Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Canon

Bu konuyu okuyanlar

ANNE

Müdavim
Emektar
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Canon


Bilgileri derlemek için kullandığım kaynaklar temelde Canon’a aitler. Bunun yanında özellikle ilk rangefinder modelleri ile FD sistemi için Photography in Malaysia sitesinden yararlandım.
İlk yılları

1930′lu yıllarda 35mm fotoğraf makineleri denince akla gelen iki marka vardı: Leica ve Contax. 1932 yılında tanıtılan Leica Model II ve 1933 yılında tanıtılan Contax Model I üst düzey kalitede ürünlerdi ve Almanya’nın gururu olarak gösteriliyorlardı. Yalnız bu makinelerin bir kusuru vardı: Leica markalı ürünlerinin bugün de hala sahip olduğu yüksek fiyatları. O dönemde Japonya’da en çok kazanan kişilerin maaşı bile bir Leica almaya yetmiyordu. Hatta altı aylık bir çalışma gerekiyordu yani erişilemez derecede pahalıydılar. İşte bu koşullarda bir Japon, herkesin alabileceği bir 35mm fotoğraf makinesi yapmayı aklına koydu. Bu kişi Goro Yoshida idi.

Yoshida, Leica’nın fotoğraf makinelerini söküp incelemekle işe başladı. Yani tersine mühendisliği uyguladı. İçinde çok daha özellikli bileşenler bulacağını düşünen Yoshida, pirinç, demir, alüminyum ve lastikten başka birşey bulamayınca çok daha uygun fiyatla Japonya’da fotoğraf makinesi üretebileceğini düşünerek, bacanağı ve onun eski bir çalışanı ile birlikte 1933 yılında Precision Optical Instruments Laboratory firmasını kurdu. Laboratuvar çok da büyük bir yer değildi.



Şirketin ürettiği ilk kamera prototibi Kwanon olarak isimlendirildi ve 1934′te Japon Asahi Kamera dergisinde yayınlandı. Lens için de Kasyapa ismi kullanıldı. İki isimde Budizm’den gelmekteydi. Reklamlarda görünen hiçbir Kwanon son ürün değildi, ya çizim ya da ahşap kopyalarıydı. Yoshida gerçekten ürettiğini söylese de bu modeli gören olmamıştı :) Kuruluşun üzerinden sadece 1 yıl geçtikten sonra yani 1934′te, kullanılan yöntemlerin aklındaki sisteme uymadığını düşünerek Yoshida şirketten ayrıldı.

Kwanon, Budist merhamet tanrısının isimiydi. Kasyapa ismi ise Buda’nın müritlerinden Mahakasyapa’dan gelmekteydi.
Kwanon’un üretime geçebilmesi için firma çok büyük çaba harcasa da, lens ve rangefinder ekipmanları gibi optik bileşenleri üretebilecek seviyede değildi. Bu durum Nippon Kogaku (Nikon’un ilk zamanlardaki ismi) ile ortaklığa gitmeleri ile sonuçlandı. İlk fotoğraf makinelerinde Nippon Kogaku, lenslerden, lens ağzından ve optik bileşenler sorumluyken, Precision Optical Instruments Laboratory ise fotoğraf makinesinin gövdesi ve tüm mekanik bileşenlerinden sorumlu olacaktı. Bu birlikteliğin ilk ürünü 1935 sonlarında duyrulan Nikkor 50mm f/3.5 lense sahip Hansa Canon modeli oldu.


İlk Canon: Hansa Canon. Fotoğraf: Pacific Rim Kamera
Daha fazla Hansa Canon fotoğrafı için buraya, buraya ve buraya bakabilirsiniz.

İlk dönemlerinde firmanın pazarlama bölümü olmadığı için Precision Optical Instruments Laboratory ismi makinelerde kullanılmadı. Pazarlama işini yürüten Omiya Shashin Yohin Co., Ltd. in Hansa ismi bu nedenle ilk kameralarda yer almıştı. Omiya yurt dışında da atış yapılabileceğini düşünerek ismin daha batılı olmasını önerdi ve Kwanon yerine de benzer bir okunuşa sahip Canon ismi kullanılmaya başladı.




