quasimodo
Profesör
- Katılım
- 20 Aralık 2008
- Mesajlar
- 1,929
- Reaksiyon puanı
- 57
- Puanları
- 0
ALLAH İÇİN KARDEŞLİK NEDİR?
Allahu Teala, birlik ve kardeşliği emrettiği ayet-i kerimesinde mümin kullarına din konusunda ikram ettiği nimetini hatırlatmaktadır. Bu nimete ulaşanlar bir zamanlar birbirlerinden ayrı iken, Allah kalplerini birleştirdi de onlar Allah’ın rahmet ve nimetiyle kardeş oldular; O’nun sevdirmesiyle birlik kurdular, iyilik ve takvada yardımlaştılar. Allahu Teala bu hatırlatmanın yanında onlardan takvalı olmalarını da isteyerek; ipine/Kur’an’a ve hidayet yoluna sımsıkı yapışmalarını emretti, onlara bölünüp parçalanmayı yasakladı; çünkü onları İslam bir araya getirmiş, Allah’ın evi Kâbe hepsini yüce bir hedef etrafında toplamıştı.
Allahu Teala onlara ayrıca şu nimetini de hatırlattı: Onlar bir ateş çukurunun kenarında, tehlikenin tam ağzında iken Allah kendilerini kurtardı. O bütün bunların O’nun varlığını gösteren birer ayet ve kendisine götüren delil olduğunu bildirmiştir.
Bu konuda ayet-i kerimede özetle şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin.
Hep birlikte Allah’ın ipine /Kur’an’a, İslam’a sımsıkı sarılın; dağılıp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz bir zamanlar birbirinize düşman idiniz; O gönüllerinizi birleştirdi, O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.
Yine siz, bir ateş çukurunun/tehlikenin tam kenarında idiniz, O sizi kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız.”[1]
İkamet ve sefer hâlinde Allahu Teala’nın rızası için müminlerle kardeş olmak, O’nun için sohbet ve kardeşlik oluşturmak amel sahiplerinin en önemli yollarındandır. Her bir yolda giden bir grup vardır; çünkü her birisinde ayrı bir fazilet mevcuttur. Hem bu iş, dinimiz tarafından emir ve teşvik edilmiştir; çünkü Allahu Teala için sevmek, imanın en sağlam bağıdır. Allah için insanlarla kaynaşmak, sohbet etmek, muhabbet kurmak ve ziyaretleşmek, muttakilerin peşine düştüğü en güzel kulluk sebeplerdendir. Bunun faziletini bildiren ve ona teşvik eden pek çok haber gelmiştir. Biz, bu konudaki bütün rivayetleri tespit edip zikretmek hedefinde değiliz; çünkü bizim niyetimiz her konuyu kısaca vermektir. Fakat bu konuda güzel görülen işleri ve konu ile alakalı zikredilmesi gereken şeyleri zikredeceğiz.
Tâbiûn alimleri, insanlarla tanışıp kaynaşma konusunda farklı görüşlere sahiptiler. Bu konuda bazıları şöyle demişlerdir:
“Tanıdığın kimseleri azalt; bu senin dinin için daha selametlidir. Böyle yaparsan yarın kıyamet günü daha az rezil olursun ve üzerindeki kul hakları daha hafif olur; çünkü şöyle denmiştir: “Tanıdıklar çoğaldıkça korunması gereken haklar da çoğalır. Sohbet ve beraberlik uzadıkça, karşı tarafın hakkına riayet zorlaşır.”
Onlardan bir alim de der ki: “Sen ancak tanıdıklarından kötülük görürsün. Tanıdığın ne kadar az olursa, senin için daha hayırlıdır.”
Yine Tabiun’dan birisi demiştir ki: “Tanıdıklarını unut, tanımadıklarınla da tanışma.”
Bu görüşü tercih edenlerden bazıları şunlardır: Süfyan es-Sevrî, İbrahim b. Edhem, Davud et-Tâî, Fudayl b. Iyaz, Süleyman el-Havvas, Yusuf b. Esbat, Huzeyfe el-Mer’aşî ve Bişr-i Hâfî. (Allah hepsine rahmet etsin)
Tabiûn’un çoğunluğu müminlerle kaynaşarak ve onları severek Allah için edinilen kardeşlerin çok olmasının müstehap yani sevap ve hayır olduğunu söylemişlerdir; çünkü bunda, rahat zamanlarda bir güzellik, dar ve zor anlarda bir destek, iyilik ve takvada yardımlaşma ve din konusunda kaynaşma mevcuttur.
Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevdiğin kardeşlerini çoğalt. Her mümin için bir şefaat yetkisi vardır. Belki sen kardeşinin şefaat ettiklerinin içinde bulunursun.”
Bu alimler Allah için kardeşlik kurmayı emrediyor ve insanlarla kaynaşmaya teşvik ediyorlardı.
Denilmiştir ki: “Ahirette bir kul affedilince, kardeşlerine de şefaat eder.”
“Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir.”[2] ayetinin tefsiri hakkında Hz. Peygamber’den (s.a.v) garib bir senetle şu açıklama gelmiştir:
“Allah onlara Allah için sevdiği kardeşlerine şefaat etme yetkisi verir ve onları birlikte cennetine koyar.”
Şu alimler bu görüşte olanlardandır: Said b. Müseyyeb, Şa’bî, İbnu Ebî Leyla, Hişam b. Urve, İbnu Şübrüme, Şurayh, Şerik b. Abdullah, İbnu Uyeyne, İbnu Mubarek, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve aynı görüşte olan diğerleri. (Allah hepsine rahmet etsin)
İnsanlarla kaynaşma konusunda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizin bana en yakın/en sevimli olanınız, ahlak olarak en güzel olanınızdır. Onlar, boyunları bükük/alçak gönüllü, herkesle rahatça kaynaşan ve kendileriyle hemen kaynaşılan kimselerdir.”[3]
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“Mümin, kendisiyle rahat geçinilen ve hemen kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisine de yanaşılmayan kimsede hayır yoktur.”[4]
Denilmiştir ki: “Bu ümmetten ilk kaldırılacak şey huşu yani kalpleri saran Allah korkusudur. Sonra vera/şüpheli şeylerden sakınma kaldırılır. Sonra emanete riayet, peşinden ülfet/kaynaşma kaldırılır.”
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“Allahu Teala kime hayır vermek isterse, ona salih bir arkadaş nasip eder. O Allah’ı ve hayrı unutursa bu arkadaşı ona hatırlatır; hatırlarsa yardım eder.”[5]
Diğer hadiste ise şöyle buyrulmuştur:
“Allah için birbirini seven iki kardeşin misali, biri diğerini yıkayan iki el gibidir.”[6]
İki mümin karşılaştığı zaman Allahu Teala muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur. Hz. Resûlullah’tan (s.a.v) rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:
“Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allahu Teala o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir.”[7]
Bu konuda şöyle denilmiştir: “Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allahu Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:
“İman edenler ve züriyyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların züriyyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz.”[8]
Allahu Teala kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir:
“Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur.”[9]
Ayetin Arapça’sında geçen “hamîm” ifadesi, biraz değişiklik ile ihtimam manasına gelmektedir. Yani, benim derdime düşecek kimse yok demektir. Bu şunu gösterir: Samimi arkadaş o gün senin derdine düşer; çünkü ihtimam ve ilgi, gerçek sadakatin sonucudur. Bu konuda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, Allah için sevdiği din kardeşleri ile çoktur.”[10]
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimseye İslam’dan sonra, salih bir din kardeşinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”
Yine o (r.a) şöyle demiştir: “Sizden birisi kardeşinden sıcak bir sevgi gördüğü zaman, ona sımsıkı yapışsın; çünkü böyle kimselere az rastlanır.”
