Ottomanzo
Doçent
- Katılım
- 25 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 746
- Reaksiyon puanı
- 7
- Puanları
- 0
Hayatında ilk kez direksiyon başına geçen Yeşer Şarıyıldız'ın ehliyet sınavına kadar yaşadıklarını anlatan eğlenceli bir yazı:
1. gün
Bugün dünyada biri ilk kez otomobil kullandı, ki o benim. Sandığım kadar zor ya da sandığım kadar kolay değildi, sandığımdan bambaşkaydı tam anlamıyla. Bir makine var, onu kullanmayı öğrenmen gerekiyor. Bana böyle demişlerdi yani rahatlatmaya çalışanlar. Buradan hepsine seslenmek istiyorum: “Ne alakası var ya? Elektrikli süpürge kullanıyoruz sanki?
Neyse, sinirimi attıktan sonra devam edebilirim sakince anlatmaya. Korna çalıp dalga geçenleri, üzerime sürenleri, geçiş hakkı benim olduğu halde geçenleri saymazsak eğlenceliydi ilk gün. Aslına bakarsanız, ben onlara da hiç sinirlenmedim sevgili okuyucu; çünkü yanımdaki eğitmen söylemese farkına bile varmayacaktım. Gayet saf, geçiş hakkının onlarda olduğunu sandım, efendime söyleyeyim korna çalındığında yanlış şeritten gidiyorum diye düşündüm filan. Kadının da takdirini kazandım böylece sakinliğimle; ama yarın gösteririm ben onlara!
Bunların dışında, biraz şerit ihlali yapıyorum, sinyalleri unutuyorum ama bu aramızda kalsın lütfen! Aa, bir de çok acayip bir şey daha var; normalde bana 90-100 filan çok yavaş gelirdi, hız yapılsın isterdim; bugün baktım bir ara, uçuyoruz resmen, göstergeye baktım sonra; 40… Bambaşkaymış sürücü koltuğunda oturmak.
2. gün
Bugün daha iyiydi, kavşaktan dönerken zorlanıyorum ama hala. Onun dışında hallederim gibi. Bir de bir yerden dönüyoruz, o döndüğümüz yerde karpuzcu var bir tane, oraya dalacağım diye ödüm kopuyor! Sınav Cumartesi sabahtan olacak, umarım henüz gelmemiş olur o karpuzcu.
Onun dışında hız yapmaya alışmaya başladım. 3’üncü vitesle gittiğimiz bir yer var, 45-50km/s’yi geçmemek gerekiyormuş orda. Özlem’e (direksiyon hocam Özlem) diğer otomobilleri gösterip “E ama bunlar 50km/s ile gitmiyor.” dedim, çok hızlıydılar çünkü bence; o da “Evet, değiller.” dedi, “Biz ne zaman geçeceğiz 50’yi peki?” diye sordum en saf halimle, “Ehliyeti alınca…” dedi. Hiçbir şeyden korkmuyorum da, şu bisikletli çocuklardan fena halde ürküyorum. Üç şerit var mesela yolda, en sağdaysam ve bisikletli çocuk çıktıysa en sola gidiyorum. Gidiyorum değil, kaçıyorum hatta. Yayalardan da çok korkuyordum başta. Benzin almaya da gittik, alıştım kullanmaya, Özlem’in dediğine göre oturuşum rahatlaşmış koltukta. Bir de kalkarken gaza çok basıyorsun deyip duruyor Özlem, ama genelin aksine geri geri gitmede hiç sorun yaşamadım şu ana kadar.
Yarın son gün, biraz stres yapmaya başladım, ama aynı anda da rahatlamaya başladım, çok acayip.
3. gün
Bugün çok eğlenceliydi, bir iki ders daha alsam trafiğe bile çıkabilirmişim. Beni gaza getirmeye çalıştı gerçi bence. Peki işe yaradı mı? Fazlasıyla.
Kalkışlarda gaza hala biraz sert basıyorum, “Viuuvv” diye bir ses çıkıyor arabadan. Yalnız muhabbete dalınca sinyalleri unutuyorum. Özlem’e çok soru sorarlarsa “Otomobil kullanırken konuşamıyorum ben.” desem mi diye sordum, “Saçmalama, kesin kalırsın.” dedi. Şu an en çok soru sorduklarında boş bir anıma denk gelir de arkama döner miyim diye korkuyorum. Bugün en çok duyduğum kelime ‘yavaş’tı. Hız yaptığımın farkına varamıyorum. Sıkıldım galiba bir de aynı parkurda dolaşıp durmaktan. Her şey çok güzeldi, taa ki son turdaki kavşağa kadar. Özlem “N’aptın sen öyle, çok komikti direksiyonu çevirişin falan.” dedi. Gerçi bence Özlem’in o sırada “Aa lütfen bak, bir tane daha ye!” diyerek ağzıma bisküvi tıkmaya çalışmasının etkisi var komikliğimde, ayrıca özellikle belirtmek isterim ki, ben bisküvi sevmem, hele kakaolu olanları hiç ama hiç sevmem. Bu berbat kavşak tecrübemin sonrasında Özlem’e bir tur daha gidelim diye yalvardım, ama başka öğrencisi varmış, vakti yokmuş, yarın yapacağıma inanıyormuş, öyleymiş, böyleymiş, şöyleymiş.
