Murataltug
Müdavim
- Katılım
- 15 Ekim 2017
- Mesajlar
- 5,873
- Reaksiyon puanı
- 3,096
- Puanları
- 113
- Yaş
- 38
Oğuz atay tehlikeli oyunlar
Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı
Yalnızlığın dinini yayıyordum. Başarılı olduğum söylenemezdi
Ben tanrı misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere.
Biliyor musunuz albayım ne olmalı? Yeni bir gençlik yetişmeli: Altı metre, dokuz metre, on iki metre boyunda. Her biri bir kattan hesap sormalı:
beceriksizdim. Sonunda? Karımı sevdiğim halde, kimseye yaranamıyordum. Çünkü param yoktu. Çünkü geçmişimden utanıyordum.
Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Peki, iyi anılar yok muydu? Elbette olmalı; ben de gecekonduda dünyaya gelmedim ya albayım
çok ileri gitmiştim albayım. Evlenmeğe karar vermiştim. Çocuklarla, eski silah arkadaşlarıyla iki şişe konyağı bitirmiştik.
İnsan, arkadaşlarına nasıl haber verir evleneceğini albayım? Sizin orduda, iç hizmet talimatnamesinde yazarmı?albayım;
alay ederler benimle diye korktum. Oysa, kolayı vardır: Herkesin yüzüne bakıp gülümsersin aptallar gibi.
Onlar seninle alay mı ediyor, sen de kendinle alay ediyor…muş gibi yaparsın.
bir kışla hayatı kurarız burada. Sabahları uyanırken boru filan çalarız. Savaş filmi gibi bir şey çeviririz. Ben de sizin kahramanınız olurum
evimizin köşesine sığınmıştık karımla. Karım güzel değildi albayım. Ben de değildim. Fakat nasıl anlatsam, ‘benim’ karımdı, canlı bir varlıktı.
İnsan, evine bir biblo alınca bile kendisini bir başka hisseder değil mi?
bu yumuşak biblo, konuşuyor: ‘kocacığım’ diye çevremde dönüp duruyordu.
Bu senin hayatındı oğlum Hikmet. Böyle bir oyun üzmedi mi seni?
Beni sevseydiniz, şimdi yanımda olurdunuz gene. Beni bir türlü bırakmazdınız: Vallahi bırakmayız seni Hikmet Bey oğlumuz, derdiniz.
Damat sevgisi, albayım, insan sevgisine oranla çok kısa sürüyor.
Ben de onların yaşındayken ‘adam’ olmak hayata atılmak istiyordum. Önce hayata atıldım. Fakat nasıl yaptığımı bir türlü anlayamadım
karanlıktan sonra birdenbire nasıl aydınlık olur, albayım? Siz hiç görebildiniz mi?
bir süre, hiç kımıldanmadan beklemeliydim; sonra hayata yavaş yavaş atılmalıydım. Oysa bana birden bire, işte evlendin ya, hayatını kazanıyorsun ya, o halde hayata atıldın, dediler.
yeni bir yaşama başlayacağım. Başka bir yaşantı olacak İşte Sevgi yok, kayınpeder yok, pijama yok yeni bir yaşantı bu. Ev başka, eşyalar farklı.
Anayasa ile ilgili. Anlatıldığına göre, kendi küçük, hükmü büyük bir kitap varmış. Bütün işler oradan idare ediliyormuş.
Anayasa ile ilgili.hükmü büyük bir kitap varmış.Bir insanın birden bir yere gitmesi, oturup iki çift laf etmesi, şu radyoyu dinlemesi onun iznine bağlıymış.Koca ülkeyi bu kitap çekip çeviriyormuş
güvenilmez. Hem insan hakları derler, hem de fakir asteğmene kızarlar.
Benim de diyeceklerim olmalı; bir şeyler yazmalıyım. Yüksek sesle yazarsam, sence bir mahzuru var mı kardeşim
Allah hepimize sabırlar versin.
Ben pek aldırmıyordum galiba, çünkü âşıktım. Galiba, baş roldeki pudralı saçlı ihtiyar genç kızı seviyordum.
benim hayatım sürekli bir büyük oyundan ibaretti. Bununla birlikte, prova başlayınca her şeyi unutuyordum;
Sanki sahnenin gerisinde duran bir tahta perdenin önüne bir sandalye koyup üstüne çıkmışız; seyircilere sırtımızı dönerek olup bitenleri seyrediyoruz
Oyuna gelmemeliydim, bana oyun oynanmamalıydı. Bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim.
Ve kardeşim Hidayet, öfkelenince bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum.
