deatmania
Rektör
- Katılım
- 30 Ekim 2009
- Mesajlar
- 12,997
- Reaksiyon puanı
- 62
- Puanları
- 228
Kamuoyu onu Muhteşem Yüzyıln yazarı, dostları ise muhteşem bir dost olarak bildi.
Muhteşem Yüzyıl dizisinin başladığı ilk haftaları hatırlıyor musunuz: Hakaretler, saldırılar, sırtına bir sünnet pelerini geçirip eline tahta kılıç alarak zavallı bir beygir üstünde protesto gösterileri yapanlar... Yani kamuoyu dediğimiz toptancılığın kara cehaleti.
Onlara göre padişahlar sadece asar keser, savaşa gider, namaz kılar, içki içmez ve hareme yaklaşmazdı. Bu dizi sayesinde belki de ilk kez gerçeği -o da hâlâ sansürlü bir bölümünü- gördüler ve küplere bindiler.
Ama bir yandan da içlerindeki entrika merakı yüzünden dizinin tiryakisi kesildiler. Şimdi bir fırtına da Kanuninin o pek yakışıklı Şehzade Mustafasını ve o çok şirin diğer oğullarını, hatta torunlarını boğdurttuğunu gördükleri zaman kopacak. Böyle bir şey olmadı diyecekler ama gerçekler güm diye çarpacak kafalarına. Babasından büyük bir imparatorluk devralan Süleymanın öldüre öldüre oğul bırakmadığını ve kendisi Zigetvarda can verdiği zaman tahta mecburen hayatta kalan tek oğlu Sarhoş Selimin çıktığını öğrenecekler. Duraklama Devrinin niye o tarihte başlayacağını anlayacaklar.
Bu yüzden geçenlerde sevgili arkadaşım Meral Okaya Çok büyük bir görev yapıyorsun. Popüler düzeyde halkın ilk kez gerçeklerle yüzleşmesini, sağlıyorsun demiştim.
Ahh be Zülfücüğüm dedi; ama neler pahasına!
Sesi isyan doluydu. Halkın ve basın canavarlarının yaptığı haksızlığa dayanamıyordu, isyan ediyordu.
Hastalığını ilk öğrendiği zaman umutluydu, onu da atlatacağını düşünüyordu ama bu zalim, yere batası, birbirine düşman ortam Meralde moral falan bırakmadı. Cahil cesaretiyle onu yerden yere vurdular.
Bu yüzden şu önemli sözü tekrarlayıp duruyordu: Eskiden zalimin zulmü vardı, şimdi cahilin zulmü.
Bir örnek vereyim: Dizide Hürremle Süleyman evlenirken, Abdullah kızı Hürrem deniyordu. Ben de basının buna, büyük hata olarak saldıracağını bildiğim için, o takdimin çok doğru bir tanımlama olduğunu anlatan bir yazıyla Merale dikkatinden ötürü teşekkür etmiştim. Çünkü bütün mühtedilerin, yani İslam dinine dönenlerin baba adı olarak Abdullah, yani Allahın kulu kullanılırdı. Bugün Anadoluda İslama dönmüş binlerce Ermeninin nüfus cüzdanlarında baba adı olarak Abdullah yazar.
Meral bu dikkatinden dolayı takdir toplayacağına, ağır bir eleştiri bombardımanı altında kalmıştı.
Ne yapacağız? diyordu,
Cehalet bizi boğuyor artık, ne yapacağız?
Haklıydı. Hem de yalnız cehalet değil, cehalet ve kötü niyet karması, bu ülkedeki her vicdanlı, iyi niyetli, kaliteli insanı boğuyor artık.
İşte Meral de gitti.
Azraille mücadeleyi meslek haline getirmiş olan Sezen, sevgili arkadaşı için çok çırpındı, hatta yeni tedavi yöntemleri bile denendi ama olmadı.
Bir yanda körkütük cahil kötü niyet, bir yanda hoyratlık, sevgisizlik, düşmanlık ortamı; öte yanda Greenpeacein açıkladığı zehirli yiyecekler, zehirli sular, tavuklar, etler sayesinde bulaşıcı hastalığa dönüşen kanser, Meralciği alıp götürdü.
