Yaşamın Kaynağı (Akıllı Tasarım)

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
heyula07 dedi ki:
Bana mutasyona uyrayıp uçabilen bir insan, yada mutant ve daha güçlü bir sinek hatta mutant ve yararlı bir özellik kazanan bir bakteriye örnek ver. Seninle tartışayım. Makale istiyosan bu konuda bende çok var. Al istersen oku. Lütfen baştan sona oku öyle tartış.
http://www.darwinizminsonu.com/mekanizmalar06.html

Heyula,

Kardeş senin istediğin X-Men filminden çıkma bir karakterse işimiz zor hakkaten. ;D

Mutasyonlar mikroskopik boyutta oluşuyor ki zaten bu da evrimin iddiası.Hiç yoktur ve olamaz kanısından uzaklaştığını umarım.

Gendeki mutasyon için yakın bir örnek vereyim istersen hemen bir bak.

(alıntı)

**GENLER ÜZERİNE EĞİLME
Şempanze genomu bulunmadan bile önce, araştırmacılar bizim genetik farklılıklarımızı çıkarmaya başladılar. 1998 gibi uzun bir süre önce, glikobiyolog Ajit Varki ve meslektaşkarı, Kaliforniya Üniversitesi'nden, insanların hücrelerinin yüzeyinde sialic asit bulunduğunu bildirdi. Bu dark insanlarda "hasarlı" olan bir gen tarafından kodlanmış. Sialic asitler pek çok patojen bakterinin üremesi için ortam oluşturur, bu da insanların hastalıklara karşı mesela şempanzelerden daha dayanıksız olduklarını açıklayabilir.Birkaç yıl sonra, Pääbo önderliğindeki bir takım FOXP2 isimli genin insan versiyonunun, ki konuşma ve dil gibi yeteneklerimizin gelişmesinde rol oynar bu gen, geride bıraktığımız 200.000 yıl içinde -anatomik olarak modern insanın ilk çıktığı zamanlarda evrimleştiğini açıkladı. Bu proteinin insandaki FOXP2 geni, aynı proteinin değişik maymun türleri ve farelerdeki hali ile kıyaslanması sonucu, aminoasit diziliminin diğer hayvanlarınki ile 715 bölgenin sadece ikisinde değişiklik gösterdiği keşfedilmiştir. Son derece küçük olan bu değişiklik insanların konuşmasının her şeklini açıklar, bir bebeğin ilk kelimelerinden Robin Williams monoloğuna kadar. Hatta, bozulmuş FOXP2 geni bulunduran insanlar kelimeleri ayırt etmekte ve grameri anlamakta sorunlar yaşarlar.Daha sonra, 2004 yılında, Pensilvanya Üniversitesi'nde Hansell Stedman önderliğindeki bir grup kromozom 7'deki ufak bir mutasyonu tanımlamışlardır, ki bu kromozom miyozin üretimini etkiler. Miyozin, kas dokusunun kasılmasını sağlar. Mutant gen, MYH16 olarak bilinen, ısırma ve çiğnemede kullanılan çene kaslarınında bulunan, miyozin çeşidinin işlevini azaltır. Bu mutasyonun tüm insanlarda varolmasına, lakin yedi çeşit insan olmayan primatlarda varolmamasından yola çıkarak araştırmacılar MYH16'nın eksikliğinin atalarımızın daha küçük çene kaslarına sahip olacak şekilde evrilmiş olmalarına (2 milyon yıl önce) sebep olabileceği fikrini öne sürdüler. Bu kas gücündeki kayıp, beyne ayrılan yerin büyümesine, bunun da beynin büyümesine imkan sağladığını düşünüyorlar.**

Burda araştırmanı tavsiye edeceğim ana kelime "MYH16"

Şimdi bir de mekanizmalara değineyim,

Evrimsel değişikliklerin oluşma süreci göz önüne alındığında iki temel mekanizmayla karşılaşırız.

1.Gradualizm..Değişiklikler göreceli olarak yavaş bir şekilde ortaya çıkar

2.Nokta değişimler(gelişimler)

Evrimin iç dinamiklerini anlamak ise ancak "mikroevrim"mekanizmalarıyla anlaşılabilir.

Mikroevrimin ise 4 komponenti vardır:

1.Doğal seleksiyon
2.Mutasyonlar
3.Gen akışı, akışkanlığı
4.Genetik drift

Doğal seleksiyon evrim teorisinin babası Charles Darvin tarafından ortaya atılan,bu teorinin can damarıdır.Doğal seleksiyonun 4 komponenti vardır.

A.Bütün türler doğal kaynakların yeterliliğine göre,doğal çevrenin desteklediği ölçüde yeni döller,kuşaklar meydana getirir.

B.Bütün populasyonlarda bir iç dinamik vardır. Bütün bireyler tek tek özdeş ve tamamen bütün özellikleriyle aynı değildir, yani hiçbirisi diğerinin tamamen aynısı değildir.(şimdiye kadar klonlaşma yoktu, bu yeni bir süreç)

C.Bireyler var olmak, hayatta kalmak mücadelesi içindedirler. Bu mücadele sonrası kazanımları önemlidir zira kendilerine önceki kuşaklardan miras kalan yaşamda varolabilme kazanımları ve avantajlarını kullanarak kendi hayat mücadelelerini sürdürürler.

D.bireyler kendi kazanımlarını ,bu mücadeleden kazandıklarını ve geliştirdikleri özelliklerini dölleriyle kendinden sonraki kuşaklara aktarırlar.

Mutasyonlar özellikle son genetik araştırmalarla gittikçe daha anlaşılır bir şekilde açıklanan evrim teorisinin en gerekli komponentlerindendir ve spontan ve random değişikliklerin mekanizmaları ve canlının mutasyonla kazanımları bugün asla red edilmeyecek en temel biyoloji gerçeklerinden biridir.Bunla ilgili sayısız örnekler verilebilir.Basitçe biri,Akdenizlilerde gözlenen glukoz 6p dehidrogenaz eksikliğine bağlı görülen anemi,sıtmaya karşı vücut direncini arttırmak üzerine meydana gelen bir mutasyonun sonucudur.

Devamı aşağıda...
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Gen akışkanlığı çeşitli coğrafi dağılımlara ,farklı doğa ve çevre ortamlarına yönelen canlının bu yeni yapılarla karşılaşmasını ifade eder.Yeni şartlar,yeni uyum çalışmaları evrimsel tetiklemelerin ana nedenleridir.

Genetik drift;(yani genetik yönelim) iki özel çerçeveye sahiptir.

1.kurucu etki,
2.engellenme Kurucu etki

Küçük populasyonlarda yeni koloniler oluşturulması esnasında ortaya çıkan bir durumdur.sınırlı,az sayıdaki küçük ailelerden birinde beliren ,ortaya çıkan bir özellik,genetik olarak allel ler üzerinde aktarılarak ,ilerde daha büyük populasyonlara ulaşacak olan küçük topluluğun bir özelliği olarak belirlenmiş olur,tanımlanmış olur. Engellenme ise,kitlesel olarak ölümlere maruz kalan bir topluluğun hızlı yokoluş sürecinde ,önceki kuşaklardan miras kalan genetik temellerdeki küçük pekçok değişikliklerle yeniden yapılanan ve biçimlenen tür oluşumlarına örnek olarak söylenebilir.Nesli tükenmiş bir türün şu anda devam eden varyantları buna güzel bir örnektir.(sibirya kaplanı gibi..)

Bu konuyu bir başka şekilde ele alacak olursak evrim mekanizmalarını şu şekilde de açıklamak olasıdır:

Evrimin önemli ham malzemelerinden biri mutasyonlardır. Mutasyonu açıklamadan önce modifikasyon (yada diğer adıyla varyasyon) tanımını doğru yapmak gerekir. Modifikasyon, çevre koşullarının etkisiyle canlının genetik yapısındaki şu yada bu genin zorunlu veya tercihli olarak uyarılması yada işlevlerin teşvik edilmesi-güçlendirilmesi sonucunda dış görünüşünde (fenotip) ortaya çıkan kalıtsal olmayan değişikliklerdir. Çoğu yayında bunlara kalıtsal olmayan varyasyonlar denir. Evrimsel önemi pek yoktur. Bir çiçeğin farklı sıcaklıklarda farklı renkli çiçek açması, iyi yada kötü beslenen bir insanin kilosunun fazla yada eksik olması, değişik sıcaklıklarda yetiştirilen böceklerin farklı renkli olması gibi durumlar, kalıtsal olmayan modifikasyon örnekleridir. Kalıtsal olarak aktarılabilen değişiklikler ise iki ana grupta toplanır.

