Neden iyi bir dindar olduğunu anlatan mafya babasının hikâyesi beni hep güldürür.
Konukları can kulağı ile dinlerken baba bilge bir tavırla şöyle konuşmuş:
“Tanrı devamlı bir şeyler isteyen kullarını sevmez, şükreden ve tövbe eden kullarını sever. Siz sürekli isteyerek onu rahatsız ediyorsunuz. Ama ben istediğim neyse öyle veya böyle mutlaka alıyorum sonra ona karşı olan görevlerimi yapıyorum. Yani tövbe ediyorum, şükrediyorum..”
Frankfurt Mahkemesi’nin Deniz Feneri davası ile ilgili gerekçeli kararını okuduğumda aklıma bu hikâye geldi.
Onlar da “kendilerine göre dindar”..
“Hayırlı bir iş”e kalkışmışlar. Dinci ideolojiyi savunan medya kurmak için dindar insanlardan yardım istemişler ve almışlar.
Hedefledikleri medya kuruluşlarını da çalışır hale getirmişler ama belli ki ihtiraslarını yenemedikleri için tövbelerini tutamamışlar.
İnanmış insanların merhamet duygularını sömürerek onları dolandırdıkları halde kendilerini dine hizmet eden iyi insanlar olarak görmeye ve göstermeye devam etmişler.
Soygun için kurulmuş
Bu işler böyledir. Kötü aletler kullanan insanlar, iyi amaçlara hizmet ettiklerini söyleyerek kendilerini kandırırlar.
Deniz Feneri takımının durumu onlardan bile daha kötü.
Çünkü gerekçeli kararda Alman mahkemesi, bu suç örgütünde rol alan aktörlerin tek amacının “iyi niyetli hayırseverlerin yardımlarını toplayıp kendi amaçları için kullanmak” olduğunu belirlemiş.
Daha önemli tespit şu:
Mahkemeye göre Deniz Feneri, en başında dolandırıcılık suçu işlemek için kurulmuş bir örgüt!
Almanya’da işin başına konulan maşa Mehmet Gürhan, dolandırıcılık amaçlı bir örgüt için çalıştığını bilerek beş yılda 41 milyon euro para toplamış, kendisini Türkiye’den yöneten kişilerin talimatları doğrultusunda yağmaya aracılık etmiş.
Kararda, gerçek başrol oyuncularının Türkiye’de bulunduğu, bunlardan birinin RTÜK Başkanı Zahid Akman olduğu “hakkında soruşturma yapılan kişi” kaydıyla belirtiliyor.
Akman yine yalanlayacaktır bu yazılanları.
Ama CHP’li Kılıçdaroğlu’nu mahcup etmek için Almanya’ya bir ziyarette bulunsun bakalım yakasını kaptırmadan dönmesi kısmet olacak mı?
Üç yıl dayanması zor
Bu olay, gerekçeli mahkeme kararının açıklanması ardından Zahid Akman’ın boyunu aşıp AKP iktidarının kamburu olmuştur.
Parti bu kamburu taşımaya neden katlanıyor?
Deniz Feneri, görünenden daha derin bir organizasyon mudur?
Bu dolandırıcılık günahına bulaşanlar partinin verdiği görevleri mi yerine getirmişlerdir?
Harcandığını düşündüğü anda Zahid Akman’ın yapacağından korkulan ifşaat ve ortaya dökeceğinden çekinilen sırlar mı indirilmesine mani oluyor?
Öyle bile olsa çok önemli bir kamu otoritesi makamını işgal eden Akman’ın “dokunulmaz bir milletvekili” haline getirileceği seçimlere kadar yerinde tutulması ve toplum vicdanının üç yıl uyuşturulması mümkün değildir.
Akman, mecliste dokunulmazlık zırhı sayesinde hesap vermekten kurtulan birçok iktidar milletvekiline oranla korunmayı daha fazla hak ettiğini iddia edebilir ama bu işlerin adaleti yok.
Kamu görevinde tövbe olmuyor. Buna rağmen şükretmekten vazgeçmemeli.
