Dinsiz gazeteci Allah'ı öyle anlattı ki...

braveheart.fb

Profesör
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
1,985
Reaksiyon puanı
92
Puanları
228
Cami ışıklarına bakan çocuk...


Sonra büyüdüm.

İnanmanın huzurundan aklın huzursuzluğuna geçtim.


O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım.

Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu.

Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim.

Başkaldırmanın müthiş cazibesine kapılmıştım.



Çocukluktan gençliğe geçmeye çalıştığım dönemlerde yazarlık hayalleriyle dolu olduğumu gören babam, ‘Yanağını cama yapıştırıp, evin çaprazındaki caminin şerefesinde iftar zamanını haber veren ışıkların yanmasını, ışıklar yanar yanmaz bunu bağırarak haber verdiğinde büyüklerin aferinini almak için heyecanla bekleyen bir çocuğu anlatabilir misin' demişti.

Yaklaşık kırk yıldan beri o çocuk aklımdadır.

Hálá o sahneyi ve o çocuğu en iyi biçimde nasıl anlatacağımı bulamadım.

Ama bu görüntü benim yazarlık temrinlerimden biri oldu.

Babamın kendi çocukluğunun anılarının arasından çıkartıp bana yazı ödevi olarak verdiği sahneye kendi çocukluğumun anıları da eklendi.

Evimizin hemen karşısındaki küçük cami.

Ramazan geceleri mahallenin çocuklarıyla birlikte gittiğimiz teravih namazları, camideki büyüklerin bize başka zamanlarda pek de göstermedikleri bir şefkati göstermeleri, hálá çocuk aklımla ezberlediğim biçimde söylediğim ‘allah umme salli ala'nın muhteşem melodisiyle dalgalar gibi kabaran o tuhaf coşku, namaz çıkışında hissettiğimiz o ağırbaşlı memnuniyet...

Sahur vakti sıcak yataktan gözlerim yarı kapalı kalkıp sobası yakılmış salonda hazırlanmış sofraya oturuşum, galiba sadece ramazanlarda yapılan o yumurtaya bulanmış ekmek kızartmaları, demli çay, beni sevgiyle ve gururla bağrına bastığını düşündüğüm büyük bir kalabalığın parçası olmanın güveni ve sonsuz bir huzur.

Allah'ı çok sevmiştim.

Ondan benim anlamadığım kelimelerle söz ediyorlardı ama o benim için, beni sevmesini istediğim temiz yüzlü yaşlı bir dedeydi, oruç tuttuğum zamanlarda bana gülümsediğini düşünürdüm.

Doğrusu ya ondan pek korkmazdım.

Ama beni sevmesini isterdim.

İlk kez okulda din hocası cehennemi uzun uzadıya bütün korkunçluğuyla anlattığında dehşete düşmüştüm, benim teravih namazlarında, iftarlarda, sahurlarda hissettiklerimle hocanın anlattıkları hiç birbirine benzemiyordu.

O, beni çok korkutan, bana çok uzak, çok mesafeli, çok gazaplı, benim çocuk aklımın kavrayamayacağı çok ürkütücü bir güçten bahsediyordu.

Biz dede-torun değildik.

Beni sevmiyordu.

Kötü bir şey yaparsam beni ateşlerin içine atacak, beni yakacak, bana acılar çektirecekti.

Ben ona hiç böyle şeyler yapmazdım ki, ben onun için hiç böyle cezalar düşünmezdim ki, ben onu seviyordum, o niye beni ateşlerin içine atmak istiyordu.

Çok korktuğumu, çok üzüldüğümü hatırlıyorum.

Bir daha uzun yıllar camiye gitmedim.

Din hocası benim çocukluk dünyamın en huzurlu hayalini, o soğuk yatakhanelerde uyumadan önce dua edip kendisine gülümsediğim, herkes bana yaramazlık yaptım diye kızdığında kendisine sığındığım ‘yakınımı' benden koparmıştı.

Sonra büyüdüm.

İnanmanın huzurundan aklın huzursuzluğuna geçtim.

O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım.

Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu.

Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim.

Başkaldırmanın müthiş cazibesine kapılmıştım.

