Hudeybiye Büyük Bir Fethtir[2.bölüm]

habibineccar

Asistan
Katılım
15 Mart 2009
Mesajlar
273
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Peygamberimizin Duâ Etmesi

Sahabîlerden bir kısmı başını kazıttırıyor, kimisi de kısaltıyordu. Bunu gören Efendimiz, "Allah başlarını kazıttıranlara rahmet etsin"246 diye duâ etti.
Saçlarını kısalttıran Sahabîler bu duâ karşısında bir an tereddüt geçirdiler. Aynı duâyı kendilerine de yapmalarını Efendimizden rica ettiler.
Peygamberimiz yine, "Allah başlarını kazıttıranlara rahmet etsin" diye duâ etti.
Sahabîler üçüncü kere, "Yâ Resûlallah! Kırptıran, kısalttıranlara da duâ et" deyince, Resûl-i Ekrem, "Allah saçlarını kırptıran, kısalttıranlara da rahmet etsin"247 diyerek onları da duâsının içine dahil etti.
Sahabîler, "Yâ Resûlallah! Neden saçlarını kırptıran, kısalttıranları hariç tutup, saçlarını kazıttıranlara rahmet diledin?" diye sordular.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, cevaben şöyle buyurdu:"Çünkü, saçlarını kazıttıranlar, emre tam uyup diğerleri gibi şüpheye düşmediler."248
Sahabîler tıraş olduktan sonra, Allah tarafından estirilen bir rüzgâr, saçlarını Harem-i Şerife doğru uçurup götürdü. Onlar bunu umrelerinin kabulüne bir işâret sayarak birbirlerine müjdelediler.

Hudeybiye Büyük Bir Fetih'tir

""
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine'ye doğru Ashabıyla gelirken bir Sahabînin, "Beytullahı tavaftan alıkonulmuşuz, kurbanlıklarımızın Haremde kurban edilmelerine de mani olunmuştur. Müslüman olarak da bize gelip sığınanları Resûlullah onlara geri çevirmiştir. Bu nasıl ve ne biçim fetihdir?" dediği kendisine haber verildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Bu, ne kötü bir sözdür" buyurduktan sonra, Hudeybiye'nin büyük bir fetih olduğunu şöylece izah etti:
"Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müşrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize râzı olmuş, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanızı istemişlerdir.
"Onlar şimdiye kadar hoşlanmadıkları İslâmiyeti de böylece sizlerden görecek, öğreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiğiniz yerden sağ salim ve kazançlı olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyüğüdür."253
Hz. Resûlullahın böylesine kesin konuşmasından sonra Sahabîlerin de gönlüne bir ferahlık geldi. Sulhün bir fetih olduğunu şöyle itiraf ettiler:
"Vallahi, yâ Resûlallah, bizler, bunu senin düşündüğün gibi düşünmemiştik! Muhakkak ki sen, Allah'ın emirlerini bizden daha iyi bilirsin."254
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Ashabıyla birlikte bir ay süren seferde sonra Zilhicce ayı başında Medine'ye geldi.255

