Yaşar Nuri Öztürk ağzını fena bozdu!

Alemci_Dayı

Profesör
Katılım
25 Mayıs 2008
Mesajlar
1,532
Reaksiyon puanı
18
Puanları
0
Yaşar Nuri Öztürk ağzını fena bozdu!

yasarnuriozturk.jpg


Atatürk'ün arkasına sığınan Yaşar Nuri Öztürk, yazısında 'son kale' edebiyatı yapan ve vatanın bütün kalelerine girildiği günlerde kendisinin aşk maceralarıyla uğraşılmasına kızdığını açıkça belli ederken ağzını fena halde bozdu.




Haber7'de yer alan haberde, Yaşar Nuri Öztürk, "Hortlamış bir sürü Damat Ferit ve Mustafa Sabri ile bütün bunlar yapılır, bütün kaleler bir bir düşürülürken, ülke, aydınlanmanın önünü açanlardan biri olan adamın anıtlaşmış eserlerini yaratan açıktaki o büyük kafasını bırakıp fermuarının arkasındaki küçük kafasıyla uğraşıyor." ifadesini kullandı. Yazının tamamı ise şöyle:

Yaşar Nuri Öztürk'ün hürriyet.com.tr'deki bugünkü köşe yazısı

Bir tereddüdün romanı

Romandan filan söz edecek değilim.

Sözünü ettiğim tereddüt, Millî Mücadele sürüp giderken gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi'nde hayatının en uzun konuşmasını yapan Atatürk'e dinleyiciler arasından gelen müthiş bir sorunun yarattığı ve bugün kahırlı acılara dönüşen bir tereddüttür.

Benim tespitlerime göre, Atatürk'ün hayatında yaptığı en uzun süreli konuşma, 2 Şubat 1923'te İzmir Kordon'da, İzmir İktisat Kongresi toplantılarından birinde yaptığı konuşmadır. O tarih yaratan ve kendisi de bir tarih olan konuşma, halkın da dinlediği, canlı sorular sorduğu ve cevaplar aldığı destanî bir konuşmadır. 2 Şubat 1923 günü birkaç oturumda tamamlanmış, saatlerce sürmüştür.

Halk, konuşmaya zaman zaman tezahürat cümleleriyle, bazen de Gazi'ye sorduğu ve cevabını anında aldığı canlı sorularla katılıyordu.

O konuşma bu yönüyle de eşsizdir, örnektir, tarihtir.

İşte, zabıtlarda 'hazır olanlardan biri' diye geçen bir yurttaşın uzun sorusundan ibret verici, keramet gibi cümleler. Parantez içi sözler bizim açıklamalarımızdır. Uzun sorunun özeti şu:

"İslam'ın kurtarıcısı! Müsaade-i devletleri olursa bendeleri de memleketimin ve devletin mukadderatıyla alakadar bir noktadaki müşkülümün hallini zatı devletlerinden rica ediyorum. (Şu vakara, şu ciddiyet ve nezakete, şu öngörüye bakın). Köylüleri karşısına alıp büyük bir tevazu ile her türlü ihtiyaçlarını ve yaralarını dinlemek için lütfen teşrif buyuran yüce Gazi'den bütün köylü rica ve istirham eder ki, bu millî hâkimiyetin ebediyen bekasını temin edecek yollar ve bunlara ait hususlar tespit olunsun."

"Paşa Hazretleri! Devletlilerince de malumdur ki, halkımız eğitimsizdir ve masumdur. Bu cehalet ve masumiyetin neticesidir ki, (şimdi şu bilince, şu idrake bakın) memlekete dün mebus sıfatıyla o millet kürsüsünden hitap eden Mustafa Sabri (Damat Ferit ve İngilizlerle Bağımsızlık Savaşı aleyhine işbirliği yapan ve halkı Allah ile aldatan hain şeyhülislam) ve emsali bugün büyük felaketler getirmiştir. Yarını kim temin edecek ki, Mustafa Sabri veyahut o mayadaki adamlar memlekete girmesin. Gençlik bunda bütün ruhuyla, bütün mevcudiyetiyle tereddüttedir..." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 15/52)

Şimdi de, aynı oturumdaki bir bürokratın sorusunu yine özetleyerek verelim. Maarif Müdürü Vasıf Bey soruyor:

"Paşa Hazretleri! Çöken imparatorluğu teşkil eden saray ve o sarayın etrafındaki menfaatperestler zümresi ve o zümrenin menfaatini temin etmek için dini araç kabul eden zümre tamamen yıkıldı mı?"

