AKPyi sarsan bölünme korkusu

zafercem

Asistan
Katılım
17 Ekim 2008
Mesajlar
404
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
gerçekgündem'den Barış Yarkadaş bugün harika bir konuya parmak basmış.Yazının özeti Erdoğan'ın artan milliyetçilikten nemalanmak istemesi.Dün miliyetçiliği faşizm olarak görenler bugün nedense birden milliyetçi görünmek istediler.İşte o yazı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen – Abdullah Gül – AKP çizgisindeki Taraf Gazetesi yazarları ile kendilerine “liberal” adını koyan faşistleri şu sıralar hayal kırıklığına uğratıyor. Başbakan Erdoğan, “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak” dedikçe, “liberal faşistler” zıp zıp zıplıyor. Sevgili Gürkan Hacır’ın deyimiyle, liboşlar, “gazozlarına ilaç katılmış ve tecavüze uğramış”lar gibi, “Aman tanrım nasıl olur?” diye feryat figan ediyor. AKP’nin beslemesi yalaka takımı, “Başbakan devletçi oluyor!” “Biri bu gidişe dur desin” diye köşelerinden ağlaşıyor.

Oysa ki; o liberal faşistler; Başbakan Erdoğan’dan bir ‘’demokrat’’ çıkarmak için nasıl da canhıraş çalışmış, kendilerini parçalamışlardı. Onlara göre; Erdoğan ‘’demokrat” Abdullah Gül ‘’AB’ci” AKP de “statüko kırıcı”ydı. Yolsuzluk, yandaş yaratma, rüşvet, yağma, talan ise “önemsiz konular”dı. Hele bir Türkiye AB’ye girsin, o konulara da sıra gelirdi… Yine bu faşistlere göre, “Vatan” dediğin, bir kadının iki memesine değiştirilirdi. “Devlet”in ise ömrü zaten tamamlanmıştı. Zaten; “Ulus – devlet”ler tarihe karışmıştı… Hem ABD varken, başka bir devlete ihtiyaç da yoktu… ABD bayrağı altında yaşamak, onlar için bir onurdu…

AKP’nin, iktidarını koruyabilmek adına, İsrail – AB ve ABD’yle girdiği ‘’ittifak’’ bizim liboşların başını döndürdü aslında. AKP, askere karşı bir güvence olarak AB – ABD bayrağına sarıldıkça, liboşlar hükümetteki partiyle daha da yakınlaştı. AKP’yi “Batı değerleri”nin savunucusu olarak göstermeye başladı. Tabii bu sırada, cepler de doldu. Ahmet Altan, Mehmet Altan, Murat Belge, Eser Karakaş, Ali Bayramoğlu, Salih Memecan, Mehmet Metiner, hayallerinde bile göremeyecekleri paralar kazandı. Paralar geldikçe, liboşların AKP aşkı da depreşti…

Ancak Erdoğan, şu sıralar bizim liboşları çok kızdırıyor. “Ümmetçi” Erdoğan, birdenbire, “vatan”ı savunan “cengaver” haline geliyor. “Bölücü” Kürtlere “pislik” diyor. Gösteri yapanlara ateş eden “pompalı sahibi” yurttaşı savunuyor. Diyarbakır’a gidip “tek bayrak”tan söz ediyor.

AKP’den “demokrat çıkarma” hayalini taşıyanlar ise, güya “aldatılmışlık” duygusuyla yazılar kaleme alıyor. Bir yalaka “AKP Ankaralılaşıyor” diye yazıyor. AKP’nin “statükoya teslim olduğu”ndan dem vuruyor.

Oysa ki; Erdoğan’ın statükoya teslim olduğu falan yok! AKP de Erdoğan da zaten hep statükocuydu… Abdülkadir Aksu’nun, Vecdi Gönül’ün, Cemil Çiçek’in içinde yer aldığı kadrolar, acaba hangi devrimi yapacaktı? Ya da bizim saf liboşlar, ismini saydığımız kişileri, siyaset sahnesinde ilk kez mi görüyordu?

