CuMaAli
Profesör
- Katılım
- 6 Mayıs 2011
- Mesajlar
- 1,332
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 218
Hz. Mâlik bin Dinar meşhur Allah dostudur.
Onun başlangıçtaki hali iyi değildi. Bir adam ona, Senin başına ne geldi ki, sen ondan dolayı tevbe ettin diye ona tevbe etme olayını sordu. O şöyle dedi:
Ben bir askerdim. Şarabı çok severdim ve ona çok alışkındım. Her an şarap içmekle meşguldüm. Ben bir cariye satın aldım. Çok güzeldi. Ona çok bağlıydım. Ondan benim bir kızım oldu. Onu da çok seviyordum. O da bana çok yakındı. Nihayet ayakları üstüne basmaya ve yürümeye başladı. Onu daha çok sevmeye başladım. Her zaman o benim yanımda kalırdı. Ancak onun şöyle bir âdeti vardı. Ben şarap kadehini içmek için elime aldığım zaman elimden alır elbiseme atardı (sevdiğimden dolayı onu azarlamayı gönlüm kabul etmiyordu). O iki yaşına girince vefat etti. Onun üzüntüsü kalbimi yaraladı.
Bir gün Şaban ayının 15. gecesi ben şarap içmiş kendimden geçmiştim. Yatsı namazını da kılmadım. O hal üzere uyudum.
Rüyamda gördüm ki; Mahşer hazırlanmış insanlar kabirlerinden çıkıyorlar. Ben de mahşer meydanına gidenler arasındaydım. Arkamdan bir ayak sesi gibi bir şey duydum. Dönüp bakınca büyük bir kara ejderhanın peşimden koşup geldiğini gördüm. Onun gözleri maviydi. Ağzını açmıştı. Doludizgin benim tarafıma doğru geliyordu. Ben onun korkusundan dehşete düşerek korkuya kapılan birinin gücüyle kaçıyordum. O benim peşimden koşarak geliyordu ki, çok güzel elbise içinde, kendisinden son derece güzel kokular gelmekte olan bir yaşlı adamla karşılaştım. Ben ona selam verdim. O selamımı aldı. Ben ona, Allah aşkına bana yardım ediniz dedim. O, Ben zayıf bir adamım o ise çok kuvvetli. Ona benim gücüm yetmez. Ancak sen yine de kaç. Belki ilerde bundan kurtulmana sebep olacak bir şeyle karşılaşırsın dedi. Ben çok hızlı bir şekilde kaçıyordum. Bir küçük tepe gördüm. Oraya tırmandım. Ancak oraya tırmanır tırmanmaz tepenin arkasında alev alev yanmakta olan Cehennem ateşine gözüm ilişti. Onun dehşet verici şeklini ve manzarasını gördüm. Bütün bu halleri gördüğüm halde üzerime o yılanın dehşeti öyle binmişti ki, aynı şekilde kaçıyordum. Az kalsın Cehennem çukuruna düşecektim. O esnada yüksek bir ses duydum. Biri bana, Geri çe-kil sen o (Cehennemlik) insanlardan değilsin dedi.
Ben oradan tekrar arkaya doğru koştum. O yılan da dönüp benim arkamdan gelmeye başladı. Ben tekrar beyaz elbiseli yaşlı adamı gördüm. Ona tekrar, Ben daha önce de bu ejderhadan nasıl kurtulacağımı size sormuştum, siz kabul etmemiştiniz dedim. O yaşlı zat ağlamaya başladı ve Ben çok zayıfım, o ise çok kuvvetli. Ben ona karşı koyamam elbette karşıda bir diğer tepe var. Oraya tırman, orada Müslümanların bazı emanetleri konulmuştur. Mümkündür ki, kendisinin yardımıyla ejderhadan kurtulabileceğin senin de herhangi bir emanetin olabilir dedi.
Ben koşarak o tepenin üzerine çıktım. O ejderha benim arkamdan geliyordu. Orada yuvarlak bir dağ gördüm. Onda pek çok pencereler açılmıştı. Onların üzerine perde örtülmüştü. Her pencerenin altında iki kanat vardı. Onun üzerine yakut işlenmişti. İncilerle yüklüydü. Pencerenin her kanadı üzerinde ipekten bir perde asılıydı. Ben o dağın üzerine çıkmak isteyince melekler, Pencereyi açın ve perdeyi kaldırın. Sonra dışarı çıkın. Belki sizin aranızda, bu perişan durumda olan adamı, şu anki durumundan kurtaracak bir emaneti vardır dedi. O sesle birlikte birden pencere açıldı ve perde kalktı. Oradan yüzleri ay gibi olan pek çok çocuk çıktı; Ancak ben son derece perişandım. Çünkü o yılan benim yanıma tamamen gelmişti. O esnada o çocuklar şöyle bağırmaya başladılar; Hey! Hepiniz çabucak dışarı çıkın! O yılan, adamın yanına kadar geldi. Bunun üzerine akın akın çocuklar çıkıp geldiler. Benim gözüm aniden onlar arasındaki iki yaşında ölen kızıma ilişti. O beni görür görmez ağlamaya ve şöyle demeye başladı; Allaha yemin olsun ki, bu benim babamdır. Böyle der demez bir ok gibi fırlayarak nurdan bir sedir üzerine çıkıp, sol kolunu benim sağ omuzuma doğru uzattı. Ben çabucak ona sarıldım. O sağ elini o yılana doğru uzattı. Yılan derhal geriye kaçmaya başladı.
