olunan pîrler var; meselâ Ahi Evran pîrlerin etrafında tarikatlar vardır her mesleğin bir pîri bulunur.

Şeyh Edebali’nin tarikatı tartışmalıdır. Kızı Bâlâ Hatun’un Osman Gazi ile evlenip akrabalık kurulmuştur

Osman Gazi rüyasında karnından bir ağaç çıktığını görür. rüyayı Şeyh Edebali’ye yorumlatır. Şeyh diyor ki, Bu ağaç, büyüyecek devlettir. Osmanlı İmparatorluğu bir çınardır

bizans imparatoru Justinianus asker olarak yetişmiştir katıldığı büyük bir muharebe yoktur. Bizans onun zamanında büyük fetihler yaptı;

bizans imparatoru Justinianus
İtalya, İspanya ve Kuzey Afrika’ya el attı. Nika İsyanı’nı bastırdı. iyi bir idareci olduğundan, maharetli insanları görev başına getirmişti.

Osmanlı’nın kuruluşundan büyümesine hükümdarlar hep ordunun başındaydı? bu yüzden gazilik ünvanı almışlardır

Türk hükümdarları hep ordunun başında olmuştur. Bu âdet II. Selim’e kadar devam etmiştir


Nitekim Topkapı Sarayı’nın ilk dört sahibi yataklarında vefat etmedi. Orada hayata veda eden ilk padişah II. Selim’dir.

2. selimden sonrada sefere çıkan padişahlar var. II. Osman, Podolya Seferi’ni yaptı. 17. asrın büyük mareşallerinden IV. Murad, Bağdat ve Anadolu seferlerini düzenledi.

Osmanlı’da sefere çıkan son sultan II. Mustafa’dır. Viyanadan sonraki seferlerin bazısı mağlubiyetle biten savaşların en hazini Zenta Savaşı
nda padişah ordunun başındadır

Zenta savaşında Osmanlılar tarih sahnesine yeni çıkmış Avusturyalı
Prens Eugene’e yenilmiştir hazin
bir yenilgidir

Avusturyalı Prens Eugene; sıska, kısa boylu, kahvehane centilmeni gibi bir adamdır Zenta savaşında
osmanlıya karşı Avusturya’nın komutanlığını yapan bu Fransız genci mareşalliği almıştır.

Avusturyalı Prens Eugene 2. viyana Kuşatması’ndan beri Türk savaş stratejisini izleyip taktiğini belirlemiştir. ve zenta savaşında
osmanlıyı mağlup etmiştir

Sultan Mehmed İstanbul’u kuşatırken ateşli silahlar ordusu mareşalidir. Sultan Selim de öyledir; o sayede Memlukluları ve Safevileri kolayca yenmiştir.

Osmanlı orduları ateşli silahlardaki üstünlüğünü 17. asrın sonunda kaybetti. Bu, Girit’te ve II. Viyana Kuşatması’nda açıkça ortaya çıktı.


II. Viyana Kuşatması’ndan osmanlı
ordu hayatında hafif zırh ve hafif silaha geçilmiş silah teknolojisi takip edilmiştir Osmanlılar ateşli silahlarda uzmandı

Memlukluları, Safevileri yendiysek bunda sadece bilek kuvveti etkili olmadı. Onlar da aynı ırkın insanıydı ama Osmanlılar ateşli silahları kullanırken. Şah İsmail ve Uzun Hasan’ın böyle bir meziyeti yoktu


Sultan Selim ve Sultan Mehmed ateşli silahlar ordusu komutanıydı. O yüzden bir film çekerken Fatih’i, Moğol başbuğunun zırhı içinde temsil edemezsiniz. Top sevk eden bir başka giyinir. kıyafet bellidir.

Karamanoğulları büyük bir beylikti. Konya, Niğde, Nevşehir, Mersin
Isparta ve Burdur’u içine alan bir bölgede Avşarlardan oluşan Türkmenlerin de yer aldığı bir beylikten bahsediyoruz.

Karamanoğulları Göçebeliğin getirdiği bir savaşçılık meziyetine sahip ancak ateşli silahları yok. Bu yüzden Murad Hüdavendigâr’dan itibaren Osmanlı’yla mücadele edemediler yenildiler


ele aldığın topraktaki yabancı unsura güvenmiyorsan orayı kolonize edersin. Bu, eski devletlerin bir özelliğidir,

Roma da böyle yapmıştır. Belli yerlere, İtalya Yarımadası’na insanları ve askerleri yerleştirir. koloni sistemi kurmuşlardı bu sistemi osmanlılar ve. Yunanlar da uygulayıo muvaffak oldular


Türkler fethettiği topraklarda ilk başta koloni gönderirdi bu sistem göç esasına dayanır bir şehirdeki türk nüfus yeni fethedile yere gönderilir türkleştirme yapılırdı

Türkler Balkanlarda da koloni faaliyetlerinde bulundu ama ilk devirde Balkanlar Türkleştirilemedi. Çünkü bölgeye oyoğun bir türk nüfus getirilmemişdi

istanbulun fethinden sonra sultan mehmet burayı türkleştirmek için Karaman’'daki halkı getirdi halkın göçe zorlanması Sultan Mehmedi halkın sevmemesine yol açtı


17. yüzyıldan sonra padişah ve şehzadeler savaşa gitmemeye başlamıştır. Bunu bir zaaf olarak görenler var ilk dönem şehzadeleri çok daha iyi yetişmiştir

Fatih Yunancayı Yunan Adaları’nda, İtalyancayı Venedik’te, Farsçayı İran’da öğrenmedi. Hepsini Akşemsettin gibi hocaların önünde oturup hıfzederek öğrendi.

sultan fatihe Yunanca öğreten Helen hocalar da vardı. kendisinin müthiş bir hafızası var.

Şehzadeler mektepte diğer şehzadelerle birlikte özel olarak eğitilmiyorlardı. Birçok şeyi, Enderun çocuklarıyla beraber öğreniyorlardı

Maiyetindeki çocuklarla derse girersen tembel görünmemeye, mahcub olmamaya dikkat edersin. İşte şehzadeler maiyetiyle derse girer çok kuvvetli bir disiplinle
yetiştirilirdi

şehzadelerden üst üste bu kadar komutan, idareci yetişmesi de tesadüf olamaz. eğitim ve rekabetle sağlanan bir olgudur.

Kadınlar da böyle yetişmez mi; mutfak işleri, dikiş nakış; hep rekabet sayesinde öğrenilir.


Bir Osmanlı tarihçisi, Anadolu’nun eyaletlerini, sancaklarını saymak zorundadır. Bunun yanında Roma coğrafyasını da bilmelidir. Anadolu coğrafyasını öğrenmek için yapılacak tek şey budur

coğrafyada, Aklın yolu birdir” sapmaları affetmez. Bataklıktan tekerlekle geçemezsin; senden evvelkini bilmeden de herhangi bir değişiklik yapamazsın. Başka türlüsü imkânsızdır,

Osmanlı Beyliği’nin idari, bürokratik kadroları, adli teşkilat kısımları kaçınılmaz ölçüde eski beylikler ve Selçuklu döneminden kalmadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun temel unsuru Türklerdir, dili Türkçedir, ordusu Türkçeyi kullanmış ve bu karakteri benimsemiştir


Rum Selçukluları, İran’daki Büyük Selçukluların vassalı yani Valileridir bazı eyaletlerde valilikler babadan oğula geçerdi dolayısıyla onlar da vassal statüsü kazanıyorlardı

Vassal yani valilik idaresi Avrupa feodalitesine aittir Vassal bağlı olduğu yere asker olarak itaat edip harç verirdi Süzeren yani vassalın bağlı olduğu bölge vassalın çocuklarını korurdu ve onun
çocuklarını evlendirirdi

Osmanlı’da da vassallık valilik
uygulaması vardır; Kırım’daki Giray Hanlığı, Osmanlının vassalıdır. Ancak İslam tarihinde vassallık çok az görülür.

Osmanlı için Kırım Hanlığı bir valilik vassallıktır Osmanlı’nın bir de Erdel, Eflak-Boğdan gibi Hıristiyan vassalları da vardır


Öyle bir hava vardır; esaret gören kimseler, başkalarını ezmeyi sever

Karahanlılar Oğuz Türklerine bağlı olup Kırgızistana göç etmişlerdir.
ilk Müslüman Türk devletidir

Karahanlılar ilk Müslüman Türk devletidir 840’ta kuruldu. Kurucusu da Abdülkerim Saltuk Buğra Handır.

Karahanlılar Kurucusu Abdülkerim Saltuk Buğra Han bir Şaman’dır Kendisine sığınan Samaniler dolayısıyla Müslümanlığı öğrenip benimsemişdir

Karahanlılar, Arab harflerini değil Uygur alfabesini kullanmışlardır

Göçebe başbuğ” ifadesini küçümsemeyelim. Binlerce attan oluşan sürünün yönetimi söz konusudur müthiş bir askerî teşkilat ve dakiklik olmalıdır .

Karahanlılar Yazı olarak,Uygur alfabesini kullanıyorlar. Doğu Türkistan’da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir

Karahanlılar. Müslümanlığı topluca kabul ettiler Türklerin Müslüman oluşu ne silah zoruy ne anlaşma iledır. çok uzun bir süreç olup Kolay izah edilemez…

Türkler Müslümanlığı çok uzun bir süreç içinde kültürel ve ticari ilişkilerle kabul etmişlerdir.

türkler İslam’ı İranlılardan öğrenmiş
olsalardan bütün Ortadoğuya Suriye ve Iraka islamı yayan selçuklulardır

Selçuklular döneminde Kazerun şehrinde Zerdüştilik hâkimdi. Kazerun ve diğer Fars bölgelerini
Selçuklular Müslümanlaştırmıştır

Selçuklular Sünni’dir. onların zamanında iranda Şia inanışı vardı bu inanış Şah İsmail ve Safeviler zamanında, yani 16. asırda bir devlet mezhebi olarak ilan edilir

Türklerin anayurdu bizim hazzetmediğimiz bir bölgedir; Moğolistan’ın kuzey tarafı, Orhun Yazıtları’nın olduğu yerdir

Karahanlılar Yağma Türklerindendir yaşadıkları yer Kırgızistan’la Sincan bölgesidir. Anavatan burasıdır

Kırgızistan Sincan bölgesi
Orta Asya Semerkant Buhara Maveraünnehr Hazar Türkmenistan Horasan türklerin yaşadığı yerlerdir

Horasan’da İran medeniyeti görülür Köyleri hem fakir hem örflüdür insanlar kültürlüdür. Firdevsi okurlar

horasanda okuma yazma bilmeyen köylüler ve çobanlar. Kasabada üstü başı pejmürde İranlı öğretmenlere rastlarsınız Ömer Hayyamdan firdevsiden kitap okur insanlar fakir ama kültürlüdürler

Kutadgu Bilig, bütün Ortaçağ devletlerine, ve hükümdarlara nasihat veren bir eserdir yazarı Yusuf Has Hacip’tir.

Kutadgu Bilig; devlet idaresi, bir centilmenin tavrı, iyi tebaanın davranışları açısından önemli bilgiler veren bir nasihatnamedir


9. ve 10. asırda Islamiyette bir duraklama yaşanıyor fakat Bütün Yunan eserleri Arapçaya çevriliyor Fütuhat dursada Hıristiyanlarla muharebe sürüyor


Karahanlıların parladığı devre; 900’lerde İslam dünyası geriliyor Girit, Kıbrıs, Antakya kaybediliyor. Endülüs, Sicilya ve Güney İtalya’da gerileme başlıyor.

Karahanlı devlet teşkilatında Türklük devam ediyor.cengâverliğe, bahadırlığa dayanan bir idare var

karahanlılarda Arazi bölüşümünde tımar sistemi var. ordu hassa eyalet ordusu ve halk ordularından oluşuyor

karahanlılarda Halk orduları da var burası gençlerin kendilerini gösterip askerî sınıfa girdikleri Ticaret yollarının güvenliğini sağlıyor

Karahanlılar bir aristokrasi değil kavga, bahadırlık, askerlik devletidir
Samaniler gibi çok kuvvetli bir Orta Asya devletini kendi bölgelerinden atıp batıya sürmüşlerdir

Karahanlılar, ilk Müslüman Türk devletidir. Mutlak bir devlettir; yani han aynı zamanda başkomutandır.

Türklerin batıya doğru ilerlemesine İslamiyet yardımcı oluyor. Türkler 10. asırda Maveraünnehir’e iniyor. Karahanlılar bu yerde Müslüman oldular bu da türklerin sembolüdür

sultanın biri avda kebap yapar ama tuzu yoktur sultan adamlarına bir
köyden tuz getirin emrini verir Tuzun bedelini dürüstçe ödeyin” der halk sultanım bir tuzdan ne olur deyince sultan cevablar Melik köylünün bağından bir elma koparsa kullar bütün ağacı devirir” Bu cevap yağmanın yukarıdan aşağı nasıl yayıldığını anlatır


Ortaçağ, Yeniçağ gibi ayrımlar Türk tarihi için bir şey ifade etmiyor. Bu kavramları Batı filolojisi, arkeolojisi ve tarih yazıcılığı 19. asırda ortaya koydu

İslam tıbbı da burada gelişiyor. İskenderiye, Hz. Muhammed zamanında insanların gidip tıb öğrendiği bir yer..

Ortadoğu ve Akdeniz bölgesi ilk tarım faaliyetlerinin görüldüğü, bu nedenle de kentleşme ve örgütlü toplumun, kısacası devletin ortaya çıktığı bir dünyadır.

İlk çağlarda nehir uygarlıkları ve bereketli bölgelerde kurulan devletler, tarihte geniş alanlara kolayca hükmedmiştir misal orta doğu ve mezopotamya uygarlığı

bugün uygarlığın beşiği olan Akdeniz-Ortadoğu dünyası büyük imparatorlukların doğuşu ve yaşamına sahne olmuştur.

ilk çağda Akdeniz’de iki büyük monarşi vardır. İranlılarla Romalılar sürekli savaşmıştır sultan hüsrev
Bizans’ı yenip İpek Yolu’nu kesiyor ve Endonezya’ya kadar bütün yolu kontrol altına alıyorlar.

iran ile bizans savaşında iran ipek yolunu kontrol altına alınca Bizans
Bizans; Türklerden, Göktürk Kağanı Bumin Han’dan yardım istiyor ve İpek Yolu, Bizans için teminat altına alınıyor

Heraklius sülalesi zamanında İran; Bizans’ı Filistin, Suriye ve Antakya ya kadar istila ediyor Kudüs’te St. Irene’in haçını yağmalıyorlar. Heraklius, İranlıları yendiğinde bu haçı alıp İstanbul’a getirecektir.

İslamiyet’in ve İslam fütuhatının arifesinde yaşanan olaylarda Altüst olmuş bir Ortadoğu dünyası...var
İranlılarla Romalılar birbirlerini gırtlaklıyorlar

634’ten sonra Halife Hz. Ömer’in orduları ortadoğuyu birleştiriyor Hz ömer dahi bir devlet adamı olup Mısır, Mezopotamya, Suriye, Filistin gibi yerleri fethedmiştir.

Sasanilerde arazi vergisi “haraç” adını alıyor. Bu deyim Aramilerden gelmiştir haraç, ürünün cinsi ve arazinin verimline göre saptanan ortalama hasılat miktarının 1/3’ü ile 1/6’sı arasında değişmektedir.

Sasanilerde vergi Çocuk ihtiyar ve kadından alınmazdı vergi goft-i gav denen yeri büyüklüğüne göre saptanıyordu.

Sasanilerde köylü dışında arazide çalışmayanlar Yahudi Hıristiyan ve şehir ahalisinden gezit yani cizye denen baş vergisi alınırdı. Bunu kadın, çocuk ve ihtiyarlar ödemezdi

Sasanilerde Cizye, mükellefin toplumsal durumuna ve gelirine göre kategorilere ayrılıp 50, 20, 18, 8, 6 ve 4 dirhem olarak alınırdı

Sasani İmparatorluğu, Bizans’taki “ Hıristiyanların sığınıp örgütlendiği bir sistemdi.

5. asırda Efes Konsili’nde mahkûm edilen Nasturiler sasanilere sığınıp Asy ve bugünkü Doğu Türkistan’a d
yayılıp mezheblerini sürdürmüştür

Yahudiler Sasaniler devrinde
Babil şehrinde hayatlarını devam ettirip eğitimlerini sürdürdüler

Yahudiler ticaret ve zanaat dışında tarımla uğraşmış Mezopotamyanın
en sıcak ve rutubetli bölgesinde ziraat yapmaya zorlanmışlardır bu Cemaat içine kapalıydı.

Sasani devrinde İsfahan’da iki Zerdüşt rahibini Yahudiler öldürmüştür bu gibi kışkırtmalarla yağma ve katliam da olabiliyordu


Sasani devrinde bir Zerdüşti’nin Hıristiyan ya da Yahudi inancını benimsemesi ölüm cezasını gerektirirdi.

Sasani hükümdarı II. Şapur döneminde yeğeni Pir Guşnasp, Hıristiyanlığa geçtiği için idam edilmiştir.


Sasani devrinde kiliselerde çan kulesi yasaktı, ayinlere halk tokmak vurularak çağırılırdı. Bu usul İslam devletleri tarafından da benimsenir
bugün Kudüste halen uygulanır

bugün Kudüsteki kamame
Mukaddes Mezar Kilisesi’nde ayin başında çanla beraber tahta
tokmak da çalınır. bu adet Emeviler-Abbasiler-Memluklular ve Osmanlı’dan gelen bir âdettir

Sasaniler dil ve din açısından çok zengindi Urfa Aramca konuşurdu Aramca Mezopotamya’da yaygındı Süryani kavimi Arami dili kullanırdı.

Sasani İmparatorluğu’nda Arami, Pers ve Arab unsurları vardı dinî bakımdan da üç grup yaşardı Nasturi Hıristiyanlar, Yahudi ve Zerdüştiler.

Sasani devrinde Başkent Medainde Aramca konuşulurdu Mezopotamyada Arami unsurun gerilemesi 7. yüzyıldaki Arab-İslam fethinden sonra başlamıştır


Meşhur bir soru var; bir dili iyi öğrenmenin yolu, kendi dilini iyi bilmeyi gerektirir mi?

yoğun bir İngilizce modası var. Ne var ki herkes ingilizceyi yarım yamalak öğrense Türkçe geriler, Türkçeye abuk sabuk ingilizce kelime karıştırırlar oysaki iyi bir yabancı dil öğrenilse Türkçeye İngilizce karıştırılmaz.

türk Dil Bayramı’nda Türkçeyi kullanmaktan söz ediyoruz. Kullanıyoruz ama kötü kullanıyor Yapıyı araştırmıyoruz,

20. yüzyılda Türkçeyi doğru kullanmak demek divanda
dergâhta; çarşıda ve pazarda” kullanıp konuşmaktır Türkçeyi önce bilgisayarda doğru kullanmalı

Dil Devrimi’nin hayatımıza getirdiği törenlerden biri; Karamanlı Mehmed Bey’in Türkçeyi kamuda tek dil olarak ilan etmesinin yıldönümünü Dil Bayramı olarak kutlamaktır.

Gerçek şu ki; Türkçe, İran-Selçuklu Devleti’nde bürokraside ikinci bir öneme sahip olmuş, edebî ve ilmî hayatta ihmal edilmiştir.


Lakin unutmayalım Selçuklu ve osmanlı Devleti’nde ordudaki komuta ve talim dili her zaman Türkçe olmuştur. Bu, Gazneli Devleti’nde de böyle idi.


Gazneli Mahmud Farsçayı iyi bilmezdi Selçuklu Devleti’nde de böyle hükümdarlar vardı ve İranlı Fars çevreleri onlara “garip yaban dil konuşan hükümdar” derlerdi.

her zaman için Türk devletlerinde Türkçe sadece orduda değil, bürokraside de kullanılmıştır
Zira Farsçanın iyi öğrenimesi ve kullanılması mümkün değildir.

Göktürk alfabesi ile yazılan devlet dili olan Türkçe 5. asra kadar uzanır eski Yunan, Arami Ibrani diller 3 bin yıllık ve birçok kavimden
geriye giden yazı diline sahibiz

Türkiye Müslüman’dır, ancak
İslamiyet’in vahiy dili olan Arapçayı ve onun kökü olan Sami dilleri bilmeyiz

Türk dilinin % 30’u Farsça
olup biz Türklerin Fars kültürü eskisinden de beter bir hâl almış, gerilemiş, hatta ölmüştür.

İran denilen dünyadan haberimiz yok. Aynı şekilde Türkiye, Bizansın varisidir ama Helen dili öğretimi ve Bizans tetkikleri zayıf; filologyadan da, tarihten de haberdar değiliz.

kimliğin oturmadığı, iyi tarif edilmediği, benimsenmediği yerde; ulus ve vatan coğrafyası da benimsenemez.

Tarih benimsemezse coğrafya da benimsenmez, kimlik eksik teşekkül eder ve ortada sadece karnını doyurmaya kalkan ve bunu tekrarlayan garip bir toplum oluşur.

Bir konuyu ısrarla belirtmek isterim; 300 yıllık Türkiye tarihinde bir tek Atatürk döneminde mümkün olmuştur ki iyi niyet ve istekle Türk tarih ve toplumsal düşüncesinin cihana açılmasına çalışılmıştır.

Atatürk, Türk tarihini bir cihan tarihi olarak düşündüğü için söz konusu tarihin bilinmesi gerektiğini düşünüyordu

Dünyaya açılmak için ticari faaliyet yetmez, dünyayı koruyup sevecek bir kültürel açılım gereklidir.

Gazneli Devleti ilk Türk-İslam devletlerindendir ordu ve sultan Sebük Tegin ve Gazneli Mahmud Türktür ama halk ve idarede farklı etnik yapılarda vardır

idare ve askerî örgütlenme bakımından Gazneli Devleti ilk türk islam devletleri tarihinde kayda değer bir başlangıçtır.

Karahanlı Devleti ilk Müslüman Türk devletidir.

Osmanlıca, sadece Türkçenin Arap harfleriyle yazılmasıdır. Bunun ayrı bir dil olamayacağı çok açıktır.

Türkçe tarih boyunca Aramca Uygur Göktürk ve Kiril alfabesiyle
yazılmıştır

Karamanlı halkı Türk ve Hıristiyan bir halktır türkçeyi Yunan ve Ermeni harfleriyle yazmışdır Türkiye bu faciayı halen yaşıyor.


İmam-Hatib liselerinin bugün dahi Arapça, hele Farsçadan hiç haberi yok. Üniversitede Dil öğrenmeyen ve çalışmayan kimseler 1928 Harf Devrimi’ni suçluyorlar.

bizimkiler öğrenmezler çünkü merak ve sabır yoktur. Haftalarca ellerinden düşürmedikleri iPhone’a harcadıkları enerjiyi Arap harflerine, İngilizce gramere veya müzik derslerindeki notalara ayırıp harcasalar başarılı olabilirlerdi.


Türkiye’de nesillerin tarih şuurunu ve edebiyat ustalığını kazandıracak tipte bir dil eğitiminden uzak kalındığı açıktır.

Binlerce çocuğa Osmanlıca öğreteceğim” demek bir kere öğretmen kıtlığından dolayı onları her türlü edebiyat ve dil öğretiminden soğutmak demektir.

Türkiye’de Osmanlıca öğretecek insan sayısı şu anda sınırlıdır. Seçkinci bir öğretimle gereği kadar öğrenciye Osmanlıca öğretilerek bir gelişme sağlanabilir.


Türkler coğrafyada çok hareketli olduğu için her zaman dünya tarihi içindedirler. Türk kimliğini anlamak için sadece etrafındaki bölgeyi değil, dünyayı bilmeniz gerekiyor.

İslam medeniyeti dediğiniz Arab medeniyeti değildir. Dilinde Yunanca vardır, İbranca vardır; yani Yunan felsefesini, bilimini ölümden kurtaranlar Müslümanlardır

Dünya tarihine baktığımızda, kavimler arası savaşların hep var olduğunu görüyoruz. Biz kendi tarih yazımımızda biraz pembe bir dünya mı anlatıyoruz? Maalesef

Türkiye’de çocuklara gerçek dışı bir görüş aşılanıyor: “Dünyada her şey sakindir insanlar kardeştir Bundan sonra herkes oturacak savaş olmayacak” gibi...Keşke öyle olsa...


Eğitimin kötüsü, muhakeme ve zekâyı dumura uğratır.

20. yüzyılın ikinci yarısında atılan mermi, bomba ve akabinde ölen kişi sayısı II. Cihan Harbi’ni geçti.

II. Cihan Harbi’nden beri dünya maalesef sakin sakin olmamız lazım ama olamıyoruz çünkü ölen kişi ve atılan bomba sayısı II. Cihan Harbi’ni geçti Sakin olmamak insan ırkının yaşaması için gereklidir”

Türkiye’nin yüzyıllar önce açılan tarih defteri henüz kapanmamıştır ve bu defter kapanmaz. Onun için tarih bilmek; nereden geldiğinizi, nasıl yurt edindiğinizi öğrenmek zorundasınız.

Meselâ Amerika kendi toplumuna çok kültürlülüğün de etkisiyle daha rahat ve özgür düşünebilmeyi mi aşılıyor

Amerika insanların ön yargılarından en çok temizlendikleri yerdir. Dünyanın umurlarında olmadığı yaşam tarzı gereği, adamın milleti ve dininden evvel elinden gelen işe baktıkları bir toplum...

Amerikan toplumun da da tabular
meselâ iyi hekim, onlar için en makbul adamdır. Hangi dindendir, hangi mezhebtendir sormazlar.

Prensip şudur: “Kimsenin dinini sormayız ve sordurmayız

tarihi ve yaşanılan ânı takip etmek zorundayız. Biz tarihi ve medeniyeti öğrenirken yaşanılan dünyayla da iletişimde olmamız gerekiyor
öğrenmek zorundasınız.

Laik olmanız din bilgisine mani değil, hatta gerekli. Hele Türkiye gibi bir ülkede Hıristiyanlığı, kiliseyi, İslam mezheblerini ve farklılıklarını mutlaka bilmek zorundasınız.

İran Şiileri ve Türkiye’nin Anadolu Alevilerini birbirine karıştıramazsın
Yine Anadolu Alevisi’yle Suriye’nin Alevilerini ayırt etmek durumundasın

çıkan gerilim ve çatışmalar zorunlu öğrenimi beraber getiriyor. Bugün Lübnan, Suriye ve İsrail’de yaşayan Dürziler kimlerdir, Yezidiler kimdir; bilmek zorundasınız.

Sayısız mezheb ve din var; onlar üzerinde fikir sahibi olmanız gerekir Ortodoks Kilisesi’yle Rum Ortodoksların alakası var mıdır veya yok mudur, bilmek durumundasınız.

Ortodoks Kilisesi Rum Ortodoksları
Güneyimizdeki Süryaniler Hakkâri yi terk eden Nasturiler onlar apayrı bir kilisedir birbirinden ayrıdırlar ve
hepsi Türkiye’de yaşar

495’te ne oluyor? Roma parçalanıyor peki öbür tarafta ne oluyor? Sasaniler İran’ında Orta Asya’da kim var? Türkler ve Göktürk İmparatorluğu var.

622’de Hz. Muhammed hicret ediyor

bakmaya başladığınız zaman o sıkıcı bulutların arkasındaki tarih, kapı komşunuz olmaya başlar. Çünkü bir yerden bir yakınlık bulursunuz ve size İslam fütuhatını hatırlatır.

Hz. Ömer Peygamberimizden iki iki yıl sonra ordularıyla bir anda Suriye, Filistin, Mısır ve Irak’a giriyor Bizans Roma’sını siliyorlar, ve İran’da Sasanileri yıkıyorlar

1920’lerin Avrupa’sını tetkik ve mütalaa etmeden hiçbir şekilde İstiklal Savaşı’nı ve savaşın dış politikasını anlayamazsınız.

yalan yanlış bilgilerle ingilizler Mustafa Kemal’i iş başına getirmişler diye laf ederler inanılacak şey değil ama Herkes kendine inanacak safdilleri bulur.

Enteresandır ve doğrudur, hafızası olmayan toplumların nerelere gideceğinin, sürükleneceğinin, dahası neler yapabileceğinin hesabı olamaz.


Ayasofya neredeyse 1.500 senelik bir mabettir. 900 sene boyunca Hıristiyan kilisesiydi. Bütün dünyanın en büyük mabedi en mükemmel ve ilk merkezî kubbeli binasıdır

Ayasofya bütün Hıristiyanların özlemiydi. O yüzden Katolikler 1204’te şehre girdi. Haçlılar kiliseyi soydular, Bizanslı ruhbanı atıp içeride rezil törenler yaptılar

Hıristiyanlar kutsal ayasofya
mabedini Katolik katedraline çevirdiler, bu tam bir rezalettir. Ayasofya’nın kutsiyetini kirlettiler.

ayasofya camini kutsal mabedi Müslümanlar da istiyordu bu hayal Fatih’in muhteşem zekâsıyla 1453’te gerçekleşti ve 500 sene Müslümanlar tarafından kullanıldı.

1934’te Mustafa Kemal Atatürk’ün Ayasofya’yı müze hâline getirmesi çok büyük tepki çeken bir olaydır ve bu diğer ülkelerde tekrarlanmadı

İspanya’da Kurtuba Camii 15-16. asırlarda katedrale dönüştürülerek büyük tahribat yapıldı, yapısı ve
simetrisi bozuldu.

Türk milletinin üçte biri şair, üçte biri memur, üçte biri askerdir” denirmiş, sizce bu doğru mudur

mekteplerde Ecdadımız ticaretten, sanayiden anlamaz, bunları hep gayrimüslimlere bırakarak yan gelip yatmışlar; diye öğretilirdi. Yanlıştır!
Türkler sanayi tutkunu bir millettir.


Türk insanının ticaret ve sanayiden anlamadığını söylemek hatalı bir söylemdir. Aksine müthiş sanayi tutkunu bir millettir.

Türk insanı 15. asırda % 90’ı köylü ve göçebelerden oluşan bir memlekette istanbul Tophane’yi kuruyorlar Muazzam bir tesistir

Göçebe Türkmenler askerdi. Osmanlıda olduğunun aksine Selçukluda tam olarak kontrol edilememişdir ama bazı amaçlar için kullanılan gruplardır

Toplum olarak askerî bir toplumuz, tarihî yönden toplumumuzun askerî örgütlenmesi var. bu özellik
dağdaki göçebede bile gözükür

Türkler atçıdır. At göçebesi keçi ve koyunla geçinir; Zavallı, fakir ve sınırlı iktidar sahibidir.

Bir de göçebe vardır, meselâ Romanlar, tarih boyunca ne uzar, ne kısalır, tamamen izole yaşar, yerleşme kabiliyeti yoktur

bazı göçebeler yerleşmek istemez yerleştiği an perişan olur Bugün yerleşim yerleri şehirlerin sulu ve döküntü mıntıkalarıdır sefil bir hayat yaşamak zorunda kalırlar.

Gazne hükümdarlarının fethettiği
Kuzey Hindistan’da Müslümanlar azınlıktı; Onlar tam Müslüman olmayan bir milleti idare ediyor
bölgede Farsça konuşuluyordu

İslam’ın İran’daki yapısı Türklerden çok önceye dayanır ama dinî liderlerin destek bulması ve
kurumlaşma askerî yapılı Türk devletlerini beklemişdir.

10. asırda Müslüman dünyasında Türkler elbette var. Sözleri geçiyor geçiyor. Abbasi ordusunun en kuvvetli adamları Türkler;

10. asırdan önce islam devletine
geçenler olsada. bugünkü Türk dünyasının Müslümanlıkla ilgisi yok Türklerin İslamiyet’e girişi 10. asırdan sonra hız kazanıyor

Türklerin İslamiyet’e girişi 10. asırdan sonradır Bu giriş de büyük kitleler hâlinde olmuştur.

Karahanlılar kurulduğu zaman İslam dünyası Girit, Kıbrıs ve Antakya’yı kaybedip Mezopotamya da gerilemeler başlamışdır. Sicilya ve İtalya da kaybedilince bizans kuşatmaları sona ermiş ve İslam Devleti parçalanmaya başlamıştı


Karahanlılar kurulduğu zaman
Mısır’da İşhîdler ve Tolunlar, Suriye tarafında Fatımiler, İran’da Tahiriler, Saffariler ve Samanoğulları Orta Asya ve Tacikistan’da gelişip.Asya medeniyetini oluşturdular

Hıristiyanlığa geçen Türklerin Türklüklerini kaybetmesi, yaygın bir kanaat ve kısmen doğrudur

Viyana Muhasarası ve bilhassa Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Türklerin yaşadığı birtakım bölgeler elimizden çıkmıştır


viyana ve küçük kaynarca antlaşması ile türklerin yaşadığı yerler elimizden çıkmış bölgedeki
misyonerlik ve ortodoks faliyetler sonucu bölgedeki türkleşme bozulmuştur

Türk mütefekkirlerinden biri de Azerbaycanlı Mirza Kâzım Bey’dir. molla soyundandır âlimdir yazdığı lügat Almanca-Rusça-Türkçe dir Almanlarca kullanılmıştır Türklüğe katkıları olmuş ancak Hıristiyanlığa geçmiş Protestan’dır. Bu örnekler Türkiye’de de mevcuttur.


Ünlü Türklerin kitle hâlinde Hıristiyan olması, Şamanizm’den geçiş sürecinde Bizans propagandasıyla olmuştur.


türklerin Uygurların ve Nasturi rahiplerinin etkisiyle Maniheizm gibi Hıristiyanlığı kabul ettiği bir dönem de vardır

Maniheizm Efes konsilinde aforoz edilen bir mezheptir İran’da Türk ve Moğollar arasında yayılmışdır

14-18. yüzyıllarda Rus Kilisesi’nin Kazan ve Sibir türk hanlıklarına misyonerlik faaliyetleri uygulamış kimi Türkler Hıristiyan olmuş ama millî kimliklerini kaybetmemişlerdir

Türkler arasında; hem Yahudi olmuş hem de Yahudiliğin iki dalına birden girmiş olanlar da vardır hâlâ Türkçe konuşurlar. Kırım’da ki Kırımçaklar gibi

Talmud’a inanan, Ortodoks Yahudi inançlı türklerde vardır Ancak Türk dilinden başka dil bilmezler sadece Türkçe konuşurlar.

Anadolu’da ki Karaman Rumları Türk’tür incile inanırlar İncilleri Yunan harfleriyle ama temiz bir Türkçeyle yazılmıştır.

İran’da birçok Türk var; çok iyi Farsça biliyorlar, İran edebiyatına katkıları var ancak Türkçeyi de fevkalade konuşuyorlar.

Ak Hunlar için Türk denilir. Ak Hunlar, Eftalit’tir. Ordunun içinde Türkler vardır fakat Türk demek için bu yeterli değildir.


Biz Türkler her devirde, coğrafyanın her yerinde varız zaten.

Türklerin askerliği tarih boyunca devam ediyor bu bir meslek ve organizasyon biçimidir. Türkler bunu çok iyi bilir.

Bizans Sarayı’nda da atölyeler var.
kumaş ve ipek dokunuyor, sanat eserleri yapılıyor; hepsi hediye üretmek için... Bu atölyelerin en sonu Herekede faaliyettedir

Orhun Kitabeleri Allah’ın boş kırlarında değil, etrafında bir şehir tipi yerleşme var ve yazıtlar Miladî 8. asırdan daha geriye gidiyo
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
ömer hayyam sözleri


Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok..


Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helâldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman!


Niceleri geldi neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler, Sen hiç gitmeyecek gibisin
O gidenler de hep senin gibiydiler…


Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır, Yüzünden sahtekarlık yayılır,


Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama Yedikleri yanında şarap meze kalır.


Şarap içmem diye övünüyorsun, ama, Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?


Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme; eşek eşeği beğenir, Hayır var sana kötü demelerinde.


Tertemiz geldik yokluktan kirlendik; Sevinçle geldik dünyaya, dertlendik
Ağladık, sızlandık, yandık, yakındık; Yele verdik ömrü, toz olup gittik.


Yüreğin temiz olmadıktan sonra Kaç para, hacı hoca oluşun! Tespih, hırka, post, seccade, hepsi güzel; Ama kanar mı Tanrı bunlara?


Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk, Aldığın her soluğun değerini bil
yaşamak macerası bir tek soluk.


Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.


Sensiz içtiğim tek su da haram. Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışsın önceden.


Duru sudan daha temizdir sevgim; Halden hale girer başkalarında sevgi, Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim.


Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar? Ev mi dayanır, bu sel yatağına? Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?


İnsan son nefesine hazır gerekmiş Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an sevgiliyleyiz; Böyle dirilsek işimiz iş. İçin temiz olduktan sonra


Hacı hoca olmuşsun, kaç para
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?


Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;


Mahşerde lütfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.


Sen sofosun, dinden dem vurursun, Bana da sapık, dinsiz der durursun Peki ben ne görünüyorsam o’yum Ya sen ne görünüyorsan o musun?


Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:


Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;


Yüce Tanrı, Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışın önceden. Demek günah işleten de sensin bana


Adam olduysan hesap ver kendine: Getirdiğin ne? Götürdüğün ne?


Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.


Yel eser, umutlar savrulur gider; Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;


Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! Ölür gidersin, düşmanın yer.


Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?


Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar?


Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canım da bir gün uçar elbet.


Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et.


Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.


Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendisinden de, dünyasından da geçmeli.


Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.


Niceleri dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.


Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler değil: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.


Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:


Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa.


Açılmaz kapıları açmamız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:


Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek! Gençlik kitaptı, okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.


Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?


Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe. Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.


Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan. Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan.


Yıllar günler gibi geçti gider; Nerde o eski dertler, sevinçler?


Belaya aldırmaz aklı olan: Bu da her şey gibi geçer, der.


Neylesem bu benim iç kavgalarımla? Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla? Sen bağışlasan da ben yerim kendimi


Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla? Uğrunda dertlere düştüğüm sevgili


Derdimin dermanı Hekim hasta olunca kime gitmeli?


Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.


Bin kulu azat edenden daha büyüktür Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.


İnsanlık yaratılalı olgun kişiler Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler Birbirine girdi gözü doymayanlar Çok isteme kaderden başın derde girer.


Yoksula, yoksulluğa yakın ettin beni; Dertlere, gurbetlere alıştırdın beni; Yakınların ancak erer bu mertebeye:


bir düş madem dünya gerçeği, Ne dertlenir, alçaltırsın kendini? Hoşgör kaderini, gününü gün et: Yazılan senin için bozulmaz ki.


Akılla bir konuşmam oldu dün gece
Sana soracaklarım var, dedim; Sen ki her bilginin temelisin yol göstermelisin. Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? katlan, dedi.


Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü. Evi barkı olmak nedir? dedim; Biraz keyfetmek için Yıllar yılı dert çekmek, dedi.


Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim; Kurt, köpek, çakal, makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim; Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.


Benim bu deli gönlüm, dedim; Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.


Hayyam’ ın bu sözlerine ne dersin, dedim; dizmiş alt alta sözleri, hoşbeş etmiş derim, dedi.



anton çehov bütün öyküleri 3


Asık suratlı, hep öfkeli, suskun, kimseden çekinmesi olmayan bu çingene baskı denen şey tanımazdı.


bu çingene Anacığıma kabalık eder, bana hep «sen» der, öğretmenimin okumuşluğunu küçük görürdü


Gökyüzü yıldızlarla kaplanıp kurbağaların ötüşü kesilince mutfaktan akşam yemeğimiz gelirdi. Merdivenlerden içeri girer, yemek yemeye koyulurduk.


öyle oburca, öyle gürültüyle yerlerdi ki, yedikleri etin kemiklerinin mi, yoksa çenelerinin mi çatırdadığını bilmezdik


Doğa güzellikleri! Aya bakıp türkü söylüyorlar! Yemin ederim çok güzel! Ben de sizlerle birlikte oturup hayal kurabilir miyim?


Öyle olur ki, bin kişilik bir topluluğa düşersiniz, bin değişik yüzden yalnız bir tanesi zihninizde yer eder.


hastalıklara karşı koymak için halkla devlet el ele vermelidir


Yaşam işte tamı tamına böyledir... Gerçek dediğimiz şey başka türlü nasıl olabilir? Hadi, durmayın, konuşun, türkü söyleyin, dans edin!


Niçin zaman yitiriyorsunuz? Kahrolası zaman durmuyor ki, hep koşuyor...


Yemin ederim, bir süre sonra geriye dönüp baktığınızda yaşlandığınızı anlayacaksınız! İşte o zaman geç kaldığınızın resmidir.


boş durmayın, hep bir şeyler yapın!Dostlarım, bir gününüzü dahi boş geçirmeyip yaşamanıza bakın...


Tanrım sizi bugünü yarın için feda etmekten korusun! Yaşadığınız anda gençlik, esenlik, ateş vardır; yarın ise bir aldatmaca, bir hiçtir.


Yirmi yaşını bulduğunuzda yaşamaya başlamalısınız İşte o zaman ilk kez yeryüzünde ince insanların var olduğunu anladım.


Evet, seviniz, evleniniz, saçmalıklar yapınız, saçmalıklar, yaşamın anlamını kavrama çabalarımızdan daha sağlıklı, daha yaşam doludur


dayım her karanlık çöküşte Bizimle birlikte yemek yiyor, şarkı söylüyor, hep aynı konuda gevezelik ediyordu.


Yaşamı heder olmuş bir adamım ben! dedi. Hiç yaşamadım desem yeridir!


Yüzünüzün tazeliği bana boşa giden gençliğimi anımsatıyor, ömrümün sonuna dek karşınızda durup yüzünüze bakmaya razıyım.


Sizi seve seve yanımda götürürdüm. Sizi çalışma masamdaki camın altına kor, hem kendim seyreder, hem başkalarına gösterirdim.


Bizde zenginlik, debdebe, bazan da güzellik bulunur da gerçek yaşam... şu sağlıklı huzur bulunmaz...


Gökyüzü bulutlarla kaplıydı; çıkan rüzgar önüne kattığı tozu, toprağı, kağıt parçalarını, tüyleri sürükleyip götürüyordu. Yağmur kokusu vardı


Tahminlere dayanarak karar vermek kolay değildir.


Valinin gelişi herkesi ayağa kaldırmış, çiftliğin altını üstüne getirmişti. Konakta büyük bir kırım başladı. On kadar tavuğa, beş hindiye, sekiz ördeğe kıyıldı


Ahçımız, çıldırmış gibiydi ne yaşına, ne cinsine bakmaksızın ellerine geçirdikleri kümes hayvanlarını doğruyorlardı. yemeğe terbiye olacak diye iki taklacı güvercinimin kafası gitti.


Can sıkıntısından patlarken çalışmadan nasıl vakit geçirirsin?


yüreğini öyle tatlı duygular sardı ki! Soluğunu tuttu, çeşitli duyguların etkisiyle eriyip gitti.


Çocukluk anıları, eski günlere özlem, depreşen aşk istekleri onu uzaklara aldı götürdü. Hey gidi gençlik günleri


Yaşam nedir ki? Niçin yaşıyoruz?» diye soruyordu sık sık. «Yaşam masaldan, düşten başka bir şey değildir.» diyordu sonra da.


Her felaketin sonu mutlulukla biter


alaca karanlık çökmüştü. Otların, çiçeklerin yaydığı, balımsı tatlı bir koku sarmıştı kıpırtısız, durgun havayı...


nedenini anlamadığım Anlaşılmayan şeyler hep gizemli gözükür, insana korku verir


Su çullukları, çalı horozları, bıldırcınlar, bülbüller sanki cümbüşe başlamış, durmadan ötüşüyor; cırcır böcekleri, yeşil çekirgeler şamatayla cırıldıyordu.


Yaşamının en güzel anını kaçırmamak istercesine uyanık bekliyordu doğa anamız.