"Osmanlı İmparatorluğu yaşarken herkeste genel bir kanaat vardı: Padişaha karşı değil silah atmak, padişah konuşurken titrememek bile günahtır. Fakat görüyorsunuz ki, Anadolu halkı ve köylüsü üç yıldan beri padişahın hilafet ordusu diye gönderdiği kuvvetlere silahla karşı koydu. (Örtülü bir putperestlik olan bir anlayışın yıkılışına ilişkin ibret verici şu cümleye çok dikkat) Ruhlarda ve fikirlerde husule gelen bu değişikliğin sebebi nedir?" (Adı geçen eser, aynı yer)

Türkiye seksen yıldır bu tereddüdün romanını yaşamaktadır. Kahırlanarak söyleyelim ki bu roman, bu tereddüdü duyan o büyük ruhlu dedelerimizin kaygılarını haklı çıkarmış, Allah ile aldatmanın Haçlı ile işbirliği yapan tezgâhı, onlarca Damat Ferit ve Mustafa Sabri üretip ülkenin subaşlarına oturtarak aydınlanmanın mirasını çürütmüştür.

ABD'si, AB'si, yeni Damat Ferit ve Mustafa Sabrilerle işbirliği halinde o mirastan intikam alıyor.

Son olarak, Atatürk'ün büyük eserlerinden biri olan Montrö sözleşmesini de deldiler.

Hortlamış bir sürü Damat Ferit ve Mustafa Sabri ile bütün bunlar yapılır, bütün kaleler bir bir düşürülürken, ülke, aydınlanmanın önünü açanlardan biri olan adamın anıtlaşmış eserlerini yaratan açıktaki o büyük kafasını bırakıp fermuarının arkasındaki küçük kafasıyla uğraşıyor.

Ne için?

Velinimetlerine ihanet etmiş iki üç ağır ruh hastasıyla, aydınlık aleyhine kiralanmış politika bezirgânı birkaç namussuzun işbirliğinden doğan iğrenç çıkar değirmenine su taşımak için...

Bu hale getirilmiş bir ülkenin akıbeti nasıl olabilir? Cevabı vicdanlarınız versin, sevgili okuyucularım!
29 Ağustos 2008, Cuma​

KaynaK


:::::::::::::::::::::::::::


Alemci_Dayı'nın yorumu :


İnsanları ATATÜRK ile aldatmak bu olsa gerek .. Gücü ve iktidarı elden giden bir adamın feryadını okudum.. yazık sana yaşar hoca yazık ...
 

EBB

Doçent
Katılım
10 Mayıs 2008
Mesajlar
778
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetleri kafasına göre yok saydığı gün kaybetmişti zaten..
 

Webkont

Asistan
Katılım
15 Ağustos 2008
Mesajlar
234
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
dindar adama saygım vardır. Fakat dinci adama saygım olmaz. Yaşar hoca dincinin tekidir. Kazanç sağlamak için dini kullanıyor (simitci,taksici,dinci v.s)
 

CerkezEthem

Asistan
Katılım
25 Temmuz 2008
Mesajlar
231
Reaksiyon puanı
1
Puanları
18
Türkiye' deki " Azgın Azınlığa " hitap eden bir dinci hiçbir zaman aç kalmaz. Bunun içindir ki Yaşar hoca bu tür ataklarıyla hiçbir zaman aç kalmaz :D
 
Üst