Sahabe ve selefin fitne anlayışı

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan yemliha
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

yemliha

Asistan
Katılım
4 Mart 2009
Mesajlar
133
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
SAHABE VE SELEFİN FİTNE ANLAYIŞI

Ebubekir Sifil

Kur’an’da pek çok ayette geçen “fitne” kelimesi, içinde geçtiği ayetlere göre değişik anlamlar ifade eder. Deneme, imtihan, şaşırtma; günaha girmeye, bozgunculuğa, eziyete sebep olan şey, doğru yoldan sapma ve bela sebebi, kargaşa, bela, azap, musibet gibi manaları bunlar arasında sayabiliriz.

Kur’an’daki kullanımlarını topluca dikkate aldığımızda, fitne kelimesinin kullanılış tarzı hakkında şöyle bir çerçeve çizmemiz mümkündür: Fitne kelimesi Kur’an’da Allahu Tealâ’dan gelen bir şey hakkında kullanıldığı yerlerde ilahî bir hikmeti; Allahu Tealâ’nın emri olmaksızın kuldan kaynaklanan bir durumu anlattığı yerlerde ise, yerilmeyi ve kınanmayı hak etmiş bir durumu anlatır.
Hadislerdeki kullanım tarzlarına gelince: Genellikle hadis kitaplarının “fiten” ve “melâhim” bölümlerinde ve “Kitabu’l-Fiten” ismiyle ayrıca hazırlanmış hadis kaynaklarında fitne kelimesi, ferdî ve toplumsal bozulma, kargaşa, iç karışıklık durumlarını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bunun yanı sıra hadislerde bu kelimenin “kabir fitnesi”, “mal/zenginlik fitnesi”, “evlad u ıyal fitnesi” “fakirlik fitnesi”, “Deccal fitnesi” gibi farklı konuları anlatmak üzere kullanıldığı da dikkat çeker.

Sahabe ve Selef Fitne Kelimesinden Ne Anlıyordu?
Sahabe ve Asr-ı Saadet’ten hemen sonraki ilk alimler, fitne kelimesini Kur’an ve hadislerdeki anlamlarına paralel olarak iki kapsamda kullanmışlardır: Ferdî plânda, fakirlik, zenginlik, evlad u ıyal gibi kendisiyle kişinin imtihan edildiği şeyleri anlatmak üzere ve toplumsal planda da Kur’an ve Sünnet’e dayalı, murad-ı ilâhiye uygun olarak yaşanan emniyet, istikrar, birlik-beraberlik ve huzurun bozulmasına ve geniş çaplı iç karışıklık halinin ortaya çıkmasına sebep olan olayları kastederek.
Mesela Muaz b. Cebel (R.A.) şöyle der: “Sizler darlık fitnesiyle imtihan edildiniz; buna sabrediniz. Bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz...” (İbnu Ebî Şeybe)
Burada fitne kelimesi, ferdî plânda kişinin imtihan edildiği hususları anlatmak üzere kullanılmıştır.
Yine Sahabe’den Abdullah b. Selâm (R.A.) da şöyle der: “İnsanlar, Hz. Osman’ın katledilmesiyle, kendi üzerlerine kıyamete kadar bir daha kapanmayacak bir fitnenin kapısını açtılar.” (İbnu Abdilber)
Burada ise, “fitne”nin toplumsal boyuttaki kargaşa, birlik ve dirliğin bozulması anlamında kullanıldığını görüyoruz.
Aşağıdaki nakilde ise “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz iki anlamı da kapsayacak tarzda kullanıldığı dikkat çeker:
Hz. ömer (R.A.) bir gün yanındakilere, “Kim bize fitnelerden bahsedecek?” diye sorar. Hz. Huzeyfe (R.A.) “Ben” der ve şöyle devam eder: “Kişinin evlad u ıyali dolayısıyla düşeceği fitneye, sadaka, namaz ve oruç kefaret olur.” Hz. Ömer (R.A.), “Ben bu tür fitneyi kasdetmemiştim. Benim kasdettiğim, deniz dalgaları gibi dalgalanacak olan fitnedir” deyince Huzeyfe (R.A), “Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır” der. (Buharî, Müslim, Tirmizî)
Bu minval üzere devam eden bu hadiste Sahabe’nin, “fitne” kelimesini yukarıda zikrettiğimiz iki anlamda da kullandığı görülür.
Aynı şekilde Tabiun’dan Said b. el-Müseyyeb (Rh.A.) şöyle der: “İlk fitne -yani Hz. Osman (R.A.)’ın şehid edilmesi- vuku buldu ve (ondan itibaren ikinci fitneye kadar) Bedir Savaşı’na katılmış sahabilerden kimse kalmadı. Sonra ikinci fitne -yani Harre Vakası- vuku buldu ve (ondan itibaren üçüncü fitneye kadar) Hudeybiye’de bulunanlardan kimse kalmadı. Sonra üçüncü fitne vuku buldu ve sahabilerin hepsi vefat edene kadar kalkmadı.” (Kaynaklarda, Buharî ve Abdürrezzâk tarafından nakledilen bu rivayette geçen “üçüncü fitne” nin, Ebû Hamza el-Haricî adlı kişinin isyan hareketi olduğu zikredilir.)
Yine Tabiun’dan İbn-i Sirîn’in, Hadis ilminde son derece önemli olan “hadisi nakledenleri sorma” hadisesi hakkındaki meşhur sözü şöyledir: “Fitne zuhur edene kadar hadisleri toplayanlar isnad aramazlar (hadislerin rivayetçi zincirlerini sormazlar)dı. Ne zaman ki fitne zuhur etti: “Bize ravilerinizin adlarını söyleyin” demeye başladılar...” (Müslim)
Burada “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz ikinci anlamda, yani İslâm’ın getirdiği toplumsal emniyet, huzur ve istikrarın bozulup, geniş çaplı iç karışıklıkların çıkması anlamında kullanıldığı açıktır.