1) Nokta mutasyonları: Basta morötesi, yüksek enerjili X, gama, alfa ve beta ışınları olmak üzere; kimyasal maddeler ve fiziksel etmenler DNA'nın yapısını doğrudan etkileyebilir. En azından DNA'nın yapısındaki tek bir bazın farklılaşmasını sağlayabilir. Bir bazın değişmesi, bazın kromozom üzerindeki yerine göre, canlıya yeni bir özellik, üstünlük sağlayabilir. Bunlara yararlı mutasyonlar denir. Buna karşılık, enzimlerin aktif merkezlerine isabet eden bir değişiklik, canlının üzerinde öldürücü yada yaşamsal işlevlerini azaltıcı etkiye sahip olabilir. Canlılığın evriminde lokomotif görevi üstlenen mutasyonlar "nötr" olanlardır. Bunlar proteinlerin belirli amino asitlerini değiştirirler. Bunlar canlının yaşamı üzerinde belirgin yararı yada zararı olmayan değişikliklerdir. Ortam değiştiğinde o güne kadar etkisiz olan bu mutasyonlar, yeni ortamda canlının ayakta kalabilmesini sağlayabilir. Örneğin hiç antibiyotikle karşılaşmamış bir bakteri kolonisinden bazı bireyler antibiyotikli bir ortamda yasamaya devam edebilirler. Bu bakterilerde meydana gelmiş nötr mutasyonlar, daha önceleri kendilerini belli etmeseler dahi, bakterileri antibiyotiklere karşı dirençli hale getirmiştir.

2) Birçok canlı, birçok kitapta mutasyon olarak adlandırılmasına karşın doğru adıyla, kromozom değişimleri ile farklı özelliler kazanır. Yani kromozomların yapısında yada kromozom sayısında değişiklikler olabilir. Bu sayıda değişme ya aynı türün kromozomunun katları şeklinde (n, 2n, 3n, 4n, 8n ...) artma yada kromozomlarının tek tek bir veya iki artıp-azalması (2n+1, 2n+2, 2n-1 ...) şeklinde, yada farklı bir türle döllenmesiyle ortaya çıkar. Bu yeni kombinasyonların bazıları verimlidir; çünkü kromozom ayrışımı sağlanır. Bazen de, katırda olduğu gibi, verimsizdir. Bu yolla çok değişik bitki formları elde edilmiştir. Kararlı ve kararsız populasyonlar dünyanın jeolojik, coğrafi ve iklimsel değişimine bağlı olarak, her dönemde vardı. Dünyadaki değişiklikler, bazı türlerin genetik kombinasyonunun kararlı kalmasını sağlar, bazen de onların darmadağın olmasına yol açar. Birçok tür uyum yapabilme yeteneğini artırabilmek için, herhangi bir özellik üzerinde birden fazla gen çiftinin etki göstermesini sağlayacak kalıtsal bileşime sahip olabilir. Bunların bir kısmı aynı özelliğin aşama aşama güçlendirilmesi şeklinde olabilir (boy uzunluğunu saptayan genler). Bazıları bir özelliğin değişik karakterleri şeklinde ortaya çıkmasını sağlayabilir (A, B, O kan grubu). Bazıları iki farklı özelliğin değişik kombinasyonları şeklinde etkiye sahip olabilir. Bir türe ait genlerin toplamına gen havuzu denir. Bir havuzda aynı özellik üzerine etki eden birden fazla gen bulunsa da, kural olarak bir bireyde bunlardan yalnız bir çifti bulunur (kan gruplarında olduğu gibi). Yaşam ortamındaki koşullar eğer kararlı haldeyse, bu havuzdaki genler belirli bir süre içerisinde o günkü çevre koşullarına en fazla uyum sağlayacak şekilde kararlı bir yapı oluşturur. Bunlara kararlı populasyonlar adı verilir. Dünyada böyle bir populasyon hiçbir zaman tam olarak oluşmamıştır. Böyle bir kararlı populasyonda kuramsal olarak nokta mutasyonu ya da kromozom değişimi olmamalıdır. Doğal koşullar şu ya da bu özelliğin (genin) ortadan kalkmasına yada yayılmasına neden olacak bir etki yaratmamalıdır. Populasyona, farklı gen frekansına sahip bir başka populasyondan göç olmamalıdır. Benzer şekilde, populasyon içerisinden gen frekansını değiştirecek şekilde, dış ortama herhangi bir göç olmamalıdır. Üreme davranışında, özel bir karakteri daha yaygın duruma getirecek eşeysel seçim olmamalıdır. Hiç bir özelliğin özel olarak seçilmediği yada elenmediği, döller boyunca genlerin frekansının sabit kaldığı, yeterince büyük olan (eğer populasyon küçük ise frekanslar hızla değişebilir) populasyonlarda, genlerin frekansının toplamı 1'dir ve böylece, kuramsal olarak tüm frekansların sabit olduğu bir populasyon elde edilir.

Devamı aşağıda...
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Daha önce evrimin ham malzemeleri olarak adlandırılan süreçler, her koşulda populasyonun kararlılığını bozarlar. Ancak evrimsel ham malzeme hiç var olmamış olsaydı bile, populasyonun yararlı kalmasını sağlayan koşullardan birinin yada birkaçının değişmesi evrime yol açabilirdi.

1) Koşulların değişmesi: Dünyanın başlangıcından bu yana, iklimde, coğrafi yapıda, hatta biyolojik yapıların diğer unsurlarında (örneğin. av-avcı ilişkisi) meydana gelen (ve gelecek olan) değişiklikler, kararlı diye tanımladığımız populasyonların üzerinde bazı genlerin daha çok seçilmesini sağlayabilir. Zaman içerisinde o genlerin frekansları başlangıç değerlerinden farklılık gösterir. Örneğin bir özellik % 1 oranında tercih ediliyorsa ve o tür senede bir defa döl veriyorsa, kaba bir hesapla en geç 100.000 yıl içerisinde bu frekansın % 99 a ulaşması demektir. Bir tür, yaprakbitleri gibi, senede birden fazla döl veriyorsa, süre 10.000 yıla düşer. İşte kısa yaşayan, çok döl veren populasyonların hızlı evriminin nedeni buna dayanır. Doğal koşullar, bazen bir populasyondaki aşırı uçları eleyerek, orta kısımdakileri daha şanslı kılabilir. Bu genellikle kararlı populasyonlardaki temel işleyiş şeklidir. Bazen doğal koşullar o populasyonlardaki özelliklerin iki aşırı ucunun seçilmesini, ortalamaların ayıklanmasını da sağlayabilir. Buna parçalayıcı değişim denir. Dünyadaki kıtaların kayması, ormanlaşma, çölleşme, stepleşme, tarım arazisine dönüşme gibi fiziksel ve kimyasal değişimler belirli bir doğal seçilim baskısı ortaya çıkarır. Bir tarım arazisine uygulanan ilaçlamanın bile seçilim baskısında etkisi vardır. Birçok gen pleitropiktir, yani canlının birden fazla özelliği üzerinde etkilidir. Doğal seçilim bu özelliklerden birinin yararına, diğerinin zararına da çalışabilir. Sonuçta evrimsel yönlendirilme pleitropik gen dizilimin kontrol ettiği özelliklerin seçilmesine yada elenmesine, seçiliminin cebirsel toplamına eşit olur. Örneğin çok tipik olan orak hücreli anemide S geni, bir taraftan oksijen bağlanmasını kısıtlarken, diğer yandan sıtmaya karşı dayanıklılık sağlar. Sıtmanın yaygın olduğu ortamda,doğal seçilim bu ikisinin cebirsel toplamına göre yönlendirilir. 100 bireyin 60'ı sıtmadan; bu gen olduğu zaman da 50'si oksijensizlikten ölüyorsa, o zaman % 10'luk bir kesim avantajlı olduğundan, bu gen o populasyonda korunur. Ortamdan sıtma mikrobu yok edilirse (yada tersine yaygınlaşırsa) frekans değişir. Bu genin frekansı sıtmalı bölgelerden sağlam bölgelere gidildikçe azalır. Doğal seçilimin etkisinin artırılması, populasyondaki gen çeşitliliğini de artırır. Dolayısıyla parça değişimi, mutasyon her ne kadar populasyon kararlığını karıştırırsa da, doğal seçilim için uygun bir zemin oluşturması nedeniyle evrimsel çeşitlenmede lokomotif görevi yapar. Mutasyonların ve rekombinasyonların fazla oluşması, populasyonun kararlılığını bozacağı için negatif etki yapar. Az oluşması çeşitlilik bakımından seçeneği azaltacağı için etkisi olumsuzdur. Bu nedenle her tür için doğal koşullarda yeterince mutasyon meydana getirecek ve seçilime uğratacak bir düzenek kurulmuştur. Farklı yaşam ortamlarında doğal seçilim baskısı farklı şekilde yürütüldüğünden, zaman içerisinde hem o ortama uygun canlı türleri oluşmuş hem de yaşam ortamları ortaya çıkmıştır. Morötesi ışınlar bilinen mutasyona yol açan en etkili faktörlerden biridir. Yükseklere doğru çıkıldıkça mor ötesi ışınların etkisinin artmasıyla birlikte mutasyon oranında da artmalar ortaya çıkar. Ayrıca dağların tepesine doğru çıkıldıkça, yaşam ortamındaki çeşitlilik de artar. Yani doğal seçilim baskısı çeşitlenir. Yükseklere doğru çıkıldıkça tür çeşitliliğinin artması bu nedenden ötürüdür. Bununla birlikte, yaşam koşullarının aşırıya doğru kayması, türlerin yaygınlaşmasına yada sıklığının artmasına engel olur. Buna karşılık toprak altında yaşayan yada çoğunlukla gececi olan(güneş ışınlarından kaçan) birçok hayvan türü ilkel özelliklerini korumuşlardır. Akreplerin uzun yıllardan beri değişmemelerinin nedeni budur.