Hayatın zıpkınlı acılarından beni koruyacak bir güç yoktu artık, her acı doğrudan tenime yapışıyor, o acıları taşımakta ilahi bir güç bana yardımcı olmuyordu.

Yirmili yaşlarımda Ankara'da bir işçi kooperatifinde karımla birlikte epeyce sıkıntılar çekerek yaşarken komşularımız olan bir ‘inançlı insanlar' grubuyla karşılaşmıştık.

Gerçekten çok hoş insanlardı, yumuşaktılar, hoşgörülüydüler, benim gençlik saygısızlıklarımı kibar bir sabırla karşılıyorlardı.

Aralarından bir tanesi eski bir kabadayıydı, iriyarı, güçlü kuvvetli bir adamdı, epey kavgaya karışmış, günahın her türlüsüne batıp çıkmıştı, sonra ‘inancı' bulmuştu.

Beni sessizce dinler, ben sözümü bitirince ‘Ahmet, kardeşim' diye başlardı lafa, beni ‘doğru yola' getirmek için uğraşırdı.

Dini korkuyla değil sevgiyle anlatırdı.

Zor günlerdi, babam hapisteydi, kız kardeşim hastaydı, karım hamileydi, beş kuruş para yoktu, bir yayınevinin zemin katında düzeltmen olarak çalışıyor, kazandığım paranın çoğunu kiraya veriyordum.

O sırada hayatımdaki en iyi şey o dindar insanlardı.

Dindarları sevdim.

İnançlarını paylaşmadım ama onlara ve inançlarına imrendim.

Bana çocukluğumu, teravih namazlarını, sahurları, iftar sofralarını, huzuru hatırlatıyorlardı.

Öfkeli değillerdi, çıkarcı değillerdi, haramdan ölesiye korkuyorlardı, muhtaçlara yardım ediyorlardı, inançlarıyla böbürlenmiyorlar, dini bir gösterişe döndürmüyorlardı.

Onlara saygı göstermeyi öğrendim.

Kendi inançsızlığımla onları kırmamaya özen gösterdim.

Zor günlerde bir ‘inançsıza' bağışladıkları dostluğu hiç unutmadım.

Din hakkında düşünmeye başladım, ‘din bir afyondur' ezberinden ‘din nedir' sorusuna geçtim, insanların ve toplumların hayatında dinin yerini merak ettim.

Gerçek bir dindarla, bir müminle, dini gösterişli bir rozet gibi yakasına takanlar arasındaki farkı gördüm.

İçinde bir vahşetle, bencillikle hatta kötülükle doğan ve ölüm gibi karanlık bir yok oluşla varlıkları sona eren insanların gelişiminde, yaşama gücü buluşunda, ahlakı yaratışında, vahşetini sınırlayışında dinin çok önemli kültürel bir değer olduğunu fark ettim.

Dindar olmadım, inançlı olmadım.

Hálá da değilim.

Hiçbir zaman da olmayacağım herhalde.

Ama din fikrini, gerçek dindarları seviyorum.

Tanrı'yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu.

Varlığına inanmıyorum ama o varmış gibi hissetmekten hoşlanıyorum, annemin mezarına gittiğimde dua etmiyorum ama annemi ‘ona' emanet ediyorum.

Artık ne ölümden ne de ölümden sonrasından korkuyorum ama öldükten sonra sevecen bir ışıkla karşılaşıp yaramazlık yapmış küçük bir çocuk gibi ona sığınıp gülümseyeceğimi aklımdan geçiriyorum.

Din hocası cehennemi anlatana kadar süren kuvvetli bir inanca dayalı ‘ilişkim' şimdi bir başka biçimde sürüyor, onun adına yeryüzünde cehennemi yaratanları, onun adıyla gösteriş yapanları, onun adına benim gibi ‘inançsızlara' öfkelenenleri, onun adını sadece insanları korkutmak için kullananları ‘onunla' arama sokmuyorum.

Tanrı'dan bir beklentim yok.

Ona duyduğum sevginin, eğer o varsa, bir beklentiden ya da bir korkudan kaynaklanmadığını o biliyor.

