secret_girl
Asistan
- Katılım
- 8 Temmuz 2009
- Mesajlar
- 313
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Allah bana Fenerbahçe forması nasip etmesin
Harika bir sonbahar günü, hava güneşli ve güzel... Galatasaray'ın Florya'daki kalesinden içeri giriyorum. Antrenmanını yeni bitirmiş olan Arda Turan, takım arkadaşı Sabri'yle birlikte yemyeşil çimenlerin üzerindeki salıncağa kurulmuş neşeli kahkahalar atıyor. Öyle salıncak deyip geçmemek lazım, söylediğine göre bu salıncak onun “Kaptan Köşkü” ve çoğu zaman dışarının kirli halinden arınmak için kullandığı sığınağı. Röportajı yaparken ne zaman heyecanlansa, salıncak da hızla sallanmaya başlıyor. Çünkü o dinamik, hızlı ve enerjik bir yapıya sahip.
Zaman zaman Galatasaray'dan bahsederken gözleri doluyor. O kadar hızlı ve çok konuşuyor ki, tıpkı topu alıp çalım atarak hızla ilerlemesi gibi. 22 yaşındaki genç kaptan, Galatasaray'la, ailesiyle ve evleneceği kadınla ilgili şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediği birçok şeyi anlattı.
FENER'E GİDER MİSİN?
Arda'nın en çarpıcı cümlesi ise, "Fener'e gider misin" sorusuna verdiği, "Fener'e gider miyim? Şöyle bir şey var; insanlar hayatlarında profesyonel olduklarını söylerler. Evet profesyoneliz, herkes profesyonel, yüzde 100. Ben diyorum ki, dediğim şartlar var, yani benim annem, babam, kardeşim paraya muhtaç olmadığı sürece, Allah bana Fenerbahçe formasını giydirmesin diyorum, nasip etmesin. Ben “Galatasaraylı Arda” olarak yaşayayım, hayatımı “Galatasaraylı Arda” olarak devam ettireyim diyorum. Bu, benim bir futbolcu olarak söyleyebileceğim en büyük söz zaten." cevabıydı.
Hürriyet'in Look ekinde yer alan ve Hande Ertem Ergün'ün yaptığı röportaj şöyle:
Florya sana ne ifade ediyor? Ev mi işyeri mi?
10 yaşımdaydım buraya geldiğimde. Geriye dönüp baktığımda tam 12 sene. 12 senedir tatiller dışında her gün buradayım. Burası benim için evimden de öte geliyor. Kıyafetlerimin çoğu burada, arabalarım burada. Florya benim için çok şey demek, evim burası benim. Yemeğimi burada yiyorum, kıyafetlerim çoğu zaman burada yıkanıyor, ütüleniyor. Burası benim çok sıkıştığım, dertli olduğum zamanlarda da kaçamak yerim.
Ne yapıyorsun burada?
Burada oturduğumuz yerde oturuyorum, çok keyifli bir yer, sessiz sakin çam ağaçlarıyla dolu. Odamda oturuyorum. Kimsenin size yaklaşamayacağı bir yer burası. Bazen çok gürültülü bir hayat yaşıyoruz. Sıkıntılı demeyeceğim ama zor bir hayat, kolay değil. İnsanların gözü önünde olabilmek kolay bir şey değil. Ben de 22 yaşında bir insanım, bazen yoruluyorum, gencim yani. Bazen yalnız kalmak ve çocukça şeyler düşünmek hoşuma gidiyor.
Niye futbol oynuyorsun? Sevdiğin için mi, para için mi?
Bir defa çok seviyorum, ama maddiyat gerçekten çok önemli. Sadece kendinizden sorumlu değilsiniz, aileniz var, bakmakla yükümlü olduğunuz insanlar var, kardeşinizin geleceği var, yeğenleriniz, kuzenleriniz var, hepsine yardımcı olmak zorunda hissediyorsunuz. Yüksek miktarlarda paralar kazanıyorsunuz, onlara gerek maddi gerek manevi katkıda bulunmak istiyorsunuz. Hayatım futbol ama maddiyat da çok önemli.
Futbolsuz bir hayat düşünebilir misin?
Hiç böyle bir şey düşünmedim. Futbolu çok seviyorum, tatilde bile oynuyorum. Ayak tenisi oynuyorum, Play Station oynuyorum. Hiçbir şey yapamasam topu kapıdan geçirmece oynuyorum. Futbol benim için hayat tarzı.
Hem sevdiğin bir şeyi yapıyorsun hem de üzerine çok büyük paralar kazanıyorsun. Bu paralar seni başka bir yerlere götürüyor mu? Bayrampaşa senin doğup büyüdüğün yer, şimdi nerelerdesin?
Bayrampaşa'yı hiçbir zaman unutmadım. Ben hala oranın normal çocuğuyum. İnsanın kendini geliştirmesi lazım. İnsan kazandıkça güzel giyinebilmeli, güzel hareket edebilmeli, kitap okumalı, dil öğrenmeli. İmkan ya da fırsat veriliyorsa bunu yapmalı. Artık çok daha fazla kitap okuyorum, dil öğrenmeye çalışıyorum, eskiye göre daha oturaklı olduğumu ve daha iyi giyindiğimi düşünüyorum. Her şeyimi geliştirmeye çalışıyorum.
Yaşa bağlı olarak mı paraya bağlı olarak mı?
İkisine de bağlı, para olmadan asla olmaz bunlar. Maalesef ki! Ama bu gerçek. Benim her zaman bir felsefem var hayatta; “para hiçbir zaman her şey değil ama gerçekten çok şey”. Ama başına hep “maalesef”i koyuyorum. Hayatın şartı bu, yoksa ben kendimi geliştirmeye açık bir insanım. Ama imkanlar olmalı ki bunları yapabilesiniz.
Annenler küçükken sana karışır mıydı, ders çalışmana ve top oynamana ne derlerdi?
Tabii canım, karışırlardı. Akşam ezanında mutlaka evde olmak zorundaydım, çok ağlardım, tam o saatte mahalle maçı olurdu. Disiplinli bir aileydik. Babam hayatı boyunca bana kızmış değildir, annem de öyle. Ben inanılmaz mutlu bir ailede yetiştim, inanılmaz güzel bir ailem vardı, evimde olmaktan her zaman çok mutlu oldum. Hiç eve ayaklarım geri geri gitmedi, her zaman annemin bize hazırladığı akşam yemeği vardı. Annem ev hanımıydı, babam işine gider gelirdi. Çok mutlu bir aileydik, akşamları beraber espriler, şakalar... Sonuçta bir disiplin vardı. Ben de zaten derslerime çok önem verirdim, sorumluluk sahibi bir insandım. Küçükken bile. 14 yaşındaki düşüncelerle 22 yaş arasındaki düşünceler değişebilir ama temelde her şey her zaman aynı. Ben o zamanlar çok büyük sorumluluklar sahibiydim, şimdi de çok büyük sorumluluklar sahibiyim. O zamanlar en büyük sorumluluğum derslerimdi. Derslerimi her zaman iyi yapardım. Ortaokuldayken okul birincisiydim, lisede zayıfım yoktu. Galatasaray alt yapısında olmama ve sürekli kamplara gidip gelmeme rağmen... Açıkçası bende şu psikoloji var; işimi yapıp mutlu olayım. Küçükken de öyleydi; dersini çalış, git sokakta akşam ezanına kadar istediğini yap.
Baban seninle gurur duyar mıydı?
Benim ailem benimle hep gurur duyuyor. O zamanlar derslerim de çok iyiydi, gurur duyarlardı. Babam futbolu çok seven bir insandır, hiçbir zaman kızmadı. Ben de öyleyim, çocukların sokakta büyümesinden yanayım. Keşke imkan olsa da çocuklar oynayarak sokakta eğlenerek büyüse. Ben öyle büyüdüm. Benim annemle babam orada büyümeme izin verdiler, eğlensin, oğlumun arkadaşları olsun dediler. Çok samimi mahalle ortamı vardı. Bir çocuğun mahallede yapabileceği her şeyi yaptım. İncir çaldım, cam kırdım, topum kaçtı, kavga ettim. Her şeyi yaptım yani.
KARDEŞİM AĞABEYİYLE YAŞAR, ARDA TURAN'LA DEĞİL
Kardeşinle aran nasıl? Ona ağabeylik yapıyor musun, yoksa arkadaş mısınız?
