Deniz Feneri için “kanuni” düzenleme yap, insanların “dini” duygularıyla onların varlıklarını elinden alıp, cebe atanlara “Gerekirse vergi bile vermeyin” cinsinden numaralar çek, sana oy versin diye “devletin arazisini” işgal edene “seçim öncesi” kanun çıkar, 2B diye “ormanları talan edenlere” izin ver sonra da “Neden bunları yazdınız?” diye “gazetecilere” kız!
Yok, yazmayalım, özür dileriz! Hepimizin “ortak değerlerinin” siyasi rant uğruna yok edilmesini seyredelim! Sonra da “yeni toplum” içinde kaynar gideriz!
Sevgili dostlar, bugün size “işgalcilerden” bahsedeceğim... Her türlü işgalciden... Dini “duygularımızı” işgal edip, bunları “oya, paraya” tahvil edenlerden, arazilerimizi işgal edip “sistemde” yeni yeni “türeyenlerden”, aklımızı, fikir duygularımızı işgal edenlerden... İlk etapta bir hikaye ile başlayalım
“Köyden büyük şehre göç eden iki arkadaş düşünün. Biri, memur olup vergilerden ödenen aylık geliriyle sisteme saygılı bir hayat sürerken diğeri orman arazisinde bir yer işgal ediyor. İlk bakışta manzara şöyle: Devlet memuru, lüks olmasa bile apartman dairesinde yaşıyor, çocukları okula gidiyor. Diğeri, yıkık dökük bir yerde yaşıyor ve memur olana göre durumu ilk sahne için gayet kötü. Birkaç yıl geçiyor, memur olan maaşına yapılan zamlarla sıkıntılı fakat dengeli hayatını devam ettirirken, diğerinin işgal ettiği arsa kendisine ait oluyor. Oluşturulan şehir planı, bölgede plazalar yapılmasına imkan tanıyor. Bu şahıs, ormandan işgal ettiği arsayı inşaat şirketine vererek, bir plazanın yarısına sahip oluyor. Devlet memuru, geçen seneler içinde en fazla 300 dolar maaş almaya hak kazanırken, işgalci plaza bittiğinde, ayda 30 bin dolar kira alır hale geliyor. İşgalci, çocuğunu okutmaya karar veriyor, liseyi dışarıdan bitirttikten sonra, özel üniversiteye veya yurtdışına gönderiyor.
Bu arada memur olanın çocuğu, üniversite sınavını kazanamadığı için bir tamirhanede çalışmaya başlıyor. İşgalcinin çocuğu, yurtdışından dönüp plaza yönetiminin başına geçiyor ve eski dostu olan devlete saygılı arkadaşın çocuğunu koruma görevlisi olarak işe alıyor...”
Sevgili dostlar, işte “önemsiz gibi görünen bir işgal ile başlayan” ve ikinci hatta sonraki bütün nesillere “sosyal çarpıklık, adaletsizlik” olarak yansıyacak küçük bir örnek olay. Bu sadece bir “arazi işgali.” Siz buna “dini duygularımızı, maneviyatımızı, seçme ve seçilme hakkımızı” işgal edenleri ve “yarattıkları” çarpık “ekonomik” çarkı da ekleyin. Sonuç çok ama çok korkunç! Birkaç nesil sonra “çoğunluk ve güç” işgalcilerin eline geçiyor!
Son çağrı: Yukarıdaki küçük olay içinde “örneklemeye” çalıştığım sadece bir “köşe taşı”...“2B” yasasını çıkarıp, işgalcileri daha da zengin ve sistemi daha da çarpık hale getirerek, buradan kendine “oy üretmeyi” düşünen siyasi otoriteye buradan sesleniyorum abuk subuk dernekler ve vakıflar hakkında yaptığınız düzenlemelerden hemen vazgeçin ve “2B” dediğiniz “işgali meşrulaştıran” düşüncenizi, ekonomik-sosyolojik sonuçlarını çok iyi düşünmeden kesinlikle hayata geçirmeyin! Ha biz “Zaten bu sonuca varmak istiyoruz” diyorsanız o zaman başka!