Hikmet ehlinden birisi bu manada nazım hâlinde şöyle demiştir:
“Nefis ele geçiremez asla arasa da dünyanın her yanını;
Emin sadık bir dostun sevgisinden daha tatlısını.
Kim kaybederse salih bir dostunun yakınlığını;
Kesmiş olur kendine hayat veren can damarını.
İkinci mısra yerine şu söz de rivayet edilmiştir:
“İşte bu, gerçek bir aldanış ve zarardır.”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Âl-i İmran 3/102-103.
[2] Şûra 42/26.
[3] Tabarani, el-Evsat, No: 835; İbnu Eb’id-Dünya, es-Samtü ve Âdâbi’l-Lisan, No: 255; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 21; el-Muttaki, Kenz, No: 5215.
[4] Ahmed, Müsned, V, 335; Hakim, Müstedrek, I, 23; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 8119-8121; İbnu Asakir, Tarihu Dımeşk, V, 432. (Beyrut, 1995)
[5] İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu’s-Sâde, VII, 13.
[6] Zebidi, İthaf, VII, 13-14; Sülemi, Âdabu’s-Sohbe, 61. (Mecmuatu Âsâri Ebu Abdurrahman es-Sülemî içinde, shf: 101); el-Muttaki, Kenz, No: 765. Selman-ı Farisî’ye ait bir söz olarak bkz: İbnu Asakir, Tarih, XXI, 44. Beyrut, 1995.
[7] Zebidi, İthaf, VII, 14. (Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-İhvan’da rivayet etmiştir.). Bu hadisi destekleyen aynı konuda bir hadis için bkz: Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 454.
[8] Tûr 52/21.
[9] Şuara 26/100-101.
[10] Bkz: Hatib, Tarih, VII, 57; Deylemi, Müsned, 6225, Ali El-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, IX, 4; Suyuti, es-Sağîr, No: 9189; Elbani, Daife, No: 1895
KOLAY VE GÜZEL GEÇİMİN YOLU
Hz. Davud (a.s) ile ilgili haberlerde rivayet edildiğine göre o, Allahu Teala’ya: “Ya Rabbi! Benim durumum nasıl olur; bütün insanlar beni severse, benimle senin arandaki durumu en güzel şekilde nasıl korurum?” diye sordu. Allahu Teala kendisine şöyle vahyetti:
“İnsanlara ahlaklarına göre davran; benimle senin arandaki hukuku da güzel yap.” Bazı rivayetlerde şöyle buyrulmuştur:
“Dünya ehline, onların durumuna göre davran; ahiret ehline karşı da ahiret ehlinin ahlakıyla muamele et.”
Şa’bi, Sa’sa’ b. Savcân’dan naklettiğine göre; o kardeşinin oğlu Zeyd’e şöyle demiştir:
“Ben babana senden daha sevimli idim. Sen de bana oğlumdan daha sevimlisin. Sana iki şey tavsiye edeceğim; onları iyi muhafaza et: Müminlere karşı ihlaslı ve samimi davran; günahkarlara da onların yaptıklarının tersi (güzel ahlak) ile muamele et. Hiç şüphesiz, günahkar kimse, senin güzel davranışına razı olur. Müminlere karşı samimi davranman ise senin üzerine bir haktır.”
Ondan önce Sahabeden Ebu’d-Derda (r.a) ise söyle demiştir: “Biz bazı insanların yüzüne karşı zahiren güleriz; hâlbuki kalbimiz ona lanet eder.”
Bunun manası, karşı tarafı idare etmektir. Bu şekilde ondan gelecek kötülük ve eziyetler defedilir.
“Sen kötülüğü en güzel şekilde sav.”[1] Ayetinin tefsirinde: en güzel muamelenin selam olduğu söylenmiştir.[2]
Ayetin devamı şöyledir:
“Böyle yaparsan bir de bakarsın ki seninle aranda düşmanlık bulunan kimse senin yakın, candan bir dostun oluvermiş.”
Abdullah b. Abbas (r.a): “Onlar kötülüğü iyilikle savarlar.”[3] ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Onlar, kötü söz ve eziyet türü işleri selam ve idare gibi güzel ahlakla savarlar.”
İyiliklerin en faziletlisi, insanın aynı mecliste bulunduğu kimselere ikram etmesidir. Şu ayette buna bir işaret vardır: “Eğer Allah, insanların bir kısmının kötülüğünü diğerleri ile savmasaydı, yeryüzü fesada giderdi.”[4] Denilmiştir ki: “İnsanlar arasındaki rağbet, korku, utanma ve idare etme ahlakı ile nice kötülükler ortadan kalkar.”
Yukarıda geçen: “Müminlere karşı samimi ol, günahkarlara karşı ise, onun yaptıklarının aksine güzel davran” sözü de bu manadadır.
Hâlis ve samimi olmak kalp ile olur ve Yüce Allah için sevilip kardeş diye kabul edilen kimselere uygulanır. Asıl durumu kötü insana farklı davranmak ise, alış veriş gibi dünya işlerinde ve karşılaşıldığı zamanlarda olur. Bu söylediğimizi açıklar manada şu söz nakledilmiştir:
“İnsanlarla beraber olduğunda zahiren onlar gibi davran, fakat kalbinle onlardan uzak dur.”
Hz. Ali’nin (r.a) torunlarından Muhammed b. Hanefiyye (rah), şöyle demiştir: “Görüşmek zorunda olduğu kimselerle iyi geçinmeyen kimse hikmet ehli olamaz. Bu, Yüce Allah’ın kendisi için bir çıkış ve kurtuluş yolu yaratana kadar devam etmelidir. Muttaki/güzel ahlaklı olmayan kimselerle yapılan muameleler ve konuşmalar, zaruri bir hâlden kaynaklanmalıdır. Güzel ahlaklı kimselerle beraberlik ve dostluk ise, iradeyle yapılan güzel bir tercihin sonucu olmalıdır.”
Allahu Teala’nın Hz. Musa’ya (a.s) vahyettiği haberlerin birisinde şöyle denmiştir: “Eğer bana itaat edersen, müminlerden pek çok kardeşin olur.”
Bunun manası şudur: İnsanlara iyilikte bulunursan, onlara karşı şefkatli davranırsan, kalbini temiz tutup kimseye haset etmezsen, seni seven kardeşin çoğalır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Fussilet 41/24.
[2] Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, VII, 327.
[3] Ra’d 13/22.
[4] Bakara 2/251.