Okan'a inanılmaz düşkünüm, bir kere aşırı sevgim var. Ama her zaman ağabey-kardeş ilişkimiz vardır benden çekinir ben de bu ilişkinin hep korunmasından yanayım. Benim yanımda hiçbir zaman arkadaşlarının yanında olduğu gibi olamayacaktır yani.
Niye öyle?
Öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ben Türk örf ve adetlerini yaşatma taraftarı olan bir insanım. Kardeşimle her şeye varım, tabii ki arkadaş olarak gezip eğleniyoruz, beraber yemeğe gidiyoruz ama mutlaka o aradaki ağabey-kardeş sınırı var ve olmalı diye düşünüyorum. Zaten Okan'ın saygısı var, yapı olarak da çok karakterlidir.
Seni kıskanıyor mu?
İşte zaten en çok takdir ettiğim yönü bu. Ben mesela Arda'nın kardeşi olsaydım, belki sıkıntılar çekebilirdim. Okan'da hiçbir zaman böyle bir sıkıntı görmedim. Her zaman ağabeyiyle gurur duyan bir çocuk yapısında.
Belki içten içe vardır?
Çok defa sezmeye çalıştım ama hiçbir zaman görmedim. Abisine bağlı, benim başarımla mutlu olabilen bir çocuktur. En çok sevdiğim huyu da Arda'yı hiçbir zaman kullanmaz, ağabeyini çok sever ama o ağabeyiyle yaşar, Arda Turan'la değil. Çok da fanatik Galatasaraylıdır, ben istemediğim zaman evde maçlardan konuşmaz, takımdaki hiçbir futbolcuya sallamaz veya dışarıda ben Arda Turan'ın kardeşiyim diye davranmaz. O da bilir ki, ben böyle şeylere çok dikkat ederim. Okan çok olgun birisi, her şeyi konuşabilirsiniz ama işte aradaki ağabey-kardeş sınırı çok önemli.
Beraber bir şeyler yapıyor musunuz?
Yapmaz mıyız, benim arkadaşlarımla takılıyor, o da bizim grubumuzun içinde. Ama bir yere kadar. Mesela gece 11'e kadar dışarıda bizimle beraber olabilir, sinemaya gideriz, o sonra eve uyumaya gider. Daha 16 yaşında ama her zaman böyle olacaktır. Rol modeli benim, benden görüyor, ona göre bir şeyler giyiniyor. Haftanın iki üç günü benimle kalıyor. Annemler de bende kalıyor.
Ona göre bir düzeniniz var yani...
Evet, akşam bazen oturmaya geliyorlar. “Çok özledik oğlum” diyorlar, ben kampta olduğumda ise Bayrampaşa'da kalıyorlar. Okan'da araba merakı var, araba seviyor. Zaten ben araba sevmiyorum, aslında insanlar bunu yanlış biliyor. Ben arabaları hep kardeşim için alırım, kardeşim mutlu olsun diye. Mesela şimdiki arabamı ben hiç kullanmıyorum. Şoförüm var, minibüsüm var, ben hep onlayım. Aston Martin'im var, çok az kullanıyorum.
Çok havalı...
Çok havalı, ben de biliyorum çok havalı olduğunu ama çok az kullanıyorum. Sevmiyorum araba kullanmayı çok fazla.
Kardeşin mi kullanacak?
Okan'a mesela ilerde alabileceğim en iyi arabanın A3 olacağını söyledim. Başka bir şey almam dedim çünkü bir şeyleri kendi kazanıp kendi almanın keyfini çıkarsın. Bu, dünyanın en güzel şeyi. Bir tişört de alsan, kendi paranla almak çok farklı bir şey, çok daha mutluluk verici. Ailene bir şeyler verebilmek, kendi kazandığın paradan ise çok mutluluk verici.
Seninkisi gerçi çok büyüğü, herkesinkine göre...
Herkesinkine göre yüzde 100! Ama bence annene bir ev almakla, bir tişört almak arasında çok da fark yok mutluluk açısından.
Yok mu?
Bence yok, yani manevi duygusu açısından yok
Manevi olarak, tabii kazancına göre konuşuyorsun sen...
Evet kazancıma göre konuşuyoruz, mesela anneye bir şey alabilmek, onu düşünebilmek, çok güzel bir şey.
Var mı senin annene öyle ev jestin?
Tabii canım, benim hayatımda aldığım her şeyim annemin babamın üstüne. Bir tane bir şeyim vardır belki, hep annemin babamın üstüne aldım. Bizim ailede öyle bir şey olmaz senin malın, benim malım. İlk kazandığım parayla anneme ondan habersiz ev aldım. İkinci kazandığım parayla başka bir ev aldım anneme.
Ne güzel çocukmuşsun sen! Evdeki hayatınız nasıl?
Evde 4-5 kişi oluyoruz, hepsi erkek. Çocukluk arkadaşlarım, eski Paf takımdan arkadaşlarım. Beraber Play Station, okey, tavla... Her türlü kağıt oyununu iyi oynarım zaten kahve kültürüm de var. Bayrampaşa'da büyüdüğüm için. Bir de benim en büyük avantajım aslında Bayrampaşa'da büyüdüğüm için her türlü kötü şeyi gördüm.
Nasıl yani?
Uyuşturucu, sigara, içki. Böyle semtlerde olabilir böyle şeyler, görürsünüz sokakta bunları görebilirsiniz. Bunları bildiğim için hiçbir zaman hiç birini yapmadım. Yani bunları gördükçe daha bilinçli oluyorsunuz. O yüzden dışarıda bir ortamda görünce hiçbir zaman merak etmedim, hiçbir zaman denemedim, o yüzden hiçbir kötü alışkanlığım yok. O yüzden çok seviyorum bu huyumu yani. Evde de mesela arkadaşlarımla beraber eğleniyoruz bütün gün.
Peki, evde patron kim?
Evde her zaman annemdir patron.
Senin evinde?
Benim evde her zaman patron benim. Mutfağa dahi gitmem yani!
Ne yaparsın?
Rica ederim.
Kimden?
Arkadaşlarımdan ya da kardeşimden. Getirirler ama onlar benim iyi niyetimi biliyorlar, çünkü idmandan geliyorum, yoruluyorum. Onlar beni anlayışla karşılıyorlar, kötü niyetle söylemediğimi biliyorlar. Tabii bazen gıcıklıklar yapıyorum evin içinde, ama çok nadirdir yani yalan söylemeyeyim, hiç öyle huylarım yoktur yani.
Yemek yapar mısın?
Hiç yapmam! Ben çıkardığımı katlamam bile. O kadar boşum ev konusunda.
Peki şimdi acıktım desem ne önerirsin bana
Bizim evde acıktım desen hemen bir tost yapabiliriz, yumurta kırabiliriz.
Ama sen yapmayacaksın, ben yapacağım öyle mi?
Ben yapmam, size kolay gelsin! Ben gösterebilirim ama yerlerini. Aslında tabakların tam yerini falan da bilemem.
Eve de hakim değilsin o zaman...
Mutfağa hakim değilim, eve hakimim.
Evde titiz misin, dağınık mısındır?
Temizliğe önem veririm ama dağınığımdır. Her şey her yerden çıkabilir.
Kurallarınız var mı evde?
Evde sigara içirmemeye çalışıyorum ve bir de ayakkabıları çıkarttırmaya çalışıyorum kapıda. O da Türk örf adetidir. Evde ayakkabıyla gezilmesini sevmem ben.
Türk örf ve adetlerine uymak adına mı, yoksa sevmediğinden mi?
Türk örf ve adetlerine uymak adına. Ayrıca sevmiyorum. Türklerde böyledir, eve girilince ayakkabı çıkartılır, biz öyle biliriz. “Aa çorabım yok” falan fark etmez...
Çorap delik de olsa?
Ne olacak canım, terlik var. Çorap delik olabilir ayrıca.
Kardeşin dışında manevi ağabeylik yaptığın birileri var mı?
Ağabeylik yaptığım... Ben arkadaşlarıma bazen ağabeylik yapıyorum, bazen kardeşleri oluyorum, yani bu değişiyor. Ama arkadaşlarımın dertleri, sıkıntıları hakkında her zaman bir fikir sahibi oluyorum. Sağ olsunlar bana güvenirler veya danışırlar. Ben de onlara hep yardımcı olmaya çalışırım.
Senin var mı öyle bir manevi ağabeyin?