Yiğit Bulut Vatan gazetesi
Yok, yazmayalım, özür dileriz! Hepimizin “ortak değerlerinin” siyasi rant uğruna yok edilmesini seyredelim! Sonra da “yeni toplum” içinde kaynar gideriz!
Sevgili dostlar, bugün size “işgalcilerden” bahsedeceğim... Her türlü işgalciden... Dini “duygularımızı” işgal edip, bunları “oya, paraya” tahvil edenlerden, arazilerimizi işgal edip “sistemde” yeni yeni “türeyenlerden”, aklımızı, fikir duygularımızı işgal edenlerden... İlk etapta bir hikaye ile başlayalım
“Köyden büyük şehre göç eden iki arkadaş düşünün. Biri, memur olup vergilerden ödenen aylık geliriyle sisteme saygılı bir hayat sürerken diğeri orman arazisinde bir yer işgal ediyor. İlk bakışta manzara şöyle: Devlet memuru, lüks olmasa bile apartman dairesinde yaşıyor, çocukları okula gidiyor. Diğeri, yıkık dökük bir yerde yaşıyor ve memur olana göre durumu ilk sahne için gayet kötü. Birkaç yıl geçiyor, memur olan maaşına yapılan zamlarla sıkıntılı fakat dengeli hayatını devam ettirirken, diğerinin işgal ettiği arsa kendisine ait oluyor. Oluşturulan şehir planı, bölgede plazalar yapılmasına imkan tanıyor. Bu şahıs, ormandan işgal ettiği arsayı inşaat şirketine vererek, bir plazanın yarısına sahip oluyor. Devlet memuru, geçen seneler içinde en fazla 300 dolar maaş almaya hak kazanırken, işgalci plaza bittiğinde, ayda 30 bin dolar kira alır hale geliyor. İşgalci, çocuğunu okutmaya karar veriyor, liseyi dışarıdan bitirttikten sonra, özel üniversiteye veya yurtdışına gönderiyor.
Bu arada memur olanın çocuğu, üniversite sınavını kazanamadığı için bir tamirhanede çalışmaya başlıyor. İşgalcinin çocuğu, yurtdışından dönüp plaza yönetiminin başına geçiyor ve eski dostu olan devlete saygılı arkadaşın çocuğunu koruma görevlisi olarak işe alıyor...”
Sevgili dostlar, işte “önemsiz gibi görünen bir işgal ile başlayan” ve ikinci hatta sonraki bütün nesillere “sosyal çarpıklık, adaletsizlik” olarak yansıyacak küçük bir örnek olay. Bu sadece bir “arazi işgali.” Siz buna “dini duygularımızı, maneviyatımızı, seçme ve seçilme hakkımızı” işgal edenleri ve “yarattıkları” çarpık “ekonomik” çarkı da ekleyin. Sonuç çok ama çok korkunç! Birkaç nesil sonra “çoğunluk ve güç” işgalcilerin eline geçiyor!
Son çağrı: Yukarıdaki küçük olay içinde “örneklemeye” çalıştığım sadece bir “köşe taşı”...“2B” yasasını çıkarıp, işgalcileri daha da zengin ve sistemi daha da çarpık hale getirerek, buradan kendine “oy üretmeyi” düşünen siyasi otoriteye buradan sesleniyorum abuk subuk dernekler ve vakıflar hakkında yaptığınız düzenlemelerden hemen vazgeçin ve “2B” dediğiniz “işgali meşrulaştıran” düşüncenizi, ekonomik-sosyolojik sonuçlarını çok iyi düşünmeden kesinlikle hayata geçirmeyin! Ha biz “Zaten bu sonuca varmak istiyoruz” diyorsanız o zaman başka!
Yiğit Bulut Vatan gazetesi