Şu an çok rahatsızım açıkçası, deli gibi korkuyorum yarın olacaklardan
kaynak
1. gün
Bugün dünyada biri ilk kez otomobil kullandı, ki o benim. Sandığım kadar zor ya da sandığım kadar kolay değildi, sandığımdan bambaşkaydı tam anlamıyla. Bir makine var, onu kullanmayı öğrenmen gerekiyor. Bana böyle demişlerdi yani rahatlatmaya çalışanlar. Buradan hepsine seslenmek istiyorum: “Ne alakası var ya? Elektrikli süpürge kullanıyoruz sanki?
Neyse, sinirimi attıktan sonra devam edebilirim sakince anlatmaya. Korna çalıp dalga geçenleri, üzerime sürenleri, geçiş hakkı benim olduğu halde geçenleri saymazsak eğlenceliydi ilk gün. Aslına bakarsanız, ben onlara da hiç sinirlenmedim sevgili okuyucu; çünkü yanımdaki eğitmen söylemese farkına bile varmayacaktım. Gayet saf, geçiş hakkının onlarda olduğunu sandım, efendime söyleyeyim korna çalındığında yanlış şeritten gidiyorum diye düşündüm filan. Kadının da takdirini kazandım böylece sakinliğimle; ama yarın gösteririm ben onlara!
Bunların dışında, biraz şerit ihlali yapıyorum, sinyalleri unutuyorum ama bu aramızda kalsın lütfen! Aa, bir de çok acayip bir şey daha var; normalde bana 90-100 filan çok yavaş gelirdi, hız yapılsın isterdim; bugün baktım bir ara, uçuyoruz resmen, göstergeye baktım sonra; 40… Bambaşkaymış sürücü koltuğunda oturmak.
2. gün
Bugün daha iyiydi, kavşaktan dönerken zorlanıyorum ama hala. Onun dışında hallederim gibi. Bir de bir yerden dönüyoruz, o döndüğümüz yerde karpuzcu var bir tane, oraya dalacağım diye ödüm kopuyor! Sınav Cumartesi sabahtan olacak, umarım henüz gelmemiş olur o karpuzcu.
Onun dışında hız yapmaya alışmaya başladım. 3’üncü vitesle gittiğimiz bir yer var, 45-50km/s’yi geçmemek gerekiyormuş orda. Özlem’e (direksiyon hocam Özlem) diğer otomobilleri gösterip “E ama bunlar 50km/s ile gitmiyor.” dedim, çok hızlıydılar çünkü bence; o da “Evet, değiller.” dedi, “Biz ne zaman geçeceğiz 50’yi peki?” diye sordum en saf halimle, “Ehliyeti alınca…” dedi. Hiçbir şeyden korkmuyorum da, şu bisikletli çocuklardan fena halde ürküyorum. Üç şerit var mesela yolda, en sağdaysam ve bisikletli çocuk çıktıysa en sola gidiyorum. Gidiyorum değil, kaçıyorum hatta. Yayalardan da çok korkuyordum başta. Benzin almaya da gittik, alıştım kullanmaya, Özlem’in dediğine göre oturuşum rahatlaşmış koltukta. Bir de kalkarken gaza çok basıyorsun deyip duruyor Özlem, ama genelin aksine geri geri gitmede hiç sorun yaşamadım şu ana kadar.
Yarın son gün, biraz stres yapmaya başladım, ama aynı anda da rahatlamaya başladım, çok acayip.
3. gün
Bugün çok eğlenceliydi, bir iki ders daha alsam trafiğe bile çıkabilirmişim. Beni gaza getirmeye çalıştı gerçi bence. Peki işe yaradı mı? Fazlasıyla.
Kalkışlarda gaza hala biraz sert basıyorum, “Viuuvv” diye bir ses çıkıyor arabadan. Yalnız muhabbete dalınca sinyalleri unutuyorum. Özlem’e çok soru sorarlarsa “Otomobil kullanırken konuşamıyorum ben.” desem mi diye sordum, “Saçmalama, kesin kalırsın.” dedi. Şu an en çok soru sorduklarında boş bir anıma denk gelir de arkama döner miyim diye korkuyorum. Bugün en çok duyduğum kelime ‘yavaş’tı. Hız yaptığımın farkına varamıyorum. Sıkıldım galiba bir de aynı parkurda dolaşıp durmaktan. Her şey çok güzeldi, taa ki son turdaki kavşağa kadar. Özlem “N’aptın sen öyle, çok komikti direksiyonu çevirişin falan.” dedi. Gerçi bence Özlem’in o sırada “Aa lütfen bak, bir tane daha ye!” diyerek ağzıma bisküvi tıkmaya çalışmasının etkisi var komikliğimde, ayrıca özellikle belirtmek isterim ki, ben bisküvi sevmem, hele kakaolu olanları hiç ama hiç sevmem. Bu berbat kavşak tecrübemin sonrasında Özlem’e bir tur daha gidelim diye yalvardım, ama başka öğrencisi varmış, vakti yokmuş, yarın yapacağıma inanıyormuş, öyleymiş, böyleymiş, şöyleymiş.
Şu an çok rahatsızım açıkçası, deli gibi korkuyorum yarın olacaklardan
kaynak