Orhan Ak'la eskiden çok buluşurduk, artık buluşamıyoruz o Antalya'ya gitti. Manevi abim yok yani, ben arkadaşlarıma danışıyorum. Çok iyi arkadaşlarım var, onlarla beraberim. Haluk Ulusoy'un oğlu var Saffet. Onunla dışarıda özellikle, benim zarar görebileceğim yerlerde bana çok yardımcı oluyor, onun faydasını görüyorum.
Magazinden koruma anlamında mı?
Yani davranış anlamında, beni iyi kontrol ediyor Saffet, iyi bir arkadaş, iyi bir dost. Esat Ağabey var Esat Yöntürk, Acun'un yapımcısı o da iyi. Okan Ağabey, Emre Ağabeyler dışarıdaki hayatımda iyi yardımcı oluyorlar. Hepsinden yardım görüyorum yani. Manevi ağabeylik yönünden Beşiktaş'lı Serdar Özkan'la öyle bir ilişkimiz var. O benim kardeşim gibi, öz kardeşim gibi. Çocukluktan beri beraberiz ve her şeyimizi paylaşırız beraber. Bizim aramızda hiçbir şey sorun olmaz, maddiyat, başka bir şey, yani kız arkadaşlarımızı bile birbirimize gösteririz. Yani 3 ay görüşmeyiz belki ama...
Gösteririz ne demek?
Yani bir kusuru var mı sence diye danışırız. “Benim göremediğim, senin görebileceğin bir şey var mı” diye. Objektif olabilecek bir göz en azından.
Kötü bir şey söylerse ne yaparsın?
Kötü bir şey söylerse düzeltebileceğimiz yolları ararız tabii ki. Bunun sınırları var tabii ki.
Birbirimize çok sağdığızdır bu konularda, çünkü çocukluktan beri beraberiz hiçbir şey problem olmaz aramızda. Bazen 3 ay görüşmeyiz, telefonla bile konuşmayız ama biliriz ki biz birbirimizin arkasındayız.
ANNEME AŞIĞIM, HAYAT ARKADAŞIM ONA BENZESİN
Ailenden ve takım arkadaşlarından öteye geçebilecek birisi olmalı, değil mi? Hayat arkadaşı için ne düşünüyorsun?
Hayat arkadaşını zaman gösterir ama anlayışlı biri olmalı, işime saygılı olmalı, ev hanımı olmalı, yemek yapabilmeli, evi temizleyebilmeli. Tabii ki şartlar gerektirirse evinde çalışanı da olur ona yardım edecek ama evin hanımı olabilmeli, gerektiğinde evle ilgili her şeyi yapabilmeli. Bir hayat arkadaşı olabilmeli. Her şey hakkında bir fikri olmalı. Siyaset, ekonomi, futbol hakkında, yani kültürel bir bayan olmasını isterim.
Annene mi benzemesini istersin?
Herkes annesine aşıktır, ben de anneme aşığım. Ama tabi zaman değişiyor, devir gelişiyor. Okumuş kültürlü insanlar daha ön plana çıkıyor. Benim annem ve babam, ikisi de ilkokul mezunu ama çok kültürlü insanlar, kendilerini çok iyi geliştirmişler. Ama benim eşim isterim ki, üniversite mezunu olsun, iyi bir işe sahip olsun, her konu hakkında bir fikre sahip olabilsin. Yeri geldiğinde ev hanımı olsun, eskiler gibi.
Sana akşamları çay yapsın ister misin?
Evet, tabii ki isterim hanımım evde bana hizmet etsin, bunlar hayatın gerçeği. Modern ilişkiler falan, bunların sahte olduğunu düşünüyorum. İnsanın sevdiği, aşık olduğu erkeğe hizmet etmesi çok güzel bir şeydir. Bu bir gerçektir yani, seve seve yapmalı onu. Yani benim babam, hala annemin ayakkabılarını bağlıyor. Sonuçta babam da Bayrampaşa'da büyümüş sert bir erkek aslında, ama hanımının ayakkabılarını bağlıyor. Ben de hanımımın ayakkabılarını bağlarım, onun her şeyini yaparım yani. O da benim için yapabilmeli, zor gelmemeli.
Annenle babanın evliliğini belki model alıyorsun...
Tabii ki, model almaz mıyım? Mutlu bir evlilikleri var. Mesela ben karımı asla aldatmam. Aldatacaksam neden oraya imza atıyorum. Ben babamdan böyle bir şey görmedim, babamdan görmediğimi de yapmam, asla karımı aldatmam...
Günümüzde ne kadar çok aldatmalar ve sonucunda boşanmalar var...
Evet, aldatacaksan oraya imzayı neden atıyorsun, seni zorla tutan yok yani. Ben bu günüme kadar sözlerimin hep arkasında durdum. Bunun da Allah izin verirse, yalvarıyorum ki bunu yapmamalıyım, asla karımı aldatmayacağım.
Evlilik ne zaman, var mı planların arasında?
Bilmiyorum hiç düşünmedim, evliliğin nasip kısmet işi olduğunu düşünüyorum, ne zaman nasıl olacağı belli olmaz.
Annen ne diyor? Anneler oğullarının mürüvvetini görmek ister...
Yok öyle bir şey, “Oğlum ne zaman istersen, kendini hazır hissedersen o zaman” der. Ben kimi beğenirsem kimi istersem, o zaman ona saygı göstereceklerdir diye düşünüyorum.
Baban nasıl yaklaşıyor?
Babam da çok karışmaz, onlar öyle şeylere pek girmezler, özel olduğuna inanırlar. Dediğim gibi, bizde her şeyi konuşabiliriz ama saygı çerçevesinde, anne baba sınırı her zaman vardır. Ben babamla kız arkadaşımı tanıştıramam hemen. Ciddi de olsa zaman geçmeli.
Evleneceğin kızı mı tanıştırman gerekiyor?
Yani o sınır çok uzakta, tabii ki görürler ve “Merhabalar, nasılsınız?”denir. Bu olabilir tabii ki, ama öyle evime gelsin gitsin, annem babam oradayken otursun, böyle bir şey yok, böyle bir hayat tarzı benim tarzım değil. Merhabalardan fazla bir samimiyet farklı şeylere götürür ki, buna gerek yok, zaten böyle bir sınırı ben koyarım.
Kimse seninle çıkmayacak böyle yaptığını duyunca...
Yok böyle şeyler daha çok hoşuna gider kızların, zaten birinin benle çıkmasını hiç istemiyorum şu anda hiç.
Neden?
İşimle ilgileniyorum çünkü.
Bugün karşına birisi çıksa, işte bu der misin, hemen evlenir misin?
Karşımdaki insan doğru bir insan olursa evlenirim, neden evlenmeyeyim?
Senin gibi bir futbolcunun evlilik hayatı sence zor mu olur?
Valla hiç bilmiyorum, iki tarafı da yaşamadığım için. Evlenseydim bu konuların ikisi hakkında da fikrim olabilirdi. Fikrim sadece bekarlık hakkında. Bu konuların tamamıyla nasip kısmet olduğunu düşünüyorum. Akışına bıraktım. Ben çünkü doğal olup samimi olacaksa, daha güzel olacağını düşünüyorum. Kendimi şartlandırdığım zaman sıkıntı yaratacağını düşünüyorum.
Nasıl bir evlilik diye düşündün mü hiç?
Güzel şaşalı bir düğün yaparız, Allah izin verirse. Belki Ali Sami Yen'de yaparız, Nevizade Geceleri çalarken Ali Sami Yen'de düğünü patlatırız. Kim bilir belki de tribünlerde 25 bin kişi, masalar sahanın ortasında, güzel sanatçılar... Hem konser hem Nevizade Geceleri eğleniriz işte!
Şimdi diyenler olmaz mı, Arda parayı götürecek?
Biletleri bedava yaparız.
Şimdi espri yapıyorsun ama bir de dediğin gerçek olurmuş, bir anda evlenirmişsin!
Olabilir kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın...
HAYATIMI GALATASARAYLI ARDA OLARAK DEVAM ETTİREYİM
Fener'e gider misin?
Fener'e gider miyim? Şöyle bir şey var; insanlar hayatlarında profesyonel olduklarını söylerler. Evet profesyoneliz, herkes profesyonel, yüzde 100. Ben diyorum ki, dediğim şartlar var, yani benim annem, babam, kardeşim paraya muhtaç olmadığı sürece, Allah bana Fenerbahçe formasını giydirmesin diyorum, nasip etmesin. Ben “Galatasaraylı Arda” olarak yaşayayım, hayatımı “Galatasaraylı Arda” olarak devam ettireyim diyorum. Bu, benim bir futbolcu olarak söyleyebileceğim en büyük söz zaten.
