pinardurbali
Öğrenci
- Katılım
- 30 Mayıs 2008
- Mesajlar
- 1
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Mehmet Barlas Yazıyor... mbarlas@haberx.com
Mutlu'nun Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü 28 Ekim 2002 tarihinde Nuh Gönültaş Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde yazmıştı. Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili bu olayın bir çok şahidi var demişti.Zafer Mutlu ise Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü reddedip, bunu 'şerefsiz bir iftira' olarak nitelemişti.Ama özür dilediğini kabul etmişti.
--------------------------------------------------------------------------------
Vatan gazetesinde bana dönük açıklama yapan Zafer Mutlu, Güneş Taner önünde diz çöktüğünü reddedip, bunu "şerefsiz bir iftira" olarak nitelemişti.Ama özür dilediğini kabul etmişti.
Oysa bu iddia 2002 yılında da Zaman gazetesinde yayınlandı.
Bu konudaki bilgiyi gasteci.com'dan alarak aktarayım:
MEHMET BARLAS'IN ZAFER MUTLU HAKKINDA YAZDIKLARINI NUH GÖNÜLTAŞ 2002 YILINDA YAZMIŞTI...
Sabah Yazarı Mehmet Barlas, Vatan Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu'nun ilan almak için zamanın Devlet Bakanı Güneş Taner'den özür dileyip önünde diz çöktüğünü yazdı. Mutlu buna itiraz etti ve sadece özür diledim, diz çökmedim diye cevap verdi. Oysa Mutlu'nun Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü 28 Ekim 2002 tarihinde Nuh Gönültaş Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde yazmıştı. Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili bu olayın bir çok şahidi var demişti. Güneş Taner koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve “Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim.” der. İşte o yazı:
--------------------------------------------------------------------------------
NUH GÖNÜLTAŞ n.gonultas@zaman.com.tr
Bakanın önünde diz çöken genel yayın yönetmeni!
Türkiye’de medya-hükümet ilişkilerinin son derece sağlıksız olduğunu bilmeyen yok. Ama önceki gün duyduğum bir olay bu işin uzun zamandan beri çığırından çıktığını göstermesi açısından benim bu konudaki düşüncelerimde tam bir dönüm noktası oldu.
Şu kesin, Türkiye’de “etkin medya” tamamen devlet–hükümet kontrolünde. Ve medya çalışanları da tamamen patronun emrinde. Ve maalesef medyada üst düzey çalışanların, çoğu yayında, hiçbir şekilde mesleki kaygılar ile işlerini yaptıklarını, hatta işlerini yaparken bir kere bile “bu mesleğin de ilkeleri var” biçiminde düşündüklerini sanmıyorum. Siz, bir gazetenin genel yayın müdürünün hükümetin bir bakanının yüzüne telefon kapattığını televizyonda gördünüz. Ama bir gazete genel yayın müdürünün hükümetin bir bakanının önünde diz çöktüğünü ne gördünüz ne duydunuz.
Üstelik o bakan yüzüne telefon kapatılan bakan... Yayın yönetmeni kim? Adı bende saklı. Bunu elbette yazmayacağım. Ama Türk medyası için yüz karası bu olayı aynı odada bulunan üçüncü bir şahıstan, ünlü bir reklamcıdan dinledim. Aslında medya ile iç içe olanlar bu isimleri rahatlıkla çıkarırlar. Yer belirtmeyeceğim. Sadece olayı anlatacağım:
Hükümetin kamu bankalarından sorumlu bakanı bir gazeteye verilen ilanları aniden keser. Bunun üzerine gazetenin genel yayın yönetmeni ile üçüncü bir şahsın mekanında bir araya gelirler. Yönetmen reklamların devam ettirilmesini ister.
Bakan koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve “Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim.” der. Peki genel yayın yönetmeni ne yapar ya da ne yapmasını beklersiniz? Elbette yayın yönetmenliğinden istifa etmesini beklersiniz. Ama o ülkemizin anlı şanlı gazetesinin yayın yönetmeni ne yaptı biliyor musunuz? Evet, evet.. tabii bakanın önünde diz çöktü. Manzarayı tahayyül edebiliyor musunuz? Bakan purosundan bir nefes daha çekti ve büyük gazetenin genel yayın yönetmeninin önünde diz çöktüğünü görmenin verdiği gururla “Tamam!” dedi. Maymunun beynini patlatmış, gücünü ispatlamıştı: “İşte böyle, devletin önünde ancak diz çökülür.”
Bu olayı aktaran ünlü reklamcı “Ben daha nelere şahit oldum bir bilseniz.” dedi sonra. Israrla ‘Gerçekten o yayın yönetmeni diz çöktü mü?’ diye tekrar sordum. ‘Tabii, başka şahitler de var.’ dedi.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Ancak sadece, “Olur böyle şeyler, burası Türkiye.” diyebiliyorum ve bu iğrenç olayı Türk basın tarihine havale ediyorum.
28.10.2002
Bütün bunları okuduktan sonra şerefli bir savunma beklemek herhalde herkesin hakkıdır.
