|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,200
- Reaksiyon puanı
- 10,315
- Puanları
- 293
[h=1]Vadi Altın Küre'yi ne zaman alır?[/h]
[h=3]Ülkemizde yaşanan senaryo sorunu kendini önce dizilerde gösteriyor. Buna rağmen bazı diziler yıllardır oynamayı sürdürüyor.[/h]
Pargalı öldü yer yerinden oynadı. Polat, Kurtlar Vadisi'nde 10 kez öldü 10 kez dirildi bir şey olmadı. Ne de olsa her şey senaristin hayal gücü ve kaleminin ucuna bakıyordu. Her topal atın bir kör alıcısı vardı. Yıllardır bu alışveriş bir şekilde devam etti zaten.
Peki yurt dışında durum böyle miydi? Bu işin gerçek profesyonelleri böyle mi yapıyordu? İstisnalar dışında senaryosu bu kadar kötü bir dizinin (Osman Sınav dönemi hariç) yıllarca devam ettiği pek baki değil.
Bunun birkaç sebebi olabilir ama en büyüğü Kurtlar Vadisi ekibinin görsel sanatlar açısından yeni bir ürün ortaya çıkaramaması denilebilir. O zaman şu tespiti yapmak mümkün sinema sanatı veya sahne sanatları adına bu ekip kendine güvenmiyordu ve olaya tamamen esnaflık düzleminde bakıyordu.
Oysa dünyada bunun tam tersi örnekleri mevcut. Örneğin The Killing. Dizi bir cinayet hikayesi ile başlıyor ve 2 sezon sürüyor cinayet çözülünce dizi bitiyor, bu kadar.
Daha ilk sahnesinde bir dinginlik ve doğanın seslerine karışmış ayak sesleri çalıyor önce kulağınıza. İki tane koşan kadın görüyoruz; ayrı zamanlarda, ayrı yerlerde. Biri bilmediğimiz bir yöne, biriyse attığı çığlıklarla ölüme koşuyor gibi... The Killing, son derece başarılı bir Danimarka televizyon dizisi "Forbrydelsen"in uyarlaması.
Dizinin ana konusu cinayete kurban giden bir genç kızın soruşturması. İlk sezon 13 bölümden oluşuyor. Seattle'da gerçekleşen bu cinayetin polis soruşturması tabanlı konusu ayrıca üç farklı hikâyeyi daha barındırıyor: Dosyaya atanan dedektiflerin, maktulün ailesinin ve şüphelilerin hikâyesi.
Şehirdeki siyasetçilerin de soruşturmaya dahil olmasıyla olay iyice karışık bir hâl alıyor. Bölümler ilerledikçe hiçbir şeyin kazara olmadığı, herkesin bir sırrının olduğu ve karakterler hayatlarına devam etmeye çalıştıkça geçmişlerinin peşlerini bırakmayacağı su yüzüne çıkıyor.
SIRTINI AJİTASYONA DAYAMIYOR
Bir de Homeland var ki aldığı Altın Küre ile bir kez daha dikkatlerini üzerine çekti. Homeland Amerikalı bir askerin Irak'ta esir alınıp yıllar sonra ülkesine geri dönmesiyle başlıyor.
CIA, terör, savaş, siyaset, komplo, özeleştiri, önyargı vs. hepsini bir potada eriten Homeland özellikle senaryosu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Ajitasyona sırtını dayamadan devlet ve insan merkezli bir eleştirel manifesto sunuyor. Tüm aldığı ödüller ve başarılarına rağmen 3. sezonu için hala net bir karar yok.