Yine devam...
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
2) Populasyon içine yada dışına göç: Göç, kararlı populasyonların bozulma nedenlerinden biridir. Ayni türe ait, bazı özellikleri bakımından farklı gen frekansına sahip bir topluluk, herhangi bir yolla bir populasyonun içerisine girerse, o populasyonda bir dalgalanmaya ve frekans değişimine neden olur: Örneğin Türk toplumunda mavi göz frekansı % 16, Almanlar 'da % 81'dir. Her döl başına (bu, insan soyunda 30-50 yıldır) ne oranda bir göçün gerçekleştiğini ve her iki populasyonun ne miktarda çiftleştiğini biliyorsak, bu sayılardan yola çıkarak, gelecekte, bu populasyonlardaki mavi göz geninin frekansının nasıl değişeceğini öngörebiliriz. Eğer bir populasyon içerisinde, deme, irk gibi küçük grupların herhangi bir nedenle populasyon dışına göçü sağlanırsa, toplam populasyon frekansında yine önemli değişmeler meydana gelebilir. Doğal populasyonların hiçbirinin sabit kalması mümkün değildir. Çünkü dış ve iç göç engellenemez.

3) Genetik Sürüklenme: Bir populasyon yeterince büyükse, kararlı yapısını koruyabilir. Gen frekansları yönünden ait olduğu populasyondan önemli ölçüde farklı olan, küçük bir birim, o populasyondan ayrılıp, yeni bir populasyonun kurucusu olarak görev yaparsa, zaman içerisinde yeni populasyonların ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin Anadolu'da % 80 mavi gözlü olan bir köy(normal frekans %16) bulunduğu yerden sürülüp herhangi başka bir yere yerleştirildiğinde, yeni populasyon ana populasyondan mavi göz geninin frekansı bakımından büyük ölçüde farklı olacaktır.

4) Eşey Seçimi: Kural olarak canlılarda, erginliğe ulaşmış bireylerin bir araya gelmeleri ve çiftleşmeleri aynıdır. Kuramsal olarak her bireyin çiftleşme şansı eşittir. Fakat gametlerde, kalıtsal yapıya bağlı olarak yada olmayarak, hareket yeteneğinde ve çekici kimyasal maddelerin yapısında değişiklik olursa gamet seçilimi olur. Ancak en önemli eşeysel seçilim, ergenlik dönemindekidir. Bunun nedeni kalıplaşmış davranışlardır(imprinting behaviour). Biyolojik çeşitliliğin korunabilmesi için erkek ve dişi geçişlerinin tam olarak ayrılması ve özelliklerin kesin olarak farklılaşması gerekir. Bunun için de özellikle yalnızca rekombinasyon meydana getiren,çoğunlukla bunun ötesinde başka önemi olmayan, yavru bakımıyla ilgilenmeyen erkeğin güçlendirilmesi daha iyi sonuçlar verir. Dişilerin zemine uygun, gösterişsiz, parlak renklerden arınmış, abartısız bireyler olarak kalması; buna karşılık erkeklerde göze çarpıcı, ancak doğal tehlikelere de açık ikincil eşey özelliklerinin ortaya çıkması sağlanmıştır. İkincil eşeysel özelliklerin gösterimi ile erkeklik genlerinin diziliminin gücü arasında doğrusal bir ilişki mevcuttur. Canlılar aleminde basitten gelişmişe doğru gidildikçe, sağlam genetik yapının bir ifadesi olarak sağlam fiziksel yapının seçilmesi için, ayni eşeyin bireyleri arasında (çoğunlukla da erkekler arasında); kavgalar, danslar gittikçe güçlenmiştir. Bu gösteri sırasında bugün biyolojik olarak çok defa anlam taşımayan renk-sekil-ses özellikleri, kalıplaşmış davranış sekliyle seçilmiştir. Günlük yaşamımızda da kalıplaşmış davranış hiçbir nedeni olmadan işlev görür. Herhangi bir erkeği / kızı sevmemiz yada ilk defa karşılaşılan bir insani itici görme davranışı tamamen kalıplaşmış davranıştır. Sonuç olarak bir populasyonda eşeyler, birbirini rastgele seçer desek de, insanlarda ve birçok populasyonda belirli özelliklere sahip bireylerin, belirli özelliklere sahip bireylerce seçildiğini görürüz. Bu da populasyonun bir anlamda dallanması demektir.

6) Coğrafi izolasyon: Populasyonlarda genetik çeşitlenme, eşey seçilimi, doğal seçilim olsa da, zaman içerisinde kalıtsal yapının alt tür, tür düzeyinde farklılaşması için, belirli bir süre etkin bir şekilde işlev yapan yalıtım sistemine gereksinim vardır (kara canlıları için su, suda yasayan canlılar için kara, sıcaklık, kimyasal feromonlar, ses vs.). Bunun en etkin yolu coğrafi yalıtımdır. Coğrafi yalıtım yeterli süre etkili olamamışsa, farklı populasyonlar tekrar bir araya gelebilir. Yalıtılmış populasyonlar arasında sinirli da olsa gen akışı meydana gelirse alt türler oluşur. Dünyada çoğunlukla doğal koşulların değişimiyle ve buna bağlı olarak doğal seçilimle, ortaya çıkan fenotipler arasında belirli bir denge söz konusudur. Ancak koşullar sürekli şiddetini artıracak şekildeyse ve o koşulların etkisi altında kalan canlının kalıtsal yapısı bu değişimi karşılayacak kalıtsal çeşitlilikten yoksunsa, o tür ortadan kalkar. Kalıtsal varyasyonlar bu değişimi karşılayacak yeterlilikte değilse, bu canlının izleyeceği iki ana yol vardır:

A) Canlı bu koşullardan uzaklaşmak için göç edebilir; küçük ve uygun koşulları barındıran sığınaklara kaçabilir. Populasyonun bir kısmı göç olanağını bulurken, diğer kısmı doğal seçilimle başka bir türe (türlere) dönüşmek suretiyle varlığını sürdürebilir. Biri tükenme, diğeri ise evrimdir.

Anadolu bu nedenle tür, alt-tür ve ekotip bakımından bir cennet durumuna ulaşmıştır. Dileriz ki yetkililer ve kamu, bu hazineyi yeterince koruyabilir ve değerlendirebilir.

Yada bir başka anlatımla evolüsyon temel olarak Hardy - Weinberg prensipleri ile de açıklanabilir. Bu prensipler:

Eğer çiftleşme rast gele oluyorsa, eğer mutasyonlar meydana gelmiyorsa, ve eğer populasyon büyük ise bu halde populasyondaki gen frekansları nesilden nesile sabit kalır. İşte bu genelleme Hardy-Weinberg; Yasası olarak bilinir. Mendel yasaları kalıtım teorisi için ne kadar önemli ise, bu yasa da evolüsyon teorisi için o derecede önemlidir. Hardy-Weinberg yasasına göre, bir populasyon genetik dengede olduğunda, yani gen frekansları değişmediğinde, evolüsyon hızı sıfırdır. Böyle bir populasyonda genler seksüel rekombinasyonla karışmaya devam eder ve bunun sonucu olarak bireysel varyasyonlar da ortaya çıkmaya devam eder. Fakat genel gen frekansları sabit kalacaktır.

Bu prensiplerden çıkan sonuç şudur. Popülasyon çok büyük değilse, mutasyonlar meydana geliyorsa, çiftleşmeler seçimli ise veya bunlardan biri yada hepsi birden populasyonda görülüyorsa bu populasyonda evrim işlemektedir.

Saygılar...
 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
4 sayfalık yazını okudum. Ama baştan sona doğal seleksiyon ve mutasyonun ne olduğundan bahsetmiş. Ben zaten biliyorum ne olduğunu. Kesinlikle ne mutasyona örnek verilmiş ne de faydalı bir kanıt ileri sürülmüş. Lütfen mesaj gönderirken sırf laf kalabalığı olsun diye gereksiz şeyler yazıp gönderme. Sadece benim sorduğum soruların yanıtını ver yeter. Soru şuydu:" Yararlı mutasyona tekbir örnek verebilir misin"

4 sayfalık bu laf kalabalığın içinde cevap vermeye değer tek konu var o da MYH16. Evrimciler bu genin primatlarda bulunması ve insanlarda bulunmaması sebebiyle mutasyonlar sonucu kaybolduğunu ve çene kemiklerinin güçsüzleştirerek beyne baskıyı azalttığını ve bu da beynin gelişmesine ve büyüymesine sebeb olduğunu ifade etmişlerdir. Ama aslında tarafsız biyologlar bu konuda farklı düşünürler.