Onları kıskanıyordum, onları beğenmiyordum insanlığa öfkem başlıyordu; Çünkü, bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum.
Kendime kızıyordum: Çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum öfkelenince de bütün kusurlarını daha şiddetle görüyor ve unutmuyordum
Onlar Oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. Yaşamak
istiyorlardı; en çok buna kızıyordum
Bazı sözler vardır, oğlum Hidayet, insan onlarsız edemez. Ölü noktaya gelmiş olan bir oyun onlarla birden canlanır; akıcı, sürükleyici bir duruma gelir.
Cümlelerin üstüne ağırbaşlılık gelir; seyredenler, bilmeden, duygulanır. Oysa insan kendine ait bir kötülüğü, can sıkıcı bir küçüklüğü farketmiştir tam o sırada Fakat, oyunu sürdürmek gerekmektedir;
Mektubumuz, karışık olmakla birlikte, ruhumuzun aynasıdır. Derlenip toparlanması, içimizin derlenip toparlanmasına bağlıdır
Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiç bir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşantı milyoneri olmuştum. Ha-ha.
Ne karanlık ruhun var yahu Biraz pencereni aç da içeri temiz hava girsin.
İnsan hiç savaşmadan emekli olursa, böyle korkar işte
temiz havaya çıkalım. Parka gidelim. Emekli albayların ve yaralı gönüllerin canları sıkılınca başka nereye gidilir?»
Parka mı?» «Elbette.
ihtiyarlar, nedense, hep bir şeyler yiyorlar albayım. Kaç kere gözümle gördüm. Umumi yerlerde demek durmadan atıştırıyorlar.
Otobüste yanıma oturan ihtiyar kadınlar ve erkekler, durmadan dişsiz ağızlarını oynatıyorlar.
Simit kokuyorlar, leblebi kokuyorlar insanlarımız, acemi adımlarla yürümesini bile öğrenemedik. Dünyaya alışmamış ve alışamayacak adımlarla yürüyorlardı.
Ben de hüzünlüyüm, ben de hüzünlüyüm kocaman yüzen kuş Ben de karada yalnızım. Sinirlenme garip kuş
Bazı zamanlar insana hiç bir şey kötü gelmez; şu acıklı plak bile. İnsan, ayaklarını havuzun kenarına dayar;
Hemşerim, Kör Veysel’in plağı var mı?» «Yok.» Hiç insafları yoktur: Sevdikleri bir ozana bile kör derler.
Güzel havalarda her şey hoş görülür gibi gelmişti bana;
Bu kadınlar, insana ne aptallıklar yaptırır.
Gören gözler için iyi bir seyir. Kötü bir film bile olsa seyrederiz, gözümüzü kırpmadan. Kendi geçmişimi de böyle seyredebilseydim, öfkelenmeden
Allah belanızı versin. Oku Albayım oku. Bizde, herkese yetecek kadar utanç var.
gücü yetmez, susar gücü yeter, gene susar. Bütün dünyaya karşı susar. Dünya bu susuşu dinlemez. Kahramanın gözleri dolar: «Eski yaralar, albayım.
Sigarayı da biraz azalt dediler. Bilirsiniz bu doktorları.» insanlarla birlikte bulunma dediler. Yalnız kalma dediler. Üzülme dediler Sevinme dediler.
Fakat hiç belli olmuyor. Aslan gibi adamlar devrilip gidiyor da biz, kör topal idare ediyoruz işte. Zahmete alıştık; onsuz yapamıyoruz
Şu manasız şiirinizle ve titreyen ellerinizle... İnsanlara neden bu kadar kızıyorsunuz
Onlara acımak gerek
başkalarını yargılama Sen de aynı ölçülerle yargılanacaksın
Günler geçerdi; aynı yatağın ayrı köşelerinde, ayrı şeyler düşünürdük.
Ben kendimi beğenmiş değildim albayım, çünkü karıma uzun süre kölelik yapmıştım kendi isteğimle; bulaşıkları yıkamıştım.
Kokulara karşı burnum hassastı, gene de ayrılırken sarımsak kokusuna rağmen onunla öpüşmeğe razı olmuştum,
Aptalca bir söz. Beceriksiz ve küçük hesaplıydım; hemen ulaşmak istiyordum hedefime. Budalaca sırıtıyordum.
Bir şey yapalım ki albayım, sonu gelmesin. Mesela, bu parktan hiç çıkmayalım. Havuz kenarı devamlı heykeli olalım mesela.
Yerimizi beğenmesek de direnelim.
Ve zina etmeyiz edenleri seyrederiz. Röntgenciler çağında yaşıyoruz çünkü
Sevgi, bir kuş gibi, hayır kelebek gibi...