Fitne Kelimesinin Yanlış Anlaşılmasına Bir Örnek:
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın (R.A.) Haricî bir genç ile tartışırken aralarında geçen şu konuşma, fitne kelimesinin Sahabe’de nasıl bir çağrışım alanına sahip olduğunu çarpıcı bir şekilde gösterir:
Haricî:
- Ey Ebu Abdurrahman! Allah’ın Kitab’ında zikrettiği şu ayeti işitmiyor musun?: “Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle vuruşursa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı halâ saldırıyorsa, o saldırganla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın” (Hucurat/9) Allah’ın Kitab’ında zikrettiği gibi müslümanlar arasındaki harbe katılıp savaşmaktan seni nasıl bir düşünce uzak tuttu?
İbn-i Ömer (R.A.):
- Ey kardeşimin oğlu! Okuduğun bu ayeti delil edinip müslümanlarla savaşmaktansa, Yüce Allah’ın, içinde büyük tehditler zikrettiği şu ayeti delil getirip, ona göre hareket etmem bana daha sevimlidir: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap ve lânet etmiştir ve ona çok büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 92)
Haricî:
- Allahu Tealâ, “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin” (Enfâl/39) buyuruyor.
İbn-i Ömer (R.A):
- Biz Rasulullah zamanında müslümanlar henüz sayıca az iken, o harbi müşriklere karşı yaptık. O zaman kişi dini hususunda fitneye, musibete uğratılır ve kendisine baskı yapılırdı. Müşrikler ya onu öldürürler veya sımsıkı bağlarlardı. Nihayet müslümanlar çoğaldı; artık hiçbir fitne kalmadı. (Buharî)
Abdullah b. Ömer (R.A.) burada, Haricî gencin zikrettiği ayetteki fitne kelimesinin, müslümanlar arasındaki ihtilafı değil, küfür ve şirki ifade ettiğini anlatır. Haricî genç ise bu kelimeyi, müslümanlardan bir grubun görüşünü diğerlerinin kabul etmemesinden doğan ihtilaf olarak anlamış ve Enfal Suresi 39’uncu ayete dayanarak onlarla savaşmanın bir görev olduğu şeklindeki yanlış sonuca varmıştır.