ALLAH[cc] İÇİN SEVMENİN FAZİLETİ
Kim Yüce Allah[cc] için kardeş edinmenin faziletini ve Allah[cc] için sevmenin derecesini yakinen bilirse, kardeşine sabreder, ona teşekkür eder, kendisine karşı yumuşak davranır, eziyetlerine tahammül gösterir. Bütün bunları, bu vesile ile beklediği şeyleri ele geçirmek ve aradığına ulaşmak için yapar; çünkü kulun, başladığı bir ameli tamamlamak ve amelin şükrünü yerine getirmek için sabra ihtiyaç vardır. Nimetin devamı için bu lazımdır. Kıymetli şeylerin peşine düşen kimse, fikrini ona göre hazır eder. Kim bir şeye rağbet ederse, sevdiği şeyleri o yolda feda eder. Allahu Teala sevdiği kimseleri, sevdiği şeylerde muvaffak eder.
İbnu Mesud (r.a), Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Allahu Teala için birbirini sevenler, cennette kırmızı yakuttan yapılmış yüksek binalarda bulunurlar. Her binada yetmiş bin oda bulunur. Oradan cennet ehline bakarlar. Güneşin dünyadakileri aydınlattığı gibi; onların güzelliği de cennet ehlini aydınlatır. Üzerlerinde yeşil atlastan yapılmış elbiseler vardır. Alınlarında:
“Bunlar, Allahu Teala için birbirini sevenlerdir.” ibaresi yazılıdır.”[1]
Muaz b. Cebel’den (r.a) rivayet ettiğimiz hadis de bu konudadır. Ebu İdris Havlâni (rah), Muaz b. Cebel’e (r.a):
-Ben seni Allah için seviyorum, dediğinde, Hz. Muaz, ona şöyle demiştir:
-Müjde sana, müjde! Ben Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim:
“Kıyamet günü bir takım insanlar için Arş’ın etrafında kürsüler/tahtlar kurulur. Yüzleri ayın ondördü gibi parlar. O günde insanlar endişe içindedirler, onlar ise hiçbir şeyden çekinmezler; insanlar koru içindedirler; onlar korkmazlar. Onlar, Yüce Allah’ın kendilerine hiçbir korku ve üzülme olmayan dostlarıdır.” Efendimiz’e (s.a.v):
-Onlar kimlerdir?, diye sorulduğunda; şu cevabı verdi:
-Onlar Yüce Allah için birbirini sevenlerdir.”[2]
Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiği hadiste ise, Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Arşın etrafında nurdan yapılmış bir takım minberler/yüksek tahtlar vardır. Üzerinde bir takım insanlar bulunur; onların giysileri nurdur, yüzleri de nur gibi parlamaktadır. Onlar peygamber ve şehid değillerdir; fakat peygamber ve şehidler kendilerine gıbta/hayranlık ile bakarlar.” Ashab:
-Ey Allah’ın Resûlü, onların kimler olduğunu bize açıklayın” dediler; Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
-Onlar Yüce Allah için birbirini seven, meclis kurup sohbet eden ve birbirilerini ziyaret eden kimselerdir.”[3]
Ubade b. Sabit (r.a) yoluyla gelen hadiste ise şöyle buyurulmuştur: “Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Benim için birbirini seven, birbirini ziyaret eden, birbirine infak ve ihsanda bulunan kimselere muhabbetim hak oldu.”[4]
İbnu Mesud (r.a), Allahu Teala’nın: “Eğer sen yeryüzünde olan her şeyi infak etseydin, onların kalplerini birleştiremezdin; fakat Allah onların arasını birleştirip kaynaştırdı.”[5] Ayeti hakkında:
“Bu ayet Allah için birbirini seven kimseler hakkında indirildi.” Demiştir.[6]
Ebu Bişr, Mücahid’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Allahu Teala için birbirini sevenler karşılaşıp karşılıklı tebessüm ettiklerinde, kuru ağaçların kış günü yapraklarının döküldüğü gibi, onların da günahları dökülür.”
Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
“Yedi sınıf insan vardır ki; Allahu Teala , kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde onları Arşının gölgesinde gölgelendirir. Onlardan birisi de Yüce Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde birleşen ve ayrılan iki kimsedir.”[7]
Fudayl b. Iyaz ve diğerleri demişlerdir ki: “Bir kardeşin, diğer kardeşinin yüzüne sevgi ve merhametle bakması ibadettir
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 473; el-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, IX, 16; Zebidi, İthaf, VII, 22.
[2] Ebu Davud, Büyu’, 76; İbnu Hıbban, Sahih, No: 577; Heysemi, ez-Zevaid, X, 278-279.
[3] Ebu Davud,Büyu’, 46; Hakim Tirmizi, Nevadiru’l-Usûl, II, 326; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 372; Şevkani, Fethu’l-Kadir, II, 458.
[4] Ebu Dvud, Edeb, 50; Tirmizi, Kıyame, 56; Ahmed, Müsned, VI, 44; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170.
[5] Enfal 8/63.
[6] İbnu Cerir et-Taberi, Câmiu’l-Beyan, İlgili ayetin tefsiri; Hakim, Müstedrek, II, 329; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 100.
[7] Buhari, Zekat, 16; Müslim, Zekat, 91; Tirmizi, Zühd, 53; Nesai, Kada, 2; Darimi, Büyu’, 50; Ahmed, Müsned, I, 73; II, 439
KARDEŞLİKTE İHLAS
Allahu Teala için kardeşliğin gerçeklemesi için insan, kardeşine karşı sevgisinde samimi olmalıdır. Bunu gıyabında ve yanında korumalıdır. Kalbi ile dili aynı olmalıdır. Halkın içinde ve yalnız iken, ona karşı içi ile dışı aynı bulunmalıdır. Eğer bu hâllerde, kardeşine karşı sevgisinde bir farklılık yoksa, işte bu, kardeşlikteki ihlastır. Eğer sevgi ve davranışlarında bir farklılık oluyorsa, o kimsede bir yağcılık ve sevgisinde parçalanma mevcuttur. Bu, dinde bir bozukluk ve gerçek müminlerin yolunda bir noksanlıktır. Bu şekilde imanın hakikati elde edilemez.
Ebu Rezzîn el-Ukaylî (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a.v) bazı sorular sordu; Efendimiz (s.a.v) kendisine cevaplar verdi ve mümin olarak yapması gereken bazı şartları zikretti. Bunlardan birisi de şudur:
“Mümin olman için gereken şartlardan birisi de nesebinden olmayan bir kimseyi ancak Yüce Allah için sevmendir.”[1]
Allah için sevmenin bir şartı da, bu sevginin, gözeteceği bir akrabalık veya artırmak istediği bir dünya nimeti için olmamasıdır. Bu konuda Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah için sevdiği bir kardeşini ziyarete giden kimsenin yoluna Allah bir bekçi koyar. Melek adama:
-Nereye gidiyorsun? diye sorar. Adam:
-Şu köyde (beldede) bir (din) kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, der. Melek:
-O senin bir yakının olduğu için mi gidiyorsun? der. Adam:
-Hayır, der. Melek:
-Onun sana maddi bir iyiliği dokundu da teşekküre mi gidiyorsun? der. Adam:
-Hayır, ben onu sırf Allah rızâsı için seviyorum (ve bunun için ziyarete gidiyorum), der. Melek:
-Ben Allahu Teala'nın sana gönderdiği bir elçisiyim. Sana, senin o adamı sevdiğin gibi Allah'ın da seni sevdiğini haber vermeye geldim, der."[2]
Hz. Ömer ve oğlu Abdullah’ın (r.anhüma) şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: “Bir adam gündüzleri devamlı oruç tutsa, gecelerini sürekli ibadetle geçirse, fakat Yüce Allah için sevip Allah için kızmasa, bu yaptıkları ona hiç bir fayda sağlamaz.”