Bir ben akıllıydım. Ben de harcanıp gidiyordum bu aptalların arasında.
Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı
Yalnızlığın dinini yayıyordum. Başarılı olduğum söylenemezdi
Ben tanrı misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere.
Biliyor musunuz albayım ne olmalı? Yeni bir gençlik yetişmeli: Altı metre, dokuz metre, on iki metre boyunda. Her biri bir kattan hesap sormalı:
beceriksizdim. Sonunda? Karımı sevdiğim halde, kimseye yaranamıyordum. Çünkü param yoktu. Çünkü geçmişimden utanıyordum.
Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Peki, iyi anılar yok muydu? Elbette olmalı; ben de gecekonduda dünyaya gelmedim ya albayım
çok ileri gitmiştim albayım. Evlenmeğe karar vermiştim. Çocuklarla, eski silah arkadaşlarıyla iki şişe konyağı bitirmiştik.
İnsan, arkadaşlarına nasıl haber verir evleneceğini albayım? Sizin orduda, iç hizmet talimatnamesinde yazarmı?albayım;
alay ederler benimle diye korktum. Oysa, kolayı vardır: Herkesin yüzüne bakıp gülümsersin aptallar gibi.
Onlar seninle alay mı ediyor, sen de kendinle alay ediyor…muş gibi yaparsın.
bir kışla hayatı kurarız burada. Sabahları uyanırken boru filan çalarız. Savaş filmi gibi bir şey çeviririz. Ben de sizin kahramanınız olurum
evimizin köşesine sığınmıştık karımla. Karım güzel değildi albayım. Ben de değildim. Fakat nasıl anlatsam, ‘benim’ karımdı, canlı bir varlıktı.
İnsan, evine bir biblo alınca bile kendisini bir başka hisseder değil mi?
bu yumuşak biblo, konuşuyor: ‘kocacığım’ diye çevremde dönüp duruyordu.
Bu senin hayatındı oğlum Hikmet. Böyle bir oyun üzmedi mi seni?
Beni sevseydiniz, şimdi yanımda olurdunuz gene. Beni bir türlü bırakmazdınız: Vallahi bırakmayız seni Hikmet Bey oğlumuz, derdiniz.
Damat sevgisi, albayım, insan sevgisine oranla çok kısa sürüyor.
Ben de onların yaşındayken ‘adam’ olmak hayata atılmak istiyordum. Önce hayata atıldım. Fakat nasıl yaptığımı bir türlü anlayamadım
karanlıktan sonra birdenbire nasıl aydınlık olur, albayım? Siz hiç görebildiniz mi?
bir süre, hiç kımıldanmadan beklemeliydim; sonra hayata yavaş yavaş atılmalıydım. Oysa bana birden bire, işte evlendin ya, hayatını kazanıyorsun ya, o halde hayata atıldın, dediler.
yeni bir yaşama başlayacağım. Başka bir yaşantı olacak İşte Sevgi yok, kayınpeder yok, pijama yok yeni bir yaşantı bu. Ev başka, eşyalar farklı.
Anayasa ile ilgili. Anlatıldığına göre, kendi küçük, hükmü büyük bir kitap varmış. Bütün işler oradan idare ediliyormuş.
Anayasa ile ilgili.hükmü büyük bir kitap varmış.Bir insanın birden bir yere gitmesi, oturup iki çift laf etmesi, şu radyoyu dinlemesi onun iznine bağlıymış.Koca ülkeyi bu kitap çekip çeviriyormuş
güvenilmez. Hem insan hakları derler, hem de fakir asteğmene kızarlar.
Benim de diyeceklerim olmalı; bir şeyler yazmalıyım. Yüksek sesle yazarsam, sence bir mahzuru var mı kardeşim
Allah hepimize sabırlar versin.
Ben pek aldırmıyordum galiba, çünkü âşıktım. Galiba, baş roldeki pudralı saçlı ihtiyar genç kızı seviyordum.
benim hayatım sürekli bir büyük oyundan ibaretti. Bununla birlikte, prova başlayınca her şeyi unutuyordum;
Sanki sahnenin gerisinde duran bir tahta perdenin önüne bir sandalye koyup üstüne çıkmışız; seyircilere sırtımızı dönerek olup bitenleri seyrediyoruz
Oyuna gelmemeliydim, bana oyun oynanmamalıydı. Bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim.
Ve kardeşim Hidayet, öfkelenince bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum.
Onları kıskanıyordum, onları beğenmiyordum insanlığa öfkem başlıyordu; Çünkü, bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum.