Daha büyüğü yok gerçekten!
Daha büyüğü yok, ben “Allah bana Fenerbahçe forması nasip etmesin” diyorum. Yani beni maddi olarak o duruma getirmesin. Tabii insan hayatının ne duruma geleceği belli olmaz, Allah korusun annem, babam gerçekten ihtiyacımız olur, yapacak bir şey yok, oynamak zorunda kalırım. Ama ben Galatasaray'da çok mutluyum, Galatasaray'ı gerçekten çok seviyorum. Ben duygularıyla yaşayan bir adamım ve Galatasaray benim duygularıma hitap ediyor. Sevdiğim bir yer benim Galatasaray. Galatasaray'dan aldığım para da hoşuma gidiyor, Galatasaray forması da hoşuma gidiyor, Galatasaray'da acı çekmek de hoşuma gidiyor, Galatasaray'la kaybetmek de hoşuma gidiyor. Ben Galatasaray'la yaşıyorum. O yüzden Galatasaray'ı çok seviyorum. İnsan sevdiğinden neden ayrılsın?
Sen her maçtan önce gidip o gün hangi formayı giyeceğinizi soruyormuşsun.
Yani o formayı hissetmek başka bir şey. Ben oturup evde bazen Sivas'ta şampiyon olduğumuz günü anlatıyorum, evet herkes dinliyor beni, ama benim ne hissettiğimi kimse anlayamıyor. Çünkü ben ağlayacak gibi oluyorum, orada çok farklı yerlerdeyim ben. Hayatım boyunca belki kazanamayacağım bir şey bir daha. Bir daha belki şampiyon olacağım yine ama o şekilde kazanamam bir daha, o şekilde hayatım boyunca belki hiç acı çekmeyeceğim. Bir daha veya o şekilde o hissettiklerimi bir daha hissetmeyeceğim. Çok küçüğüm, 20 yaşındayım ve 31 maç oynamışım, takımın en çok oynayan oyuncusuyum. Benden herkes çok şeyler beklerken, Fener'i yenmişiz, üzerine Sivas'a gitmişiz. Bu zor deplasmanda ben 3 tane gol atıyorum. Uçakta döndüğünüz duygular, o gece uyuyamamanız, karnınızın ağrıması... Bunlar çok güzel duygular, şampiyonluk o benim için. Benim yaşadıklarımı anlatmam, başkalarının anlaması çok zor. Bazen insanlar benim hakkımda konuşuyor; Arda itici, Arda konuşuyor, Arda çok biliyor... Ama ben şunu düşünüyorum; ben 22 yaşındayım, Galatasaray kaptanıyım, 30'un üzerinde Milli olmuşum, diyorum ki, ben alt yapıdaki çocuklarla bütün gün ilgileniyorum. Futbolla alakası olmayan bir sürü insan konuşuyor futbol hakkında, hayatlarında sahaya çıkmamışlar ve art niyetli olarak konuşuyorlar. Başka amaçlar için uğraşıyorlar, para kazanmak için, başka şeyleri düşünerek. E o zaman ben niye konuşmayayım ki? Benim hakkım bu, çünkü ben samimi duygularla yaşıyorum. Ben hissediyorum yani; Galatasaray'ı hissediyorum, futbolu hissediyorum, kazanmayı-kaybetmeyi gerçekten hissediyorum, her şeyimi samimi olarak yansıtıyorum. O zaman ben niye konuşmayayım ki? Benim hakkımda, benim üstümden duygusu olmadan, o sahanın tozunu yutmadan konuşan bir sürü insan var, o zaman ben niye konuşmayayım? Konuşmak benim hakkım. Aslında dinlemek onun hakkı. O insanın “Arda çok konuşuyor” deme hakkı yok aslında ama ülkemizin şartları buna getiriyor. Bunları yazarsan çok güzel olacak, bunlar benim söylemek istediklerim.
AVRUPA KUPASINDA OYNAYANLAR UZAYLI MI?
Anladığımız üzere bir süre daha bir yere gideceğin yok ama gidersen nereye gidersin?
İngiltere veya İspanya'ya gitmek isterim.
Ne zaman gideceksin peki?
Tam zamanını bilmiyorum. Ona yönetimle menajerim karar verir.
Sence? Beklediğin bir tarih, olgunlaşma, yaş gibi...
Bilmiyorum bu konuda hiçbir fikrim yok. Hayatın beni sürükleyeceğine inanıyorum.
Yurtdışına gitmek iyi bir şey mi sence?
Biz Avrupa 3.sü olduk, bizden başka Avrupa Şampiyonası'ndaki her takım sporcuları bir yerlere gittiler, neden bizim futbolcularımız gidemedi bir bakalım. Neden? Çünkü Türk oldukları için. Türkiye'ye 2. sınıf 3. sınıf hatta 5. sınıf lig gözüyle bakılıyor. Oraya giden ağabeylerimizin söylediği bir şey var, orada geride başlıyoruz ve durumu berabere getirmek bile büyük bir şey bizim için. Doğru söylüyorlar. Çünkü ben Genç Milli Takımlardayken oynadığımız bu adamları çoğu kez yendik. Yendiğimiz adamlar, onlar kadar yetenekli olduğumuz adamlar Real Madridlerde oynuyor! Benim futbolcularım 2. ligte oynuyor, bir tanesi Beşiktaş'ta bazen oynayamıyor, ötekisi öyle, o öyle, bu böyle. Şimdi Türk pasaportu mu, yoksa bütün hep bu çocuklar mı suçlu? Pasaport, hocalar veya başkaları suçlu değil mi? Yani birazcık da objektif olalım. Ben doğruları söylüyorum, benim doğruları söylemem de bazılarına batıyor. Onlara “Arda yurtdışına gidemedi, gidemez, oynayamaz” demek daha iyi geliyor. Onlar için daha güzel, neden? Çünkü her gün bir Arda çıkartıyorlar, her gün 30–40 defa Milli olan futbolcuları var, her gün Avrupa 3.sü Milli Takımları var, her gün senede 30–40 tane maç oynayan bir genç futbolcu çıkartıyorlar. Söylemek istediğim şu; her tarafta bir Arda olduğu için, çok basit çıkartıyorlar ya, o yüzden eleştirmek ve konuşmak çok basit onlar için. Kimilerini de Arda'nın başarısızlığı mutlu ediyor. Türkiye burası, Türk insanı böyle yani.
Bazı örnekler var, yurtdışına gidip de çok kalıcı olan isimler yok. Sen başarılı olabilecek misin? Başarılı olmak için yurtdışına gitsen neler yapmayı düşünüyorsun?
Niye başarılı olmayayım, orada da top yuvarlak. Maradona Barcelona'ya gittiğinde ona sormuşlar “burada başarılı olabilecek misin?” diye. “Niye, burada top yuvarlak değil mi?” diye cevap vermiş. Ben orada da başarılı olabileceğimi düşünüyorum. Diyorlar ki Avrupa liglerinde fizik kalitesi daha yüksek. Biz de Avrupa maçı oynamadık mı kardeşim hayatımızda, hiç Avrupa Şampiyonası maçı oynamadık mı? Oynadık, çok da iyi oynadık, goller de attık, asistler de yaptık; ne farkı var yani? Orada oynayanlar insan değil mi, çalışarak olmadılar mı, uzaylılar mı? Orada oynayanlar insanların içinden mi geçiyorlar?
Sen bu işi yapacaksın yani?
Ben yapabileceğimi düşünüyorum. Olmazsa da olmaz ama deneyeceğim. Denemekten zarar gelmez. Michael Jordan ne demiş; “denemekten hayatım boyunca asla vazgeçmedim, çok son sayı saniyesi attım ama attığımdan çok da fazlasını kaçırdım. Yaptığım tek bir şey var, o da denemekten asla vazgeçmedim” Ben de işte böyleyim.
Modayla aran nasıl?