Bize rivayet edilen bir hadiste, Hz. Resûlullah (s.a.v), Ashabına:
-İmanın en kuvvetli bağı hangisidir? diye sordu; Ashab:
-Namazdır, dediler. Hz. Resûlullah (s.a.v):
-Namaz güzeldir, fakat o değil, buyurdular. Ashab:
-Hac ve cihattır, dediler; Hz. Resûlullah (s.a.v):
-Güzel, fakat onlar değil, buyurdular. Ashab:
-Ey Allah’ın Resûlü, bize siz söyleyin, dediklerinde; Hz. Resûlullah (s.a.v):
-İmanın en kuvvetli bağı, Allahu Teala için sevmek ve O’nun için kızmaktır, buyurdu.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ahmed, Müsned, IV, 11-12; Heysemi, ez-Zevaid, I, 53. Ayrıca Ebu Rezzin’e yapılan bazı tavsiyeler için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 449; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 9024.
[2]Müslim, Birr, 12; Ahmed, Müsned, II, 292. Bu konudaki değişik bir rivayet için bkz: Tirmizî, Birr, 64; İbnu Mace, Cenaiz, 2.
[3] Bkz: Ebu Davud, Sünnet, 3; Ahmed, Müsned, IV, 286, V, 146; Tabarani, el-Kebir, No: 11537; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 13; Heysemi, ez-Zevaid, I, 88-89.
KARDEŞİNİ UYARMAK
Rivayet olunduğuna göre; Hz. Ömer’in (r.a) Allah için kardeş olduğu birisi Şam’a gitmişti. Hz. Ömer (r.a), Şam’dan Medine’ye gelen bir zata:
-Kardeşim ne yapıyor? diye durumunu sordu. O da:
-O, şeytana kardeş oldu! dedi. Hz. Ömer (r.a):
-Sus! deyince adam:
-O büyük günahlara daldı, hatta içkiye bile düştü! dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
-Medine’den dönerken bana haber ver. dedi. Adam dönerken kendisine uğradı. O da kardeşine şu şekilde bir mektup yazdı:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Hâ-mim. Bu kitabın indirilişi Aziz ve Alîm olan Allah’tandır. O günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, bununla birlikte azabı da şiddetli olan, ihsanı bol bir Allah’dır. Ondan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır.”[1] ayetlerini yazdıktan sonra, bu hususta kendisini uyarıp kınadı. Şam’daki kardeşi mektubu okuyunca ağladı ve:
“Allahu Teala doğru söylemiştir; Ömer de bana nasihat etti.” dedi ve tövbe ederek günahlardan vazgeçti.”
İMANIN TADI: ALLAH İÇİN SEVMEK
Allahu Teala için sevmenin en büyük fazileti, onun imanın alameti yapılması ve sevginin Yüce Allah’ın ve Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) sevgisiyle birlikte zikredilmesidir. Bu konudaki bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Bir kul, kendisine Allah ve Resûlü, her şeyden daha sevimli olmadıkça, (gerçek manada) iman etmiş olmaz.”[2]
Buna benzer diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir kul sevdiği kimseyi ancak Yüce Allah için sevmedikçe imanın tadını tadamaz.”[3]
Allah için sevmenin gereklerinden bazıları da, az yukarıda zikrettiğimiz gibi; birbirini ziyaret etmek, birbirine bolca infak ve ihsanda bulunmak, birbirinin durumunu gözetmektir. Bu durum, Ubade b. Sabit’in (r.a), rivayet ettiği hadiste geçmişti.
Musa b. Ukbe demiştir ki: “Ben Allah için sevdiğim kardeşlerimden birisiyle bazen karşılaşırdım; onunla buluşmamım bereketine (manen uyanır) günlerce aklım başımda ibadetlerimi yapardım.”
Cafer b. Süleyman demiştir ki: “Ben kendimde bir gaflet ve gevşeklik gördüğümde salihlerden Muhammed b. Vâsi’in ziyaretine gider yüzüne nazar ederdim; ondan elde ettiğim feyiz ve bereket ile bir hafta neşe içinde amel ederdim.”
Muhammed b. Vâsi’ derdi ki: “Dünyada şu üç şeyden başka tatlı bir şey kalmadı: Cemaatle namaz, gece kılınan teheccüd namazı ve Allah için sevilen kardeşlerle buluşma.”
Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevilen kardeşlerle buluşmak, kalpten sıkıntıları söker atar ve üzüntüleri giderir.”
Hasan-ı Basri ve Ebu Kilâbe şöyle demişlerdir: “Allah için sevdiğimiz kardeşlerimiz bize aile ve evlatlarımızdan daha sevimlidir; çünkü, ailemiz bize hep dünyayı hatırlatır, kardeşlerimiz ise ahireti hatırlatır.”
Yine bu iki zattan birisi demiştir ki: “Çünkü aile ve çocuklar dünyadan sayılır; Yüce Allah için sevdiğimiz kardeşlerimiz ise, ahiret saadetine sebeptirler.”
Süfyan b. Uyeyne’ye: “Hangi şeyler daha tatlıdır?” diye sorulduğunda: “Allah için sevilen kardeşlerle bir mecliste beraber olmak ve yeterli rızka kanaat etmek.” demiştir.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir kimse, sadece Allah rızası için sevdiği bir din kardeşini ziyaret ettiğinde, onun arkasından bir melek şöyle seslenir: “Çok hoş bir iş yaptın; cennet de senin için güzel bir hediye oldu.”[4]
Hasan-ı Basri (rah) demiştir ki: “Kim Allah için sevdiği bir kardeşinin cenazesinde bulunup kabre kadar arkasında yürürse, Allahu Tela Kıyamet günü Arşının altından bir çok melek gönderir, onu cennete kadar götürürler.”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Mü’min 40/1-3.
[2] Aynı konuda, biraz farklı lafızlarla bkz: Buhari, İman, 9, 14; Müslim, İman, 67-68; Tirmizi, İman, 10; Nesai, İman, 3.
[3] Ahmed, Müsned, II, 298; Hakim, Müstedrek, I, 4; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 1377; Tabarani, el-Kebir, No: 8019; Heysemi, ez-Zevaid, I, 55.