Kendime kızıyordum: Çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum öfkelenince de bütün kusurlarını daha şiddetle görüyor ve unutmuyordum
Onlar Oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. Yaşamak
istiyorlardı; en çok buna kızıyordum
Bazı sözler vardır, oğlum Hidayet, insan onlarsız edemez. Ölü noktaya gelmiş olan bir oyun onlarla birden canlanır; akıcı, sürükleyici bir duruma gelir.
Cümlelerin üstüne ağırbaşlılık gelir; seyredenler, bilmeden, duygulanır. Oysa insan kendine ait bir kötülüğü, can sıkıcı bir küçüklüğü farketmiştir tam o sırada Fakat, oyunu sürdürmek gerekmektedir;
Mektubumuz, karışık olmakla birlikte, ruhumuzun aynasıdır. Derlenip toparlanması, içimizin derlenip toparlanmasına bağlıdır
Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiç bir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşantı milyoneri olmuştum. Ha-ha.
Ne karanlık ruhun var yahu Biraz pencereni aç da içeri temiz hava girsin.
İnsan hiç savaşmadan emekli olursa, böyle korkar işte
temiz havaya çıkalım. Parka gidelim. Emekli albayların ve yaralı gönüllerin canları sıkılınca başka nereye gidilir?»
Parka mı?» «Elbette.
ihtiyarlar, nedense, hep bir şeyler yiyorlar albayım. Kaç kere gözümle gördüm. Umumi yerlerde demek durmadan atıştırıyorlar.
Otobüste yanıma oturan ihtiyar kadınlar ve erkekler, durmadan dişsiz ağızlarını oynatıyorlar.
Simit kokuyorlar, leblebi kokuyorlar insanlarımız, acemi adımlarla yürümesini bile öğrenemedik. Dünyaya alışmamış ve alışamayacak adımlarla yürüyorlardı.
Ben de hüzünlüyüm, ben de hüzünlüyüm kocaman yüzen kuş Ben de karada yalnızım. Sinirlenme garip kuş
Bazı zamanlar insana hiç bir şey kötü gelmez; şu acıklı plak bile. İnsan, ayaklarını havuzun kenarına dayar;
Hemşerim, Kör Veysel’in plağı var mı?» «Yok.» Hiç insafları yoktur: Sevdikleri bir ozana bile kör derler.
Güzel havalarda her şey hoş görülür gibi gelmişti bana;
Bu kadınlar, insana ne aptallıklar yaptırır.
Gören gözler için iyi bir seyir. Kötü bir film bile olsa seyrederiz, gözümüzü kırpmadan. Kendi geçmişimi de böyle seyredebilseydim, öfkelenmeden
Allah belanızı versin. Oku Albayım oku. Bizde, herkese yetecek kadar utanç var.
gücü yetmez, susar gücü yeter, gene susar. Bütün dünyaya karşı susar. Dünya bu susuşu dinlemez. Kahramanın gözleri dolar: «Eski yaralar, albayım.
Sigarayı da biraz azalt dediler. Bilirsiniz bu doktorları.» insanlarla birlikte bulunma dediler. Yalnız kalma dediler. Üzülme dediler Sevinme dediler.
Fakat hiç belli olmuyor. Aslan gibi adamlar devrilip gidiyor da biz, kör topal idare ediyoruz işte. Zahmete alıştık; onsuz yapamıyoruz
Şu manasız şiirinizle ve titreyen ellerinizle... İnsanlara neden bu kadar kızıyorsunuz
Onlara acımak gerek
başkalarını yargılama Sen de aynı ölçülerle yargılanacaksın
Günler geçerdi; aynı yatağın ayrı köşelerinde, ayrı şeyler düşünürdük.
Ben kendimi beğenmiş değildim albayım, çünkü karıma uzun süre kölelik yapmıştım kendi isteğimle; bulaşıkları yıkamıştım.
Kokulara karşı burnum hassastı, gene de ayrılırken sarımsak kokusuna rağmen onunla öpüşmeğe razı olmuştum,
Aptalca bir söz. Beceriksiz ve küçük hesaplıydım; hemen ulaşmak istiyordum hedefime. Budalaca sırıtıyordum.
Bir şey yapalım ki albayım, sonu gelmesin. Mesela, bu parktan hiç çıkmayalım. Havuz kenarı devamlı heykeli olalım mesela.
Yerimizi beğenmesek de direnelim.
Ve zina etmeyiz edenleri seyrederiz. Röntgenciler çağında yaşıyoruz çünkü
Sevgi, bir kuş gibi, hayır kelebek gibi...
Bir ben akıllıydım. Ben de harcanıp gidiyordum bu aptalların arasında.