Sonra o beni oturttu ve kendisi benim kucağıma oturdu. Sağ eliyle benim sakalımı okşamaya başladı ve şöyle dedi; Babacığım! İman edenler (den günaha bulaşmış olanlar) için Allahı anma ve üzerine indirilen hakka karşı kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi? (Hadid, 16). Onun bu sözünü duyunca ağlamaya başladım ve Kızım sen Kurân-ı Kerîmin hepsini biliyor musun? diye sordum. O, Biz hepimiz Kurânı sizden fazla biliyoruz dedi. Ben, Kızım bu benim peşime takılan yılan neyin belasıydı? dedim. O, Senin kötü amellerindi. Sen onu kendi günahlarınla o kadar güçlendirdin ki, o şimdi seni sürükleyerek Cehenneme atma fikrindeydi dedi. Ben, O beyaz elbiseli ihtiyar kimdi? dedim. O, Senin iyi amellerindi. Sen onu o kadar zayıf bıraktın ki, o yılanı senden uzaklaştıramadı (ama elbette kurtulmanın yolunu haber verecek kadar yardım etti) dedi. Ben, Kızım sen bu dağda ne arıyorsun? dedim. O, Bizler hepimiz Müslümanların çocuklarıyız. Kıyamete kadar burada kalacağız. Sizin gelmenizi bekleyeceğiz. Siz hepiniz gelince biz şefaat edeceğiz dedi. Ondan sonra benim gözlerim açıldı. O yılanın dehşeti hâlâ üzerimdeydi. Ben kalkar kalkmaz. Allah celle celaluhu huzurunda tevbe ettim ve kötü amellerimi terk ettim.
Onun başlangıçtaki hali iyi değildi. Bir adam ona, Senin başına ne geldi ki, sen ondan dolayı tevbe ettin diye ona tevbe etme olayını sordu. O şöyle dedi:
Ben bir askerdim. Şarabı çok severdim ve ona çok alışkındım. Her an şarap içmekle meşguldüm. Ben bir cariye satın aldım. Çok güzeldi. Ona çok bağlıydım. Ondan benim bir kızım oldu. Onu da çok seviyordum. O da bana çok yakındı. Nihayet ayakları üstüne basmaya ve yürümeye başladı. Onu daha çok sevmeye başladım. Her zaman o benim yanımda kalırdı. Ancak onun şöyle bir âdeti vardı. Ben şarap kadehini içmek için elime aldığım zaman elimden alır elbiseme atardı (sevdiğimden dolayı onu azarlamayı gönlüm kabul etmiyordu). O iki yaşına girince vefat etti. Onun üzüntüsü kalbimi yaraladı.
Bir gün Şaban ayının 15. gecesi ben şarap içmiş kendimden geçmiştim. Yatsı namazını da kılmadım. O hal üzere uyudum.
Rüyamda gördüm ki; Mahşer hazırlanmış insanlar kabirlerinden çıkıyorlar. Ben de mahşer meydanına gidenler arasındaydım. Arkamdan bir ayak sesi gibi bir şey duydum. Dönüp bakınca büyük bir kara ejderhanın peşimden koşup geldiğini gördüm. Onun gözleri maviydi. Ağzını açmıştı. Doludizgin benim tarafıma doğru geliyordu. Ben onun korkusundan dehşete düşerek korkuya kapılan birinin gücüyle kaçıyordum. O benim peşimden koşarak geliyordu ki, çok güzel elbise içinde, kendisinden son derece güzel kokular gelmekte olan bir yaşlı adamla karşılaştım. Ben ona selam verdim. O selamımı aldı. Ben ona, Allah aşkına bana yardım ediniz dedim. O, Ben zayıf bir adamım o ise çok kuvvetli. Ona benim gücüm yetmez. Ancak sen yine de kaç. Belki ilerde bundan kurtulmana sebep olacak bir şeyle karşılaşırsın dedi. Ben çok hızlı bir şekilde kaçıyordum. Bir küçük tepe gördüm. Oraya tırmandım. Ancak oraya tırmanır tırmanmaz tepenin arkasında alev alev yanmakta olan Cehennem ateşine gözüm ilişti. Onun dehşet verici şeklini ve manzarasını gördüm. Bütün bu halleri gördüğüm halde üzerime o yılanın dehşeti öyle binmişti ki, aynı şekilde kaçıyordum. Az kalsın Cehennem çukuruna düşecektim. O esnada yüksek bir ses duydum. Biri bana, Geri çe-kil sen o (Cehennemlik) insanlardan değilsin dedi.
