Velilere Düşmanlık Etmek Tehlikelidir
Veli bir kula düşmanlık göstermenin akıbetini şu hadis-i kudsî şöyle beyan etmektedir: "Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim" (Buhari)
Veli, Allah'ın emir ve rızasından ayrılmayan bir kul olduğuna göre, ona düşmanlık eden kimsenin haklı bir sebebi olamaz Burada Allah-u Zülcelal'in harbi; onu ya günahlara daldırması ya da küfür bataklığına saplamasıdır
Ehl-i sünnet ve'l-cemaate göre, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)in ümmetinde de Allah'ın veli kulları vardır Velilere inanmak haktır Evliyaları kabul etmemek, Kur'an ayetlerini inkar olup, sapıklık ve küfürdür
Allah-u Zülcelal'in veli kulları haktır ve veli kullara inanmak şarttır Veliler de Allah-u Zülcelal'in kullarıdır Onlarda herkes gibi insandırlar Onlar nefis ve şeytanın peşinden gitmez, Allah-u Zülcelal'in emirlerine göre hareket ederler Sur'un son nefhasına kadar Allah'ın veli kulları bulunacak ve eksik olmayacaktır
Kıyamet günü, evliyaullah için ne mahzun olmak, ne kederlenmek ve ne de korku vardır Allah-u Zülcelal'in veli kulları, Allah-u Zülcelal'e olan sevgilerinin fazlalığından, kendilerine tabi olan kimseleri dünya sevgisinden koparıp Allah-u Zülcelal'in doğru yoluna bağlarlar
Allah dostlarını sevenler, besledikleri muhabbetten dolayı, Allah-u Zülcelal'i de sevmiş olurlar ve böylelikle Allah-u Zülcelal'in dostluğunu kazanırlar Çünkü Allah için Allah dostlarına muhabbet, Allah-u Zülcelal'i sevmek demektir
Allah dostlarının münkirliğini yapanların çoğunluğunun küfür üzere ahirete gittikleri görülmüştür
Allah dostlarına yakın olmanın faydası çoktur Bu dünyada evliyalara yakın olan kimse, aynı yakınlığı ahirette de muhafaza eder Allah-u Zülcelal bir insana dost olursa, herkes ona itaat etmek mecburiyetinde kalır
VALİNİN AKİBETİ
Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin Kuzey Afrika ve özellikle Mısır'ın tasavvuf hayatında derin izleri olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde de önemli bir yeri vardır Tasavvuf ehli onu Abdülkadir Geylânî, Ahmed Rufâî ve İbrahim Desûkî (kaddesallahu esrarahum) gibi zevatı kiram ile birlikte ‘Aktab-ı Erbaa’dan biri olarak kabul eder ve hürmet gösterirlerdi Nitekim Bedeviyye Tarikatı mensuplarının haçlılara karşı verdikleri çetin mücadele de bilinmektedir
Her devirde Allah dostlarına sataşan ve düşmanlık edenler olduğu gibi onun zamanında, hatta vefatından sonra da Seyyid Bedevî Hazretlerine sataşan ve karşı çıkanlar, onun büyüklüğünü inkâr edenler oluyordu
İşte, Seyyid Bedevî Hazretlerine muarız olanların başında da Ahmed Bedevî Hazretlerinin medfûn bulunduğu Tanta şehri yakınında bulunan Garbiyye şehrinin vâlisi geliyordu ..
Bu vali, Seyyid Bedevî Hazretlerinin herkes tarafından sevildiğini çekemez, büyüklüğüne inanmaz ve aleyhinde olur olmaz şeyler söyleyip, ona dil uzatırdı
Bu sebeple, Seyyid Bedevî Hazretlerinin türbesinde her sene düzenlenmekte olan mevlid ve Kur'an okuma törenlerine, kendi yönetimi altında bulunan Garbiyye ahalisini gitmekten men ediyordu Vâlinin bu yakışıksız tavrını haber alan zamanın büyüklerinden Şeyh Muhammed Şenavî Hazretleri o şehre gidip, vâli ile görüştü
Böyle yapmasının çok mahzurlu olduğunu, Seyyid Hazretlerinin çok büyük bir evliya olduğunu, aleyhinde konuşmaması gerektiğini anlatıp, kendisine çokça nasihatte bulundu
Fakat basireti kapanmış olan nasipsiz vâli, bu nasihatleri hiç kâle bile almayarak yürümekte olduğu bu yanlış yoldan dönmedi İnatla eski hâline devam etti
Olanlara çok üzülen Şeyh Muhammed Şenâvî, bu durumu mânevî olarak Seyyid Ahmedi Bedevî'ye arz ederek şikâyette bulundu
Bunun üzerine zuhuratta, Ahmed Bedevî Hazretleri tarafından Şeyh Muhammed Şenavî'ye: "Sabret! O, yakında cezasını bulacak Bir zaman sonra onun yüzünde bir yiyici yara çıkacak ve önce dudaklarını, sonra da dilini yiyecek" denildi
Ve durum Şeyh Muhammed Şenâvî Hazretlerinin zuhuratta gördüğü gibi oldu Bir zaman sonra vâlinin yüzünde bir yara çıktı
Bu yara önce dudaklarını, sonra dilini, daha sonra da yüzünü tamamen kapladı ve vali bu yara sebebiyle ölüp gitti