Modayı takip ediyorum, spor giyinmeyi seviyorum. Düz renkler, siyah, gri ve beyaz tercihlerim. İtalyan markalarını özellikle Dolce Gabbana ve Milimetrik'i tercih ediyorum... Saat benim için önemli... IWC, AP ve Graham tercihlerim. Parfümsüz de olmaz tabii, Yves Saint Laurent ve Tom Ford kullanıyorum.
kaynak
Harika bir sonbahar günü, hava güneşli ve güzel... Galatasaray'ın Florya'daki kalesinden içeri giriyorum. Antrenmanını yeni bitirmiş olan Arda Turan, takım arkadaşı Sabri'yle birlikte yemyeşil çimenlerin üzerindeki salıncağa kurulmuş neşeli kahkahalar atıyor. Öyle salıncak deyip geçmemek lazım, söylediğine göre bu salıncak onun “Kaptan Köşkü” ve çoğu zaman dışarının kirli halinden arınmak için kullandığı sığınağı. Röportajı yaparken ne zaman heyecanlansa, salıncak da hızla sallanmaya başlıyor. Çünkü o dinamik, hızlı ve enerjik bir yapıya sahip.
Zaman zaman Galatasaray'dan bahsederken gözleri doluyor. O kadar hızlı ve çok konuşuyor ki, tıpkı topu alıp çalım atarak hızla ilerlemesi gibi. 22 yaşındaki genç kaptan, Galatasaray'la, ailesiyle ve evleneceği kadınla ilgili şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediği birçok şeyi anlattı.
FENER'E GİDER MİSİN?
Arda'nın en çarpıcı cümlesi ise, "Fener'e gider misin" sorusuna verdiği, "Fener'e gider miyim? Şöyle bir şey var; insanlar hayatlarında profesyonel olduklarını söylerler. Evet profesyoneliz, herkes profesyonel, yüzde 100. Ben diyorum ki, dediğim şartlar var, yani benim annem, babam, kardeşim paraya muhtaç olmadığı sürece, Allah bana Fenerbahçe formasını giydirmesin diyorum, nasip etmesin. Ben “Galatasaraylı Arda” olarak yaşayayım, hayatımı “Galatasaraylı Arda” olarak devam ettireyim diyorum. Bu, benim bir futbolcu olarak söyleyebileceğim en büyük söz zaten." cevabıydı.
Hürriyet'in Look ekinde yer alan ve Hande Ertem Ergün'ün yaptığı röportaj şöyle:
Florya sana ne ifade ediyor? Ev mi işyeri mi?
10 yaşımdaydım buraya geldiğimde. Geriye dönüp baktığımda tam 12 sene. 12 senedir tatiller dışında her gün buradayım. Burası benim için evimden de öte geliyor. Kıyafetlerimin çoğu burada, arabalarım burada. Florya benim için çok şey demek, evim burası benim. Yemeğimi burada yiyorum, kıyafetlerim çoğu zaman burada yıkanıyor, ütüleniyor. Burası benim çok sıkıştığım, dertli olduğum zamanlarda da kaçamak yerim.
Ne yapıyorsun burada?
Burada oturduğumuz yerde oturuyorum, çok keyifli bir yer, sessiz sakin çam ağaçlarıyla dolu. Odamda oturuyorum. Kimsenin size yaklaşamayacağı bir yer burası. Bazen çok gürültülü bir hayat yaşıyoruz. Sıkıntılı demeyeceğim ama zor bir hayat, kolay değil. İnsanların gözü önünde olabilmek kolay bir şey değil. Ben de 22 yaşında bir insanım, bazen yoruluyorum, gencim yani. Bazen yalnız kalmak ve çocukça şeyler düşünmek hoşuma gidiyor.
Niye futbol oynuyorsun? Sevdiğin için mi, para için mi?
Bir defa çok seviyorum, ama maddiyat gerçekten çok önemli. Sadece kendinizden sorumlu değilsiniz, aileniz var, bakmakla yükümlü olduğunuz insanlar var, kardeşinizin geleceği var, yeğenleriniz, kuzenleriniz var, hepsine yardımcı olmak zorunda hissediyorsunuz. Yüksek miktarlarda paralar kazanıyorsunuz, onlara gerek maddi gerek manevi katkıda bulunmak istiyorsunuz. Hayatım futbol ama maddiyat da çok önemli.
Futbolsuz bir hayat düşünebilir misin?
Hiç böyle bir şey düşünmedim. Futbolu çok seviyorum, tatilde bile oynuyorum. Ayak tenisi oynuyorum, Play Station oynuyorum. Hiçbir şey yapamasam topu kapıdan geçirmece oynuyorum. Futbol benim için hayat tarzı.
Hem sevdiğin bir şeyi yapıyorsun hem de üzerine çok büyük paralar kazanıyorsun. Bu paralar seni başka bir yerlere götürüyor mu? Bayrampaşa senin doğup büyüdüğün yer, şimdi nerelerdesin?
Bayrampaşa'yı hiçbir zaman unutmadım. Ben hala oranın normal çocuğuyum. İnsanın kendini geliştirmesi lazım. İnsan kazandıkça güzel giyinebilmeli, güzel hareket edebilmeli, kitap okumalı, dil öğrenmeli. İmkan ya da fırsat veriliyorsa bunu yapmalı. Artık çok daha fazla kitap okuyorum, dil öğrenmeye çalışıyorum, eskiye göre daha oturaklı olduğumu ve daha iyi giyindiğimi düşünüyorum. Her şeyimi geliştirmeye çalışıyorum.
Yaşa bağlı olarak mı paraya bağlı olarak mı?
İkisine de bağlı, para olmadan asla olmaz bunlar. Maalesef ki! Ama bu gerçek. Benim her zaman bir felsefem var hayatta; “para hiçbir zaman her şey değil ama gerçekten çok şey”. Ama başına hep “maalesef”i koyuyorum. Hayatın şartı bu, yoksa ben kendimi geliştirmeye açık bir insanım. Ama imkanlar olmalı ki bunları yapabilesiniz.
Annenler küçükken sana karışır mıydı, ders çalışmana ve top oynamana ne derlerdi?
Tabii canım, karışırlardı. Akşam ezanında mutlaka evde olmak zorundaydım, çok ağlardım, tam o saatte mahalle maçı olurdu. Disiplinli bir aileydik. Babam hayatı boyunca bana kızmış değildir, annem de öyle. Ben inanılmaz mutlu bir ailede yetiştim, inanılmaz güzel bir ailem vardı, evimde olmaktan her zaman çok mutlu oldum. Hiç eve ayaklarım geri geri gitmedi, her zaman annemin bize hazırladığı akşam yemeği vardı. Annem ev hanımıydı, babam işine gider gelirdi. Çok mutlu bir aileydik, akşamları beraber espriler, şakalar... Sonuçta bir disiplin vardı. Ben de zaten derslerime çok önem verirdim, sorumluluk sahibi bir insandım. Küçükken bile. 14 yaşındaki düşüncelerle 22 yaş arasındaki düşünceler değişebilir ama temelde her şey her zaman aynı. Ben o zamanlar çok büyük sorumluluklar sahibiydim, şimdi de çok büyük sorumluluklar sahibiyim. O zamanlar en büyük sorumluluğum derslerimdi. Derslerimi her zaman iyi yapardım. Ortaokuldayken okul birincisiydim, lisede zayıfım yoktu. Galatasaray alt yapısında olmama ve sürekli kamplara gidip gelmeme rağmen... Açıkçası bende şu psikoloji var; işimi yapıp mutlu olayım. Küçükken de öyleydi; dersini çalış, git sokakta akşam ezanına kadar istediğini yap.
Baban seninle gurur duyar mıydı?
Benim ailem benimle hep gurur duyuyor. O zamanlar derslerim de çok iyiydi, gurur duyarlardı. Babam futbolu çok seven bir insandır, hiçbir zaman kızmadı. Ben de öyleyim, çocukların sokakta büyümesinden yanayım. Keşke imkan olsa da çocuklar oynayarak sokakta eğlenerek büyüse. Ben öyle büyüdüm. Benim annemle babam orada büyümeme izin verdiler, eğlensin, oğlumun arkadaşları olsun dediler. Çok samimi mahalle ortamı vardı. Bir çocuğun mahallede yapabileceği her şeyi yaptım. İncir çaldım, cam kırdım, topum kaçtı, kavga ettim. Her şeyi yaptım yani.
KARDEŞİM AĞABEYİYLE YAŞAR, ARDA TURAN'LA DEĞİL
Kardeşinle aran nasıl? Ona ağabeylik yapıyor musun, yoksa arkadaş mısınız?