Güneş batımının kızıllığı kayın ağaçlarının beyaz gövdelerine, körpe yapraklara vurarak tüm ormanı tatlı bir renge boyamıştı.


sizin gibilerin ilkesi olmaz, sizler yalnız başkalarına kötülük etmek için yaşarsınız. Tek amacınız budur.



içinizdeki insanlık duygularının hiç izi kalmayacak kadar alçalacağınıza inanmak istemiyorum.


içinizde bir parça acıma duygusu varsa beni anlarsınız Ona acımanız yoksa çocuklar... çocuklarım... onların suçu neydi!


gözlerinin önüne sokakta açlıktan ağlayan küçük çocuklar geldi, ağlamaya başladı


Bak kardeşim ne söyleyeceğim, dedi. Ben ne kurtlardan, ne vahşi hayvanlardan, ne de cadılardan korkarım; tek korktuğum şey insanlardır.


Vahşi hayvanlara karşı kendini silahla, eline geçirdiğin başka bir şeyle savunabilirsin, ama kötü insandan hiçbir biçimde korunamazsın.


Vahşi hayvana ateş etmenin sakıncası yoktur, gelgelelim bir hayduta ateş ettiğin zaman sorumlusu sen olur, Sibirya'yı boylarsın.


Belli... adamların içi kötülük dolu... dinleri imanları yok...


senin ne durumda olduğunu düşünmeden «Ekmek!» diye tuttururlar. İster istemez verirsin. Verme de göreyim, başına ne çorap örüyorlar!


Herif verdiğin ekmeği zıkkımlanır, sonra kulübenin ortasına yan gelip yatar. Sana teşekkür de etmez...


günahkar başımız, of! Sonumuz iyi gelmeyecek! Yeryüzünde iyi adam az, kötüler, cana kıyıcılar her yerde kol geziyor!


Birkaç kuru lokmamı yesen ne çıkar? Helal olsun sana! Yoksulluktan et gibi şeyler bulundurmuyorum, ama ekmek istersen başım üstüne!


Senin kedi de amma sıskaymış, be amca! Şuna bak, bir deri, bir kemik!
Çok kocadı. Gebermesi yakın...


Göründüğü kadarıyla beslemiyorsun hayvanı Kedidir ama o da can taşıyor. Acımak gerekir...


Sizin köyün insanları pek temiz insanlar sayılmaz, dedi. Bir yılda iki kez kiliseyi soydular. Bunların hepsi dinsiz, değil mi?


Bunların hepsi dinsiz, değil mi?
İnsanlardan korkmadıkları gibi Tanrı'dan da korkmuyorlar. Hepsini asmak gerekir valiler bu gibileri cellatlara teslim ederlerdi.


Böylelerini assan da, kessen de bir şey değişmez. Kötü insanların ruhundan kötülüğü ne yapsan çıkaramazsın


İti an, sopayı yanına koy!


vaftiz edilmiş bir Hıristiyan! Yok canım, domuzun teki bu


Yardım isteyen sen olsaydın buna ne derdin acaba? Kimse yardımına gelmese, domuz herif, hoşuna gider miydi? Ne kadar alçakmışsın


İnsanlardan korktuğuna göre bir sürü paran var demektir. Yoksul olsan niçin korkacaksın ki?


İnsanlardan niçin korkuyorsun, söyler misin


Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne demeli? Kendini dünyanın en güzel kadını sanıyor, haspa


Şimdi geriye dönse de oradaki herkesin kendi çektiği acıları, sıkıntıları çekmesini sağlasa içi biraz daha rahatlayacaktı. Yaşamın hiçliğini, onlar da hissetsinlerdi


s king kurt adamın döngüsü


Dışarda kar, ve rüzgârın çığlığı zevkten çıldırmış gibiydi. Bu vicdansız sesinde Tanrı ya da Işık
yoktu tamamen zifiri karanlık bir buzdan oluşuyordu ...Kurtadam'ın döngüsü başlamıştı.


kasabalar esrarlı yerler olabilirdi ve kasaba sakinlerinden başka hiç kimse orada neler olup bittiğine emin olamazdı. Kasaba sırlarını saklar.


Berserk'ler Ortaçağ'da Viking ve Germen tarihinde azılı savaşçıdır Viking tanrısı Odin'e taparlar, kral ve soylulara muhafız ya da saldırı kıtası olarak hizmet görürlerdi.


Berserkler ortaçağ savaşçısıdır
savaşdaki yırtıcılığı ve hayvan postundan yapılma giysileri, kurt adam efsanelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. toplumda ırza geçer ve adam öldürürlerdi


Ay, Nisan alacakaranlığını kanlı bir ocak alevine dönüştürürken tüm öyküler fazlasıyla gerçek görünüyordu.


Canavara dikkat edin çünkü size gülümseyip komşunuz olduğunu söyleyebilir, ama kardeşlerim, onun dişleri keskindir


gece nasıl da güzel kokuyordu!Geçmişin zaferlerini hatırlamak için iyi bir gece.


Kör bir ata baş sallamak göz kırpmak kadar iyidir, doğru değil mi?"


Bazı herifler vardır.” bunlar iki insan gibidirler. Bölünmüş kişilikler gibi Ben onlara şizolar diyorum Bir anlamda kendi içinde bir hayvan olup dışardan normal görünmek,


ilber ortaylı türklerin tarihi


devşirme sistemi şudur dağ ve köylerden toplanan Hıristiyan çocuklar, Türk evlerine verilerek kendilerine din ve dil öğretilmiştir


osmanlıda hıristiyan çocuklar devşirilirdi ancak bu çocuklar
hıristiyanlığa ait izler dua, deyim ve atasözü kalıntılarını hep taşımışdır.


osmanlıda devşirmek üzere hıristiyan çocuklar yetiştirilirdi bunlardan Yönetici ve üst sınıf olarak alınanlar ise, Enderun Mektebi’nde yetiştirilirdir.


Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki ilerlemesi şöyle olmuştur: bugünkü anavatanımız kurulup
Türkler anadoluya yerleştirilip Islamlaştırılmıştır


anadolunun, altyapısı, İran kıtası ile bağlantı sağlayacak şekilde hazırlanmıştır muhteşem kervansaraylar ve ticaret yolu eski Roma sistemini kullanıp yenisini de geliştiren bir su sistemi kurulmuştu


coğrafya, yeni gelenin eskilerden öğrenmesi gereken bir bilgidir. Şehrin nasıl kurulacağını eskiler iyi bilirler. Mühim olan, üç bin yıldır var olan yerleşim merkezlerine intibak etmeyi bilmektir.


Alaeddin Keykubaddan sonraki komutanlar iyi değildi bu yüzdende selçuklular memlukluların Moğollar a karşı gösterdiği savaş stratejisini gösteremediler ve moğollar anadoluya girdiler



Savaş tarihini küçümserler ama tarih savaşlardan ibarettir; beğenin veya beğenmeyin


Moğollar Anadoluda ajanlık faliyeti yürüttüler. bölgede parçalanma ve aşırı vergilendirme başladı Türkmen kabileler buna direndiler Tavâif-i Mülûk denen beylikler şehir
devletleri dönemi başladı


Anadoluda Ortaya çıkan beylikler içinden Karamanoğulları Beyliği, kendini Selçuklu’nun varisi ilan edmiştir


Selçuklu ve Osmanlı da İzmir vilayeti yoktu. İzmir, Aydın vilayetine bağlıydı aydın vilayetinin merkezi 19. asırda İzmir’e kaydı. bugünkü Denizli, Muğla Manisa
aydın vilayetine bağlıydı


İzmir’in klasik devirde Osmanlı için büyük bir ehemmiyeti olduğu söylenemezdi. Hatta donanmanın sancakbeyi üssü dahi civardaki Sığacak’tı


Beylikleri idare edenler Selçuklu bürokrasisidir. Komutanlar, maliyeciler, medrese hocaları, kadılar hep selçuklu geleneği ile yetişmiştir


beylikler dönemindede İran’la ilişkiler sürdürülmekle beraber bu yeni dünyanın şartlarına uyum sağlanmış çarşı-pazardaki isimler Farsçadan Türkçeye geçmiştir.



Beylikler Marmara’da her şeye rağmen daha iyi yaşıyor, denizi de rahat rahat kullanıyorlardı. Keza coğrafya bunu temin edebiliyor.


Bizans 1260’tan sonra Trakya’yı kontrol edebildi fakat Kuzey Ege, Selanik gibi yerler Venedik’in eline geçti. Dış dünyaya açılan noktaları İtalyanlar kontrol ediyor, Karadeniz de onların egemenliği altında


beylikler döneminde Anadolu’da Candaroğulları, Orta Anadoluda Karaman, Mengücekoğulları yaşamış İran’da ise İlhanlılar egemen olmuştur


anadolu Beyliklerinin hepsinin kökeni Oğuz Türkleridir


selçuklular İlhanlı Moğollarıyla 1243’te Kösedağ Savaşını yapı Savaşı kaybettik,ilhanlılar anadoluyu zedelediler ama Anadolu’ya giremediler


13. asrın ortasından itibaren Selçuklu Devleti denilen siyasi camia hayli zayıflamıştı. Tavâif-i Mülûk tipinde şehir beylikleri oluşturuyordu


Beyliklerin hepsini Oğuz Türkleri oluştururdu Aşiretlerin bir kısmı Otlukbeli Savaşı’ndan sonra yenilip İran’a kaçarak yeniden Tebriz bölgesine yerleşmişlerdir.


Oğuz Türkleri Kafkasya, Batı İran, Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Kırım’ın sahil bölgelerinde yaşamışlardır


bizansı yönetenler Komnenoslar büyük bir ailedir. Gürcülerle, Ruslarla, Akkoyunlularla da akrabalık tesis ettiler. Meselâ Şah İsmail-i de bir yerde o soya bağlıdır,


türk devletleri Bizans ile evlilik yapmışdır; Türk hükümdarları kız alıyorlar ama kız vermiyorlar, bu. Müslümanlıkta caiz değildir.


Türk devletlerinden Altın Orda ve İlhanlılar zamanında hakanlar kızlarını hıristiyanlara vermişlerdir bu dinen caiz değildir


Haliç’te, Fener Rum Lisesi’nin yanında bulunup Bizans’tan kalan tek kilise işlevini gören Maria Kanlı Kilise Moğol hakanı hülagunun eşi
Marianın yaptırdığı bir kilisedir. Bu karma evlilikler bir gelişmedir


Trabzon’u Türk İmparatoru Fatih Sultan Mehmed fethetti.


Fatih Sultan Mehmed Trabzon’u
Fazla savaşmadan, teslim almıştı. ahalide süratli bir şekilde Müslüman olmuştur.


Ahiler tüm beyliklerin ortasında cumhuriyet gibiydi. Ankara ve Kırşehir bölgesinde bulunan Ahi Cumhuriyeti’ni Timur bile yutamamıştır.


Ankara Kalesi’nin içinde bulunan Ahiler, organizasyon sahibiydi
Ortaçağlar için çok yeni bir
Fütüvvet örgütleri vardı Ahi Cumhuriyeti’nde sayısız zanaat ve örgütlenme biçimleri vardır


9. asırdan beri ankarada ahilik teşkilatı vardı Rus Çarlarına kaftan imal edilmişdir bir ticari zihniyet söz konusudur...


Ankara kitaplarda anlatıldığı gibi az nüfuslu küçük bir kasaba değildir. Ahilere ve öncesine uzanan bir tarihi vardır 9. asırdan beri burada
propaganda yapılsa da kimse tam hâkimiyet kurabilmiş değildir.


Hıristiyan din adamları, Karaman’daki Oğuz topluluğunu
Hıristiyan yapıyorlar.


Mübadele zamanında gönderilen yarım milyonu aşkın Hıristiyan’dan iki yüz bin kadarını Karamanlılar oluşturmuşdur.


mübadele zamanında Yunanistan, Girit, Yanya ve Batı Trakya’dan beş yüz bin Müslüman Türkiye’ye gelmiştir.


Macaristan; Ortaçağların Orta Avrupa’sını ve Tuna sahasını kontrol eden kuvvetli bir krallıktır ve kültür olarak Rönesans eşiğindedir.


1521’de Kanuni Sultan Macaristan
dan Belgradı aldı beş yıl sonra 1526’da Mohaç’ta hızla Kral Layoş’u yenip bir gün içinde söz konusu krallığı ortadan kaldırdı.


savaşlar için nasıl mühim değil diyebilirsiniz? böylesi beklenmedik hızlı gelişmeler Orta Avrupa’nın tarihî çizgisini 18. asra kadar etkilemişdir.


II. Kılıçarslan döneminde Haçlı sorunları yaşanmış II. Kılıçarslan I. Kılıçarslan’ın stratejik hatalarını tekrarlamamışdır.


selçuklu sultanı I. Kılıçarslan bizzat
kendisi düşmanla çarpışıp vatanı savunmuştur


I. ve II. Haçlı seferlerinde Küçük Asya yani anadolunun batısı kaybedilmiştir.


II. Kılıçarslan III. Haçlı Seferinde kurmayca bir strateji izleyerek, Haçlıları yolda durdurup onları Kudüs’e yönlendirmiştir ve haçlılar
Kutsal Topraklar’a ulaştılar.


Bugünkü Rusya arazisi Asyalı kavimlerin istilasına uğruyor. Rusya’yı, merkezde bulunan Moğolların etrafındaki Kıpçak kabileleri istila ediyor.


Tatarlar Moğolların önemli bir kabilesidir yazısı Uygurcadır ve halk Uygurlardan oluşuyor.
 

Red Gui11otine

Asistan
Katılım
9 Temmuz 2019
Mesajlar
166
Reaksiyon puanı
62
Puanları
28
Yaş
23
Zeze:Acılarım kaç gün sürecek portuga?
Portuga:40 gün
Zeze:40 gün sonra tüm acıarım bitecek mi?
Portuga:Hayır,sadece alışacaksın...

Şeker Portakalı
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
anton çehov bütün öyküleri 3



Zavallının ölümüne yurdumuzda pek yaygın olan iki hastalık neden olmuştu Çaçaron karısı ile ayyaşlığı


Sizin başyazmanı iyi tanıyorum, Allah rahmet eylesin, eşine az rastlanır madrabazlardan, hergelelerden biriydi.


Ölünün Tabut mezara indirilirken karısı, «Beni de yanına gömün!» diye bağırdı, ancak alacağı dul aylığını anımsamış olacak ki, kocasının peşinden mezara inmedi


Acıma nedir bilmeyen ölüm, yaşının geçkin olmasına karşın gücünün doruğunda ışıl ışıl umut dolu bu insana kemikli elini uzattı. Ne büyük bir kayıp! Şimdi kim onun yerini alabilir?


gözüne uyku girmeyen, kimsenin malında gözü olmayan, rüşvet almayan bir adamdı...


Cennet senin yerin olsun. Huzur içinde yat, ey dürüst, soylu, çalışkan insan


İnsan bu güzelliğe, bu inceliğe baktıkça ruhu hayranlık duygularıyla dolar ağlamamak için kendini zor tutar!


Eserin güzelliği karşısında dünyada pek çok şeyi unutursunuz! bu ne etkileyicilik bu ne anlatım gücü


Söylenen yapılmalıdır!


uysal uysal, sesini çıkarmadan baktığı halde pek sevilmezdi, çünkü uysal görünüşü altında şeytanca sinsiliği sezilirdi.


Birinin arkasından ansızın yaklaşıp paçasını kapmada, gizlice kilere dalmada, köylülerin kümesinden tavuk çalmada üstüne yoktu.


ipe çekip sallandırmışlar, eşek sudan gelinceye dek sopa çekmişler, arka bacaklarını kırmışlar, ama her seferinde canlanıp ayağa kalkmıştı.


Gökyüzü neşeyle göz kırpan yıldızlarla bezenmiştir... Samanyolu bayram öncesinde karla yıkanıp temizlenmisçesine pırıl pırıl...


benimle alay ediyorlar, votka için meyhaneye yolluyorlar. Votka alırken hıyar turşusu çalmamı da istiyorlar. Bunu gören meyhane sahibi eline ne geçerse onunla dövüyor beni.


Büyüdüğüm zaman unutmam iyiliğini, bakarım sana. Ne kimse kılına dokunabilir, ne de öldüğünde seni duasız bırakırım.


Beni almaya gel, dedeciğim. Tanrı adına yalvarırım, beni buradan götür. Ben bahtsız öksüzüne acı. Her gün dayak atıyorlar, karnım aç.


Burada öyle canım sıkılıyor ki, anlatamam sana, durmadan ağlıyorum... Daha geçenlerde ustam kafama kalıpla vurdu, yere düştüm, zor geldim kendime.


Buna da yaşama mı derler, köpeğinkinden daha beter...


kız kardeşim kız kardeşim kitaba benzer. kapağını açıp yüreğini okumaya çalışın, etkilenecek, ağlamaya başlayacaksınız.


içinizi korku saracaktır. Kadıncağız bir insana ömür boyu çekmeye yetecek acılara katlandı sevdiği bir mimarla evlendi bütün dram bu olayla başlar bir ay geçmeden kocası tifoya yakalanıp, füyt, öbür dünyaya yollandı.


Kocasından hastalık bulaşmış tifoya yakalanıp bir hayli hasta yattıktan sonra iyileşip ayağa kalktığında kocasının öldüğünü öğrendi, morfin alıp intihar etti,


kötülüğe karşı koymamak Sence bu söz ne anlama geliyor?


Şöyle düşün... Bir gün hırsızlar, haydutlar üzerine çullanıp seni soymak istiyorlar, ama sen onlara karşı koymuyorsun. Bu işte
Kötülüğe karşı koymamak,


Kötülüğe karşı koymamak,
ahlak alanında kötülük diye adlandırdığımız olaylara kayıtsız kalmaktır.


Eğer biz insanlar kötülüğe karşı koymama felsefesini davranışımıza temel yapsaydık sonuçta nasıl bir yaşantımız olurdu acaba


Kötülüğe karşı koymazsak suç işleyenlere tam bir özgürlük tanımış oluruz,


Kötülüğe karşı koymazsak ne uygarlık ne söz, taş taş üstünde kalmazdı. Bir sürü başı bozuk serseriyle tımarhaneler kalırdı.


birçok şeyi anlamıyorum. Örnek verirsek, çiftçilik yapan garip bir adam herkesin payını gözeterek ekin ekiyor. Buğdayını satacağı kişiler yoksullar ve hırsızlar için de Onun bu davranışı mantıklı mı?


bana yöneltilmiş bir kötülüğe karşı koymak için neden göremiyorum. Beni öldürmek mi istiyorlar
öldürsünler. kendimi savunmaya kalksam, böyle yaptım diye katil nasıl olsa iyi bir insan olacak değil


Yazarlık onuru acımasızdır, saygısızlığı kolay kolay unutmaz, bağışlamaz;


bu duyguyu ilk kez ortaya çıkarıp incitenin kız kardeşi olduğunu bildiği için büyük bir tedirginlik içindeydi. incinen onurun düzeltilmesi zordu


Çünkü incinen onurun düzeltilmesi zordu, nasıl ki tabak-çanak dolu bir kutuyu açtıktan sonra yeniden düzenlice yerleştirmek zorsa...


Yaşam hep böyle uyuşukluk içinde, içeriksiz mi geçecek? Ben kendim ne yapacağımı bilmiyorum, sense en iyi yıllarını ne idiği belirsiz bir çalışmayla tüketiyorsun.


düşünce tarzımız çakılıp kalmış, bir adım ilerlemiyor. önyargılara dayanıyor, o yüzden uyuşuktur, korkaktır, tutucudur.


ağabeyini durmadan bir şeylere benzetiyordu. O bir simyagerdi, bildikleri ezberden öteye gitmeyen
yeni düşünceleri benimsemek yerine ölmeyi yeğleyen bir eski kafalıydı


iskarpinlerini boyuyor, giysilerini temizliyor, her işini kendisi görüyordu. Onun böyle pis işlerle uğraşması karşısında çileden çıkıyor, nefretle bakıyordu kız kardeşinin soğuk yüzüne.


Kız kardeşinin sözde gurur duyarak yaptığı bu işlerde yapmacıklık, sahtecilik, gösteriş, ikiyüzlülük seziyordu.


kafaca gelişmemişlik, düşünme yetersizliği diye buna derler! İnsana genel bilgiler vermeyen tıp fakültesinin ürünüdür bütün bunlar!


Aman canım, sizin gibi genç bir adamın paraya ne gereksinmesi olabilir? Hovardalık mı yaptınız, kumarda mı ütüldünüz? Yoksa evleniyor musunuz?


Anlamıyorum, bu insanlar niçin evlenmek isterler! Yaşam böylesine kısayken, özgürlüğün azlığından yakınırken bir de kalkarlar, başkasına bağlanmaya can atarlar!.


Nişanlınız eşi bulunmaz güzellikte bir kız olabilir. Gene de aklı başında bir erkeğin bir kadına bağlanıp ömür boyu onunla yaşayabileceğini aklım almıyor. Öldürseniz almaz..


Tanrı'ya şükür, yirmi yedi yıldır yaşıyorum, katlanılabilir bir kadına rastlamadığımı söylesem inanır mısınız? Karşılaştıklarımın hepsi de ya nazını çektirmek ister, ya ahlaksızdır, ya yalancı...


Ben yalnız hizmetçilere, aşçı kadınlara açıyorum kapımı, namusluluk taslayanları semtime sokmuyorum. Tanrı'ya şükür, zaten onlar da benden nefret ederler,


Karşılaştıklarım kadınların hepsi ya nazını çektirmek ister, ya ahlaksızdır, ya yalancı...


namusluluk taslayanları semtime sokmuyorum. Tanrı'ya şükür, zaten onlar da benden nefret ederler, kapımı çalmazlar.


Ne garip kadın! Akıllı-uslu laflar ediyor, ama fazlaca açık sözlü... Ruh hastası mıdır, nedir?»


Babama inme indi, bir buçuk yıl yatalak yattı. Dile kolay, bir buçuk yıl! Üzülmedim ölümüne, kurtuldu hiç olmazsa. O kadar acı çekiyordu


Aslına bakılırsa para denen nesne aptalca bir şeydir. Gene de tüm değersizliğine karşın onu severler


kanımızda beğenmediğim şey, paraya düşkünlüğümüz. Parayı biriktiriyorlar da biriktiriyorlar, ama niye biriktirdiklerini bilmiyorlar.


İnsan yaşamalı, yaşamın zevkini çıkarmalı.


Elbette Yahudileri sevmezsiniz... Buna karşı çıkacak değilim, birçok ulusun olduğu gibi onların da kusurları vardır. Ama bunda Yahudilerin suçu ne?


Tüm suç gene Yahudi kadınlarında! Uzağı görmezler, aç gözlüdürler, şiirle bir ilgileri yoktur, can sıkıcıdırlar.


iyi yürekli, babacan, bilimle, sanatla, dinsel konularla yakından ilgilenen, onur ve mertlik duyguları gelişmiş, ama pek derin düşünmeyen tembel bir adamdı.


Anlaşılır gibi değil! Senin yaptığın düpedüz salaklık! Elin karısı göz göre göre suç işliyor, alçaklığa kalkışıyor, sen de onu durduracağın yerde öpmeye kalkıyorsun


bunu onun yanına bırakmayacağım Kadınlar dövülmez ama onu bir güzel pataklayacağım


Yaşam kendi düzgün, kaygısız, tembel akışı içinde sürüp gitmeye başladı.


Toprağın üstüne gölgeler düştü, bulutlardan gök gürültüleri geldi, doğanın ağlayabileceğini gösteren, rüzgarın acı iniltileri duyuldu, ama bu insanların rahatını kaçırmaya hiçbir şeyin gücü yetmedi


İnsan ayda bir kez kendini yenilemeli.» Durağanlaşan hücreleri silkinip yeni baştan harekete geçmeli bir şeyler yapmalı


çocuk sahibi, feleğin çemberinden geçmiş, saygıdeğer insanlar nasıl olur da beş paralık, zavallı bir eğlenceye kendilerini kaptırırlardı?


Öyle yerler vardır ki, orada ayık insanın midesi bulanır, sarhoş ise neşesini bulur.


ama fırsatını bulunca bak, ne haltlar karıştırıyor! Yüzüme karşı dost, arkamdan baba hindi, koca göbek! Olur mu öyle şey


karısı istekli gözlerle bakıyor, neşeyle gülüyor, durmadan gevezelik ediyordu. Şeytan bile onun sadakatsiz bir kadın olduğunu aklına getiremezdi.


Korkak herif! Tüccar bozuntusu! Zavallı balina yavrusu! Ödlek! Koca karınlı tavşan!


Yedi dadılı çocuğun bir gözü kör kalır


Baharda kabaran ırmak sularına kapılmışçasına birbiri ardından sürüklenen insanlardan, olaylardan, suçlamalardan doğrulardan, yalanlardan dolayı nelerin olup bittiğini anlamak mümkün değil


Bütün gece gürültü, şamata. Kapılar çarpıyor, insanlar öksürüyor, çocuklar ağlıyor... İnsan doğru-dürüst uyuyamıyor bile.


karısıyla gül gibi geçinip gidiyordu, onu bütün kocalar gibi yalnız kafayı çektiği zamanlar döverdi


karısı kafatası parçalanmış olarak bulunmuştu, yanında da kan gölü içinde bir balta duruyordu.ki, kadın anında ölmüş. beynin önemli derecede hasar görmesi sonunda ansızın gerçekleşen bir ölüm bu


çalışan biriyim, emeğin değerini bilirim. Haksızlığı sevmem. Size gereğinden az ödemek de, benden fazla para istemeniz de aynı derecede üzer beni,


Her emeğin karşılığı ödenmelidir.


Çok dürüstmüş, herkesin hakkını gözetirmiş, sağduyuluymuş, ölçülü ve tutumluymuş. Bunlara sıradan ölümlü insanların katlanması epeyce zormuş ama.


Hısım akrabası ondan ellerini çekmişler, hizmetçiler bir aydan fazla dayanamıyormuş, tek dostu yokmuş,


Aslında kimseye bağırdığı, kavga çıkardığı filan yokmuş, erdemleri kusurlarından fazlaymış, gene de evden gidince herkes rahat bir soluk alırmış.


Yemek yemesini becerdiğine göre çalışmasını da becermelisin.


Bak şimdi bir lokma yuttun. Bu lokma parayla satın alınmıştır, para ise çalışarak kazanılır. Yemek yerken bunları düşün


Size nasıl desem, bilmem ki... Aslında annem hiçbir zaman sağlıklı olmamıştır. Kendisi bir kadındır, böyle olunca da, kadınların her zaman bir yerleri ağrır.


İçtenlikli ol, doğruyu söyle!


Yalan söylediğini Madem bir kez ağzından kaçırdın, kıvırmaya kalkma


Babamın annemi sevdiğini biliyorum.


Babam sürekli annemin sağlık durumunu, neler yaptığını sorar bize. Annemin sözünü dinlememizi, onu saymamızı söylüyor her görüşmemizde...


Söyler misiniz, bizler mutsuz çocuklar mıyız?


Yalanla böyle yüz yüze gelmesi ilk acı olaydı onun için. Tatlı armut ve böreklerin, pahalı saatlerin dışında, çocuk dilinde adı olmayan birçok başka şeyin bu dünyada var olduğunu nereden bilecekti?


yol için para gerekli, Para mı? Öyle ya, parasız yola çıkılmaz


Her ailenin sevinçleri korkuları vardı: bunlar ne denli büyük olurlarsa olsunlar ailenin gizi oldukları için yabancıların bunları görmemesi gerekirdi


az önce geçen hanımın babası bir yalan yüzünden yaşamının yarısı süresince Çar Nikola'nın hışmına uğramış, kocası kürek cezasına hüküm giymiş, dört oğlundan hiçbiri adam olmamıştı.


Onun ailesinde ne acı sahneler yaşandı ne kadar göz yaşı döküldü
kocası kürek cezalıydı, dört oğlu da adam olmamıştı.Oysa yaşlı hanım mutlu gözüküyordu,


Yedirdiğiniz ekmek herkesin boğazına duruyor... Verdiğiniz ekmeği başa kakmak kadar incitici, aşağılayıcı bir davranış olabilir mi


ne utanç, ne de belirli bir ruhsal sıkıntı duyuyordu. Artık babasını suçlamıyor, annesine acımıyor, vicdanı sızlamıyordu.


herkesin acı çektiğini biliyordu; ancak kim suçluydu, kimin acısı daha büyük, kiminki daha azdı, orası belli değildi.


yaşam çok pahalıymış, öyle mi? diye sordu.Bilmem ki, ne diyeyim, şekerim. Bence yaşam pahalılığını biraz abartıyorlar... Şeytan anlatıldığı denli korkunç değildir.


müthiş çapkın adamlarmış Olabilir, onlara yüz veren iğrenç kadınlar bulunur her zaman


sana yeryüzünde ne ahlaksız kadınlar bulunduğunu anlatayım! Ah, ne iğrenç, ahlaksız kadınlar!


ne iğrenç, ahlaksız kadınlar Hem de aşağı ya da orta katmanlardan değil, şu kurumlarından geçilmeyen, soylu üst zümre kadınlarından söz ediyorum...


Müthiş bir şey insan niçin yaşamın biraz tadını çıkarmasın?


Bütün bunlar olmalı... Şakalaş, aptalca şeyler yap, seni kimse kınamaz. Ama bazı şeyleri ciddiye almak, hiç yoktan olay çıkarmak, işte bu olacak şey değil!


Biliyor musun, Tatar erkekleri öyle hoşsohbet insanlar ki!


iyilikseverliğinden ya da insanlara güveninden değil, kibarlık taslamasından dolayı her isteyene yardım ederdi. Al, ama efendiliğimi de kabul et, gibisinden...


borç içinde yüzüyordu Öyle günler olurdu ki, aç dolaşır, tek sigarası bulunmaz, gene de iki dirhem bir çekirdek giyinir, tertemiz gezer, en güzel parfümün kokusu gelirdi


Adam bizi görünce utandı, yeleğini düzeltti, nazik bir biçimde öksürdü, bizim gibi iyi insanları görmekten dolayı mutlu olmuşçasına tatlı tatlı gülümsedi.


Zenginliğin hissedilir bir şey olduğunu düşünmüş, zengin kişilerin züğürtlerde bulunmayan bir duygu taşıdığını kabul etmişdi


Fidel Castro Sözleri


Nato, askeri bir mafyadır.


Savaşımız ya zafer, ya ölüme dek sürecektir.


Savaş çıkarmak, savaşları bitirmekten daha kolaydır.


Tanrının Türk milletine en büyük hediyesi, Atatürk’tür.


Biz devrimciliği, devletinizin devrimcisi Atatürk’ten öğrendik.


Gelmiş geçmiş en büyük ahlaksızlık, empeyalizm ve kapitalizmdir.


Eğer düşmanın sana ödül veriyorsa, sende bir puştluk var demektir.


Soygun felsefesine son verirseniz, savaş felsefesi de ortadan kalkar.


Biz yenilirsek kalkar yine deneriz , Diktatör yenilirse sonları olur.


Yukarı yarım kürenin, aşağı yarım küreyi ezmesine küreselleşme denir.


Atatürk’ün büyük bir asker, döneminin en önemli liderlerinden biridir.


Eğer büyük kitleleri ikna edebilmişse, fikirler silahlara ihtiyaç duymaz.


Kadınları iyi eğitim görmüş ülkelerin çok daha refah hayatlar sürüyor olması tesadüf değildir.


Ben bir Marksist-Leninistim ve yaşamımın son anına kadar da böyle kalacağım.


Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda?


Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorundadır?


Sosyalizmin başarısızlığından bahsediyorlar. Peki kapitalizmin Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki başarısı nerede?


Bir devrimden daha önemli bir şey yoktur.


İnsanlığın diyalektik gerçeği budur. Emperyalizme karşı sadece sosyalizm durmaktadır.


Dilenciye verilen bir ekmek yardımseverlik değildir. Asıl yardımseverlik, siz de dilenci kadar açken onunla paylaşılan ekmektir.


Dünya böylesine güzel olur muydu yine, diplomasını çerçeveleyip para kazanma derdine düşseydi Dr. Che, yüreğini dağlara asmak yerine.


Ülkemiz insanlara zenginlikler sunmak için yoksul olsa da; onlara eşitlik duygusu ve insanlık onuru sunamayacak kadar yoksul değildir.


Güçsüzler, en az istekli, en az dirençli, kısacası en az devrimci olanlar devrimci saflardan kaçtıkça, belalar da kendilerine düşen başı keseceklerdir


Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar, ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek.


Ne kirli savaşın ne de ablukanın yıkabildiği Küba devrimi, ahlaki ve siyasal ilkeler üzerinde ayakta duruyor, bunca yıl başarıyla direnebilmesinin sebebi bu.


yalanlar, korkular, sahte yanılsamalar ve yalanlarla suç ortaklığı, hiçbir zaman devrimin silahları olmamıştır.


Atatürk’ün yaptıklarını ben başaramazdım. Asıl devrimci Atatürk’tür. Bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım.


Devrim hareketine 82 kişiyle başladım. Eğer bunu tekrar yapmak zorunda kalsaydım yanıma 10 ya da 15 sadık insan alırdım.


Eğer sadıksanız ve hareket planınız varsa ne kadar küçük olduğunuzun hiçbir önemi yoktur.


Bugün politikacılar, halkın cеhalеt içindе kalmasıyla ilgilеnmiyorlar, çünkü cahil bir halk, fanatizm vе ön yargı еkicilеrinin, kapitalizmdеn çıkarı olanların еn iyi müttеfiki vе ilеrlеmеnin еn büyük düşmanıdır.


Yönеtimin bir suçlu vеya hırsız tarafından garanti altına alındığı bir cumhuriyеttе onurlu insanların öldürülmеsi vеya hapsеdilmеsi olağandır…


Altmış gün boyunca açlık grеvindе kalarak idеallеri uğruna ölmе kudrеtinе sahip insanların huzurunda dеspotların еli ayağı titrеr!


Castro vе Chе Bir gün Mеksika’da yеmеk yеrkеn, Castro Chе’yе, Şimdi Kübada dеvrimi yapacak mısın?” diyе sordu. Chе isе “Sеn dеlisin! Tamam ama bir şartım var; Küba’dan sonra Bütün Latin Amеrika’da sonrada dünyada yapacağız bu dеvrimi” oldu. Castro da, “Bеn biraz dеliyim; fakat sеn zır dеlisin!” diyе yanıt vеrdi.


İşçi sınıfı yaratıcı sınıftır. İşçi sınıfı bir ülkеdе maddi rеfahın gеrеktirdiği hеr şеyi ürеtir,


iktidar sömürücü toprak sahiplеrinin, haksız kazanç sağlayanların, еlindе oldukça, işçi sınıfı yoksul bir hayat sürmеyе zorlanacaktır.


Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma Gеmisi’ylе Samsun’a çıktı vе anti-еmpеryalist bir savaş vеrdi vе zafеrе еrişti.


Atatürk’ün dеvrimci savaşından еtkilеndik-еsinlеndik vе tam 40 yıl sonra, 1959’da havana’ya çıktık. Ülkеmizdеn еmpеryalistlеri vе işbirlikçisi faşist batista rеjimini yıkmak için. Biz dе zafеrе еriştik.


Bizim vе tüm mazlum halkların еsin kaynağıdır dеvrimci Kеmal Atatürk.




ilber ortaylı türklerin tarihi


Altın Orda Hanlığı asyaya yaptığı fetih hareketiyle Kiev Rusyasını yıkıyor. Bunun üzerine Ruslar kuzeyde toprak arayıp Orman içlerinde şehirler kuruyorlar.


Altın Orda Hanlığının yıktığı ormanlık bölgelerde şehirler kurmuştur bu sayede Tatarlar ormanlara nüfuz edememiştir Moskova Rusya’sı da bu sayede
kurulmuştur


Moğollar ve Cengiz Hanın halefleri
Macaristan’a kadar çok kısa sürede yayılıp Ortadoğu’yu Filistin’e Avrupa yı Macaristan’a Asya’yı ise Çin ortalarına kadar ele geçiriyorlar.


Moğollar süratle büyüyen koca bir imparatorluktu ancak ömrü ne Roma ne Bizans ne Osmanlı İmparatorluğu ne de İslam İmparatorluğu kadar uzundur.


Moğolların zaafları ve kuvvetli tarafları mevcuttu uzun mesafeye altın taşıyamazlar. Asayişi birtakım güvencelerle temin ederler Kiev ve Moskova’da topladıkları paraları ta Çin’e götürüyorlardı


Şüphesiz Altın Orda devrinde İpek Yolu yol ağları ve ticaret sayesinde altın çağını yaşamıştır.


Bizans (Doğu Roma) Kilisesi Roma Kilisesi gibi olmamıştır İstanbul patriği bir başpiskopos tayin eder Başpiskoposun dili serbest olurdu Roma uzun zaman boyu kiliselerini bu bakımdan kontrol altında tuttu.


1960’da Papa XXIII. Ioannes serbestiyet verene kadar Katolik kiliselerinde toplu dualarda millî dil kullanılmazdı. Papazın vaazı millî dilde olurdu fakat dualar Latince okunurdu.


Doğu Kilisesi’nde herkes kendi dilini kullanıyordu. Moskova bir patriklikti her zaman için dualarda ilk olarak İstanbul Patriki anılırdı


Tatarlar Altın Orda Hanı ile iyi geçinip haracını ödemiştir.


Moskova 1381 yılında Kulikova Savaşı’nda Dimitry Donskoi komutasında Moğolları yenip ödenen vergiye son verecektir


moskova knezliği Altın orda hanı
Toktamış Hana vergi ödemiştir


Rusya’yı gerçek anlamda kurtaran olay ise Timur Han’ın Altın Orda ve Toktamış’ı yenmesi olmuştur. Böylelikle Moskova Rusya’sı 15. asır sonuna kadar nefes almıştır


1243 Kösedağ Savaşı’yla İlhanlı Moğolları Anadoluya üs kuruyorlar. Ancak yakıp yıkma faaliyetine girişmediler.


Hülagü doğuda İran ve Bağdat’ı alınca Moğollar İran’a yerleşti Türkler ve tüm yerlilerle çok iyi kaynaşıp düzeni devam eddirdiler


Memluklular Moğollara direnip
Moğolların Anadoluyu istila döneminde devlet olarak beceri ve geleneklerini ispat etmişlerdir.


Memluklular aristokrat değildirler istihdam edilmiş veya köle olarak alınmış Kafkasyalılar ve Türklerden oluşurlar.


Mısır’ı Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya kadar Memluklular yönettiler. ve Ayn Callut’ta Moğolları durdurdular.


osmanlının beylik döneminde
Selçukluların güney sınırı Memluklular elindedir. bir yanda İlhanlılar, bir yanda Balkanlar kuzeyde ise Altın Orda devleti yaşıyordu neler diyebiliriz?


Ortadoğu için 13. asır çok hareketli bir devirdir. büyük imparatorluklar sahneye çıkıp bir anda çekilmişlerdir.


13. asırda İlhanlı Moğolları fırtına gibi bütün Asya’yı biçip İran’a girdiler, Suriye ve Irak’a kadar ilerlediler Neredeyse Abbasi halifesini öldürüyorlardı


13. asırda İlhanlı Moğolları Abbasilere saldırınca halife Memluklara sığındı. İlhanlılar
Memluklarla baş edemedi Filistin de yapılan ayn calut savaşında yenildiler.


Memluklular Kafkas ve Asya kökenlidir Moğol savaş tekniklerini çok iyi biliyorlar ve moğolları bozguna uğratıyorlar Çok mühim bir olay bu…


Memluklular Kafkasya ve Asya kökenlidir istihdam edilerek, paralı asker veya kölelik yoluyla Mısır’a gelmiş ve bir müddet sonra burada devlet kurmuşlardır


Memluklular olmadan Ortadoğu tarihini düşünmek mümkün değil.
Mısır’a hâkimler fakat aristokrat Savaşçılığa dayanan bir hiyerarşi var. Filistin ve Suriye onların elinde


Memlukluların Savaşçılıkları hafif süvariliğe ve hafif zırha dayanıyor. Silahlarının en iyi örnekleri Topkapı Sarayı Müzesi’nde görülebilir


Memluklular da en az Yavuz Sultan Selim’in ordusu kadar savaşçıydı


Memluklular da Sultan Selim’in ordusu kadar savaşçıydı Osmanlı böyle bir kuvveti Tamamen askerî bilgi ve teknoloji sayesinde...yendi


Safevilerle yapılan savaşları
Osmanlı ordusu, teknik ve modern silahlara geçtiği için kazanmıştır


Moğolların en büyük özelliği, çok kısa bir sürede çok büyük bir coğrafyasına sahip olmaları ve aynı bölgelerden çok kısa bir süre içinde çekilmeleridir.


Helenleri titreten, Asya, hatta Avrupa tarihine damga vuran Moğolların en önemli gücü Asyalı kabile ve milletleri hizmetlerinde ve istihdam edebilmeleridir.


13. asır dünyasında moğollar gibi büyük bir gücü ömrü uzun olamamış bölünüp devletlere ayrılmışlar en son Kubilay Hanlığı da Çingibi erimiş gitmiştir.


Moğollar teşkilatlı bir devletti iran onlar zamanında altın dönemini yaşadı.


Moğollar Hindli, Anadolulu İranlı
tüm sanatçıları bir araya getirmiştir irandaki mimari eserlerde moğol izleri görülür. iran bu devirde altın çağını yaşamıştır


Moğollar ticaret Kervanlarını çok iyi işletiyorlardı. Ticaretteki bu gelişme ve hareketlilik Venedik’e, de yansıyor. Fakat moğollar özgün bir uygarlığa sahip değillerdi


Moğollar Uygur ve Kıpçaklardan oluşuyordu farklı etnik yapılar devlette bir çözülme meydana getirdi. Bu sebeplerle Anadolu’da fazla iz bırakamadılar.


Anadolu Türkiye’si moğollardan sonra yoluna Beylikler Dönemi’yle devam ediyor.


Osman Gazi’nin, babası Ertuğrul Gazi’nin atasının Süleyman Şah olmadığı bilinmelidir. Süleyman Şah Anadolu’daki Türk vatanının ve selçuklu devletinin kurucusudur


anadolu selçukluların en parlak dönemi Süleyman Şah Kılıçarslan İzzettin Keykavus ve Alaeddin Keykubaddır Küçük Asya’yı, Türkiye’yi fütuhatla genişletiyorlar,


Çaka Bey ilk türk denizcilerinden olup bu dönemde selçuklu türkleri
denizlere açılmaya başlıyor


ilk türk denizcisi Çaka Ege’de kırk gemilik donanmasıyla ege adalarını fethediyor


Kuşkusuz Anadolu’da selçukludan öncede türklerin kurduğu yerler var, meselâ Konya Ermenek ihmal edilmiş Orta Anadolu kasabasıdır. Bursa’daki Yenişehir de Türkler tarafından kurulmuştur


Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki Türk aşiretleri Otlukbeli Savaşıyla İran’a göç etmiştir.


Sultan Mehmed ve Sultan Selim döneminde, Türkmenler Uzun Hasan ve Şah İsmail taraftarı olduğu için Anadolu’yu terk edip İran’a geri gitmişlerdir.


avrupa tarihçisi Claude Cahenin İslam yorumları fevkaladedir Osmanlılardan Önceki Anadolu Deviri için, “Anadolu köylüsünün ne bundan evvel ne bundan sonra görebileceği bir refah dönemi” der.


Türkler Anadolu’ya ilk geldiklerinde İpek Yolu ticareti için tesis ve kale kurdular; Selçuklular İran Horasan ve Türkmenistan yolu üzerinde kervansaraylar ve kapalıçarşılar
inşa ettiler


Konya yolu üzerindeki ünlü Sultan Hanı, Alaeddin Keykubad tarafından 1220’lerde yaptırıldı


II. Cihan Harbi’nden sonra Anadoluda en büyük problem sağlık ve eğitimdi; bu meseleyi Atatürk anlamıştı ve konuya kafa yoran başka bir devlet adamı olduğunu sanmıyorum.