Günümüzde Fitne Anlayışı
Günümüzde fitne kelimesi, halk arasında çoğu kere yanlış olarak hal-i hazırdaki durum ve gidişatın değişmesine veya bozulmasına yönelik herhangi bir girişimi anlatmak için kullanılmakta. Üstelik bu durum ve gidişat nasıl olursa olsun! İsterse İslâm ile taban tabana zıt olsun! Oysa şu hususun iyice bilinmesi gerekir ki, İslâm’a aykırı herhangi bir durum ve anlayışın bizzat kendisi fitnedir ve istikrarın korunması, birlik-beraberliğin bozulmaması gibi gerekçelerle muhafaza edilmeye çalışılması bizzat “fitne”nin muhafaza edilmeye çalışılması anlamına gelir.
Nitekim İbn-i Abbas, Katade, Mücahid, Hasan-ı Basrî, Süddî ve daha birçok müfessir, yukarıdaki rivayette geçen Enfal/39 ayetindeki “fitne” kelimesinin “şirk” anlamında olduğunu söylerler. İbn-i Zeyd ve daha başkaları da “küfür” anlamında olduğunu ifade ederler.
Bu görüşleri nakleden Taberî ve Kurtubî gibi müfessirler de, bu tefsir şekillerini esas alarak konuyu şöyle açıklarlar: “Müşriklerle savaşın; ta ki Allah’a şirk koşulmasın ve O’ndan başkasına ibadet edilmesin. Putlara ve sahte ilâhlara kulluk edilmesin. Böylece yeryüzünde Allah’ın kulları üzerindeki küfür ve şirk belası ortadan kalksın ve kâfir ve müşriklerin müminlere uyguladığı eza ve cefalar son bulsun.”
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, yüce dinimizin bizden istediği şeyleri fert ve toplum olarak arzu edilen seviyede yerine getirmekten bizi alıkoyan ne varsa fitnedir. Yerine göre varlık ve yokluk, yerine göre evlad u ıyal, yerine göre toplumsal kargaşa ve huzursuzluk, yerine göre Deccal... Bütün bunlar, dinimizi ideal ölçülerde yaşamamıza ve hayatımızı sırat-ı müstakim üzere sürdürmemize engel teşkil ettikleri anda, birer fitnedirler.
Ne türlü olursa olsun, hayatımızı rıza-yı ilâhî doğrultusunda yaşamamıza mani olan her türlü fitne konusunda Tabiun’un ileri gelenlerinden ibn-i Ebî Müleyke’nin şu duasıyla Rabbimize iltica edelim:
“Allah’ım! Geriye (İslam öncesi cahiliye anlayışına) dönmekten yahut dinimizde fitneye uğramaktan sana sığınırız.” (Buhârî, Müslim)







Namaz mü’minin nûrudur.
http://www.ebediyyen.biz/showthread.php?t=21280
 

karcx

Profesör
Katılım
26 Şubat 2009
Mesajlar
2,391
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Paylaşım için sağol...
 

tuvana

Doçent
Katılım
14 Şubat 2009
Mesajlar
816
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Rasulüllah (SAV) birçok hadis-i şeriflerinde ilerde ümmet içinde fitnelerin olacağından söz etmektedir. Böyle bir zamanda islamı yaşamak, Kurân hakikatlerini benimsemek, sünnet-i seniyyeye uymak kolay olmayacaktır. Misal olması bakımından fitnelerle ilgili birkaç örnek hadis sunmak yerinde olacaktır kanaatindeyiz:

1) Kişiyi Kardeşinden, Babasından Ayıran Fitne:

“İlerde büyük fitneler olacak, kişi o fitnelerde kardeşinden ve babasından ayrılacak. (O zaman) fitneler erkeklerin kalplerinde kıyamete kadar yayılacak. Hatta O fitne zamanında bir kimse, zinakâr kadının zinasıyla ayıplandığı gibi, Allahın emirlerine uymasından dolayı (1) ayıplanacak.” (2)

Rasulullahın (SAV) bu haberine göre, kıyamete kadar devam edecek şiddetli fitnelerde, özellikle ahir zamanda gelecek fitnede, kişi düşünce, fikriyat, hayatı anlama ve yorumlama, hatta din edinme hususunda kardeşinden ve babasından farklı olacak. İki kardeş, baba ile oğul bu hususta aynı değerleri paylaşmayacak. Çünkü O zaman fitne çok yaygın hale gelecek, kişiler ailelerinden, ana babalarından kopup, başka kaynaklardan etkilenecekler. Çok uzaklarda ortaya çıkan kötü yanlış bir fikir, gönülden gönüle, zihinden zihine, dilden dile yazı ile veya başka yollardan hemen ortalığa yayılacak. Fitne kuş gibi kalpden kalbe uçacak, zihinlerde yuvalanacak. Böyle kritik ve tehlikeli zamanlarda elbette islamı yaşamak, benimsemek, onu dosdoğru şekilde hayatı boyunca devam ettirmek, elbette güç olduğu kadar da sevaplı olacaktır.

