Diyarbakır ın fetih yıl dönümü

Bu konuyu okuyanlar

mucahid

Doçent
Katılım
11 Mart 2009
Mesajlar
673
Reaksiyon puanı
12
Puanları
0
DİYARBAKIR IN FETHİ


128.jpg

Hicret’in üzerinden henüz on yedi yıl geçmişti. Diyarbakır önlerinde Medine’den askerler vardı. Hz. Muhammed Mustafa(sas)’nın askerleri…Daha on yedi yıl önce gizlice Mekke’den Medine’ye geçen o yüce Peygamberin sahabe ve tabiinleri… Medine nere… Diyarbakır nere… Ama onlar, Rabbimizin “Size ne oluyor da: 'Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet' diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?(Nisa 75)” ayet-i kerimesini başları üstüne bir emir kabul etmişlerdi. Gece gündüz demeden çöl dağ diye engel tanımadan yollara düşmüşler. Yüce Peygamberin o Hendek gününde, düşman Medine’ye girmesin diye şehri sahabeleriyle hendeklerle çevirdiği günde müjdelediği Bizans Fethi, Sasani Fethi müjdesi peşinde koşuyorlardı. Madem O söylemiş, mutlak doğru söylemiş. Fetih yakındır. Sasani’yi yendiler. Bizans’tan Şam’ı aldılar, Kudüs’ü aldılar, yollarına devam ettiler. Başlarında Hz. Iyaz b. Ganm vardı. Oydu orduların komutanı. Demişti ki ona adil halife Hz. Ömer Faruk(ra) git ve Şam’ın kuzeyinde kalan toprakları fethet. Madem emreden Allah’ın Resul’ünün halifesiydi emre icabet vardı. Düştü yollara Iyaz. Emrinde Hz. Halid(ra), Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğerparesi Hz. Süleyman. Önce Ruha’yı, yani Urfa’yı fethettiler. Fetih dedik de neydi fetih? Onu bize Seyyid Kutup üstadımız öğretiyor: Fetih, İslam davetiyle halkların arasındaki engelleri kaldırmaktır, zulüm altındaki insanlarla İslam daveti arasındaki yolları açmaktır. Onların Allah’ın Kelamını hiçbir baskı altında olmadan duymasını sağlamaktır. Ruha’nın fethi böyle olmuştu işte. Orada İslam’la Urfa halkı arasındaki engel kaldırılmış ve şimdi sıra Amed’deydi, Amid’deydi, Diyarbekir’deydi. Araplar Amid derlerdi bu şehre. Şehir halkının birkısmı Amed derdi. Sonradan Diyarbekir denmiş ve bu adla meşhur olmuştu. Yürüdü Iyaz’ın ordusu Diyarbekir kalesine doğru. Emrinde komutanlar komutanı Hz. Halid(ra)… Miladi 637’de, bir 639’da, bir Cuma günü kale önüne geldiler. Diyarbekir, Bizans zulmü altındaydı, Diyarbekir Bizans valilerinin iktidar kavgalarının ateşindeydi. Diyarbekir, surların ardında Kur’an nurundan mahrum zifiri bir karanlıktaydı. Rivayet olunur ki şehri Meryem adlı bir kadın yönetiyordu. Hileyle, katille ele geçirmişti Amed’i, Amid’i, Diyarbekir’i. Gaddardı Bizans, birkısmı ehl-i kitap olmayan Kürtler bir yana Ermenilere, Yahudilere, hatta kendileri gibi Rumlara bile zulmediyorlardı. Hz. Iyaz(ra), Peygamberinin fetih tavsiyesi üzerine çağrıda bulundu melike Meryem’e: “İzzet, Allah’ın, Peygamberinin ve Ona iman edenlerindir. Sahip olduğun kale büyük değil, seni yenilgiye uğratmaktan kurtaramaz. Süleyman b. Davud’un yaptığı bu kale, bize engel olamaz. Biz Müslümanlar geldiğimiz zaman bu kaleniz