Malazgirt Savaşı’ndan önce Küçük Asyada bizans var; Roma’nın adını taşıyan, 6 asırdan beri bütün Suriye, Mezopotamya, Mısır, Kuzey Afrika’ya kadar topraklarını kaybeden Doğu Roma.


1071’de Sultan Alparslan, Malazgirt gibi Ermeni nüfusun çok kalabalık olduğu bir bölgede Bizansı yeniyor O zamanki Bizans’ta imparator, Romanos Diogenes’ti.


Bizans’ta 11. yüzyılda tahtta Makedonya sülalesinden II. Basileus var. Basileus hanedanı, Bizansa Rönesans yaşatmış Bulgarları ve müslümanları yenip
Girit’i ve Kıbrıs’ı geri almışlardır


11. yüzyılda bizans Güney İtalya ve Sicilya’da yerleşmiştir II. Basileus
dönemi Bizans’ın savaş ilim ve siyaset bakımından adeta yeniden dirildiği dönemin adıdır Basileus, 1025’te çocuksuz olarak ölmüştür.


Bizans tarihinde 1025’le 1089 arasında on üç imparator bulunur. Bunlardan ikisi kadındır; Zoe ve Teodora.


bizans tarihini yazan Anna Komnena bizans imparatorunun kızıdır babasının etrafında bulunup büyük bir imparatorluğun tarihini Alexiad adlı eserde yazmıştır.


Bütün tarihçiler sübjektiftir. Mühim olan kompozisyonu iyi yapmak
palavracılığın dengesini ayarlamak ve ahlaksızlık derecesinde tahrifata gitmemek...


Komnenoslar devrinde Bizans hayli dirilmiştir. yeni bir devir başlıyor; Bizans kendine dönüyor, Helenleşiyor Eski Helence deyim ve terimler yeniden dile giriyor


bilzansda Komnenos ailesinin devri Helen bilincinin diriliş dönemidir
Yazışmalarda yunanca ve gelende kullanılmıştır Farsça bilen devlet adamlarınada rastlanır


Bizde de Rumcayı öğrenen sultanlar vardır, meselâ Fatih Sultan Mehmed gibi dâhi bir padişahımız var.


Türkiye adı Malazgirt’ten önce ortaya çıkıyor? Yeni vatanın adını biz değil, İtalyanlar koymuştur; Turchia. Biz Rumî yani romalı demişiz


Anadoluda daha önce romalılar yaşardı Anadolu kıtasında birçok lisan vardı ama Yunanca anlaşma diliydi, bunun yerini türkler gelince
Türkçe almışdır.


malazgirtten sonra Horasan iran ve Maveraünnehirden Anadoluya çok büyük bir göç akımı olmuştur çünkü bu coğrafyanın iklimi değişik olup Türklere uygun değildi


malazgirtten önce türkler İran Horasan ve Azerbaycanda yaşayıp
Tebriz ve Kazvin’i çok sevmişlerdir;
Safeviler döneminde ise İsfahana gitmişlerdir.


Türkçe ve Yunanca birbirini besleyen iki dil ailesidir etimolojik lügatimiz yapılsa, Yunancanın Türkçe içinde kaldığını göreceğiz. Bu bir ayıptır ki bizim bir etimolojik sözlüğümüz yok.


Bugün Türkçede yüzde onluk bir Rumca kelimeden bahsediyorlar. Azerbaycanlılar “bağ” ve “açkı” biz “kilit” ve “anahtar” diyoruz. Bina için “temel” kelimesini kullanıyoruz; bunlar hep Rumcadır.


Türkçede çokça Rumca kelime var En basiti, “efendi” kelimesidir bunu Mısırlılara türkler öğretmiştir iki ülke arasında malazgirt öncesinden. kalma müthiş bir insan etkileşimi vardır


bir devletin etnik kimliği tamamıyla kültürel bir vakıadır. Fatih devlet kimi eritebiliyor, kime kendi kimliğini verebiliyor; bu hususlar çok önemli... Bu, mazide böyleydi;


Türkiye de mazide becerikli bir sistem kurmuştu, ancak bugün böyle bir politikanın enstrümanları yok, bazı iddiaların aksine böyle bir hedef de yok.


Tolstoy’dur. O der ki, “Büyük adamın rolünü o kadar büyütmeyin; kaya çürür, kayanın altı çürür, boşalır ve o kayaya şöylesine dokunan onu yıkmış olur.”


Selçuklu Türkiye’sinde Zanaatlara bakıldığında çok şaşırıyorsunuz. Tekstil Anadolu’nun her yerinde var. Ayrıca her yerde silah ve zırh sanayii söz konusu...


Selçuklu Türkiye’sinde Komik isimli zanaatlar var; meselâ “aynedâr.” Demek ki berberlik için aynayla gezen adamlar var.


Selçuklu Türkiye’sinde Stratejik ve askerî sanatlar ve hatta tarım faaliyetleri var Keçe de stratejik bir madde...askeriyede kullanılırdı


Keçe Osmanlı’da daha stratejik bir maddedir Keçecilik bir selçuklu mesleğidir osmanlıda kullanım alanları ve teknikleri değişiyor keçe, Osmanlı devrinde topçuluk için kullanılmışdır.


Selçuklu Türkiye’sinde Şüturbânlık, yani devecilik mesleği icra ediliyor. Devecilik Anadolu’da çok önemli. Türkler yeni bir deve cinsi ürettiler.


hayvan üretimi şarttır. Ruslar, Kars bölgesini 93 Harbi’nden sonra ilhak ettiklerinde kırk yıl içinde inanılmaz derecede sığır ve at cinsleri ürettiler.


Selçuklu Türkiye’sinde Her göçebe yapısı ayrıdır. Hayvancılıkla hiç uğraşmayan göçebeler de vardır. Bu kişiler basit yaşarlar.


Doğu Avrupa’da, Besarabya’da Romanlar (Çingeneler) hayatlarını basit şekilde idame ettirirler; şehir nüfusuyla alışveriş içindedirler fakat mal üretimi yapmazlar.


Keçi ve koyun gibi hayvanların nakli ve bunlardan sağlanan ürünlerle yaşayan göçebe tipi daha çok Ortadoğu’da yaygındır.


Büyük deve sürülerini güdenler
yaygın ve İbni Haldun tarihîni devletleri, şehirleri etkileyen bir göçebe türüdür


Asya göçebeleri at sürüleri ile geçinir ve fevkalade hızlı örgütlenen ve sevk kabiliyeti olan askerî topluluklardır


Türkler göçebe, bir kavimdir büyük bir hareket kabiliyetleri var. 7. asra kadar Moğolistan’da yaşıyorlardı. Düşünün ki 4-5 asır sonra Türkler, Tuna boyuna kadar uzanıyorlar.


Hunlar Vizigotların, Germenler roma imparatorluğunun yıkılışı ile
ani ve büyük göç hareketleri yapıyorlar. adete birer nehr-i cûş gibi patlamışlardır.


Türklerin göç hareketi çok yavaş, ve çok ölçülüdür ilk önce Orta Asya’ya, Maveraünnehir’e; oradan Horasan ve İran’a; Suriye’ye gelip bugün bile görülen izler bırakmışlardır


Türkler anadoluya gelmeden önce Orta Asya Maveraünnehir Horasan İran ve suriyede yaşamışlar en nihayetinde Anadolu ve Balkanları
fethetmişlerdir


türkler her göç ettikleri ilerleyip yeni yerler fethedip devletleşmişlerdir


türklerin örgütleşmesi çok hızlıdır
her Gittikleri yerde oradaki devletlerden bürokrasi iktisat ve medeniyet bakımından yeni şeyler alıyorlar ve yeni devlet kuruyorlardı


türklerin en üstün meziyeti ise askeri örgütlenme ve askeriyedir
nice ülkeler fethetmişlerdir


Küçük Asya yani anadolu ta İlkçağlardan beri tarihin en yoğun olarak yerleşilen, şehirleşen, üretim ve tarım yapılan merkezidir...


Anadoluda türklerden önce Hıristiyanlık ve Yahudi nüfus mevcut 12. asırda bu topraklarda Türkleşme ve İslamlaşma başlıyor.


Küçük Asya yani Anadoluda 12. asırda türkleşme ve islamlaştırma başlıyor bölgeyi iyi bilen türk nüfus
bölgeye tarikat ve din adamlarını gönderip yapılan islam faliyetleri sonucu o bölge müslüman olurdu
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
lenin sözleri

Din herkesin kendi özel işidir.

Komünizm zorla kabul ettirilemez.

Parlamento burjuvazinin ahırıdır.

Silahsızlanma, sosyalizmin amacıdır.

Sosyalist devrimin şafağı sökmek üzere!

Gerçeklik her türlü kuramdan daha sinsidir.

Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir.

Yeterince sık söylenmiş bir yalan gerçek olur.

Devrim kadının mutfaktan çıkıp ülke yönetmesidir.

Şiddet, elbette bizim düşüncelerimize yabancıdır.

Küçük hatayı büyütmenin en iyi yolu onu savunmaktır.

Ezilenlerin ve sömürülenlerin bayram günü DEVRİM olacaktır!

Sinema tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır.

Demokrasi olmadan bir ülke ne özerk olabilir, ne de bağımsız.

İnsan zihni, maddi dünyayı yansıtmakla kalmaz, onu değiştirir

Köle sahipliği ve kölelik, tarihteki ilk büyük sınıfsal bölünmeydi.

Az gelişmiş toplumlarda “ordu”, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır.

Giderek daha çok insan şunu sorar oldu: Bu savaş neden başladı? Ne uğruna sürüyor?

Emperyalizm, yüksek düzeyde gelişmiş kapitalizmdir; emperyalizm demokrasinin inkârıdır.

Burjuvayı yok etmenin en iyi yolu, onları vergi ve enflasyon taşları arasında öğütmektir.

Biz devlet dediğimizde, devlet biziz, o biziz, o proleterya, o işçi sınıfının öncü muhafızı.

En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve bilgisizliktir; savaşmamız gereken kötülük de budur.

Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir barış, dar kafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir.

Devletin ortadan kaldırılmasına ilişkin anarşist düşünce, bulanık ve devrimci olmayan bir düşüncedir

Kapitalistler; zenginler için basını para ile tutma özgürlüğünü, basın özgürlüğü olarak nitelendirirler.

Gericilik baskıyla değil, insanların eğitilmesiyle yok edilir.

Baskılamak, onu canlandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Biz, dilimizi ve ülkemizi seviyoruz, ve onun emekçi yığınlarını demokratik ve sosyalist bilinç seviyesine yükseltmek için elimizden geleni yapıyoruz.

İşçiler daha yüksek ücret için greve çıkarlarsa sendikacılık Yahudilerin dövülmesine karşı greve çıktıklarında ise sosyalisttirler.

Vatandaşlar arasında, dini inanışlardan kaynaklanan ayrımcılığa tahammül edilemez.

Emekçi halkın yaşam koşulları onları öyle bir durumda bırakır ki, devlet işleri üzerinde düşünmek için ne yeterli boş zamanları vardır ya da olabilir,

anton çehov bütün öyküleri 3

Dünyada insanlardan daha değerli bir şey yoktur. Hiçbir şey!»

bütün gün yatağa uzanıp ellerine geçirdikleri her şeyi tembel tembel okuyan, hüzünle karışık can sıkıntısı çeken genç kızlar hep böyle gelişigüzel giyinirler zaten.

doğadan zevk ve güzellik duygusu kapmış olanlara her kıvrımında, bir sıcaklık, içlilik, saflık, dinginlik, iyicillik, hatta şiirsellik bulurdu.

Hakkınızı helal edin! Bana yaptıklarınızdan dolayı çok teşekkürler

Herkes size, benzeseydi bu dünya cennete dönerdi

Bu güzel doğada yaşarken insan buralardan ayrılıp gitmek istemiyor, dedi. Tam romantik bir akşam; ay ışığı, sessizlik, her şey... her şey çok güzel...

Şöyle bir düşünün: On yıl sonra ansızın karşılaşıvermişiz! Kim bilir, nasıl birileri olacağız ikimiz de. Siz saygıdeğer bir anne, bense yararı olmayan saygıdeğer yazarı..

Burada kalamam artık, dedi. Bu ev, bu orman, bu hava canıma tak etti.

Sürekli sessizliğe, amaçsız yaşamaya, birbirine iki su damlası gibi benzeyen soluk, renksiz insanlara artık katlanamıyorum.

Hepsi de iyi yürekli, candan insanlar. Çünkü karınları tok; acı çekmek, güçlüklerle boğuşmak nedir, bilmiyorlar.

Bense sefillik çeken, yoksulluktan, çalışmaktan sertleşmiş insanların yaşadığı o kocaman, rutubetli evlerde yaşamak istiyorum...

mutluluk denge üzerine kurulur. Yani iki taraf da aynı biçimde... sevdikleri zaman...

bütün bunlarda o kadar çok şiir, yaşama isteği, anlam var ki, taş olsa gene duygulanır!

Gece boyunca sokak sürtüyorsun. Bu kadar sürteceğine Tanrı'ya dua et daha iyi,

Nedir benim bu çektiklerim? Kimse durumumla ilgilenmiyor, gönül alıcı tek söz söylemiyor...Canımıza tak etti, vallahi!

Canımıza tak etti Biz diyoruz ekmek tahtası, o anlıyor bayram haftası.

Yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın!

Zavallıyı hapse attılar, ama niçin attıklarını kendileri de bilmiyor,

rüşvet vermeden işini yürütemezsin.

İşin olacaksa yüz fersah bile yol tepeceksin, oğul.

Zaman geçecek üzüntüsünü unutacaktır. Ama bu haksızlık onuruna yakışmayan kanı
aklından mezara kadar çıkmayacaktır.

Onlar bizi insan yerine koymazlar. Esnafların, terzilerin evine cahillikleriyle alay etmek, içki içmek için gelirler üniversite öğrencileri.

Analarının-babalarının yanında, kibar insanların evinde yapamadıklarını bizim gibi sade, okumamış insanların evinde yaparlar üniversite öğrencileri.

İçki votka kızgınlık, kötü kötü düşünceler, uykusuzluk yaratıyor. insana tiksinti veriyor bu meret?

Başkaları votka içerek eğlenirler;
Canları cehenneme oysa benim
şaraptan midem bulanır, İçin, için, firavunun dölleri! İçin şarkı söyleyin

yemek yerken ya da konuşurken içimi öyle bir öfke kaplıyor ki, kaba bir şey söylememek için kendimi zor tutuyorum.

Sözle anlatılamayacak şeyler oluyor ruhumda.

Bize şu gerçeği açıkla! siz Tatarlar, Ruslar üzerinde egemenlik kurmuş, bizi haraca bağlamıştınız. Şimdiyse bizlere hizmet ediyor, bornoz mornoz satarak geçiniyorsunuz. Bunun açıklaması nedir?

İlerde sen de malın gözü olacaksın! Zenginlerden geçinen asalakların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor,

arkadaş. Bıçaksız, tabancasız haydutlardan, soygunculardan yakasını kurtarana aşkolsun!

Şimdi benim için eve gitmek cehenneme gitmek gibi zor. Evet, içimi dökebileceğim kimsem yok. Hepsi soyguncu, herkes hain

Kimseden hayır yok! Ancak tek umudum kalıyor. Yazlığa gidince kırlara çıkacağım, bir fırtına kopacak, gök gürleyecek, yıldırım düşüp oracıkta canımı alacak. Böylece hepinizden kurtulacağım.

düzenli bir yaşam süren, dinsel
ahlaksal kitaplar dışında bir şey okumayan, yüzünden huzur akan, ağzına içki koymaz bir adamdı

Canavarlar, gaddarlar! Ah, ben ne bahtsızmışım, bunların yüzünden neler çekiyorum! Ne gündüzüm rahat, ne gecem!

Kahrolasılar, şeytan alasılar; dilerim, öbür dünyada siz de çekersiniz

kim düzgün, doğru bir yaşam sürerse ona zehir bile dokunmaz

sizin yüzünüzden çektiklerim yetmedi mi! Ah, ne gaddarmış insanlar! Boyu devrilesiler, siz de öbür dünyada çekin çektiklerimi!

bir insanın yaşamını kurtaracaksınız. İnsan yaşamı her kederden üstündür!

Sizden dayanıklılık, özveri bekliyorum. İnsanlık adına!

İnsanlık yalnız karşınızdakinden beklenmemeli!

Sözlerin anlamı ne denli güzel ve derin olursa olsun çoğu zaman mutlu insanları da etkilemez, mutsuzları da. ancak konunun dışındakiler, kayıtsızlar duyabilir.

Çünkü mutluluğun ya da üzüntünün asıl anlatımı suskunluktur. Aşık olanlar birbirlerini en çok sessiz durduklarında anlarlar.

Mezar başında söylenen sıcak, coşkun sözler yalnız yabancıları etkiler, ölünün karısı ile çocuklarına hem soğuk, hem de önemsiz gelir.

Ne acıklı bir durum! İnsan ancak bir yakınını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında onu sevdiğini anlıyor

Bulutlar yarım ayı çepeçevre kuşatmışlar, kaçıp gitmemesi için tetikte bekliyor gibiydiler.

tüm görünüşündeki katılık yaşamının yokluk-yoksulluk içinde geçtiğini, yaşamaktan, insanlardan bıktığını pek güzel anlatıyordu.

Onun ruhsuz tavırlarına bakarak bu adamın bir karısı olduğuna, çocuğu için ağlayabildiğine inanmak zordu.

bambaşka yapıda bir insandı. İri-yarı, etine dolgun, koca kafalı, sarışın bir adamı gözünüzün önüne getirin. Yüz çizgileri kaba olmakla birlikte yumuşaktı, modaya uygun olarak zevkle giyinmişti.

Bu çirkin hokkabazlığa, bu kalpazanlığa, bu şeytanca iğrenç oyuna ne gerek vardı

Keyfiniz gelince evleniyor, keyfiniz gelince kuduruyor, keyfiniz gelince melodram oynuyorsunuz...

Bunlardan bana ne? Gönül serüvenlerinize karıştırmayın, rahat bırakın beni!

Soylu zenginliğinizle caka satın, yüce düşüncelerinizle oyalanın, konrtbasınızı, çalın, iğdiş horozlar gibi yağ bağlayın ama insanlarla alay etmeye kalkışmayın sakın!

Başkalarının kişiliğine saygınız yoksa onlardan uzak durun hiç olmazsa!

mutsuzlar bencil, kinci, acımasız olurlar, kolaylıkla haksızlık yaparlar, birbirlerini anlamayacak kadar ahmaklaşırlar.

Mutsuzluk insanları birleştirmez, birbirinden koparır;

insanların topunu birden suçlu buluyor; yol boyunca onları aklından çıkarmazken nefret duyuyor, tüm yüreğiyle onlardan iğreniyordu

gözlerini ayırmaksızın bana bakıyordu. Ancak yakışıklı kocasından başka bir şeyi olmayan kadınlar böyle bakarlar

Yakalanıp kızartılmış, yenilmek üzere masaya konulmuş balığın başına başka hangi felaket gelebilir?

Gençliğim boş yere harcandı gitti. Küçücük çocukken annemi, babamı yitirdim, liseden kovuldum.

Soylu bir aileden gelmeyim, ama eğitim, öğrenim görmeden büyüdüğüm için bildiklerim basit bir demir yolu yağcısınınkinden fazla değil.

Ne yuvam var, ne akrabalarım, ne dostlarım, ne de sevdiğim bir işim... Beceriksizin biriyim, o yüzden

gençliğimin en verimli çağında küçük bir istasyona şef olmaktan başka bir şeye yaramadım.

Başarısızlıklardan, musibetlerden başka ne gördüm ki? Öyleyse başka nasıl bir felaket olabilir?Çektiklerimin ötesinde daha ne felaket olabilir?

Karımı mı yitireceğim? Yitirsem bile korkunç bir şey değil ki Sevmedim
sevemedim onu.

İnsan kendi vicdanından bir şey gizlememeli:

Evlenirken çocuk yaştaydım. Şimdi genç sağlam, güçlü bir erkeğim; karımsa çöktü, yaşlanıp aptallaştı, kafası boş inançlarla doldu.

Sırnaşık sevgisinde, çökkün göğsünde, sönük bakışlarında bir güzellik bulunabilir mi? Onu sevmiyorum, zar zor katlanıyorum

nasıl bir felaket gelecek başıma? Hani nasıl derler, gençliğim bir tutam sevgi uğruna uçup gidiyor

Biliyor musunuz onurlarına düşkün insanların öyle anları olur ki, mutsuzluklarını düşünmek onlara haz verir, hatta çektikleri acılarla kendi kendilerine caka satarlar

Kara gözler, şehvetli gözler,
Yakıcı, güzel gözler!
Sizi ben ne kadar seviyorum,
Sizden ne kadar korkuyorum

Sayın bayım, lütfen, zavallı, aç bir insana yardım elinizi uzatın.

Alçaklık derler sizin yaptığınıza! insanları aldatmaktan utanmıyor muzunuz? Tüh, sizi polise teslim edeyim de görün!

Yoksul, aç olabilirsiniz, ama bu size saygısızca, vicdansızca yalan söyleme hakkını vermez!

Toplumun köy öğretmenlerine, öğrencilere duyduğu saygıyı kötüye kullanmak kadar alçakça, bayağıca, iğrenç, pis bir şey yoktur

İnanın bana, yalan söylemeden olmuyor

Çalışınız! Çalışarak kazanın yaşamınızı

tembelsiniz, şımartılmışsınız, ayyaşsınız... Ağzınızdan meyhane kaçkınları gibi içki kokusu savruluyor.

Yalana alışmışsınız, yalancılık iliklerinize işlemiş. Yalan-dolandan, dilenmekten başka iş gelmiyor elinizden

Sen bahtsız bir adamsın! Bu dünyada rahat yüzü görmeyeceksin

Sarhoşluğun yüzünden öbür dünyada da cehennemde çatır çatır yanacaksın! Ah, sen ne acınacak adammışsın


Sizi seviyorum. Siz benim mutluluğum, hayatım, her şeyimsiniz.Ah, anacığım,

Yolunu şaşırmış, fingirdeğin biridir yüzde yüz... Kadın milleti işte, başka ne beklenir ki

Tanımadığı, evli bir erkeğe mektup yazmak için ahlaksızın biri olmalı. Evet, ahlaksızın ta kendisi!»

Bu, bir gönül işidir. Seven gönül yaşa mı bakar?»

insan böyle duyguları bir kerecik tatmalı... Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmezsen gözün
açık gider

Genç bayanlar, örümcek sineklere nasıl düşkünse ben de öyle düşkündüm kadınlara.

O zamanlar boynuma sarılan Lehli güzelleri, Yahudi dilberlerini saymaya kalksam, inanın bana, aritmetikteki sayılar yetmez...

Tanrım toprağını bol etsin, güzeller güzeli

güzeller güzeli bir kadınla evli bulunduğumu da eklemeliyim.

Doğrusunu söylemek gerekirse Lehliler ile Yahudiler benim için yemeğin sonunda verilen acılı salataya benzer, hiç sevmem onları. Ama haklarını yemeyelim. Lehliler konuksever insanlardır,

boş odalar aydınlatıldığı zaman karanlıktan daha korkunç olur...

Seni seviyorum, yiğidim. Senden daha değerli hiçbir şey yok benim için,



Size bir şey söyleyeyim mi? Kadınlar her zaman erkeklerin kölesidir, öyle de kalacaklardır,

Kadın, erkeğin elleriyle yoğura yoğura istediği biçimi vereceği yumuşak bir balmumu, narin bir varlıktır.

Aman Tanrım, sevdiği erkeğin beş paralık inancı yüzünden kaç kadın saçlarını kestirmiş, ailesini bırakmış, yad ellerde ölüp gitmiştir!

Uğruna kendini feda ettiği sonunu düşünmeden kendini erkeğine adayan birer köledir kadınlar Bu ne soylu, ne ulu bir köleliktir! Kadın yaşamının anlamı, yüceliği bu kölelikte yatmaktadır

Onların yazgıya körü körüne bağlılığı, olağanüstü merhameti, bağışlayıcılığıdır tüm belleğimde kalanlar bu, kadın kalbinin şiiri
yüce gönüllü dayanıklılığı, mezara kadar süren bağlılığı, kadın kalbinin şiiri...

Yaşamın anlamı kadın kalbinin
cefakeşliklerinde, taşı bile eriten göz yaşlarında, yaşama sıcaklık getiren sınırsız, bağışlayıcı sevgilerinde aranmalıdır...

Annemin yaşamını cehenneme çevirdim, onurunu beş paralık ettim, düşmanının yapmadığı kötülükler yaptım Ama o birkaç kuruş biriktirir; ben yoldan çıkmış oğluna gönderir. Bu davranış bile bütün kuramlardan sözlerden, daha çok biz insanları eğitip ruhumuzu yüceltmeye yeterlidir.

gece yarısı yollara düşmüşsünüz. Oysa onlar sizi çoktan unutmuşlardır, akıllarına bile gelmiyorsunuzdur.

Hele bir de bir erkeği sevseniz onun peşinde kutuplara giderdiniz. Gitmez misiniz?

Gün geçmez ki, her şeyimle bağlanabileceğim bir insan çıkmasın karşıma!

Yeryüzünde iyi insanların sayısı kötülerden çoktur, buna siz ne dersiniz,Hanımefendiciğim,

bazan insan on yıl kimseye açılmaz, karısından, en yakın dostundan saklar düşündüklerini, ama bir gün trende rastladığı bir askeri lise öğrencisine boşaltıverir içinde birikenleri.

Sizi ilk kez görme şerefine erdim, ama kimseye yapmadığım itirafları size yapıyorum işte... Nedendir dersiniz?

insana olağanüstü bir inanma yetisi, irdeleyici bir akıl, büyük bir düşünme gücü verilmiştir;

insana olağanüstü bir inanma akıl, ve düşünme gücü verilmiştir tüm
bunlar tembellik, umursamazlık, hayalci bir uçarılık engeline çarparak darmadağın olurlar...

insanların yaşamı şimdi onun için bitip tükenmez, güzel, şiirsel bir masal gibiydi.


Maden ocağı nasıl bir yerdir, biliyor musunuz? Allah'ın kırı; ne insan var, ne başka bir şey; can sıkıntısından patlarsınız. oraya gitmek sürgün gibi, diri diri gömülmek gibi bir şey



dayım manyağın, zorbanın, cıbırın biridir. Size para filan ödemez Akıl alacak iş değil!


Mutsuz insanlar ya da ecel yatağında ölümü bekleyenler ne kadar şaka yapsalar gülünebilir mi?

Perdelerin arkasında gerçek mutluluk var mıdır?» diye geçirmişimdir içimden. Onu bir keresinde uzaktan görmüştüm

Evimde bir icra memuru gördüğümde yüzüm sararır, bedenimi titremeler alır, hatta bacaklarımda kasıntılar başlar.

Ben hazır ekmek yemeye alışmış bir adamım. O da elimden giderse ne yaparım?

bir öğrenimim yok, bir işte çalışmış değilim ne idealistim, ne ütopistim, ne de ilke sahibi bir insanım; köşesine çekilmiş, içi ıvır zıvırla dolu bir çuvalım ben.

Korkağın, hastanın biriyim İnsana benzer yanım yok. Başkaları öyle mi ya? Kendini bir şey sanan benim gibi bir adamdan hayır mı çıkar

yaptığı dürüst bir iş yok. Bütün bildiği, iç çamaşırlarıyla dolaşmak. kendisine sorun, işini dürüstlükle yerine getirdiğine inanıyor. Meşe odunu

anam beni dolandırıcı olarak doğursaydı, gene de ölünceye dek namusumla yaşardım, çünkü kötülük yapacak yürekliliği gösteremezdim hiçbir zaman.

bir kadına... bir kişiye karşı yalan söyleyebilsem, en temizinden bir milyonu cebe indirmiştim. Ancak söyleyemedim o yalanı! Nerede o yürek bende

Kadının en başta gözüme çarpan özelliği çirkinliğiydi. Kısa boylu, sıska, kamburumsu... Kestane rengi gür saçları görkemliydi doğrusu

size izin verirsem başkalarına da vermem gerekecek. Adaletsizliği sevmem, ya herkese ya da hiçbirinize!

kuşları öldürmekten ne zevk alıyorsunuz, anlamıyorum...

Dört duvar arasına kapatılmış, çürük kokan mobilyalarla dolu, yarı karanlık odalarda tek başına geçen bir yaşam insanı ister istemez duygusallığa sürükler

Öldürdüğümüz hayvanların derisinden yapmıyor muyuz giydiğimiz çizmeleri, ayakkabıları?

insanların yaşamında bu derece önemli rol oynayan, gerçek ile yalan arasındaki farktan dolayı içime bir hüzün çöktü.

Yaz mevsimi bitmek üzere. Ağır, iri bulutlar tüm gökyüzünü kaplamış, insanın iliklerine işleyen, soğuk bir rüzgar esiyor,

ağaçlar acı acı inleyerek aynı yöne eğiliyorlar. Dallarından kopan sarı yapraklar döne döne yere düşüyor, yerlerde sürünüyor. Elveda yaz mevsimi!

Saçı, sakalı öylesine karışık ve sıktır ki, içine bir sinek ya da hamam böceği düşse kurtulması olanaksızdır.

Bir ressam, genelde sanatla uğraşan bir erkek evlenemez
Böyle kişiler özgür olmalıdır.

Yaşamı yeterince tanımayan kişiler okudukları kitaplara göre canlandırırlar onu,

iyi bir şey! İstediğim yere gidebilir, istediğim şeyi yapabilirim. Ne beni bekleyen bir görevim, ne sürecek tarlam var. Amirlerim, üstlerim de yok... Kendi kendimin amiriyim.

Üç arkadaş kafese kapatılmış kurtlar gibi odanın içinde bir köşeden öbür köşeye dolanıp duruyorlar. konuşuyorlar, içlerini döküyorlar; üçü de heyecanlıdır, esin doludur...

Söylediklerine bakılırsa ün, para avucunun içindedir ama aklına zamanın hızla geçtiği, yaşamın sona erdiği başkasının ekmeğiyle geçinip hiçbir şey yapmadığı gelmez

Üçü de acımasız bir yasanın kurbanıdırlar aslında Yaşamak bir işkence! diye homurdandı. Köpek olmak bundan daha iyi

Sizi beslemek zorunda değilim, beleşçiler! Bedavadan yedirip içirecek milyonlarım yok benim! Kendim karnımı doyuramıyorum, boyu devrilesiler, sizlere nereden bulacağım?

Ne gelir sağlıyorsunuz bana, ne neşe veriyorsunuz; bütün getirdiğiniz üzüntü; yıkıntı!

Geberemediniz gitti! Nasıl yaratıklarsınız ki, ölüm bile almıyor sizi!

Kendin yardımla yaşıyorsun, bir de hayvan beslemek neyine? Vereceğim yulafa acımam, kardeşim ama nasıl desem... her gün, her gün vermek, bu ne iştir?

Yoksulluğunun bir yerde biteceğini bilsem! Ver, ver, bunun bir sonu olmalı, değil mi?Senin de ölme zamanın geldi artık!

Yaşayıp duruyorsun, niçin yaşadığını kendin de bilmiyorsun...

Başkalarının saçmalıklarını dinlemek zorunda kalan bir adamın huysuz, öfkeli, aynı zamanda acı çeken, dalgın bir duruşu vardı yüzünün

Kocamı seviyor, sayıyorum; aile huzurunun büyük değeri var benim için.

Kocamın, kızımın mutsuzluğuna neden olmaktansa öleyim daha iyi.

herkesin bildiği şeyleri yinelemekte ne yarar var? Bülbülün karnını acıklı sözlerle doyuracağınıza bana ne yapmam gerektiğini öğretmeniz yeterlidir.

Öylesine boğuşuyorum ki duygularıma karşı, bilemezsiniz!

Ama dayanıklılık, yüreklilik, güç olmadıktan sonra duygularımla boğuşmuşum, ne çıkar? Doğa her zaman üstün geliyor...

İnsanın içtenliksiz olması çok doğaldır, onun yaratılışında vardır bu.Çünkü içten olanlar yalnız ilkel insanlar ile hayvanlardır.

sizden bir daha rica ediyorum: Dostluğunuzu, insanlığınızı gösterip beni rahat bırakınız! Sizden tek dileğim budur!

kendi kendine içerlerken düşündüğü tek şey vardı Bir an önce yuvasına dönmek, ailesine kavuşmak

İnsan duygularına, düşüncelerine egemen olmanın güçlüğünü ancak başı dertteyken anlayabilir

seçtiği şarkılar yitirilmiş umutlardan, geçmiş günlerden, yaşlılıktan söz eden hüzünlü, melankolik parçalardı.

Yaşlılık günden güne yaklaşıyor

Ben kendim için korkuyor değilim... Bana hastalığım vız geliyor, ölmeye bile hazırım. Asıl acıdığım sensin! Beni yitirince yalnız kalmandan korkuyorum.

Başa gelen çekilir... Biraz üzülürsün, ağlarsın, sonra alışırsın. Hatta evlenirsin de

Öyle iç karartıcı şeyler düşünüyorum ki! Nasıl da mutsuzum, bir türlü uyuyamıyorum. Hadi, bana neşeli bir şeyler anlat

Tok karınla çene çalmak en büyük zevkimdir. İzin verirseniz, biraz gevezelik edebilir miyiz?

İyi bir yemekten sonra önemli, şeytanca düşüncelerin beynimi kurcalaması için basit bir neden yeterlidir.

Beni asıl düşündüren, şöhret, ün nasıl bir şeydir, onu tanımlamak. Siz bu konuda ne dersiniz?

Puşkin şöhreti lime lime bir giysi üzerine vurulan gösterişli bir yama olarak adlandırmış

Çağımızda aşıklar, saz şairleri kalmadığına göre ünlenme yolu gazetelerden geçer, biliyoruz

Taşra kentleri ne de olsa aptallar yatağıdır, oralardan fazla bir şey beklenmez

çalışkan birçok insanın adı-sanı duyulmadan ölüp gitmesine ne buyurulur? o büyük denizciler kimyacılar fizikçiler mühendisler,
yeterince tanınmışlar mıdır
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
s king hayvan mezarlığı


Bir insanı ya da hayvanı kafasından vurmak sanıldığı kadar kesin bir yol değildir,

Merminin kafatasının çevresinde dolaşıp beyine girmeden öteki yandan çıkabileceğini bilmeyen intihar meraklılarıyla doludur bitkisel yaşam

Ben kendini sağ kulağının üstünden vuran ve kurşunun kafasının öteki yanını geçip şahdamarını parçalamasından ölen birini görmüştüm.

Ancak insan yapmak istedi mi, yapar derler bazen.

Belki de ölümün acıların dinip iyi anıların başlaması Yaşamın sonu degil de acının sonu olduğunu anlar.

o zaman yaparsın işte. Kendi kendine neden uydurursun… iyi gibi gelir sana… ama çoğunlukla istediğin için yaparsın. Ya da yapmak zorunda olduğun için

Ben Tanrı değilim. Ama ölüyü diriltmek. . Tanrı olmaya ancak bu kadar yaklaşılabilir, değil mi?

Birden korktuğunu farketti, saçma, nedensiz bir korku, insanın bulutlar birden güneşi örttüğünde ya da nedenini bilmediği bir takırtı duyduğunda korktuğu gibi.

Ama yalnızca bir virüs bu. Penisilin türü ilaçların virüs üzerinde fazla bir etkisi yoktur Aksine ishal yapar ve vücut suyunu azaltır.

Ne şikâyet et, ne özür dile,» hafifçe gülümse

O kıza altı elbise aldı, ben de
ölü kedisini dirilttim, hangimiz daha çok seviyoruz kızı?

Çocukları seviyorlar, çok da az görüyorlar torunlarını. Ve ikisi de yaşlanıyorlar artık, Babamı
görsen tanımazsın şimdi.»

Lütfen anlamaya çalış, Anlayışlı olmak bir zarar vermez sana.

Çevredeki insanların içlerinde ne korkunç sırlar gizli

Kangren olmuş bir yaranın kokusu da korkunçtu.

Alıştığın için yaparsın… nedenler uydurursun… iyi nedenler gibi gelir bunlar sana…

oraya bir kezgitmiş olduğun için, orası senin yerin olduğu için., oraya ait olduğun için yaparsın., en tatlı nedenleri uydurursun

tam o anda karanlıktan tiz ve çılgınca bir kahkaha yükseldi, insanın iliklerini donduran, beynini delen bir ses yankılandı

Mısırlılar kralları ölünce onların evcil hayvanlarım da öldürürlerdi, sahiplerinin ruhlarının gideceği yere gitsinler diye.

Bir firavunun kızının ardından on binden fazla hayvan öldürüldüğünü anımsıyordu, bunların arasında yüz domuzla iki bin tavuskuşu da vardı.

Domuzlar, ölü kızın en sevdiği koku olan gülsuyuyla yıkanmışlardı boğazları kesilmeden önce.

Maya piramitlerinin ne işe yaradığı bilinmiyor, ama Mısır piramitlerini çok iyi biliyoruz… ölüm anıtları… dünyanın en büyük mezar taşları

Sen iyi bir insansın, bir kusurun var ama, o da çok soru sorman,

insanlar kimi zaman doğru olduğunu sandıkları şeyleri yaparlar. Kalplerinde doğru olduğuna inandıkları şeyleri yani.

insanlar Kalplerinde doğru olduğuna inandıkları şeyleri
yaparlar, sonra da kendilerini rahat hissetmezlerse, sanki hazımsızlık çekiyormuş gibi olurlar

insan kalbinin toprağı daha taşlıdır, mezar toprağı gibi Kaya tabakasına yakındır. Bir insan orada ne yetiştirebilirse onu yetiştirir…

Yapılmış olanı kabul et ve yüreğini dinle. Bu kez doğru olanı yaptık… Başka bir zamansa çok yanlış bir şey yapabiliriz

Konfüçyüs domuz gibi kokanın kurt gibi yediğini söyler.

her şeyi unuttuğunu söyledi adları unutuyormuş, sabah yapmayı planladığı şeyleri bile hatırlamakta güçlük çekiyormuş. O yaşta insan için doğal bu bunamış denemez

kayınpederinin saçlarının daha hızlı dökülmekte olması hoşuna gitmişti.Dilerim Dedenin pipo tablasını düşürmüşsündür. Bu kez pul kolak-siyonunu da parçala

oğlunu pek severdi, çok da özlemişti, ama iki yaşında biriyle konuşmanın bir deliyle iskambil oynamaktan farkı yoktu.

erkeklerin çoğunun karılarına yalan söylediklerini tahmin ederim. Ama şundan da eminim ki, pek çoğu Tanrının karşısına çıkınca hiç çekinmeden bunlan itiraf edecektir

mezarlığına taşıdığı kedi baygındı, ölü değil. Kediler dokuz canlı derlerdi ya. Tanrıya şükürler olsun


Adam bütün kızılderililerin bir tek kabileden olduklarına ve bunun da incil’de sözü geçen kayıp kabile olduğuna inanırmış


ölüm doğum kadar doğaldı

insan sonunda kabuk tutmaya başlamış bir yarayı da yeniden deşmezdi.

İyi bir başlangıç, iyi bir gündü. yaz günlerinden birini yaşıyordu, gökyüzü parlak ve bulutsuzdu, ısı yirmi beş derece dolayındaydı

Böylesine güzel bir eylül sabahı ölümü düşünmenin anlamı yoktu.

Genç ölecekti. Kafasının yarısı ezilmiş, boynu kırılmıştı. Şişmiş ve çarpılmış sağ omzundan köprücük kemiği fırlamıştı.

Başından yerdeki halıya kan ve sarımsı bir sıvı akıyordu Kafasının yarılmış yerinden beyazımsı gri beyni görünüyordu. Kırık bir pencereden içeri bakmak gibiydi

Bir insanın yüreğinin toprağı taşlıdır, İnsan ne ekebilirse onu eker… ve onu yetiştirir.»

Dostum, malının değerini bil Sonra bir delikten aşağı düşer

Ne kadar canlı da olsa bir rüya bu. Bütün rüyalar gibi sabaha gülünç gelecek bu da. Uyanık “zihnim tutarsızlıkları anlayacak.

Normal bir insan yedi dakikada uyur. ancak İnsan Fizyolojisi’ne göre, aynı insanın uyanması onbeşle yirmi dakika sürer.

Uyku, çıkması girmesinden daha güç bir havuzmuş gibi. Uyuyan insan derece derece uyanır, derin uykudan hafif uykuya geçer, buna -gözleri açık uyumak» da denir

Bağıracağım, sonrada çıldıracağım ve bir daha korkmama gerek kalmayacak…

Gerçeği söyledi diye azarlama, Yalnız çocuklar söylerler su katılmamış gerçeği. O yüzden çocukturlar ya

Kalp krizi geçiren insanlar genellikle ölürler. Yaşarlarsa bile arkadan bir tane daha, bir tane daha geçirirler, sonunda da bumm

Çocukları gerçekten anladıklarını sanan insanlar var mıdır

Annen sana teşekkürleri geri çevirmemeyi öğretmedi mi,

annesi bir keresinde yapmacık
alçak gönüllülüğün gurur günahının yansı olduğunu söylemişti.

Bir insanın bir ölümle, ister sevdiği hayvanı olsun, ister bir arkadaşı yada bir akrabası olsun, herhangi bir ölümle başa çıkması yeteri kadar güç

Çocuğun ölüm hakkında bir şey öğrenmesi bu kadar kötü değil ki,»
Aslında ben bunu gerekli bir şey olarak görürüm.

Çocukların nasıl dünyaya geldiklerini bilmeleri gerektiği konusunda fikir birliğine varmıştık

O yalanı hiç unutlamamışımdır
Bir çocuğun ana babasının söylediği yalanı unutabileceğini hiç
sanmıyorum.»

kediler çok sık tutulurlar kan kanserine, ya da yoldan geçerken ezilir

bir doktor olarak ölümün, belki de doğum dışında, dünyanın en doğal şeyi olduğunu biliyordu.

Sonunda yalnızca saat vardı ve zaman içinde üzerleri silinen, yazısız kalan taşlar. Deniz kaplumbağaları ve sekoya ağaçları bile günün birinde ölürlerdi.

Çocukları çok severiz Kimi zaman hayvan mezarlığı ölümle ilk karşılaşmaları olur,

Televizyonda insanların öldüklerini görürler ama bunların hepsinin oyun olduğunu bilirler,

Babam tabutu ancak ölünün en iyi arkadaşları taşır diyordu. Herhangi bir marangoz değil.

Köpeğinin ardından yas tuttu, yas dönemi bitti ve yaşamaya devam etti. Eh, hepimizin de yaptığı
bundan başka bir şey değildir

ya Bugünlerde… bilmem ki… kimse ölüm hakkında konuşmak, ölümü düşünmek istemiyor gibi.


Çocuklara zararı olur diye televizyondan da kaldırdılar… insanlar da cesetleri görmemek için kapalı tabutlara bakıyorlar

artık herkes ölümü unutmak istiyor

Bir kuşaktan ötekine her şey nasıl değişiyor, değil mi?»

gençliğimizde kansere tutuldun mu ölüm emrin imzalanmış sayılırdı.
1920’ lerde tedavileri falan yoktu!

savaş, cinayetler, intiharlar Ölümü hem dost, hem de düşman olarak görürdük. Kimi zaman otururdu ölüm insanla yemeğe…

birkaç tartışma evliliklerin temellerini sarsardı

Kimi zaman otururdu ölüm insanla yemeğe…


Karl Marx Sözleri

Anlatılan senin hikayendir.

Lüks doğal gereksinimin zıddıdır.

Dünyanın kurtuluşu sosyalizmdedir.

İnsanoğlu önüne çıkan sorunlara çözüm arar.

Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.

Görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.

Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.

Tarihin tekerleği hep ileriye ve iyiye doğru döner.

Kitapları yalayıp yutmaya mahkum bir makineyim ben.

Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var.

Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.

Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz.

Toplumlar üstesinden gelemeyecekleri sorunları gündeme getirmezler.

Neysen o ol.