EBÛ BASÎR, KUREYŞLİLERİN TİCARET YOLLARINI KESİYOR

Peygamber Efendimizin, Hudeybiye'den Medine'ye dönüşü üzerinden pek fazla bir zaman geçmemişti.Bu sırada İslâmiyetle müşerref olan Sakif Kabilesinden Ebû Basîr adındaki bir zat bir fırsatını bulup Mekke'den Medine'ye geldi.Üç gün sonra, onu istemek üzere Kureyşliler iki kişi gönderdiler. Bunlar Peygamber Efendimize, "Bize karşı imza ettiğin antlaşmayı hatırlatırız" diyerek Ebû Basîr'i geri istediler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, anlaşma gereğince Ebû Basîr'i geri vermek zorundaydı. Ona, "Ey Ebû Basîr! Biliyorsun ki, biz şu Kureyşlilerle bir anlaşma yapmış ve onlara söz vermiş bulunuyoruz. Dinimize göre, verdiğimiz sözde durmamak bize yaraşmaz.
"Muhakkak Allah, sana ve senin gibi müşrikler içinde kalan Müslümanlara bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır" deyip teselli verdi. Sonra onu gelen adamlara iâde etti.
Ebû Basîr, "Yâ Resûlallah! Bana işkence yapsınlar, beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere geri veriyorsun?" diye feryad etti.
Resûl-i Ekrem, tekrar ona teselli verdi:
"Sen git! Muhakkak Allah, sana ve senin gibilere bir çıkar yol yaratacaktır."(İbni Hişam, Sîre, 3:337)
Kureyş'in gönderdiği iki adam Ebû Basîr'i alarak Medine'den yola çıktılar. Zülhuleyfe'ye ulaştıklarında orada oturup beraber yemek yediler.
Ebû Basîr her an onlardan nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu. Önce onlarla yakınlık kurmak istedi. Bunun için kendileriyle sohbete başladı. Huneys adındakinin ismini, babasının kim olduğunu sorup, öğrendikten sonra, "Öyle zannediyorum ki, senin şu kılıcın oldukça keskindir" dedi.
Adam, "Evet," dedi, "oldukça keskindir."
Ebû Basîr gayet sakin ve emniyet verici bir tavırla, "Ona bir bakabilir miyim?" diye sordu.
Huneys, "İstiyorsan, al bak" dedi.Ebû Basîr bulunmaz bir fırsatı yakalamıştı. Kılıcı kaptığı gibi Huneys'in üzerine yürüyüp işini bitirdi.(İbni Hişam, Sîre, 3:337)
Bunu gören diğer arkadaşı son sürat kaçarak Medine'ye geldi. Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı, "Adamınız, arkadaşımı öldürdü. Ben ise elinden zor kurtuldum" diyerek Ebû Basîr'den dolayı şikayet etti.
Bu sırada Ebû Basîr de geldi, "Yâ Resûlallah! Sen, beni onlara teslim ile ahdini yerine getirmiş oldun. Şimdi, Allah beni onlardan kurtardı" diyerek bir daha müşriklere iâde edilmeyip Medine'de kalmayı istedi.
Ebû Basîr'in cesaret ve atılganlığına hayret eden Efendimiz, Sahabîlere hitaben, "Bu adam, harp kışkırtıcısı, kızıştırıcısıdır! Hele yanında, bir takım adamlar da bulunsa, artık elinden gelmeyecek iş yoktur"(İbni Hişam, Sîre, 3:338.) buyurdu.Bu sözler üzerine Ebû Basîr, tekrar Kureyşlilere iâde edileceği düşüncesine katıldı. İçinde yine feryatlar koptu.
Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz, onu Kureyşlilere tekrar geri vermediği gibi Medine'de kalmasına da müsaade etmedi. "Haydi çık, istediğin yere git" diyerek onu istediği yere gitmekte serbest bıraktı.(Megazî, 2:627)
Bunun üzerine Ebû Basîr de, Medine'den çıktı. Deniz sahilinden Mekke'den Şam'a giden yol üzerindeki Îs Vadisine gidip yerleşti.
Mekke'de hapsedilmiş bulunan Müslümanlarla, îmânlarını gizleyenler bunu duyunca birer ikişer kaçarak Ebû Basîr'in yanında toplandılar. Kısa zamanda sayılan yetmişi buldu. Hattâ, etraftaki kabilelerden de katılanlarla birlikte bu sayı üç yüze çıktı.
Böylece Ebû Basîr, etrafında büyük bir kuvvet toplamış oluyordu. Kureyş'in Şam'a gönderdiği bütün ticaret kafilelerinin yolunu kesip, adamlarını öldürüyor ve mallarına da el koyuyorlardı.(İbni Hişam, Sîre, 3:338)
Kendilerini tehdit eden bu durum karşısında Kureyşliler Peygamber Efendimize derhal bir elçi gönderdiler. Elçinin Peygamberimize getirdiği mektupta şunlar yazılı idi:
"Allah ve akrabalık aşkına! Sen, Ebû Basîr'in arkadaşlarına haber salsan ki, bundan böyle her kim, Medine'ye, senin yanına gelirse, o emniyet ve selâmettedir. O, geri çevrilmeyecektir."(İbni Hişam, Sîre, 3:338; İstiab, 4:1613)
Kureyşin bu rica ve müracaatları üzerine Peygamber Efendimiz de Ebû Basîr ve yanından bulunan Müslümanları dâvet için Ebû Basîr'e bir mektup yazdı.Ebû Basîr o esnada ağır hasta idi. Resûl-i Ekrem Efendimizin mektubu kendisine ulaştığında son nefeslerini alıp veriyordu. Bu vaziyette mektubu eline aldı, yüzüne gözüne sürdü, Henüz tam okumadan da ruhunu teslim etti.
Ebû Cendel ve diğer Müslümanlar onun cenaze namazını kılıp defnettiler.(İbni Sa'd, Tabakât, 4:134)
Daha sonra Ebû Cendel, diğer Müslümanları da yanına alarak Medine'ye Peygamberimizin yanına geldi.(İbni Sa'd, Tabakât, 4:134.)