İlk olarak bu genin yokluğu çene kemiklerinin güçsüzleşmesine neden olur. Bu nedenle mutasyonlar sonucu sadece bu geni(Katrilyon x Katrilyonda bir ihtimal) kaybolan maymunlar nasıl yüzyıllar boyunca hayatlarını devam ettirebildiler. Sonuçta ısırabilme ve parçalayabilme duyuları çok zayıflamıştır. Ve diğer çene kemikleri güçlü maymunlar karşısında çok aciz durumda kalmışlardır. Hadi onu geçtik çene kemikleri zayıflamış ve beyni biraz büyümüş insan maymun arasında kalan bu insansıların fosilleri nerde. Hadi onuda geçtik MYH16 geni köpeklerde var ve çene kemiklerei gerçekten güçlü. Ama bu gen farelerde hiç yok. O zaman neden farelerin beyni köpekler kadar gelişmemiş veya neden onlar bizim gibi evrilmemiş de hep oldukları gibi kalmışlar. Ne yani doğal seleksiyon İnsanlara kıyak mı geçmiş.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Heyula,

Kimseye geçilen bilinçli bir kıyak yok.Evrimin öyle bir derdi zaten yok.

Ayrıca bu tarafsız biyologlar kimlerdir?

Neden şu öyle evrilmiş,neden böyle evrilmemiş gibi bir soruya cevap vermenin anlamı yok zaten.Bu akıllı tasarım değil.

Örnek de var;

Evrim sürecinde rol alan sayısız yararlı mutasyon örneği var. Bunlara süpervital mutasyonlar da deniyor ve bu mutasyonlar özellikle yeni ırkların ortaya çıkmasına yardımcı oluyorlar. Yararlı mutasyonlara şu üç örneği verebiliriz:
1)Canlıların vücut boylarını küçültmeleri. Günümüzde yaşayan hayvanların çoğu atalarına oranla çok daha küçük vücut ölçülerine sahipler. Bunun onlara sağladığı yararsa daha kolay barınak bulabilme, daha az besine ve daha az suya ihtiyaç duyma, su kaybının azalması, rahat hareket edebilme ve buna bağlı olarak düşmandan daha rahat kaçma ve saklanma...
2)Mongoloid ırkın gözlerinin çekik olması. Eskimolarda buzdan veya kardan yansıyan ışıktan korunmada ve dolayısıyla kar körlüğünün engellenmesinde çekik gözün önemi çok büyük. Moğollarda da çekik gözler hem çöl kumlarından, hem de çölün yansıttığı ışıktan korunabilmeyi sağlıyor.
3)Çöl bitkilerinde görülen bütün uyumlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin yaprakların küçülmesi ve dikensi yapılar halini alması çöl bitkilerinde su kaybını en aza indirger.

Bir örnek de kelebeklerden;

İngiltere’de 1850’lerde Manchester’da bir yörede ağaçlar açık renkliydi, dolayısıyla bu ağaçlar üzerinde yaşayan açık renkli kelebekler bu kelebeklerce beslenene kuşlara kolay yem olmuyorlardı. Ancak sanayileşmenin etkisiyle ağaçların kabukları grileşti. Dolayısıyla beyaz renkli kelebekler kolay görünebilir hale gelecekti ama aynı sıralarda meydana gelen rasgele bir mutasyondan ötürü kelebeklerin kanatları da koyulaştı, dolayısıyla yine ağaçlar üzerinde görünmemeye başladılar ve kolay yem olmadılar, bu da türlerini devam ettirmelerini sağladı. Gördüğünüz gibi bu mutasyon daha önce gerçekleşmiş olsaydı, kesinlikle zararlı bir etkisi olacaktı ve bu kelebeğin soyu tükenecekti ama çevre de zaten değişmiş olduğundan bu mutasyon yararlı bir etki gösterdi. Yani normalde zararlı etkisi olabilecek bir mutasyon yararlı olarak da etki yapabiliyor.

En ilginçlerinden biride, CCR5-Delta32 deletion vakasıdır. 700 yıl kadar önce meydana gelen bu mutasyon AIDS'e direnç kazandırmaktadır. 700 yıldan beri ise AIDS bilinmemekte, son yüzyılda tahminen maymunlardan insanlara geçmiş bir illettir. Hadi buyur.. 700 yıl önceki mutasyon bugün ortaya çıkıyor. Bir diğer mutasyon ise orak hücreli anemi yapar ama malaryaya bağışıklık sağlar. Bu mutasyon afrikalılarda görülür. Eee, derseniz, insanın adem ile havvadan gelmediğini kesin olarak kanıtlar, öyle olsaydı bu mutasyonlar hepimizde olurdu.

Peki bunlar ufak şeyler mi? Değil. Malarya ciddi bir sorundur, ölümcüldür. Bu bağışıklık onlara avantaj sağlarken, onların başka fiziksel özelliklerinin de sürmesini sağlar. Diyelim bu bağışıklığa sahip olanların burunları uzamaya meyilli. Bir süre sonra burun uzunluğu giderek artan bir insan türü hakim olur. Görünürde uzun burunlu olmanın bir avantajı yoktur. Ama genetik olarak bu tür kritik avantajlar benzer şekilde önemsiz görünen başka gelişmelerin öne çıkmasına yol açar. Sizde bakar, bakar doğal seleksiyon olsaydı bu burunlar böyle uzamazdı, bunların faydası yok, körlemesi icap ederdi vs. dersiniz. Doğal seleksiyonun neyi seçtiğini ancak seçildikten sonra eğer şanslıysanız anlayabilirsiniz..

Şunu anlaman gerekiyor;canlılar oldukça kompleks yapılardır ve böyle kompleks yapıda olan rasgele bir değişiklik çok büyük ihtimalle o yapıya zarar verir, ancak zamanda geriye gidersek, yapılar daha basitleştikçe oluşacak mutasyonların yararlı olma şansı da artar.

Evrim fillerde bir mutasyonla onların japon balığına dönüşeceğini iddia etmez.Önemli olan mutasyona uğramış en basit canlının süreci nasıl etkilediğidir.Bir mütasyonun yararlı veya zararlı olduğunun ölçüsü doğal seçilim süreci sonrası ortaya çıkar. İçinde bulunduğu doğal ortamın şartlarına karşın bir avantaj sağlıyor ise yararlı, sağlamayor ise zararlı veya dezavantajlı olduğuna karar verilir.

Bu linkte ayrıntıları var inceleyebilirsin: http://www.evrim-teorisi.org//index...84&Itemid=96&limit=1&limitstart=1

http://www.gate.net/~rwms/EvoMutations.html

Saygılar...

Düzenleme: Türkçe bir link daha ekledim.
 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Şimdi hepsine tek tek cevap vereyim
1: KELEBEKLER: Öncelikle kelebeklerin renk değiştirmesi söz konusu değildir. Çünkü açık renkli kelebeklerin yanında zaten koyu renkli kelebekler de vardır. Fakat açık renkli kelebekler kuşlar tarafından daha kolay farkedildiği için soyu azalırken koyu renkli kelebeklerin sayısı artmıştır. Bu da sanki açık renkli kelebekler birden mutasyona uğradı ve koyu renkli oldu gibi bir izlenim uyandırmıştır. İşte resimleri

1614.jpg



2: Orak Hücreli Anemi: Bu hastalığın özelliği şu. Kanda oksijen taşıyan alyuvarlar mutasyona uğrayarak oksijen taşıma kapasitelerini kaybederler. Bu nedenle kişide çabuk yorulma, hızlı nefes alma, ve astım tarzı solunum rahatsızlıklarına yol açar. Ama bir özelliği vardır O da sıtma hastalığına yakalanma oranları daha düşüktür. Bu nedenle evrimciler bunun doğanın bu insanlara armağanı olduğunu düşünürler. Fakat bunun ne kadar saçma olduğu zaten gün gibi açıktır. Zaten sıtma hastalığı kandaki oksijen taşıma kapasitesiyle ilgilidir. Bu şuna benzer. Ayakları olmayan bir insanın ayakları kokmaz. Bu yüzden ayakları olamamak iyi birşeydir ;D ;D ;D

3: AIDS: Bu konuda hiçbir bilgim olmadığı için sadece bilimsel bir yazıyı alıntı yaptım. Henüz bu olay bilimsel bir gerçek değil. Sadece araştırma konusu ve bilimsel bile olsa mutasyonun ne gibi etkisi var bunu analamdım.