Kitaplarım, onları yazarken içtiğim tütünün bile parasını karşılamadı.

Aşacağımız son kapitalist, muhtemelen bize asma halatını satan kişi olacaktır.

Cimri aklını kaçırmış bir kapitalisttir, kapitalist ise aklı başında bir cimri.

İnsanın kendi doğasına yabancılaşması kapitalist toplumun en temel kötülüğüdür.

Dünyanın bütün işçileri, birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şeyiniz yok!

Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar; koşullar en insanı şekilde biçimlenmelidir.

Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.

Makineler uzmanlaşmış emeğin isyanını bastırmak için kapitalistler tarafından işe koşulan silahlardır.

Aşık insan delidir.

İnsan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa da o kadar kendine yabancılaşır.

Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan o kadar çoksun demektir ve görkemli yaşamın da o denli büyüktür.

İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen onların bilinçleri değildir, bu maddi koşullar onların bilinçlerini belirler.

Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu hayalinde kurabilmesidir.

kapitalist üretimde de, insanoğlu, kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
bülent ecevit sözleri


Koğuş sistemi, cezaevIerinin terör eğitim merkezi haIine geImesini koIayIaştırmış oIdu.


Vahdettin hain değiIdi.


Erken seçim oImasaydı, 2084′ e kadar iktidarda kaIacaktık.


YaInız türkIere değiI, rumIara da barış getireceğiz.


Bizim iki gücümüz var: hak ve haIk


Toprak işIeyenin, şu Bülent Ecevit Sözleri kuIIananın.


Kumar borcu oImayan 11 miIIetvekiIi arıyorum.


Eğer tribünden sahaya inmezseniz, korkarım biri çıkar, düdüğü çaIar, ‘oyun bitti, herkes evine’ der.


Dinci akımIarın çaresi IaikIik ve demokrasidir. Türkiye de buna öncüIük eden bir devIettir.


Bugünkü yönetimi içime sindiremiyorum. (askeri rejim için.)


Biz milliyetçiliği egenin serin ve derin sularına,afyonun haşhaş tarlalarına ve kıbrısın beşparmak dağlarına yazdık.. senin hayallerin bile oralara ulaşamaz..


Sayın miIIetvekiIIeri, türkiye’de hanımIarın giyim kuşamına, başörtüsüne özeI yaşamIarında hiç kimse karışmıyor.


burası hiç kimsenin özeI yaşam mekanı değiIdir. Burası, devIetin en yüce kurumudur.


Burada görev yapanIar, devIetin kuraIIarına, geIenekIerine uymak zorundadırIar.


burası, devIete meydan okunacak yer değiIdir. Lütfen bu hanıma haddini biIdiriniz.


s king hayvan mezarlığı


Gülmesi hem içinin rahatlamasından hem de zafer duygusundan; bugün bir zafer kazandın işte


kediler oldum olası bağımsız hayvanlardır. Bağımsız ve garip.


Mısırlı firavun ve kraliçelerin öteki dünyada ruhlarına yol göstersin diye kedilerini de kendileriyle mumyalatmalarına şaşmamak gerekirdi. Garip yaratıklardı kediler.


seni seviyorum,» diyip kocasını öptü Esaslı bir erkekle evlendin, sevgilim. Bana dayanırsan seni yıldız yaparım bir gün.»


O. uyuyup uyumadığını bilir,» . «Uyanık olup olmadığını da


günde on iki saat çalışıyordu artık, eve döndüğünde ayakta duracak hali kalmıyordu… ama mutsuz değildi.


söylenecek bir «şey değildi, ölüm çocuklardan gizlenecek bir sır, bir korkuydu sanki.


Tanrı kimi zaman fazla oyalanır,» dedi. «Kimi zaman da parmağını uzatır ve bu iş bu kadar der.»


Belki pek erken ama dünyanın bir yerinde güneş nasıl olsa batmak üzeredir,


Şeytanı içkiye tövbe ettirirdi. Tannya şükürler olsun Ruhu sükûn içinde olsun ve her neredeyse orada romatizma olmasın.


tatlı anılar, hikâyeler, kimi zaman renkli, kimi zaman şaşırtıcı öyküler dökülüyordu ağzından. Geçmişin hikayeleri


öldüğümüz zaman, neler olacağı hakkında insanlar pek çok şeye inanırlar,» Kimi cennete ya da cehenneme gideceğimizi düşünür.


Bazıları küçük çocuklar olarak yeniden doğacağımıza inanırlar…Katolikler cennet ve cehenneme inanırlar, Hindularla Budistler Nirvana’ya…


Hayvanlarda öldükten sonra yaşarlar mı dersin?»


ölmek mi? Bunu düşünmüyorum bile. çocukken çok düşünürdüm. Çok geceler uyuyamadım bu yüz- den. Canavarların gelip beni yediklerini görürdüm rüyalarımda


canavarların hepsi de kardeşime benzerlerdi


Uzun süren hastalıkların kurbanları
hiç de hoş olmayan, canavarlara dönüşürler.


Azizler gibi uzun süreli acılara
katlanan hasta fikri romantik bir hikâyeden başka bir şey değildir.


Hastanın kabaetlerinde ilk iltihaplar başladı mı, artık çevresine acılarını yayıp karşısına çıkan herkesi kıran bir insan oluverirler. Ellerinde değildir bu…


insanlar ölürler bir mevsimdir, gelir ve geçer. Dua edelim.»


Baba. insan-lar neden ölürler Doğrusu bilmiyorum,»Yeni insanlara yer kalsın diye herhalde. Senin ve kardeşin gibilere


ölmem! Korkunç bir şey bu! Kötü bir şey!» Ama acının da sona ermesidir,»


ister inan ister inanma, yavrum, ama insanlar yaşlanınca Ölüm sana göründüğü gibi kötü ya da korkunç görünmez.


hayat durmadan ilerliyordu, yarın yeni bir şeyler çıkacak


psikologlar sevilen bir insanın acısının ölümden üç gün sonra başlayıp dörtle altı hafta sürdüğünü söylerlerdi.


Ama zaman geçerdi, insanın bir duygusu bir başka duyguyla yer değiştirirdi.


Güçlü bir acı daha yumuşak bir acıya dönüşür, yumuşak acı yerini yasa bırakır, yas da sonunda bir hatırlama olurdu. Bu da altı ayla üç yıl sürer,


Baştan sona kadar iyi geçen günler zaten azdır. Belki de bir insan yaşamındaki iyi günlerin toplamı bir ay bile değldir.


Tanrı acı dağıtmaya gelince daha eli açık davranıyordu


on iki yasından beri ilk kez uçurtma uçuruyordu. On dokuz yıldan beri ilk defa. Zaman nasıl da geçiyor dünya panl parıl ve kocamandı


İnsan aklının alabileceği dehşetin sınırı olacağına inanmak yanlış bir düşünce olmalıdır.


insanı saran karanlık arttıkça harekete geçen bir mekanizma bu sınırı sonsuza dek genişletir,


insan deneylerinin verdiği kanı şudur: Karabasanlar karardıkça dehşet üstüne dehşet yağar, bir kötülük bir başkasını doğurur, sonunda karanlık her yeri, kaplar.


küçük çocuklar pek sık düşerlerdi, bir insan yedi sekiz yaşına gelmeden önce bacakları üstünde tam bir kontrol elde edemezdi


En çılgınca olan şey de buydu. Bir yerlerde lise yıllığı, üniversite yıllığı, tıp fakültesi yıllığı vardı, birde üzerinde yaldızla DÜĞÜN .
GÜNÜM yazan bir düğün kitabı


iki kişi arasında bir çeşit insani elektrik akımı gider gelir, duygu
katılığını yumuşatırdı.


Öylesine tatlı bir oğlandı ki Tanrı neden onu yanına istedi, ama biz bunu anlayamayız, değil mi,


yapılacak bir şey yoktu. Çok çabuk oldu, bir dakika önce yoldaydı, bir dakika sonra da yatıyordu. Tanker oğlana çarptı, öldürdü, sonrada sürükledi, inan ki, çok çabuk oldu.


Birden geçmişi artık geçmişte bırakmanın doğru olacağına karar verdi. O eski kini güdemezdi artık. çok ağır bir yük gibi geliyordu bu.


kin Belki de bütün o soğuklukların toplam ağırlığıydı


ölüm saçmasapan ve amaçsız acının yerine daha yapıcı bir şey getiriyordu.


Yemekte buluşmak garip bir düşünceydi bilimkurgu romanlarını düşündü. gezegende garip bir gelenek var yemekde buluşuyorlar.
ne kadar çirkin ve vahşi Tiksinti verici bir duyguydu


Bir sümüklüböceği yumruğuyla ezmek de insana aynı duyguyu verirdi Tiksinti verici bir duyguydu


Kuşları öldürüyordu, birkaç farenin de içini dışına çıkarmıştı, ama kediler küçükhayvanları hep öldürürlerdi.


İnsanın yüreğinin toprağı taşlıktır


Ama gerçek hayatta hep yaparlar o aptallıkları, sigara içerler, arabada emniyet kemerini bağlamazlar, ailelerini kamyonların geçtikleri’ yol kenarındaki eve yerleştirirler.


Timmy Baterman Hitler’le savaşmak için Avrupa’ya giden yirmi gençten biriydi. 1942’de gitti. 1943’te üzeri bayrakla sarılı bir tabut içinde döndü.


ölmüştü ikinci bir çocuk duyulan acıyı azaltabilirdi, değil mi? İkinci bir evladı olsaydı


bir çocuğun daha olduğu için talihli sayılırsın bence. Sağlıklı bir çocuk ve bir eş


Gözleri ekmek hamuruna batırılmış kuru üzümler gibiydi.


Oğlumu geri aldım işte. Onu elimden almaya hakları yoktu. On yedi yaşındaydı henüz.Sevgili anacığından bir o kalmıştı bana.


Haksızlıktı bu. Onun için ordunun da. Savaş Bakanlığının da. Amerika’nın da, sizlerin de canı
cehenneme.


Erkekler kadına biraz serbest gözüyle» bakardı. Ama kadınlar saman altından su yürüttüğü fikrindeydiler


Her insanın yaşamında biraz kötülük vardır, değil mi


iyi yanlan da vardı, insanların hatırlamakta güçlük çektikleri bir şeydir


Küçük evin her tarafına gaz dökülmüştü. Yangından günler sonra bile kokusu geçmedi.»
«İkisi de yandılar öylece.»


yangından önce ölmüşlerdi. tabancasıyla göğsünden iki kere oğlunu öldürmüş, cesedi yatağına yatırmış, sonra evi kundaklamıştı


Radyonun yanındaki koltuğuna oturmuş, gazı ateşlemiş, kendini de tüfeğiyle ağzından vurmuştu


Toprakta bir iz bırakmadıkları için Şimdi yine iz bırakmadan yok olup gittiler.


Günün birinde biz de yok olup gideceğiz .Ama belki de biz daha kalıcı bir iz bırakırız.


Oğlunuz öldü. ama kızınız yasıyor. Onun için ne yapıyorsunuz


Gazeteler yazsa da, yazmasa da haber kulaktan kulağa yayılırdı. İnsanlar konuşurlardı, esaslı
saklanmayacak bir dedikoduydu


Yemeğini parmaklarıyla yiyen, anlamadan televizyon ekranına bakan ve hiçbir zaman adını yazmayı göremeyecek bir çocuk mu istediğin?


Soluk alıp veren bir et parçası. olsa bile,ölü oğlunu sevinç gözyaşından başka bir şeyle karşılar mıydı?


Ana babalar kör doğan, Siyamlı ikizler olarak doğan, sakat doğan çocuklarını severlerdi. bu onun duyduğu sevgiyi azaltacak mıydı?


sekiz yaşına kadar altında bezle dolaşsa bile onu sevemeyeceğini düşünmek mümkün müydü?


On iki yaşına kadar alfabeyi sökemezse ya da hiç okuma yazma öğrenmezse? Silkinip atacak mıydı oğlunu yani…


İnsanın böyle acı çekebileceğini aklımdan bile geçiremezdim, öyle acı çekiyorum ki, uyurken bile bir an dinlendiğim yok,


Adam garajda kendini asmış. Ağır bir bunalım geçiriyormuş


Kendisi, karısı ve iyi yürekli kızı. Hayvanat bahçesine, giderler, gölde sandal sefası yaparlardı.


Ağustos ortalarında şimdi bu kadar acı dolu olan eve dönerlerdi; belki de her şeye yeniden başlamak gibi olurdu bu. Belki de her şeye yeniden başlayabilirlerdi.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
s king hayvan mezarlığı

Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses ve buğulu bir güç şimdi giderek kötüleşiyordu

Bir kez talihi kötüye gitmeye görsün Rizikosuz kazanç olmaz, sevgisiz de riziko

İnsanı boğmaya, bir plastik torbayla soluksuz bırakmaya, bir parça elektrik akımıyla kızartmaya hazırdı

Bir torba fıstıkta, bir dilim biftekte, bir paket sigarada ölüm vardı.

Seni seviyorum, Seni seviyorum! Sana inanıyorum! Seni hep sevdim ve hep seveceğim. Kalbimde yaşayan tek Öz,

insanın yüreğinin toprağı daha taşlıdır; insan yetiştirebildiğini yetiştirir ancak…

Onun bir çocuk olmadığını unutma. Canına okuyacağını anladığında bağırabilir, hatta ağlayabilir de

Kediler her yerde yatıp uyurlardı, huylan böyleydi.

Kendi kendine konuşmak iyi bir şey değildi.

Ev bomboştu., bir gece öncesinin işleri de ağır bir yük gibi eziyordu kendini. Her şey aksiydi, kötüydü, üzerinde bir gölge hissediyordu, korkuyordu.

kendini aynada görebilseydi on yedinci yüzyıl tımarhane tablolarından bir yüzle karşı karşıya olacağından emindi.

Tanrı bir serçeyi bile görür diye yazardı İncil’de.

Belki de çok yaşlandık artık Belki de hep yaşlıydık,

Satın aldığın şey senin olurdu ve senin olan şey de ergeç sonunda yanına gelirdi

Wendigo kuzey ülkesinin o yaratığı, dokunuşu ağza alınmayacak iştahlar uyandıran ölü şey.

Kendi çocuklarına hiç yalan söylemeyeceğine dair kendi kendine verdiği sözleri anımsadı. Son birkaç günde gelecek vaat eden bir yalancı olmaya başlamıştı,

o kadar çok şeyi kabullenmişti ki, canavarlardan, cinlerden, ruhu uçup gitmiş bir ölünün cesedine giren öteki dünya yaratıklarından korkmuyordu artık

Çocuğun kandırmalarına yalvarmalarına kanmayacaktı.
Veba mikrobu taşıyan bir fareyi öldürür gibi öldürecekti onu.

insan çocuğunu akvaryumdaki balık gibi büyütemez

bir psikoloji öğretmeni belirli koşullarda insan zihninin yaşamda tanıştığı tüm insanların adını, yediği her yemeği, tüm günlerin hava durumunu sayabileceğini anlatmıştı,

insan zihni akıl almaz bir yeteneğe sahip bir bilgisayardı. Belki de bir milyar bellek hücresi vardı ve ne kadar bilgi alabildiği bilinmiyordu

insan çıldırmamak için bir korunma önlemi olarak bildiği şeylerden bazılarını unutur, üstünü örterdi.

Hayvan Mezarlığının ve onun da ötesinde bir şeyin kendisini çektiğini hissediyordu Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses şimdi giderek kötüleşiyordu

Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses ve buğulu bir güç şimdi giderek kötüleşiyordu

Yaşlılık başına dert oluyordu Bacak ve kolları kütük gibi ağırlaşmıştı Bahçede iki saat çalıştıktan sonra sırtının ağnsı dayanılır gibi değildi. Dünyanın en yaşlı hırsızı,

insan yaşlandıkça belleğin işlevi azalıyor ve insan çok eski günleri, yüzleri olayları inanılmaz bir kesinlikle anımsıyordu. Donuk renkli anılar yeniden renklenip canlanıyor, sesler yankısını kaybedip özgün tınılarına kavuşuyorlardı bunun adı bunama,

Her yanı buz gibiydi ama içinde garip bir sıcaklık vardı, istek, tutku, belki de ihtiras. Önemli değildi. Soğuğa karşı koruyordu

hava hareketinin artması, sakinliğin bir anda yok olması, ardından rüzgânn uğultulu sesi… insan o zaman sallandığını hisseder, biraz bir şeylerin uçup kırılacağından korkardı

kilitli olacak elbette. Herhangi bir Amerikan kasabasında gece saat on birden sonra mezarlığın kapısını açık bırakacaklarım mı sanmıştın?

Kimse artık o kadar güvenmiyor bir başkasına.

demir ok bir girdi mi. insanın hayaları paramparça olurdu. Şişe geçirilmiş domuz gibi bağınr dururdun sonra

Haydi haydi, gerçekleri görmezlikten gelme. Çılgın olabilirsin, ama okadar da değil.

Bu kadar basit demek? Çılgınlık mı bu? Sekiz yıl okudum doktor ‘olmak için… ama tek bir adımda mezar soyguncusu oldum…

oğlunu düşündün mü hiç? Belki
olduğu yerde mutludur. Belki meleklerin yanında uyuyordur

Gecenin de belirli bir süresi vardı, ardından gündüz gelecekti.

Yağa bulanmış bir şey gibi kayıyordu zaman avuçları arasından.

hayatında kendini hiç bu kadar yapayalnız ve her şeyden kopmuş
hissetmemişti. Uzay gemisinden çıkan ve karanlıkta boşlukta uçan bir astronot gibi hissediyordu

İşte karşısındaydı. bekliyordu. O kadar yakın ama aynı zamanda öylesine de uzak.

Herhangi bir insan toplumunda insanlar kimi zaman anlaşılmayan bir nedenle sık aralıklarla ölürlerdi

Şubatta kalp krizleri, felçler, böbrek yetmezlikleri ortaya çıkar. Çok kötü bir aydır şubat. İnsanlar şubatta yorulurlar

Ağustos çok ağır geçen bir aydır. Bir gaz borusu patlamadıkça ya da köprüden aşağı bir otobüs uçmamışsa ağustosta mezarlığı dolduramazsın.

Bir kez talihi kötüye gitmeye görsün Her şey bitmişti işte.

hiç insan gömen oldu mu?

öyle korkuyorum ki… üstelik neden korktuğumu da bilmiyorum.

Yüreğinde bir korku uyanmıştı şimdi. O gizli yere sinsice biri girivermişti. Beni uyutuyor… ipnotize ediyor… bir şey. Uyanık durmamı istemiyor.

yaşlılar ise yaşlandıkça aptallaşırdı. Bu aptallık kimi zaman iyilik, kimi zaman da gurur biçiminde ortaya çıkardı.

Wendigo’ydu o, kuzey ülkesinde dolaşan, insana dokunduğu anda yamyama çeviren yaratık.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
kırmızı papağan
mauro vasgoncelos

Kentte uğrunda yaşamaya değecek her şey vardı. temiz ve güzel. Evler harika. yapılar göklere kadar yükseliyor. Ama paran olmayınca kentte yaşanmıyor,

elmas madenlerinde soygun ağır suçtur öldürmeye bile iznimiz var.


üşütmüdler kafayı Karısı dolunayda ormana kaçıp çığlık çığlığa
bağırıyormuş. Bir kez de canlı bir papağan yemiş, önce boynunu koparmış sonra kanatlarını.

Kızılderililer arasında kendini iyi hissetmeye baĢladı. Ona kötülük edecek kimse yoktu burada

Ve ölüm kendisini yalnızlık ve hüzün içinde bulacaktı...

Dün' geçmiş demekti Her şeyiyle geçmiş, kapanmış unutulmuştu

Saf ve iyiydi bu insanlar. Ya kendisi?.. Onlar gibi saf ve
çocuksumuydu

Kızılderili, tek gerçek arkadaşıydı Her zaman isteklerine boyun eğerdi. eziyet ederdi ona Ama o aldırmaz, güler, kin duymadan sadık bir köpek gibi yine gelirdi

Ne çabuk yaşlanıyordu Kızılderili kadınlar! Ne kadar da kolay ölüyorlardı... Acı anılar içinde

insanlar acımasızca döverdi köpekleri. Ama onlar da yakalayınca ya da köşeye kıstırınca dişlerini gösterip yapılan kabalığın acısını çıkarırlardı...

kardeşine yaklaşmak istemişti, ama sonuç alamamıştı. O andan sonra, kardeşi istese bile artık gözünde bir ağaç kabuğundan farkı olmayacaktı

Her Ģey ne kadar güzeldi çocuklukta

Karıncalar dünyaya aldırış etmeden dolaşıyordu üzerinde.

şeytanlar götürsün seni korkak insan

Ben ne zaman düşümde yıldızları görsem iyi birşeyler olur

bu yıl neler yaptığını sordu. Ben mi? Hiçbir şey. Çok balık tuttum, ava gittim, hep senin özlemini duydum, bir sürü dayak yedim

en korkunç yanı yalnızlıktı. güç tükenip eller boş sersefil kalınca... Artık geçmişi, boşa harcanmış zamanı düşünmek para etmezdi.

beklenen tek şey, insaflı bir ölümdü

Yaşamından kısa görüntüler hayalinde canlanıyor, acı veriyorlardı ona. Analığın bedeli olmalıydı bu

yaşam pençesine almıştı onu. Bu eskiye göre daha hoştu. Birçok sevinçli birçok da acı anıları vardı.

On kuruş için adam öldürmüyorlar mıydı?

Bir kilo et için ya da yalnızca aptalca bir şaka için cinayet işlemiyorlar mıydı?

Kavga edip vahşi hayvanlar gibi birbirlerini yere sermiyorlar mıydı

yalnızca o ânı yaşayan, üst tarafına boşveren bu dünyaya karşı insan gibi davranmalıydı

Yasayı temsil edenler nadiren doğru sonuca varırlar. Tıpkı canilerin olduğu gibi

polisler de ölürler. Bir gün sinsi bir kurşun arkadan, gelip beyinlerini parçalar, göğüslerini deliverir

Sizınkine yaşamak denir mi? Çok daha iyi şeyler var dünyada

Genç ve hoş birisiniz, sizin gibi bir insan yaşam boyu bu çöplük gibi yerde kalmamalı.

O zengin olmak istiyor!.. Hem zenginliğin ne yararı vardı

Niçin? Hiçbir Kızılderili zengin değildi. Zenginlik beyazlar içindi.

zenginliğin ne yararı vardı

kadınlar, bronz bedenli çıplak adamları gördüler mi, dehşete düşüp nereye saklanacaklarını şaşırırlardı.

nedendir bilinmez, kötülükten mi, yoksa eğlence için mi atlara, sığırlara ok yağdırmışlardı.

Serseri ,bu, kentte yaşar ama hizaya gelmez. Dönünce bir de bakarsın, hiç değişmemiş. Hep aynı Kızılderili...

derileri için av hayvanlarını vurup yok ediyorsunuz. Açlıktan iğne ipliğe döndü

Bir inan kendini bu işe verdi mi, gece gündüz bırakmazdı Açlıktan iğne ipliğe döndü artık.

Kumsaldaki kumlar kadar sessizim.

Çok para bu oğlum. Böyle Ģeyler daima felaketi de birlikte getirir

para çok bela, çok kan getirir

Tutamadığı ağzından salyalar akıyordu. Dayanamıyordu artık. Niçin ölmüyordu, niçin? nefret ediyordu yaşamdan

Ateşten pençeler omurgasını kavrıyor, kaburgalarına yapışıyor, alev gibi sarıyordu. Yaşamın cefasıydı bu, nefret ediyordu

Neredeyse sabah olacaktı! Bir çocuğun doğması bir günün doğmasından çok zaman alıyordu.

Ölünce toprak olacak, her şey bitecekti. En iyi çözüm bu

Yaşamak istiyordu Yaşamak!
Başka herkes gibi, buna hakkı olmak...

Albay karısını soymak için
öldürürken hiç vicdan acısı duymuş muydu? Tersine, gayet keyifli dönmüştü köye

Radyo olmadığı için insanlar her şeyden uzak yaşıyorlardı bölgede.

Haline bak! Amma da çekmiş kafayı! Ölür insan bu kadar içerse

Teşekkürler!.. Amma sevinçli
Amma kibarlar! Ne ince davranıyorlar Kızılderililer

Kızılderililerin en terbiyeli insanlar olduğunu biliyormusun

içlerinden nasıl geliyorsa öyle bağırıyordu Kızılderililer.hepsi güçlü, ve yakışıklı kişilerdi. Yağlı bronz kasları alevlerin ışığında
parlıyordu.

bir insanın içkiden öldüğünü görüyorum çok içti, beyin kanamasından ölmüş olmalı.

ölü, konuşanların gözünde gittikçe değer kazanıyordu. Öyle değilmiydi: insan ölünce değeri artmaz mıydı

Söylemişti bin kez, kötü birşeyler olacak diye. Geceleyin bir baykuş ötmüştü, ölümü çağırmıştı

Şeytanın karşısında tetikte durmak zorundaydı her an. onun hakkından gelmeden onun icabına bakmalıydı.

Bir tohum çatlamıştı, ilk güvensizlik tohumuydu bu... Büyüyecek, gelişecek, yeni cinayetlerle olgunlaşacaktı.

Her seye kapamıştı kendini, derin bir hüzün içindeydi, gözlerinde yalnızca hüzün okunuyordu

Köyde köpekler havlamaz, çocuklar ağlamaz, gece kuşlar ötmez olmuştu. Sanki bütün yaşam sönmüştü.

Uzakta küçük bir ateş belirdi. Kahve yapıyorlardı, kokusu havaya dağılıyordu. Hepinize iyi akşamlar

Yazın soğuklarında böyle sıcak bir kahve iyi geliyor insan

Elmas arayıcılarının hepsinde taş gibi ifade olurdu. Bıkmadan usanmadan bütün yaşamları yaşamları boyunca şans peşinde koşarlardı,

Elmas arayıcılarının çoğu aradığını bulamazdı. gözleri donuklaşır, yüzleri duyarsızlaşırdı sessizliğe gömülürler ve içlerine acı bir umutsuzluk dolardı.

Aslında başkalanndan ne kötü ne ne iyiydiler Ancak yüreklerini hırs bürüyüp cinayetlere sürükleyince anlam kazanırdı yüzleri.

O ellerden iyilik geldiği gibi insanın göğsüne saplanacak bir bıçak da çıkabilirdi.

bilgiçlik taslamayayım, herkes ne yaptığını bilir elbet

Bu gözükara Kızılderililer yarı vahşidirler. şeytan gibidir insan değil inatçı insanlar şimdi av zamanı

şeytan gibidir insan değil...Bu Kızılderililer inatçı insanlar, oysa iyiyle kötüyü pekâlâ ayırt ediyorlar.

ona uygar dünyada bir yaşam sağlayacak olanakları sağlamak için dişini tırnağına takıp savaşıyordu. Belki de Bu düşünce, birçok kişinin canına maloldu

uygar insanlardan öğrenmişti böyle sahtekârlıkları
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
kırmızı papağan
mauro vasgoncelos

olur olmaz harcamamalıydı parasını. Geleceğin neler getireceğini kimse bilemezdi.

Namuslu kazanılmış ya da kirli işlerden de kazanılmış olsa iş görüyordu para.

Çalınmış da olsa, alın teriyle kazanılmış da olsa, iş görüyordu para.

Kimbilir, belki de kimseye bir kötülük yapmak istemiyordu

Büyü intikam... Korkunç!
Hiç iyi bir şey değil.

Vicdanlarıyla hesaplaşıyordu adamlar, hepsi bu kadar.

Uyku iyi geliyor, nehrin suyu gibi, insana her şeyi unutturuyordu.

nefret ediyordu. Onun tutumundan, kendisini adam yerine koymamasından nefret ediyordu.

Bu nefret, bütün erkekler için geçerliydi. Hepsi aynı soydandı çünkü, hepsi

Kızılderililer birine bağlandılar mı, köpek gibi sadık olurlardı.

Yaşamı yaprak yaprak açılıyordu gözlerinin önünde.

Allahım ne cehalet! insan nasıl büyür böyle her şeyden habersiz

Yarından tezi yok, dua etmesini de öğreteceğim sana. Gökteki dua bilmeyen kızlardan hoşlanmaz,

denizden gelen koku Martılarla dolu gök... Deniz tuzu kokan insanlar... Her şey ve herkes o kadar özgür ki...

Anlattı, anlattı... ilginç olduğunu düşündüğü her şeyi anlattı. Sevinçli anıları yok denecek kadar az olduğundan çoğu hüzünlüydü

gelecekten söz etmezdi. Gelecek yasaktı asla gerçekleşmeyecek bir düştü. Tanrının isteğine bağlıydı. Sahibine faiziyle geri ödenen bir borca benziyordu

Ne fark ederdi bedeninin güzel olup olmaması, kalbinin sıkıntılarına yalnızlığına çare bulamadıktan sonra.

burada. Havanın tuzun, ırmağın, yaşayan insanların kokusu vardı.

Bir yere şafağın sökmesi hiçbir şey değiştirmedi. Gün ışığı insanları daha çirkin, dünyayı daha güzel kıldı.

Gök de bugün tek bir renge boyanmıştı: Mavi. Bütün gök kubbesi mavi ile dolmuş taşıyordu

Erkeklere soğukkanlılık ve cesaret gerekliydi.

Her şey ölümü anımsatıyordu.

bir insan daha güzel yaşamaya layıktır..."

Daha güzel bir yaşam işte buydu: Soygun,kaçış, cinayet, hırs... ve kan dökerek ele geçen bir taş..Ama her şey ölüm kokuyordu.

Gök, sanki kan istercesine kıpkırmızıydı. Kan! Kan her köşesinde de bir tehlike

yatmış pusuya, bizi gözetliyor!şeytan! Sanki dünyanın en doğal şeyiyle karşı karşıyaydı!

Dua etmek istiyordu ama, dudaklarına söz geçiremiyordu. Duayı işitecek Tanrı, elbette yüreğindeki korkuyuda biliyordu

şimdiye kadar bu kadar güzel bir gün doğmamıştı. Gök altın gibi parlıyor ve ırmak sıvı altın gibi akıyordu

Rüzgâr uğulduyor, kumları savuruyordu Kimse kimseye güvenmiyordu

Gözler ele verir insanı. Timsahları da karanlıkta gözlerinden tanırlar.

avcıları insafsız heriflerdir, her avın üzerine hırsla giderler, gözlerini budaktan esirgemezler

olur olmaz şeylere inanıp çıldırmak ve herkesi ümitsizliğe sürüklemek istemiyordu.

Ne kadar para getirecekti bu elmas sağ kalanlara? Bu cinayetleri ve vicdan acılarını silmeye yetecek miydi bu

Anıları sevgiyle doluydu. Bedenini hissetmiyordu. Kalbi atıyor ama bu atışın bedenine hiçbir katkısı olmuyordu.

Yaşamak ya da ölmek onun için fazla fark etmiyordu.

Ormanın derinliklerinden gelen nem ve misk kokusu yaşam diye bir şey olduğunu anımsatıyordu

Geçen zaman bir yüzyıl gibi geliyordu; ama birçok şey başarmıştı insanları ne kadar sessiz yapıyordu ölüm!

insanları ne kadar sessiz yapıyordu ölüm

Ölüler kötülük edemezlerdi.

Tanrı varsa, her şeyi görmüştü

ilgilendirmiyordu ölüler onu. Gönül borcu duymuyordu hiçbirine

Piranha'lar korkunç balıklar değil mi? .

Kızılderililer yok oluyorlardı. Uygarlık geldikçe Kızılderililer gidiyorlardı teker teker

on dakika sonra özgürlüğe ve güvene kavuşacaklardı. Yaşamlarının bu kısa mesafeye bağlı olması, inanılacak şey değildi!

Gecenin bin gözü, ormanın bin pençesi vardı.

Amanon nedir? Bir çılgınlık ve ölüm dansı. kadını diri diri toprağa
gömüyorlardı, Bir kadın tutup ormana sürüklerler, bütün erkekler bir çukur açarlar, canlı canlı gömerler sonra. Kızılderililer Yine de hepsinden iyidirler.

Kızılderilileri uygar diye bilirdim.
Yine de hepsinden iyidirler.

Bir kadın tutup ormana sürüklerler, erkekler bir çukur açarlar, canlı canlı gömerler sonra. yakmışlar, Çevresinde oynuyorlar. Kadını gömmüşler, üstünde tepiniyorlar

Sabahın yaklaştığını kuşlar haber verdi. Sevinçli cıvıltılar, renkli ötüşler birbirine karıştı.

ileri gitmiş, geri gitmiş fark etmezdi anık. Bütün yollar cehenneme çıkıyordu.

Her ağacın arkasında ölüm pusuya yatmış, bekliyor; saldıracağı uygun ânı kolluyordu.

Ama şimdi, kendini bu kadar canlı, bu kadar iyi hissettiği bir anda ölümü düşünmenin anlamı neydi

Çok eskiden insanlar mutlu yaşarlar, açlık nedir bilmezlermiş.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
stephen king sadist

Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.

kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşdıkça
pekişeceğine inanıyorum.

Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.

Dipsiz bir uçurumun içine baktığınız zaman, o da sizin içinize bakar. NIETZSCHE

Can acısı kazık gibiydi. Bazen üzeri örtülüyor, bazen ortaya çıkıyordu. Ama hep vardı. Can acısı

Sadece babam bana her zaman cüzdanımı gözümün önünden ayırmamamı söylerdi

Fırtına patlamadan evde olmak istiyorsan, arabayı hızla sürmelisin,

Tann’ya büyük lütuflan için de şükretmeliydi.

Ehliyetlerdeki resimler insanın kendine hiç benzemezler

Ölmek üzere olan insanlar ender bağırırlar. O kadar enerjileri yoktur.

Herhalde hayvanca bir çağa hayvanca sözler gerekiyor. Ama eski günler daha iyiymiş.

düşünmek istemiyordu. İstemiyordu. Çünkü sadece yaşamak bile zordu.

anlayamayacak kadar aptal mı? Hayır. Fazla tutucu. Değişmek istemiyor. Hatta değişme fikri bile hoşuna gitmiyor.

Cesur bir insan düşünebilirdi. Bir korkak bunu yapamazdı.

Bu kadın bir hemşire. Hâlâ hemşirelik ediyor mu? Hayır. Çünkü işe gitmiyor. Bunun cevabı belli. Kafadan çatlak.

1871’de kadınların çoğu doğum sırasında ölüyorlardı,

Yalan söylüyorsun senin iyi bir insan olduğunu sanıyordum. Ama Yalancı, kötü, pis bir köpeksin sen.”

birdenbire öldü, işte o kadar. Bazen böyle olur. Tıpkı hayatta olduğu gibi. Bazen biri…”

işim gereği kaç kişinin öldüğünü gördüm. Yüzlerce insanın. Bazıları avaz avaz haykırarak can verirlerdi! Bazılan da uykularında!

Bir yazar da eserindeki tipler bakımından Tanrı gibidir. O karakterleri yazar yaratır.
Tanrının bizi yarattığı gibi.

Kimse Tann’dan hesap soramaz

Geceyi kâh uyuklayarak, kâh ter içinde uyanarak geçirmiş ve ölmek üzere olduğuna inanmıştı. Bir süre sonra da öleceğini ummaya başlamıştı.

Bu durumdan kurtulayım da, ne olursa olsun. Can acısının bu kadar korkunç bir şey olduğunu bilmiyordum

En iyisi burada yatmak. Ve burada ölmek. Bu korkunç acıya da
kesilinceye kadar katlanmak

çok dengesizdi. Ve bu dengesiz tiplerin intihar ettikleri çok görülmüştü

Koltuğunun altından bir 44’lük çıkarıyor, namluyu ağzına sokarak tetiği çekiyordu. Gözyaşları arasında, Elveda zalim dünya,” diye bağırıyor ve kendini vuruyordu

Peynirsiz bir kapana sıkışmış
fare gibi. Artık ölümü bekliyordu

Onun için dua ettim. Bildiğin gibi bir Tanrı var. Ve dualara karşılık veriyor. Her zaman dua ettim. ‘Sevgili Tanrım,’ dedim

Bir anne oğlu onun kötü olduğunu söylediği ya da çocuğu elindeki tehlikeli şeyi aldığı için ağladığı zaman çok üzülür.

Bir anne haklı olduğunu bilir. Onun için de görevini yapar.

uğruna acı çekeceksin? Haydi, haydi, aklını başına topla! Galileo bile karşısındakilerin ciddi olduğu zaman sözlerini geri aldı.

Eğlenceli bir evde konuk olduğun zaman kahkahalann ardı arkası kesilmezdi.

İyi bir yazı makinesi sonsuza dek dayanır Eskiden bürolarda kullanılan bu bebekler tanktan farksızdır.

Sana o kitapları mutlaka vereceğim. Biraz eski ama olsun. Bu da bir kitabın iyi okunduğunu ve çok sevildiğini göstermez mi?”

Bir çatlağa basarsan, annenin belkemiği kırılır,’

Yazdıklarım yeterince iyi olursa…
o zaman elime yaşamak için bir fırsat geçmez mi?

Ummak ve çabalamak soylu bir şeydir,” Ama sonu felakettir.

Annem, ‘Güzel insan güzel iş yapar,’ derdi.

annem her zaman, ‘Bahar umudu, cennete gideceğini ummak gibidir,’ derdi.”

Annen sana en pahalının her zaman ‘en iyi’ olmadığını söylemedi mi?

Annem bana sadece, ‘Ucuz mal, kötü maldır’” dedi

kabileler bir tanrı öfkelendiği zaman onu yatıştırmak için birini kurban ederlerdi…

Beni güldürme. Annem öldüğünden beri kimse benden yana değil. Ve o öleli yirmi yıl oldu.”

Ama bir kitap yıllar boyunca eskimemelidir,

sakin ol. Kazandığın her şeyi kaybetme.

Ama ben aslında bir şey kazandım mı ki? Yoksa öyle düşünerek kendi kendimi mi aldatıyorum?

Ancak aptal biri iyi bir işe kötü araçla başlar

Tanrımm, yalvarırım,” diye inledi.
Ya beni buradan kurtar ya da canımı al…

Acı geçmez.

Ama Tanrı, kendince çabalayanlara yardımeder

Tanrının ya da kaderin bu kadar zalim olabileceğine inanamıyordu

ona ayın ve gelgitin kontrolü verilmişti. Ya da elini uzatmış ve ayı yakalayıvermişti. Bu müthiş bir düşünceydi. Huşu uyandıran bir fikir… Ama yine de korkutucuydu.

Yaşa ve öğren. Öyle demezler mi?

Şimdi yanaklarından akan yağmur damlaları değil gözyaşlarıydı

ikisi de bazen öğüt vermenin, yerine getirmekten daha kolay olduğunu öğrenmişlerdi

Bazen kendini frenleri tutmayan bir arabada bulurdu, bazen de zehirli gaz verilen bir odada. Ya da onu elektrikle öldürmeye çalışırlardı.”

şimdi gökyüzü yine masmavi, güneş pırıl pınldı. Güneş yalnız parlamıyor, etrafı ısıtıyordu.

Bu dünyada yapamadığım milyonlarca şey var.

Burada iki şey var pek bol, dostlar. Büyük laflar ve boş kâğıtlar

genellikle bir FİKİR BULMAYA ÇALIŞIRKEN paltosunu giyerek yürüyüşe çıkardı.Buna gerek olmadığı zaman yanına kitap alırdı.

Yürümenin iyi bir egzersiz olduğunu bilir ama sıkıcı bulur. Yürüyüşte konuşacak biri olmadığı
zaman bir kitap işe yarardı.

Bütün yazarlar biliyorlardı bunu. Bir kitap uzun süre durakladı mı çürüyüp parçalanmaya başlıyordu.

Bazen çok iyi bir insan… hepimizin sevdiği bir kimse öldüğü zaman ondan ayrılmak bize zor geliyor.

Bazen çok iyi bir insan… öldüğü zaman onun ölmemiş olduğunu hayal etmeye başlıyoruz

Duyduğu acı onu mahvediyordu ama bu garip duygu o zamana kadar hissetmediği bir şeydi. Sanki içinde gök gürüldüyordu

Neden kilise gibi kutsal bir yer karanlık bastıktan sonra insana pek korkunç görünüyor

Üç yıl önce pek sevdiği polo atı bacaklarını kırmış ve hayvanın öldürülmesi gerekmişti atın etini yemişti. Bunun sevgi dolu bir davranış olduğunu iddia etmişti.

zenciler Harika insanlar. Ağızlarına çubuklar sokuyorlar. Bazıları alt dudaklarında ansiklopedinin on iki cildini birden taşıyabilir.

onlar bana bir insanın sevdiği şeyi yemesi gerektiğini öğrettiler. Kanlı ama şairane bir şey bu.

Kilise kulesindeki saat on ikiyi çalmaya başladı. Annesi Bu saatte ölümle hayat arasındaki kapı biraz aralanır,” demişti. “Ve ölüler iki tarafa da geçebilirler.”

kırmızılığın kadının boynundan yanaklanna yayıldığını gördü. kulakları bile kıpkırmızı kesildi. “
mutlaka arı zehrine alerjisi vardır

On iki kişiden birinin arının zehirine karşı mutlaka alerjisi vardır. Alerji çeşitli biçimlerde kendini gösterir. Bazen arının sokması komaya yol açar. Bu… katalepsiye benzer.

Seni pis köpek! Sana bir çift sözüm var! KÜÇÜK KÖPEKLER BÜYÜK KÖPEKLERİN ÜZERİNE BECERİRLER

Herhalde benim gibi zavallı, fakir bir dulun dertleri senin gibi Bay Zeki Zengine önemli gelmiyor

Psikotikler normal insanlar gibi yaşamayı başarabilirler. Ve çok iyi bildiğin gibi, bazen çok korkunç şeyler yapar ama yakalanmazlar.

sen bana ne kadar hatalı davrandığımı gösterdin. Doğru yola dönmemi sağladın. Sana sadece bunun için bile çok borcum var

Ben bankalara güvenmem.

vergi borcunu ödemeyi bir kez geciktirmiş bir insana haciz koymalan garip. Bu işin içinde bir iş var. Şey… pis bir iş.

Vergi borcunu ödemezsen evini elinden almaya çalışabilirler. Açık artırmayla satarlar. Bunu yapmaya haklan var sanınm

Ama gerçek birparanoyak hemen her şeyden kuşkulanırdı.

Kadının nefesi çürük yiyeceklerin ortasında yatan bir ceset gibi kokuyordu.

Mahzene kapanlar kuruyorum. Kapanlara yağ sürüyorum. Her zaman dokuz fare yakalıyorum. Onlar suda boğuluyorlar Zavallılar.

Fareye baktı Zavallılar…
Zavallıcıklar.”Kalbi nasıl da çarpıyor! Kaçmak için nasıl da çırpınıyor! Bizim de yaptığımız gibi,

Çok şey bildiğimizi sanıyoruz. Ama aslında bildiğimiz kapana kısılmış bir fareninki kadar. Hâlâ yaşamak istediğini sanan belkemiği kmlmış bir fareninki kadar.”

Belki de öbür dünya daha iyi bir yer. Hem fareler, hem de insanlar için. Tabii insanlarla fareler arasında fazla bir fark yok.

Depresifler önce ailelerinin bütün üyelerini vurup En son da kendilerini öldürürler

Psikotik bir kadın çaresizlikle çocuklarına en güzel elbiselerini giydirir Onları dondurma yemeye götürür. Çocuklarla birlikte en yakın köprüye gider. Ve onları kucağına alarak aşağıya atlar.

Depresifler kendilerini öldürürler
Psikotikler zehirli egolarını doyurmak peşindedirler. Herkese bir iyilik etmek ve onları da birlikte öbür dünyaya götürmek isterler

Dünya çoğu zaman berbat bir yer.”
Özellikle aptal aptal yağmur yağarken.”