[4] Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 346; Tirmizi, Birr, 64; İbnu Mace, Cenaiz, 2; İbnu Hıbban, Sahih, No: 2961; Ahmed, Müsned, II, 326, 344; Beğavi, Mesabihu’-s-Sünne, No: 3899
http://irsadforum.net/forum/tasavvuf-(sems-i-islam)/allah(cc)icin-sevgi(36-bagimsiz-konu)/
Allahu Teala, birlik ve kardeşliği emrettiği ayet-i kerimesinde mümin kullarına din konusunda ikram ettiği nimetini hatırlatmaktadır. Bu nimete ulaşanlar bir zamanlar birbirlerinden ayrı iken, Allah kalplerini birleştirdi de onlar Allah’ın rahmet ve nimetiyle kardeş oldular; O’nun sevdirmesiyle birlik kurdular, iyilik ve takvada yardımlaştılar. Allahu Teala bu hatırlatmanın yanında onlardan takvalı olmalarını da isteyerek; ipine/Kur’an’a ve hidayet yoluna sımsıkı yapışmalarını emretti, onlara bölünüp parçalanmayı yasakladı; çünkü onları İslam bir araya getirmiş, Allah’ın evi Kâbe hepsini yüce bir hedef etrafında toplamıştı.
Allahu Teala onlara ayrıca şu nimetini de hatırlattı: Onlar bir ateş çukurunun kenarında, tehlikenin tam ağzında iken Allah kendilerini kurtardı. O bütün bunların O’nun varlığını gösteren birer ayet ve kendisine götüren delil olduğunu bildirmiştir.
Bu konuda ayet-i kerimede özetle şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin.
Hep birlikte Allah’ın ipine /Kur’an’a, İslam’a sımsıkı sarılın; dağılıp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz bir zamanlar birbirinize düşman idiniz; O gönüllerinizi birleştirdi, O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.
Yine siz, bir ateş çukurunun/tehlikenin tam kenarında idiniz, O sizi kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız.”[1]
İkamet ve sefer hâlinde Allahu Teala’nın rızası için müminlerle kardeş olmak, O’nun için sohbet ve kardeşlik oluşturmak amel sahiplerinin en önemli yollarındandır. Her bir yolda giden bir grup vardır; çünkü her birisinde ayrı bir fazilet mevcuttur. Hem bu iş, dinimiz tarafından emir ve teşvik edilmiştir; çünkü Allahu Teala için sevmek, imanın en sağlam bağıdır. Allah için insanlarla kaynaşmak, sohbet etmek, muhabbet kurmak ve ziyaretleşmek, muttakilerin peşine düştüğü en güzel kulluk sebeplerdendir. Bunun faziletini bildiren ve ona teşvik eden pek çok haber gelmiştir. Biz, bu konudaki bütün rivayetleri tespit edip zikretmek hedefinde değiliz; çünkü bizim niyetimiz her konuyu kısaca vermektir. Fakat bu konuda güzel görülen işleri ve konu ile alakalı zikredilmesi gereken şeyleri zikredeceğiz.
Tâbiûn alimleri, insanlarla tanışıp kaynaşma konusunda farklı görüşlere sahiptiler. Bu konuda bazıları şöyle demişlerdir:
“Tanıdığın kimseleri azalt; bu senin dinin için daha selametlidir. Böyle yaparsan yarın kıyamet günü daha az rezil olursun ve üzerindeki kul hakları daha hafif olur; çünkü şöyle denmiştir: “Tanıdıklar çoğaldıkça korunması gereken haklar da çoğalır. Sohbet ve beraberlik uzadıkça, karşı tarafın hakkına riayet zorlaşır.”
Onlardan bir alim de der ki: “Sen ancak tanıdıklarından kötülük görürsün. Tanıdığın ne kadar az olursa, senin için daha hayırlıdır.”
Yine Tabiun’dan birisi demiştir ki: “Tanıdıklarını unut, tanımadıklarınla da tanışma.”
Bu görüşü tercih edenlerden bazıları şunlardır: Süfyan es-Sevrî, İbrahim b. Edhem, Davud et-Tâî, Fudayl b. Iyaz, Süleyman el-Havvas, Yusuf b. Esbat, Huzeyfe el-Mer’aşî ve Bişr-i Hâfî. (Allah hepsine rahmet etsin)
Tabiûn’un çoğunluğu müminlerle kaynaşarak ve onları severek Allah için edinilen kardeşlerin çok olmasının müstehap yani sevap ve hayır olduğunu söylemişlerdir; çünkü bunda, rahat zamanlarda bir güzellik, dar ve zor anlarda bir destek, iyilik ve takvada yardımlaşma ve din konusunda kaynaşma mevcuttur.
Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevdiğin kardeşlerini çoğalt. Her mümin için bir şefaat yetkisi vardır. Belki sen kardeşinin şefaat ettiklerinin içinde bulunursun.”
Bu alimler Allah için kardeşlik kurmayı emrediyor ve insanlarla kaynaşmaya teşvik ediyorlardı.
Denilmiştir ki: “Ahirette bir kul affedilince, kardeşlerine de şefaat eder.”
“Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir.”[2] ayetinin tefsiri hakkında Hz. Peygamber’den (s.a.v) garib bir senetle şu açıklama gelmiştir:
“Allah onlara Allah için sevdiği kardeşlerine şefaat etme yetkisi verir ve onları birlikte cennetine koyar.”
Şu alimler bu görüşte olanlardandır: Said b. Müseyyeb, Şa’bî, İbnu Ebî Leyla, Hişam b. Urve, İbnu Şübrüme, Şurayh, Şerik b. Abdullah, İbnu Uyeyne, İbnu Mubarek, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve aynı görüşte olan diğerleri. (Allah hepsine rahmet etsin)
İnsanlarla kaynaşma konusunda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizin bana en yakın/en sevimli olanınız, ahlak olarak en güzel olanınızdır. Onlar, boyunları bükük/alçak gönüllü, herkesle rahatça kaynaşan ve kendileriyle hemen kaynaşılan kimselerdir.”[3]
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“Mümin, kendisiyle rahat geçinilen ve hemen kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisine de yanaşılmayan kimsede hayır yoktur.”[4]
Denilmiştir ki: “Bu ümmetten ilk kaldırılacak şey huşu yani kalpleri saran Allah korkusudur. Sonra vera/şüpheli şeylerden sakınma kaldırılır. Sonra emanete riayet, peşinden ülfet/kaynaşma kaldırılır.”
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“Allahu Teala kime hayır vermek isterse, ona salih bir arkadaş nasip eder. O Allah’ı ve hayrı unutursa bu arkadaşı ona hatırlatır; hatırlarsa yardım eder.”[5]
Diğer hadiste ise şöyle buyrulmuştur:
“Allah için birbirini seven iki kardeşin misali, biri diğerini yıkayan iki el gibidir.”[6]
İki mümin karşılaştığı zaman Allahu Teala muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur. Hz. Resûlullah’tan (s.a.v) rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:
“Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allahu Teala o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir.”[7]
Bu konuda şöyle denilmiştir: “Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allahu Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:
“İman edenler ve züriyyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların züriyyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz.”[8]
Allahu Teala kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir:
“Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur.”[9]
Ayetin Arapça’sında geçen “hamîm” ifadesi, biraz değişiklik ile ihtimam manasına gelmektedir. Yani, benim derdime düşecek kimse yok demektir. Bu şunu gösterir: Samimi arkadaş o gün senin derdine düşer; çünkü ihtimam ve ilgi, gerçek sadakatin sonucudur. Bu konuda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Mümin, Allah için sevdiği din kardeşleri ile çoktur.”[10]
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimseye İslam’dan sonra, salih bir din kardeşinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”
Yine o (r.a) şöyle demiştir: “Sizden birisi kardeşinden sıcak bir sevgi gördüğü zaman, ona sımsıkı yapışsın; çünkü böyle kimselere az rastlanır.”