Okan'a inanılmaz düşkünüm, bir kere aşırı sevgim var. Ama her zaman ağabey-kardeş ilişkimiz vardır benden çekinir ben de bu ilişkinin hep korunmasından yanayım. Benim yanımda hiçbir zaman arkadaşlarının yanında olduğu gibi olamayacaktır yani.
Niye öyle?
Öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ben Türk örf ve adetlerini yaşatma taraftarı olan bir insanım. Kardeşimle her şeye varım, tabii ki arkadaş olarak gezip eğleniyoruz, beraber yemeğe gidiyoruz ama mutlaka o aradaki ağabey-kardeş sınırı var ve olmalı diye düşünüyorum. Zaten Okan'ın saygısı var, yapı olarak da çok karakterlidir.
Seni kıskanıyor mu?
İşte zaten en çok takdir ettiğim yönü bu. Ben mesela Arda'nın kardeşi olsaydım, belki sıkıntılar çekebilirdim. Okan'da hiçbir zaman böyle bir sıkıntı görmedim. Her zaman ağabeyiyle gurur duyan bir çocuk yapısında.
Belki içten içe vardır?
Çok defa sezmeye çalıştım ama hiçbir zaman görmedim. Abisine bağlı, benim başarımla mutlu olabilen bir çocuktur. En çok sevdiğim huyu da Arda'yı hiçbir zaman kullanmaz, ağabeyini çok sever ama o ağabeyiyle yaşar, Arda Turan'la değil. Çok da fanatik Galatasaraylıdır, ben istemediğim zaman evde maçlardan konuşmaz, takımdaki hiçbir futbolcuya sallamaz veya dışarıda ben Arda Turan'ın kardeşiyim diye davranmaz. O da bilir ki, ben böyle şeylere çok dikkat ederim. Okan çok olgun birisi, her şeyi konuşabilirsiniz ama işte aradaki ağabey-kardeş sınırı çok önemli.
Beraber bir şeyler yapıyor musunuz?
Yapmaz mıyız, benim arkadaşlarımla takılıyor, o da bizim grubumuzun içinde. Ama bir yere kadar. Mesela gece 11'e kadar dışarıda bizimle beraber olabilir, sinemaya gideriz, o sonra eve uyumaya gider. Daha 16 yaşında ama her zaman böyle olacaktır. Rol modeli benim, benden görüyor, ona göre bir şeyler giyiniyor. Haftanın iki üç günü benimle kalıyor. Annemler de bende kalıyor.
Ona göre bir düzeniniz var yani...
Evet, akşam bazen oturmaya geliyorlar. “Çok özledik oğlum” diyorlar, ben kampta olduğumda ise Bayrampaşa'da kalıyorlar. Okan'da araba merakı var, araba seviyor. Zaten ben araba sevmiyorum, aslında insanlar bunu yanlış biliyor. Ben arabaları hep kardeşim için alırım, kardeşim mutlu olsun diye. Mesela şimdiki arabamı ben hiç kullanmıyorum. Şoförüm var, minibüsüm var, ben hep onlayım. Aston Martin'im var, çok az kullanıyorum.
Çok havalı...
Çok havalı, ben de biliyorum çok havalı olduğunu ama çok az kullanıyorum. Sevmiyorum araba kullanmayı çok fazla.
Kardeşin mi kullanacak?
Okan'a mesela ilerde alabileceğim en iyi arabanın A3 olacağını söyledim. Başka bir şey almam dedim çünkü bir şeyleri kendi kazanıp kendi almanın keyfini çıkarsın. Bu, dünyanın en güzel şeyi. Bir tişört de alsan, kendi paranla almak çok farklı bir şey, çok daha mutluluk verici. Ailene bir şeyler verebilmek, kendi kazandığın paradan ise çok mutluluk verici.
Seninkisi gerçi çok büyüğü, herkesinkine göre...
Herkesinkine göre yüzde 100! Ama bence annene bir ev almakla, bir tişört almak arasında çok da fark yok mutluluk açısından.
Yok mu?
Bence yok, yani manevi duygusu açısından yok
Manevi olarak, tabii kazancına göre konuşuyorsun sen...
Evet kazancıma göre konuşuyoruz, mesela anneye bir şey alabilmek, onu düşünebilmek, çok güzel bir şey.
Var mı senin annene öyle ev jestin?
Tabii canım, benim hayatımda aldığım her şeyim annemin babamın üstüne. Bir tane bir şeyim vardır belki, hep annemin babamın üstüne aldım. Bizim ailede öyle bir şey olmaz senin malın, benim malım. İlk kazandığım parayla anneme ondan habersiz ev aldım. İkinci kazandığım parayla başka bir ev aldım anneme.
Ne güzel çocukmuşsun sen! Evdeki hayatınız nasıl?
Evde 4-5 kişi oluyoruz, hepsi erkek. Çocukluk arkadaşlarım, eski Paf takımdan arkadaşlarım. Beraber Play Station, okey, tavla... Her türlü kağıt oyununu iyi oynarım zaten kahve kültürüm de var. Bayrampaşa'da büyüdüğüm için. Bir de benim en büyük avantajım aslında Bayrampaşa'da büyüdüğüm için her türlü kötü şeyi gördüm.
Nasıl yani?
Uyuşturucu, sigara, içki. Böyle semtlerde olabilir böyle şeyler, görürsünüz sokakta bunları görebilirsiniz. Bunları bildiğim için hiçbir zaman hiç birini yapmadım. Yani bunları gördükçe daha bilinçli oluyorsunuz. O yüzden dışarıda bir ortamda görünce hiçbir zaman merak etmedim, hiçbir zaman denemedim, o yüzden hiçbir kötü alışkanlığım yok. O yüzden çok seviyorum bu huyumu yani. Evde de mesela arkadaşlarımla beraber eğleniyoruz bütün gün.
Peki, evde patron kim?
Evde her zaman annemdir patron.
Senin evinde?
Benim evde her zaman patron benim. Mutfağa dahi gitmem yani!
Ne yaparsın?
Rica ederim.
Kimden?
Arkadaşlarımdan ya da kardeşimden. Getirirler ama onlar benim iyi niyetimi biliyorlar, çünkü idmandan geliyorum, yoruluyorum. Onlar beni anlayışla karşılıyorlar, kötü niyetle söylemediğimi biliyorlar. Tabii bazen gıcıklıklar yapıyorum evin içinde, ama çok nadirdir yani yalan söylemeyeyim, hiç öyle huylarım yoktur yani.
Yemek yapar mısın?
Hiç yapmam! Ben çıkardığımı katlamam bile. O kadar boşum ev konusunda.
Peki şimdi acıktım desem ne önerirsin bana
Bizim evde acıktım desen hemen bir tost yapabiliriz, yumurta kırabiliriz.
Ama sen yapmayacaksın, ben yapacağım öyle mi?
Ben yapmam, size kolay gelsin! Ben gösterebilirim ama yerlerini. Aslında tabakların tam yerini falan da bilemem.
Eve de hakim değilsin o zaman...
Mutfağa hakim değilim, eve hakimim.
Evde titiz misin, dağınık mısındır?
Temizliğe önem veririm ama dağınığımdır. Her şey her yerden çıkabilir.
Kurallarınız var mı evde?
Evde sigara içirmemeye çalışıyorum ve bir de ayakkabıları çıkarttırmaya çalışıyorum kapıda. O da Türk örf adetidir. Evde ayakkabıyla gezilmesini sevmem ben.
Türk örf ve adetlerine uymak adına mı, yoksa sevmediğinden mi?
Türk örf ve adetlerine uymak adına. Ayrıca sevmiyorum. Türklerde böyledir, eve girilince ayakkabı çıkartılır, biz öyle biliriz. “Aa çorabım yok” falan fark etmez...
Çorap delik de olsa?
Ne olacak canım, terlik var. Çorap delik olabilir ayrıca.
Kardeşin dışında manevi ağabeylik yaptığın birileri var mı?
Ağabeylik yaptığım... Ben arkadaşlarıma bazen ağabeylik yapıyorum, bazen kardeşleri oluyorum, yani bu değişiyor. Ama arkadaşlarımın dertleri, sıkıntıları hakkında her zaman bir fikir sahibi oluyorum. Sağ olsunlar bana güvenirler veya danışırlar. Ben de onlara hep yardımcı olmaya çalışırım.
Senin var mı öyle bir manevi ağabeyin?