Canon, Latincede hassaslık anlamına gelmektedir. İngilizcede ise dini bir çok anlama gelmektedir.
Üretimin ilk dönemleri oldukça sancılı geçti ve kimi dönemler ayda on kadar fotoğraf makinesi üretilebilirken, kimi dönemlerde haftada bir makine bile zar zor üretilebildi. Maddi sorunlarını çözmek için 10 Ağustos 1937′de halka açılan firmanın ismi de Precision Optical Industry Co., Ltd. olarak değişti. Canon bu tarihi resmi kuruluş tarihi olarak kabul etmektedir.

1937′de şirket kendi lenslerini üretmeye başladı. İlk ürünler daha çok test amaçlı üretilmişti ve Serenar adını aldılar. İlk üretilen lensler 50mm f/4.5, 45mm f/0.95 ve 135mm f/4 oldu.

Şirketleşme firmaya yaradı ve 1939 yılında yeni modeller piyasaya sunuldu. Omiya’nın pazarlamacıları iyi çalışarak firmanın bilinirliğini ve satışlarını arttırdı, hatta İngiltere’deki British Journal of Photography dergisine ilan bile verildi.
İkinci Dünya Savaşı çoğu firma gibi Precision Optical Industry Co., Ltd’e de zarar verdi. Fabrikalarda zarar çok azdı ama bu esnada kaos ortamında iş yapmak çok zordu. 1944 yılında firma üretimini ve işlemlerini durdurdu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası

1945 yılında şirket yeniden üretime başladı ama hammadde temini hala sıkıntılıydı ve bu üretime yansımaktaydı. İşgal güçlerinin ekipman talebi firmanın toparlanmasına yardım etti. Firma bu dönemde Leica’da bulunmayan bazı yeniliklere imza attı.

Precision Optical Industry Co., Ltd, Hansa Canon ve Serenar isimleri kullanıcılarda akıl karışıklığına neden olduğu için 1947′de firma ismi bir kez daha değişikliğe uğrayarak Canon Camera Co., Ltd oldu.

Savaş sonrası dönemdeki hammadde sıkıntısı kimi makinelerde Serenar 50mm f/3.5, kimilerinde ise Nikkor 50mm f/3.5 lenslerinin kullanılmasına neden oldu. Bu durum Canon içersinde kendi lenslerimizi kendimiz üretelim baskılarının oluşmasına neden oldu. 1947′de geliştirilmesi biten Serenar 50mm f/2 standart lens olarak kullanılmaya başlandı ve Canon’un ilk değiştirilebilir lensi olan Serenar 135mm f/4 de tanıtıldı. Canon’un Serenarları çoklu üretmeye başladığını duyurması ile de 1948 yılında Nippon Kogaku, Nikkor lenslerini temin etmeyi durdurdu. Bundan sonraki dönemde Canon fotoğraf makineleri, Canon’un kendi lensleri ile satılmaya başlandı.

Kendi lenslerini üretmeye başlayan Canon, bu alanda oldukça hızlı yol aldı ve 1951 yılında başyapıt olarak kabul edilen Seranar 50mm f/1.8 tanıtıldı. Gaussian lens tasarımının zayıflıklarını gidermenin yolu bulunmuştu ve bundan sonraki dönemde bir çok başarılı lensin geliştirilmesinin önü açılmış oldu. 1953′te Serenar lens markası ismi de Canon ile değiştirildi.



Serenar 50mm f/1.8

1951 ve 1952 yıllarında diğer 35mm rangefinder fotoğraf makinelerinde olmayan harici flaş kızağı, flaş senkronizasyonu gibi özeliklerle donatılmış yeni modeller piyasaya sunuldu. Canon bu alanda oldukça yol katetmiş ve aranılan bir marka olmuştu, hatta Leica’ya denk olarak kabul ediliyordu, taa ki Leica M3 duyurulana kadar…
Leica M3 ve SLR’ye geçiş

Leica, 1954 yılı Photokina fuarında M3 modelini tanıttı. Dengeler birden değişiverdi. Tamamen yeni bir bakış açısı ile tasarlanan Leica M3 zamanının ötesinde bir rangefinder gövdesiydi. Canon, M3′ün ardından, Japon teknolojisi ile üretilebilecek fotoğraf makineleri için yeni arayışlara girdi. Yani, Leica M3, Canon’da ciddi bir değişimin temellerini atmış oldu.