Hikmet ehlinden birisi bu manada nazım hâlinde şöyle demiştir:
“Nefis ele geçiremez asla arasa da dünyanın her yanını;
Emin sadık bir dostun sevgisinden daha tatlısını.
Kim kaybederse salih bir dostunun yakınlığını;
Kesmiş olur kendine hayat veren can damarını.
İkinci mısra yerine şu söz de rivayet edilmiştir:
“İşte bu, gerçek bir aldanış ve zarardır.”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Âl-i İmran 3/102-103.
[2] Şûra 42/26.
[3] Tabarani, el-Evsat, No: 835; İbnu Eb’id-Dünya, es-Samtü ve Âdâbi’l-Lisan, No: 255; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 21; el-Muttaki, Kenz, No: 5215.
[4] Ahmed, Müsned, V, 335; Hakim, Müstedrek, I, 23; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 8119-8121; İbnu Asakir, Tarihu Dımeşk, V, 432. (Beyrut, 1995)
[5] İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu’s-Sâde, VII, 13.
[6] Zebidi, İthaf, VII, 13-14; Sülemi, Âdabu’s-Sohbe, 61. (Mecmuatu Âsâri Ebu Abdurrahman es-Sülemî içinde, shf: 101); el-Muttaki, Kenz, No: 765. Selman-ı Farisî’ye ait bir söz olarak bkz: İbnu Asakir, Tarih, XXI, 44. Beyrut, 1995.
[7] Zebidi, İthaf, VII, 14. (Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-İhvan’da rivayet etmiştir.). Bu hadisi destekleyen aynı konuda bir hadis için bkz: Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 454.
[8] Tûr 52/21.
[9] Şuara 26/100-101.
[10] Bkz: Hatib, Tarih, VII, 57; Deylemi, Müsned, 6225, Ali El-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, IX, 4; Suyuti, es-Sağîr, No: 9189; Elbani, Daife, No: 1895
KOLAY VE GÜZEL GEÇİMİN YOLU
Hz. Davud (a.s) ile ilgili haberlerde rivayet edildiğine göre o, Allahu Teala’ya: “Ya Rabbi! Benim durumum nasıl olur; bütün insanlar beni severse, benimle senin arandaki durumu en güzel şekilde nasıl korurum?” diye sordu. Allahu Teala kendisine şöyle vahyetti:
“İnsanlara ahlaklarına göre davran; benimle senin arandaki hukuku da güzel yap.” Bazı rivayetlerde şöyle buyrulmuştur:
“Dünya ehline, onların durumuna göre davran; ahiret ehline karşı da ahiret ehlinin ahlakıyla muamele et.”
Şa’bi, Sa’sa’ b. Savcân’dan naklettiğine göre; o kardeşinin oğlu Zeyd’e şöyle demiştir:
“Ben babana senden daha sevimli idim. Sen de bana oğlumdan daha sevimlisin. Sana iki şey tavsiye edeceğim; onları iyi muhafaza et: Müminlere karşı ihlaslı ve samimi davran; günahkarlara da onların yaptıklarının tersi (güzel ahlak) ile muamele et. Hiç şüphesiz, günahkar kimse, senin güzel davranışına razı olur. Müminlere karşı samimi davranman ise senin üzerine bir haktır.”
Ondan önce Sahabeden Ebu’d-Derda (r.a) ise söyle demiştir: “Biz bazı insanların yüzüne karşı zahiren güleriz; hâlbuki kalbimiz ona lanet eder.”
Bunun manası, karşı tarafı idare etmektir. Bu şekilde ondan gelecek kötülük ve eziyetler defedilir.
“Sen kötülüğü en güzel şekilde sav.”[1] Ayetinin tefsirinde: en güzel muamelenin selam olduğu söylenmiştir.[2]
Ayetin devamı şöyledir:
“Böyle yaparsan bir de bakarsın ki seninle aranda düşmanlık bulunan kimse senin yakın, candan bir dostun oluvermiş.”
Abdullah b. Abbas (r.a): “Onlar kötülüğü iyilikle savarlar.”[3] ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Onlar, kötü söz ve eziyet türü işleri selam ve idare gibi güzel ahlakla savarlar.”
İyiliklerin en faziletlisi, insanın aynı mecliste bulunduğu kimselere ikram etmesidir. Şu ayette buna bir işaret vardır: “Eğer Allah, insanların bir kısmının kötülüğünü diğerleri ile savmasaydı, yeryüzü fesada giderdi.”[4] Denilmiştir ki: “İnsanlar arasındaki rağbet, korku, utanma ve idare etme ahlakı ile nice kötülükler ortadan kalkar.”
Yukarıda geçen: “Müminlere karşı samimi ol, günahkarlara karşı ise, onun yaptıklarının aksine güzel davran” sözü de bu manadadır.
Hâlis ve samimi olmak kalp ile olur ve Yüce Allah için sevilip kardeş diye kabul edilen kimselere uygulanır. Asıl durumu kötü insana farklı davranmak ise, alış veriş gibi dünya işlerinde ve karşılaşıldığı zamanlarda olur. Bu söylediğimizi açıklar manada şu söz nakledilmiştir:
“İnsanlarla beraber olduğunda zahiren onlar gibi davran, fakat kalbinle onlardan uzak dur.”
Hz. Ali’nin (r.a) torunlarından Muhammed b. Hanefiyye (rah), şöyle demiştir: “Görüşmek zorunda olduğu kimselerle iyi geçinmeyen kimse hikmet ehli olamaz. Bu, Yüce Allah’ın kendisi için bir çıkış ve kurtuluş yolu yaratana kadar devam etmelidir. Muttaki/güzel ahlaklı olmayan kimselerle yapılan muameleler ve konuşmalar, zaruri bir hâlden kaynaklanmalıdır. Güzel ahlaklı kimselerle beraberlik ve dostluk ise, iradeyle yapılan güzel bir tercihin sonucu olmalıdır.”
Allahu Teala’nın Hz. Musa’ya (a.s) vahyettiği haberlerin birisinde şöyle denmiştir: “Eğer bana itaat edersen, müminlerden pek çok kardeşin olur.”
Bunun manası şudur: İnsanlara iyilikte bulunursan, onlara karşı şefkatli davranırsan, kalbini temiz tutup kimseye haset etmezsen, seni seven kardeşin çoğalır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Fussilet 41/24.
[2] Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, VII, 327.
[3] Ra’d 13/22.
[4] Bakara 2/251.