Orhan Ak'la eskiden çok buluşurduk, artık buluşamıyoruz o Antalya'ya gitti. Manevi abim yok yani, ben arkadaşlarıma danışıyorum. Çok iyi arkadaşlarım var, onlarla beraberim. Haluk Ulusoy'un oğlu var Saffet. Onunla dışarıda özellikle, benim zarar görebileceğim yerlerde bana çok yardımcı oluyor, onun faydasını görüyorum.
Magazinden koruma anlamında mı?
Yani davranış anlamında, beni iyi kontrol ediyor Saffet, iyi bir arkadaş, iyi bir dost. Esat Ağabey var Esat Yöntürk, Acun'un yapımcısı o da iyi. Okan Ağabey, Emre Ağabeyler dışarıdaki hayatımda iyi yardımcı oluyorlar. Hepsinden yardım görüyorum yani. Manevi ağabeylik yönünden Beşiktaş'lı Serdar Özkan'la öyle bir ilişkimiz var. O benim kardeşim gibi, öz kardeşim gibi. Çocukluktan beri beraberiz ve her şeyimizi paylaşırız beraber. Bizim aramızda hiçbir şey sorun olmaz, maddiyat, başka bir şey, yani kız arkadaşlarımızı bile birbirimize gösteririz. Yani 3 ay görüşmeyiz belki ama...
Gösteririz ne demek?
Yani bir kusuru var mı sence diye danışırız. “Benim göremediğim, senin görebileceğin bir şey var mı” diye. Objektif olabilecek bir göz en azından.
Kötü bir şey söylerse ne yaparsın?
Kötü bir şey söylerse düzeltebileceğimiz yolları ararız tabii ki. Bunun sınırları var tabii ki.
Birbirimize çok sağdığızdır bu konularda, çünkü çocukluktan beri beraberiz hiçbir şey problem olmaz aramızda. Bazen 3 ay görüşmeyiz, telefonla bile konuşmayız ama biliriz ki biz birbirimizin arkasındayız.
ANNEME AŞIĞIM, HAYAT ARKADAŞIM ONA BENZESİN
Ailenden ve takım arkadaşlarından öteye geçebilecek birisi olmalı, değil mi? Hayat arkadaşı için ne düşünüyorsun?
Hayat arkadaşını zaman gösterir ama anlayışlı biri olmalı, işime saygılı olmalı, ev hanımı olmalı, yemek yapabilmeli, evi temizleyebilmeli. Tabii ki şartlar gerektirirse evinde çalışanı da olur ona yardım edecek ama evin hanımı olabilmeli, gerektiğinde evle ilgili her şeyi yapabilmeli. Bir hayat arkadaşı olabilmeli. Her şey hakkında bir fikri olmalı. Siyaset, ekonomi, futbol hakkında, yani kültürel bir bayan olmasını isterim.
Annene mi benzemesini istersin?
Herkes annesine aşıktır, ben de anneme aşığım. Ama tabi zaman değişiyor, devir gelişiyor. Okumuş kültürlü insanlar daha ön plana çıkıyor. Benim annem ve babam, ikisi de ilkokul mezunu ama çok kültürlü insanlar, kendilerini çok iyi geliştirmişler. Ama benim eşim isterim ki, üniversite mezunu olsun, iyi bir işe sahip olsun, her konu hakkında bir fikre sahip olabilsin. Yeri geldiğinde ev hanımı olsun, eskiler gibi.
Sana akşamları çay yapsın ister misin?
Evet, tabii ki isterim hanımım evde bana hizmet etsin, bunlar hayatın gerçeği. Modern ilişkiler falan, bunların sahte olduğunu düşünüyorum. İnsanın sevdiği, aşık olduğu erkeğe hizmet etmesi çok güzel bir şeydir. Bu bir gerçektir yani, seve seve yapmalı onu. Yani benim babam, hala annemin ayakkabılarını bağlıyor. Sonuçta babam da Bayrampaşa'da büyümüş sert bir erkek aslında, ama hanımının ayakkabılarını bağlıyor. Ben de hanımımın ayakkabılarını bağlarım, onun her şeyini yaparım yani. O da benim için yapabilmeli, zor gelmemeli.
Annenle babanın evliliğini belki model alıyorsun...
Tabii ki, model almaz mıyım? Mutlu bir evlilikleri var. Mesela ben karımı asla aldatmam. Aldatacaksam neden oraya imza atıyorum. Ben babamdan böyle bir şey görmedim, babamdan görmediğimi de yapmam, asla karımı aldatmam...
Günümüzde ne kadar çok aldatmalar ve sonucunda boşanmalar var...
Evet, aldatacaksan oraya imzayı neden atıyorsun, seni zorla tutan yok yani. Ben bu günüme kadar sözlerimin hep arkasında durdum. Bunun da Allah izin verirse, yalvarıyorum ki bunu yapmamalıyım, asla karımı aldatmayacağım.
Evlilik ne zaman, var mı planların arasında?
Bilmiyorum hiç düşünmedim, evliliğin nasip kısmet işi olduğunu düşünüyorum, ne zaman nasıl olacağı belli olmaz.
Annen ne diyor? Anneler oğullarının mürüvvetini görmek ister...
Yok öyle bir şey, “Oğlum ne zaman istersen, kendini hazır hissedersen o zaman” der. Ben kimi beğenirsem kimi istersem, o zaman ona saygı göstereceklerdir diye düşünüyorum.
Baban nasıl yaklaşıyor?
Babam da çok karışmaz, onlar öyle şeylere pek girmezler, özel olduğuna inanırlar. Dediğim gibi, bizde her şeyi konuşabiliriz ama saygı çerçevesinde, anne baba sınırı her zaman vardır. Ben babamla kız arkadaşımı tanıştıramam hemen. Ciddi de olsa zaman geçmeli.
Evleneceğin kızı mı tanıştırman gerekiyor?
Yani o sınır çok uzakta, tabii ki görürler ve “Merhabalar, nasılsınız?”denir. Bu olabilir tabii ki, ama öyle evime gelsin gitsin, annem babam oradayken otursun, böyle bir şey yok, böyle bir hayat tarzı benim tarzım değil. Merhabalardan fazla bir samimiyet farklı şeylere götürür ki, buna gerek yok, zaten böyle bir sınırı ben koyarım.
Kimse seninle çıkmayacak böyle yaptığını duyunca...
Yok böyle şeyler daha çok hoşuna gider kızların, zaten birinin benle çıkmasını hiç istemiyorum şu anda hiç.
Neden?
İşimle ilgileniyorum çünkü.
Bugün karşına birisi çıksa, işte bu der misin, hemen evlenir misin?
Karşımdaki insan doğru bir insan olursa evlenirim, neden evlenmeyeyim?
Senin gibi bir futbolcunun evlilik hayatı sence zor mu olur?
Valla hiç bilmiyorum, iki tarafı da yaşamadığım için. Evlenseydim bu konuların ikisi hakkında da fikrim olabilirdi. Fikrim sadece bekarlık hakkında. Bu konuların tamamıyla nasip kısmet olduğunu düşünüyorum. Akışına bıraktım. Ben çünkü doğal olup samimi olacaksa, daha güzel olacağını düşünüyorum. Kendimi şartlandırdığım zaman sıkıntı yaratacağını düşünüyorum.
Nasıl bir evlilik diye düşündün mü hiç?
Güzel şaşalı bir düğün yaparız, Allah izin verirse. Belki Ali Sami Yen'de yaparız, Nevizade Geceleri çalarken Ali Sami Yen'de düğünü patlatırız. Kim bilir belki de tribünlerde 25 bin kişi, masalar sahanın ortasında, güzel sanatçılar... Hem konser hem Nevizade Geceleri eğleniriz işte!
Şimdi diyenler olmaz mı, Arda parayı götürecek?
Biletleri bedava yaparız.
Şimdi espri yapıyorsun ama bir de dediğin gerçek olurmuş, bir anda evlenirmişsin!
Olabilir kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın...
HAYATIMI GALATASARAYLI ARDA OLARAK DEVAM ETTİREYİM
Fener'e gider misin?
Fener'e gider miyim? Şöyle bir şey var; insanlar hayatlarında profesyonel olduklarını söylerler. Evet profesyoneliz, herkes profesyonel, yüzde 100. Ben diyorum ki, dediğim şartlar var, yani benim annem, babam, kardeşim paraya muhtaç olmadığı sürece, Allah bana Fenerbahçe formasını giydirmesin diyorum, nasip etmesin. Ben “Galatasaraylı Arda” olarak yaşayayım, hayatımı “Galatasaraylı Arda” olarak devam ettireyim diyorum. Bu, benim bir futbolcu olarak söyleyebileceğim en büyük söz zaten.