Canon’da yapılan toplantılarda mühendisler ’satın alabileceğimiz fotoğraf makineleri üretmek istiyoruz’ deyince pahalı, üst sınıf fotoğraf makineleri yerine uygun fiyatlı ürünler geliştirme çalışmaları yapılmaya başlandı. Bunun ilk meyvesi 1961 yılında satışına başlanan ve oldukça iyi satış rakamlarına ulaşan Canonet oldu. Canonet de rangefinder türevinden bir fotoğraf makinesiydi. Daha düşük maliyetli ve daha kompakt fotoğraf makinesi olarak tasarlanan ve bir film karesine 2 kare sığdıran yani yarım kare çeken ilk Canon modeli olan Color Demi de 1963′de duyuruldu.


Canonet: http://www.flickr.com/groups/canonet/pool/


Canonet hakkında daha fazla bilgi için buraya, buraya ve buraya bakabilirsiniz.

Damaiao Sanatana'dan Canon Demi, G10 boyut karşılaştırması.

Demi serisi hakkında daha fazla bilgi için buraya ve buraya bakabilirsiniz.

1968 yılına kadar 35mm rangefinder üretimine devam edilmiş olsa da bir yandan da SLR çalışmaları devam ediyordu. 1959 Mayısında Canon’un ilk 35mm SLR kamerası, Canonflex duyuruldu. SLR mantığı uzun süredir biliniyordu ama rangefinder boyutlarında bir SLR yapmak teknik yetersizliklerden dolayı mümkün olamıyordu. Pentaprizma, hızlı ayna sistemi gibi yeni teknolojilerle SLR üretiminin önündeki engeller kalkmıştı. Bir sonraki ay da Nikon, Nikon F modelini duyurdu yani SLR ve değiştirilebilir lens dönemi resmen başlamıştı :)

Fotoğraf: www.leitzmuseum.org

İlk Canonflex, değiştirilebilir pentaprizma bölümü, gövdenin altına yerleştirilmiş film sarma kolu, çıkartılabilir gövde önüne takılan poz ölçüm cihazına sahipti ve sadece 2 adet lens seçeneğine sahipti: Canon 50mm f/1.8 Super-Canomatic R ve Canon 100mm f/2 Super-Canomatic R. Canon’un ilk SLR lens sistemi R serisi olarak adlandırıldı. Sistem ve görünüş olarak daha sonra gelen FL/FD serilerine benzese de, tam uyumlu olmasını engelleyen bileşen yerlerinin farklı konumları söz konusuydu. EOS serisine kadar kullanılan lensin arka bölümünde yer alan kilit mekanizması R serisinde de mevcuttu.

Canonflex serisine daha sonra daha uygun fiyatlı Canonflex RP katıldı. En ileri seviye model ise Canonflex R2000 oldu. Canon her ne kadar bunun ilk 1/2000 hızına sahip olduğunu yazsa da ben farklı kaynaklarda, 1/2000′i sunan ilk modelin birkaç ay önce tanıtılan Konica F olduğunu okudum. Serinin son modeli de Canonflex RM oldu. Canonflex serisi 2 lensle başlayıp 16 lense ulaşarak yerini FL serisine bıraktı. Canon’un ilk zoom lensi olan Canomatic Zoom R 55-135mm f/3.5 de 1963 yılında duyuruldu.
Canonflex firmaya istediği başarıyı getiremedi çünkü:

  • Canon aksini iddia etse de alt tarafta yer alan kurma kolu pek pratik değildi.
  • Değiştirilebilir odaklama ekranları ve ayna kilidi yoktu
  • Lens çeşidi azdı. Uyarlanan çoğu lens rangefinder serisinden geldi ve otomatik diyaframdan yoksundu ki bu lensler genelde Canonflex adaptörü ile kullanılıyordu.
  • Canonflex geniş açısız duyuruldu! Sistem ömrünü tamamladığında en geniş açılı lensin odak uzaklığı 35mm idi.
  • Nikon F, ilk elektrikli motor ünitesini, ilk değiştirilebilir odaklama ekranlarını, ilk alan derinliği önizleme düğmesini, ilk ayna kilidini ve 21mm-500mm aralığında lens serisini sunan SLR olarak daha fazla ilgi topladı.
Canonflex gövdeleri ve lensleri hakkında en derli toplu bilgiyi Captain Jack’s in sitesinde bulabilirsiniz.