sizi kurtaramayacaktır. Fethettiğimiz Ba’lbek ve Antakya da sizin diyarınız gibi Heraklius’a aitti. Allah ve Peygamberin vaat ettiği gibi, bize bütün zorluklar kolaylaştırıldı. Seni uyarıyorum. Bu yazım sana ulaştıktan sonra teslim olursan, selamete kavuşursun, muhalefet edersen pişman olursun. Beldende sana ve halkına dininden ayrılma hususunda zorlama olmayacaktır. Allah buyuruyor ki: ‘Dinde zorlama yoktur’. Eğer kaleyi teslim etmezsen hevesine uyuyorsun demektir. Yakında sayıca az ve zayıf olanların nasıl galip geldiklerini öğreneceksin. Selam hidayete erenlerin üzerine olsun”. Meryem, kibre kapıldı, papazlarına, danışmanlarına güvendi ve kendimizi savununuz, dedi. Ayrılmadı İslam ordusu Diyarbekir önlerinden, Hz. Iyaz ve emrinde Hz. Halid b. Velid, Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Çünkü Urfa fethedilmiş, sıra Amed’deydi, Amid’deydi, Diyarbekir’deydi. Amed, Amid, Diyarbekir mutlaka fethedilmeliydi. İslam’ın sesini, Kur’an’ın nurunu oradaki mazlumlara ulaştırmak Allah’ın emriydi. Öyle hemen bırakıp gitmek olmazdı. Bu büyük hizmet, büyük emek isterdi, belki ciğerparelerden kurban isterdi. Boş durmadı İslam ordusu, Palu, Hani, Lice, Siverek, Bingöl ve Ergani gibi Bizans zulmündeki kalelere hücumlar düzenledi. Meyyafarkin denen Silvan’ı fetheyleyip Kur’an nuruyla buluşturdu. Meyyafarkin’nin fethini nasip eyleyen Allah, Amid’in, Amed’in, Diyarbekir’in fethini de mutlaka nasip eyleyecekti. Büyük fetihler, büyük sabır ve büyük emek isterdi. Hem bedenen emek hem zihnen emek… Hem gayret hem dua… Bir gece Allah’ın yardımıyla bir yol bulundu. Surların kapısını açmak mümkün olmadı ama surların altından bir suyolu göründü. Hz.Halid(ra), çağrıda bulundu sekiz bin kişilik İslam ordusuna. “Sizden canlarını Allah ve Resulü’ne feda etmeye hazır yüz adam istiyorum.” Bu çağrıyı duyar da karşılık vermez mi Allah’a ve Resul’üne inananlar. Derhal hazır oldu yüz kişilik öncü birlik ve aralarında Hz. Halid’in oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Iyaz(ra), “Tekbir getirilecek zamanı kollayacağız, Allah yardımcın olsun ve zafer ihsan etsin. Allah’ın yardımı ve bereketi üzerine git!” diye emir verdi Hz. Halid’e. Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Gitti Hz. Halid(ra) emrinde yüz mücahit ve aralarında Hz. Halid’in ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Surlar aşıldı ve Amed, Amid, Diyarbekir içlerinden Tekbir sesleri duyuldu. “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Tekbir duyulur duyulmaz Hz. Iyaz’ın askerleri yardıma koştu. Kısa süreli bir çatışma ve ardından teslim olma ilanı “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Amid, Amed, Diyarbekir semaları tekbirlerle inliyordu, salavatlarla tanışıyordu. Bizans’ın karanlığı üzerine İslam’ın güneşi doğuyor, Diyarbekir Kur’an nuruyla apaydınlık oluyor, “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” sesleri duyuluyordu. Gün