Günahkar olduğumu da, babasının sevgisine sığınan biraz şımarık bir evlat gibi bu günahları işlemeye devam edeceğimi de.

Din adına dehşet salanlar ne derlerse desinler, başkaları için kötülük düşünmeyenleri onun affedeceğine inancım tam, benim tanrım her şeyden önce ‘başkaları için kötülük düşündün mü' diye soracak bir tanrı.

Başkaları için kötülük düşünmezsem, onun varlığına inanmasam bile beni affedeceğini sanıyorum.

Affetmezse de gücenmeyeceğim.

Çocukluğumda tuttuğum oruçların, oturduğum iftar sofralarının huzurunu hiç unutmadım.

Bugün, bir tek kez öyle bir huzurla iftar yapabilmek isterdim.

O huzuru hissedenler, dilerim, o huzuru gereksiz öfkelerle bozmazlar.

Ben bir daha o huzuru bulamayacağım.

Ama, ‘yanağını dışarının soğuğunu hissederek cama dayayıp, evin çaprazındaki caminin ışıklarının yanmasını bekleyen' çocuğu anlatmayı hep deneyeceğim.

Sanırım bunu hiçbir zaman tam da beceremeyeceğim.

Ahmet ALTAN

NOT: Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7 Bu köşe yazısını “Dinsiz gazeteci Allah'ı öyle anlattı ki...” başlığıyla köşesine taşımıştır. Okumak için tıklayın
 

D1360

Asistan
Katılım
14 Ocak 2010
Mesajlar
494
Reaksiyon puanı
13
Puanları
0
Artık ne ölümden ne de ölümden sonrasından korkuyorum ama öldükten sonra sevecen bir ışıkla karşılaşıp yaramazlık yapmış küçük bir çocuk gibi ona sığınıp gülümseyeceğimi aklımdan geçiriyorum.

1- Bu acaba ne kadar samimiyete sığıyor . Tanrıdan beklentim yok diyor . Peki Tanrının seni hoşgörmesi için ne yaptın diye sorarlar adama .

2- pire için yorgan yakılmaz. Bir tane imam dini kötüleyerek anlattı diye herşeyden vazgeçmek kolaya kaçmaktır. Zararın neresinden dönersek kar demeyip , belkide hiç inanmayacağım ömrüm boyunca demek ne derece adil

3- Sevgiye sevgiyle karşılık verilir. Yoksa tek taraflı beklenti içinde olmak ve beni affedeceğine inanıyorum demek ne derece etiktir.
 

megatron

Doçent
Katılım
9 Mayıs 2008
Mesajlar
709
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Allah c.c hidayet versin!


Dünya üzerinde gelmiş geçmiş bütün insanlar, ölümün ardından hesap günü diriltilirler. Ancak inkar edenler için diriliş anı zorlu bir zamandır. İnkarcıların diriliş anındaki şaşkınlık dolu konuşmalarını Allah c.c Kuran'da şöyle haber verir:


Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş." (Yasin Suresi, 52)


Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 97)
 

Nordkapp

Doçent
Katılım
30 Ağustos 2009
Mesajlar
787
Reaksiyon puanı
16
Puanları
18
Allah hidayet versin ne diyelim. Her ne kadar inanmiyrum desede varligina inaniyor ama galiba biraz inat ediyor... Hayirlisi. Henuz cok gec sayilmaz, hala hayatta. Allah hidayet versin...
 

LaWa

Profesör
Katılım
22 Şubat 2009
Mesajlar
3,119
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
Gerçekleri olup bitenleri ve Türkiyenin gündemini tek başına belirleyen kalitelii bir yazar bence.Onu bir kefeye koyup değerlendirmek çok adil değil.Yiğidi öldür hakkını yeme.
Keşke bizim kendimize yakın gördüğümüz kişiler onun kadar cesaretli olabilse.
Hayatta sadece belli bir inanç ve görüş etrafında kendimizi fazla sınırlandırmamız lazım.
Başka durumları bu defa anlama kapasitemiz düşüyor.
Bir dindadışımızla oturup sohbet ediyorsak,bir atesitle de oturup konuşabilmeliyiz.
Aksi halde birbirini tanımayan insanlar dolaylı olarak birbirine düşman oluyorlar.
Ülke olarak da farklılıkları kabul etmenin hep uzağında kaldık ve içimizdeki düşmanlığımızı bir türlü gideremedik.
 

