tugbagaleri
Müdavim
- Katılım
- 13 Mayıs 2006
- Mesajlar
- 2,224
- Reaksiyon puanı
- 46
- Puanları
- 48
Türbanlı kız / Ahmet ALTAN
Hollanda resminin büyük ustalarından Vermeer'in tablolarını andırıyor genç
kız.
Başını üzüntüyle öne eğmiş.
Resim çekilirken, saçlarını örten beyaz başörtünün yanağına değen kısmının
gölgesi yansımış yüzüne.
Henüz on altı, on yedi yaşında.
Büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor.
Ve ağlıyor.
Öğretmenler günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet
etmişler onu oraya.
Ödülünü alması için sahneye çağırmışlar.
Tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla general "indirin onu
oradan" demişler.
Herkesin önünde, "bu ödülü almaya layık birisi olmadığı" yüzüne vurularak
aşağıya indirilmiş.
"Neden" diyebilmiş sadece genç kız, "Neden?"
Böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini
öğrenmek istemiş.
Bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette.
Kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zekâ sahibi biri, o
kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir.
Ve, aynen o kız gibi sormak ister:
"Neden?"
"Neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?"
"Neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?"
Bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı
muameleye uğramasını istiyorum.
Vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o generali
"indirin onu oradan" diyerek komutanı utandırsın.
Ama tabii böyle şeyler olmayacak.
"Devletimizin görevlilerinin" başına gelmez bunlar.
Başörtülülerin, Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, demokratların,
milliyetçilerin, kısacası bu ülkede yaşayan halkın başına gelir.
Bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için
akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor.
Biliyorsunuz, bizim köy kahvelerinde bile tekrar edilen bir laf vardır,
"İngilizler bölerek yönetir."
Bu lafı çok tekrarlarız.
Bu sözü böylesine benimsememizin başka bir sebebi olabileceğini düşünüyorum
artık.
Osmanlı'dan bu yana bizim devletimizin kendi halkına bu "böl, yönet"
yöntemini uyguladığına aklım yatıyor.
Huzursuzluğu sürekli olarak "devlet" çıkartıyor çünkü.
Birilerine "solcu" diyor mesele çıkartıyor, birilerine "Kürt" diyor mesele
çıkartıyor, birilerine "Alevi" diyor mesele çıkartıyor, birilerine
"türbanlı" diyor mesele çıkartıyor.
Birisi solcu olunca birisi de sağcı oluyor elbette, birisi Kürt olunca
diğeri Türk oluyor, biri Alevi olunca öbürü Sünni oluyor, birisi dinci
olunca beriki laik oluyor.
Ve çatışma başlıyor.
Devlet bu işlere karışmamış, herkesi birbirine düşman edecek kadar hoyrat
davranmamış, bütün propaganda araçlarını insanları bölmek için kullanmamış
olsa, bu ülkede bu kadar düşmanlık olmazdı gibi geliyor bana.
Değişik ırklardan, değişik mezheplerden, değişik inançlardan, değişik
fikirlerden insanlar, birbirimizle tartışarak yaşar giderdik.
Normal bir ülkemiz olurdu.
Ama sanırım sorun da burada.
Bugünkü devlet kadroları, "normal" bir devlette bugün bulundukları
mevkilerde olabilirler miydi?
O küçük kızı sahneden indiren kaymakam Kanada'da kaymakamlık, o general
İsveç'te generallik yapabilir miydi?
Tekmeyle adam öldüren polisler İsviçre'de polis, onların müdürleri
İngiltere'de polis amiri, bakanları Hollanda'da bakan olarak kalabilir
miydi?
Hakarete uğrayan profesöre, "Sen şüphelisin, sana her şey söylenebilir"
diyen savcı hangi ülkede savcılık görevini sürdürebilirdi?
Devletin halka karşı benimsediği bu hoyratlığın, insafsızlığın,
saldırganlığın geçerli bir sebebi olduğuna kaniim artık.
Bu ülkenin normalleşmesini istemiyorlar.
Hiçbir zaman istemediler.
Osmanlı'nın son döneminde de, cumhuriyette de...
Hep bir mesele olsun, hep insanlar bölünsün, hep huzursuzluklar yaşansın,
hep çatışmalar olsun istiyorlar.
Halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin
birikimini, yeteneğini, zekâsını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl
edemiyor.
Birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz.
Ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, Alevisi Sünnisiyle, Kürdüyle
Türküyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim
yok.
Devlet, en çok "milliyetçileri" severdi, onlara bile neler yaptı...
Çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini
istiyorlar.
"Bölüyorlar, yönetiyorlar."
İngilizler bunu "sömürgelerine" yapardı...