BİR ADIM ÖTEYE GİDEMEZ
Peki biz niçin aşk ve dram hikayelerinin dışında bir dizi çekemiyoruz. Bu kadar çok siyasal ve sosyal çatışmanın olduğu bu topraklarda öykü mü yok? Hayır var. Öyleyse sorun ne? Sorun kaliteli senaryonun olmaması. Buna en büyük örnek ise Kurtlar Vadisi. Kurtlar Vadisi bir 15 yıl daha yayımlansa bulunduğu noktadan bir adım daha öteye gidemez. Acı olan ise bu ekip seyirci karşısına kendi alanın da farklı bir projeyle çıkamaz.
kaynak

[h=3]Ülkemizde yaşanan senaryo sorunu kendini önce dizilerde gösteriyor. Buna rağmen bazı diziler yıllardır oynamayı sürdürüyor.[/h]
Pargalı öldü yer yerinden oynadı. Polat, Kurtlar Vadisi'nde 10 kez öldü 10 kez dirildi bir şey olmadı. Ne de olsa her şey senaristin hayal gücü ve kaleminin ucuna bakıyordu. Her topal atın bir kör alıcısı vardı. Yıllardır bu alışveriş bir şekilde devam etti zaten.
Peki yurt dışında durum böyle miydi? Bu işin gerçek profesyonelleri böyle mi yapıyordu? İstisnalar dışında senaryosu bu kadar kötü bir dizinin (Osman Sınav dönemi hariç) yıllarca devam ettiği pek baki değil.
Bunun birkaç sebebi olabilir ama en büyüğü Kurtlar Vadisi ekibinin görsel sanatlar açısından yeni bir ürün ortaya çıkaramaması denilebilir. O zaman şu tespiti yapmak mümkün sinema sanatı veya sahne sanatları adına bu ekip kendine güvenmiyordu ve olaya tamamen esnaflık düzleminde bakıyordu.
Oysa dünyada bunun tam tersi örnekleri mevcut. Örneğin The Killing. Dizi bir cinayet hikayesi ile başlıyor ve 2 sezon sürüyor cinayet çözülünce dizi bitiyor, bu kadar.
Daha ilk sahnesinde bir dinginlik ve doğanın seslerine karışmış ayak sesleri çalıyor önce kulağınıza. İki tane koşan kadın görüyoruz; ayrı zamanlarda, ayrı yerlerde. Biri bilmediğimiz bir yöne, biriyse attığı çığlıklarla ölüme koşuyor gibi... The Killing, son derece başarılı bir Danimarka televizyon dizisi "Forbrydelsen"in uyarlaması.
Dizinin ana konusu cinayete kurban giden bir genç kızın soruşturması. İlk sezon 13 bölümden oluşuyor. Seattle'da gerçekleşen bu cinayetin polis soruşturması tabanlı konusu ayrıca üç farklı hikâyeyi daha barındırıyor: Dosyaya atanan dedektiflerin, maktulün ailesinin ve şüphelilerin hikâyesi.
Şehirdeki siyasetçilerin de soruşturmaya dahil olmasıyla olay iyice karışık bir hâl alıyor. Bölümler ilerledikçe hiçbir şeyin kazara olmadığı, herkesin bir sırrının olduğu ve karakterler hayatlarına devam etmeye çalıştıkça geçmişlerinin peşlerini bırakmayacağı su yüzüne çıkıyor.
SIRTINI AJİTASYONA DAYAMIYOR
Bir de Homeland var ki aldığı Altın Küre ile bir kez daha dikkatlerini üzerine çekti. Homeland Amerikalı bir askerin Irak'ta esir alınıp yıllar sonra ülkesine geri dönmesiyle başlıyor.
CIA, terör, savaş, siyaset, komplo, özeleştiri, önyargı vs. hepsini bir potada eriten Homeland özellikle senaryosu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Ajitasyona sırtını dayamadan devlet ve insan merkezli bir eleştirel manifesto sunuyor. Tüm aldığı ödüller ve başarılarına rağmen 3. sezonu için hala net bir karar yok.
BİR ADIM ÖTEYE GİDEMEZ
Peki biz niçin aşk ve dram hikayelerinin dışında bir dizi çekemiyoruz. Bu kadar çok siyasal ve sosyal çatışmanın olduğu bu topraklarda öykü mü yok? Hayır var. Öyleyse sorun ne? Sorun kaliteli senaryonun olmaması. Buna en büyük örnek ise Kurtlar Vadisi. Kurtlar Vadisi bir 15 yıl daha yayımlansa bulunduğu noktadan bir adım daha öteye gidemez. Acı olan ise bu ekip seyirci karşısına kendi alanın da farklı bir projeyle çıkamaz.
kaynak