Ancak uzmanlar, herkesin bu genetik farklılığa sahip olup olmadığını test etmenin HIV ve AIDS'i önleme açısından çok yararlı olmayacağını düşünüyor. Bunun nedeni de, her iki gen kopyasında CCR5-delta32 taşıyan kişilerin, HIV'ye karşı kendilerini tamamıyla korunmuş gibi düşünmesinin tehlikeli olduğu ve HIV'nin farklı türlerinin hücreleri istila etmek için CCR5'den farklı proteinler de kullanabileceğidir.

CCR5 bağışıklık sisteminin kodlarını çözme yolunda bir başlangıçtır. HIV'ye karşı direnci olan ama CCR5 geninde herhangi bir farklılık taşımayan kişilerin de olması, genetik dirençte, birden fazla genetik faktörün rol oynadığına bir ipucudur.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Heyula Kardeş,

Bu sefer olmadı.Bunları böyle çürütemezsin.Sana tüm kelebeklerden değil.Sadece yöresel bir türün popülasyonunda görülen mutasyondan ve gurubun başarısından bahsettim.Elbette başka renkli kelebekler olduğunun farkındayım.

(Alıntı: http://www.tumgazeteler.com/?q=`Hypolimnas+bolina`&qy=&gun=7000&sira=Rank )

**Erkek kelebeğin evrim hızı şaşırttıGüney Pasifik'teki iki adada bazı erkek kelebeklerin daha önce görülmemiş bir hızla evrim geçirdiği ortaya çıktı

Science dergisinde yayımlanan araştırma, Savaii ve Upolo adasında 'Hypolimnas bolina' türü erkek kelebeklerinin oranının bir yıldan az süre içinde yüzde 1'den yaklaşık yüzde 39'a çıktığını ortaya koydu.

2001'de bölgedeki erkek ve dişi kelebeklerin sayısındaki eşitsizliği gören bilimadamları, geçtiğimiz yıl erkek kelebeklerin sayısının dişilerinkine ulaştığını ya da çok yaklaştığını fark etti.

Bilimadamları, erkek kelebeklerin sayısındaki artışın anneden bulaşan ve yumurtadan çıkmadan erkek kelebeklerin ölümüne neden olan Wolbachia bakterisini yok eden bir genin gelişmesine bağladı.

ABD'nin California Üniversitesi'nden Sylvain Charlat, "Bildiğim kadarıyla bu şimdiye kadar görülen en hızlı evrim" diyerek, araştırmanın, bir topluluğun aşırı doğal seleksiyon baskısına maruz kalması halinde evrimin çok hızlı olabileceğini gösterdiğini söyledi.

Bakteri yok eden gende mutasyon

Bakteriyi yok eden genin mutasyonla tesadüfen mi ortaya çıktığı yoksa göç sırasında daha önce bu gene sahip başka Bolinaslar tarafından mı bulaştırıldığı henüz berilenemedi.

Charlat, kaynağı ne olursa olsun, sonuç olarak sayısı giderek artan dişi kelebeklerin evrim geçirerek bu koruyucu geni taşıyan erkek kelebeklerin ortaya çıkmasını sağladığını, genin nesilden nesile böylece geçmeye başladığını belirtti.

İngiltere'nin London College Üniversitesi'nden Gregory Hurst de "Genellikle doğal seleksiyon, binlerce yılda oluşan yavaş bir süreçolarak bilinir. Ancak bu durumda evrim, göz açıp kapayıncaya kadar olmuş. Bu gerçekten ilginç" dedi.**

Harun Yahyanın buna da bir kılıfı vardır umarım.


Orak hücre hastalığı genetik bir hastalık olduğu için kalıtım yoluyla nesilden nesile geçmektedir..Yararlı yarasız tartışmasının ortasında durduğu için kullandım.Ama şu da bir gerçek bir yönden işe yaramış diğer yönden yaramamış.Nihayetinde bunlar evrimle ilgili.Evrilmeye devam ediyoruz sonuca ulaşmak için çok erken.

CCR5-delta32 yararlı bir mutasyon. Çünkü HIV'nin hücre içine girmesi için gerekli bir kanalı oluşturmuyor. Mevcut bir kanalı kapatıyor. AIDS virusu mutasyona uğramış bu genin şifrelediği protein reseptör aracılığı ile hücreye giremiyor. Muhtemelen mutasyona uğramış bu geni olanlar da bile HIV hücreye bazı durumlarda, zar zor da olsa, girebiliyor.Ama bu mutasyona uğrayan bir genin faydalı olma durumunu değiştirmiyor.

Senin anlayacağın faydalı mutasyonlar gerçek.Gerçi fayda-zarar aşamasının kriterinin ne olduğu yoruma açık.Ancak tekrarlıyorum hiç olmamış ve olamaz boyutta değil.

Saygılar...
 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sayın Orcagada
Ben kesinlikle gününümüz bilimine inanmıyorum. Ben gerçeğin araştırılmasına inanıyorum. Ama günümüz bilimiyle ilgilenen bilim adamlarının çok azı gerçekle ilgileniyor. Çoğunun amacı kendi düşüncelerini empoze etmek. Aslında bilimin benim kafamı karıştıran en önemli tarafı şu; (tabi ki bunu hiçbir bilim adamı kabul etmez ) Kesinlikle ama kesinlikle hayatın amacının ne olduğunu söyleyemez.

Ama bir şekilde kitaplarında bu çaresizliği büyük, teknik kelimeler kullanarak gizlemeye çalışırlar. Çünkü bilirler bu teknik kelimeler sadece meslektaşlarını etkilemekle kalmaz , düşmanlarını da korkutur. Ama çaresizliklerine rağmen oyunu sanki tam tersiymiş gibi oynarlar. Yaptıkları şeyde kendilerini öyle yüceltir ve akıllı gösterirlerki bizim gibi kafasını hiç bilim kitabına sokmamış sıradan insanlar aptal konumuna düşmemek için bu adamları sorgulamaya cüret edemez.

Evet bu bir gerçek. Günümüz bilimi maalesef dalga geçen,hor gören bir grup ateistin elindedir. Bu adamlar sorgulamazlar, sadece dalga geçer, görmezden gelir, baskı yapar ve kurguladıkları dünyaya dair fikirlere karşı gelen tüm kanıtları ayıklarlar. Aynı sırada süslü kelimler ve grafiklerle bezenmiş saçma efsaneler ve peri hikayeleri üretmeye devam ederler. İşte gördün. Mutasyona uğrayarak Dnası değişmiş yararlı bir özellik kazanmış bir örnek bulmak imkansız. Aynı zamanda Evrimciler sanki Dna'yı aslında hayatın başlangıcı gibi görürler. Aslında Canlıları inşa eden DNA değildir. Tam tersi Hayat canlıların DNA da yararlanmasını sağlar. Yani DNA amaç değil sadece bir araçtır. Buna örnek vermek gerekirse bir evin inşasını veya şeklini üzerindeki çiviye bağlayamazsın. Çünkü bu sadece inşaat ustasının kullandığı bir malzemedir. Evin yapılış amacı bellidir. Sen sadece evin üstündeki materyallere bakarak onun amacını söyleyemezsin. Burda Akıl ön plana çıkar. İnşaat ustası akıldır. Dna ve diğer moleküller sadece tasarımı üretmek için kullanılacak birer araçtır.

Umarım sen de bir gün bu Bilim adamlarının yalanlarını görebilirsin. Sonuçta dinleri kabul etmeyebilirsin ama bir yaratıcının varlığı çok açıktır. Dinleri anlamak için yoğun bir din bilgin olmalı ve olayları tarafsız yorumlayabilmelisin. Sonuçta Evrimi biolog şöyle söyler.

"Yolda yürürken bir meryem ana heykelinin size el salladığını görürseniz, sakın doğa üstü birşey aramayın, çok düşük bir ihtimaldir fakat, belki o sırada heykelin bir kolundaki atomlar, diğer koluna yoğunlaşma eğilimi göstermişlerdir"

İşte görüyorsun ya bunların mantığı böyle çalışır.

Enam 109
"Onlar kesin bir dille Allah adına yemin ederek, eğer kendilerine bir mucize gelirse O'na mutlaka inanacaklarını söylediler. De ki; "Mucizeler sırf Allah'ın tekelindedir. " Hem bilmiyor musunuz ki, eğer o mucize gelse, onlar yine inanmazlar."

 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Bilimi evrimci Science dergisinden ve Türk taklitçi gazetelerinden öğrenmeye devam ediyoruz. İşte yine bir saçma sapan mutasyon örneği. Google da aradım ama Türkçe "gazeteler dışında" yararlı bir kaynak bulamadım. Yabancı siteler de hemen hemen aynı hiçbir bilimsel elle tutulur site konu hakkında bilgi vermemiş. Yazı Sourish Basu adında bir fotoğrafçı tarafından yazılmış. Konu erkek kelebekleri öldüren bir tür bakterinin diğer erkek kelebek nesiller tarafından alt edilebildiği ortaya çıkmış Bu da evrimciler tarafından yararlı mutasyon olarak gösterilmiş.
Sana tavsiyem git bağışıklık nedir ve adaptasyon nedir bir araştır. Sen galiba insan genlerinin tamamen aynı olduğunu sanıyorsun ama değil. İnsanların saç renkleri, boyları, zekaları, göz renkleri ve hastalıklara karşı dirençlerini tamamen genler belirler. Aslında söz konusu olayın aslı şu.