ağarınca anlaşıldı ki yirmi beş civarı mücahit şahadet şerbetini içmiş ve aralarında Hz. Halid’in ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Fetih, kurban gerektiriyormuş, Hz. Halid(ra), kurbanını verip şehre öyle girmişti. Allah, ondan, onun evlatlarından ve bütün sahabe ve İslam mücahitlerden razı olsun… Bizlere nur getirmek için ta Medine’lerden yola çıktılar. Bizleri Kur’an-ı Kerim’le tanıştırmak için surlarımızın önünde can verdiler. Kendilerini âlemlerin Rabbinin emri üzerine, bizlere Kelime-i Şehadet getirtmek için feda ettiler. Hz.Iyaz(ra) ve emrinde Hz. Halid(ra), Diyarbekir melike sarayını araştırdılar. Kaçmıştı Meryem. Bütün hilekâr ve zalim kafirler gibi. Kimi rivayetlere göre ta Seyrantepe’ye kadar uzanan bir delikten. Şehir halkı sahabelerle yüz yüzeydi. İlk kez görüyorlardı Allah’ın elçisinin elçilerini, Allah’ın Resulü’nün adil Halifesinin yiğitlerini. Acaba Amed, Amid, Diyarbekir halkına nasıl muamele edilecekti? Nasıl olsun ki? Hz. Hamza efendimizin ciğerlerini dişleyen, parmaklarını ipe dizip boyunlarına asan Mekkeli zalimleri affeden bir dinin mensuplarının mazlum Amed, Amid, Diyarbekir halkına karşı tutumu ne olabilirdi ki? Serbestsiniz dedi Hz. Iyaz. Meşhur rivayete göre Ruha(Urfa) şartları üzerine. Şehrin büyük kilisesinin üçte ikisini fetih işareti olarak camiye çevirdi, bugünkü Ulucami olarak. Diğer, üçte birini onlara bıraktı kilise olarak, ibadetlerini yapsınlar diye. O güne kadar böyle bir şehir elde edişi görmemişti Amed, Amid, Diyarbekir… Rivayet olunur ki M. 330 yılında Sasaniler tarafından neredeyse bütün olarak kılıçtan geçirilmişti şehir halkı. Daha nice ele geçirilişte sokakların hep kan kanalına döndüğünü gören şehir halkı bu yüce adalet karşısında, bu Kur’an emri, Resul sünneti, Hz. Ömer(ra) uygulaması hâl karşısında şaşırdı ve kendi rızasıyla “Eşhedu en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah” dedi. Amed, Amid, Diyarbekir imana ermişti; Kur’an nuruna kavuşmuştu, felaha, kurtuluşa, İslamî hürriyete ulaşmıştı. Bizans’ın karanlığından kurtulup İslam’ın aydınlığıyla bir ilim merkezi olmanın ilk adımını atmıştı. “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Hz. Iyaz(ra), arkasında vali olarak Hz. Sa’saa(ra)’yı bırakıp başka fetihler yapmak üzere Amed’le, Amid’le, Diyarbekir’le vedalaştı. Hz. Sa’saa(ra), fetih esnasında yara almıştı, birkaç ay sonra Rabbinin rahmetine kavuştu. Mezarı bir İslam mührü olarak kaldı şehrimizde. 1926’ya kadar ziyaret edildi. Ama o yıl Cumhuriyet’in ilk belediye başkanlarından Nazım Önen adlı adam, o mührü silmeye kalkıştı. Bugün de İslam mührünü kalplerimizden silmeye çalışanlar var. Ama şu bilinsin ki bu mühür kök salmış, bedenimizden bir parça olmuş. Bedenden parça koparılınca kan akar. Amed, Amid, Diyarbekir Miladi 27 Mayıs 637, bir rivayet 639’da İslam’ın oldu, hep İslam’ın kalacaktır. ABDULKADİR TURAN -DOĞRUHABER
27/05/2010
www.cagrifm21.com