1964 Canon FX. Fotoğraf: www.vintagephoto.tv


1964 yılında Canon, FL lenslerini kullanan FX modelini duyurdu (daha fazla bilgi için buraya ve buraya bakabilirsiniz). Bu sayede lens-kamera arası iletişim daha etkili sağlanmış oldu. 1965 yılında ilk TTL ölçüm sistemine sahip Pellix modeli tanıtıldı (daha fazla bilgi için buraya ve buraya, örnek fotoğraflar için de buraya bakabilirsiniz).


FL serisi, R serisine göre daha geniş bir yelpazeye sahipti. 19mm ile 1200mm arasında, 3 tanesi zoom lens olmak üzere toplam 33 lens üretildi. FL lensler hakkında daha fazla bilgi için buraya ve buraya bakabilirsiniz.


Canon FL serisi lensleri toplu halde


1969′da firmanın ismi son kez Canon Inc. olarak değişti.
FD serisi ve Canon’un yükselişi

Canon beş yıllık geliştirme döneminin ardından 1971′de F-1 modelini duyurdu. Daha önceki SLR modellerine göre oldukça büyük bir ilerleme söz konusuydu. F-1 profesyonel fotoğrafçılar göz önünde bulundurularak, zor şartlara dayanacak şekilde geliştirilmişti. 1972′de de saniyede 9 kare çekmeye izin veren motor eklentisi kullanıma sunuldu ve F-1, spor fotoğrafçıları için aranılan bir makine haline gelmiş oldu. Lens kafası FL serisine benzer olsa da elektronik olarak daha gelişmiş bir sisteme sahipti ve FD serisi olarak isimlendirilmişti. F-1 modeli kullanıcıları arasında ‘ağır tank’ takma adını almıştı.


Canon F1. Fotoğraf: ©Jackslai


F-1 ile beraber duyurulan bir diğer fotoğraf makinesi de FTb modeliydi. FTb modeli kaliteli ve uygun fiyatlı, genel kullanım ürünü olarak sunuldu ve üç yılda bir milyonun üzerinde satış rakamına ulaştı.


Canon FTb-N. Fotoğraf: ©Jackslai


1974 yılında geliştirilen AE-1 modeli ise kamera sektöründe bir kilometre taşı oldu çünkü gövdede merkezi işlem birimi (MIB/CPU) taşıyan ilk SLR modeliydi. AE ismi Automatik Exposure yani otomatk pozlamadan gelmekteydi. Canon’un ana pazarlama maddesi de AE-1 ile fotoğraf çekmenin artık çok kolay olduğu şeklinde belirlendi. AE-1 gerçekten de zamanının en kolay kullanılabilen SLR fotoğraf makinesi oldu ve 1984 yılına kadar üretilmeye devam etti. 5 milyondan fazla satılan AE-1 en çok satılan 35mm kamera ünvanına sahiptir. AE-1 hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler buraya bakabilirler.


Canon AE-1. Fotoğraf: ©Jackslai


1978 yılında ise o güne kadar üretilmiş en gelişmiş SLR olan A-1 piyasaya çıktı. A-1 toplam 5 otomatik pozlama moduna sahipti ve dahili mikroişlemci sayesinde kullanımı da oldukça kolaydı. Program moduna sahip ilk SLR modeli olan A-1 oldukça iyi satış rakamlarına ulaştı. 7 haneli LED bilgi ekranı sayesinde bilgilerin okunması oldukça kolaydı. Benim de ilk göz ağrım olan Canon A-1 siyah ve sağlam gövdesi ile oldukça kaliteli bir fotoğraf makinesiydi. A-1′in başka hiçbir firmanın sunmadığı bu kadar çok pozlama modunu nasıl sunduğunu merak ediyorsanız, buraya bakabilirsiniz.