Musalaha Maddeleri

Müşrik heyetinin yukarıdaki itirazları, Müslümanların bu itirazları kabul etmeyişleri ve Peygamber Efendimizin her iki tarafı yatıştırması sonunda sıra musalaha maddelerinin yazılmasına gelmişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ile, müşrik elçiler arasında geçen konuşmalardan sonra karara bağlanan maddelerden mühimleri şunlardır:
1.Müslümanlarla müşrikler huzur ve emniyet içinde yaşamalarını devam ettirmek için birbirleriyle 10 yıl harp etmeyeceklerdir.
2.Peygamberimiz ve Sahabîler bu yıl Mekke'ye girmeyip, geri dönecekler, ancak gelecek yıl yanlarına yalnız yolcu silahı olan kılıç bulundurmak şartıyla gelip Kâbe'yi tavaf edecekler ve ancak Mekke'de üç gün kalacaklardır. Müşrikler ise, o sırada şehri boşaltacaklardır.
3.Medine'deki Müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler Müslümanlara iâde edilmeyecek, fakat Mekke'den Medine'ye velev Müslüman dahi olsalar iltica edenler, istendiği takdirde geri verileceklerdir.
4.Arap kabilelerinden isteyen Peygamberimizle, isteyen de Kureyş'le birleşmekte serbest olacaklardır.228
Ebû Cendel Hadisesi