Bu (ne zaman ortaya çıktığı belirtilmeyen ) bakteri yetişen erkek kelebeklerin 6 da birini öldürüyor. Ve Dişi kelebeklerin hepsi de taşıyıcı konumunda. Bu nedenle erkek kelebek sayısı çok azalıyor. Ama sonradan yaşamayı başaran erkek kelebekler kendi nesillerini devam ettiriyorlar. Bunların devamında ise hastalığa karşı dayanıklı bireylerin yavruları git gide daha seçkin hale geliyor. Yani ortada mutasyon falan yok aslında. Şöyle düşünün. Saç dökülmesi olan insanların hiç çocuk sahibi olmalarına izin verilmezse yeni gelen nesillerin de saçları dökülmez. Çünkü saç dökülmesini %90 genetik faktörler belirler. Şimdi bu durumda insanlar için mutasyona uğradılar ve saçları artık dökülmüyor diyebilir misin? Umarım anlamışsındır. Ve ayrıca lütfen yazılarında biraz daha seçici ol beni bu tarz hiçbir bilim çevresinde kabul görmemiş bir makale hakkında yazı yazdırtma. Bir fotoğrafçı ne anlar mutasyondan.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Teşekkürler Heyula,

Kendini yalanlaman neden seni heyecanlandırdı anlamadım ama bu bilgi için sağol.Madem evrim yoktu da şu dediğin seçkin,hastalığa dayanıklı bireyler nereden çıktı arkadaşım?Evrildiler mi?Yoksa tanrı yeniden yaratayım şunları buna çareli şekilde yoksa türleri tükenecek falan mı dedi?

Basbayağı evrim var demişsin ama farkında bile değilsin.Adaptasyon,bağışıklık evrimin gerçekleridir.

Hadi saçmalama da önce kendin öğren.
 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
ADAPTASYON:
Bir canlının, bulunduğu çevrede daha iyi yaşamasını ve üremesini sağlayan özelliğidir.

Aynı türden iki canlı birbirine tıpatıp benzer değildir. Büyüklük, renk, karakter gibi sahip oldukları her özellik farklılıklar gösterir. Bu özellikleri doğrultusunda bazıları, bulundukları çevreye daha iyi adapte olurlar ve daha uzun yaşama ve daha çok üreme imkanına sahip olurlar. Bu, doğal seleksiyon olarak bilinir.

Evrim teorisi, adaptasyon kavramına yeni bir anlam daha ekler ve içinde bulunduğu koşullara adaptasyon sağlayan canlıların zaman içinde tür değiştirdiklerini iddia eder.

Ancak evrimcilerin "koşulların değişmesi, canlının evrimleşerek tür değiştirmesine neden olur" iddiası geçerli değildir. Bir tür, "genetik potansiyeli" olanak verdiği ölçüde bulunduğu ortamdaki değişikliklere adapte olur. Eğer "genetik potansiyeli" bu değişikliklere adapte olmasına imkan vermiyorsa, o zaman bu tür, değişen koşullara adapte olamaz ve yok olur. Ancak hiçbir zaman koşullara adapte olarak başka bir türe dönüşmez. Her zaman aynı türün bir bireyi olarak kalır.

BAĞIŞIKLIK:


İnsan vücudu çevresinde birçok yabancı ve zararlı maddeler vardır. Vücudu bu çok sayıdaki virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi enfeksiyona yol açabilen mikroorganizmaların zarar verici etkilerine karşı bağışıklık sistemi korur.

Imunite, vücudun bağışıklık (savunma) sistemi; birçok farklı hücreden meydana gelmektedir ve görevi bu organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girer ise vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını, çoğalmalarını engellemek ya da geciktirmektir.

Evet sonunda evrimci adama evrim teorisinin ne olduğunu öğretmeye başladık. Kardeş kusura bakma ama sen evrim TEORİSİ (kanun değil) 'nin ne olduğunu bildiğine emin misin?
 

AnArChist

Öğrenci
Katılım
4 Nisan 2008
Mesajlar
90
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Hiç bir mutasyonun yapılan kontrollü deneylerde bile yararlı olduğu gözlemlenmemiş sen hala mutasyonda kalmıssın 11, milyar insan hala insan evrim var ise nerde kaf dağının ardındamı:)
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Sizin anlama imkanınız yok malesef.

Neye adapte oluyor az kafanı kullansana.Madem mükemmel ve yaşadığı yerin şartlarına uygun yaratıldı adaptasyona ne gerek vardı?

Evrim teorisi senin kafan basmıyor diye yok sayılacak değil.En prestijli üniversitelerden binlerce prof. salak ama harun yahya işi biliyor öyle mi?

Onun yazılarıyla evrimi anlayan(!!!) sizler de en fazla çıkarımlarınızı bu kadar yapacaksınız zaten,normaldir.

Zaten bir tane bilim adamı vardır o da harun yahyadır.Ne derse doğrudur sanıyorsunuz.Sebep?

Çünkü tanrı var diyor öyle mi?

Hangi üniversitede onun bu saçmalıklarını okutuyorlar? Hiç mi aklınıza bu adam niye hiç ciddiye alınmıyor sorusu gelmiyor?

Hangi tahsili mevcut bu zatın da bu kadar çok ve çeşitli konuda atıp tutuyor?

Kafanızı kullanın biraz.

Evrim zinciri ;
Mutasyon ve Eşeyli üreme > Kalıtsal varyasyon > Doğal seleksiyon> ADAPTASYON > Evrim

Burada mutasyon ve eşeyli üreme evrimin nedenidir.
Varyasyon:Her türün çeşitli fertleri arasında görülen değişiklikler veya farklılıklardır.Örnek:Eskimo ile zenci.

ADAPTASYON:Canlıların,belirli bir çevreye uyumlarını,yaşamalarını ve üreme şanslarını artıran kalıtsal özelliklerine uyumsal özellikler:bu olaya da adaptasyon (uyum) denir.Örnek,kutuplardaki ayıların beyaz renkli olması gibi.

çevreye uyum (adaptasyon) sağlayanlar hayatta kalır ve üreyerek yeni nesillerinde kendi özelliklerini taşımalarına neden olurlar. uyum sağlayamayanlar ise elenerek (doğal seleksiyon) taşıdıkları türe özgü zayıf kalıtsal özelliklerininde ortadan kalkmasına neden olurlar.

Bağışıklık:

Bakterilerin ilaçlara bağışıklık kazanması türleşme değil. Sadece doğal seçilimin oynadığı rolü gösteriyor. Canlı üzerinde baskı kurulan bir ortamda, faydalı mütasyon geçiren canlılarkalıyor, öbürleri eleniyor.

Yani anlayacağın seçilim olayı yaşanıyor.Bu yüzden evrimin konusudur.Bir canlı türü herhangi bir etmene bağışıklık kazanabiliyor ve sonraki kuşaklara aktarıyorsa bu evrimin tezini doğrular.

Kendi bilmediğini bana nasıl öğreteceksin merak ettim ya neyse.

Tekrar oku,anla öyle gel.

Düzenleme:

Şuna da bir bak: http://harunyahya.ipbfree.com/index.php?act=idx
 

saha

Asistan
Katılım
12 Mart 2008
Mesajlar
123
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Bu klasiklerin geçin alayınızı toplasak bir harun etmezsiniz işiniz gücünüz karalamak saldırmak baskı altına almak vızıltı yapıp sindirmek bir adamla bu kadar uğraşıyorsanız yaranız büyük demektir.
 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Harun Yahya'nın kim olduğu beni ilgilendirmez. Harun Yahya nın bir yalancı olduğunu ve bilim adamlarının fikirlerini çarpıttığını ileri süren bir evrimci siteyi inceledim. Sonrada kendi çevirilerini vermiş.
Metnin orjinali şu:

"The more civilized so - called Caucasian races have beaten the Turkish hollow (buraya dikkat)in the struggle for existence. Looking to the world at no very distant date, what an endless number of the lower races will have been eliminated by the higher civilized races throughout the world"

Harun Yahya şöyle çevirmiş:

"Avrupalı ırklar olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elemine edileceğini görüyorum"

Evrimci site de şöyle çevirmiş:

"Kafkas ırkları olarak bilinen daha uygar ırklar, varolma mücadelesinde Türkler'i tam bir yenilgiye uğratmıştır. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine bakarsak, daha düşük uygarlık seviyesindeki sayısız ırk, daha uygarlaşmış ırklar tarafından tüm dünyadan ortadan kaldırılmış olacaktır"

Şimdi bu iki cümle arasında sorun olarak görünen kelime Barbar kelimesi. Harun Yahya Barbar kelimesini kullanırken Evrimci site bu kelimeye karşı çıkıyor. Peki Turkish Hollow ne demek.