Canon A-1. Fotoğraf: ©Jackslai


Kullancı geribildirimlerini dinleyen Canon, daha kolay kilitlenen mekanizması ile FD serisini yeniledi ve lenslerin başına ‘New’ eklendi. FD lensler hakkında daha fazla bilgi için buraya, buraya ve buraya bakabilirsiniz.


New FD serisi Canon lensleri


Canon F-1′in 10 yıldan önce yerine yenisinin geçmeyeceğini söylemişti ve bunu gerçekten de yerine getirdiler :) Aradan geçen yıllarda fotoğraf makilerinde elektronik kontrolcülerin kullanımı yaygınlaşmıştı ve kaçınılmaz olarak 1981 yılında elektronik parçalarla F-1 yenilendi ve ‘New F-1‘ olarak adlandırıldı. New F-1 oldukça esnek tasarlanmıştı. Hem elektronik, hem de mekanik perde sistemine sahip olan makine gerektiğinde pilsiz de kullanılabiliyordu. 1984 yılında özel motor ünitesi ile saniyede 14 kare çekim yapabilen sınırlı sayıda üretilmiş bir versiyonu da satışa sunuldu.


Canon New F-1 aksesuarlarıyla birlikte. En sağdaki sisteme dikkat :)


1980 başlarındaki petrol krizi insanları daha uygun fotoğraf makineleri almaya itti. Bu, SLR satışlarının azalmasına neden oldu. Canon daha uygun fiyatlı ve kullanımı kolay T serisini bu dönemde çıkardı. 1983′de T50 ile başlayan seri, 1984′de T70, 1985′de de T8o ile devam etti.

T50, 490gr’lık gövdesi ve basit çekim sistemi ile giriş seviyesi DSLR modelleri ile kompakt makineler arasında bir yere sahipti. Makine kolay kullanım sunmak için o kadar sadeleştirilmişti ki film sarma kolu ve ASA tekerinden başka kontrol bileşeni bulunmuyordu. Filmi makineye yerleştirmenizden sonra, diyafram ve enstantanenin, flaş gücünün ayarlanması ve filmin sarılması tamamen otomatik olarak T50 tarafından yapılmaktaydı.


Canon T50. Fotoğraf: De MAF


T70, T50′nin üzerine 2 program modu (TV ve M) daha ekleyen model oldu. Asıl fark yaratan model ise T80′di. Çekim modlarını, metin yerine simgelerle gösteren T80, FD kafasına sahip ve lens-gövde arasında iletişime izin veren üç özel lensle AF desteğine sahipti. Bu lensler günümüzde kolay bulunmayan AC 50mm f/1.8, AC 35-70mm f/3.5-4.5 ve AC 75-200mm f/4.5

modeleri idi. T80 modeli Canon’un ilk 35mm AF SLR fotoğraf makinesi kabul edilebilir. T80′e dair daha fazla bilgi için buraya, daha fazla fotoğraf içinse buraya bakabilirsiniz.


CanonT80AClenses.jpg

Canon T80 ve AF lens


T serisinin en bahtsız modeli ise T90 ‘di çünkü çok kısa bir ürün ömrüne sahip oldu. Piyasaya çıktığı 1986 yılından sadece 1 yıl sonra çıkan, gövdeden AF motoruna sahip ilk SLR, Minolta Maxxum 7000, çıkar çıkmaz sektörü dağıttı. T90, FD serisi lensleri kullanan gövdeler arasında en gelişkini olsa da sektör artık AF’ye kaymaktaydı ve Canon’un buna direnmesi pek de mümkün değildi. Canon mevcut kimi kullanıcılarını üzmeyi göze alarak FD sistemini terkederek tamamen yenilenmiş bir sistem olan EOS sistemine, 1987 yılında, Canon EOS-650 ve EOS-620 modelleri ile geçti. Canon için artık yeni bir sayfa açılmıştı.