Seni hiç unutmayacağız sevgili arkadaşım. Ve elbette bir gün bu ülkede zalim de cahil de yenilecek.
Biz göremesek bile.
Kaynak,
Zülfü LivaneliMuhteşem Yüzyıl dizisinin başladığı ilk haftaları hatırlıyor musunuz: Hakaretler, saldırılar, sırtına bir sünnet pelerini geçirip eline tahta kılıç alarak zavallı bir beygir üstünde protesto gösterileri yapanlar... Yani kamuoyu dediğimiz toptancılığın kara cehaleti.
Onlara göre padişahlar sadece asar keser, savaşa gider, namaz kılar, içki içmez ve hareme yaklaşmazdı. Bu dizi sayesinde belki de ilk kez gerçeği -o da hâlâ sansürlü bir bölümünü- gördüler ve küplere bindiler.
Ama bir yandan da içlerindeki entrika merakı yüzünden dizinin tiryakisi kesildiler. Şimdi bir fırtına da Kanuninin o pek yakışıklı Şehzade Mustafasını ve o çok şirin diğer oğullarını, hatta torunlarını boğdurttuğunu gördükleri zaman kopacak. Böyle bir şey olmadı diyecekler ama gerçekler güm diye çarpacak kafalarına. Babasından büyük bir imparatorluk devralan Süleymanın öldüre öldüre oğul bırakmadığını ve kendisi Zigetvarda can verdiği zaman tahta mecburen hayatta kalan tek oğlu Sarhoş Selimin çıktığını öğrenecekler. Duraklama Devrinin niye o tarihte başlayacağını anlayacaklar.
Bu yüzden geçenlerde sevgili arkadaşım Meral Okaya Çok büyük bir görev yapıyorsun. Popüler düzeyde halkın ilk kez gerçeklerle yüzleşmesini, sağlıyorsun demiştim.
Ahh be Zülfücüğüm dedi; ama neler pahasına!
Sesi isyan doluydu. Halkın ve basın canavarlarının yaptığı haksızlığa dayanamıyordu, isyan ediyordu.
Hastalığını ilk öğrendiği zaman umutluydu, onu da atlatacağını düşünüyordu ama bu zalim, yere batası, birbirine düşman ortam Meralde moral falan bırakmadı. Cahil cesaretiyle onu yerden yere vurdular.
Bu yüzden şu önemli sözü tekrarlayıp duruyordu: Eskiden zalimin zulmü vardı, şimdi cahilin zulmü.
Bir örnek vereyim: Dizide Hürremle Süleyman evlenirken, Abdullah kızı Hürrem deniyordu. Ben de basının buna, büyük hata olarak saldıracağını bildiğim için, o takdimin çok doğru bir tanımlama olduğunu anlatan bir yazıyla Merale dikkatinden ötürü teşekkür etmiştim. Çünkü bütün mühtedilerin, yani İslam dinine dönenlerin baba adı olarak Abdullah, yani Allahın kulu kullanılırdı. Bugün Anadoluda İslama dönmüş binlerce Ermeninin nüfus cüzdanlarında baba adı olarak Abdullah yazar.
Meral bu dikkatinden dolayı takdir toplayacağına, ağır bir eleştiri bombardımanı altında kalmıştı.
Ne yapacağız? diyordu,
Cehalet bizi boğuyor artık, ne yapacağız?
Haklıydı. Hem de yalnız cehalet değil, cehalet ve kötü niyet karması, bu ülkedeki her vicdanlı, iyi niyetli, kaliteli insanı boğuyor artık.
İşte Meral de gitti.
Azraille mücadeleyi meslek haline getirmiş olan Sezen, sevgili arkadaşı için çok çırpındı, hatta yeni tedavi yöntemleri bile denendi ama olmadı.
Bir yanda körkütük cahil kötü niyet, bir yanda hoyratlık, sevgisizlik, düşmanlık ortamı; öte yanda Greenpeacein açıkladığı zehirli yiyecekler, zehirli sular, tavuklar, etler sayesinde bulaşıcı hastalığa dönüşen kanser, Meralciği alıp götürdü.
Seni hiç unutmayacağız sevgili arkadaşım. Ve elbette bir gün bu ülkede zalim de cahil de yenilecek.
Biz göremesek bile.
Kaynak,