Kaynak
Mutlu'nun Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü 28 Ekim 2002 tarihinde Nuh Gönültaş Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde yazmıştı. Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili bu olayın bir çok şahidi var demişti.Zafer Mutlu ise Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü reddedip, bunu 'şerefsiz bir iftira' olarak nitelemişti.Ama özür dilediğini kabul etmişti.
--------------------------------------------------------------------------------
Vatan gazetesinde bana dönük açıklama yapan Zafer Mutlu, Güneş Taner önünde diz çöktüğünü reddedip, bunu "şerefsiz bir iftira" olarak nitelemişti.Ama özür dilediğini kabul etmişti.
Oysa bu iddia 2002 yılında da Zaman gazetesinde yayınlandı.
Bu konudaki bilgiyi gasteci.com'dan alarak aktarayım:
MEHMET BARLAS'IN ZAFER MUTLU HAKKINDA YAZDIKLARINI NUH GÖNÜLTAŞ 2002 YILINDA YAZMIŞTI...
Sabah Yazarı Mehmet Barlas, Vatan Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu'nun ilan almak için zamanın Devlet Bakanı Güneş Taner'den özür dileyip önünde diz çöktüğünü yazdı. Mutlu buna itiraz etti ve sadece özür diledim, diz çökmedim diye cevap verdi. Oysa Mutlu'nun Güneş Taner'in önünde diz çöktüğünü 28 Ekim 2002 tarihinde Nuh Gönültaş Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde yazmıştı. Bu olayı Nuh Gönültaş'a anlatan Cen Ajan/Grey'in sahibi Nail Keçili idi. Keçili bu olayın bir çok şahidi var demişti. Güneş Taner koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve “Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim.” der. İşte o yazı:
--------------------------------------------------------------------------------
NUH GÖNÜLTAŞ n.gonultas@zaman.com.tr
Bakanın önünde diz çöken genel yayın yönetmeni!
Türkiye’de medya-hükümet ilişkilerinin son derece sağlıksız olduğunu bilmeyen yok. Ama önceki gün duyduğum bir olay bu işin uzun zamandan beri çığırından çıktığını göstermesi açısından benim bu konudaki düşüncelerimde tam bir dönüm noktası oldu.
Şu kesin, Türkiye’de “etkin medya” tamamen devlet–hükümet kontrolünde. Ve medya çalışanları da tamamen patronun emrinde. Ve maalesef medyada üst düzey çalışanların, çoğu yayında, hiçbir şekilde mesleki kaygılar ile işlerini yaptıklarını, hatta işlerini yaparken bir kere bile “bu mesleğin de ilkeleri var” biçiminde düşündüklerini sanmıyorum. Siz, bir gazetenin genel yayın müdürünün hükümetin bir bakanının yüzüne telefon kapattığını televizyonda gördünüz. Ama bir gazete genel yayın müdürünün hükümetin bir bakanının önünde diz çöktüğünü ne gördünüz ne duydunuz.
Üstelik o bakan yüzüne telefon kapatılan bakan... Yayın yönetmeni kim? Adı bende saklı. Bunu elbette yazmayacağım. Ama Türk medyası için yüz karası bu olayı aynı odada bulunan üçüncü bir şahıstan, ünlü bir reklamcıdan dinledim. Aslında medya ile iç içe olanlar bu isimleri rahatlıkla çıkarırlar. Yer belirtmeyeceğim. Sadece olayı anlatacağım:
Hükümetin kamu bankalarından sorumlu bakanı bir gazeteye verilen ilanları aniden keser. Bunun üzerine gazetenin genel yayın yönetmeni ile üçüncü bir şahsın mekanında bir araya gelirler. Yönetmen reklamların devam ettirilmesini ister.
Bakan koltuğa kurulur. Purosunu yakar ve “Bak aslanım, ben devletim, senin karşında devlet oturuyor, önümde diz çök, o ilanları yeniden sana vereyim.” der. Peki genel yayın yönetmeni ne yapar ya da ne yapmasını beklersiniz? Elbette yayın yönetmenliğinden istifa etmesini beklersiniz. Ama o ülkemizin anlı şanlı gazetesinin yayın yönetmeni ne yaptı biliyor musunuz? Evet, evet.. tabii bakanın önünde diz çöktü. Manzarayı tahayyül edebiliyor musunuz? Bakan purosundan bir nefes daha çekti ve büyük gazetenin genel yayın yönetmeninin önünde diz çöktüğünü görmenin verdiği gururla “Tamam!” dedi. Maymunun beynini patlatmış, gücünü ispatlamıştı: “İşte böyle, devletin önünde ancak diz çökülür.”
Bu olayı aktaran ünlü reklamcı “Ben daha nelere şahit oldum bir bilseniz.” dedi sonra. Israrla ‘Gerçekten o yayın yönetmeni diz çöktü mü?’ diye tekrar sordum. ‘Tabii, başka şahitler de var.’ dedi.
Söyleyecek söz bulamıyorum. Ancak sadece, “Olur böyle şeyler, burası Türkiye.” diyebiliyorum ve bu iğrenç olayı Türk basın tarihine havale ediyorum.
28.10.2002
Bütün bunları okuduktan sonra şerefli bir savunma beklemek herhalde herkesin hakkıdır.
Kaynak