Hollow: Oyuk, Boş, aldatıcı, Riyakar, içi boş olma durumu.

Yazının aslında Boş(işe yaramaz) Türkler yenilgiye uğratılmıştır veya Türk Riyakarlığı yenilgiye uğratılmıştır denilmek istenmiştir. Burada her iki çeviri de yanlıştır. Fakat Darwinin açıkça Türklere olan nefretini vermesi açısından Harun Yahya'nın çevirisi daha doğrudur. Şimdi ben bu evrimci sitelerin söylediğine mi inanayım yoksa Harun Yahya ya mı? Bu benim ilk bakışta bulduğum hatadır. Eğer az çok ingilizce bilmesem adamlar anında kekliyecekler beni.

Sözkonusu sitenin linki

http://www.evrim-teorisi.org//index.php?option=com_content&task=view&id=27&Itemid=47

Diğer mesele sen hala Adaptasyonla, Bağışıklığın evrime kanıt olduğunu söylüyorsan adaptasyonun hala ne olduğunu anlayamamışsın demektir. Kardeş lütfen yaşını söylermisin. İnanki karşımda bir an 15 yaşında çocuk var gibi hissettim. Eğer öyleyse sıkıldım artık aynı şeyleri söylemekten ve bitirecem bu tartışmayı. Dur sana ilkokul seviyesinde açıklayayım Adaptasyonu.

Mesela sen deniz kenarında yaşayan bir insansın diyelim. Akciğerlerin yüksek dağlarda veya kırsal kesimlerde yaşayan insanlara oranla daha az gelişmiştir. Aynı şeklide göğüs kafesin daha dar ve diyaframın daha küçüktür. Bunun nedeni ise Adaptasyondur. Peki bu nasıl oluşur. Genlerimiz mi değişir. Hayır! Peki mutasyona mı uğrarız Yine hayır! Olay şu

İnsan vücudunda birtakım organlar kullandıkça daha fazla gelişir. Mesela Kaslarımız veya kemik sistemimiz hatta dişlerimiz bile. Kırsal kesimlerde havadaki oksijen miktarı, denize yakın olan yerlere göre daha azdır. Bu nedenle Akciğer kanı temizlemek için daha fazla havaya ihtiyaç duyar. Hızlı ve derin nefes almalar zamanla Diyaframın ve Akciğerin çalışmasına yardım eden kasların daha fazla güçlenmesine sebep olur. Böylece Kırsal kesimde yaşayan insanların göğüs kafesi daha geniş olur.
Bunun Evrim olabilmesi için göğüs kafesi genişleyen kişinin bu özelliği kendinden sonrakilere bırakmış veya gen yapısı değişmiş olmalıdır. Ama bu kişinin çocukları deniz kenarında büyürlerse göğüs kafesleri ancak diğer insanlar kadar olabilir.

Diğer örnek şu: Yıllarca vücut geliştiren Arnold Schwarzenegger(böylemi yazılıyodu) in çocuğu oldu diyelim. Eğer bu çocuk doğuştan vücut kasları gelişmişse Arnold Schwarzenegger evrim geçirmiştir. Eğer değilse Arnold Schwarzenegger adapte olmuştur.

İnşallah anlamışsındır aradki farkı. Bu arada yaş kaçtı??????
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Heyula,

Hala adaptasyonları evrilme sürecinde sabaha akşama olan şeyler sanıyorsun.Arnold adaptasyona örnek mi?Sen bu işi hakkaten bırak iyice zırvalamaya başladın.

Sen adaptasyon var ama evrim yok diyorsun ben de evrim için adaptasyonlar itici kuvvetler arasındadır diyorum.Hala anlamadıysan ben sana sorayım yaş kaç?

Bu tanım Tübitak'a ait;

""Canlıların çoğu, hayatta kalma başarılarını arttırmak için sürekli olarak mutasyonlar geçiriyor. Mutasyon, genetik yapıda meydana gelen değişimlere verilen isim. Bunların yaşama uyarlanmış hali ise, çoğunlukla adaptasyon olarak biliniyor ve aslında bu kelime bir anlamda yararlı mutasyonları kapsıyor. Canlıların yüzyıllar boyunca edindikleri uyumsal adaptasyonlar, geçirdikleri belirli mutasyonların sonucunda ortaya çıkıyor. Bir canlının besin kaynaklarının azalması, yaşadığı ortamda zaman içinde belirli koşulların değişmesi veya sadece düşmanlarından daha etkin bir şekilde korunması gerekliliği bile, bu tip adaptasyonların şekillenmesi için yeterli sebepler. Evrimin bir süreç olduğunu, son hale ulaşma diye bir şeyin söz konusu olmadığını, yani evrimin halen günümüzde ve her an devam etmekte olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Bu noktada, zihnimizin bir köşesinde daima tutmamız gereken tek şey, evrimsel basamakların bir anda atlanmadığı, çok uzun yıllar aldığı..""

Evrimin bir süreci de canlının adaptasyonudur.Ama hala anlamadın değil mi?Herneyse...

Darwin Türklere barbar dememiştir.

Darwin’in Türkler ile alakalı söylediği sözlerle alakalı çevirisi de doğru değil. Bu cümlenin yanlış tercümesi hollow’un ayrı bir kelime olduğunun sanılması. Oysaki oradaki “hollow” beat hollow deyiminin bir parçası.

Beat someone hollow’un anlamı İngilizce de “vanguish completely” demektir. Yani Türkçesiyle hezimete uğratmak diyebiliriz. Hollow’da wholly’nin bozulmuş şeklidir. Birkaç sözlük sitesine bakılırsa zaten beat hollow’un anlamı anlaşılacaktır.

Zaten senin verdiğin linkte de yazıyor.

Hollow'dan barbar kelimesini nasıl türettin merak ettim.Üstelik anlamını da kendin vermişsin.Az buçuk ingilizcem var keklenmedim demişsin de olmamış.Bana İngilizce yazıda TÜRK BARBARLIĞINA kelimelerini bulmanı rica edeceğim.. İngilizcen yoksa eğer Barbar = barbarian demek... Hadi bakalım neresinde barbar veya benzeri kelime bulacaksın...

Şimdi;

iddia`: Darwin ırkçı ve Türk düşmanıydı. W. Graham'a yazdığı 3 Temmuz 1881 tarihli mektubunda, ırkçı düşüncesini şöyle ifade etmişti: " (...) Avrupalı ırklar olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elemine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum" (Harun Yahya, Yaratılış Atlası 1, s.606).
Yaratılışçıların bu iddiaları, "yüksek makamlarda da" etki yaratmış olmalı ki, (hem de) Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, Charles Darwin'in Türkler hakkında "Gelişimini tamamlamamış, adi bir ırk" dediğini iddia etmiştir.


yanit: Darwin'e ait, Türkler ile ilgili bu tip ifadelerin yer aldığı hiçbir kaynak bulunmamaktadır. Bakan Çelik'in Charles Darwin ve evrim kuramıyla ilgili bilgisinin sadece, Amerikalı Yaratılışçıların ülkemizdeki sözcüleri durumunda olan kişilerin çevirdikleri yayınlara dayandığı görülmektedir. Bu yayınların bir özelliği ise, bilinçli şekilde yapılan çeviri hataları içermeleridir.
Yaratılışçıların yukarıda çevirdikleri metnin orijinali şöyledir: "The more civilized so - called Caucasian races have beaten the Turkish hollow in the struggle for existence. Looking to the world at no very distant date, what an endless number of the lower races will have been eliminated by the higher civilized races throughout the world" şeklinde yer alan metnin çevirisi şöyle olmalıdır: "Kafkas ırkları olarak bilinen daha uygar ırklar, varolma mücadelesinde Türkler'i tam bir yenilgiye uğratmıştır. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine bakarsak, daha düşük uygarlık seviyesindeki sayısız ırk, daha uygarlaşmış ırklar tarafından tüm dünyadan ortadan kaldırılmış olacaktır." Yaratılışçıların çevirisine bakılırsa, ingilizce orijinal metinde bulunmayan, "Türk barbarlığı" ve "bu tür aşağı ırklar" ifadelerini çeviriye sokarak, bunları birbirleriyle örtüştürmeyi amaçladıkları görülür. Böylece Darwin'in Türkler'e barbar ve aşağı (ya da adi) ırk diyerek hakaret ettiği propagandasına malzeme hazırlanmış olmaktadır.(Kaynak:"prof dr haluk ertan" http://www.bilimvegelecek.com.tr/?act=2&sayi=35&id=106)

Ona bakarsan Kıtalu't-Türk diye bir araştır bakalım neler bulacaksın.Ama burası yeri değil.Okur ve birşeyler söylemek istersen aç bir konu orada da bunu tartışalım.

Bol şans...