ALLAH[cc] İÇİN SEVMENİN FAZİLETİ
Kim Yüce Allah[cc] için kardeş edinmenin faziletini ve Allah[cc] için sevmenin derecesini yakinen bilirse, kardeşine sabreder, ona teşekkür eder, kendisine karşı yumuşak davranır, eziyetlerine tahammül gösterir. Bütün bunları, bu vesile ile beklediği şeyleri ele geçirmek ve aradığına ulaşmak için yapar; çünkü kulun, başladığı bir ameli tamamlamak ve amelin şükrünü yerine getirmek için sabra ihtiyaç vardır. Nimetin devamı için bu lazımdır. Kıymetli şeylerin peşine düşen kimse, fikrini ona göre hazır eder. Kim bir şeye rağbet ederse, sevdiği şeyleri o yolda feda eder. Allahu Teala sevdiği kimseleri, sevdiği şeylerde muvaffak eder.
İbnu Mesud (r.a), Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Allahu Teala için birbirini sevenler, cennette kırmızı yakuttan yapılmış yüksek binalarda bulunurlar. Her binada yetmiş bin oda bulunur. Oradan cennet ehline bakarlar. Güneşin dünyadakileri aydınlattığı gibi; onların güzelliği de cennet ehlini aydınlatır. Üzerlerinde yeşil atlastan yapılmış elbiseler vardır. Alınlarında:
“Bunlar, Allahu Teala için birbirini sevenlerdir.” ibaresi yazılıdır.”[1]
Muaz b. Cebel’den (r.a) rivayet ettiğimiz hadis de bu konudadır. Ebu İdris Havlâni (rah), Muaz b. Cebel’e (r.a):
-Ben seni Allah için seviyorum, dediğinde, Hz. Muaz, ona şöyle demiştir:
-Müjde sana, müjde! Ben Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim:
“Kıyamet günü bir takım insanlar için Arş’ın etrafında kürsüler/tahtlar kurulur. Yüzleri ayın ondördü gibi parlar. O günde insanlar endişe içindedirler, onlar ise hiçbir şeyden çekinmezler; insanlar koru içindedirler; onlar korkmazlar. Onlar, Yüce Allah’ın kendilerine hiçbir korku ve üzülme olmayan dostlarıdır.” Efendimiz’e (s.a.v):
-Onlar kimlerdir?, diye sorulduğunda; şu cevabı verdi:
-Onlar Yüce Allah için birbirini sevenlerdir.”[2]
Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiği hadiste ise, Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Arşın etrafında nurdan yapılmış bir takım minberler/yüksek tahtlar vardır. Üzerinde bir takım insanlar bulunur; onların giysileri nurdur, yüzleri de nur gibi parlamaktadır. Onlar peygamber ve şehid değillerdir; fakat peygamber ve şehidler kendilerine gıbta/hayranlık ile bakarlar.” Ashab:
-Ey Allah’ın Resûlü, onların kimler olduğunu bize açıklayın” dediler; Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
-Onlar Yüce Allah için birbirini seven, meclis kurup sohbet eden ve birbirilerini ziyaret eden kimselerdir.”[3]
Ubade b. Sabit (r.a) yoluyla gelen hadiste ise şöyle buyurulmuştur: “Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Benim için birbirini seven, birbirini ziyaret eden, birbirine infak ve ihsanda bulunan kimselere muhabbetim hak oldu.”[4]
İbnu Mesud (r.a), Allahu Teala’nın: “Eğer sen yeryüzünde olan her şeyi infak etseydin, onların kalplerini birleştiremezdin; fakat Allah onların arasını birleştirip kaynaştırdı.”[5] Ayeti hakkında:
“Bu ayet Allah için birbirini seven kimseler hakkında indirildi.” Demiştir.[6]
Ebu Bişr, Mücahid’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Allahu Teala için birbirini sevenler karşılaşıp karşılıklı tebessüm ettiklerinde, kuru ağaçların kış günü yapraklarının döküldüğü gibi, onların da günahları dökülür.”
Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
“Yedi sınıf insan vardır ki; Allahu Teala , kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde onları Arşının gölgesinde gölgelendirir. Onlardan birisi de Yüce Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde birleşen ve ayrılan iki kimsedir.”[7]
Fudayl b. Iyaz ve diğerleri demişlerdir ki: “Bir kardeşin, diğer kardeşinin yüzüne sevgi ve merhametle bakması ibadettir
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 473; el-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, IX, 16; Zebidi, İthaf, VII, 22.
[2] Ebu Davud, Büyu’, 76; İbnu Hıbban, Sahih, No: 577; Heysemi, ez-Zevaid, X, 278-279.
[3] Ebu Davud,Büyu’, 46; Hakim Tirmizi, Nevadiru’l-Usûl, II, 326; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 372; Şevkani, Fethu’l-Kadir, II, 458.
[4] Ebu Dvud, Edeb, 50; Tirmizi, Kıyame, 56; Ahmed, Müsned, VI, 44; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170.
[5] Enfal 8/63.
[6] İbnu Cerir et-Taberi, Câmiu’l-Beyan, İlgili ayetin tefsiri; Hakim, Müstedrek, II, 329; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 100.
[7] Buhari, Zekat, 16; Müslim, Zekat, 91; Tirmizi, Zühd, 53; Nesai, Kada, 2; Darimi, Büyu’, 50; Ahmed, Müsned, I, 73; II, 439
KARDEŞLİKTE İHLAS
Allahu Teala için kardeşliğin gerçeklemesi için insan, kardeşine karşı sevgisinde samimi olmalıdır. Bunu gıyabında ve yanında korumalıdır. Kalbi ile dili aynı olmalıdır. Halkın içinde ve yalnız iken, ona karşı içi ile dışı aynı bulunmalıdır. Eğer bu hâllerde, kardeşine karşı sevgisinde bir farklılık yoksa, işte bu, kardeşlikteki ihlastır. Eğer sevgi ve davranışlarında bir farklılık oluyorsa, o kimsede bir yağcılık ve sevgisinde parçalanma mevcuttur. Bu, dinde bir bozukluk ve gerçek müminlerin yolunda bir noksanlıktır. Bu şekilde imanın hakikati elde edilemez.
Ebu Rezzîn el-Ukaylî (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a.v) bazı sorular sordu; Efendimiz (s.a.v) kendisine cevaplar verdi ve mümin olarak yapması gereken bazı şartları zikretti. Bunlardan birisi de şudur:
“Mümin olman için gereken şartlardan birisi de nesebinden olmayan bir kimseyi ancak Yüce Allah için sevmendir.”[1]
Allah için sevmenin bir şartı da, bu sevginin, gözeteceği bir akrabalık veya artırmak istediği bir dünya nimeti için olmamasıdır. Bu konuda Hz. Peygamber’in (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah için sevdiği bir kardeşini ziyarete giden kimsenin yoluna Allah bir bekçi koyar. Melek adama:
-Nereye gidiyorsun? diye sorar. Adam:
-Şu köyde (beldede) bir (din) kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, der. Melek:
-O senin bir yakının olduğu için mi gidiyorsun? der. Adam:
-Hayır, der. Melek:
-Onun sana maddi bir iyiliği dokundu da teşekküre mi gidiyorsun? der. Adam:
-Hayır, ben onu sırf Allah rızâsı için seviyorum (ve bunun için ziyarete gidiyorum), der. Melek:
-Ben Allahu Teala'nın sana gönderdiği bir elçisiyim. Sana, senin o adamı sevdiğin gibi Allah'ın da seni sevdiğini haber vermeye geldim, der."[2]
Hz. Ömer ve oğlu Abdullah’ın (r.anhüma) şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: “Bir adam gündüzleri devamlı oruç tutsa, gecelerini sürekli ibadetle geçirse, fakat Yüce Allah için sevip Allah için kızmasa, bu yaptıkları ona hiç bir fayda sağlamaz.”