Daha büyüğü yok gerçekten!
Daha büyüğü yok, ben “Allah bana Fenerbahçe forması nasip etmesin” diyorum. Yani beni maddi olarak o duruma getirmesin. Tabii insan hayatının ne duruma geleceği belli olmaz, Allah korusun annem, babam gerçekten ihtiyacımız olur, yapacak bir şey yok, oynamak zorunda kalırım. Ama ben Galatasaray'da çok mutluyum, Galatasaray'ı gerçekten çok seviyorum. Ben duygularıyla yaşayan bir adamım ve Galatasaray benim duygularıma hitap ediyor. Sevdiğim bir yer benim Galatasaray. Galatasaray'dan aldığım para da hoşuma gidiyor, Galatasaray forması da hoşuma gidiyor, Galatasaray'da acı çekmek de hoşuma gidiyor, Galatasaray'la kaybetmek de hoşuma gidiyor. Ben Galatasaray'la yaşıyorum. O yüzden Galatasaray'ı çok seviyorum. İnsan sevdiğinden neden ayrılsın?
Sen her maçtan önce gidip o gün hangi formayı giyeceğinizi soruyormuşsun.
Yani o formayı hissetmek başka bir şey. Ben oturup evde bazen Sivas'ta şampiyon olduğumuz günü anlatıyorum, evet herkes dinliyor beni, ama benim ne hissettiğimi kimse anlayamıyor. Çünkü ben ağlayacak gibi oluyorum, orada çok farklı yerlerdeyim ben. Hayatım boyunca belki kazanamayacağım bir şey bir daha. Bir daha belki şampiyon olacağım yine ama o şekilde kazanamam bir daha, o şekilde hayatım boyunca belki hiç acı çekmeyeceğim. Bir daha veya o şekilde o hissettiklerimi bir daha hissetmeyeceğim. Çok küçüğüm, 20 yaşındayım ve 31 maç oynamışım, takımın en çok oynayan oyuncusuyum. Benden herkes çok şeyler beklerken, Fener'i yenmişiz, üzerine Sivas'a gitmişiz. Bu zor deplasmanda ben 3 tane gol atıyorum. Uçakta döndüğünüz duygular, o gece uyuyamamanız, karnınızın ağrıması... Bunlar çok güzel duygular, şampiyonluk o benim için. Benim yaşadıklarımı anlatmam, başkalarının anlaması çok zor. Bazen insanlar benim hakkımda konuşuyor; Arda itici, Arda konuşuyor, Arda çok biliyor... Ama ben şunu düşünüyorum; ben 22 yaşındayım, Galatasaray kaptanıyım, 30'un üzerinde Milli olmuşum, diyorum ki, ben alt yapıdaki çocuklarla bütün gün ilgileniyorum. Futbolla alakası olmayan bir sürü insan konuşuyor futbol hakkında, hayatlarında sahaya çıkmamışlar ve art niyetli olarak konuşuyorlar. Başka amaçlar için uğraşıyorlar, para kazanmak için, başka şeyleri düşünerek. E o zaman ben niye konuşmayayım ki? Benim hakkım bu, çünkü ben samimi duygularla yaşıyorum. Ben hissediyorum yani; Galatasaray'ı hissediyorum, futbolu hissediyorum, kazanmayı-kaybetmeyi gerçekten hissediyorum, her şeyimi samimi olarak yansıtıyorum. O zaman ben niye konuşmayayım ki? Benim hakkımda, benim üstümden duygusu olmadan, o sahanın tozunu yutmadan konuşan bir sürü insan var, o zaman ben niye konuşmayayım? Konuşmak benim hakkım. Aslında dinlemek onun hakkı. O insanın “Arda çok konuşuyor” deme hakkı yok aslında ama ülkemizin şartları buna getiriyor. Bunları yazarsan çok güzel olacak, bunlar benim söylemek istediklerim.
AVRUPA KUPASINDA OYNAYANLAR UZAYLI MI?
Anladığımız üzere bir süre daha bir yere gideceğin yok ama gidersen nereye gidersin?
İngiltere veya İspanya'ya gitmek isterim.
Ne zaman gideceksin peki?
Tam zamanını bilmiyorum. Ona yönetimle menajerim karar verir.
Sence? Beklediğin bir tarih, olgunlaşma, yaş gibi...
Bilmiyorum bu konuda hiçbir fikrim yok. Hayatın beni sürükleyeceğine inanıyorum.
Yurtdışına gitmek iyi bir şey mi sence?
Biz Avrupa 3.sü olduk, bizden başka Avrupa Şampiyonası'ndaki her takım sporcuları bir yerlere gittiler, neden bizim futbolcularımız gidemedi bir bakalım. Neden? Çünkü Türk oldukları için. Türkiye'ye 2. sınıf 3. sınıf hatta 5. sınıf lig gözüyle bakılıyor. Oraya giden ağabeylerimizin söylediği bir şey var, orada geride başlıyoruz ve durumu berabere getirmek bile büyük bir şey bizim için. Doğru söylüyorlar. Çünkü ben Genç Milli Takımlardayken oynadığımız bu adamları çoğu kez yendik. Yendiğimiz adamlar, onlar kadar yetenekli olduğumuz adamlar Real Madridlerde oynuyor! Benim futbolcularım 2. ligte oynuyor, bir tanesi Beşiktaş'ta bazen oynayamıyor, ötekisi öyle, o öyle, bu böyle. Şimdi Türk pasaportu mu, yoksa bütün hep bu çocuklar mı suçlu? Pasaport, hocalar veya başkaları suçlu değil mi? Yani birazcık da objektif olalım. Ben doğruları söylüyorum, benim doğruları söylemem de bazılarına batıyor. Onlara “Arda yurtdışına gidemedi, gidemez, oynayamaz” demek daha iyi geliyor. Onlar için daha güzel, neden? Çünkü her gün bir Arda çıkartıyorlar, her gün 30–40 defa Milli olan futbolcuları var, her gün Avrupa 3.sü Milli Takımları var, her gün senede 30–40 tane maç oynayan bir genç futbolcu çıkartıyorlar. Söylemek istediğim şu; her tarafta bir Arda olduğu için, çok basit çıkartıyorlar ya, o yüzden eleştirmek ve konuşmak çok basit onlar için. Kimilerini de Arda'nın başarısızlığı mutlu ediyor. Türkiye burası, Türk insanı böyle yani.
Bazı örnekler var, yurtdışına gidip de çok kalıcı olan isimler yok. Sen başarılı olabilecek misin? Başarılı olmak için yurtdışına gitsen neler yapmayı düşünüyorsun?
Niye başarılı olmayayım, orada da top yuvarlak. Maradona Barcelona'ya gittiğinde ona sormuşlar “burada başarılı olabilecek misin?” diye. “Niye, burada top yuvarlak değil mi?” diye cevap vermiş. Ben orada da başarılı olabileceğimi düşünüyorum. Diyorlar ki Avrupa liglerinde fizik kalitesi daha yüksek. Biz de Avrupa maçı oynamadık mı kardeşim hayatımızda, hiç Avrupa Şampiyonası maçı oynamadık mı? Oynadık, çok da iyi oynadık, goller de attık, asistler de yaptık; ne farkı var yani? Orada oynayanlar insan değil mi, çalışarak olmadılar mı, uzaylılar mı? Orada oynayanlar insanların içinden mi geçiyorlar?
Sen bu işi yapacaksın yani?
Ben yapabileceğimi düşünüyorum. Olmazsa da olmaz ama deneyeceğim. Denemekten zarar gelmez. Michael Jordan ne demiş; “denemekten hayatım boyunca asla vazgeçmedim, çok son sayı saniyesi attım ama attığımdan çok da fazlasını kaçırdım. Yaptığım tek bir şey var, o da denemekten asla vazgeçmedim” Ben de işte böyleyim.
Modayla aran nasıl?
Modayı takip ediyorum, spor giyinmeyi seviyorum. Düz renkler, siyah, gri ve beyaz tercihlerim. İtalyan markalarını özellikle Dolce Gabbana ve Milimetrik'i tercih ediyorum... Saat benim için önemli... IWC, AP ve Graham tercihlerim. Parfümsüz de olmaz tabii, Yves Saint Laurent ve Tom Ford kullanıyorum.
kaynak