Çünkü beterin beteri var ve Allah beterinden korusun. Amin!
kaynak
Konukları can kulağı ile dinlerken baba bilge bir tavırla şöyle konuşmuş:
“Tanrı devamlı bir şeyler isteyen kullarını sevmez, şükreden ve tövbe eden kullarını sever. Siz sürekli isteyerek onu rahatsız ediyorsunuz. Ama ben istediğim neyse öyle veya böyle mutlaka alıyorum sonra ona karşı olan görevlerimi yapıyorum. Yani tövbe ediyorum, şükrediyorum..”
Frankfurt Mahkemesi’nin Deniz Feneri davası ile ilgili gerekçeli kararını okuduğumda aklıma bu hikâye geldi.
Onlar da “kendilerine göre dindar”..
“Hayırlı bir iş”e kalkışmışlar. Dinci ideolojiyi savunan medya kurmak için dindar insanlardan yardım istemişler ve almışlar.
Hedefledikleri medya kuruluşlarını da çalışır hale getirmişler ama belli ki ihtiraslarını yenemedikleri için tövbelerini tutamamışlar.
İnanmış insanların merhamet duygularını sömürerek onları dolandırdıkları halde kendilerini dine hizmet eden iyi insanlar olarak görmeye ve göstermeye devam etmişler.
Soygun için kurulmuş
Bu işler böyledir. Kötü aletler kullanan insanlar, iyi amaçlara hizmet ettiklerini söyleyerek kendilerini kandırırlar.
Deniz Feneri takımının durumu onlardan bile daha kötü.
Çünkü gerekçeli kararda Alman mahkemesi, bu suç örgütünde rol alan aktörlerin tek amacının “iyi niyetli hayırseverlerin yardımlarını toplayıp kendi amaçları için kullanmak” olduğunu belirlemiş.
Daha önemli tespit şu:
Mahkemeye göre Deniz Feneri, en başında dolandırıcılık suçu işlemek için kurulmuş bir örgüt!
Almanya’da işin başına konulan maşa Mehmet Gürhan, dolandırıcılık amaçlı bir örgüt için çalıştığını bilerek beş yılda 41 milyon euro para toplamış, kendisini Türkiye’den yöneten kişilerin talimatları doğrultusunda yağmaya aracılık etmiş.
Kararda, gerçek başrol oyuncularının Türkiye’de bulunduğu, bunlardan birinin RTÜK Başkanı Zahid Akman olduğu “hakkında soruşturma yapılan kişi” kaydıyla belirtiliyor.
Akman yine yalanlayacaktır bu yazılanları.
Ama CHP’li Kılıçdaroğlu’nu mahcup etmek için Almanya’ya bir ziyarette bulunsun bakalım yakasını kaptırmadan dönmesi kısmet olacak mı?
Üç yıl dayanması zor
Bu olay, gerekçeli mahkeme kararının açıklanması ardından Zahid Akman’ın boyunu aşıp AKP iktidarının kamburu olmuştur.
Parti bu kamburu taşımaya neden katlanıyor?
Deniz Feneri, görünenden daha derin bir organizasyon mudur?
Bu dolandırıcılık günahına bulaşanlar partinin verdiği görevleri mi yerine getirmişlerdir?
Harcandığını düşündüğü anda Zahid Akman’ın yapacağından korkulan ifşaat ve ortaya dökeceğinden çekinilen sırlar mı indirilmesine mani oluyor?
Öyle bile olsa çok önemli bir kamu otoritesi makamını işgal eden Akman’ın “dokunulmaz bir milletvekili” haline getirileceği seçimlere kadar yerinde tutulması ve toplum vicdanının üç yıl uyuşturulması mümkün değildir.
Akman, mecliste dokunulmazlık zırhı sayesinde hesap vermekten kurtulan birçok iktidar milletvekiline oranla korunmayı daha fazla hak ettiğini iddia edebilir ama bu işlerin adaleti yok.
Kamu görevinde tövbe olmuyor. Buna rağmen şükretmekten vazgeçmemeli.
Çünkü beterin beteri var ve Allah beterinden korusun. Amin!
kaynak