webrettin

Profesör
Katılım
16 Mart 2009
Mesajlar
1,676
Reaksiyon puanı
49
Puanları
228
Allahı varlığını ispatlamaktan ziyade inanmayanların yokluğunu ispatlaması daha zor. Yani inanmamak için şartları fazla zorlmanız gerekli.Ahmet Altanda bunu samimi şekilde dile getirmiş. Kişinin yaşantısı ne kadar günahkar olursa olsun hükme bağlayacak olan bizler değiliz. Ki bu yazıda tebliğ üslubunun ne kadar iyi seçilmesine bir örnek. Müslümanlığa yeni başlayacak olanlara işte şunu yapmazsan cayır cayır yanacaksınla tanıtmak olmaz :)
Bu uslüb daha çok dindar kesime yanlış yapmaması için seçilir, çocuklara değil, ateistlere değil.
 

Vendetta_

Profesör
Katılım
28 Kasım 2009
Mesajlar
3,704
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
tartışma gereksiz adam köşe yazısında, kendinin dine ve yaratıcıya (Allah'a) bakışını anlatmış
öldüğümüz zaman görürüz kim haklı kim haksız :)
 

Elbruz46

Rektör
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
11,938
Reaksiyon puanı
1,338
Puanları
293
Son nefes...

Adam 80 yıl Allah'a küfreder...

Son nefeste iman eder...

80 yıl silinir günahsız bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkar...

Onun bunun dini ne inancı ne bırakalım biz kendimize bakalım...

Biz son nefesi nasıl vereceğiz?

İman halkasının içinde mi dışında mı?

Allah hepimizi inananlardan eylesin yolundan çıkarmasın :)
 

xismailaydin

Profesör
Katılım
28 Eylül 2008
Mesajlar
1,379
Reaksiyon puanı
18
Puanları
218
Yaş
36
Konum
Ankara
Varlığına inanmadığı şeyin özlemini duyarak anlatması, çizgisinden taviz vermeyip, yaptığı şeylerde bir de "dinci bu" etiketinden kaçtığını gösteriyor sanki.

"Aslında var ama ben olmadığı düşüncesindeyim" tarzı çelişik bir durum.

"Orda birşey var ama Allah mı başka birşey mi bilmiyorum" düşüncesinde olduğu gibi.
(Orası neresi ayrı konu :D)

Yani bence ateizm Türkiye için pek mümkün değil. Bu mu ateistlik? Tabii ki hayır.
Adama "bööö" deyip korkutsalar, karşılığında "Allaaaah" nidası alacaklar belki :)
 

feerleas

Profesör
Katılım
21 Haziran 2009
Mesajlar
1,181
Reaksiyon puanı
15
Puanları
0
Son nefes...

Adam 80 yıl Allah'a küfreder...

Son nefeste iman eder...

80 yıl silinir günahsız bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkar...

Onun bunun dini ne inancı ne bırakalım biz kendimize bakalım...

Biz son nefesi nasıl vereceğiz?

İman halkasının içinde mi dışında mı?

Allah hepimizi inananlardan eylesin yolundan çıkarmasın :)
:thumbup::thumbup:
 

braveheart.fb

Profesör
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
1,985
Reaksiyon puanı
92
Puanları
228

Bu Başlığı açarken belki inanmayacaksın ama aklıma sen gelmiştin. Daha önceki mesajlarından aklımda kaldığı kadarıyla sende ateist’in. Ama -bence- çok az ateist'e bulunan hoşgörü vardı mesajlarında. Hoşgörüden kastım, ateistler genelde kendileri dışındaki kişileri “gelişmemiş kişiler” kabul ederler. Bu yüzden Dindarı “akıl ve muhakemeden yoksun kişiler” diye tarif ederler. Eğer akıl ve muhakeme becerisi olsaydı onlarında şimdi tanrının varlığını radden kişiler olması gerekecekti...