[/FONT]
 

yumluanarsist

Rektör
Katılım
11 Haziran 2009
Mesajlar
12,009
Reaksiyon puanı
280
Puanları
0
Diyarbakır'a gitmeyen bilmez orayı ya. Mükemmel bir yer. :) Özellikle karpuzun memleketi olduğu için çok seviyorum. :D

Orası da mı bugün fethedilmiş? Bugün de her yer fethedilmiş yahu.
 

TazzzY

Dekan
Emektar
Katılım
12 Kasım 2008
Mesajlar
7,353
Reaksiyon puanı
275
Puanları
83
Diyarbakır'a gitmeyen bilmez orayı ya. Mükemmel bir yer. :) Özellikle karpuzun memleketi olduğu için çok seviyorum. :D

Orası da mı bugün fethedilmiş? Bugün de her yer fethedilmiş yahu.

Evet karpuzu çok güzeldir Diyarbakırın :)

Gerçektende bugün baya bi yer fethedilmiş.
 

yumluanarsist

Rektör
Katılım
11 Haziran 2009
Mesajlar
12,009
Reaksiyon puanı
280
Puanları
0
Evet karpuzu çok güzeldir Diyarbakırın :)

Gerçektende bugün baya bi yer fethedilmiş.

Bak benim küçüklüğüm bu:

cocuk2.jpg


Diyarbakır'a gittiğim zamanlarda evden çıkmıyordum. Akşama kadar karpuz yiyordum. :D Hem bol, hem de mükemmel. Yeme de yanında yat bile diyemiyorsun. Yanında yatılacak gibi değil, yemeden duramıyorsun. :D

Ağzımın suları aktı şimdi yaa. Olsa da yesek... :drool:
 

TazzzY

Dekan
Emektar
Katılım
12 Kasım 2008
Mesajlar
7,353
Reaksiyon puanı
275
Puanları
83
Bak benim küçüklüğüm bu:

cocuk2.jpg


Diyarbakır'a gittiğim zamanlarda evden çıkmıyordum. Akşama kadar karpuz yiyordum. :D Hem bol, hem de mükemmel. Yeme de yanında yat bile diyemiyorsun. Yanında yatılacak gibi değil, yemeden duramıyorsun. :D

Ağzımın suları aktı şimdi yaa. Olsa da yesek... :drool:

Resme bak :D:D:D

Yanlız bu sen olamazsın Diyarbakır karpuzu daha kırmızı :D:D
 

pesimist

Rektör
Emektar
Katılım
30 Eylül 2005
Mesajlar
18,590
Reaksiyon puanı
2,008
Puanları
113
Yaş
40
paragraf yok mu yazıda? Bu ne böyle gözlerim bozuldu yahu :(
 

mucahid

Doçent
Katılım
11 Mart 2009
Mesajlar
673
Reaksiyon puanı
12
Puanları
0
memleketim diye demiyorum ama gerçekten diyarbakır bir başka yaa...
 

Pesimistyle!

Profesör
Katılım
13 Temmuz 2009
Mesajlar
2,115
Reaksiyon puanı
50
Puanları
0
DİYARBAKIR'IN FETHİ
Hicret’in üzerinden henüz on yedi yıl geçmişti. Diyarbakır önlerinde Medine’den askerler vardı. Hz. Muhammed Mustafa(sas)’nın askerleri…
Daha on yedi yıl önce gizlice Mekke’den Medine’ye geçen o yüce Peygamberin sahabe ve tabiinleri… Medine nere… Diyarbakır nere…

Ama onlar, Rabbimizin “Size ne oluyor da: 'Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet' diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?(Nisa 75)” ayet-i kerimesini başları üstüne bir emir kabul etmişlerdi.
Gece gündüz demeden çöl dağ diye engel tanımadan yollara düşmüşler. Yüce Peygamberin o Hendek gününde, düşman Medine’ye girmesin diye şehri sahabeleriyle hendeklerle çevirdiği günde müjdelediği Bizans Fethi, Sasani Fethi müjdesi peşinde koşuyorlardı. Madem O söylemiş, mutlak doğru söylemiş. Fetih yakındır. Sasani’yi yendiler.
Bizans’tan Şam’ı aldılar, Kudüs’ü aldılar, yollarına devam ettiler. Başlarında Hz. Iyaz b. Ganm vardı. Oydu orduların komutanı.

Demişti ki ona adil halife Hz. Ömer Faruk(ra) git ve Şam’ın kuzeyinde kalan toprakları fethet. Madem emreden Allah’ın Resul’ünün halifesiydi emre icabet vardı. Düştü yollara Iyaz.
Emrinde Hz. Halid(ra), Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğerparesi Hz. Süleyman. Önce Ruha’yı, yani Urfa’yı fethettiler.

Fetih dedik de neydi fetih? Onu bize Seyyid Kutup üstadımız öğretiyor: Fetih, İslam davetiyle halkların arasındaki engelleri kaldırmaktır, zulüm altındaki insanlarla İslam daveti arasındaki yolları açmaktır.
Onların Allah’ın Kelamını hiçbir baskı altında olmadan duymasını sağlamaktır. Ruha’nın fethi böyle olmuştu işte. Orada İslam’la Urfa halkı arasındaki engel kaldırılmış ve şimdi sıra Amed’deydi, Amid’deydi, Diyarbekir’deydi. Araplar Amid derlerdi bu şehre.
Şehir halkının birkısmı Amed derdi. Sonradan Diyarbekir denmiş ve bu adla meşhur olmuştu.
Yürüdü Iyaz’ın ordusu Diyarbekir kalesine doğru.