Okuyacak bir kimse olmadıktan sonra kitap yazmaya değmez ki.

her şey sona eriyor, öyle değil mi, Sonunda hepimiz toz oluyoruz

Herhalde kaçmayı düşünüyorsun. Kapana kısılan bir fare de öyle sanırım. Ama kaçamayacaksın,

Zayıflık ve korkaklık. O, ne yazık ki ya da ne iyi ki, deliliğin arkasına saklanamazdı.

Kapının üzerindeki levhada şöyle yazıyor: GÜLME YERİ’. Bazen oraya gittiğim zaman gülüyorum… Ama çoğu zaman avaz avaz bağırıyorum


Onunla olmak Ölüm Meleğiyle konuşmaya benziyordu

Bir kahraman ya da aziz gibi yaşamamıştı. Ama bir hayvanat bahçesindeki ender bulunan bir kuş gibi ölmek de istemiyordu.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
stephen king sadist

Ama bir ölünün yeni bir piyano alması ne kadar imkansızsa, roman yazması da o kadar imkânsızdı.

Önemli bir Amerikan töresi var Ay ışığında evlenme teklif etmek erkeklere düşer, boşanma davası açmak da kadınlara

Taşlar ve sopalar kemiklerimi kırabilir ama sözler bana zarar veremez.”

en büyük hatasının herkes bir şeyler sezmeye başladığı zaman cinayet işlemekten vazgeçmeyişi olduğu anlaşılıyordu.

Durum kötüydü. Ama ne yazık ki, yine de yeterince kötü değildi.

Utanılacak hiçbir şey yapmadım. Ben hiçbir zaman utanmam. Yaptığım şey kesindir. dönüp arkama bakmam.”

Tanrına dua ettiğin zaman sana bunun bin katı karşılık verir

Tatlı tatlı gülümsedi. Gökyüzünde güzel bir şato gören bir kadının gülümsemesiydi bu.

ünlü’ diye tanımlanan yazarlardan bazılarının hayat hikâyelerini okudum. Çoğunun kötü insanlar olduklannı biliyordum.

F. Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway ve şu Missisipi’li Faulkner mi ne… onlar Pulitzer Kitap Ödülünü kazanmış olabilirler. Ama hepsi de ayyaş serserilermiş

morfin ilaçları almaya her zaman dikkat ettim. Onları kilit altında tutarlar. Şişeleri sayarlar. Her şeyi kaydederler.

Ve bir hemşirenin ilaç aşırdığından kuşkulandıklan zaman onu göz hapsine alırlar. Bu işi ‘ilaç aşırmak diye tanımlarlar… Ve sonra… güüüm!” Onu kovarlar. Ve böyle işlere bulaşan hemşirelik yapamaz

Ama ben hata yapmayacak kadar akıllıydım.

Dipsiz bir uçurumun içine baktığınız zaman, o da sizin içinize bakar. NIETZSCHE

yalancılar rahatlıkla yemin ederler! Yalancılar yemin etmeye bayılırlar

Aferin sana. Hiç de akılsız olmayan bir kadına gerizekâlıy-mış gibi davranırsan, her seferinde savaşı o kazanır.

Yazmak bir tür ilaç. Gelecekten umduğum tek şey o

Eğer yazar olmak istiyorsan az bir yetenek işe yarar. Ama aslında gerekli olan her yara izinin hikâyesini hatırlayabilme yeteneğidir.

Sanat, güçlü hafıza demektir.

Konfıçyüs, “Bir dizi mısır yetiştirmek isteyen bir insan önce bir ton gübreyi kürekle atmalıdır,” demiş

Sen altın yumurta yumurtlayan kazı kesmek istiyorsun! İşte yapmak istediğin bu! Ama masaldaki çiftçi kazı kestiği zaman elinde sadece ölü bir hayvan ve bir avuç değersiz bağırsak kalır!

Arthur Conan Doyle, Sherlock Holmes’u öldürdüğü zaman bütün
İngiltere ayağa kalkmıştı. Herkes Holmes’un diriltilmesini istemişti.
Üzülmemiş öfkelenmişlerdi.

Doyle annesine mektup yazarak Hol-mes’u öldüreceğini haber verdiği zaman kadın şöyle diyordu. O iyi Bay Holmes’u mu öldüreceksin? Saçma! Sakın böyle bir şeye cüret edeyim deme!

Bugün çok canım sıkılıyor. Biri öldü. Benim için çok Önemli biri.

İhtiyarlar gibi. Birdenbire, bazen olmayacak anlarda yaşlı adamlar gibi uyukluyordu.

bir şeye karar verdi mi onu yapıyordu. Hiçbir yalvarma onu etkilemiyor, çığlıklar durdurmuyordu.

o ne zaman uyuduğunu ve ne zaman uyandığını bilir ne zaman iyi ne zaman kötü olduğunu bilir

Kahramanca savaştığını
düşüne-bilseydi ne kadar iyi olacaktı bir insan için büyük bir gelişmeydi bu.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
stephen king sadist

seni donarak ölmeden devrilmiş olan arabandan çıkardım. Kırılmış zavallı bacaklarına destekler taktım.Şimdi bu delilikse beni hemen tımarhaye kapatsınlar.

Sancını hafifletmek için sana ilaç verdim. Sana baktım. Yazdığın o kötü kitaptan seni vazgeçirdim. Seni ikna ettim. O en güzel romanını yazman için. Şimdi bu delilikse beni tımarhaye kapatsınlar

Gülüşünde hem mutluluk, hem de keder vardı

Bir kitaba başlarken sonunu nasıl getireceğimi bildiğimi sanırım. Ama roman hiçbir zaman tasarladığım gibi sona ermez.

şaşılacak bir şey değil. Bir kitap yazmak aslında bir füze atmaya benzer… Ama roman uzay yerine zamanda ilerler.

Bir romanı başlangıçta tasarladığın gibi yazman, bir Titan füzesini dünyanın öbür ucuna atarak bunu bir basketbol potasından geçirmek gibi bir şey olur.

Hikâye kâğıtta güzel gözükür ama roman aslında hiç de iyi olmaz.Kim ne derse desin gerçek her zaman hayalden çok daha garip oluyor.

İnsan çoğu zaman neler olacağını kesinlikle, tamı tamına biliyor.

Eski ata-sözlerine göre intikam soğuk yenilmesi gereken bir yemekmiş ama bu sözleri uydurdukları sırada sıvı yakıt henüz icat edilmemişti.

bir insan bütün hayatını çok kötü şeyler olacağını geçirerek düşünürse, elbet arada sırada yanılır.”

yaşam önemli bir güreşten farksızdı.

Hatalar sinir bozucu şeylerdi ama önemli de sayılmazdı aslında.

artık ölmenin korktuğu kadar kötü bir şey olmadığını anlamaya başlamıştı tükeniyordu. İşte bu korkunçtu. aptalca bir şeydi.

aptalca bir şeydi. Ama biz gerçek hayatta yine de kendi kendimizi kandırmaya devam ettik,

Gülüşünde çılgınlık vardı. gerçekten korkutan bir gülüş bilinçli birkötülük, habislik vardı.

Gözbebeklerinin gerisinde bir ifrit dans ediyordu.Kadında şeytan şansı var. Ve sıkıştığı zaman iblis kadar zekileşiyor…

yaşaması için onunla ölümüne savaşması gerekiyordu.

yazarlar kitaplarının başına birine adadıklannı belirten bir şeyler yazarlar. Bunun nedeni bencilliklerinin kendilerinde bile dehşet uyandırmasıdır.

Görüyorsun ya, ben nekadar ‘cici çocuğum Evet, sen çocuklann en cicisisin,

sigarayı içerim. Kendimden geçecek gibi oluncaya kadar. Ondan sonra sigarayı
söndürürüm

Afrika ‘da çok şey görmüş, bazı Afrikalıların bir değil pek çok tanrıları olduğunu öğrenmişti. Bunlardan bazıları son derece zalimdiler. Bazıları ise deli.

Zalimlik yine de anlaşılacak bir şeydi. Ama delilik? Bu tartışma kabul etmezdi

Dolmakalemi alıp bir yazarın sözlüğündeki en sevilen ve en nefret edilen sözcüğü yazdı.
SON

Her kitabını bitirişinde kendini böyle hissederdi. Boşalmış, düş kırıklığına uğramış gibi

Her küçük başarının bedelini gülünç bir biçimde ödediğini biliyordu.

Her zaman aynıydı. Her zaman. Sanki vahşi bir Ayı ilk kez gerçekten gülüyordu. Sevinçle,

Burnuna kadın kokusu geliyordu. Yanmış et, ter, nefret ve deliliğin kokusu.

Yanılıyorsun Bir tanrıça ölmez. Tannçayı öldüremezsin. Tannça ölümsüzdür.

Ancak kahrolasıca hayat o kadar düzensiz ve karışıktı ki. Bölümleri bile olmayan bir ömür hakkında başka ne söyleyebilirdiniz?

Bölümleri bile olmayan bir ömür
bir romanda olanlara benziyordu. Bu olayda hayatta görülmeyen bir bütünlük ve düzgünlük vardı.

Lisedeyken bir roman okumuştum,”
Galiba ‘Monte Kristo’ydu adı. Romanda bir adam tam kırk yıl hücrede yalnız başına yatıyordu.bir tek kişi bile görmüyordu.

Bu roman bu dünyada satılan bütün kitaplan geride bırakacak, dostum. Kitaptaki hikâye de, gerisindeki macera kadar olağanüstü sayılabilir.

Tanrı’ya şükretmeliyiz

bölüm bölüm gösterilen filmlerdeki karakterlere benziyorduk. Gri hiçbir şey yoktu. Her şey ya siyah ya da beyaz Kötü ya da iyiydi

Çok ünlü bir yazardı, ama bir gün, hayatta kalabilmek için kitap yazması gerekeceğini hiç düşünmemişti
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
albert camus düşüş

Temiz bir yaşama razı mısınız? Herkes gibi?’ Evet diyorsunuz
doğal olarak. Nasıl hayır diyebilir insan?

Ne temizlik! Yetmiş beş bin Yahudi sürülüyor ya da öldürülüyor, havasız bırakılarak yapılan bir temizlik bu.

Ben sabra hayranım

saf yürekli bir insan tanıdım
Barışçıydı, özgürlükçüydü, tüm insanlığı ve hayvanları aynı sevgiyle seviyordu. Seçkin bir ruh,

Avrupa’da din savaşları sırasında Evinin eşiğine şöyle yazmıştı: ‘Nereden gelirseniz gelin, hoş geldiniz, buyurun içeri.’bu güzel davete? Milis askerleri! İçeri girer ve bağırsaklarını deşerler adamın

Ben kentin akşam sıcaklığında yürümeyi seviyorum. Geceler boyunca yürüyorum düş kuruyorum habire konuşuyorum kendi kendime

Evet, bu akşamki gibi, biraz başınızı şişirmekten de korkuyorum, teşekkürler, çok naziksiniz. Ama
çok sarhoşum; ağzımı açtım mı, tümceler akıyor.

Bu ülke esin veriyor bana zaten. Bu halkı seviyorum ben,

kaldırımlarda cıvıl cıvıl cıvıldayan, küçücük evler ve sular arasında sıkışmış, sisler, soğuk topraklar ve çamaşır gibi dumanı tüten denizle sarmalanmış bu halkı. Seviyorum

Birinin kendini suya attığını varsayın. İkişeyden biri, ya onu kurtarmak için arkasından suya atlayacaksınız ve soğuk mevsimde sağlığınızı tehlikeye atacaksınız ya
da bırakacaksınız gitsin,

sanki. Gerçekten, adalet her akşam benimle yatıyor sanırdınız

Görseydiniz, sesimin tonundaki uygunluğa, coşkumdaki gerçekliğe, savunmalarımdaki inandırıcılığa ve sıcaklığa, kendini tutan öfkeye hayran olurdunuz, eminim

Vaktiyle bir sanayici tanımıştım,
mükemmel, herkesçe sevilen bir karısı vardı, ama adam yine de aldatıyordu karısını.

Bu adam, haksız olduğu için, bir erdem beratı alamadığı ya da bu berata layıkolamadığı için, tam anlamıyla kuduruyordu.

Karısı mükemmel davrandıkça, o büsbütün kuduruyordu. Sonunda haksızlığı kendisi için dayanılmaz bir hal aldı. O ne yaptı dersiniz? Onu aldatmaktan vazmı geçti? Hayır. Öldürdü onu

kendisine yaranmak için hiçbir gazeteciye, dostluğundan yararlanayım diye hiçbir devlet görevlisine dalkavukluk etmeye kalkışmadım.

İki üç kez Legion d’honneur nişanını alma şansına erdim, ama bunu, benim için gerçek bir ödül olan sessiz bir onurla reddettim. Son olarak, yoksullardan hiçbir zaman para almadım,

Bazı sabahlar otobüste ya da metroda yerimi, görünürde kime layıksa ona bırakmak, yaşlı bir kadının düşürdüğü bir şeyi yerden alıp iyi bildiğim bir gülümsemeyle
ona vermek günüm aydınlanıyordu

Yargıçlar ceza veriyor, sanıklar bunun kefaretini ödüyor, bense bir cennet ışığı içinde serbestçe egemenlik sürüyordum.

Gerçekten de cennet bu değil miydi,aynı zamanda hem kadınları, hem adaleti sevmeyi başarıyordum, ki pek kolay bir iş değildir bu,

güzel bir insan düşünün olgun sağlığı mükemmel, çok yetenekli, becerikli, ne yoksul, ne zengin, iyi uyuyan, kendisinden son derece memnun, sevimli bir insancıl

güzel bir insan mükemmel, çok yetenekli, becerikli, ne yoksul, ne zengin, sevimli bir insancıl O zaman, tam bir alçakgönüllülükle, başarılı bir hayattan söz edeceğim

Şurası gerçek ki her şeyde rahattım, ama hiçbir şeyden de hoşnut değildim. Her haz bir başka hazzı aratıyordu bana.

Hiç birdenbire yakınlık, yardım, dostluk ihtiyacı duyduğunuz olmadı mı? Evet, elbette.

yakınlıkla yetinmesini öğrendim. Yakınlık kolayca bulunur, hem de
hiçbir bağlantıya sokmaz insanı. Dostluk ise sadedir. Uzun sürelidir ve elde edilmesi zordur

Dostluk bir kez de elde edildi mi, ondan kurtuluş yoktur, gereğini yerine getirmek gerekir


İntihara ise daha çok dostlar iteceklerdir sizi, Dostlarımızın bizi çok yüceltmesinden Tanrı korusun

aziz bayım.yaşamı yeterince sevmiyor muyuz?

Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkat ettiniz mi

dostlarımızı ne kadar severiz,

Ağızları toprakla dolup konuşmaz olmuş hocalarımıza hayranızdır! Saygı o zaman çok doğal. gelir, belki de tüm yaşamları boyunca bizden bekledikleri o saygı.

biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha
cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur. Özgür bırakır bizi onlar,

Sık sık peşime düşen ve emeline ulaşamayan bir kadın genç yaşta ölüverdi. Yüreğime öyle bir oturdu ki! kendini öldürmüştü kadın

İnsan böyledir, aziz bayım, iki yüzü vardır onun Kendini sevmeden sevemez.

Benim bir kapıcım vardı, gerçekten çirkin, kötülük timsali, anlamsız ve içi hınç dolu bir canavardı ürkütürdü

Çalıştığım yerde herkesin elini sıkardım hem de iki kez. Bu dostça alçakgönüllülük, ilerlemem için gerekli olan sempatiyi kazandırıyordu hem de çok ucuza.

Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı.

eksiksiz, gerek kişisel durumu, gerekse mesleği bakımından başkalarına saygı duyabilecek bir insan olmayı hayal etmiştim.

her zeki insan, iyi bilirsiniz bunu, bir gangster olmayı ve salt şiddet yoluyla toplum üzerinde egemenlik kurmayı düşler

Ben kadın düşmanlığını hep bayağı'
ve ahmakça bulmuşumdur ve tanıdığım bütün kadınların benden iyi olduklarını düşünmüşümdür

gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür.

Katı yürekli değil, tam tersine yufka yürekliyimdir, gözyaşlarım kolayca akar.

Kadın dostlarımızın Napolyon Bonapart’la şu ortak yönleri vardır ki, herkesin başarısızlığa uğradığı yerde başaracaklarını sanırlar

kadınlarla hiç sıkılmamışımdır. İtiraf etmekte güçlük çekiyorum ama, Einstein’la yapacağım on görüşmeyi güzel bir figüran kızla gerçekleştireceğim ilk buluşmaya feda ederdim

yaşamım başka yerdeydi benim, günlük mutluluktan nasibi yoktu bu yaşamın, oysa bu mutluluğu belki her şeye yeğlerdim,

Kimileri ‘Sev beni!’ diye bağırır, ötekiler Sevme beni!’ diye. Ama en kötü ve en mutsuzu olan bir bölümü de ‘Sevme beni, yine de bana sadık kal!’ diye.

Ne var ki, doğruyu hiçbir zaman kesin olarak anlayamayız, her varlıkla buna yeniden başlamak gerekir.

Aşk bir itiraftır. Bencillik orada gösterişli gösterişli bağırır, boş gurur kendini ortaya serer ya da cömertlik kendini açığa vurur

bir özgürlüğe kavuşmak için ne herkesin ölümünü dilemek, ne de en sonunda dünyayı insansız bırakmak olmazdı.insan sevgim buna karşıydı

Kısacası, mutlu yaşayabilmem için, seçtiğim varlıkların hiç yaşamaması gerekliydi. Onların yaşamlarını benim keyfime bağlı kılmak gerekirdi.

Güvercinler göğün milyonlarca güvercinle dolu olduğuna dikkat
etmediniz mi?

Güvercinler o kadar yüksekten uçarlarki görünmez, kanatlarını çırpar iner çıkar, gökyüzünü, rüzgârın getirdiği grimsi tüy
dalgalarıyla doldururlar.


Bir kız, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş bir oğlanla evlenmesine engel olan babasına ‘Bunu ödeyeceksin!’ diyordu. Kız kendini öldürdü.

kız, evlenmesine engel olan babasına ödeyeceksin!’ diyordu. kendini öldürdü Ama babası bir şey ödemedi. Herif balık seviyor 3 pazar sonra ırmağa dönüyordu, ‘Unutmak için,’ diyordu buna.

Aslında, tersi şaşırtıcı olurdu. Karımızı cezalandırmak için öleceğimizi sanırız, oysa özgürlüğünü veririz ona

Gerekirse ölür insan, boyun eğmektense zincirini kırar

Mutluluğunuz ve başarılarınız, ancak bunları cömertçe paylaşmaya razı olduğunuz takdirde affedilir.

mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir. Bunun üzerine, çıkış yolları kapanır.

Ya mutlu ya da sefil olacaksınız. Her türlü yarayı aynı anda aldım ve bir hamlede tüm gücümü yitirdim. O zaman evren gülmeye başladı

Herkes, her ne pahasına olursa olsun, masum olmak dileğinde,

insanı zeki ya da yüce ruhlu kılan çabaları övmekle sevindirirsiniz onun yüce ruhluluğuna hayran olursanız, yüzü ışıldar.

bir suçluya, hatasının doğasından ya da karakterinden değil, talihsiz koşullardan ileri geldiğini söylerseniz, size minnet duyar.

hepsi zengin olmaya çalışırlar. Niçin? merak ettiniz mi hiç?Güç kazanmak için, elbette. Ama özellikle şunun için: Zenginlik
insanı hemen verilecek yargıdan bağışık tutar,

gerçek sevgi hiçbir şeyi kollamayan ve hiçbir şeyin kendisine direnemeyeceği bir tutkudur. Bir kusurdur o, bazen bir konfordur

dostlarınız içten olmanızı istedikleri zaman onlara inanmayın. Onlar, içtenlik vaadinizde bulacakları ek bir güvenceyi sağlayarak onlar hakkındaki iyi fikrinizi sürdüreceğinizi umarlar

çoğu zaman kendimize benzeyen
ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere acarız içimizi.

kendimizi düzeltmeyi ya da iyileştirmeyi istemeyiz: Yalnızca acınmayı ve yolumuzda cesaretlendirilmeyi dileriz.

Önce kusurlu diye hüküm giymemiz gerekir. biz hem suçlu olmaktan çıkmayı, hem kendimizi arıtmak için çaba göstermemeyi isteriz.

Dürüstlüğümü haykırıyordum, ama sanırım, sevdiğim kimselerden bir teki yoktur ki, sonunda ona ihanet etmemiş olayım

Para için ölen ve mevki yitirdikleri için umutsuzlanan ya da ailelerinin mutluluğu için kendilerini feda eden o tuhaf yaratıklara şaşkın ve kuşkulu gözle bakıyordum hep

Tüm insanlar hakkınızda iyi konuştu mu. vay halinize!’ Ah! Bu sözü söyleyen çok güzel söylemiş! Vay halime benim!

İnsan, tüm yalanlarını itiraf etmeden ölemezdi

Ne var ki sıkıntı büyüyor, ölüm başucumda hazır bekliyor, ben onunla yatıp kalkıyordum

sakat arabalarının lastiklerini
patlatmayı işçilerin çalıştığı yapı iskelelerinin altında pis yoksul’ diye haykırmayı, metroda bebekleri tokatlamayı planlıyordum. Bütün bunları hayal ediyordum,

Hiçbir işaret noktası olmadan gidiyoruz, hızımızı değerlendiremiyoruz. İlerliyoruz, hiçbir şey de değişmiyor. Bir gemi seferi değil bu, bir düş.

kadın, savaşçının değil, suçlunun ödülüdür Onun limanıdır o, barınağıdır; erkek genellikle kadının
yatağında tutuklanır.

Sevmekve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, âşık olduğumu
sandım. Başka deyimle, aptallık ettim.

gerçek sefahat kurtarıcıdır, çünkü hiçbir yükümlülük yaratmaz. Onda insan ancak kendini sahiplenir, bu durumda da, kendilerini seven büyük âşıkların yeğlediği uğraş
Bir vahşi orman olarak kalır,

Ne olur, bana yardım etmiş olan bilinmedik ve unutulmuş kadınlara, bırakın saygılarımı sunayım.

Veremli ciğerler kuruyarak iyileşir ve mutlu sahiplerini yavaş yavaş havasız bırakır. İşte ben de böyle, iyileşerek sakin sakin ölüyordum.

Kendi sesim beni sürüklüyor onun peşinden gidiyordum; eskisi gibi gerçekten göklerde uçmadan biraz yerin üstüne çıkıyor, alçaktan uçuyordum.

Dinleyin! Şu görünmez iri martıların çığlıklarını duymuyor musunuz Bize doğru çığlık atıyorlarsa, neye çağırıyorlar bizi?

hiç kimsenin masum olduğunu kesinlikle sövlevemeviz. oysa herkesin suçlu olduğunu kesinlikle onaylayabiliriz.

onu niçin çarmıha gerdiler, biliyor musunuz, onu, şu anda belki düşünmekte olduğunuz kişiyi?

Güzel, bunun için bir sürü neden vardı. Bir insanın öldürülmesi için her zaman nedenler vardır

kılıçtan geçirilmiş masumlar
O kanlı askerler, o ikiye biçilmiş çocuklar onu dehşete düşürüyordu

Yaşamda yalnız kalmamak ve başka yere, belki destekleneceği bir yere gitmek için, ölmek daha iyiydi.

Dünyanın düzeni anlaşılmazdır

bu dünyada savaş yapılabilir, aşk taklit edilebilir, hemcinsine işkence yapılabilir, gazetelerde boy gösterilebilir ya da örgü örerken komşu çekiştirilebilir.

Bir sürü insan, hayırseverliği uygulama alanına koymak için cömertlikten vazgeçmeye karar vermiştir. Ey haksızlık,benim yüreğimi sıkan haksızlık

onların Tanrısı ne çatıda, ne mahzende artık. Onlar onu kalplerinin zindanında bir mahkeme üzerine tünetmişlerdir
ve onun adına yargılamaktadırlar

kimse aklanmaz oldu.
Ölmüş masumluk konusunda
yargıçlar bol bol konuşuyor,

madem ki hepimiz yargıcız, o halde hepimiz birbirimize karşı suçluyuz
Ölmüş masumluk

hepimiz kendi berbat tarzımıza göre İsa’yız, bir bir haça gerilmişiz

Ama insan acılarının en büyüğü yasasız yargılanmaktır. Biz yine de bu acı içindeyiz dizginlerinden yoksun kalan yargıçlar lokmalarını çifter çifter yutarlar

çevremden birisi insanları üçe ayırırdı: Yalan söylemektense hiçbir şey gizlememeyi yeğleyenler, hiçbir
şey gizlememektense yalanı yeğleyenler ve hem yalanı, hem de gizi sevenler.

Doğru, ışık gibi köreder. Yalansa, tersine, her nesneyi değerlendiren güzel bir alacakaranlıktır.

Arkadaşlarımı durumuna ya da görecekleri işlere göre koruyordum ayrımcılıklar başına iş açar insanın

yaşadım mı, yoksa düş mü kurdum

artık ne kuzu, ne masumluk var bu şekilde düzen içindeyiz biz.

kendimizi mahkûm eden ilk kişi yine kendimiz değilmidir?

gerek felsefece gerek politikada
insanın masumluğunu reddeden her teoriden ve ona suçlu gözüyle bakan her pratikten yanayım

ben köleliğin aydın bir yandaşıyım, azizim. Doğrusunu söylemek gerekirse, kölelik olmadan kesin çözüm yoktur

Eskiden özgürlüğü dilimden düşürmezdim. Onu kahvaltıda ekmeklerime sürer, bütün gün ağzımda çiğner, dünyaya özgürlükle tatlı tatlı serinlemiş bir nefes salıverirdim.

Ah! Azizim, yalnız, tanrısız ve efendisiz kimse için günlerin yükü korkunçtur. O halde insanın kendine bir efendi seçmesi gerek

Allahsız olan bir dostumun zina işleyince dindar kesilmesinde şaşılacak ne var! Gerçekten tuhaf bir çağ Kısacası, erdemli şeytanlıklar

neyi hayal ettiğimi bilir misiniz? Tüm yüreği ve bedeni kavrayan dolu dolu bir aşk, gece gündüz neşeli ve coşkun, sonra ölüm

önemli olan, özgür olmaktan çıkmak ve kendinden daha namussuz olana pişmanlık içinde itaat etmektir.

Hepimiz suçlu olduğumuz zaman, demokrasi olacaktır.

Ne var ki, aziz dost,yalnız ölmek zorunda kalmanın öcünü almak gereklidir. Ölüm yalnız başına olur, kölelik ise ortaklaşadır.

Ötekilerin de hesabı görülür, hem de bizimle aynı zamanda, işte önemli olan bu

Sonunda herkes bir yere gelir, ama dize gelmiş ve başı eğik olarak

kilisemde vaaz veriyorum, iyi insanları boyun eğmeye köleliğin rahatlıklarını elde etmeye çağırıyorum, bu köleliğig özgürlük olarak sunmak pahasına da olsa.

deli değilim ben, köleliğin hemen yarın gerçekleşecek bir şey olmadığını çok iyi anlıyorum. Geleceğin nimetlerinden biri olacak o, hepsi bu

Benim fikrim hem basit, hem
verimli. Güneşte pırıl pırıl olma
hakkına sahip olmak için her
insanı suça nasıl bulaştırmak

insanlığa lanet mi edeceğim? Çok tehlikeli böylesi!

Bir gündüz ya da gece vakti bir gülüş habersizce çınlar. Başkaları hakkında verdiğiniz hüküm dosdoğru gelip kendi yüzünüze çarpar ve orada bazı yaralar açar

Başkalarını mahkûm edip de hemen arkasından kendini
yargılamamak mümkün olmadığına göre, başkalarını yargılama hakkına sahip olmak için insanın kendisine
yüklenmesi gerekir:

Her yargıç sonunda kefaret çektiğine göre, ters yönde yol almak ve sonunda yargıç olabilmek için kefaretçi olmak gerekir

bizler tuhaf, sefil yaratıklarızdır ve azıcık yaşamlarımıza geri dönsek, bizi şaşırtacak ve kendimizi rezil edecek, çileden çıkaracak fırsatlar eksik olmaz.

niye değişeyim ki, bana uygun mutluluğu bulduğuma göre? İkiyüzlülükten yerinecek yerde kabul ettim onu. Tersine ona gömüldüm ve bütün yaşamımca aradığım rahatı onda buldum

Avrupa ki orada, aynı anda, benim uyruklarım olan elli milyonlarca insan, ağızlarında bir acılıkla zorlana zorlana yataktan çıkıp keyifsiz bir işe doğru yollanıyor

günü içerek, sonunda kötü sözlerle sarhoş olarak mutlu oluyorum, mutlu oluyorum diyorum size,mutlu olduğuma inanmamanızı
yasaklıyorum, ölesiye mutlu oluyorum işte!

Güneş, kumsallar ve alize rüzgârları altındaki adalar, anısı insanı umutsuzluğa düşüren gençlik

İnsan bazen sapıtıyor, apaçık gerçeklerden kuşkuya düşüyor, hatta iyi bir yaşamın sırlarını keşfettiği zaman bile.

Ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi? Bir
başkası olmak için ne yapmalı?

ihtiyar dilenci gibiyim bayım diyordu adam, ‘mesele kötü insan olmak değil, ama ışığı yitiriyor insan. o kutsal masumluğu yitirdik

Yalnız seçkinler değil, herkes kurtulacak, öyle değil mi servetler ve zahmetler paylaşılacak ve siz,
benim uğruma.yerde yatacaksınız Tümüyle şiir, öyle değil mi?

şu sözcükleri kendiniz tekrarlayın: ‘Ey genç kız, kendini yine suya atda her ikimizi kurtarma şansına bir kez daha ereyim!’
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
albert camus veba

insanların akşama kadar çalışıp sonra da yaşamak için kalan zamanını kâğıt oynayarak kafelerde çene çalarak harcaması kadar
doğal hiç bir şey yoktur

insanlar bilmeden birbirini sevmek zorundadır.

Hasta olmak hoş bir şey değildir, ancak size hastalıkta destek olan kentler ve ülkeler vardır ve buralarda insan kendini bırakabilir.

Bir hastanın şefkate gereksinimi vardır, bir şeye yaslanmaktan hoşlanır, çok doğaldır bu.

fareler sokakta, insanlar evlerinde ölür. Ve gazeteler yalnızca sokakla ilgilenir çok doğaldır bu.

Gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir.

Dünyada savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir. Vebalar da, savaşlar da insanı hazırlıksız yakalar.

Bir savaş patladığında insanlar : "Uzun sürmez bu, çok aptalca!" derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez.

Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır,

burada oturanlar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı.

Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir.

Ancak Felaket her zaman geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başta hümanistler gider.

Yurttaşlarımız da başkalarından daha az ya da çok suçlu değildi; alçakgönüllü olmayı unutuyorlardı

Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak.

tarihin gördüğü otuz kadar büyük veba yaklaşık yüz milyon kişinin ölümüyle sonuçlandı

Ancak yüz milyon ölü nedir? Savaşta insanölüyü diriyi bilmez.

Nasıl ölü bir adam ancak ölü halde görüldüğünde önem taşırsa, tarih sahnesine saçılmış yüz milyon ceset de hayalimizde silik bir görüntüden başka bir şey değildir

On bin ölü büyük bir sinemanın müşteri sayısının beş katı eder.

Nabız iyice düşer ve anlamsız bir hareket sonucunda ölüm gelir.'

Evet, bir ipin uçundaydık ve insanların dörtte üçü,

Esas olan, işini iyi yapmaktı.

Akşamlarım kutsaldır. Bizim memlekette dedikleri gibi Bugünün işini yarına bırakma

Veba zayıf yapılı insanları etkilemedi özellikle güçlü yapılıları, yok etti

Önemli olan düşünce biçiminin iyi olup olmaması değil, düşündürmesidir,

Söz konusu olan, bir şeyin kötü yanını görmek değil, önlem almak.

erkekler sadakate dönüyorlardı.

Gerçekte, iki kez acı çekiyorduk öncelikle kendi acımızı, sonra da burada olmayanların, oğul, eş ya da sevgilinin çektiği acıyı

cesaretlerinin, iradelerinin ve sabırlarının yıkımı öyle ani oluyordu ki kendilerini çukurdan asla çıkamayacak gibi hissediyorlardı.

Durmadan düşündükleri o geçmişin de üzüntülü bir özlemden başka tadı yoktu.

sabırsız, geçmişlerine düşman ve geleceği elinden alınmış olarak adaletin ya da nefretin parmaklıklar arkasında yaşamaya mahkûm ettiği kişilere benziyorduk biz

herkes günü gününe ve gökyüzüne karşı yapayalnız yaşamayı kabul etmek zorunda

umut ettiler ve acı çektiler.

Yalnızlığın uç noktalarında kimse komşusunun yardımını ummaz oldu

veba belirtileri gösteren ve sayıklayan bir adam kendini evden dışarı atmış, karşısına çıkan ilk kadının üzerine atılmış ve ona vebalı olduğunu söyleyerek sarılmıştı.

Hepimiz delireceğiz, orası kesin

Herkes için böyledir bu: Evlenilir, biraz daha sevilir, çalışılır. Sevmeyi unutana kadar çalışılır.

Çalışan bir adam, yoksulluk, ağır ağır tıkanan gelecek, masa başında akşamların sessizliği, böyle bir evrende tutkunun yeri yoktur

Seni sevdim, ama artık yoruldum...

yeniden başlamak için mutlu olmak gerek.'

Birbirimizi sevdiğimiz süre içinde sözcükler olmaksızın birbirimizi anladık. Ancak her zaman insanlar birbirini sevemiyor.

Tüm gücüyle karısına kavuşmak ve tüm sevenlerin birleşmesini istiyordu

bugün, veba sizi ilgilendiriyorsa, bunun nedeni düşünme zamanının gelmiş olmasıdır.

Dürüst insanların korkmasına gerek yok, ancak kötüler titremekte haklı.

Evrenin uçsuz bucaksız ambarında, karşı çıkılması olanaksız bu felaket, samanı tohumdan ayırıncaya kadar insanlık buğdayını dövüp duracak.

Uzun zamandır, dünya kötülükle uzlaştı,

Biraz pişmanlık yetiyordu, her şeye
Ve pişmanlık konusunda herkes kendini güçlü hissediyordu.

Zamanı gelince pişmanlık duyulacaktı O zamana kadar, en kolayı kendini sıkıntıya sokmamaktı gerisini Tanrının bağışlayıcılığı hal ederdi nasılsa.

Tanrı beklemekten bıkarak, sonsuz umudunun boşa çıkmasıyla düş
kırıklığına uğrayarak, bakışını başka yana çevirdi. İşte şimdi, Tanrının cehenneminde kalacağız!

Kral Humbert zamanında, vebanın İtalya'yı altüst etmesi anlatılır; veba öyle şiddetliymiş ki, çok az sayıda hayatta kalanlar ölüleri toprağa vermekte yetersiz kalıyorlarmış
veba Romayı kırıp geçiriyormuş.

bir iyilik meleği ortaya çıkmış, av mızrağı taşıyan kötülük meleğine emirler veriyor, evlerin kapısını çalmasını buyuruyormuş; kapı kaçkez çalınırsa, o evden o kadar ölü çıkıyormuş

Ve acının kanlı meydanında dövüldükten sonra, samanla birlikte siz de atılıp gideceksiniz."

Tanrı tutku sever onun ateşli şefkati Sizi uzun süre görmek ister, onun sizi sevme tarzı böyledir ve onun tek sevme biçimi budur

Habeşistanlı Hıristiyanlar vebayı, sonsuzluğa ulaşmak için Tanrısal
bir yol görüyorlardı. Buna yakalanmamış olanlar ölmek için vebalı örtülere sarınıyorlardı.

kimileri sıradan yaşantılarını sürdürüp dört duvar arasında yaşamaya alışırken kimileri de bu hapishaneden kaçmaktan başka bir şey düşünmez oldu

kentimizde yaşadığımız hava biraz değişti. Ancak, gerçekte, bu değişiklik havada mıydı yoksa yüreklerde miydi, işte sorun buydu.

Şunu iyi anlayın Ama ile Ve arası kolayca seçim yapabilirsiniz. VE ile SONRA arasında bir seçim zordur. Sonra ile Ardındana. gelince iş daha güçleşir. en güç olan, Ve'yi kulanmak gerekip gerekmediğine karar vermektir.

Dediğine göre, inadın sonunda her şeyin üstesinden geleceğine hep inanmıştı ve bir bakıma işini bilir olmak onun mesleğiydi.

Yaşamla ilgili her şeyi bildiğinize inanıyor musunuz?

Yüz yıl önce bir Iran kentinde veba tüm kent halkını öldürmüş, kendi işini yapmaktan vazgeçmeyen ölü yıkayıcısı dışında O şansını korumuş, işte hepsi bu,

Dünyadaki kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır

eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir,

Katilin ruhu kördür ve insan her tür sağduyudan yoksunsa güzel aşk ve gerçek iyilik diye bir şey olamaz.

Bu iyi. Ama bir öğretmen iki kere ikinin dört ettiğini öğretiyor diye tebrik edilmez. Belki bu mesleği seçti diye tebrik edilir.

Ancak tarihte öyle bir an olmuştur ki, iki kere ikinin dört ettiğini söylemeye cüret edenler ölümle cezalandırılmıştır.

insanlar yaşamlarını tehlikeye atıyorlardı.' yurttaşlarımız yaşamlarını tehlikeye atanlar, savaşmak gerekip gerekmediğine karar vermek zorundaydılar.

Şu ya da bu biçimde savaşmak ve diz çökmemek gerekiyordu.

Tüm sorun ölü sayısını olabildiğince aza indirmek ve ayrılıkların sonsuza dek sürmesini engellemekti. Bunun için de tek bir yol vardı savaşmak.

Teşekkür ederim, iyi ki siz varsınız.

dünyanın uzak noktalarından, binlerce kilometre ötelerden,sahibi bilinmeyen kardeşlik dolu sesler dayanışma duygularını dile getirmeye çalışıyorlardı

sevmek ya dabirlikte ölmek, başka yolu yok. Onlar çok uzaktalar.

felaket kenti ele geçirip alt etmek üzere tüm gücünü toplarken
insanların mutluluklarını yeniden yakalamak için her tür saldırıya karşı koydukları umutsuz çabalardan söz etmek gerekir.

köleliği reddetme biçimi etkili olmasa bile, anlamlı ve içimizde barındırdığımız en gururlu şey

fiyatı sürekli artmakta olan sigara ve ucuz alkol satıyor ve bunlardan küçük bir servet elde ediyordu

Fransa'da karısı var.
— Ne iş yapıyor?
— Gevezelik mesleğidir

onun yaşlanması düşüncesine katlanamıyorum. Otuz yaşında insan yaşlanmaya başlıyor,

Kendisinin mükemmel olduğunu öğrendiğime memnun oldum.
Herkes böyledir Yalnızca onlara fırsat tanımak gerek

her zaman her şey kolay olmaz.

Alkol sizi korkutmuyor mu?

Siz de benim kadar iyi biliyorsunuz, veba affetmez.

herkes üstüne düşeni yapmalı.
salgın herkesi ilgilendirir herkesin görevini yerine getirmesi gerek
birçok insan elini bir şeye sürmedi

Hem ben vebanın yararını görüyorum niye durdurmak için işe karışacakmışım, anlamıyorum

Herkes hata yapar.

içeri tıkılma fikrine evimden, alışkanlıklarımdan, tanıdığım herkesten ayrılma fikrine dayanamıyorum

insanın büyük eylemlere girişebileceğini biliyorum. Ama yüce bir duyguyu yaşayamıyorsa eğer, beni ilgilendirmiyor.

insan her şeyi yapabilecek güçte,
Ama, insan acı çekmeyi ya da uzun süre mutlu olmayı beceremiyor.

bakalım siz bir aşk için ölebilir misiniz?

siz bir düşünce uğruna ölümü göze alabilecek güçtesiniz,

Ben kahramanlığa inanmam, bunun kolay olduğunu ve ölümle sonuçlandığını bilirim.

Beni ilgilendiren insanların yaşaması ve aşktan ölmesi

İnsan bir düşüncedir ve aşka sırtını çevirdiği andan itibaren, güdük bir düşüncedir.

Ve işte, biz artık aşkı beceremiyoruz

kahramanlık diye bir şey söz konusu değil. Dürüstlük söz konusu. gülünç bir düşünce ama vebayla savaşmanın tek yolu dürüstlük.

kahramanlık söz konusu Dürüstlük söz konusu. Bu bir düşünce, ama savaşmanın tek yolu dürüstlük.

kaybedecek bir şeyiniz yok. iyilerin tarafında olmak daha kolaydır.

En önemli duygu ayrılık ve sürgündü, bir de bu duyguların içerdiği korku ve başkaldırı
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
albert camus veba

salgın yaygınlaşmasaydı, çok iyi olacaktı. hastalığın yayılmasıyla tabutlar azalmaya başladı, kefen bezi ve mezarlıktaki yerler yetmez oldu Çare bulmak gerek

büyük felaketler tek düzedir. Onu yaşayanların anılarında, korkunç günler görkemli ve zalim alevler gibi değildi; ancak, her şeyi ezip geçiyordu.

hiç kimsenin artık öyle coşkulu
duyguları yoktu. Herkes tekdüze duygular içindeydi. "Artık bunun sonu gelmeli,

felaket zamanında acıların son bulmasını dilemek normaldir ve onlar gerçekten de bunun son bulmasını diliyorlardı.

talihsizliğin asıl bu olduğunu, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan beter olduğunu düşünüyordu

Şunu belirtmek gerekir, veba sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı.

aşkın biraz olsun geleceğe gereksinimi vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktu

İnananların vicdanlarıyla hesaplaştıkları saat boşluktan başka sorgulayacak hiçbir şeyi olmayan tutsak ya da sürgün kişiye zor gelirdi.

insanlar uyuşukluğun içine geri döner dört duvar arasında sıkışıp kalırlardı.

sevdiğinden ayrı düşmüş insanlar neye benziyordu, diye sorulabilir. bunun yanıtı basit; hiçbir şeye benzemiyorlardı. herkes gibiydiler

Kuşkusuz aşkımız yerinde duruyordu ama yalnızca artık
kullanılmaz durumdaydı;

aşkımız artık taşınması güç, içimızde bir taş gibi kımıltısız, cinayet ya da mahkûmiyet gibi kısırdı.

Geleceği olmayan bir sabırdan ve inatçı bir bekleyişten başka bir şey değildi insan

insan yalnızca dört saat uyku uyursa duygusal olamaz. Olayları olduğu gibi görür, yani adaletin, o iğrenç ve gülünç adaletin gözüyle görür

Ah! İnsanın insandan vazgeçemediği nasıl da doğruydu

onun da şu talihsiz insanlar kadar
çaresiz olduğu ve içini titreten o acıma duygusunu kendisinin de hak ettiği bir gerçekti.

Kimse artık komşusuna bile güvenemeyeceğini çok iyi biliyor,

komşunuz siz farkına varmadan size veba taşıyabilir ya da sizin kendinizi bırakmışlığınızdan yararlanıp size hastalık bulaştırabilir

Kimbilir, belki ben de mutluluk için birşeyler yapmak istiyorum.

mutluluğu seçmenin utanılacak bir yanı olmadığını söyledi. Evet, ama tek başına mutlu olmakta utanılacak bir yan vardır.

Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez.

masum çocukların uğradığı acı
ona hep öyle, yani utanç verici bir kötülük gibi gelmişti.

masum bir çocuğun çektiği acıyı hiç bu kadar yakından izlememişlerdi.

çocuk masumdu

Sevgi deyince başka bir şey anlıyorum ben. Ve ölünceye kadar çocukların işkenceden geçtiği şu yaradılışı reddedeceğim.

Bizi lanetlerin ve duaların ötesinde bir araya getiren bir şey uğruna çalışıyoruz. Yalnızca insanın selameti için çalışıyoruz.

İnsanın selameti benim için fazla iddialı bir laf. O kadar uzağa gitmiyorum ben. Beni ilgilendiren onun sağlığı, öncelikle sağlığı.

