Alemci_Dayı
Profesör
- Katılım
- 25 Mayıs 2008
- Mesajlar
- 1,532
- Reaksiyon puanı
- 18
- Puanları
- 0
Genel sekreter
Bir romanda genel sekreteri anlatmam gerekse herhalde şu sözleri seçerdim. Zayıf bir gövde üzerinde vahşi kuşları andıran bir kafa, gri gözlere yerleşmiş zalim bakışlar ve ince dudaklarda alaycı bir gülümseme.
Bunca yıl içinde, insan sıcaklığı taşıyan bir tek davranışını, bir tek bakışını göremediğim bir kişidir kendisi.
Karanlıklar prensidir.
Genel Merkez’in üst
katlarındaki buzdan
sarayında yaşar.
Kapalı ilişkilerin, hesapların, kitapların adamıdır.
En büyük başarısı, kişiliğini bunca yıl gözlerden uzak tutmayı başarmış olmasıdır.
Karanlıkta gezdiği için yakalanmamıştır.
Ta ki hacca gitmek
isteyen partiliye verdiği
cevaba kadar.
Ben hayatımda, bırakın siyasetçi olmayı, o yaşa
gelmiş hiçbir insanın kendi halkının değerlerine karşı böyle bir münasebetsizlik yaptığını görmedim.
Kanlı bıçaklı olanların bile birbirine sayın diye hitap ettiği bir siyaset ortamında, bir insan Peygamber’e karşı bu kadar mı saygısız olabilir!
İster inan, ister inanma; ona kimse karışmaz ama ölmeden önce hacca gitmek için yalvaran yaşlı bir adamın peygamberiyle alay etmek nasıl bir ruh halinin işaretidir.
Bu olaydan sonra Önder Sav yine karanlıklardaki şatosuna çekilmeyi tercih etti.
Çünkü bu ülkenin hafızasının bir haftalık olduğunu biliyordu.
Ne var ki bu sefer de telefon rezaletine imza attı.
***
Genel Sekreter tek başına bir vaka olsa bu kadar üstünde durulmayabilirdi ama bu zat ne yazık ki CHP yönetiminin yüzüdür.
Halka tepeden bakan, alay eden, delegeyi kuyruğundan kıstırıp yakalayan, solla ilgili bütün heyecanları çocuksu bulan, parti içi iktidarı bırakmamaya yemin etmiş ama iktidara da gelmek istemeyen bir komitacı grubunun temsilcisidir.
Genel Başkanıyla iyi ve dostça ilişkiler içinde olduğunu düşünen yanılır.
Onlar da kendi içlerinde bir dehşet dengesinde
yaşarlar.
Genel Başkan kaplanın sırtına binmiş bir insan gibidir. Oradan inemez çünkü indiği anda kaplanın kendisini parçalayacağını bilir.
Dostluğu da bir elin sapına yapışmış iki bıçak
gibidir. Kim önce bırakırsa öteki bıçaklar onu.
***
CHP’de çok temiz, insancıl, dost insanlar gördüm.
Ama Genel Merkez’e yakın olmaya çalışanların büyük bölümü yukarıda saydığım tiplerdir. Soğuk, halktan kopuk, hesap kitapçı ve komplocu olanlar.
Halk hiç önemli değildir onlar için. Çünkü her seçimde “Atatürk’ün partisine oy vermek zorunda olduğunu” düşündükleri bir kitlenin oyunu alırlar.
Her şeyin “konjonktüre” bağlı olduğunu söylerler.
Halk onları sevmese de bileğini büküp oyunu
alacaklardır.
Kurultaylarda
olduğu gibi.
***
CHP halka biraz yaklaştığı zaman neler olabileceğini Karaoğlan ve “Toprak işleyenin-Su Kullananın!” döneminde görmüştük.
Ama parti sonra yine devlet uzantısı görünümüne büründü, sola açılmaya çalışan yüzünü paramparça etti ve insanların hayalleriyle, umutlarıyla oynadı.
Türkiye bugün bu
sıkıntıyı yaşıyor.