Bize rivayet edilen bir hadiste, Hz. Resûlullah (s.a.v), Ashabına:
-İmanın en kuvvetli bağı hangisidir? diye sordu; Ashab:
-Namazdır, dediler. Hz. Resûlullah (s.a.v):
-Namaz güzeldir, fakat o değil, buyurdular. Ashab:
-Hac ve cihattır, dediler; Hz. Resûlullah (s.a.v):
-Güzel, fakat onlar değil, buyurdular. Ashab:
-Ey Allah’ın Resûlü, bize siz söyleyin, dediklerinde; Hz. Resûlullah (s.a.v):
-İmanın en kuvvetli bağı, Allahu Teala için sevmek ve O’nun için kızmaktır, buyurdu.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ahmed, Müsned, IV, 11-12; Heysemi, ez-Zevaid, I, 53. Ayrıca Ebu Rezzin’e yapılan bazı tavsiyeler için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 449; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 9024.
[2]Müslim, Birr, 12; Ahmed, Müsned, II, 292. Bu konudaki değişik bir rivayet için bkz: Tirmizî, Birr, 64; İbnu Mace, Cenaiz, 2.
[3] Bkz: Ebu Davud, Sünnet, 3; Ahmed, Müsned, IV, 286, V, 146; Tabarani, el-Kebir, No: 11537; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 13; Heysemi, ez-Zevaid, I, 88-89.
KARDEŞİNİ UYARMAK
Rivayet olunduğuna göre; Hz. Ömer’in (r.a) Allah için kardeş olduğu birisi Şam’a gitmişti. Hz. Ömer (r.a), Şam’dan Medine’ye gelen bir zata:
-Kardeşim ne yapıyor? diye durumunu sordu. O da:
-O, şeytana kardeş oldu! dedi. Hz. Ömer (r.a):
-Sus! deyince adam:
-O büyük günahlara daldı, hatta içkiye bile düştü! dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
-Medine’den dönerken bana haber ver. dedi. Adam dönerken kendisine uğradı. O da kardeşine şu şekilde bir mektup yazdı:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Hâ-mim. Bu kitabın indirilişi Aziz ve Alîm olan Allah’tandır. O günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, bununla birlikte azabı da şiddetli olan, ihsanı bol bir Allah’dır. Ondan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır.”[1] ayetlerini yazdıktan sonra, bu hususta kendisini uyarıp kınadı. Şam’daki kardeşi mektubu okuyunca ağladı ve:
“Allahu Teala doğru söylemiştir; Ömer de bana nasihat etti.” dedi ve tövbe ederek günahlardan vazgeçti.”
İMANIN TADI: ALLAH İÇİN SEVMEK
Allahu Teala için sevmenin en büyük fazileti, onun imanın alameti yapılması ve sevginin Yüce Allah’ın ve Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) sevgisiyle birlikte zikredilmesidir. Bu konudaki bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Bir kul, kendisine Allah ve Resûlü, her şeyden daha sevimli olmadıkça, (gerçek manada) iman etmiş olmaz.”[2]
Buna benzer diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir kul sevdiği kimseyi ancak Yüce Allah için sevmedikçe imanın tadını tadamaz.”[3]
Allah için sevmenin gereklerinden bazıları da, az yukarıda zikrettiğimiz gibi; birbirini ziyaret etmek, birbirine bolca infak ve ihsanda bulunmak, birbirinin durumunu gözetmektir. Bu durum, Ubade b. Sabit’in (r.a), rivayet ettiği hadiste geçmişti.
Musa b. Ukbe demiştir ki: “Ben Allah için sevdiğim kardeşlerimden birisiyle bazen karşılaşırdım; onunla buluşmamım bereketine (manen uyanır) günlerce aklım başımda ibadetlerimi yapardım.”
Cafer b. Süleyman demiştir ki: “Ben kendimde bir gaflet ve gevşeklik gördüğümde salihlerden Muhammed b. Vâsi’in ziyaretine gider yüzüne nazar ederdim; ondan elde ettiğim feyiz ve bereket ile bir hafta neşe içinde amel ederdim.”
Muhammed b. Vâsi’ derdi ki: “Dünyada şu üç şeyden başka tatlı bir şey kalmadı: Cemaatle namaz, gece kılınan teheccüd namazı ve Allah için sevilen kardeşlerle buluşma.”
Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevilen kardeşlerle buluşmak, kalpten sıkıntıları söker atar ve üzüntüleri giderir.”
Hasan-ı Basri ve Ebu Kilâbe şöyle demişlerdir: “Allah için sevdiğimiz kardeşlerimiz bize aile ve evlatlarımızdan daha sevimlidir; çünkü, ailemiz bize hep dünyayı hatırlatır, kardeşlerimiz ise ahireti hatırlatır.”
Yine bu iki zattan birisi demiştir ki: “Çünkü aile ve çocuklar dünyadan sayılır; Yüce Allah için sevdiğimiz kardeşlerimiz ise, ahiret saadetine sebeptirler.”
Süfyan b. Uyeyne’ye: “Hangi şeyler daha tatlıdır?” diye sorulduğunda: “Allah için sevilen kardeşlerle bir mecliste beraber olmak ve yeterli rızka kanaat etmek.” demiştir.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir kimse, sadece Allah rızası için sevdiği bir din kardeşini ziyaret ettiğinde, onun arkasından bir melek şöyle seslenir: “Çok hoş bir iş yaptın; cennet de senin için güzel bir hediye oldu.”[4]
Hasan-ı Basri (rah) demiştir ki: “Kim Allah için sevdiği bir kardeşinin cenazesinde bulunup kabre kadar arkasında yürürse, Allahu Tela Kıyamet günü Arşının altından bir çok melek gönderir, onu cennete kadar götürürler.”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Mü’min 40/1-3.
[2] Aynı konuda, biraz farklı lafızlarla bkz: Buhari, İman, 9, 14; Müslim, İman, 67-68; Tirmizi, İman, 10; Nesai, İman, 3.
[3] Ahmed, Müsned, II, 298; Hakim, Müstedrek, I, 4; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 1377; Tabarani, el-Kebir, No: 8019; Heysemi, ez-Zevaid, I, 55.
[4] Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 346; Tirmizi, Birr, 64; İbnu Mace, Cenaiz, 2; İbnu Hıbban, Sahih, No: 2961; Ahmed, Müsned, II, 326, 344; Beğavi, Mesabihu’-s-Sünne, No: 3899
http://irsadforum.net/forum/tasavvuf-(sems-i-islam)/allah(cc)icin-sevgi(36-bagimsiz-konu)/