Ottomanzo
Doçent
- Katılım
- 25 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 746
- Reaksiyon puanı
- 7
- Puanları
- 0
Muteber yargı toplumda çok tartışılan, kararlarında evrensel hukuk ilkeleri dışında başka kriterleri göz önüne alan yargı demek değil.
Bizde ise yargı çok tartışılıyor.
Bunda da, hiç kuşkunuz olmasın, en büyük sorumluluk bizzat yargı erkinin kendisinde.
Telefon dinleme meselesinde yargı mensuplarımız yine isyanlardalar.
Haklılar haklı olmalarına ama itirazlarının anlamlı olması için biraz da tutarlılık gerekiyor.
Hukuku, üstelik evrensel hukuku hatırlatmak için bu kavramların hatırlatılmasına da açık olmak lazım.
Telekulak iddiasında televizyon ekranlarında yüksek yargı mensuplarının, hukuk hocalarının, yargıçların, savcıların, avukatların, Barolar Birliği’nin, İstanbul Barosu’nun vs. itirazlarını dinliyoruz.
Haklılar ama inandırıcı değiller.
Tekrar ediyorum, inandırıcılık ve itibar her koşulda evrensel hukukun yanında olmaktan geçiyor.
Bu kişi ve kurumların telekulak meselesinde seslerini, yüksek sesli itirazlarını dinliyoruz ama mesela AİHM’de en yüksek oranda mahkum olan ülkenin Türkiye olması konusunda yorumlarını pek duyamıyoruz.
Unutmayalım, AİHM’de mahkum olan şeklen belki Türkiye ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunan kararlar yargının ve özellikle yüksek yargının kararları.
Yargıtay Başkanı’nı telekulak meselesinde yine ortalarda gördük ama neden AİHM’de yüksek yargı kararları en çok hukuka aykırı bulunan ülke olduğumuz konusunda bir yorumuna hiç rastlamadım doğrusu.
Aynı kişiler ve kurumlar, yargıçlar, barolar 28 Nisan 2007 sabahı nedense adeta toptan araziye uymayı tercih ettiler.
Araziye uymayanlar da bu hukuki ve siyasi kepazeliğe aleni destek verdiler.
Bir hukukçunun da zaten o gün araziye uyması bu kepazeliğe destek vermesi anlamına gelir.
28 Şubat’ta askerden brifing alan bu yargıdır.
Bilirkişi raporlarına rağmen milliyetçi hırslarıyla Hrant Dink’i mahkum eden de yine bu yargıdır.
Bolu Express gazetesinde, öldürülen her asker için beş kürt politikacıyı öldürün diye açık açık yazan Işın Erşen’i ifade özgürlüğü içinde değerlendiren yine bu yargıdır.
Orhan Pamuk’la bitmeyen bir intikam duygusuyla uğraşan yine bu yargıdır.
Menfur Danıştay cinayetini hala faillerin arzusu istikametinde yorumlamakta ısrar eden yüksek yargı mensupları yine bu yargının parçasıdırlar.
Adli yıl açılışlarında çift başlı yargı meselesine dokunmayan yargı yine bu yargıdır.
Hemen yeni bir anayasa talebiyle toplumun önüne gelmeyen yargı yine aynı yargıdır.
Evlilik kurumunun esas unsurunun bekaret olduğunu söyleyen yine bu yargıdır.
18 yaşında bir kızın başını şöyle ya da böyle örtmesini Cumhuriyet’in temel nitelikleriyle ilişkilendirme komikliğini yapan yine bu yargıdır.
Ama işin ucu kendilerine dokunduğunda mangalda kül bırakmayan da yine bu yargıdır.
İtibarın ön koşulu yargı erki için tutarlılık ve evrensel hukuka mutlak biattır.
Bizim yargının ise nereye biat ettiği hem belli hem belirsizdir.
kaynak
Bizde ise yargı çok tartışılıyor.
Bunda da, hiç kuşkunuz olmasın, en büyük sorumluluk bizzat yargı erkinin kendisinde.
Telefon dinleme meselesinde yargı mensuplarımız yine isyanlardalar.
Haklılar haklı olmalarına ama itirazlarının anlamlı olması için biraz da tutarlılık gerekiyor.
Hukuku, üstelik evrensel hukuku hatırlatmak için bu kavramların hatırlatılmasına da açık olmak lazım.
Telekulak iddiasında televizyon ekranlarında yüksek yargı mensuplarının, hukuk hocalarının, yargıçların, savcıların, avukatların, Barolar Birliği’nin, İstanbul Barosu’nun vs. itirazlarını dinliyoruz.
Haklılar ama inandırıcı değiller.
Tekrar ediyorum, inandırıcılık ve itibar her koşulda evrensel hukukun yanında olmaktan geçiyor.
Bu kişi ve kurumların telekulak meselesinde seslerini, yüksek sesli itirazlarını dinliyoruz ama mesela AİHM’de en yüksek oranda mahkum olan ülkenin Türkiye olması konusunda yorumlarını pek duyamıyoruz.
Unutmayalım, AİHM’de mahkum olan şeklen belki Türkiye ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunan kararlar yargının ve özellikle yüksek yargının kararları.
Yargıtay Başkanı’nı telekulak meselesinde yine ortalarda gördük ama neden AİHM’de yüksek yargı kararları en çok hukuka aykırı bulunan ülke olduğumuz konusunda bir yorumuna hiç rastlamadım doğrusu.
Aynı kişiler ve kurumlar, yargıçlar, barolar 28 Nisan 2007 sabahı nedense adeta toptan araziye uymayı tercih ettiler.
Araziye uymayanlar da bu hukuki ve siyasi kepazeliğe aleni destek verdiler.
Bir hukukçunun da zaten o gün araziye uyması bu kepazeliğe destek vermesi anlamına gelir.
28 Şubat’ta askerden brifing alan bu yargıdır.
Bilirkişi raporlarına rağmen milliyetçi hırslarıyla Hrant Dink’i mahkum eden de yine bu yargıdır.
Bolu Express gazetesinde, öldürülen her asker için beş kürt politikacıyı öldürün diye açık açık yazan Işın Erşen’i ifade özgürlüğü içinde değerlendiren yine bu yargıdır.
Orhan Pamuk’la bitmeyen bir intikam duygusuyla uğraşan yine bu yargıdır.
Menfur Danıştay cinayetini hala faillerin arzusu istikametinde yorumlamakta ısrar eden yüksek yargı mensupları yine bu yargının parçasıdırlar.
Adli yıl açılışlarında çift başlı yargı meselesine dokunmayan yargı yine bu yargıdır.
Hemen yeni bir anayasa talebiyle toplumun önüne gelmeyen yargı yine aynı yargıdır.
Evlilik kurumunun esas unsurunun bekaret olduğunu söyleyen yine bu yargıdır.
18 yaşında bir kızın başını şöyle ya da böyle örtmesini Cumhuriyet’in temel nitelikleriyle ilişkilendirme komikliğini yapan yine bu yargıdır.
Ama işin ucu kendilerine dokunduğunda mangalda kül bırakmayan da yine bu yargıdır.
İtibarın ön koşulu yargı erki için tutarlılık ve evrensel hukuka mutlak biattır.
Bizim yargının ise nereye biat ettiği hem belli hem belirsizdir.
kaynak