1986 yılında dijital fotoğrafçılığın atası diyebileceğimiz SVC sistemini kulanan, Sony Mavica mantığı ile çalışan yani görüntüyü manyetik ortamda saklayan RC-701 modeli piyasaya sürüldü. Bu kameralara ‘Still Video Camera (SVC)’ denmekteydi yani düz çeviri ile ‘Hareketsiz Video Kamera’. 6.6 x 8.8mm boyutlarındaki CCD 0.2MP çözünürlüğe sahipti. Nikon, Olympus ve Minolta da SVC prototipleri geliştirdiyse de hiçbiri seri üretime geçmedi. Görüntü olarak günümüz DSLR modellerine oldukça benzeyen bu modeller DSLR’lerin çok kısa bir süre sonra gelmesi ile kendilerine çok geniş bir kullanım alanı bulamadılar.
Canon EOS: Ciddi bir değişim!

1985′te Minolta’nın gövdeden AF motoruna sahip ilk SLR olan Maxxum 7000 modelini tanıtması ile Canon için bir başka dönüm noktası gelmiş oldu. Aynı sene Nikon da F-501 modeliyle AF sistemine geçmiş ve yerel pazarın %50’si birden AF gövdelerin olmuştu. Lenslere monte edilmiş gibi duran AF sistemlerinden daha fazlası gerekmekteydi (o dönemde lenslere eklenen AF kutularından bahsediyoruz ki kimileri ek kalem pil kullanmaktaydı). Canon AF sistemini mevcut FD kafası ve lensleri ile kullanamayacağını, sıfırdan tasarlanmış bir sisteme ihtiyacı olduğunu görüp 1985 yılında çalışmalara başladı.


1985, Minolta Maxxum 7000: İlk gövdeden AF sistemine sahip SLR


Bu esnada AF sistemine çok basit de olsa sahip olan T80 modeli çıkarıldı ama AF hızı yeni nesil gövdelerin çok uzağındaydı. Yoğun bir çalışma sonrasında, Canon’un 50. yılında yani 1987′de EOS sistemi tanıtıldı. Tanıtımda EOS 650 modeli kullanıldı. EOS 650, o yıl için en çok satan SLR modeli oluverdi ve iki tane yılın fotoğraf makinesi ödülü kazandı. Aynı yıl içerisinde EOS 650′nin daha gelişmiş modeli olan EOS-620 de piyasaya çıktı.


1987, Canon EOS 650. Görsel: http://hubpages.com/hub/Eos-650


EOS sisteminin başarısında en büyük pay şüphesiz sıfırdan tamamen elektronik olarak tasarlanmasıydı. Nikon ve Pentax gibi markaların kullandığı gövdeden AF motoru ve bu motorun lensle olan mekanik bağlantısı, EOS’ta yerini tamamen elektronik sistemlere bırakmıştı. EOS sisteminin EF serisi lensleri de bu sıfırdan tasarlanma sayesinde rakiplerinin ilerisinde özelliklere sahipti:

  • USM (UltraSonic Motor): Sessiz ve oldukça hızlı netleme sağlayan bu sistem profesyonellerin EOS sistemini tercih etmesinde önemli bir etken oldu.
  • Geniş bayonet çapı: 54mm’lik iç çapı ile o güne kadar kullanılmış en geniş bayonete sahip olan EOS sistemi sayesinde çok hızlı lensler tasarlanabilecekti. 50mm f/1.0, 85mm f/1.2 gibi lensler bu sayede üretilebildi. Bu lenslerin FD olarak da bulunması Canon’un iddiasını biraz geçersiz kılmakta diye düşünüyorum:)
EOS sisteminin ilk ciddi modeli olan EOS-1 ise 1989′da tanıtılarak uzun zamandır Nikon’un gerisinde kalınan profesyonel pazarda liderlik ele geçirildi. EOS-1, gelişmiş AF sistemi ile spor fotoğrafçılarının gözdesi oldu. EOS-1′in satışlarını destekleyense, elbette beraber duyurusu yapılan kaliteli EF lensleriydi: EF 20-35mm f/2.8L AFD, EF 80-200mm f/2.8L AFD, EF 50mm f/1.0L USM ve EF 85mm f/1.2L USM.