Liboşlar, Erdoğan ve ekibinden bir “devrimci” yaratmaya çalışırken, onun aslında “milliyetçi potansiyele” sahip olduğunu gördüler. Bu yüzden de “serzenişte” bulunmaya başladılar.

Halbuki; bu kadar ağlaşmalarına gerek yok. Sonuçta; AKP’den nemalanmaya devam ediyorlar. Maaşları hesaplarına yatıyor. Yandaş medyada çalışmanın tüm avantajlarından faydalanıyorlar. Hortumun bir ucu sonuçta ceplerine giriyor. Başbakan “Beğenmeyen çeksin gitsin” dese de onlar bunu duymamazlıkten geliyor, demokratçılık oynamak, işlerine geliyor…

Oysa ki; ne demişti büyük Türk düşünürü Erdoğan: “Beğenmeyen gidebilir, bu da benim düşüncem kardeşimmm.”

Biz şimdi Zizek’in deyimiyle, “Liberal Faşistler”i bir kenara bırakp AKP’deki “dönüşüm”ü ele alalım. AKP’nin neden MHP’nin çizgisine geldiğine bakalım:

AKP bir süredir, “bilinçli” bir şekilde “milliyetçiliğe” oynuyor. Yozgat Milletvekili Akgül, “Devlete karşı olanı vururum” diyor. Bakan Vecdi Gönül, tehciri savunuyor. Tehcir olmasa, milli devlet olmazdık, diyor. Başbakan ise, “Ya sev ya terk et” sloganını sahipleniyor.

Aslında tüm bunların tek bir sebebi var: Başbakan, ayağının altındaki toprağın kaydığını hissediyor. Anadolu’nun dört bir yanından gelen anketlerde AKP’nin eridiği ve milliyetçiliğin yeniden prim yapmaya başladığını gördükçe, “vatan – millet – Sakarya” edebiyatına sarılıyor.

Başbakan Erdoğan’ı panikleten anketlerde ortaya çıkan gerçek, AKP’nin rotasını da belirliyor. Özellikle Batı’dan ve Anadolu’dan gelen anketlerde, halkın önemli bir kesiminin “En büyük korkunuz nedir?” sorusuna “Bölünme” cevabını vermesi, Erdoğan ve kurmaylarını kaygılandırıyor.

Zira; 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına şahit olan ve Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan yurttaş, “elindeki son varlığının” da yutulmasını istemiyor. DTP’nin artan eylemleri, ABD ve İsrail’in Türkiye’den toprak kopararak “Kürdistan’’ kurmak istediğinin ortaya çıkması “milliyetçi dalga”yı kabartıyor. Buna bir de “açlık ve yoksulluğun artması” eklendiğinde, “milliyetçiliğin yaygınlaşması”nın zemini daha da güçleniyor. Çünkü; milliyetçilik de en nihayetinde “korkular” üzerinden besleniyor.

“Aç ve açıkta kalacağız, ülkemiz bölünecek, bize sahip çıkan bir devlet olmayacak” duygusu, yurttaşı AKP’den koparıyor. Oysa ki; yurttaş, “güçlü devlet” istiyor. Zihninde yarattığı “devlet” imgesinin varlığını hep korumasını istiyor. Çünkü; yoksulluğa ve açlığa dayanırken, kendini “bayrağımın altında yaşıyorum” diyerek ikna ediyor. Ezanı dinlerken huzura kavuşuyor. “Bölüneceğiz ve devletim güçsüzleşecek, yok edilecek” korkusu, siyasal eğilimlerini de farklılaştırıyor.

Bunu en iyi gören AKP “Diyarbakır’ı kazanmak isterken, Batı’yı kaybedeceği”ni anlıyor. Erdoğan bu yüzden, bayrağı, vatanı ve devleti birdenbire hatırlıyor. “Güçlü bir sol dalga”nın olmaması, yurttaşı milliyetçiliğe yönlendirirken, pragmatik AKP, bu dalga üzerinde sörf yapıyor.
kaynak
 
Üst