2) Başınıza Bilmediğiniz Şeyleri Emreden Yöneticiler Gelecek:

“Benden sonra başınıza, bilmediğiniz (o güne kadar hiç görmediğiniz) şeyleri emreden yöneticiler gelecek. Onlar üzerininde imamlar (halifeler) (3) değildirler.” (4)

Bu hadis-i şerifte, bir zaman gelip ümmetin başına müslümanların bilip duymadığı, islami olmayan, islam dışı şeyler emreden yöneticilerin geleceği haber verilmektedir. “Onlar üzerinizde halife değillerdir” buyrulduğuna göre bu yöneticiler “halife” ünvanı taşımıyan, halife olmayan yöneticiler olacaktır veya adlarında “Halife” ünvanı olsa bile, görevlerinin başında islamı koruma ve kollama gelen gerçek halifeler olmayacaklardır. Gümüşhanevî bu hadisi şerifi fitne ile ilgili hadisler içinde zikrediyor. (5)

3) Kişi Sabah Mümin Akşam Kafir Olacak:

“İlerde bir fitne olacak. O fitne içinde kişi mümin olarak sabahlayacak, kafir olarak akşamlayabilecek. Ancak Allahın ilimle kalbini dirilttiği kimseler hariç.” (6) Bu hadis-i şerif fitne ile ilgili ilk hadis-i şerifi ve diğerini tekid etmektedir. Burada da fitnenin, bozulmanın yaygın bir hal olacağı anlatılır. Müslüman bir cemiyette sabahleyin Müslüman olarak uyanan, evinden çıkan bir kimse, toplumdan, arkadaşlarından, yayın organlarından veya başka mihraklardan aldığı tesirle, sabah mümin evinden çıktığı halde akşam, bir şüphe, bir söz veya bir başka sebeple evine kafir dönebilecektir. Burada en önemli faktör, kişinin dinini bilmemesi olarak görülmektedir. Çünkü Allahın kalbini islam bilgisi ile, iman hakikatleri ile dirilttiği kimse bu duruma düşmekten korunabilecektir. Bu durumda fitne ve bozulma devrinde, toplumda islamı bilenlerin azalacağı, islami bilginin kifayetsiz olacağı, islamı muhtaçlara ulaştırmanın güçleşeceği hususları akla gelmektedir.

Özetleyecek olursak, bidatların ve dalaletlerin, ümmeti ve islam cemiyetini istilası zamanında, takva ehli dindar kimselerin sünnete uymaları, islamın hükümlerine ittibaları, onlara pek büyük sevaplar kazandıracaktır. Çünkü o zamanda imanı muhafaza edebilmek bile, büyük bir iştir.

Rasulüllah bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:

“Tûbâ (ne mutlu) beni görene ve bana iman edene! sonra ne mutlu, sonra ne mutlu, sonra ne mutlu beni görmeksizin bana inanana! (Dinleyenler tarafından) denildi ki: Tûbâ ne demektir? O (bu soru üzerine) şöyle buyurdu: “Tûbâ, (altında) yüz senelik yürüme mesafesi olan bir ağaçtır. Onun tomurcuklarından cennetliklerin elbiseleri çıkar”. (7)

Rasulullah (SAV) burada, kendi asrında kendini görüp kendine ve kendi vasıtası ile iman edenler için, “Tûbâ” buyuruyor. Arkasından, kendisini görmeden kendisine ve getirdiği dine inananlara üç defa “Tûbâ” diye hitap ediyor. Burada, Asrında kendini gören ve gördükten sonra inananlar için bir defa “Tûbâ!”, buyururken neden kendinden sonra gelenler için üç defa Tûbâ demiştir? Bu durum, Onu görmeden inanmanın önemini göstermektedir. Onu görmeden söyledikleri, yaptıkları ve takrirleri ile bize bıraktığı Kuran-ı Hakime inanmanın -imanın güçlü güçsüz olması bir yana- önemli ve büyük mükafatlar kazandıracağını ifade etmektedir. İmanımızda, Amellerimizin sevabında, ibadetlerimizde sahabelere yetişemesek de(8) Rasulüllahı görmeden ona ve kendi vesilesi ile gelen Ahkâma inanmak onun gereğini yapabilmek gerçekten çok önemlidir. Tûbânın cennette bir ağaç(9) olduğu düşünülürse o müminlerin cennetle müjdelenmesini de buradan çıkarabiliriz.