1989, Canon EOS-1

1988′de Seul’de yapılan Yaz Olimpiyatları’nda Nikon F3 kullanan fotoğafçıların yanında pek Canoncu görülmezken, 1992′deki oyunlarda Canon EOS-1′in ciddi bir üstünlüğü olmuştu, Nikon F3 ve F4′ler azınlıktaydı. Bu tarz büyük spor etkinlikleri profesyonel kullanımda hangi firmanın daha çok tercih edildiğini görmekte etkili olmakta. Beyaz lensler Canon, siyah lensler Nikon kullanıldığını göstemekte :)

2006 Atina Olimpiyatları, 100m erkekeler finali. Fotoğraf: ©Vincent Thian

Canon EOS-1‘in (1/8000, 5.5fps) ardından 1994′te Canon EOS-1N, 1995′te Canon EOS-1N RS (10fps) ve 2001′de de Canon EOS-1v geliştirildi. Nikon’un 1988′de çıkardığı amiral gemisi F4′de sadece eski stil, mod tekeri benzeri yapıda, enstantane tekeri bulunmaktaydı, diyafram da lens üzerinden ayarlanmaktaydı. Canon 1989′da çıkardığı EOS-1′de elektronik sistemin yardımı ile diyaframı da enstantaneyi de gövdeden değiştirebiliyordu ve bunun için iki adet teker ile rahat bir kullanım sunmaktaydı. Nikon’un çift teker ile benzer kullanımı sunması için Nikon kullanıcılarının 1995′de çıkarılan Nikon F5 modelini beklemesi gerekti. Aradaki bu boşluğu iyi değerlendiren Canon, profesyonel kullanıcı kitlesini FD sisteminde başaramadıkları kadar genişletti

Yukarıdaki fotoğrafta Canon’un pazarlama stratejisinin ne kadar başarılı olduğunu görebiliyoruz. Okuduğum bir yazıda, spor müsabakası çeken bir profesyonel şöyle diyordu. Canon’un pazarlamacıları büyük müsabakalara katılıyorlarmış ve dijital Canon kullanmayanları (filmli Canon ve Nikon kullanıcıları yani) kesiyorlarmışlar. Uygun anda yanlarına gelerek müsabakaları isterlerse dijial EOS’larla çekmek için makine ve ekipman verebileceklerini belirtiyorlarmış. Genelde hayır diyen pek çıkmıyormuş ve sonuç dijital EOS sistemine geçmiş bir pro oluyormuş. Bunu yazan fotoğrafçı da bu yöntemle filmden dijitale geçmiş :)
Canon EOS-1N ile EOS-1′in eksikleri giderildi ve 5 noktalı AF ile odaklama yapılan noktayla bağlantılı 16 bölgeden pozlama yapabilen sistem gibi yenilikler eklendi (EOS-1, EOS-1N arasındaki farklar için buraya bakabilirsiniz). Canon bir sonraki amiral gemisi olan EOS-1N RS’de kullandığı hareketsiz ‘pellicle’ ayna sistemi sayesinde AF sisteminden feragat etmeden saniyede 10 kare çekim yapmayı başardı.



Canon EOS-1N modüler yapıda yasarlanmıştı. Normalde 2.5-3fp olan sıralı çekim hızı Power Drive Booster E1 kullanımı ile 5-6 kareye yükselebiliyordu.

Canon, 1992 yılında Photokina’da tanıttığı EOS-5 QD modeli ile gene birçok ilke imza attı. Bir fotoğraf makinesinde 5AF noktasını sunan ilk gövde olan EOS-5 QD, aynı zamanda gözle kontrol edilebilen AF sistemine sahip ilk modeldi. Bu sistemde göz hareketlerini takip eden iki adet IR algılayıcı vardı ve gözünüzün baktığı AF noktası seçili hale geliyordu. Kişiselleştirilebilen bu özellik nedense dijital EOS serilerinde kullanılmadı.