Benim nefret ettiğim, ölüm ve kötülük; bunu iyi biliyorsunuz siz isteseniz " de istemeseniz de, bunlara katlanmak ve savaşmak için birlikteyiz.

boş inançlar yurttaşlarımızda dinin yerini tutuyordu

Bir insanın kurşuna dizildiğini hiç gördünüz mü? Hayır, tabiki davetli olmak gerekir ve izleyiciler önceden seçilir.

Bir insanın kurşuna dizildiğini hiç gördünüz mü

tetiği çekenlerin kalbe nişan aldığını ve hep birlikte orada bir yumruğun girebileceği büyüklükte bir delik açtıklarını bilirmisiniz?

anladım ki, en azından ben, vebayla mücadele ettiğimi sandığım o uzun yıllar boyunca bir vebalı olmaktan öteye gidememişim

anladım ki, dolaylı yoldan binlerce insanın ölümüne göz yummuşum, o ölümü getiren eylem ve ilkeleri doğru bularak buna kendim yol açmışım.

bir kez göz yumuldu mu, vazgeçmek için bir neden kalmaz

tarih beni haklı çıkardı; bugün kim daha fazla öldürürse o en büyük.

Herkes öldürme çılgınlığına kapılmış ve ellerinden başka türlüsü gelmiyor.

Uzun süredir utanıyorum, uzaktan bile olsa, iyi niyetle bile olsa ben de bir katil olmaktan ölesiye utanç duyuyorum.

çok iyi olanların bile öldürmekten ya da ölüme göz yummaktan kendilerini alamadıklarını görüyorum, çünkü yaşadıkları mantık böyle gerektiriyor

ölüme neden olmaksızın şu dünyada tek bir hareket bile yapamıyorduk.

Evet, utanç duymaya devam ettim, şunu öğrendim; hepimizin vebanın içinde olduğunu öğrendim ve iç huzurumu yitirdim.


uzaktan ya da yakından, haklı ya da haksız nedenlerle insanları öldüren ya da öldürmeyi haklı çıkaran ne varsa hepsini reddetmeye
karar verdim

herkesin vebayı kendi içinde taşıdığını kimsenin bundan
kurtuluşu olmadığını biliyorum.

Dürüst insan, kimseye mikrop bulaştırmayan insan, en az dalgınlık yapandır.

Ve hiç dalgınlık yapmamak için irade ve çelik gibi gergin olmak gerekir!

alçakgönüllülüğü öğrendim. Yeryüzünde felaketler ve kurbanlar olduğunu ve elden geldiğince felaketin yanında yer almamak gerektiğini söylüyorum

insanların tüm mutsuzluğunun açık konuşmamalarından kaynaklandığını anladım.

doğru yolda olmak için açık konuşmak ve açık davranmayı seçtim.

her fırsatta zararı azaltmak amacıyla, kurbanların yanında yer almaya karar verdim

Tanrısız bir aziz olunabilir mi,

şimdi aklımdaki en somut soru bunun hiçbir zaman bitmeyeceğini, her zaman kurbanların olacağı çünkü düzen böyle

Tabi ki insan kurbanlar için mücadele etmeli. Ama hiçbir şeyden hoşlanmaz hale gelmişse, ne işe yarar mücadelesi?

sert günlerine karşın yoluna şaşmadan devam ediyordu.

beklemek gerekiyordu. Ama bekleye bekleye insan artık bekleyemez duruma gelir

kentimiz geleceği olmadan yaşıyordu.Kimsenin yüreğinde çok eski ve neşesiz bir umuttan başka bir şeye yer yoktu,

insanların ölümü seçmesine engel olan ve yaşamak için duydukları basit bir saplantıdan başka bir şey olmayan şu umut vardı yalnızca

sevgisiz bir dünya ölü bir dünya

bir an gelip insan hapishanelerden, çalışmadan ve cesaretten usanıp, bir varlığın yüzünü ve şefkatle aydınlanmış bir yürek dilediğini biliyordu.

huzurlu gibi duruyorum. Ama normal olmak için hep çok büyük çaba harcamak zorunda kaldım.

Herkes eski yaşantılarına kolaylıkla hemen ulaşılamayacağını ve bozmanın yapmaktan daha kolay olacağını düşünüyordu.

gökyüzü hiç bu kadar mavi olmamıştı

Onlar, umudun tam orta yerinde ölenler, vebanın talihsizleriydi.

Zaten en ufak umudun tüm halk için olanaklı hale geldiği anda vebanın egemenliği sona erdi denilebilir.

hiçbir şey değişmeyecekti, hiçbir şey unutulmayacak ve veba en yüreklerde bir iz bırakacaktı.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
yaşar kemal baldaki tuz

Politikam da sanatımdan ayrılmaz… Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım.

Kimi yaya kimi atlı
Kimi uçar çift kanatlı
Dünya şirin baldan tatlı
Eyvah balı tuza katmış

Âşık Veysel

Bir bozuk düzen memlekette hangi dalı tutsan eline geliyor. Var Herkes umudunu kesmiş gibi. Biribirine kimsenin güveni yok.

büyük bir iddiadır. Ama gerçek
budur. Biz topraklarımızı yok etmek için elden geleni ardımıza komamışız. Orta Anadolu, biliyoruz ki, böyle çöl değildi

Biz hiçbir zaman bakmamışız toprağa, bakmıyoruz da Toprak yene yene, kemrile kemrile, akıp gide gide bitmiş.

Köylüsü, aydını el ele vermişiz, kemiriyoruz, öldürüyoruz topraklarımızı Bu gidişle bire bir, bire iki verim veren topraktan başkası kalmayacak.

Ormansız toprak olmaz. Birkaç dikili ağacımız kalmış, onu da bitirmek, tüketmek için büyük çabamızı görmüyor musunuz?

El ele verip, milletçek birleştiğimiz tek şey ormanlarımızı bir an önce yok etmek çabası değil mi?

Bu gidişle, gidiş bunu apaçık gösteriyor, topraklarımızın üstünde aç, sefil, ekmeğe, bir dilim kuru ekmeğe muhtaç sürüneceğiz

Epeydir bir hürriyet savaşındayız. Ama bir türlü o efsunkar ahuya kavuşamadık

Yüz yıllık hürriyet savaşında canlarını verecek kadar hürriyet aşığı insanlar da çıktı tek tük.

Hiçbir şeyden korkmayız da, hürriyetleri doğuracak şartları bir araya getirmekten korkarız!

sütten ağzı yanan, yoğurdu üfler içer,

Türk halkı ağaların, beylerin ellerinden kurtulup bağımsızlığına kavuşacaktır.

Sanayi ile ziraat, etle tırnak gibi biribirine bağlıdır. Sanayii olmayan ziraat memleketleri ilkelliğin koynunda kahrolmaya mahkumdur

Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir

sanatçı artık yerini bulmuş, ne yapacağını, nasıl karşı koyacağını öğrenmiş kişidir. Müstakil bir kişiliktedir.

Söyleyeceği sözü, toplumun kötülüklerine karşı koyma gücü vardır çok namuslu bir kişidir.

O namuslu sanatçıdan, küçülmeyenlerden söz ediyorum.
Doğrunun, güzelin, iyinin yanındadır.

sanatçı en geri toplumda
bile yalnız kalmaz, kendisini destekleyecek düşünce arkadaşları bulur, hak bildiği yolda gider.

Toplum ne kadar bozulmuş olursa olsun, kendisini besleyecek kadar da olmasa , sanatçı azıcık ilgi görür. Ya da gördüğünü sanır. Ama çoklarınca da hor görülür. Saygı görmez.

Kendisine yaranmayan sanatçıyı hor görmek de bir kısımlarının ödevi Bir harp olur, seferberlik gibi, yani

Birinci Dünya Savaşı gibi. Binlerce genç Sarıkamışın karında donar kalır. Bir evden Sarıkamışa beş kardeş gider, beşi de gelmez.

Bir harp olur, seferberlik yani
Seferberlikte asker kırılır, artık
çocukları, on altı doğumluları almaya başlarlar. Sarıkamışta kırıldı Gonca gülün tazeleri

Sarıkamışta kırıldı
Gonca gülün tazeleri
Yüzbaşılar yüzbaşılar
Tabur taburu karşılar
Yağmur yağıp gün değince
Yatan şehitler ışılar

Her şey biter, eskir, kanunlar iptal edilir. Çok şey unutulur. Tarih bile unutur. Ama türküler unutulmaz.

Eğer bir insan, eğer bir çağ, eğer bir olay seviliyorsa, sevilmişse, sevdası türkülerdedir

Benden selam söyle garip anama

Bir Alman şairi diyor ki, “En güzel şiir olaylardan çıkan, olayların yarattığı şiirdir.

Atatürkün büyüklüğü kuşaklar boyunca, yaptıkları kadar da, belki onlardan daha çok onun üstüne çıkmış türkülerde yaşayacaktır

türküleri yapanlar, kanunları yapanlardan daha güçlüdür.

Anavarza at oynağı Kana belenmiş gömleği Kıyman aşiretler kıyman Kör karının bir değneği

aydın olarak suçumuz var, büyük suçumuz. Biz topal eşekliyiz, çağımızın içinde değil, çağımızın çok ardından, çok gerilerden gitmişiz, gidiyoruz.

Aklımızı başımıza toplayıp da çağın ileriliğine adım uyduramamışız uyduramıyoruz.

Son zamanlarda bir çeşit milliyetçilik sözü sık sık edilir oldu. Önüne gelen milliyetçi kesilmeye başladı.

Bir insan milliyetçiyim demekle milliyetçi olmaz. İşin içinde milliyet sözünün sömürülmesi var.

milletleri millet eden kültürleri. İşte bunun üstünde önemle duracaksın. Ama çok çok önemle duracaksın.

Milletler kültürleri kadar millettir. Kültürlerinin kökü kadar millettir. Milletler gider de kültürleri kalır.

Tarihten, coğrafyadan adları silinir de kültürleri kalırsa, o milletler ölmüş değillerdir. Onları öldürmeye de kimseciklerin güçleri yetmez.

Sen kültürünü küçük gör, başkaları da küçük görsünler, önem vermesinler. Sen kültürüne güvenme, inanma, sevme… Başkalarına da sevdirmeye
çalışma, sonra milliyetçiyim diye ortaya çık, olur mu?

Her milletin kültürü hastır. Her milletin kültürü, dünya kültürü için bir renk, bir tattır.

kültür İnsan soyunun ilerlemesine yardımcıdır. İnsan ileriliğinin,
kardeşliğinin temel taşlarından biridir.

Milletlerin kendi kültürlerini sevmeleri, korumaları, saymaları olgunlaştırmaları, gerektir.

Başka milletlerin de öteki milletlerin kültürlerini sevmeleri, saymaları ve hatta korumaları gerektir

Halkın dışında, halkın meselelerinin dışında kalmak çırılçıplak kalmak demektir.

Dünyayı bugün iki güç meydana getiriyor. Aydınlarla, çalışan halk

Ben diyorum ki, bir Cervantes’i,
bir Dostoyevskiyi, bir Moliere’i bir Shakespeare bir Şarloyu her çeşit insan seviyor, anlıyor. nasibi alıyor.

Dünyadan denizlerden ,yıldızlardan
her gün gördüğümüz
gökyüzünden, bile her insan kendi kadarını, gücü kadarını alabiliyor
.
Sonuç şu, herkes doğadan bile kendince yararlanabiliyor. Ama az
ama çok yararlanıyor.

herkes seviyor, anlıyor. Ama herkes kendi kadar, huyu kadar nasibini alıyor

İnsan soyut bir yaratık değil. Gökten düşmüş değil. İnsan,
dünyada meselelerin içinde. Çağımızın meseleleri de gün gibi ortada.

Can çıkmayınca huy çıkmaz derler

Geri olduğumuzu göğsümüzü gere gere de söylüyoruz. Geri olduğumuzu söylemek bize bir yücelik, bir onur, bir övünme fırsatı veriyor, ilerilik kazandırıyor

Memleketin her derdine öyle bir parmağımızı basıyoruz ki, hem de en can alıcı yerine, hem de yaranın gözüne. Daha ne istiyoruz?

Şımarıklığın da, istemenin de bir yeri, bir ölçüsü olmalı değil mi? Bundan ileriye gitmek bozgunculuğun ta kendisi.

Köylümüz ağaların elinde. Halkımız kara cahil.
Şeyhlerin, mollaların elinde.

Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti Yetmez mi? Bir şeyi söyledikten sonra… Çok çok söyledikten sonra, bir gün olur çaresi de bulunur.

dertlerimize bir çare… Çare dedik mi, orada zınk diye duruyoruz. Elde hiçbir imkan yok ki!.. Çarelere
gelince yan çiziyoruz. Önümüze büyük engeller dikiliyor

Biz böyle gelmiş, böyle gideriz.
Düzelmeyiz. Düzelsek de, bu gidişle daha yüz yıl, yüz elli yıl ister, diyoruz. Ama dünya
bizi beklemiyor, diyorlar

karanlıklardan kaçmak, karanlığın üstüne gidememek, onunla
savaşamamak bilgisizlikten, inanamamaktan geliyor.

Bilgili, olgun, gerçek aydınlar, umutsuzluğa düşmezler, umutsuzluğun üstüne çıkarlar.

Umutsuzluğumuz, karamsarlığımız, korkumuz, derdi keşfedip onun karşısında eli kolu bağlı kalmamız,
yarım aydın bencil, bilgisiz
oluşumuzdandır.

Umutsuzluk geri kafalılıktan,
düşünememekten doğar

inanmıyorlardı. Saygıları ve inançları yoktu.

İlk akla gelenleri herhangi bir olayda hemen içeri alıyorlar, olmadık işkenceler ediyorlardı

insanlara kötülükler ediyorlardı. Bunu dünyanın milletin karşısında göğüslerini gere gere yapıyorlardı.

Memleketimizde, onların devrinde, çok kişi işkence gördü, zulüm gördü, hapislerde çürüdü

İnsana saygı duymak, kendine saygı duymak… İşte bunu yerleştireceksin kafalara.

İnsana saygı, kötülüklerin, keyfiliklerin önüne geçebilecek tek silahtır.

İnsana azıcık saygısı olan, kendisine azıcık saygısı olan, ilk akla gelene kötülük edemez

Esirliği, sömürmeyi, hürriyetsizliği,
bencilliği kaldırmak zor olmayacak Yeter ki, insanların gözü açılsın kardeş olmanın, kardeş kardeş yaşamanın tadına bir kere varsın insanlar…

Bir insan düşünün, ya bir köyde çiftçidir, ya bir fabrikada işçidir. Onun dünyadan ve insanlardan istediği bir tek şeyi var. Rahat rahat çalışmak, kazanmak, çocuklarını geçindirmek.

insanı işinden, yerinden alıp hiç ilgisi olmadığı bir işe sokuyorlar.
Ölüyor, öldürüyor. Hiç mi hiç bir şeyden haberi yok. Bu işleri kendi gönlüyle yapmıyor.

İşte benim en zoruma giden, insanları ilgileri olmayan işlere sürmek, onları aşağılatmak.

İyi niyetli, temiz yürekli güçlü, kutsanacak insan soyu kötülükler karşısında. azımsanmayacak bir güç kötülüklere savaş açmışlar

Kim bu sanatçılar? Toplumda ödevleri ne? İlk işleri yeni, güzel dünyalar yaratmak. insan kültürüne bir şeyler katmak
İnsanlara yardım etmek.

sanatçılar? ödevleri ne?
İlerlemelerinde, kafalarının
güzelleşmesinde insanlara yardımcı olmak. Güzel yapıtlarla dünyamızı güzelleştirmek, zenginleştirmek…Hepsi bu kadar

Bu kadarı iyi, güzel. Sağ olsunlar. Elleri dert görmesin Sanatçı önce insan olacak. Yüreği en duygulu insanın yüreği.

En inanmış insanın yüreği.
Kötülüklerle en önde, kellesini koyarak dövüşecek,

en yiğit yürek insan soyunu aşağılatan işlemlere karşı koymadı mı, o hiçbir şeydir.

insanı aşağılatan işlemlere karşı koymayan yürek, küçük yürektir.
İnsan soyunun yüzkarasıdır o hüner dediğimiz küçücük şeyi de gösteremez.

Küçük yürek ne kadar hünerli olursa olsun, ondan, iyi çıkmaz. Şu gelmiş geçmiş dünyaya bakın, hep kalanlar büyük yürekler,

büyük yürekler, karşı koyan yüreklerin büyük sorunu var Kırk günlük yolda yaprak kımıldasa onun yüreği oynar.

büyük yürekli insanlar başı belada kişilerdir Memleket ve insan meselelerini yüreğinde duyar insanın tırnağına taş değmesi onun yüreğini oynatır.

Politikacı Armatör. Futbolcu Güreşçi Şarapçı Ne olursan ol… Ne cehenneme gidersen git. Ama burada insanlarımızın hayat davası var, burada oynama

büyük zorluklar karşısındayız diye
Armut piş, ağzıma düş diyip el bağlayıp duracak mıyız?

Zordur. Reformlar çok şey
pahasınadır. Armut piş, ağzıma düş diye bir reformu tarih yazmamıştır.


milletin gücü her şeye yeter. Yetmek zorunda Halkın yenemeyeceği güç yoktur. Yeter ki, gücünü bir araya topla

Ne kadar zor olursa olsun, biz bu reformları yapacağız. Halkımızı asırlık sefaletinden kurtaracağız.

Atalar ne demişler, zora dağ dayanmaz demişler

Bizde iki şey var; biri göklere çıkarmak, biri de yerin dibine batırmak.

yolda rastlanan türlü türlü namussuz insanlarıyla uzun, sıkıntılı bir yolculuktan sonra nihayet bildiği damını kendi evini gören yolcu ne bahtiyardır

çocukların gürültüsü, konuşmaları içinde hüzünlü hatıralar tatlı konuşmalarla sarmaş dolaş bir yuvası olan aile babası mesuttur
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
veba albert camus

insanların öldürülmesinin sineklerin öldürülmesikadar gündelik sayıldığı şu anlamsız dünyaydı tanıdığımız

güçsüzlük ve korkunun zincirlerine vurulmuş kendi sırasını bekleyen şu şaşkına dönmüş insanlardan olduğumuzu inkâr ediyorlardı.

Bazıları insanların dostluklarından uzak düşmenin, onlara mektup, tren, gemi gibi dostluklara özgü
yollardan ulaşamayacak olmanın farkına varmadan acısını çekiyordu

Bu üst üste yığılan ölüler hepsi güç bir dönemde, umarsız bir sürgüne ve hiç giderilmemiş bir susuzluğa birlikte katlanmışlardı.

Onların hepsi için gerçek vatan, bu kentin ötesindeydi. Tepelerdeki çalılıklarda,, özgür ülkelerde ve aşkın gücündeydi. Ve geri kalan her şeye sırt çevirerek o ülkeye mutluluğa dönmek istiyorlardı

Her zaman istenebilecek ve bazen elde edilebilecek bir şey varsa, onun da insan sevgisi olduğunu onlar biliyordu

tarafım tutmuş ve insanları, aynı kenti paylaştığı insanları, yalnızca aşk, acı, sürgün gibi ortak inançları çevresinde birleştirmek istemiştir

Onun tek gerçek cinayeti çocuklar ve insanları ölüme yol ayan neyse onu yüreğiyle onaylamış olmasıdır.

Suçlu bir insanı düşünmek, ölü birisini düşünmekten daha zordu

Yaşam böyle belki de.hep en iyiler gider.

Söyleyin doktor, vebadan ölenler için bir anıt yapılacağı doğru mu?
Ve nutuklar atılacak.

sevdiği ve yitirdiği kadın ve erkekler, ölü ya da suçlu, hepsi unutulmuştu. Yaşlı adam haklıydı, insanlar hep aynıydı.

her acının ötesinde, insanları birbirine bağlayan güçleri vesuçsuzluklarıydı

insanların içinde hor görülecek şeylerden çok, hayranlık duyulacak şeylerin bulunduğu felaketlerin ortasında öğrenildi


Temkinli ve dikkatli davranmak Allah’tan, acelecilik ise şeytandandır. Hadis-i Şerif

Aceleyi yavaş yapın. Atasözü

Acele yapan ya hata yapar, ya da Hataya yakın olur. Abdülkadir Geylani

Acelecilik el keser, gevezelik dil. Cahit Zarifoğlu

Acele etmeden, fakat durmadan. Goethe

Hayra niyet edince acele et ki; nefsin sen caydırmasın. Hz. Ali (r.a)

Sabırda musibet, acelede ise menfaat yoktur. Hz. Ebubekir (r.a)

Hata; acelenin hayırsız çocuğudur. Ahmed Rifat

Sorulara düşünmeden acele cevap verenler, genellikle pişman olacağı cevabı verirler. Hasan Çalışkan

Acele etmenin anlamı yoktur. Önemli olan zamanında yola çıkmaktır. La Fontaine
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Yaşar kemal baldaki tuz

hepsinden yaman Ölüm muhakkaktır geldiği zaman

Çeltik büyük masraf, büyük para isteyen bir iştir. Suyu, tarlası parası. Sonra çeltik en çok para kazandıran bir üründür.

Bire seksen, bire yüz verir. . Kim ekebilir çeltiği, kim ekecek ağalar. kolay kazanç sağlayan bu ürün üstüne öyle dalavereler döner ki, akıl hayal almaz.

Bir insan otursa da çeltik üstüne döndürülen dalavereleri yazsa, ciltlerle kitap olur. Ve de bu kitapları okuyanlar insan soyundan utanır.

şu milliyetçiler onlar vatanı Sevmez olurlar mı? Hele yanlarında bir vatan, bir millet sözü açın. Görün ki, iki gözleri iki çeşme. Ah vatan, vah vatan…

Halk sömürülmesine neden izin verir? Geridir, cahildir, geleneği yıkacak gücü kendinde bulamaz.

Partiler sırtlarını ister istemez ağalara dayamışlardır. bundan dolayı da Türkiyedeki Meclise birçok ağa giriyor.

Çatlasan da patlasan da Türkiyenin bugünkü durumu bu.
Bugünlerde Türkiye politikası bu ağaların elinde.

Bu bir düzendir. Bu düzen Türkiyede taş üstüne taş koydurtmaz. Ot bile bitirtmez.

Bütün Türkiyenin felaketi bu tembel halktır. Halk elleri kolları sıvayıp bir çalışsa, onu çalıştırmanın bir yolunu bulsak, Türkiye cennete dönecek.

Halkı çalışmaya alıştırmalı. Bizi hiçbir yeni düzen kurtaramaz. Bir tek şey kurtarır, o da halkın daha çok çalışması…

Avrupa, çalışkan halkı yüzünden böyle ileri, yoksa sosyal eşitlikten dolayı değil.Kötü niyetliler
çoğunlukta.

Kötü niyetlilerin gözleri faydalarından başka hiçbir şeyi göremez.

Erbaa Olayını anlatmam gerek. Erbaa köylüklerinden suç sanığı bir delikanlıyı Erbaa karakoluna
götürüyorlar. Sabahleyin,
karakoldan çocuğun ölüsü çıkıyor.

herkes bilir, halk karakolları zulüm mahalli olarak bilir.

Şimdi size açık açık söyleyeyim. Cumhuriyet çağında karakol dayağı yememiş hemen hemen hiçbir köylü yoktur.

karakol Vergi demiş dayak atmış, yol parası demiş atmış, kız kaçırma demiş atmış, tanıksın demiş atmış,

Şimdi Türkiyeye sesleniyorum, dayak yememiş köylü varsa parmağını kaldırsın,

beş yaşındaki fidan gibi delikanlı karakoldan ölü çıktı ya, kıyamet kopsa kimse inanmaz delikanlıyı candarmaların öldürmediğine.

Türk köylüsü bilir ki, karakola giren dayak yer.

Türk köylüsü candarmadan o kadar korkar ki… Ne eşkıyadan, ne ejderhadan, ne de zelzeleden
candarmadan korktuğu kadar
korkmaz.

Aklınızı başınıza toplayın, dövmeyin köylüyü. Soymayın, sömürmeyin… İnsan gibi yaşaması için bir şeyler bulun…

Şimdiye kadar açlar kendi başlarının çaresine bakmışlardır
yurdumuzda. Başlarına bir çare bulmayanlar açlıktan ölmüşlerdir

Ne kolay, ne kolay… Elinde polisin var, polisinin elinde copu var, tabancası var. İşçinin elinde aç midesinden başka bir şey yok
Gücü yeten gücü yetene…

Tek tedbir insanları aç koymamak İnsanca, eşitçe yaşamalarını
sağlamaktır. Bunu yapabildin mi, bütün tedbirler senindir.

Dayak atanlar, cop kullananlar Anadolu halkını hiç bilmiyorlar. Bu millet tahammüllü bir millettir. Yüzyıllarca çeker çeker, Sonra bir çekmeyeceği tutarsa… O zaman seyreyle gümbürtüyü.

Niçin bütün tedbirlerine rağmen faşizm sökmedi? Sökmeyecek. Bundan böyle halkın faydasıyla
bağdaşmayan hiçbir idare sökmeyecek.

Yirminci yüzyılda idarelerin en büyük özelliği halkın faydasıyla
atbaşı gitmesindedir.

Şu demokrasi bir gelse yurdumuza, her şey düzelecek. Ama demokrasi gelmiyor. Bir türlü, bir türlü gelmiyor.

Ne kadar çırpınırsak çırpınalım, ne yaparsak yapalım iki ayaklı masa düşecektir.

Size söylüyorum, eğer demokrasi
istiyorsanız, grev hakkının, işçi sendikalarının, önüne geçmek değil, ona var gücünüzle yardım edersiniz.

Demokrasiyi ayakta tutacak büyük güç, bu ve bunun gibi demokratik kurumların gücüdür.

Bu şehir laubaliliğin, kötülüğün, iki yüzlülüğün kaynaştığı bir şehir

İyi insanlar yok mu? Dolu… Ama nasıl çekilmişler, nasıl ürkmüşler, nasıl kapanmışlar bir yere? Neredeler?”

halkın biribirine ne kötülükler, ne zulümler, ne bayağılıklar ettiklerini gördüm. Öldürülen insanı gördüm

Ben oralara gidemem, orada katiller var, orada değme pislikler, sömürmeler var. hepsini gördüm. Köpek leşi gibi kokuyor bu şehir Köpek leşinden de beter.

Bu şehirde burnunu kapamadan dolaşamazsın. Bu şehirde herkes herkese düşman. Kimse kimseyi sevmiyor

Bu şehirde herkes
biribirinden iğreniyor. Herkes biribirine bir kazık attığı zaman mutlu.

Bu şehir Hiç kimseye sevgi, saygı duymuyorlar. Bir kurumuş yanları var. Sevgi gözleri kurumuş.

Sevgi gözleri kuruyup yalan gözleri üç misli büyümüş. öylesine değersizler Öylesine çürümüşler

Sevgisiz olunca kör, sağır olmuşlar. Her süründükleri yer yalan, pis kokuyor.

Bir koca memleketin Kokuları, ölmüşlükleri, koca bir memleketi zehirliyor.

Bunlar katil değiller. Ama her gün katil oluyorlar. Bunlar mikrop değiller, her gün binlerce insanı
öldürüyorlar.

bir insanın insana kardeşlik
duyabilmesi deli ediyor
onları. Düşman oluyorlar.

Cümle insanlara düşman olmuşlar. İnsanlığa düşman olmuşlar. İnsanca her şeye

Demokrasi, ekonomik eşitlik, özgürlük, hiçbir zaman hiçbir şey için insanın insanı sömürmemesi düzenidir

diktatorya, halk uyanmasın,
aydınlar başkaldırmasın
diye, çağımızın utanç sayfalarına yazılacak işkenceler yapmıştır.

Ve Türk halkına, aydınına
emekçilere gelince en küçük bir gerçeğe dokunmaya görsünler, kıyamet kopuyor… Ne vatansızlık kalıyor, ne namussuzlukları.

Kapitalizmin satılmış uşaklarının en küçük bir düşünce özgürlüğe
tahammülleri yok.

hiçbir kötülük sonuna kadar sürüp gidemez ve karanlıkta oyununu oynayamaz. Her gecenin bir sabahı mutlak olacaktır

Demokrasiden korkmasınlar.
Korkunun ecele faydası yok, demişler atalar.Ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiyede gerçek demokrasi yürürlüğe girecektir.

Hindistanın ilk mücadelesi kültür bağımsızlığı savaşı olmuştur. Savaşçı liderler ilk olaraktan kültürlerini tutsaklıktan kurtarmaya bakmışlardır.

İlk savaşları kültürlerini kurtarma savaşı olmuştur Varsınlar yalın ayak gezsinler. Kültürlerini
tutsaklıktan kurtardıkları, gün ayakkabı giymekte sakınca görmeyeceklerdir.

Türk Edebiyatı orijinallikten yoksundur. Türk burjuva edebiyatı Avrupanın, daha doğrusu Fransız edebiyatının kötünün kötüsü bir kopyasıdır.

İlk büyük milli Türk şairi elbette ki Nâzım Hikmettir. Bu çağdaki ilk büyük milli şairimizin bir sosyalist olması tesadüf değildir.

Bir sosyalist her yönüyle sömürücülüğe karşıdır. Sosyalizm insanın kendisine, insanın insana, insanın emeğe saygısıdır.

İnsan bireyi, insan toplumu özgür olacaksa, bir tek yoldan özgür olacaktır. O da sosyalizm

İnsanın insanı sömürmesi bitmedikçe özgürlüğün hiçbir türlüsünden söz edilemez.

Alışmış kudurmuştan beterdir, demiş atalar.

Gerçek sanatçıların işi, kendi temel kültürlerine saygıdır.
Sanatçılar kendi kültürlerinin koruyucusudurlar.

Türkiyenin büyük milli şairi Nâzım Hikmettir. Türk milli kültürünün bayrağı olduğu için de insanlığın kültür bayraklarından birisidir

Dünyada yalnız sosyalistlerdir ki,
milli kültürlere saygı duyarlar.

Sosyalistler hiçbir insanın öteki insanı sömürmesini istemezler,
hiçbir milletin başka bir milleti
sömürmesini istemezler

Sosyalistler hiçbir kültürün öteki kültürü yok etmesini istemezler.
Sosyalizm sömürücülüğe karşıdır

dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin kendine özgü bir rengi, bir kokusu vardır.

Dünyamız, bin çiçeğinden dolayı güzel, zengindir. bin çiçeği tek çiçeğe indir, tek kokulu, tek renkli bir dünya. Allah böyle bir dünyanın bin belasını versin.

sosyalistler kendi kültürlerinin
üstüne nasıl titrerlerse, başka
milletlerin kültürlerinin üstüne
öyle titrerler.

sosyalistler kendi emeklerinin üstüne nasıl titrerlerse, başkalarının emekleri üstüne öyle titrer

Emeğini koruyamadıktan sonra, emeğini kurtaramadıktan sonra hiçbir şeyini kurtaramazsın.

Kültürleri sağlam, kültürleri kendi olan milletler kötülüklere, “Evet Efendim,” demezler. Başkaldırırlar
.
Kültürü yozlaşmış bir millet, dumura uğramış bir millettir. Hiçbir yaratıcı gücü kalmamış bir millettir. Ölüme mahkum millettir

Yazarlar yürekleri ve kafalarıyla, kişisel çıkarlarını düşünmeksizin yurtlarına bağlıdırlar.

Yazarlar sevginin, dostluğun
adamıdırlar. Yurtlarının insanlarını, dünyanın insanlarını severler.

Bunu kahrolarak, utançların en büyüğü içinde yazıyorum.Benim yurdum parça bölüktür. Tam altmış bin parçaya ayrılmıştır

Anadoluda köyümüz yatak yastık bilmez. Bizde ağaçları yontup yastık yapan köyler var.

Büyük medeniyetlerin beşiği Anadoluda bir halk kötü bir durumda yaşamamalıydı.

Amerikalılar. Sömürgeci Amerikan politikası. Dost gibi geldiniz, bir ihanet hançeri olarak yüreğimize girdiniz. Türkiyede uşaklar, kompradorlar yarattınız.

Bir milletin okuması sömürgeciliğin ve kompradorların ölümü olur

Kültürümüzün ayakta kalması, millet bütünlüğünün ayakta kalması demektir.

Bir milletin kültürü çürütülmemişse
onu sonuna sömürmek mümkün değildir.

Türk milleti erinde gecinde savaşa tutuşacak, erinde gecinde karşınıza bir Vietnam çıkacaktır

Milletler hangi şartlar altında bulunurlarsa bulunsunlar
haysiyetlerini korumak için bir gün mutlaka savaşa atılırlar.

savaşta topyekun imha
edileceklerini de bilseler. İnsanlar aşağılanmayı sonuna kadar kabul edemezler.

Bu, topraklar Homerosların, Yunus Emrelerin, Koca Sinanların,
Mustafa Kemallerin, Nâzım
Hikmetlerin toprağıdır. Gururlu, haysiyetli, kişiliği olan bir topraktır.

Gururlu, haysiyetli, kişiliği olan bir toprak Hürriyeti için savaşacaktır.

Hitler, İsrail soyunu aşağıladı. Altı milyonunu öldürttü. Suç Hitler politikasının Ama İsrailoğulları hiçbir zaman Alman milletini de bağışlamayacak.

İsrailoğulları içlerindeki büyük acılarıyla Alman milletine sonuna kadar kırgın kalacaklardır.

Kıyamete kadar her İsrailoğlu Alman milletini andıkça içindeki onulmaz acı depreşecektir.

Türk milleti Amerikan milletine düşman kesiliyor. Hepimiz biliriz ki, dünyamız için zararlı olan milletlerin biribirine düşmanlığıdır.

Kişilerin, politikaların, rejimlerin biribirine düşmanlığı geçicidir.
Milletlerin biribirlerine düşmanlığı ki, işte korkunç olan, onulmaz olan odur.

Savaşımız bütün yiğit, imanlı insanların savaşı kadar kutsal, güzel, verimli ve muzaffer olacaktır.

Biz zafere ulaştığımız gün,
çektiğimiz bütün acıları
unutacağız.

Amerikayı andığımız zaman, tıpkı İsrailoğulları gibi, içimizde bir acı, bir burkulma, bir tiksinti olacak

Bunu herkesler biliyor. Huylu huyundan vazgeçmez. Alışmış kudurmuştan beterdir

Siz çok kurnaz ve çok beceriklisiniz. Bir de çok namussuzsunuz.

Bu, hayatın kaidesidir. Ne kadar baskı yaparsanız, o kadar direnmeyle karşılaşacaksınız.

Kapitalizmin birinci ödevi, geride kalmış, sanayisini kuramamış milletleri sömürmektir

Yerli sanayi kurulursa bir memlekette, gerçek bir sanayi, o memlekette sömürgecilerin pabucu dama atılır.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
yaşar kemal baldaki tuz

toplumculuk emekçiye inanmak,
güvenmektir. Halkın sosyalizmi, kendi elleriyle kuracağına inanmaktır.

Halktan umudu kesmek bela bir iştir. Bir toplumun kendi kendini peşin olaraktan ölüme mahkum etmesidir.

Emekçiden umudunu kesmek,
başka yerlerden imdat ummak,
sapmanın büyüğüdür. Bu kişiler iflah olmazlar.

Bu çağda, bağımsızlık gülü, yalnız be yalnız emekçinin toprağında yeşerir.

Her çağın bir bağımsızlık toprağı vardır. Bu çağın bağımsızlık toprağı emekçinin, zaferinden başkası değildir,

Bir romancının, yetişirken elbette Tolstoydan, Çehovdan Dickenstan
Homerostan çok öğreneceği var

Tolstoyun arkasında Rus halkının kültürünü buluruz. Dünyanın kültürünü, Bir de, en önemlisi, kendi yaşantısını, buluruz.

kendi hayatını, halkının kültürünü, yaşamayan bir politikacı dış kültürü ne olursa olsun, sezgileri ne kadar güçlü bulunursa bulunsun, büyük politikacı olamaz.

söz salatasından Türkiye ne hale geldi onca yıllık savaştan sonra. Karmakarış. Kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimsenin
ne dediğini anlamıyor. Kimse kimseye saygı duymuyor.

Kimse kendine saygı duymuyor. Kimse hayata saygı duymuyor. Bir memlekette, eğer dedikodu böyle geçerli ise , o memlekette, o insanlar en kötü, en alçak bir yönetimi bile kuramazlar.

Dedikodu yapmak, ona bel bağlamak, insanın kendi kendine karşı alçaklığı kabul etmesidir.

Sosyalist kavga, insan soyunun getirdiği en kutsal kavgadır.

Bu kavgayı kimse kirletemez.
Kirlenmiş göründüğü an, kirletmeye çalışanlara öyle bir tokat atar ki, felek de, “maşallah” der.

Kim ki kavgayı herkesle birlikte sırtlar, hiçbir şey beklemeden, varlığını ona adar, o ki selamete ulaşır.

Emekçinin eli hangi insana değmişse, eğer o insanın azıcık gücü, temizce bir yüreği varsa, o insanı altın etmiştir.

Bütün iyi kitaplar güzeldirler.
Öğretirler.

dünyanın en faydalı, en güzel, en öğretici kitabı emekçidir. İnsan ondan öğrendiğini hiçbir yerden öğrenemez.

usulleridir kardeşi kardeşe düşman etmek ve sömürmek. Amerikalının

Müslüman dini, düşmanı bile dost eden bir dindir. Ve camiler
dostluk yerleri olmuştur, öyle anılmıştır.

Halka varmadan, onun elini tutmadan halkı suçlamak kolay. Bir varalım ona, bir el ele verelim, seyreyleyin o zaman

Halkın olumlu yanı olumsuzluğundan daha güçlüdür.

Genç insan, dünyanın
düzeltilmesine, haksızlıklara, zulümlere karşı tekmil ağırlığını
koymuştur. Çağımız,
başkaldıran gençliğin çağıdır,

Gençliğin gücü, damarlarındaki taze kan, sömürülenle birlik olma namusu, bağımsızlığını yitirmiş
bir memleketi kurtarma vatanseverliği

Halkla alışverişi sağlamazsak, onun elini tutmak, onunla birlikte yaşamak, savaşmak imkanını bulamazsak, kavgada başarıya ulaşamayız.

Uzun yıllar önce Veysel demişti ki: Bir zamanlar Sivasa sazımla inemez olmuştum. Bir polis, bir candarma, sazımı görmesin, hemen elimden alıyorlar, doğru fırına atıyorlardı. Sivasa saz dayanmaz olmuştu O zamanlar Sivasta niçin Aşık Veyselin sazını yakarlardı?

Sosyalistin işi, halk kötüdür, cahildir, o hiçbir şeyi beceremez kötülükten başka, demek değildir. Halkı derinlemesine araştırmak, onu anlamaya çalışmaktır.

Okul yüzü görmüyor çocuklar. Açlık diz boyu. Bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar.

İstanbul, Yılda milyonlar,
kazananların şehri…Bir gecede on bin lira harcayanların şehri…Eğlence, fuhuş şehri… Viskinin şampanyaların, sel gibi aktığı yer

Güzelim şehir…İstanbulun başına çok işler gelmiştir. Yakılmış
yıkılmış, yağma edilmiştir. İstanbula hakaret edilmiştir.

kızlarının ırzına geçilmiştir. Halkı zincire vurulmuştur. Haydi hayırlısı.Yaşasın İstanbul Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Bu insan, milli insandır . Tamamen milli, kökü tamamen içerde, kendi koşullarımızın yarattığı insandır. Hem de saygıdeğer bir insandır.

Dinsizdi, Allahsızdı koskoca
Türkiyenin kaderini elinde tutar
hiçbir ahlaki değer yoktu onun için. ne aile, ne gelenek görenek, onun için hiçbir şey yoktu O, bir tek şeye inanıyordu, paraya…

Bu milli gücün adı halk arasında TEFECİ. Memleketteki en büyük güç bu. En milli güç… Hemen işbirliği yapalım ve de Türkiye bağımsızlaşsın…

Kapitalist düzen bütün yöntemleriyle bir sömürü düzenidir. Çetebaşı, Avrupada,
Amerikada oturur. Kol kol
memleketlere ajanları yayılmıştır

Çağımızın milliyetçiliği sosyalizmle başlar, onunla biter.

Sosyalizm insanın, milletin
bağımsızlığı, yüzde yüz hürriyetidir.

öksüzlerin, hastaların, elsizlerin, dilsizlerin, tüyü bitmedik yetim
haklarının yenmesine, sömürüye
yardımcı olanların, din adamı ve Dindar olmalarının mümkünü yoktur. Allah kahredecektir

milliyetçilik de, dindarlık da bir bilinç işidir. Ben milliyetçiyim derken, adam bilmezse, gider millet düşmanının kucağına düşebilir ve millet hayını olabilir.


Ben dindarım derken, gider de din düşmanı kapitalistin
kucağına düşüverirsen. Dininden de, Allahından da olursun milletini esir edenlerin aleti durumuna düşüverirsin

Milliyetçiyim diyenin, dindarım diyenin, iyi niyetli olanın iyi öğrenmesi gerek. Bilmeden, hangi yandan olursa olsun kavgaya girmek, kötü bir şeydir.

Bilmeden, kavgaya girmek
İnsanlığa yakışmaz. alet olmak demektir.

İnsan insandır. yaratıklar içinde en saygı değer yaratıktır.
İnsan, alet değildir. Lanet olsun aletlere…

tekrar ve tekrar söylüyorum ki, sömürgeci kapitalistlerle en yakın en uzak, en küçük ilişkisi olan, onların türküsünü çağıran dindar da olamaz, din adamı da.

soyduğumuz, sömürdüğümüz, iliklerine kadar sömürdüğümüz insanları düşünüyorum. Ve
insanlığımdan utanıyorum

Bir de millet var. Yüzyılların onurlu milleti. onun onuruyla oynuyorlar. Peri padişahı hayat sürsün diye, dünya önünde onun onurunu beş paralık ediyorlar

Şöyle, düşünüyorum da yoksullar, on bin yıl öncesini yaşayan halkımız aklıma düşüyor. Perişan olmuş, bitmiş, ezilmiş halkımız. Ve bir harabe ülke.

Sonra kahroluyorum, utanıyorum. Sonra sonra, bu memleketi sevenlerin hepsi, hepsi Çanakkalede mi, Dumlupınarda mı kaldı, diyorum.

bütün insanlığın kavgası kir götürmez. Ya saf yürekle, pırıl pırıl girersin, ya kavga sana öyle bir tokat atar ki, allak bullak olursun

Kavga hayatının geçitleri belalıdır. Kimse kendine, gücüne güvenmesin Kavgaya verdiği temiz yüreğine, hilesiz yüreğine güvensin.

İnsan kendi aklı ve kendi yüreği kadar büyüktür. Ve kendi çalışkanlığı kadar İnsan

İnsanların mutluluğu için dövüşmenin mutluluğu… Gece gündüz, her anında başka insanları düşünmenin tadı.

Hiç kimseyi kıskanmak
istemem, hiç kimseyi hayran olunacak kimse saymam, dünyasını namuslu kılan insandan başka.

insan, kıskanacak kadar küçülmez. insan, dedikoduyla karşısındakini yıkmaya çalışacak kadar insanlığını aşağılayamaz.

İnsanlar yoksul bırakılıyor. Okutulmuyor. karanlıklara itiliyor. İnsanlar kör kalsın, sağır olsunlar diye her şey yapılıyor

Atatürk devrimleri için, “Halka rağmen halk için devrimlerdir,” diyorlar. “Onun için kanlı olmuştur,” diyorlar.

Gerçek olan bir şey varsa, halkımız Atatürk devrimlerinin birçoğuna karşı koymuştur.
Şapkaya karşı koymuştur.

halkımız Atatürk devrimlerine
Tekkelerin, medreselerin kapatılmasına karşı koymuştur. birçok devrim halka rağmen olmuştur

Kürtlerde sevgili ölülerine
kadınlar ağıt yakarlar. Bu bir gelenektir. Ağıt yakma sevginin içe işlemesidir. Halkın bir insana yüzde yüz sahip çıkmasıdır.