Emrinde komutanlar komutanı Hz. Halid(ra)… Miladi 637’de, bir 639’da, bir Cuma günü kale önüne geldiler.
Diyarbekir, Bizans zulmü altındaydı, Diyarbekir Bizans valilerinin iktidar kavgalarının ateşindeydi. Diyarbekir, surların ardında Kur’an nurundan mahrum zifiri bir karanlıktaydı.
Rivayet olunur ki şehri Meryem adlı bir kadın yönetiyordu. Hileyle, katille ele geçirmişti Amed’i, Amid’i, Diyarbekir’i. Gaddardı Bizans, birkısmı ehl-i kitap olmayan Kürtler bir yana Ermenilere, Yahudilere, hatta kendileri gibi Rumlara bile zulmediyorlardı.

Hz. Iyaz(ra), Peygamberinin fetih tavsiyesi üzerine çağrıda bulundu melike Meryem’e: “İzzet, Allah’ın, Peygamberinin ve Ona iman edenlerindir. Sahip olduğun kale büyük değil, seni yenilgiye uğratmaktan kurtaramaz. Süleyman b. Davud’un yaptığı bu kale, bize engel olamaz.

Biz Müslümanlar geldiğimiz zaman bu kaleniz sizi kurtaramayacaktır.
Fethettiğimiz Ba’lbek ve Antakya da sizin diyarınız gibi Heraklius’a aitti.
Allah ve Peygamberin vaat ettiği gibi, bize bütün zorluklar kolaylaştırıldı. Seni uyarıyorum. Bu yazım sana ulaştıktan sonra teslim olursan, selamete kavuşursun, muhalefet edersen pişman olursun. Beldende sana ve halkına dininden ayrılma hususunda zorlama olmayacaktır. Allah buyuruyor ki: ‘Dinde zorlama yoktur’. Eğer kaleyi teslim etmezsen hevesine uyuyorsun demektir. Yakında sayıca az ve zayıf olanların nasıl galip geldiklerini öğreneceksin. Selam hidayete erenlerin üzerine olsun”. Meryem, kibre kapıldı, papazlarına, danışmanlarına güvendi ve kendimizi savununuz, dedi.

Ayrılmadı İslam ordusu Diyarbekir önlerinden, Hz. Iyaz ve emrinde Hz. Halid b. Velid, Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Çünkü Urfa fethedilmiş, sıra Amed’deydi, Amid’deydi, Diyarbekir’deydi.
Amed, Amid, Diyarbekir mutlaka fethedilmeliydi. İslam’ın sesini, Kur’an’ın nurunu oradaki mazlumlara ulaştırmak Allah’ın emriydi.

Öyle hemen bırakıp gitmek olmazdı. Bu büyük hizmet, büyük emek isterdi, belki ciğerparelerden kurban isterdi.
Boş durmadı İslam ordusu, Palu, Hani, Lice, Siverek, Bingöl ve Ergani gibi Bizans zulmündeki kalelere hücumlar düzenledi. Meyyafarkin denen Silvan’ı fetheyleyip Kur’an nuruyla buluşturdu. Meyyafarkin’nin fethini nasip eyleyen Allah, Amid’in, Amed’in, Diyarbekir’in fethini de mutlaka nasip eyleyecekti.
Büyük fetihler, büyük sabır ve büyük emek isterdi. Hem bedenen emek hem zihnen emek… Hem gayret hem dua… Bir gece Allah’ın yardımıyla bir yol bulundu. Surların kapısını açmak mümkün olmadı ama surların altından bir suyolu göründü.

Hz.Halid(ra), çağrıda bulundu sekiz bin kişilik İslam ordusuna. “Sizden canlarını Allah ve Resulü’ne feda etmeye hazır yüz adam istiyorum.” Bu çağrıyı duyar da karşılık vermez mi Allah’a ve Resul’üne inananlar. Derhal hazır oldu yüz kişilik öncü birlik ve aralarında Hz. Halid’in oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Iyaz(ra), “Tekbir getirilecek zamanı kollayacağız, Allah yardımcın olsun ve zafer ihsan etsin.
Allah’ın yardımı ve bereketi üzerine git!” diye emir verdi Hz. Halid’e. Hz. Halid’in yanında oğlu, ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Gitti Hz. Halid(ra) emrinde yüz mücahit ve aralarında Hz. Halid’in ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Surlar aşıldı ve Amed, Amid, Diyarbekir içlerinden Tekbir sesleri duyuldu. “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Tekbir duyulur duyulmaz Hz. Iyaz’ın askerleri yardıma koştu. Kısa süreli bir çatışma ve ardından teslim olma ilanı “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Amid, Amed, Diyarbekir semaları tekbirlerle inliyordu, salavatlarla tanışıyordu.