Yüksek prestij anlamına gelen Pro sınıfta liderliği ele geçiren Canon’un asıl kar getiren sınıf olan uygun fiyatlı kameralarda da boş durduğunu düşünmek uygun olmazdı :) Bunun için 1993 yılında KISS serisi yaratıldı. Bizim EOS 450D, EOS 500D gibi modellerin Japonya’daki isimleri hala KISS ile başlar. Canon’a göre KISS’in açılımı “Keep it Simple and Silent” yani “Basit ve Sessiz Tut” idi. Tahmin edeceğiniz gibi KISS serisi oldukça başarılı oldu ki hala da Japonya’nın haftalık en çok satanlar listesinde ilk beşte en az bir adet KISS modeli bulunur :) İlk KISS modeli hakkında daha fazla bilgi için buraya bakabilirsiniz.

Dijital çağ

Canon, SV serisi ile adım attığı dijital çağa tam anlamıyla 1995 yılında Kodak ortaklığıyla geliştirilen EOS DCS sistemleri ile giriş yaptı. 1996 yılında da kompakt Powershot 600 modeli ile uygun fiyatlı dijital fotoğraf makinesi üretimine de başlanmış oldu. Uygun fiyatlı desek de bu kompakt modeller ilk çıktıkları dönemlerde pek de ucuz değillerdi. İlk Canon DSLR modeli olan Canon EOS D30, 2000 Eylülünde duyuruldu.


2000: Canon EOS D30 Fotoğraf: ©Jeffrey Chau


Canon’un D30 modeli tamamen DSLR olarak tasarlanmış ilk Canon ürünüydü. Nikon pro bir gövde ile açılışı yaparken Canon daha uygun fiyatlı bir modelle ilk denemesini gerçekleştirmiş oldu. Canon D30 aynı zamanda da CMOS algılayıcı kullanan ilk DSLR modeliydi. 3MP’lik CMOS sensörü 1.6x odak çarpanına sahipti. D30 ve D60′dan sonra dijitali simgeleyen D harfi de model isminin başından sonuna taşındı.

Canon EOS 1D ile de 1.3x odak çarpanına sahip CCD algılayıcılı profesyonel ürün piyasaya sürülmüş oldu. 4.15MP’lik algılayıcı 35mm formatındaki gövdeler içinde o ana kadar ki en büyük algılayıcıydı ve 1D, 8fps çekim hızıyla en hızlı seri çekim yapabilen DSLR modeliydi.


2001: Canon EOS-1D


Bir sene sonra yani 2002 yılında ise Canon, EOS 1Ds modeli ile ilk tam-kare CMOS algılayıcıya (11.9MP) sahip DSLR’ı kullanıma sundu. 11.9MP’lik çözünürlüğü ile rakiplerinin önünde yer alan Canon, 1Ds serisi ile uzun yıllar MP lideri oldu. Canon 1Ds modeli hala görüntü kalitesi söz konusu olduğunda oldukça iyi sonuçlar elde edebilmektedir.

2003 senesinde duyurulan EOS 300D /EOS Kiss Digital modeli ile de 1000USD bariyeri kırılmış oldu. EOS 300D modeli sayesinde rekabetçi fiyatlarla DSLR sahibi olabilmemizin önü de açılmış oldu :) İlk EF-S lens olan EF-S 18-55mm f/3.5-5.6 USM yani kit lens de EOS 300D ile birlikte duyuruldu.


2003: Canon EOS 300D


Kaynak
 

Everalone

Öğrenci
Katılım
12 Ağustos 2009
Mesajlar
87
Reaksiyon puanı
11
Puanları
0
Canon çok sevdiğim bir marka (fotoğraf makinesi olarak)
çok basit bir kaç modeline sahibim (a60 - a1100 ixus 95)
yarı profesyonel bir makine idealim benimde, umarım bir gün kavuşacağım :)
 

hnl

Asistan
Katılım
20 Ocak 2007
Mesajlar
386
Reaksiyon puanı
6
Puanları
18
EOS serisi çok pahalı :rolleyes:
 

ANNE

Müdavim
Emektar
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Canon çok sevdiğim bir marka (fotoğraf makinesi olarak)
çok basit bir kaç modeline sahibim (a60 - a1100 ixus 95)
yarı profesyonel bir makine idealim benimde, umarım bir gün kavuşacağım :)

Evet, makineleri çok güzel. Fiyatlar biraz uçuk.

İnşallah istediğiniz foto makinesini elde edersiniz.

Saygılar.
 
Üst