Tabi deliler gibi inandıkları bu gerçeğe(!) uymayan modeller onların gözünde ne saygıyı nede hoşgörüyü hak edecekti. Ahmet ALTAN Daha önce Paylaştığım “ben dinsizim” adlı yazıda "Ben dinin ve dindarların önemine inanan bir dinsizim." diyerek -en azından benim için-Ateist kişilerinde isterlerse imam etmemelerine rağmen dine ve dindara hoşgörüyle bakabileceğini göstermiştir.

Bu arada Tüm arkadaşlara; bence dindar bir insanın bile yazamayacağı güzellikte bir başka yazısı olan "Ey kavmim" adlı yazısını okumanızı tavsiye ediyorum....
 

Vendetta_

Profesör
Katılım
28 Kasım 2009
Mesajlar
3,704
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
ateizm anarşizm gibidir ama layığıyla düşüncesini sürdüren pek fazla kişi yoktur. ne yazık ki insanların kafasında hep saldırgan bir imaj çizmişlerdir o yüzden toplumlardaki birçok kesim (%90) aynı tepkiyle cevap veriyor (saldırganlık) ama halbuki insanlar neyi düşünselerde neyi yaşasalarda buna herkesin saygı duyması lazım çünkü düşüncelerin altında yatanları kimse bilemez

ben mesela anarşizmi severim (kuralsızcılık)
anarşizmin temelinde kuralsızlığı kural edinme yatar
bence de insanlar kurallar konulmadan yaşıyabilir
kurallar insanları kısıtlayan bi kavramdır ve gelişmesini önler
ayrıca kuralları koyan organlar kendi koyduğu kuralları istediği zaman genişletip istediği zaman daralttıyosa insanları salak yerine koyuyo demektir bu da bana göre doğru değildir

ben mesela bu doğrultuda anarşizmi severim ama bazı yanları bana olmuyo onlarda din konusunda olanlar
çünkü anarşizm hiçbir kuralı kabul etmez din veya siyaset ayrımı yapmaz
ama müslümanlık ve yaratıldığıma şükretmek yani yaratıcının (Allah'ın) nefesiyle yaratılmak ne bileyim bana huzur veren bişi eğer müslümanlık bana huzur veren bir din
olmasa Benim yaratıcıma (Allah'a) sevgi beslememe neden olmasaydı ben inanıyorum ki 1 dk durmazdım (hatta bu gün okudum bu forumda adının önünde Hz. sıfatı olan biri ibadetleri ne cehennem korkusu ne de cennet sevgisi adına yapmayın Allah'a duyulan sevgi adına yapın diye o durum benimkiside)

tabii bazı düşüncelerimde dinime karşı çıktığım daha doğrusu bana yanlış gelen kısımları yok değil ama zaten herkes beğenip sevseydi şu anda dünyanın tamamı müslüman olmuştu :)
 

Big

Doçent
Katılım
23 Şubat 2008
Mesajlar
746
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
Adam pişmanlık belirtmemiş
Sadece özlemlerini belirtmiş hoş bir yazı ama inanç yönünden boş bir yazı
 

braveheart.fb

Profesör
Katılım
21 Mart 2009
Mesajlar
1,985
Reaksiyon puanı
92
Puanları
228
Adam pişmanlık belirtmemiş
Sadece özlemlerini belirtmiş hoş bir yazı ama inanç yönünden boş bir yazı

Bence asıl inanç yönünden dolu hatta dopdolu bir yazı. Bir Ateist “İslami değerleri anlaşılır kılma ve öğretme görevini üstlenmiş kişilerin yanlış eğitimine” dikkat çekiyor. Kendisini örnek göstererek "ben bu yanlış eğitimin eseriyim" diyor.

“Korkutarak eğitme” maalesef bu ülkenin büyük bir sorunu. Okulda öğretmenler, camide hocalar sürekli kokutmakta, “çocuk ne kadar korkarsa o kadar adam olur” demektedirler. Allah’ı sevmek yerine ondan korkmayı öğütleyen hocalar, bilmediğimiz kaç Ahmet ALTAN yaratmışladır kim bilir? (Müslüman, elbette Allah’tan korkar. Ama buradaki korku Allah’ın sevgisini kaybet korkusudur)
 
Üst