Halk anlamıyor, gidiyor, kendi düşmanıyla birlik oluyor, diye umutsuzluğa düşmek en kötüsüdür. Dövüşü yitirmektir.

umutsuzluğa düşmek en kötüsüdür. Dövüşü yitirmektir.
Kendini, gücünü yitirmektir.

Ne koydun ki avucuma, ne süreyim yüzüne. Halka ne
verdik ki alamadık. hele azıcık halkın elini tutalım,

hele azıcık halkın elini tutalım,
hele tepeden bakmayalım, Görelim bakalım halk dediğimiz Önümüze düşüp bizi selamete ulaştırmıyor mu? Asyanın güzel halkları gibi.

Türkiyede oturan burjuvalar demokrasiye düşmandırlar. her davranışlarıyla belli ederler. her önlerine gelene komünist, Rus casusu diyorlar.

Türk burjuvaları bağımsızlık taraftarı gencecik Türk çocuklarına hamam oğlanı diyecek kadar alçalıyor
hainleşiyor köpekleşiyorlar

savaş, Anayasa düzenini yozlaştırmaya, yıkmaya çalışanlarla onu korumaya, sürdürmeye, ayakta tutmaya çalışanlar arasında

İftira, yalan, curnal öyle silahlardır ki, kullananı yok eder

Türkiyede oturan her burjuva, emekçilere diş biliyor. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar.

Uygarca demokratik savaş yerine kötülüğü, kan davasını tercih ediyorlar. Bir sınıf bu kadar korkunun çukuruna düşmese böylesine küçülemez. Böylesine küfre, iftiraya sarılamaz.

Milli değerler yok olunca, bir milletin kültürü yok olunca, o milletin kişiliği de yok olur.

Gözü dönen insan yozlaşır. her insaniyetsizliği yapar. Açın bakın gazetelere. bu ne insanlıktır! insan soyundan utandırır bunlar.

İnsanların insanlığını yitirmeleri herkesi yaralar.

İnsanların vatanları vardır. Vatan birçok insan için, yozlaşmamış, satılmamış, alçalmamış birçok insan için en kutsal varlıktır.

İnsanlar canlarını verirler de
vatanlarının kılına hile gelmesini istemezler. İşte Vietnamda zafer türküsü söyler gibi ölenler İşte Çanakkale

İşte Çanakkalede, işte Dumlupınar güzel bir türkü söyler gibi seve seve ölmüşler. Vatanseverler satın alınamazlar.

halklar uyanıyor, binlerce köle insanlar, köle milletler zincirlerini koparıyor bu yüzden dünyamız çağların en mutlusu oluyor. Övünülecek bir çağ oluyor.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Abidin ibadeti nefsini, adilin adaleti alemi islah eder. Arap atasözü

Adalet, benim gözümde, insanlığın ilk koşuludur. Wole Soyinka

Adalet güzeldir lâkin amirlerde daha güzeldir. Hadis-i Şerif

Adalet, halkın ekmeğidir; halk adalete her zaman açtır. François- Rene de Chateaubrland

Adalet, hemen her zaman rötar yapan bir trene benzer. Yevgeni Yevtuşenko

Adalet mülkün temelidir. Hz.Ömer (r.a)

Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır. Hadis-i Şerif

Adaleti çok severiz de, adil insanları pek o kadar sevmeyiz. Joseph Roux


Adaletin hakim olduğu yerde, silahın yeri yoktur. J. Amyot

Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir. Amenemope

Adaletin kılıcı ile vuran kol, ne kadar zayıf olursa olsun, gene kuvvetlidir. John Webster

Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir. Pascal

Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Gandhi

Bırakın adaleti, yerini bulsun; isterse kıyamet kopsun! W. Savage Landor

Bir saat adaletle hükmetmek, yetmiş sene nafile ibadetten hayırlıdır. Hadis-i Şerif

Devletin hazinesi adalettir. Konfiçyus


Geç kalan adalet, adaletsizliktir. W. Savage Landor

Güçlüler adaletli olursa; adalet güçlü olur.

Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman iyidir. Gandhi

Her yerde bir tek adalet ilkesi vardır: Güçlünün çıkarı. Platon

İnsanın en büyüğü, mevkide iken tevazu gösteren, kudret sahibi iken affedip adaletle hareket edendir. Mervan

İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmak. Victor Hugo

Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Kanuni Sultan Süleyman

Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Blaise Pascal

Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir. Joseph Joubert

Tek tarafın dinlenmesiyle verilen karar doğru olabilir; ama hiçbir zaman adil olmaz. Seneca

Tüm dünya tarihi şöyle özetlenebilir: Ülkeler güçlüyken her zaman adil değildirler, adil olmak istediklerinde ise artık güçlü değildirler. Winston Churcill

Ülkeler kılıçla alınır, lakin adaletle muhafaza edilir. Timurlenk

Yaşar kemal baldaki tuz

Arif Dino büyük bir ressamdı. Şairdi, daha da çok, kültürlü, erişilmez zevki olan bir adamdı.

o çocuksu, saf, sıcak, dost bir insandır. Çelikten bir zırh içinde, yumuşacık, dost bir yürek.

Bir insan, çocuksu, temiz olmadan bir usta sanatçı olamıyor.

Birer birer dostları yitirmek… İnsan her sevdiğiyle biraz ölüyor.

Öle öle ayakta tükenmek de var.
Dost acısı acıların en beteri olsa gerek

Sevinci severdi, sevgiyi severdi.

Bir insanda sevinçten sevgiden çok varsa, bu insan bu iki duyguda ne kadar aşırı giderse gitsin, sevinç içinde kalır, sevgiyle dolar taşardı.

Kim ki dostsuzdur, o iyi insan değildir.

İnsan soyu cömert bir soydu. İnsan soyu fedakar bir soy olmalıydı.

Şu dünya aşkü sevdayı mavi deniz insan ellerinin sonsuz hünerleri, insan yüreklerinin sınırsız tadı,
minnettarlık duymamız, dünyanın
sevincine candan, yürekten
katılmamız gerekti,

Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun

Bir dağa, bir denize, bir kilime, bir ağaca, bir insan gözüne, saçına, bir çiçeğe sevgiyle bakarsak, bilelim ki, sevgimiz taşmıştır, yanı başımızda sevinç kıvanç içindedir.

İnsan sevinince deli gibi sevinmeli, sevince dağı taşı ayağa kaldırmalı, öfkelenince de öyle…

anlayacaklar. Cömertliği, yaşamın getirdiği sevinci, sevgiyi, yürekler dolusu dostluğu daha iyi anlayacaklar.

Karacaoğlan şiirini ilk Veyselden duyduk. Örneğin: “Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir,/ Bin yıl dahi baksam kanan değilim

İnsanoğludur, başkaldıran bir yaratıktır. Çağı, durumu, sosyal tabakası ne olursa olsun, insan başkaldırandır. Özelliği budur.

köküyle direnen, her şeye karşın yaşamakta inat eden, bütün kötülüklerin, üstesinden gelmiş, yaşamını sürdürüp çağımızı yaratmış insanlıktı bu

sonsuz hoşgörüdeki kişi gülerek, eğlenerek, öfkelenerek başkaldırıyordu.

Ne bilir ki insan, ölüm akla hiç gelmiyor.

türkü, masal, halay, toprak, kilim kumaş, dağ, taş, çakıltaşı, su
En ince ayrıntısına kadar doğada ve insan hünerinde yaşamaktaydı
Sevgiyle, yalınlıkla, dostlukla,

Anadolunun üstünde, Anadoluyu bin yürekle severek ,piştik
elhamdülillah

Acılar, sevgiler, sevinçler… tutkular, sonra hünere, yüreğe, dostluğa tutkunluk İnsan kokusuyla
bin yürekle severek ,piştik
elhamdülillah

İnsan kokusuyla dünyamıza sevgi taşan, ılık bir bahar yeli esecek. dünyamızı zenginleştirip mutlulandıracak.

Biliyorum ama gene de yazık,
biz o kadar yalın, o kadar çocuksu, o kadar dopdolu, o kadar yedi yürekle… O kadar, o kadar candan olamadık.

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Güzel kokmak Kekik misali
Lavanta çiçeği misali Itır misali
Yunus misali Nâzım misali

insan boyu akıp gelen dalgalara karşı koyuyordu.

Kapıda oturmuş kurar araba
Bugün efkarım var gönlüm haraba Kitaplar getir de elimi basam
Senden başkasına demem merhaba. Heeeeey, Koca Reis

Halka kim zulmediyorsa, etmişse,
halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa,
Halkın mutluluğunun önüne kim
geçiyorsa ben sanatımla ve
hayatımla onun karşısındayım.

Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum

1960 Anayasasından sonra Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Bu partiyi kuranlar işçilerdi, sendika liderleriydi.

hiçbir politik ihtirasım olmadı, olmayacak. Amma emekçilerin yanında, ölünceye kadar onların hakları için, yönetime gelmeleri için sonuna kadar çalışacağım.

Benim bütün derdim emekçi sınıfının yüzde yüz yönetime gelmesidir. Sosyalizm, yalnız ve yalnız budur,

işçilerin adına herhangi bir tabakanın, bölüğün yönetime el koymasını kabul etmiyorum.

bütün hayatımda karşı koyduğum ve korktuğum bir şey var. O da terörizmdir. Halkın üzerindeki baskıdır. Ben diktatoryadan dehşet korkarım.

milyonlarca dinleyicisi olan radyolar… Halkın düşüncesinin üstünden bir karanlık gece gibi geçiyorlar. İnanılmaz bir baskı altına alıyorlar duyguları.

Anayasayı sonuna kadar uygulamak gerek. hangi hükümet olursa olsun, Anayasayı karşısına almaması gerekir

Şiddet zor yoldur. Her ne kadar kolay ve düz görünüyorsa da, şiddet her zaman dolambaçlı, güç bir yoldur.

İnsan mecbur kalmadıkça şiddete
başvurmaz. Şiddet çaresizliktir

sosyalistlerin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. inanılmaz bir baskıya, zulüm altında yaşamaya mecbur tutuldular. dövdüler, öldürdüler,

bir baskıya, zulme maruz bırakılmış insanlar elbette
buna karşı koyacaklardı,
koymalıydılar.

Benim kanım şu ki, şiddeti
doğuran şiddettir Bir sosyalistin işi, dünyayı temelinden değiştirmektir.

Değiştirip de ne olacak Dünyayı ne için değiştireceğiz? İnsanları daha çok mutlu kılmak için.

yanlışlarımızı düzeltmeliyiz,
gözyaşlarımıza bakmayarak.
Savaşlarımızda tek amacımız, insan soyunun mutluluğu olmalı

Sosyalizm benim için insanları bütün yabancılardan arıtıp bütün yozlaşmalardan kurtarıp kendi
özüne kavuşturmaktır

200 yıldır Türk aydını Batının maymunluğunu yapmıştır. Taklit etmiştir Batıyı…

Türk burjuva aydınları da 200 yıldır Batının maymunluğunu yaptığı için 200 yıl insana bir yardımı olmamıştır.

Ben sanatçı olarak değerlerimize yabancılaşmamaya çalıştım.
gerçeklerimize, insani değerlerimize, sadık kalmaya çalıştım

Her insanın bir yoğurt yiyişi var. Her milletin de…

Sosyalist insan yeni bir insandır. Sosyalist sanatçı yeni sanatçıdır.

Dünyada tek başımıza yaşamıyoruz Amma temel, kendimiz olacağız. Kendi
kültürümüz ile yetiştikten, sonra elbette dünya kültüründen
faydalanacağız.

Yalnız, kendi kültür değerlerine sırt çevirmiş bir kimse hiçbir zaman dünya kültür
değerlerinden faydalanamaz.

Bir Türk romancısı, halk hikayecisi Köroğlunu bilmiyorsa, Dede Korkutu okumamışsa, Yunusu
ezberlememişse, Pir Sultanı yüreğinde duyamamışsa, onun
Homerosu Kafka’yı anlayacağını sanmıyorum


İnsan soyu belki bir gün diyecektir ki, o yirminci yüzyılın insanları ne mutludurlar ki, zincirlerin kırılışını gözleriyle gördüler,

zincirleri kırdılar, zincirlerin kırılışını yaşadılar, savaştılar Vietnam
artık bir yeryüzü mezbahasıdır

Bu korkunç mezbahada bütün insanlığın gözü önünde Amerikan devi bir avuç çırılçıplak insanı
kesiyor, doğruyor,

Hitler’i seyrettik. Yıllar yılı insanlığımızı öldürdü. Almanyayı bir Yahudi mezbahasına çevirdi. sonra dünyayı mezbahaya çevirdi
Şimdi Johnson’u seyrediyoruz.

Bir avuç Vietnamlı et, ateşe, çeliğe karşı koyarken, hatta ateşi, çeliği yenerken övünüyor, alkışlıyoruz onları.

Steinbeck mi? Vietnam kasaplarıyla birlik olduğundan bu yana, yazar soyunun bu yüzkarasının kitaplarını tutmaya artık elim varmıyor.

Vietnam dövüşü gibi insanlığı onurlandıran bir dövüş vermiş Mustafa Kemalin memleketinden bazı insanlık dışı yaratıklar
çıkıyor,

Çağımız güzel çağ, halklar uyanıyor. Zincirler paramparça
Çağımız utanç verici bir çağ, Vietnam arenasının zavallı seyircileriyiz. Ne acı

Zencilerin, Vietnamlıların önderliğinde dünya kölelikten kurtulmaya doğru gidiyor. Dünya zincirlerini kırıyor. Darısı öteki bağımsız insanların başına

Kıssadan hisse… Kıssadan hisse alınsaydı şu yeryüzü cennet olur, kurtla kuzu yayılırdı!

Demokrasi yerine korkunç faşizm uygulandı. İşçilere, düşünce adamlarına korkunç yüzkarası baskılar uygulandı. Türkiye utanç verici bir ortama sürüklendi.

Milletin gözünün içine baka baka, üs değil tesis dediler. Türkiyeyi 50.000 askeriyle işgal etmiş Amerikaya müttefik adı verdiler

Dünyanın hiçbir memleketinde ve dünyanın hiçbir çağında, hiçbir insan Türk milletine yapılan
bu kötülükler kadar korkunç
kötülüklerle karşılaşmamıştır.

demokrasi kitap okumaz ki… Kitap okursa komünist olur. İnsan kitap okur mu? Ne ayıp şey.

bir yiyin bin şükredin

Yirminci yüzyılda sömürülen bir ülkenin gencinin sömürücülerle birlik olması alçaklığın da alçaklığı.

İnsan dünyada her suçu, her alçaklığı bağışlayabilir ama, genç bir insanın sömürgecilerle birlikte oluşunu bir türlü yutamaz.

Bu NATO,” senin o ayağındaki
yarım ayakkabı yarım kalsın diye kurulmuştur,”

Sömürücülerle birlik olmak asıl dinsizlik, Allahsızlıktır,” Anadolu köylüsünü aç yoksul bırakmak… Milyonlarca yoksulu soyaraktan onların bir lokma ekmeğini sömürgeciye vermek bu Müslümanlık değildir.

Sömürücüye fakir fıkaranın dinini kalkan etmek kafirliğin de kafirliği. Alçaklığın da
alçaklığı…

Allahın güzelliği, varlığı insan emeğindedir işçi kardeş. Allahın, dinin güzelliği sömürücü aletliğinde değil

Müslümanlık sömürücülerin, din tüccarlarının, fakir fıkaranın sömürülmesinin aleti olursa din ortadan kalkar.

Müslüman fakir fıkaranın ekmeğinin karşısına sömürücü
ecnebi firmalarının kalkanı olaraktan dini sürmez. kafirlik budur.

Aslını yitiren haramzadeler” var.
Satılmış, işçiye sırt dönmüş sendika ağaları… Sömürücü Amerikanın kulluğunu yapan,
Onlar lanetlenmiş kişilerdir.

işçi sınıfını inkar eden… Kör olası gırtlaklarına birkaç sömürücü kuruşu girsin diye. Patron köpekliği yapan… bugün de yarın da, sağken ölüyken de, İnsanlar onlardan iğreneceklerdir

Siz de bir zamanlar işçiydiniz, köylüydünüz efendiler. Siz de bütün köylüler, işçiler gibi
yoksuldunuz efendiler.

O yoksullar ananızdı, babanızdı
efendiler… Siz yoksulların
yoksulluğunu sattınız. Siz ananızı, babanızı, kardeşlerinizi sattınız efendiler… İnsanlığın bütün laneti üstünüze olsun, efendiler.

Şimdi bir memleketin
uygarlığı toprağına ne kadar yapma gübre attığıyla ölçülüyor.

Toprağına en çok gübre atan memleket en uygar memlekettir.

Şimdilik Anadolu toprakları can çekişse de üstündekine bir lokma ekmek verebiliyor. toprak daha da ölecek. Bir lokma ekmek, diye insanlar bağrışarak şişip ölecek

Ağalık düzeni, bu bozuk düzen durdukça toprak ölmekte devam edecek. Ormanlar yok olacak. Bu, düzen, insanları aç koyma düzenidir.

milliyetçiler canlarını dişlerine takmışlarsa, kellelerini koltuklarına almışlarsa gelişmek istiyorlarsa, çabalıyorlarsa, bir milletin ölümünün önüne geçmek için yapıyorlar bunu.

Bir insanın ölümü, yozlaşması, onun onursuzluğuyla başlar

Amerika Türkiyeyi işgal etmiş. Otuz beş milyon m2 toprağına binlerce asker, dev radarlar, üsler yerleştirmiş. Sözümona, Amerika bizim müttefikimizmiş

Ve İstanbul şehri ve İzmir şehri… O İzmir şehri ki, bundan kırk beş yıl önce düşmanı, Türkler orada denize dökmüşlerdi.

O İstanbul şehri ki, yedi yüzyıl Türk fatihlerine yataklık etmiştir. Ve şimdi, bu güzelim şehirler Ve millet, köleliğe nasıl karşı koymaz

Karşı koymamak köleliğe razı
olmaktır. Türk milleti gibi bir millet buna nasıl katlanır

Polis dövüyor, polis öldürüyor, polis kör ediyor. Ve gençler demir parmaklıklar ardına gönderiliyor. Ey insaf, ey utanç,

Ey insaf, ey utanç, ey insanlık, şu dünyadan ne zaman çekilip gittin? Hiç mi namü nişanın kalmadı?

Benim şu insanlardan sıtkım sıyrıldı.Bir yazar olarak ödevimi yapacak, Türk milletinin alnına bu kara lekeyi kondurmayacağım.

Gerçek Müslümanlar var Türkiyede ve her zaman vatan aleyhine sömürgeciliğe her zaman karşı çıkmışlardır sömürgeci
uşaklığından kışkırtmadan
uzak kalmışlardır

30 Ağustos sömürgeciye
karşı kazandığımız savaşın, zaferin bayramıdır

Misafirseverliğimize halel gelmesin yeter ki…Dünyada insan olabilmenin birinci şartı iyi misafirsever olmaktır

Onlar ki, çok Müslüman, onlar ki, çok Türk, onlar ki, çok insandırlar.
Ve kadınlarımız… Onlar ki 30 Ağustos zaferinde erkeklerine
sırtlarında mermi taşımışdı

ama insan olan insanın
yüreğindeki vatanseverlik duygusu bütün zulümlerden, bütün hapislerden, bütün can korkularından daha güçlüdür.

Yozlaşmamış, yüreğindeki bütün
insanlık, vatanseverlik
duygularını yitirmemiş, canavar haline gelmemiş insan vatanına, insanlarına anasına babasına böylesine canavarca kıyar mı

Amerikan ve Sovyetler Birliği dövüşürken Türkiye korkunç imha dövüşünün hiçbir şekilde ilk hedefi olmak mecburiyetinde değildir

şunu iyi biliyoruz, Türkiye
can çekişirken binlerce Türk Çanakkalede can verdi, aklın hayalin almayacağı kahramanlıklar gösterdi.

bugün kimsenin canı Çanakkalede ölenlerden Kurtuluş Savaşında ölenlerden daha tatlı değildir.

Bir sanatçı ödediği kadar büyüktür Ama bir zamanlar sanatçı acı çektiği, yoksulluk çektiği kadar var, diyorlardı

Yoksulluk, acı çekmek belki bir zenginleşme, bir yaşamdır dünyayı sonuna kadar ödeyerek yaşamak. Bunun içinde yoksulluk da, acı çekmek de olabilir. Aşağılanmak, kötülenmek, zulüm görmek de

İnsanoğlunun macerası, acısı, sevinciyle bir bütündür. doğayı ne kadar yaşarsa, apartmanları da yaşamalı. Denizi, toprağı da öylesine yaşamalı.

Dünyayı sonuna kadar ödemek… Çalışarak, kitapların, türlü insanların, doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek İliklerine kadar

dünyayı sonuna kadar ödemek
Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek.

Arkadaşlar sağ olsunlar, dostlar, yarenler var olsunlar.

Bir insan için ne iyi, ne güzel, ne mutluluk. İnsanın candan dostu olması ömrümün en mutlu günlerini yaşıyorum bugünler.

İnsanın candan dostu olması kadar güzel şey olurmu

Bütün güzel, dost sözler karşısında boynumuz kıldan incedir.

öğretmenlik bir kahramanlık değil mi, bu kadar kıyımdan
sürgünden, zulümden sonra… Ve aldıkları para ayın on beşine kadar yetmezken…

Düşmez kalkmaz bir Allah.

Milletlerin de türlü sebeplerden bunaldıkları zamanlar olur, ama hep öyle kalmazlar. millet birleşerek, selamete çıkarlar

Türkiye çoktandır hopur ediliyor. Bütün yönleri, bütün varlığıyla. Ama hopur işi, 12 Marttan
sonra azdı. Bu günahın topu 12 Martı yapanlar

Türkiyenin çağdışı bir millet olmadığını insanlara söylemeliyiz. Türkiyeyi küçümseyenlere, ona hakaret etmeye çalışanlara izin vermemeliyiz.

Az gelişmişlik yöneticilerin, kafalarında olursa milletin yöneticileri kitap yasaklayacak kadar çağdışı kalırlarsa, işte o zaman felaket olur.

Kitaplar ne kadar zararlı olurlarsa olsunlar, yıkma güçleri ne kadar bulunursa bulunsun, bir millet için toplatılmış kitap kadar felaket, yıkım olamaz.

Türk milleti az gelişmiş bir millet değildir. az gelişmiş olsaydı, tarihe Nasrettin Hoca, Yunus Emre, Pir Sultan Dede Korkut, Köroğlu, gibi bir kültür verebilirmiydi

Türkiyenin kendi kendini savunma gücü büyük olmasaydı, iki yüzyıllık sömürgeci belasından sonra ayakta kalabilir miydi? Bu yele bu kar dayanır mıydı?

Hapisane bir korkudur. Bir zulümdür. İnsan soyunun en pis, en aşağılık icatlarından da biridir.

Hapisane belki de ölümden beter bir icattır. Kim icat etmişse cennet yüzü görmesin

Çağımızda namuslular, insanlar için, insanca dövüşenler için de hapisane vardır.

Başı belaya girmiş ülkelerde bir insan düşünmeye başladı mıydı, hapisaneyi göze almalı Düşünüyorum, öyleyse varım,” yerine, “düşünüyorum, öyleyse hapisane var.”

İnsan gönlü, insan kafası cömerttir. Cömertçe düşünür, cömertçe dünyalar yaratabilir.

Hapisane olağandışılıktır. Bin yıl da yatılsa olağanlaşamaz. Hapisane her zaman dağ gibidir herkes için, bir korkudur.

Ama bilincine varılır da orasının ayrı bir dünya olduğu, başka bir tadı olduğu kanısına varılırsa, yaşanır, hem de bal gibi yaşanır. Nâzım Hikmet İnsan hapiste hep umut eder, dedi.

Hapiste, uzun süre yatınca insan, ölmeyecek, kıyamete dek yaşayacak kadar umut dolu olurmuş.

Belki yanlış ama, çok kişiden duydum. hapisanede yiyecek yok, içecek yok. Öksüz öldü de, hapistekiler ne sevindiydi kurtuldu diye.

Bu kadar zulmedilmiş de ne olmuş yani. Zevali gelmiş mi zulmedenlerin.

Bir insan, bir ulus, hoşgörüsü kadar güçlü, sağlam, yiğit, haklı, insandır. Zulmü kadar zalim, küçük, yaratıcılıktan yoksun, korkaktır

insanın yüreğinde, insanlığında, ulusal geleneği olmalı. Ya da bir insan, ulusal geleneklerine
insanca geleneklerine karşı
koymamalı.

Zulmeden kendinden yitirir. Çünkü insan soyu zulmü kadar küçüktür.

Açıp tarihleri bakın, şüphesiz
lanetlenenler zulmedenlerdir
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Yaşar kemal baldaki tuz

zulmeden zalimliği kadar küçülür. Zulüm, zulmeden hiçbir kişiye, bölüğe, tabakaya, sınıfa
hayretmemiştir.

üzüldüğüm, zulüm görenlerin sonradan, fırsat bulunca ilk elde zulmettiğidir.

Zulme zulümle cevap vermek zalimlerle birlik olmaktır.

İnsan soyunu zulüm kadar hiçbir şey küçültemez. haklıysak, insan, bilirsek zulme zulümle karşı koyacak kadar küçülemeyiz.

Ne derler sonra: Zulmün artsın ki tez zeval bulasın… Öyle değil mi?

Hapisane kötüdür, ölüm gibi. Bilincine varınca düzleşir, olağanlaşır.

Zulüm aşağılık, insanlık dışı bir şeydir, ölümden de beterdir.

Nedir o insanlaşma? o insanlığın varacağı yerdir. Bir gün insanlar insanlaşmayı bulacaklar. Korkunun zebunu olmayacaklar.
Korkuda çürümeyecekler.

Zulüm zulüm değildir aslında, zulüm korkudur. Ölüm ölüm değildir aslında ölüm korkudur. Hapisane hapisane değildir aslında, hapisane korkudur. Her şeyin temeli, beteri korkudur.

Her şeyin temeli, korkudur Eyvallah korkunun üstüne yürüyenlere. İnsan soyu içinde en güzelleri, en kutsanacak olanları onlardır.

Yargının bağımsızlığını korumak, kutsallığına toz kondurmamak önce yargı adamlarının işi olmalı

Kurumlarının zedelenmemesi
Adalet yurdun temeli” sözünün gerçekliği için yargı adamları canlarını dişlerine takmalılar.

Balık baştan koktu muydu, ananla uğraşan kadı oldu muydu, yurt gitti gider. Çağdaş dünyada artık çürümüş kurumlarla ayakta kalmak mümkün değil.

birtakım politik güçler zaman zaman kendi milletine, halkına, dahası da dünyaya meydan okurlar, derslerini de alır kıçlarının üstüne de otururlar

Türkiyede kitap, dünyada en az okunur. Bunu biliyor musunuz

Çağdaş dünyada, azıcık uygarlığa bulaşmış uluslarda bizim kadar az okuyan millet yokmuş. İstatistikler öyle söylüyor

Uzayda dolaşmak, Aya varmak insanoğlu için iyi bir şey. İnsan, doğayı,evreni yendikçe elbet bir şeyler kazanıyor ve kendini kazandıklarıyla birlikte yeniliyor, geliştirip zenginleştiriyor.

Ayı görmüş insanoğlu,
Ayı görmemiş

Vietnam halkına reva görünenler insanlık dışıydı. Bu bir savaş değildi. bu savaş. bir Amerikan kıyımıydı.

Vietnama zulm yapanlar da insandı ve evlerinde karılarını okşayarak, ağlayarak, gülerek, çocuklarını severek, aynen hepimiz gibi, insan

Savaşı yapanların başına gelebilseydi Vietnam halkının başına gelenler, ne olurdu? kabul ederler miydi?

Demokrasinin beşiği Yunanistanda insan tarihinin en zalimleri, yeni Hitler’leri Amerikanın yüzde yüz desteğiyle ayakta durabiliyorlar

İşkenceyle, zulümle insanları aşağılayanlar, aşağılananlardan bin beter aşağılandıklarını, bittiklerini bilmezler mi?

Bu çağda insanlık artık bir bütündür Sevgiler, dostluklar, acılar, zulümler,
coplanmalar, işkenceler hepimizin

öldürülenlerle her gün insanlığımız bir parça öldürülmüyor mu

Bu kadar aklı olan insanlık, mutsuzları, aşağılananları, işkence görenleri çoğalan bir dünyada hiç kimsenin mutlu olamayacağını bilmez mi?

İşkence edenlerin işkence görenlerden daha kötü durumda olduğunu kim bilmez?

Kötülük yapmak bir korkudur. Kötülük yapanlar sonunda uluslardan, dünyada, şamarı yiyeceklerini bilmezler mi?

Kimin, yanına kaldı yaptığı?
Onlar için, kadim sözdür, zulüm gören bir kere ölür, zulmeden her gün ölür dirilir, gene ölür.

İşkenceler, zulümler var. İnsanlığın toptan aşağılanması var
ama insanlığın bütün kirlerinden
arınma çabası da var.

Çabaların en kutsalı aşağılanmaya karşı koymamız, direnmemizdir.

Mahpusane içinde üç ağaç incir Kolumda kelepçe boynumda zincir Zincir sallandıkça her yanım sancır Düştüm bir ormana yol belli değil Yatarım yatarım gün belli değil

Bizim politikamız çağdışı
insafsız bir politikadır.

Toplumumuzun kurumlarına bu çağdışı insafsızlık damgasını
vurmuştur.

Toplumumuzda insafsız, insanın iflahını kesen kötülükler almış başını gidiyor.

tefeciliğin toplumumuzun iflahını kestiğini biliyor musunuz? Tefecilerin köylüye kan kusturduğunu biliyor musunuz?

Tefecilik de toplumumuzda kanayan korkunç, insafsız bir yaradır.

Elin ağzı torba değil ki, çekip bağlayasın.

Satışı en çok olan gazete de söylenti gazetesi. Varın yasaklayın bakalım, söylenti gazetesine kimin gücü yetebilecek

toplumumuz zulmün ağırlığını sırtında taşıyamaz. Toplumların gücü bir yere kadardır. Üst üste ağırlık binerse toplum sırtına, o toplum can çekişmeye başlar.

mahkumlar, ekmek kadar kitap da istiyorlar. Kitap okumak, için ışık da istiyorlar. Bu çağda ekmek su kadar kitap da insanların öz haklarından biridir.

Yaşam ve doğa bize her an, her gün bir şey getirir. Yaşamak, yaşadığını yazmak baştan bu yana yazarların, şairlerin, destancıların işi olmuştur.

Bütün kaya parçalarının, bütün kartalların, güvercinlerin, bütün çiçeklerin, meyvelerin yıldızların
yağmurların birer başkalığı vardır, ötekilere benzemeyen bir huyu

Bunu yaşayan bilir. Eğer bütün ayrı yerlerdeki gökyüzlerini
biribirine benzetiyorsak,
bu, gökyüzünü yaşamamışız demektir. uçurtma uçurtmamışız demektir

ışıltı içindeydiler. İş yapmanın
güzelliğindeydiler. Çalışmanın şavkındaydılar.

Bu çocuklar kara kuru, gıdasızlıktan, açlıktan, zulümden gelmişlerdi. Dövüşün, yenilginin çaresizliğinden

bayramıydı. Esaretten, yokluktan, tembellikten, birçok şeylerden, birçok şeylerden kurtuluş
bayramıydı.

Bozkır bozkır oldu olalı sevincin, bayramın böylesini görmemişti Ve şiirler söylüyorlardı delikanlılar. Kahırlı, hınçlı şiirler.


Kendi yazdıkları şiirlerdi bunlar.
Kahırlı, hınçlı şiirler. Yeter Beyim, Paşam yeter diyorlardı Yokluğa, insanoğlunun başındaki en büyük belaya, cehalete, “yeter gayrı” diyorlardı.

İnsanların en büyük haklarından birincisi, okuma haklarıdır.
Karanlıklardan kurtulma haklarıdır Bunun için çarpıştı. Ve bunun için öldü. Hem de ne bahtiyar öldü

güçlü, yapıcıydı. kocamandı. Heybetliydi. inanıyordu. İnancıyla gitti. Tarihimizin büyük
adamlarından biriydi.

Sonuna kadar iyi şeylere inanmış insan kadar hiç kimse güçlü değildir


Aydınlıklarımız onlardan gelir.
İnanmış adam, bize aydınlık, bize sevinç, bize güç, bize inanç göndermekte devam edecek

Derler ki, zenci insanı Afrikalı kara adamlar sinek gibi doğmuşlar, sinek gibi kırılmışlar. Ve de bir hayvan gibi satılmışlar. Gördünüz mü Avrupa uygarlığını

Elbette atom, füzeler insan soyu için övünülecek bir iş. Ama salt bunlarla insan uygar değildir, olamaz. İnsanın uygarlığı
hemcinsini sömürüp sömürmemekle belli olur.

Avrupalı, insanları sömürüyorsa uygar değildir. Savaş çıkarıp insanlar biribirlerini öldürüyorsa, bu uygarlık değildir.

Uygar Avrupa, uygarlığıyla öbür insanların üstüne bir veba olmuş Nereye gitmişse, soymuş soğana çevirmiş. Öldürmüş.

Uygar Avrupa Kendi öldürememişse bile, biribirine düşürüp öldürtmüş. Çıplak Afrikayı soymuş. Derisini bile yüzmüş

Sömürülenler öldürülüyorlar ama, birtakım haklarını da alıyorlar.
Bu dövüş, çağımızın en ilginç bir olayıdır. Köleler, insanlıkları için başkaldırıyorlar.

Lumumba, otuz altı yaşındaydı. Üstü sazlarla örtülü fıkara bir zenci Lumumba, yalnız ilkokulu okuyabildi. yüreğinde hürriyetin bağımsızlığın, insan olmanın
aşkı vardı.

Kara adamların yüreğinde aşk vardı Lumumba hürriyet savaşçısı olarak ortaya çıktı. hürriyet şiirleri yazdı. Ne güzel şiirler. Her bir sözü yalım yalım. Afrika güneşi

Lumumba, şiirlerinde halkını söylüyordu. Lumumba’nın şiirleri türkü oldu. Halkı bu türküleri en uzak köylerdeki insanlara kadar götürdü.

Lumumba hürriyet oldu. Lumumba, insanlığı için dövüşen Afrikanın en güzel bayrağı oldu sömürgeciler, Lumumba’yı öldürdüler.

Uygar Avrupanın aklına bakın.
Lumumba’yı öldürünce, Afrikanın hürriyetini öldüreceklerini sandılar Bilmediler ki, bir Lumumba ölünce Lumumba bin olur, milyon olur. Lumumba yı öldüremezsin

Cumhuriyetin ilk yılları. Bir çalışma, bir yeniden var olma, bir toprağa yönelme çabası var her insanımızda. Bir şevk ve aşk var.

Bugün Doğu Anadolu aç, diyorlar. Yarın Orta Anadolu… Güney Anadolu… Bence Anadolu ezelden beri aç. Ama şimdi açlık son kertede.

İnsanlar akılla iş görselerdi çoğunluk, dünya böyle bir dünya olur muydu?

insanlığın kusurudur. O kadarcığı da olsun. Koşulların kötülüğü insanoğlunu esir etmiştir. Onları kötülüğe çekip durur. Ve insanlar kötülüklere gitmemek için direnir

insanlar kendini alın terine vermiş, işine adamış yaşlılarını sever. Onlar daha hilesizdir. Onlar yıllar yılı kendilerini işlerinin güzelliğine vermiştir.

Sevdik, canımızın içine koyduk. İnandık iman ettik

Burgaz adasında Kışın kimsecikler yoktur. Birkaç balıkçı, birkaç işsiz birkaç bekçi… Onların da çoğu
işinde gücünde…

Yazın Burgaz adası beterin beteri olur. o sömürücü insanların karıları, çocukları bütün
şımarıklıklarıyla adaya çökerler

Sait bir güzellik adamıydı. Bir sanatçıydı. Hani bir şey derler, tuttuğu altın olsun… Sait gördüğünü, görüp tuttuğunu altın eden bir kişiydi.

Onun anlattığı her şey güzeldir. Doğa onda doğadan daha gerçektir. İnsanlar onda insandan daha gerçek ve güzel… Bu kadar güzeli bir araya getiren adamın dili de… Sait Faik,

Sait Faik, Türk dilini yaratan, güzelleştiren bir büyük kişidir.Diyorum ki, hikayemizde iyi ki Sait Faik var.

Sanırım ki, bir edebiyatta bir Sait Faikin olması zor iş. Belki Saitin edebiyatımızda benzeri olmayacak.
bir edebiyatta Sait Faik mutlaka olmalı.

Ben hiç gülmedim demem güldüm ne zaman gülmek istesem anamın bir sözü hatırıma gelir: Çok gülen çok ağlar

Bir türlü istediğim gibi gülemem ağız dolusu gülerler, deli gibi ağlarlar. Severler, iğrenirler. Hepsine de hakkını vererek…

Hem çok ağlarlar, hem de çok gülerler…Konuştuğu zaman candan, ta derinden, yüreğinin en sıcak yerinden konuşuyordu.

Şu ömrümde bu kadar sevgi dolu az insana rastladım.

Sizler ki, ne mutlu insanlarsınız, genç yaşta insanın en büyük gerçeğine vardınız ve bu uğurda dövüşüyorsunuz.

Kavgada hiç kimseden hiçbir
şey beklemeyeceksin . Her şey kir götürür, kavga kir götürmez.

O kadar temiz girişeceksin ki işe, yalnız be yalnız kavgayı sen vereceksin, hiçbir şey almayacaksın kavgadan.

En küçük bir şey alırsan kavgadan, her şeyi yitirirsin. Kavgaya bir şey olmaz, sen yitirirsin.

Kavgadaki insan kadar kimse mutlu değildir Kavgadaki tertemiz insanın eriştiği mutluluğa hiç kimse erişemez.

mutluluk, insanın hayatı ne kadar sıkıntılı da olsa, acıyla dolu da olsa, insanın, yaşamını cennet kılar.

Kavgadaki insan, cennetteki insandır Düşünce insanın hayatından her zaman önde olmalı. Kavga insanın hayatından her zaman ilerde olmalı. aksi olursa kavga daki adam yitirir,

Kavgadaki şöhret para kadın kişisel fayda düşünmeyecek.
kavgasında çıkarı olmayacak. Azıcık bir çıkarı varsa, o iş kirlenmiş
O insan yitirmiş demektir.

Dünyaya gelmek bir mutluluktur,” borcunu ödeyeceksin. Zulme eşitsizliğe insanı aşağılayanlara
karşı gelerek ödeyeceksin

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa, felaketlerin en büyüğüne uğramış demektir.

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa Karısını, hocalara okutur, da okutur, o da olmazsa kurbanlar keser, doktorlara gider. Ya da bir karı daha alıverir.

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa bir karı daha alıverir.
Ondan da çocuk olmazsa, bir daha, bir daha Çocuk olmadı diye altı kadın boşayan köylü vardır

Çocuğun olmadıktan sonra neylersin dünya malını? Kalacak kimsen olmadıktan sonra neylersin dünya malını?”

çocuk köyde üretim öğesidir. Beş yaşını geçince Çobanlık eder, tarlada çalışır, hayvanlara bakar. Kız çocuğu olsun, erkek çocuğu olsun bu değişmez Köyde,

Köylerde,şehirlerde olduğu gibi ev eğitimi yoktur. Vay sövmeyecek küfretmeyeceksin, çocuğun yanında Böyle bir şey yok. En açık, en kapalı küfürler çocuğun yanında yapılır.

Köyde çocuktan hiçbir gizli şey yoktur. En açık saçık kadın hikayeleri, çocukların yanında hiç çekinilmeden anlatılır

bir adam dayağı yedikçe Aaaaaah, arkam,” Aaaaaah diyormuş. Dayak atan sormuş arkana vurmuyoruz niçin arkam, diyorsun,” demiş.
Adam demiş ki, arkamda kardeş hısım akrabam olaydı olsaydı beni dövemezdiniz. işte Köyde çok çocuk sayısı arka demektir En talihsiz çocuk, ise arkası olmayan, yalnız kalmış çocuktur.

Yalnız, kardeşsiz insana bir tuhaf gözle bakarlar köyde. Bir küçümseme, lanetlenmiş hissi. o yalnız kişi dişli değilse, yandı gitti
İflah olmaz gelen vurur bir tokat, giden vurur bir tokat.

Arkasız, yalnız kalmış, yani bir de akrabasız, hısımsız kalmış kişinin çocukluğu da öteki çocuklardan farklı geçer. İtilir kakılır öteki çocuklarca.

Birisi birisine demiş ki, şu adam sana kötülük edecek. Ötekisi, inanmam, demiş, ben ona iyilik etmedim ki…”

Bir de köyde çocukları seven, onlara bir yumurta, iki kaşık yağ, yoğurt karşılığında oyuncak yapan kimseler vardır. Bu kimseler, çoğu zaman, çocuklardan hiçbir şey almazlar. Salt çocukları sevdikleri, için oyuncak yaparlar

Çocuk bir üretim öğesidir, bir arkadır, yaşlanınca ekmek kapısıdır. Bunun için çocuk en değerli öğedir köyde.

Çocuklar, büyükler gibi adam da öldürürler. Kızıp, dövüşüp çocuk arkadaşlarını öldürdükleri vardır.

Çocuklar büyük insan öldürürler
Köylü bilir ki, reşit olmamış çocuğun cezası azdır, bu yüzden düşmanını çocuğa öldürtür.

Köyde Düşmanını öldürtmek için beş yaşındaki çocuğunun eline tabanca verip onu altı-yedi yıl eğiten insanlar biliyorum.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
çehov bütün öyküleri 4


Aydın bir insan için yabancı dil bilmemek büyük sıkıntı yaratır

Yabancı dil bilmemek korkunç şey, Kanatsız bir kuştan farkın yok.

Geçim için genç kızların çalıştığını görmek çok güzel Öte yandan yaşam koşullarının zarif, alımlı hanımları bile çalışmaya zorlaması, böylelerinin yaşamak için zorluklan boğuşması ne kadar kötü!..»

iffetli bir Fransız kadını zarif giyimli, incecik belli bir kız zorluklarla boğuşması ne kadar kötü!..»

öyle güzel bir koku saçıyordu ki, onu hoş bir buluta bürünmüş sanırdınız. Şöyle üfleyiverseniz genç kız havaya uçacak ya da sis gibi dağılıp gidecekti

İnsanın ne kadar çok madalyası olsa gene gözü doymaz. Öyle değil midir?

İran'ın sınırları geniş ülkemizin sınırlarıyla yan yanadır, işte bu yakınlık iki ülkenin ilişkilerinde en iyi dileklerimi belirtmemi gerekli kılmaktadır.

Ruslar İranlıları sever. Gerçi dinleri ayrıdır ama ülkelerimizin karşılıklı çıkarları, dostluğu var olsun!

İranlıların bir geleneği vardır, Eğer hatırlı bir kişi size konuk gelmişse ona bir koçu kendi elinizle kurban kesmeniz gerekir

Bizden İran'a selam! Halkınıza ülkenizi sevdiğimizi söyleyin!

Bizim karnımız ekmekle nasıl doyuyorsa, otlarla ağaçların karnı da yağmurdan doyar.