Kaynaklar:
1. el-Müfredât s. 61. Bela, imtihan, sıkıntı, mihnet, meşakkat manalarına gelmektedir.
2. Gümüşhanevî, Ahmed Ziyaüddin, Râmûzul-Ehâdîs, terc. Naim Erdoğan, İstanbul ty. s. 298-3715 nolu hadis (Nuaym fiten, Tabarani Evsattan); Ayrıca bk. İbn-ü Mâce, Muhammed b. Yezîd. Sunenu İbn-i Mâce I-II, İstanbul ty. II, s. 1306, 1317, 1333 İlerde Gelecek Fitnelerle İlgili Hadis Kitaplarının özellikle “Kitabul-Fiten” bölümlerinde birçok hadis-i şerife rastlamak mümkündür.
3. Hilafete imamet, imamet-i uzma, halifelere imamlar, (eimme) de denmektedir.
4. Ramuzul-Ehâdîs, s. 299-1316, Sunenu İbn-i Mâce II, 1331, hadis no: 4015. İdarecilerin bozulması ile ilgili başka hâdis-i şeriflerde vardır. Bk. II, 1339.
5. Bk. Râmûzul-Ehâdîs s. 298-299 fitne ile ilgili diğer hadisler için bk. s. 298 vd. 3715-3725 arası hadisler ve devamı.
6. Râmûzul-Ehâdîs s. 299, 3722 hadis. (Tabaranî Kebîrden, İbn-i Mâceden, Deylemî Ebî Umameden), en-Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref, Riyazüs-Sâlihîn, Terc. Emre, Mehmed, İstanbul 1974, s. 99 87. hadis; Sunenu İbn-i Mâce, II, 1305, 1310 (3954, 3961) hadisler.
7. Râmûzul-Ehâdîs s. 313. 3885. hadis (ibn-i Hıbbân, Ahmed b. Hanbel, Ebû Yala, Dıyâ el-Makdisi, İbn-i Cerir, İbn-i Hatim, Ebû Saidden); Ayrıca bk. Şerhul-Makâsıd V, 318; es-Savâikul-Muhrika, s. 211, Sübülüs-Selâm, IV, 127. -el-Beyzavi, Ebû Sâid Abdullah Envârut-Tenzîl, İstanbul. 1317. (Altı ciltlik Mecmaut-Tefâsîr içinde) -el-Hâzin, Muhammed b. İbrahim, Lübâbut-Tavîl, İstanbul, 1317. (Altı ciltlik Mecmaut-Tefâsîr içinde) -Feyva Abadi, Muhammed b. Yâkûb, Tenvîrul-Mekâbîs, İstanbul 1317. (Altı ciltlik Mecmaut-Tefâsîr kenarında). -En-Nesefî Ahmed b. Muhammed, Medârikut-Tenzîl, İstanbul, 1317. (Altı ciltlik Mecmuut-Tefâsîr kenarında); Bk. Mecmaut Tefâsîr (Envârut-Tenzîl, Lubâbut-Tevîl, Medârik, Tenvîrul-Mekâbîs) III, 392-393; Hayatus-Sahâbe II, 563; Bema Hadisleri için bk. Tuba ile ilgili hadisler, Rad Sûresi 29. ayeti ile ilgili olarak ele alınıyor. Ayrıca Bk. Sunenu İbn-i Mâce II, 1319, (3887 nolu hadis) el-Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed, el-Câmili Ahkâmul-Kurân, I-IX, Mısır, 1952, IV, 17.
8. Herşeyden önce sahabelerin bize ulaştırması ile bu imana ulaştığımız düşünülür ve bizim aldığımız sevap kadar onlarında kazandığı düşünülürse onlara yetişemiyeceğimiz açıktır, Bk. es-Savâikul-Muhrika s. 211 vd.; Şerhul-Makâsıd, IV, 308.
9. Bk. el-Mufredât s. 309.


Murat Sarıcık (Prof.Dr.)
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=5164
 

yemliha

Asistan
Katılım
4 Mart 2009
Mesajlar
133
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
tuvana kardeşim sağolasın önemli konular unutturma sonra detaylı girelim
 
Üst