Onlar kendi halklarına yapıyorlar.
[sub]
*Taraf Gazetesi, 27 Kasım 2007*[/sub]
Hollanda resminin büyük ustalarından Vermeer'in tablolarını andırıyor genç
kız.
Başını üzüntüyle öne eğmiş.
Resim çekilirken, saçlarını örten beyaz başörtünün yanağına değen kısmının
gölgesi yansımış yüzüne.
Henüz on altı, on yedi yaşında.
Büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor.
Ve ağlıyor.
Öğretmenler günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet
etmişler onu oraya.
Ödülünü alması için sahneye çağırmışlar.
Tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla general "indirin onu
oradan" demişler.
Herkesin önünde, "bu ödülü almaya layık birisi olmadığı" yüzüne vurularak
aşağıya indirilmiş.
"Neden" diyebilmiş sadece genç kız, "Neden?"
Böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini
öğrenmek istemiş.
Bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette.
Kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zekâ sahibi biri, o
kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir.
Ve, aynen o kız gibi sormak ister:
"Neden?"
"Neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?"
"Neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?"
Bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı
muameleye uğramasını istiyorum.
Vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o generali
"indirin onu oradan" diyerek komutanı utandırsın.
Ama tabii böyle şeyler olmayacak.
"Devletimizin görevlilerinin" başına gelmez bunlar.
Başörtülülerin, Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, demokratların,
milliyetçilerin, kısacası bu ülkede yaşayan halkın başına gelir.
Bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için
akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor.
Biliyorsunuz, bizim köy kahvelerinde bile tekrar edilen bir laf vardır,
"İngilizler bölerek yönetir."
Bu lafı çok tekrarlarız.
Bu sözü böylesine benimsememizin başka bir sebebi olabileceğini düşünüyorum
artık.
Osmanlı'dan bu yana bizim devletimizin kendi halkına bu "böl, yönet"
yöntemini uyguladığına aklım yatıyor.
Huzursuzluğu sürekli olarak "devlet" çıkartıyor çünkü.
Birilerine "solcu" diyor mesele çıkartıyor, birilerine "Kürt" diyor mesele
çıkartıyor, birilerine "Alevi" diyor mesele çıkartıyor, birilerine
"türbanlı" diyor mesele çıkartıyor.
Birisi solcu olunca birisi de sağcı oluyor elbette, birisi Kürt olunca
diğeri Türk oluyor, biri Alevi olunca öbürü Sünni oluyor, birisi dinci
olunca beriki laik oluyor.
Ve çatışma başlıyor.
Devlet bu işlere karışmamış, herkesi birbirine düşman edecek kadar hoyrat
davranmamış, bütün propaganda araçlarını insanları bölmek için kullanmamış
olsa, bu ülkede bu kadar düşmanlık olmazdı gibi geliyor bana.
Değişik ırklardan, değişik mezheplerden, değişik inançlardan, değişik
fikirlerden insanlar, birbirimizle tartışarak yaşar giderdik.
Normal bir ülkemiz olurdu.
Ama sanırım sorun da burada.
Bugünkü devlet kadroları, "normal" bir devlette bugün bulundukları
mevkilerde olabilirler miydi?
O küçük kızı sahneden indiren kaymakam Kanada'da kaymakamlık, o general
İsveç'te generallik yapabilir miydi?
Tekmeyle adam öldüren polisler İsviçre'de polis, onların müdürleri
İngiltere'de polis amiri, bakanları Hollanda'da bakan olarak kalabilir
miydi?
Hakarete uğrayan profesöre, "Sen şüphelisin, sana her şey söylenebilir"
diyen savcı hangi ülkede savcılık görevini sürdürebilirdi?
Devletin halka karşı benimsediği bu hoyratlığın, insafsızlığın,
saldırganlığın geçerli bir sebebi olduğuna kaniim artık.
Bu ülkenin normalleşmesini istemiyorlar.
Hiçbir zaman istemediler.
Osmanlı'nın son döneminde de, cumhuriyette de...
Hep bir mesele olsun, hep insanlar bölünsün, hep huzursuzluklar yaşansın,
hep çatışmalar olsun istiyorlar.
Halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin
birikimini, yeteneğini, zekâsını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl
edemiyor.
Birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz.
Ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, Alevisi Sünnisiyle, Kürdüyle
Türküyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim
yok.
Devlet, en çok "milliyetçileri" severdi, onlara bile neler yaptı...
Çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini
istiyorlar.
"Bölüyorlar, yönetiyorlar."
İngilizler bunu "sömürgelerine" yapardı...
Onlar kendi halklarına yapıyorlar.
[sub]
*Taraf Gazetesi, 27 Kasım 2007*[/sub]