Bülbül güzel öten, zararsız kuştur. Tanrı'yı övsün, insanları neşelendirsin diye yaratıldı. Onu tedirgin etmek günahtır.

insanlar kitaplardan değil, tarlalarda, ormanlarda, ırmak kıyılarında yaşayarak öğrenmişlerdir.

insanlar yaşayarak öğrenmişlerdir.
Şarkısını söyleyen kuşlardan, batan güneşten, ağaçlardan, otlardan kaparlar bu bilgileri.

altın sarısı mayıs böceklerinin, başak bağlamaya yüz tutmuş ekinlerin, çağlayarak akan derelerin anlatıldığı öyküleri kim dinlemez

bir türlü yorulmak bilmiyorlar. Bıraksanız bütün dünyayı dolaşacaklar. Böyle yürüyerek dünyanın güzellikleri üzerinde konuşurlar

zavallı, dilenci kız Küçük kız ağır ağır yürüyor, soluğu tıkanıyor, gözlerinden yaşlar boşanıyor.
yürüyerek yorulmak bilmez güzellikler üzerinde konuşur

sevgiyi gören kimse yok. Belki gören biri var, o da gökyüzünde süzülürken, terkedilmiş samanlığın delik damından gülümseyerek bakan aydededir.

anlıyorsam kör olayım! Artık güzelliğinizle, tazeliğinizle elde edemeyince dertlerinizi açarak, kendinize acındırarak gençlere yaklaşıyorsunuz. dostum!

Böyle saçmalıklara boş verin! Ciğeri beş para etmez bir kadın için kendinizi üzmenize, güzel zihninizi yormanıza gerek yok

açıkça söylüyorum, Yaptığınız iş ürküttüğünüz kurbağaya değmez

ruh hastalarına, yalandan acı çekenlere boş verin. Hepsinin canı cehenneme!

Bir yandan Tanrı'ya dua edersiniz, bir yandan da hırsızlığı mübah sayarsınız.

öz çocuğum, tek avuntum onlar... Oğullarım bensiz yaşarlar, ama onlar olmadan ben bir gün bile yaşayamam.

Geçim durumu çok kötü, yavrum. Gördükçe üzülüyorum. Yiyecek ekmeği zor buluyorlar. Ne üstlerinde var, ne başlarında.
Pantolonu delik, ayağında pabuç yok. sokağa çıkmaya utanıyor.

Pantolon delik, ayakda pabuç yok. Evde altı kişiyiz, hepimiz bir odada yatıp kalkıyoruz. Öyle bir sefillik ki, sorma gitsin!. Ne üstde var, ne başda.

akıllısın, yakışıklısın, tüccarlıkta üzerine yok. Öte yandan şunca insanlığın kalmamış. Yüzün gülmez, çatık kaşlısın, tatlı bir söz bilmezsin, kimselere acıman yok... Sanki bir canavar gibisin.

Sarhoşlardan nefret eder, içki içenler onun gözünde en aşağılık yaratıktır

geçim parasını içkiye yatırmak, sarhoşluk yüzünden işinden kovulmak alçaklık değil de nedir

Biliyor musun, kadınlar kocalarının sarhoşluğunu, ihanet etmesini, dövmesini, ileri yaşını bağışlarlar da yoksulluğa düşmesini hoş karşılamazlar.

Onların kafasına göre yoksulluk en büyük kusurdur. arkadaşım, kadın milletini tanıdım artık... Beş gündür kafayı çekmemi bağışlar da parasızlığı bağışlamaz

Kadınlar öylesine erdemli, iffetlidir ki, suçunu bağışlamayı günah sayarlar.

Sabırla koruk üzüm olur.

Erkek olduğunu unutma, kendini salıverme... Tanrı'nın yardımıyla bu felaketi de atlatır, daha iyisini buluruz.

Bizim kusurumuz sarhoşluk etmek değil, sarhoşların elinden tutmamak,

İnsan kendi yazgısından kaçamaz. İşte şimdi hepimiz oturmuş havyar yiyoruz, ama yarın bir de bakmışsın, hapse, yoksulluğa düşmüşüz ya da öbür dünyayı boylamışız

İnsan kendi yazgısından kaçamaz

Masumun ahını alma!

Soyguncular, yaptıklarının cezasını çeksinler! Dürzüler milleti soyup soğana çevirdiler

ince bir hüzün vardı içinde..

Zaman öyle hızlı geçiyor ki!.. Bir gün bakmışsın, yaşlanıvermişiz...

Neymiş o termit denen şey?Tıpkı karıncaya benzerler. Kanatları da vardır. Isırdıkları yeri koparırlar.

müthiş bir adam Bir kahramandı o; kararlı, korkusuz bir erkekti. Öyle kükrüyordu ki, arkasında duranlar bir kaplan olduğunu sandılar.

Anam beni günahkar doğurmuş! Of, çok günahım var! Şimdi sokaklarda zevkle geziyoruz ama öbür dünyada çıtır çıtır yanacağız

Böyle bir yaşam yerin dibine batsın! Kendimi öldürmekten başka çare yok,

Yağmur yağarken camlardan süzülen damlalar gibi, adamın yanaklarından pırıl pırıl gözyaşları dökülüyordu


Öyle işte... Bir istasyonda geç kalınca öbür istasyonlarda da bekletirler. Karşıdan gelen trenlere zamanında yol vermek için

Adamlar açığa vurmazlar düşüncelerini. Sessizliğin sözden daha etkili olduğunu bildikleri için

Dilerim, öbür dünyada da senin başına aynı şeyler gelir! Bütün hayvanları sakatlayacak, namussuz

İnsanın kendi evi başka. Her şey sıcacık, tertemiz, yumuşacıktır. Dua edecek yer de vardır.

Kardeşlerin şimdi rahat yatakda yatıyorlar, Üzerleri yorganla örtülü. Sense okulunu savsakladın, haylazlık yaptın. Şimdi öküzlerden bir farkın yok

Durmadan tıkınırız ama iş yapmaya gelince yan çizeriz!

bütün dünyaya yardım etmeye hazır Mutlu, neşeli bir görünüşü vardır, yaşamından çok memnundur

İnsan çalışmazsa bir şey elde edemez. Gör de ibret al

Tanrım size de, bize de kısmetimizi versin Herkesin gönlüne göre değil, Tanrı'nın istediği gibi olsun...

Onun için kar da, zarar da birdir; yeter ki hep uğraşıp didinsin, karşısında onu dinleyen biri olsun,

Ordunun onuru bizim için tüm onurlardan daha üstündür.

hangimiz genç olmadık, hangimiz kaptırmadık? Sıradan insanları bırakın bir yana, büyük adamlar bile gençliklerinde yanlış hareketlerden, birtakım kötülüklere kapılmaktan kurtaramamışlardır

Ünlü yazarların yaşamlarını ele alalım, hangisi gençken kumarda para kaybetmemiş, içmemiş, insanların kızgınlıklarını üzerlerine çekmemiştir?

unutmamak gerekir ki, doğru dürüst öğrenim görmemiş Anne babasını küçükken kaybeden bu çocuk kumarda para kaybetmemiş, içmemiş, insanların kızgınlıklarını üzerlerine çekmemiştir

Onu cezalandırmak gerektiğine inanıyorum, ama zaten o, vicdan azabı duyarak, bizlerin kararını beklerken tattığı acılarla yeterincecezasını çekmiştir

Suçlu bir genci cezalandırmak yerine ona yardım elimizi uzatsak yurttaşlık sorumluluğumuzu çiğnemiş mi oluruz?

Suç denen olgu aslında nasıl bir şeydi? Suç, kötü niyetle yapılmış ahlaksızca bir davranıştı.

suç işleyen insan kendi iradesinde özgür müydü

Bıkmıştı yaşamaktan, yaşamak ona yük geliyordu. Gırtlağına kadar borç içindeydi, meteliği kalmamıştı,

Suçlu nitelemesi korkunç bir şeydi. Bu sözcük ancak caniler, hırsızlar, haydutlar için kullanılabilirdi. ahlaksız, kötü insanlar için.

insanlardan uzaktı. borç içindeydi, ödeyecek durumda değildi. Bu devirde borcu olmayan insan var mıydı

yok edilmesi gereken bir kurumdur. Çünkü bu kurum entrikaya dayanmaktadır. Her yerde entrika, düzenbazlık, karalama!

saygıdeğer bir adamın yüz ifadesini takınmaya çalıştıkça suratı iyice uzayarak köpek eniğininkinden de öte, şaşkın bir kazın görünüşüne bürünüyordu

Hepsi sözleşmişler sanki, el birliğiyle entrika çeviriyorlar. Hep entrika, düzenbazlık, oyun

Yoksuldu ama namuslu yaşıyordu.

Kör yazgı sizi ve ailenizi yeryüzünden silip atmak istiyorsa insafsızca peşinize düşer, ilk bahtsızlık uzun bir kötülük zincirinin yalnızca başlangıcıdır.

Bahtsızlık üst üste yığılmış taşlara benzer, yüksek ırmak kıyısındaki taşlardan biri düşmeye görsün, hemen arkasındakiler de yuvarlanacaktır

Çalışmadığı gün yok gibidir. Çamaşır yıkıyor, tahta siliyor, doğumlara gidiyor, görücülük de yapıyor, dileniyor da... böyle sağlam kocakarılar çoktur, birçok mutlu yuvanın temel direkleridir bunlar

babası ağladığını duyarsa bağırır, tepinir, dayak atmaya başlar; hele akşamdan kaldığı zamanlar pestilini çıkarır

Affetmek güçlüyü daha güçlü yapar. Publilius Syrus

Affetmek, zaferin zekatıdır.
Hadis-i Şerif

Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır. Schiller

Affetmenin ne olduğunu yalnız cesurlar bilir, korkakların tabiatında af diye birşey yoktur. Sterne

Affın en güzeli, hasmını ezmeğe müktedir iken yapılandır. Ömer bin Abdülaziz

Başkalarını sık sık affediniz, ama kendinizi asla. Syrus

Bir düşmanı affetmek, bir dostu affetmekten daha kolaydır. Dorothe

Düşmanımı bağışalarsam; düşman diye bir şey kalmaz. Alain

Hiç kimse, affettiği zaman olduğu kadar yükselemez. Goethe

İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. Cafer b. Muhammed

Kendini affetmeyen bir insanın bütün kusurları affedilebilir. Konfiçyus

Sayısız günahlarımızı affeden Allah'ın bir kulu olarak, neden bir suçu bağışlamayayım? Kenan Rifai

Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamaksa fazilettir. Câmi

Şahsınıza fenalık eden düşmanı affedebilirsiniz; lakin memlekete ve dininize fenalık edenleri asla affetmeyiniz. Hz.Ali (r.a)

Zalimleri affetmek mazlumlara zulümdür. Sadi
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Yaşar kemal baldaki tuz

On iki yaşındaki çocuk, tabancayla, uçan kuşu gözünden, kaçan tavşanı art ayağından vuruyordu. Sonra da düşmanı hapisaneden çıkınca vurdu.

Elimde kesin bir sayı yok. Köylerde çocuklar mı daha çok adam öldürüyorlar, büyükler mi?

at yavruları anadan doğar doğmaz ayağa kalkarlar…

Düşündüm ki, Gagarin değil de Neruda, Aragon, ya da Nâzım Hikmet gitseydi uzaya, bugünkü insan diliyle uzayı anlatabilirler miydi, güçleri, akılları durduran duyguyu anlatmaya yeter miydi?

Yuri Gagarin, Aya giden ilk insan ben olacağım, demişti. Bu, insanlığın bitip tükenmez gücünün en güzel belirtisiydi.

Yuri Gagarin büyük bir çağ açtı. İnsan soyunu onurlandırdı. O ölüme karşı koymuş, onu yenmiş, insanlığa ilk büyük zafer kapısını açmış insandı

Dünyanın en büyük destanı sayılan İlyada ve Odysseia bu topraklarda doğmuş, büyümüş,
ünlenmiş,yaşamıştır Anadolu dünyanın destan toprağıdır.

Destanın çağı yoktur. Hangi çağda, çatışma olacaksa orada destan olacaktır. İşte Nâzım Hikmet, Anadolu destan geleneğinin en büyük halkalarından biridir.

Bir gün Nâzım Hikmete dedim ki:
Hapisane olmasaydı bu büyük destan olur muydu?” Belki başka şey olurdu. Ama destan olmazdı.

Bu sınıf, Nâzıma niçin bukadar düşmandı? Onu mahkum etmek için düzmece mahkemeler kuracak kadar niçin düşmandı?
Çünkü bu sınıf, Türk halkına düşmandır. Türk milletine, Türk kültürüne düşmandır.

Bir milletin şairine düşmanlık, o milletin kültürüne, kendisine düşmanlık demektir

Türk milleti durdukça Nâzım
Hikmeti hiçbir zaman, hiçbir çağda mahkum etmeye
kimsenin gücü yetmez

Dostoyevski ve Nâzım Hikmetin,
halkı derinlemesine yaşamaları
onlara tükenmeyecek bir halk sevgisi vermiştir. Bu iki dev sanatçıyı yücelten, onlardaki
halk sevgisidir.

Dostoyevskide olsun, Nâzım Hikmette olsun, inanılmaz bir halk sevgisi vardır. Bu her iki büyük kişi de halk sevgisinden dolup dolup taşarlar

el ele, yürek yüreğe halk sevgisi
Nâzım Hikmet bir ömür boyunca sevginin, dostluğun, aydınlığın, güzelliğin türküsünü söylemiştir.

Yürekte acımak olacak, insanlık yani, yavrum.

Halk insana, Biz buradan gider olduk. Kalanlara selam olsun
dedirtecek bir yürek verir. Alabilene aşk olsun.

İnsanoğlunun en aşağılık yanı, dedikodu

Herkese karşı dost, ve sevgi doluydu. Herkesin işine koştu. Hastalara doktor, ilaçsızlara ilaç, açlara ekmek buldu. Kapısı kırılmışın kapısını, damı uçmuşun damını onardı.

Dünyada her şeyden vazgeçerim de dostluğundan vazgeçmem.

Balıkçı bütün kokuları iyi alır, ama en iyi de lodos kokusunu alır. Bir lodos fısıltısı duymaya görsün En iyi balıkçı, en iyi burnu olan, en iyi lodos kokusu alan kişidir.

ölüm olayı üstüne her kuşağın, her insanın, bir katkısı oldu. Bütün dünyada, her halkta, her millette, her çağda ayrı ayrı ezgiler yapıldı ölüm üstüne.

Her insan, ölüm acısını çeker.

Homeros, İlyadada der ki, dünyada tek ölüm acısı çeken yaratık insandır, çünkü yalnız o öleceğini bilir, ölümün bilincine varır

Türkülerin güzelliğinin, ölümsüzlüğünün gücü karşısında bizim çağımızın büyük ustaları şaşırıp kalmışlardır.

Bir Söz gücü de ses gücü de. Sesler de, sözler de ilk çıktıkları gibi kalmazlar, insandan insana, çağdan çağa değişir güzelleşirler.

Kıyman aşiretler kıyman Kör karının bir değneği” Öldürülen oğullara yüz binlerce Türkmen ana
ağıt yapıp, kör karının değneği sözlerini kullanmışlardır.

yüz Dervişin mendili ala,
Bülbül konar daldan dala,
Ben öpmeye kıyamadım,
Belemişler al kana

Kör karının bir değneği elinden alınınca dünya ortasında nasıl çaresiz kalır? Körün değneği onun için ne kadar önemli.

Bir şiddet bu. büyük bir şiddet sömürücü düzenler ne yapmışlar?
insanların kişiliğini öldürüp, insanları köleleştirmek için, özünü öldürmeye çalışmışlar.


Büyük müzik bilgisi, erişilmez ses güzelliği ve ustalığıyla otuz yıldır türkülerimizi bütün inceliğiyle Ruhi Su derlemiştir.

dünyanın en zengin masalları Anadoludan derlenmiştir.

Türküler biraz halktır, biraz insanlıktır. İnsanoğlunun yalın acısı, yalın sevinci, yalın hayranlığı, yalın güzelliği, yalın onuru, yalın yılgısıdır.

güzelliği Ruhi Su büyük, usta sesi, bütün yalınlığıyla çağlardan alır getirir, çağlara alır götürür. ustaların işi hep bu olmuştur.

Dünya halkları Ruhi Suyu, bizim
halkımız kadar değilse de, ona yakın sevecektir. Bu er geç gerçekleşecektir halklar kardeştir
ve Ruhi Su halkımızın sesidir.

Ama vay bekârın haline zavallı,

fakir kardeşlerinin seviyesine inmeyen, toprağa dokunmaksızın ondan daima uzak, daima yüksek hayallere bağlı kalan yazar da mesuttur.

Her zaman dünyada Çelmeciler var. Hayattan korkanlar var işe yüzeyinden bakmak, bu kötü.

Neyi alırsak alalım elimize, derinine gitmiyoruz. Derine gitmek çaba işidir. Dışta ne görürsek, göze ne çarparsa, işte bu deyip işin içinden sıyrılıveriyoruz

Belki akılsızlığımızdan dolayı,
hepimiz burnumuzdan kıl aldırmıyoruz.

tembelim, ben durduğum yerde
pinekliyorum; ya sen? O da öyle. Biz, toptan biribirimize benziyoruz Tencere dibin kara, seninki benden kara.

İnsanoğlu araştıran, her gün yeniyi arayan, kendini aşmaya çalışan bir yaratık.

Biribirimize hep şunu söyleyelim. Durmadan araştıralım İnsan durdu mu, öldü demektir,

kiminle konuştumsa, hep, “Köylü tembeldir. O köylü adam olmaz. Köylüyü tembellikten kurtaramazsın,” sözlerini duydum.

Köylü Tembel mi?”

Köylünün tembel olmadığını söylüyor. Bir lokma ekmeği kazanabilmek için günlerce canını dişine nasıl taktığını söylüyor

Köylü geçinecek kadarını kazanırsa, onunla yetiniyor.
çalışması verimsiz. Onun için çok çalışmak zorunda kalıyor.

Kolay kazananlar çok çalışmıyor. Çalışmak, daha iyi yaşamak gereğini duymuyor

bizler tembel miyiz, çalışkan mıyız? İyi biliyoruz ki, tembeliz

birtakım insanların İnsanları
kul köle etmesi. İnsanların ömürlerini doldurmadan hastalıklar elinden gitmesi. ilkel insan
hayatını yaşaması, ne korkunç.

Bir yandan insan kafası uzaya insan gönderirken, yığınlarca insanın okuyup yazması olmaması, dünyadan habersiz, yaşaması, ne korkunç

Her insan kafası uzaya adam
gönderecek kadar bilgili olamaz,
biliyoruz. Ama böyle bir çağda da insan ilk insanın hayatını yaşarmı?

Herkesin ekmek bulduğu kimsenin sömürülüp kul edilmediği herkesin okur yazar olduğu bir dünya olmalıydı uzaya giden dünyamız.
bizi kahreden utandıran bu.

Uzaya insan gönderen bilim, insanoğlunun eriştiği yer, bütün insanları doyurabilir, bütün insanları okutabilir, insanı insanın köleliğinden kurtarabilir.

Bir düşünün, insanlar okumuş, doymuş, kölelikten kurtulmuş ve insanlar güçlerini insan olmaya, aydınlığa harcıyor. Kim bilir, ne yaşanası bir dünya olur

İnsanlar hep birden dünyayı daha iyi bir dünya yapmaya çağırıldıkları zaman Her insandan faydalanıldığı zaman, kim bilir dünyamız nerelere varacak.


her İnsan dünyayı iyi yapmaya çağırıldıkları zaman o zaman akıl almaz işler olacak. Göz açıp kapayıncaya kadar engeller yıkılacak.

Bir soru daha geliyor akla. Ya savaş? İnsanlar bundan sonra da savaşacaklar, biribirlerini öldürecekler mi

yasaklarımız? ne yasakların gücünden, doğruluğundan, ne de onu koyanların, gücündendir. Bu düşünce fıkaralığından, tembelliğimizdendir.


Bize düşünmek, düşününce de harekete geçmek zor geliyor. Yasaklara kul köle olmak
alışkanlıktır

Alışkanlığı yıkıp atmak onun üstüne çıkmak, ilkellikten kurtulmakla, güzelce bir düşünmeye alışmakla olur.

toplumlarda yasaklarla savaşmak kolay. İnsan, yanında iyi niyetli çok insan bulabilir.

Azıcık düşünmesini bilip de yasaklardan bıkmayan kişi yoktur.

Gereksiz yasaklar, esirlikten beterdir.İşte ocağımıza incir diken de bu korkudur.

Toplumdan bazı büyük kişiler çıkar, yüreğindeki korkuyu yener. Yasaklara karşı koyar. Bir de bakar ki, yanında o kadar
çok kişi var ki… Yasaklar, yasakları koyanlar çöküverir

Korkulan, hiçbir zaman da yıkılmayacağı sanılan yasakların bir an içinde tuz buz olduğu çok görülmüştür.

Yasaklar öylesine eskimiş, öylesine çürümüş ki, yiğitçe bir fiskecik çökmesine yetivermiştir.

Yasaktan Bunalıyorsun. kolunu
kıpırdatamıyorsun. Ne olacak bu kadar yasakla? Memleket öylesine donmuş kalmış ki…

Bir yasağına dokun, bin cop yağar tepene. Bir toplumda ne kadar yasak varsa, o yasakların üstüne o kadar yasak yığılır

Yasaklar yasakları doğurur. Yasak tarlasında yasak biter. Hürriyet gelişemez.

Dün sokakta oruç yemek yasaktı. Sokakta oruç yiyenin vay haline. Şimdi kimse karışamaz

sokakta oruç yiyene. karıştı mı bir tanesi, ona gerici, yobaz deriz. Kıyameti de koparırız. Bu yasak çok gerilerde kaldı.

köylüler ocak başında ısınıyorlar. Ne sefil, ne ayağı yalın köylüler.
Oturmuşlar efendi efendi ısınıyorlar. Bunun ne günahı var

İnsan kısmının mayasında, devrim yapma, ilerleme çabasını çok buluruz. İnsan tarihi, ağır da olsa, bir ilerlemeler tarihidir.

iki yüz, üç yüz yıl önce
insanın insanı soyması, öldürmesi bitebilirdi. Bu yüzkarası işlere daha çok önceleri de son verilebilirdi

insanın geriliği hoşumuza gitmiyor.Uzaya gidecek kadar uygar olmak, atomun gücünden faydalanmak, güzellerin güzeli.

Ama insanın insanı sömürmesi kadar çirkin, aşağılık, iğrenç işleri sürdürüp götürmek kötü.

İnsanın insanı öldürmesi, insanların bunu hoş
görmeleri, inanılmayacak kadar, insan soyuna, insan usuna yakışmayacak kadar aşağılık.

İnsan ne kadar ilerleme çabasında olan bir yaratıksa, o kadar değilse de hemen ona yakın, alışkanlıklarının kulu bir yaratık.

İnsan, her gün, her saat yeni bir şey öğreniyor, yeni bir şey yapıyor.
İnsan yeni gizler için canını
veriyor. İnsanın mayasındaki güzellik bu güzellik.

Alışkanlığımız tembelliğimizdir
İnsanın mayasındaki en büyük kötülüklerden birisi de alışkanlık kötülüğüdür, desek nasıl olur

Şu sonsuz dünyada, her gün yeni bir hareket, yeni oluş bulabiliriz Bunun için alışkanlıklarımızdan kurtulmamız, başkalarının ve bizim koyduğumuz sınırları aşmamız gerek.
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Yaşar kemal baldaki tuz

En ilkel insan, alışkanlıklarının en çok kulu olan insandır

Şunu iyice bilmeliyiz ki, bir küçücük karıncanın hareketinde bile sonsuz değişiklik başkalık var

Doğa o kadar kalabalık ki… O kadar bitmez tükenmez ki… O kadar sınırsız ki…

film çeviren rejisörlerimizin hiçbirisinin bir dünya görüşü, durmuş oturmuş bir sanat anlayışı, bir film anlayışı yok.
Bir eğitimi yok.

Yılda yüz film yapılan Türkiyede filme şu kadarcık benzeyen bir film çıkmıyor. Doğru dürüst iş yapmak isteyenlerin ne kültürleri, ne yeterli bir eğitimleri, var

Bizdeki filmler, yani şu Türk halkının görüp seyrettiği
filmler birer yüz karası. ne gerçekle, ne insani bir şeyle uzaktan yakından bir ilgisi yok

gerçek sanatçı viran kalası haneyi yıkan sanatçıdır. Dünyada iyi sanatçıların çoğu viran kalası haneyi göze alanlar arasından çıkmıştır.

Sanatta virane onur kırıcı kepazeliklere son verilsin. Bu millete yazık. Sahiden bu millete hiç mi acımıyoruz?

Koşullarımız elverişli mi? bizde resim, şiir, hikaye, roman var. Ama bizde sinema yok.elimizi kolumuzu bağlayıp oturalım mı?

Bir takım insanlara haksızlık ediyoruz, diye yazmayalım mı? gayret göstermeyelim mi bir yol bulalım. Türk halkını yüz karası filmlerden kurtaralım.

sinema Çağımızın bir numaralı sanatı gelin görün ki, bizim elimizde ne korkunç hallere düşmüş.

Bizde politika bir yere geçmek, bir mevki kapmak için yapılıyor. Mevki hırsı belki hırsların en çirkini ama, en güçlüsü değil.

Mevki hırsı hırsların en çirkini
Mevki için politika yapanlar en çürük temele basmaktan başka bir şey yapamazlar.

Gününü gün etmek. Gününü en güzel geçirmek. için Yel nereden eserse oraya gidiyorlar inanç yok. Doğru belledikleri, hak belledikleri bir şey yok.

Bakın şu yanınıza yönünüze, bir politikacı bugün ak dediğine yarın kara diyor. faydası nereye götürürse oraya gidiyor.

köleler gibi.düşünüldüğüne göre, bu koşullar içinde yurdumuzda demokrasi zor gerçekleşir demokrasiye benzer bir şey gelebildi mi yurdumuza?

en namuslu, en doğru adamdır. Bir ilkesi, bir düşüncesi olan adamdır. İlkesi, inancı, düşüncesi uğruna hayatını, gerekince kellesini koymuş adamdır

Düşüncesi uğruna, ilkeleri uğruna her şeylerini koymuş politikacısını bekliyor halk.

ilkeleri uğruna her şeylerini koymuş adamlar yurdumuzda çoğaldıkça biz de her gün biraz daha, biraz daha iyiliğe gideceğiz. Çağımıza layık insanlar olacağız.

Bir ilericinin gücü, gericinin gücünden, karanlığından fazladır.

ileriliğe inanmış kişiler sahte değilse savaşa atılırlar, o zaman da gericiler ışık görmüş yarasaya dönerler. Baykuşa dönerler.
Yerlerinden kıpırdayamazlar

Türk köyleri binlerce yıllık ilkel hayatı içinde yaşamalı, hayatını korkunç sefalet içinde sürdürüp gitmeli, bunu açığa vurmamalıydık
vatanseverlikle bağdaşmaz
dediler

Aman ne cici köylerimiz var, ne uygar, ne refah saadet içinde köylerimiz var. Yaşasın köylerimiz.
Anadolu köylerinin saflığı bozulmasın,”

Geriliğimizi, sefaletimizi saklamak, koca dünyada devekuşu gibi saklanmaya çalışmak demektir

Yasakla kötülüğün önüne geçemezsin. Bir şey saklamakla onu ortadan kaldıramazsın. Hele insan sefaletini hiç kaldıramazsın.

Ne olurmuş yani, kıyamet mi kopar? Varsın Türk köylüsü perişan, yoksul desinler. Bu bir gerçekse, yoksul demelerinden ne çıkar

Veyselin gençliği köyde. Kıraç, ağaçsız, yalnız bir köy. Veyselin gençliği Osmanlı devrinde geçmiştir.

Yasaklar, böyle gereksiz, gülünç yasaklar bizim toplumumuz için her zaman zararlı olmuştur.

Nereden gelirse gelsin bu yasakların birçoğu vatanımız için, vatanımızın ilerlemesi için bir tehlike olmuştur.

Yasaklarda ölçüyü kaçırmayalım
Yasaklar gericilerin kaleleridir. Bu kaleleri el ele vererek yıkalım.

Meselelerimizi açık yürekle, apaçık, korkmadan tartışalım. Daha faydalı olur. Yurdumuz çok kazanır. söylüyorlar.

Muhalefet deyince yalnız bunu anlıyorlar Koskocaman bir laf kalabalığı içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Bir dedikodu makinası işliyor ki,aman Allah… Herkes bayılıyor dedikoduya.

Gazeteler birazcık kendilerini tutmasalar bütün sayfalar dedikodu yazılarıyla dolar. Millet de bayıla bayıla okur.

Bakın, bu gidişle, göreceksiniz, bir dedikodu yazarı bir başyazardan daha çok para alacak, daha çok değeri olacak. Gidiş o gidiş

Şimdi herkes dedikodu yazarı. Ne yapsın ekmek parası .Bir toplum köksüz, yoksul, amaçsız bir hale gelirse, o toplumdaki insanların ilk işi dedikodu olur.

Evde dedikodu, sokakta, çarşıda pazarda, gazetede, her yerde dedikodu…Yedisinden yetmişine
kadar dedikodu

her gün ana avrat sövmeler. Sanattakiler sövüyor, bilimdekiler sövüyor, politikadakiler sövüyor. Önüne gelen tartışma düşünce adına, önüne gelene sövüyor

kendi kaderine yüzyıllardır terk edilmiş bir memleket.elin adamları buğdaylarını denizlere dökerlerken, elin adamları çiftçiye prim verirken Doğu Anadoluda insanlar aç kalıyorlar.

Doğu Anadoluda insanlar aç kalıyorlar. Doğuda açlık var. Ne yüzden böyle bir felaket gelir insanların başına?

Nerde diplomalı sosyologlar? Nerde vatan için can veren politikacılar, bilim aslanları nerede vatanı çok seven kardeşlerim Anadoludaki açlık yüzyıldır sürer…

biz göçebeyiz Anadoluya kapağı atmışız. bir sürü topraklar öldürdükten sonra Anadoluyu yurt tutmuşuz. Fırsat bulsaymışız
burayıda öldürdükten sonra başka yere gidecekmişiz.

insanlar toprakları için korkunç bir savaşa girişmişler. Bir hasta insana bakar gibi bakmışlar topraklarına. Gübre fabrikaları göller yapmak mı, sulama mı, neler de neler…

Biz ne yapmışız? Orman varsa kesmişiz. Allah ne verdiyse, ne kalmışsa… Ot varsa yakmışız. Göl varsa kurutmuşuz. Sonra ne olmuş, Anadolu çöl olmuş.

Sonra ne olmuş, açlık yakamıza yapışmış bir gürültü patırtı… gün boyu yediden yetmişe dedikodu. Ve karşımızda açlık çeken, mağara hayatı, on bin yıl önceki hayatı yaşayan insanlar…

yiğitlik olmaktan çıkmalı. Bunlar yazarların birinci ödevi olmalı.
Bir yazarın eşitliği savunması, ezenlere, sömürenlere karşı koyması çağımızda çok olağandır.

eşitliği savunmak ezenlere, sömürenlere karşı koymak çağımızda Bunu ödev
kabul etmeyeni kimse insan ve yurttaş saymıyor.

Hep çamur atanlar mı haklı?” Böyle bir soru hiçbir memlekette
sorulmamalıydı.

Çamurculuk, düşüklük demektir. Çamurcunun haklı olduğu bir memleketi düşünememeliyiz bile.

Çamur en ilkel, ilkelin ilkeli bir iştir. Yazık ki, çok çok yazık ki, insanlar bu çamur işini çokça kullanıyorlar. Bu yüzden insanlık, onurundan kaybediyor.

memleketimiz bir çamurcular
memleketi. Yalnız çamur atanlar mı haklı, sözünden de beter, beterin beterinin karşısındayız.

Yalnız çamurcular mı gözde?
Yalnız çamurcuların mı sözü
geçer bu memlekette? Yalnız onların mı dediği olur

Çamur atmak gelişmemiş, zavallı, namussuz adamın işidir. Elinden çamur atmaktan başka bir şey gelmez adamın işidir.

düşünebilen, enine boyuna dünyayı, insanları düşünebilen bir kişi çamur atacak kadar onurundan olamaz.

Çamuru insanları vurmak için atıyorlar. Başka türlü, güçleri yetmiyor. Karşıdaki insanları yenecek ellerinde hiçbir çareleri kalmıyor.

Öfkeye kapılıyorlar, kin bağlıyorlar, atıyorlar çamuru. İlkel bir toplumda da en çok tutan şey çamurdur. Çünkü ilkel insan bir işin enini boyunu düşünemiyor.


Düşünemeyen ilkel insan atılan çamuru hemencecik kabul ediyor. Bu yüzden toplumda ödevleri yalnız çamurculuk olan kişiler
çoğalıyor.

Bizim toplumumuzda yalnız, insanlara çamur atmakla ün yapmış, geçimini yalnız be yalnız çamurdan çıkaran kişiler vardır

Bizde son yıllarda çamur o kadar revaçta ki, bazıları nerdeyse
sokaklara bağıracaklar: “Çamur alır, çamur satarız.”

bazı kişilerin işi gücü çamurdur. Bir kişiyi yıkmak mı istiyorlar, gelsin çamur. Çamur alır, satarlar

Torostaki eşkıyalarının ellerindeki silahtan daha güçlüdür çamur
silahları. öyle tutan bir çamur bulmuşlardı ki sömürücüler, çamurlarından vazgeçebilirler miydi?

Köy Enstitülerini halk kör, sağır kalsın diye kapattılar. Attıkları çamur tutsun diye kapattılar.
Üstelik de Köy Enstitülerini çamur gücüyle kapattılar.

Bir zaman geliyor öyle bir çamur kaplıyor ki ortalığı, çamurdan göz gözü görmüyor. Her yan çamur. İster istemez, akıllı, iyi insanlar da bu çamur seline kapılıyorlar

Memur çamura batırılır, kaymakam, vali, öğretmen çamura batırılır. Yazar çamura batırılır, güzel düşünceler, güzel sistemler çamura batırılır.

Bir toplum ki, çamur içinde kalmış. Güzel olan nesi varsa çamura batırılır. Çamurun altında kalmıştır bütün güzel şeylerimiz.

Bir çamur deryası ki, gırtlağa kadar içine batırmışlar hepimizi…
Bu çamurcular bu kadar güçlü mü?

Dedim ya, çamurcular o kadar güçlü değil, çamurun yağdığı ortam güçlü. Toplumumuzu çamur yutmaktan kurtaracağız.

Bir de, bu çamurcular çoğunluk sömürücüler, çıkarcılar ve onların
uşaklarıdır. İlkin bunları ortadan
kaldırsak da, sonra öteki işlere güzel güzel başlasak nasıl olur?

Hep çamurcular mı baş tacı?

Bizim yayın alanımızda birtakım insanlar var. Yazıp çiziyorlar, sövüp sayıyorlar. Her ileri atılışa, her yeni düşünceye, her yeni kıpırdanışa veryansın ediyorlar.

Türk milleti ahlaklı bir millettir. Varsa da ahlak, yoksa da ahlak.

Anadolu perişan… Bu seferi
Anadolunun kurtuluşu için yapsak, bütün gücümüzü
Anadolunun kurtuluşu için
harcasak…

Kendi memleketindeki insanların perişan halde kalmasına rıza gösterenler uzaktaki insanları sevemezler Vay vatan haini vay!

Bizim kültürümüz, halkımızın
kültürü. Bizim kültürümüzü Dadaloğlu, Köroğlu, Yunus, Pir Sultan Abdal, yani halk kültürümüz temsil eder

Siz nasıl milliyetçisiniz?
memlekette ne kadar güzel, ne kadar iyi, doğru, olumlu iş yapılıyorsa, bunlara karşısınız.
kötülüklerle, geriliklerle, birliktesiniz.

Gericiliğe sırtlarını dayamışlar. Gençlerimizi kandırıyorlar.
Sureti haktan görünüp
ilerlememizi köstekliyorlar.

birini seçin: Ya ağaların saltanatı, yüzyıllık saltanatı, zulmü, sömürmesi, ya da yurda iyi bir idarenin gelmesi

Kimi diyor ki, halk iyi… Hem de çok iyi… Umut eden halktır, insandır. Mağaradan buraya kadar gelmiş insanlar kötü olur mu?

diyorlar ki, insanlar koşulların içindedir. Onun emrindedir. Koşullar iyiyse iyi olurlar, koşullar kötüyse kötü olurlar.

Çırılçıplak, aç kimseler
olduklarından köylerinin adına Çıplaklar” dediler. Zavallı çıplaklar çekecekler alınyazısı bu

Acaba Çıplaklarda çile ne zaman dolacak, ne zaman sahip olup da çıplaklıktan kurtulup giyinecekler,
Zavallı çıplaklar alınyazısı bu

avcı tarafından çepeçevre
çevrilmiş korkudan pusmuş bir av gibi oturmaktadırlar. Zavallı insanlar gene ağaların kapısında

Zavallı insanlar ekmeğini
aramakta acaba zor mu? Niçin verilmiyor? Bu çıplak vatandaşlar birazıcık olsun gülüp kendilerine gelseler ne ne olur?

siz bilmezsiniz, bunlar Kadirli ağalarıdır. dağlara yüzlerce eşkıya çıkartıp, köylüleri bir avuç toprak için tehdit ettiklerinden dolayı 1933
yılında Diyarbakıra sürgün edilmiş ağalardır.

Ben, bunlardan korkarım. Ödüm patlar. Can dediğin tatlı bir şeydir
Bunların bir eli hükümetin içinde, Ağalarla oynamaya gelmez. Bok yoluna gider insan.

Gördük ki, ağaların gücünün üstüne güç yoktur. Bunu Türkiyede bilmeyen yok.

Bir kaymakamcığı bile attıramayan ağaya ben ağa mı derim. Ağa, yarım devlet olduğunu her gün, her dakika halka bildirmek zorundadır.

şu ağalar bir pire için bir yorganı değil, bir evi yakarlar.
Kendi yorganlarını değil
tabii. Başkalarının yorganlarını

Ağa” meselesi Türkiye için büyük bir kaygıdır. Yirminci yüzyıl, ağaları götüremiyor. Götüremiyor ama, ağa da sürüp gidiyor.

ağalarla birlikte de yoksulluğumuz,
açlığımız, geriliğimiz
sömürülmemiz sürüp gidiyor. Ve de sürüp gideceğe benziyor

Aklım almıyor, almıyor, almayacak da yirminci
yüzyılda ortaçağ kabadayılığı söker mi? ağaların hiç mi akılları yok? koca bir millete meydan okunur mu?

Anadoluda analar, babalar, kardeşler ölülerinin başında, ölenin niçin öldüğünü, nasıl bir kişi olduğunu söyleyerek ağlarlar. Bu hem bir gelenek, hem ağıd

Babanın ağıdı Dağ gibi yavrumu öldürenler iflah olmasın…
Gavurlar, dinsizler, suçsuz yavruya böyle kıyılır mı?”

Ağanın oğlu kendini müthiş
nişancı sayıyor. Bir gün tarlada yarıcının oğluna diyorki: Dur başına yumurta koyup, ateş edeceğim.” Çocuk, olmaz, dese de çocuğun başındaki yumurtaya Nişan alıyor. Her insan Giyom Tel olamaz ya yumurta yerine oğlanı Ölen çocuk ağa kapısında yıllardır yarıcı olan Çakır Emminin oğlu.

Şimdi ağaların en önemlileri
aşiret başkanları, oba, kabile başkanlarıdır. Bunlar Doğu Anadolu beyleri, ağalarıdır.
Beylikler babadan oğuladır.

Ağaların gücü zenginliklerinden gelir. Oba beyleri olmadıkları halde, onları zenginlikleri, aile olarak halka hakim kılmıştır.

Eskiden derebey halka hükmederdi Halkın tek kapısıydı seçimde parti yoklamasına çıkılğında kaç ağa hangi yanda diye yoklama yapılır, ağaların güçlerine göre sonuç bildiririlirdi

Bir de ağalarla paralel, giden Şeyhlik kurumu vardır. Şeyhler din nüfuzundan faydalanan kimselerdir. Şeyhlik babadan oğula kalan bir kurumdur. Aynı derebeylik gibi

Ağaları, ortadan kaldırmak için savaşlar yapılmamış, değil, buna niyetlenen onlarla savaşacak gücü bulamamışlar, attıkları adımları geri almışlardır

Emekçiden yana partiler kuruldu, türlü bahanelerle kapatıldı.
Kuranların başlarına olmadık işler açıldı. Türlü karalar çalındı.

Emekçi taraftarlarına vatan haini bile dediler.

söz vardır, bırak sarhoşu yıkılana kadar gitsin, derler

halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak

Milliyetçi kalıbına girmek, karşıdakilere vatan haini demek. gerici öğeleri, sahte dindarları bir araya getirmek. çalışan emekçi gücünü parçalamak. Bunun sonu ne mi olacak? Ağalar, nereye kadar güçlenecekler?

hak nerdeyse güç ordadır
Hakkın bazı bazı yenildiğini görmüşsek de, bunun yalancı bir yenilme olduğu anlaşılmıştır.

Kısa çöp uzundan hakkın alacak!
Ya insanoğlunun hakkı?
 

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
39
Fatih Sultan Mehmet Sözleri,

Tarih yazmak korkaklara göre bir iş değildir.

Savaş herkesle, barış sadece onurlu kişilerle yapılır.

Benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz.

Baykuştan pervâmız yok, biz şahinler sürüsüyüz.

Eğer kanım ile yükselecekse Hz.Muhammed’in dini; durmayın kılıçlar doğrayın beni.

Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, sakalımı kökünden keserim.

Biz toprakları değil gönülleri feth etmeye gidiyoruz.

Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.

Bir gece ansızın gelir krallığınızı imparatorluğuma katarım.

Ey Konstantiniye! Ya sen beni alırsın, ya ben seni alırım.

İmkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım.

Allah bu milleti elli yıldan fazla rahata koymasın, alıştırmasın.

Düşmandan yüz çevirmek korkaklıktır. Benim ikbalim yücedir. Talihsizlik ise düşmanın nasibidir.

Düşmanı tanımak, tehlikeyi bertaraf etmek demektir.

İstanbul’u niçin fethettiklerini sorduklarında önce o benim gönlümü fethettiği için…

Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!

Evet, padişah benim. Ancak siz yine de çiçekleri ona veriniz. Çünkü kendisi benim hocamdır.

Eğer padişah siz iseniz, devletimizin bu zor gününde ordumuzun başında olmamanız törelerimize uymaz.

padişah ben isem, işte size emrediyorum, geliniz ve derhal ordularımın başına geçiniz.

Allah beni bu şehrin halkının müttefiki olarak bu zamana kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların vatanlarını aldık.

Burayı Makedonyalılar Taselyalılar ve Moralılar almışlardı. Biz bunların bizlere karşı kötü davranışlarının intikamını yıllar geçmesine rağmen torunlarından aldık.

Agamemnon Truva’yı zaptettiğinde onu meşhur edecek bir Homeros vardı. Benim ise bir Homeros’um yok.

Din ile imanın akıl ve anlayışını sıkı tutmak gerekir. Yoksa ey Müslümanlar, o kiliseyi gören olabilir kâfir hemen!


Fakirlerin ve yetimlerin kursağından kesilen nimeti ne askerimize, ne ameleme yediririm.

Biz has müminleriz, kursağımıza netameli nevale girmez.

Ana, biz İslamiyetin kılıcını elimizde tutarız. bunca zahmet karşılığında gazi unvanını elde edemeden ölürsem Allah ve Peygamber’in katında yüzlerine nasıl bakarım?

Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol üzerinden geçer. dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki herkes üzerinden geçerken, sen dağların üzerinden geçesin.

İnsanda söz ile değişir kader. Ya yurda baş olur, ya da başından olur.

Onlar korkularından denizi zincirleyecek kadar akıllı ise, biz gemileri karadan yürütebilecek kadar deliyiz.

Bir şehirde en önemli üç şey: kanalizasyon, hamam ve kütüphanelerdir. Kanalizasyon şehrin kirini, hamam bedenin kirini, kütüphaneler ruhun kirini temizler.
 

Kaan06

Asistan
Katılım
3 Mayıs 2020
Mesajlar
103
Reaksiyon puanı
50
Puanları
28
Yaş
23
Ziya Gökalp: Türkçülük; Türk milletini yükseltmek demektir.
 
Üst