Antlaşma maddelerinin yazılması bitmişti. Fakat taraflarca henüz imzalanmamıştı.
Tam o sırada, zincire vurulmuş birinin kendini Müslümanların arasına attığı görüldü. Gariptir ki bu, Kureyş murahhas heyeti başkanı Süheyl bin Amr'ın oğlu Ebû Cendel idi. İslâm şerefiyle şereflenmesine, müşrikler, ayaklarını zincire vurmakla karşılık vermiş ve onu hapsetmişlerdi. Ebû Cendel hapsedildiği yerden bir fırsatını bularak kaçmış ve Mekke'nin alt tarafından kimsenin göremeyeceği yollardan binbir zorlukla Hz. Resûlullahın huzuruna çıkagelmişti. O sırada babası Süheyl henüz Müslümanların karargâhında bulunuyordu.
Ebû Cendel, bizzat babasın kendisine revâ gördüğü dayanılmaz işkence ve eziyetlerden kurtulmak için kendisini Hz. Fahr-i Âlemin ayakları dibine atmış, ona iltica etmişti. "Beni kurtar" diyordu.
Ne var ki, az evvel yapılan anlaşma buna imkân vermiyordu. Nitekim, oğlunun geldiğini gören Süheyl, onu Peygamberimizden geri istedi:
"İşte! Sulh şartları gereğince bana geri vereceğin kişilerden ilki budur" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Biz, sulh anlaşmasını henüz imzalamış değiliz" buyurdu.
Süheyl diretti:
"Vallahi" dedi, "ben de sizinle hiç bir madde üzerinde sulh olmam!"
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Haydi, bu seferlik bunu bana bağışla ve yazıyı imza et" buyurdu.
Süheyl'in bunu kabule asla niyeti yoktu, "Ben, bunu asla anlaşma dışında tutamam ve sana bırakamam" dedi.
Peygamber Efendimiz tekrar, "Hayır! Bunu benim hatırım için yapacaksın" buyurdu. Buna rağmen Süheyl inadından vazgeçmedi:
"Ben bunu asla yapamam."231
Resûl-i Ekrem Efendimiz, iki müşkil durumla karşı karşıya kalmıştı. Ebû Cendel'i geri vermek demek, onu bile bile eziyet ve işkence çemberi içine atmak demekti. Vermediği takdirde, Kureyş heyeti anlaşmayı feshedecekti. Halbuki o birçok sebeplerden dolayı bunu istemiyordu. Ama herşeyden önce söz vermiş, anlaşma yapmıştı.
Elinde başka çaresi kalmayan Peygamber Efendimiz, teessür içinde Ebû Cendel'i babasına teslim etmek zorunda kaldı.
Ebû Cendel'in feryadı Müslümanların gönlünü dağlıyordu: "Yâ Resûlallah! Ey Müslümanlar! Siz, beni bana eziyet etsinler, işkencelere uğratsınlar diye mi, bunlara teslim ediyorsunuz? Siz benim eziyet çekmeme rıza mı gösteriyorsunuz?"232
Fakat, ne çare Ebû Cendel artık babasının merhametsiz pençesinde bulunuyordu. Acıklı feryadı, imdad dilemesi, Müslümanların gözlerini yaşlarla doldurdu. Ama, Hz. Resûlullah teslim etti diye seslerini çıkaramıyorlar, yapılan zulmü sinelerine çekiyorlardı. Hz. Resûlullah, teslim etmemiş olsaydı, Ebû Cendel'in bu feryad ve figânını imkânı yok cevapsız bırakmazlardı. Canları pahasına da olsa onu insafsız ellerden kurtarırlardı.
Peygamber Efendimiz, babası tarafından alınan Ebû Cendel'e şöyle buyurdu:
"Biraz daha sabret! Biraz daha maruz kaldıklarına göğüs ger! Bunların ecrini mükâfatını Allah'tan dile! Muhakkak Allah, senin ve yanında bulunan kimsesiz Müslümanlar için bir ferahlık, bir çıkar yol yaratır. Onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz"233 buyurdu.
http://www.konakdersleri.com/ilim.php?giris=412&konu=HUDEYBIYE-ANTLASMASI
not:kaynaklar konunun sonunda verilecektir

 

emubaltaci

Rektör
Emektar
Katılım
21 Kasım 2005
Mesajlar
18,862
Reaksiyon puanı
129
Puanları
243
mehmet hocam bu konuları daha iyi bilir ama ben yinede onayladım ;)
 

habibineccar

Asistan
Katılım
15 Mart 2009
Mesajlar
273
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Kardeşim Allah[cc]razı olsun.
Tarafımdan açılan konularda kaynaklar kirlenmemiş sitelerden ehli sünnet vel cemaat üzerine olanlardan özenle seçilir
kaynağı belli olmayan tereddütlü konulara girilmez
müsterih olabilirsin
 

karcx

Profesör
Katılım
26 Şubat 2009
Mesajlar
2,391
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Teşekkürler..
Peygamberim Efendimiz (SAV) hayatını her Müslümanın bilmesi gerekir..
Allah razı olsun kardeşim.
 
Üst