Ben oradan tekrar arkaya doğru koştum. O yılan da dönüp benim arkamdan gelmeye başladı. Ben tekrar beyaz elbiseli yaşlı adamı gördüm. Ona tekrar, Ben daha önce de bu ejderhadan nasıl kurtulacağımı size sormuştum, siz kabul etmemiştiniz dedim. O yaşlı zat ağlamaya başladı ve Ben çok zayıfım, o ise çok kuvvetli. Ben ona karşı koyamam elbette karşıda bir diğer tepe var. Oraya tırman, orada Müslümanların bazı emanetleri konulmuştur. Mümkündür ki, kendisinin yardımıyla ejderhadan kurtulabileceğin senin de herhangi bir emanetin olabilir dedi.
Ben koşarak o tepenin üzerine çıktım. O ejderha benim arkamdan geliyordu. Orada yuvarlak bir dağ gördüm. Onda pek çok pencereler açılmıştı. Onların üzerine perde örtülmüştü. Her pencerenin altında iki kanat vardı. Onun üzerine yakut işlenmişti. İncilerle yüklüydü. Pencerenin her kanadı üzerinde ipekten bir perde asılıydı. Ben o dağın üzerine çıkmak isteyince melekler, Pencereyi açın ve perdeyi kaldırın. Sonra dışarı çıkın. Belki sizin aranızda, bu perişan durumda olan adamı, şu anki durumundan kurtaracak bir emaneti vardır dedi. O sesle birlikte birden pencere açıldı ve perde kalktı. Oradan yüzleri ay gibi olan pek çok çocuk çıktı; Ancak ben son derece perişandım. Çünkü o yılan benim yanıma tamamen gelmişti. O esnada o çocuklar şöyle bağırmaya başladılar; Hey! Hepiniz çabucak dışarı çıkın! O yılan, adamın yanına kadar geldi. Bunun üzerine akın akın çocuklar çıkıp geldiler. Benim gözüm aniden onlar arasındaki iki yaşında ölen kızıma ilişti. O beni görür görmez ağlamaya ve şöyle demeye başladı; Allaha yemin olsun ki, bu benim babamdır. Böyle der demez bir ok gibi fırlayarak nurdan bir sedir üzerine çıkıp, sol kolunu benim sağ omuzuma doğru uzattı. Ben çabucak ona sarıldım. O sağ elini o yılana doğru uzattı. Yılan derhal geriye kaçmaya başladı.
Sonra o beni oturttu ve kendisi benim kucağıma oturdu. Sağ eliyle benim sakalımı okşamaya başladı ve şöyle dedi; Babacığım! İman edenler (den günaha bulaşmış olanlar) için Allahı anma ve üzerine indirilen hakka karşı kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi? (Hadid, 16). Onun bu sözünü duyunca ağlamaya başladım ve Kızım sen Kurân-ı Kerîmin hepsini biliyor musun? diye sordum. O, Biz hepimiz Kurânı sizden fazla biliyoruz dedi. Ben, Kızım bu benim peşime takılan yılan neyin belasıydı? dedim. O, Senin kötü amellerindi. Sen onu kendi günahlarınla o kadar güçlendirdin ki, o şimdi seni sürükleyerek Cehenneme atma fikrindeydi dedi. Ben, O beyaz elbiseli ihtiyar kimdi? dedim. O, Senin iyi amellerindi. Sen onu o kadar zayıf bıraktın ki, o yılanı senden uzaklaştıramadı (ama elbette kurtulmanın yolunu haber verecek kadar yardım etti) dedi. Ben, Kızım sen bu dağda ne arıyorsun? dedim. O, Bizler hepimiz Müslümanların çocuklarıyız. Kıyamete kadar burada kalacağız. Sizin gelmenizi bekleyeceğiz. Siz hepiniz gelince biz şefaat edeceğiz dedi. Ondan sonra benim gözlerim açıldı. O yılanın dehşeti hâlâ üzerimdeydi. Ben kalkar kalkmaz. Allah celle celaluhu huzurunda tevbe ettim ve kötü amellerimi terk ettim.