Veli bir kula düşmanlık göstermenin akıbetini şu hadis-i kudsî şöyle beyan etmektedir: "Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim" (Buhari)
Veli, Allah'ın emir ve rızasından ayrılmayan bir kul olduğuna göre, ona düşmanlık eden kimsenin haklı bir sebebi olamaz Burada Allah-u Zülcelal'in harbi; onu ya günahlara daldırması ya da küfür bataklığına saplamasıdır
Ehl-i sünnet ve'l-cemaate göre, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)in ümmetinde de Allah'ın veli kulları vardır Velilere inanmak haktır Evliyaları kabul etmemek, Kur'an ayetlerini inkar olup, sapıklık ve küfürdür
Allah-u Zülcelal'in veli kulları haktır ve veli kullara inanmak şarttır Veliler de Allah-u Zülcelal'in kullarıdır Onlarda herkes gibi insandırlar Onlar nefis ve şeytanın peşinden gitmez, Allah-u Zülcelal'in emirlerine göre hareket ederler Sur'un son nefhasına kadar Allah'ın veli kulları bulunacak ve eksik olmayacaktır
Kıyamet günü, evliyaullah için ne mahzun olmak, ne kederlenmek ve ne de korku vardır Allah-u Zülcelal'in veli kulları, Allah-u Zülcelal'e olan sevgilerinin fazlalığından, kendilerine tabi olan kimseleri dünya sevgisinden koparıp Allah-u Zülcelal'in doğru yoluna bağlarlar
Allah dostlarını sevenler, besledikleri muhabbetten dolayı, Allah-u Zülcelal'i de sevmiş olurlar ve böylelikle Allah-u Zülcelal'in dostluğunu kazanırlar Çünkü Allah için Allah dostlarına muhabbet, Allah-u Zülcelal'i sevmek demektir
Allah dostlarının münkirliğini yapanların çoğunluğunun küfür üzere ahirete gittikleri görülmüştür
Allah dostlarına yakın olmanın faydası çoktur Bu dünyada evliyalara yakın olan kimse, aynı yakınlığı ahirette de muhafaza eder Allah-u Zülcelal bir insana dost olursa, herkes ona itaat etmek mecburiyetinde kalır
VALİNİN AKİBETİ
Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin Kuzey Afrika ve özellikle Mısır'ın tasavvuf hayatında derin izleri olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde de önemli bir yeri vardır Tasavvuf ehli onu Abdülkadir Geylânî, Ahmed Rufâî ve İbrahim Desûkî (kaddesallahu esrarahum) gibi zevatı kiram ile birlikte ‘Aktab-ı Erbaa’dan biri olarak kabul eder ve hürmet gösterirlerdi Nitekim Bedeviyye Tarikatı mensuplarının haçlılara karşı verdikleri çetin mücadele de bilinmektedir
Her devirde Allah dostlarına sataşan ve düşmanlık edenler olduğu gibi onun zamanında, hatta vefatından sonra da Seyyid Bedevî Hazretlerine sataşan ve karşı çıkanlar, onun büyüklüğünü inkâr edenler oluyordu
İşte, Seyyid Bedevî Hazretlerine muarız olanların başında da Ahmed Bedevî Hazretlerinin medfûn bulunduğu Tanta şehri yakınında bulunan Garbiyye şehrinin vâlisi geliyordu ..
Bu vali, Seyyid Bedevî Hazretlerinin herkes tarafından sevildiğini çekemez, büyüklüğüne inanmaz ve aleyhinde olur olmaz şeyler söyleyip, ona dil uzatırdı
Bu sebeple, Seyyid Bedevî Hazretlerinin türbesinde her sene düzenlenmekte olan mevlid ve Kur'an okuma törenlerine, kendi yönetimi altında bulunan Garbiyye ahalisini gitmekten men ediyordu Vâlinin bu yakışıksız tavrını haber alan zamanın büyüklerinden Şeyh Muhammed Şenavî Hazretleri o şehre gidip, vâli ile görüştü
Böyle yapmasının çok mahzurlu olduğunu, Seyyid Hazretlerinin çok büyük bir evliya olduğunu, aleyhinde konuşmaması gerektiğini anlatıp, kendisine çokça nasihatte bulundu
Fakat basireti kapanmış olan nasipsiz vâli, bu nasihatleri hiç kâle bile almayarak yürümekte olduğu bu yanlış yoldan dönmedi İnatla eski hâline devam etti
Olanlara çok üzülen Şeyh Muhammed Şenâvî, bu durumu mânevî olarak Seyyid Ahmedi Bedevî'ye arz ederek şikâyette bulundu
Bunun üzerine zuhuratta, Ahmed Bedevî Hazretleri tarafından Şeyh Muhammed Şenavî'ye: "Sabret! O, yakında cezasını bulacak Bir zaman sonra onun yüzünde bir yiyici yara çıkacak ve önce dudaklarını, sonra da dilini yiyecek" denildi
Ve durum Şeyh Muhammed Şenâvî Hazretlerinin zuhuratta gördüğü gibi oldu Bir zaman sonra vâlinin yüzünde bir yara çıktı
Bu yara önce dudaklarını, sonra dilini, daha sonra da yüzünü tamamen kapladı ve vali bu yara sebebiyle ölüp gitti