Bizans’ın karanlığı üzerine İslam’ın güneşi doğuyor, Diyarbekir Kur’an nuruyla apaydınlık oluyor, “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” sesleri duyuluyordu.

Gün ağarınca anlaşıldı ki yirmi beş civarı mücahit şahadet şerbetini içmiş ve aralarında Hz. Halid’in ciğer paresi Hz. Süleyman(ra). Fetih, kurban gerektiriyormuş, Hz. Halid(ra), kurbanını verip şehre öyle girmişti. Allah, ondan, onun evlatlarından ve bütün sahabe ve İslam mücahitlerden razı olsun… Bizlere nur getirmek için ta Medine’lerden yola çıktılar. Bizleri Kur’an-ı Kerim’le tanıştırmak için surlarımızın önünde can verdiler.
Kendilerini âlemlerin Rabbinin emri üzerine, bizlere Kelime-i Şehadet getirtmek için feda ettiler. Hz.Iyaz(ra) ve emrinde Hz. Halid(ra), Diyarbekir melike sarayını araştırdılar.

Kaçmıştı Meryem. Bütün hilekâr ve zalim kafirler gibi. Kimi rivayetlere göre ta Seyrantepe’ye kadar uzanan bir delikten. Şehir halkı sahabelerle yüz yüzeydi. İlk kez görüyorlardı Allah’ın elçisinin elçilerini, Allah’ın Resulü’nün adil Halifesinin yiğitlerini.

Acaba Amed, Amid, Diyarbekir halkına nasıl muamele edilecekti? Nasıl olsun ki? Hz. Hamza efendimizin ciğerlerini dişleyen, parmaklarını ipe dizip boyunlarına asan Mekkeli zalimleri affeden bir dinin mensuplarının mazlum Amed, Amid, Diyarbekir halkına karşı tutumu ne olabilirdi ki?

Serbestsiniz dedi Hz. Iyaz. Meşhur rivayete göre Ruha(Urfa) şartları üzerine. Şehrin büyük kilisesinin üçte ikisini fetih işareti olarak camiye çevirdi, bugünkü Ulucami olarak.
Diğer, üçte birini onlara bıraktı kilise olarak, ibadetlerini yapsınlar diye. O güne kadar böyle bir şehir elde edişi görmemişti Amed, Amid, Diyarbekir… Rivayet olunur ki M. 330 yılında Sasaniler tarafından neredeyse bütün olarak kılıçtan geçirilmişti şehir halkı.

Daha nice ele geçirilişte sokakların hep kan kanalına döndüğünü gören şehir halkı bu yüce adalet karşısında, bu Kur’an emri, Resul sünneti, Hz. Ömer(ra) uygulaması hâl karşısında şaşırdı ve kendi rızasıyla “Eşhedu en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah” dedi.
Amed, Amid, Diyarbekir imana ermişti; Kur’an nuruna kavuşmuştu, felaha, kurtuluşa, İslamî hürriyete ulaşmıştı. Bizans’ın karanlığından kurtulup İslam’ın aydınlığıyla bir ilim merkezi olmanın ilk adımını atmıştı. “Allahüekber… Allahüekber…Allahüekber…” Hz. Iyaz(ra), arkasında vali olarak Hz. Sa’saa(ra)’yı bırakıp başka fetihler yapmak üzere Amed’le, Amid’le, Diyarbekir’le vedalaştı. Hz. Sa’saa(ra), fetih esnasında yara almıştı, birkaç ay sonra Rabbinin rahmetine kavuştu.

Mezarı bir İslam mührü olarak kaldı şehrimizde. 1926’ya kadar ziyaret edildi. Ama o yıl Cumhuriyet’in ilk belediye başkanlarından Nazım Önen adlı adam, o mührü silmeye kalkıştı. Bugün de İslam mührünü kalplerimizden silmeye çalışanlar var. Ama şu bilinsin ki bu mühür kök salmış, bedenimizden bir parça olmuş. Bedenden parça koparılınca kan akar. Amed, Amid, Diyarbekir Miladi 27 Mayıs 637, bir rivayet 639’da İslam’ın oldu, hep İslam’ın kalacaktır.

ABDULKADİR TURAN -DOĞRUHABER
27/05/2010
www.cagrifm21.com

 

Son mesajlar

Üst