İki yanlıştan birine taraftar olmamaya çalışanların işi
gittikçe zorlaşıyor.
Zülfü Livaneli
KaynaK
Bir romanda genel sekreteri anlatmam gerekse herhalde şu sözleri seçerdim. Zayıf bir gövde üzerinde vahşi kuşları andıran bir kafa, gri gözlere yerleşmiş zalim bakışlar ve ince dudaklarda alaycı bir gülümseme.
Bunca yıl içinde, insan sıcaklığı taşıyan bir tek davranışını, bir tek bakışını göremediğim bir kişidir kendisi.
Karanlıklar prensidir.
Genel Merkez’in üst
katlarındaki buzdan
sarayında yaşar.
Kapalı ilişkilerin, hesapların, kitapların adamıdır.
En büyük başarısı, kişiliğini bunca yıl gözlerden uzak tutmayı başarmış olmasıdır.
Karanlıkta gezdiği için yakalanmamıştır.
Ta ki hacca gitmek
isteyen partiliye verdiği
cevaba kadar.
Ben hayatımda, bırakın siyasetçi olmayı, o yaşa
gelmiş hiçbir insanın kendi halkının değerlerine karşı böyle bir münasebetsizlik yaptığını görmedim.
Kanlı bıçaklı olanların bile birbirine sayın diye hitap ettiği bir siyaset ortamında, bir insan Peygamber’e karşı bu kadar mı saygısız olabilir!
İster inan, ister inanma; ona kimse karışmaz ama ölmeden önce hacca gitmek için yalvaran yaşlı bir adamın peygamberiyle alay etmek nasıl bir ruh halinin işaretidir.
Bu olaydan sonra Önder Sav yine karanlıklardaki şatosuna çekilmeyi tercih etti.
Çünkü bu ülkenin hafızasının bir haftalık olduğunu biliyordu.
Ne var ki bu sefer de telefon rezaletine imza attı.
***
Genel Sekreter tek başına bir vaka olsa bu kadar üstünde durulmayabilirdi ama bu zat ne yazık ki CHP yönetiminin yüzüdür.
Halka tepeden bakan, alay eden, delegeyi kuyruğundan kıstırıp yakalayan, solla ilgili bütün heyecanları çocuksu bulan, parti içi iktidarı bırakmamaya yemin etmiş ama iktidara da gelmek istemeyen bir komitacı grubunun temsilcisidir.
Genel Başkanıyla iyi ve dostça ilişkiler içinde olduğunu düşünen yanılır.
Onlar da kendi içlerinde bir dehşet dengesinde
yaşarlar.
Genel Başkan kaplanın sırtına binmiş bir insan gibidir. Oradan inemez çünkü indiği anda kaplanın kendisini parçalayacağını bilir.
Dostluğu da bir elin sapına yapışmış iki bıçak
gibidir. Kim önce bırakırsa öteki bıçaklar onu.
***
CHP’de çok temiz, insancıl, dost insanlar gördüm.
Ama Genel Merkez’e yakın olmaya çalışanların büyük bölümü yukarıda saydığım tiplerdir. Soğuk, halktan kopuk, hesap kitapçı ve komplocu olanlar.
Halk hiç önemli değildir onlar için. Çünkü her seçimde “Atatürk’ün partisine oy vermek zorunda olduğunu” düşündükleri bir kitlenin oyunu alırlar.
Her şeyin “konjonktüre” bağlı olduğunu söylerler.
Halk onları sevmese de bileğini büküp oyunu
alacaklardır.
Kurultaylarda
olduğu gibi.
***
CHP halka biraz yaklaştığı zaman neler olabileceğini Karaoğlan ve “Toprak işleyenin-Su Kullananın!” döneminde görmüştük.
Ama parti sonra yine devlet uzantısı görünümüne büründü, sola açılmaya çalışan yüzünü paramparça etti ve insanların hayalleriyle, umutlarıyla oynadı.
Türkiye bugün bu
sıkıntıyı yaşıyor.
İki yanlıştan birine taraftar olmamaya çalışanların işi
gittikçe zorlaşıyor.
Zülfü Livaneli
KaynaK