 

heyula07

Asistan
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
183
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Darwin bu sözlerinde Gelişmiş ırkların yakın bir gelecekte az gelişmiş ırkları yok edeceğini söylemiş mi? Evet. Peki bu yokedilişe ve varoluş mücadelesine batılı ülkelerin Türkleri yenişini örnek vermiş midir. Ona da evet. Sen hala ne diye Darwini savunuyorsun birader. Apaçık ortada. Senin evrimci sitenin yaptığı açıklamada bile Darwinin ne kadar ırkçı ve Türk düşmanı( Tipik ingiliz işte) olduğu aşikar. Yada Salla Darwini konumuz bu herif değil. Konumuz Adaptasyon ve evrim. Sana anlaşılan hala Adaptasyonun ne olduğunu açıklayamadım. Adaptasyonun evrime yol açmaz.

1: Adaptasyon vardır ama evrim yoktur.
2. Adaptasyon evrime yol açmaz.
3.Adaptasyon evrim değildir.
4. Ağırlık çalışan bir kişinin kas yapısının gelişmesi adaptasyondur.
5. Kasları gelişen insanın gen yapısı değişmez.
6. Evrim olsaydı gen yapısı değişirdi.
7. Böylece kendinden sonra gelen bireyler ağırlık çalışmasa bile kasları genleri sayesinde gelişmiş olurdu.
8. Kelebeklerin adapte olması evrimleşmesi demek değildir.
9. Çünkü kelebeklerin yapılarında bir değişim olmamış, genleri aynı kalmıştır.

Herneyse Benim Anlamadığım Birşey Var. Bir insan bu güzellikleri görürde nasıl Bir yaratıcı olduğunu görmez. Aklım bir türlü almıyor.

7947.jpg



8029.jpg


7958.jpg


7964.jpg


7967.jpg


7974.jpg


7977.jpg


7980.jpg


7985.jpg


7990.jpg


8013.jpg


DOĞANIN ESTETİK ANLAYIŞI MÜKEMMELMİŞ DOĞRUSU!!!
 

yuureii

Profesör
Katılım
13 Aralık 2007
Mesajlar
2,239
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
heyula07 maddenin canı sıkılıyormuş, sıkıldıkça daha karmaşık şeylere dönüşüyormuş, mekanizma öyle işliyormuş. Bir amacı yokmuş, sadece sıkıntıdan. Anlasana işte yahu.
Görmek istemeyenden daha körü yoktur demişler ne yapalım.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Yuureli,

Hiç senle uğraşamayacağım.Gayet seviyeli bir tartışmayı lütfen sabote etme.Uzun zamandır ilk kez küfür-kafir karıştırmadan bir güzel yorumlaşıyoruz.şimdi bunu yapmanın ne manası var?

Heyula,

Darwin bu laflerı söylediyse onu da eşekler kovalasın.Hatta Türke laf edenin boynu devrilsin.Bende hoşlanmam.Onu korumak şöyle dursun ellerimle ipini çekerim.Ama sen de fark ettiysen harun yahyanın çevirisi yanlı ve bilerek saptırılmış.Harun yahya sahtekar bir tavır takınmış.Senin de bu sahtekarlığa prim vermeyeceğini umuyorum.Nitekim iddia ettiğin barbar kelimesinin metnin orjinalinde olmadığı aşikar değil mi?

Ben sadece ateistim.Milletimi de,tarihimi de,bayrağımı da gururla savunurum.Asıl gerçekler bunlardır diyerek benim aziz milletimi kandıranlar utansın.

Konuya dönersek;

Doğal seleksiyon bir organizmanın kendi çevresine uyumunu gösterir. Böylece seleksiyonun evrime yön verdiği düşünülebilir. Evrim birçok küçük ADAPTASYON serilerinin sonucudur. Her bir küçük ADAPTASYON, uzun bir zaman boyunca, ya bir türe yeni bir karakter olarak eklenir ya da bu karakterin ortadan kalkmasına yol açar.

Kalıtsal değişikliklerde bir karakterin kaybı ya da kazancı hemen yeni bir tür oluşturmaz. Bir grup organizmanın yeni bir tür sayılabilmesi için ayırt edici birçok değişikliğin oluşması gerekir. sonunda bir grubun bireyleri, diğer grubun bireylerinden o kadar farklı olabilir ki, bu farklı grupların bireyleri birbirleriyle çiftleşemezler ve oğul döl veremezler. Bu bireyler artık yeni bir türün üyeleri sayılırlar

Alıntı:

""EVRİM ;
DOĞAL SEÇME VE ADAPTASYON
Doğal seçme nasıl çalışır ve doğal seçme adaptasyonu nasıl açıklar? Evrimsel biyolog olan Ernst Mayr , Darwin'in doğal seçme teorisininin mantığından beş gözlem üzerine dayanan üç sonuç çıkartmıştır.

GÖZLEM# 1:Tüm türler,büyük üreme potansiyeline sahiptir,eğer doğan bireylerin hepsi başarılı bir şekilde çoğalsaydı onların populasyon büyüklüğü üstsel artış gösterecekti.

GÖZLEM# 2:Mevsimsel dalgalanmalar dışında,populasyonlar,büyüklük bakımından kararlı kalma eğilimindedir.

GÖZLEM# 3:Çevresel kaynaklar sınırlıdır.

ÇIKARSAMA# 1:Çevrenin destekleyebileceğinden daha fazla sayıda bireyin meydana gelmesi,populasyondaki bireyler arasında,varlıklarını sürdürmek için,bir mücadeleye yol açar;her kuşakta,meydana gelen yavruların yalnızca bir bölümü yaşamını sürdürür.

GÖZLEM# 4:Bir populasyonda yer alan bireylerin özelliklerinde büyük ölçüde değişiklikler vardır,hiç bir iki birey birbirinin aynısı değildir.

GÖZLEM# 5:Bu varyasyonların çoğu kalıtsaldır.

ÇIKARSAMA# 2:Varlığını sürdürebilmek için verilen mücadelede hayatta kalma rastgele değildir;kısmen,bireylerin kalıtsal yapısına bağlıdır.Çevrelerine en iyi şekilde uyum göstermelerini (ADAPTASYON) sağlayan kalıtsal özelliklere sahip olan bireylerin daha az uyum gösteren bireylere göre daha fazla döl vermesi olasıdır.

ÇIKARSAMA# 3: Bireylerin hayatta kalma ve üreme yeteneklerinin eşit olmaması,populasyonda gittikçe bir değişmenin ortaya çıkmasına yol açacak ve elverişli özellikler gelecek kuşkalarda birikecektir.

Darwin'in ana fikirlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Doğal seçme,üremedeki farklı başarıdır(bireylerin hayatta kalma ve üremedeki yeteneklerinin eşit olmaması).
Doğal seçme,populasyonu oluşturan bireysel organizmalar arasında yer alan kalıtsal farklılıklar ile etkileşimle meydana gelir.

Doğal seçmenin ürünü,organizma populasyonlarının çevrelerine ADAPTASYONUDUR.... ""


Kaynak:
CAMPBELL & REECE 6.BASKIDAN ÇEVİRİ BİYOLOJİ PALME YAYINCILIK ; ÜNİTE 4. BÖLÜM 22. SAYFA 435 (pdf si var nette bulman zor olabilir upload edip linki özelden atabilirim)

Çevre koşullarına uyum kurma (ADAPTASYON) bakımından özellikleri daha elverişli olanların üstünlük sağlaması, diğerlerinin yenik düşüp elenmesi kaçınılmazdır.

Özetle;

Evrim ve adaptasyon bugün bilimsel olarak ispatlanmış verilerin bir çıkarımıdır.Akıllı tasarımın bilimsel hiçbir dayanağı yoktur.Tamamen spekülasyondur.

H.Y.'nın konuyla ilgili zırvaları bilim camiasında rağbet görmüyorsa ve yalanlanabiliyorsa kendimce doğruyu savunmak adına her daim evrim teorisini savunurum.Aksi ispat edilirse ve tutarlı olursa fikri sabit değilim doğru neyse ondan taraf olurum.

İyi geceler...
 

eleko

Öğrenci
Katılım
9 Haziran 2008
Mesajlar
6
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
orcagada,
birşey sormak istiyorum; madem yaratıcı yoktur, insan bedeni kalp durduğunda bütün fonksiyonlarını yitirir, hareket edemez, göremez, duyamaz , konuşamaz. yani demekki bir can olayı vardır. peki cansızlar ana rahmine düştüklerinde(memelileri düşünürsek) nasıl CANLI oluyorlar, kim ya da ne canlı yapıyor onları bunu evrimciler ya da sen nasıl açıklıyorsun merak ettim. Artniyetim yok sadece cevap istiyorum.
 

orcagada

Doçent
Katılım
8 Temmuz 2007
Mesajlar
521
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Eleko,

Cansızdan kastın nedir?

Spermatazoidler canlıdır.Yani ölüden dirilme değildir olay.Meni içerisinde yumurtayla birleşecek olan ve akabinde zigota dönüşecek hücreler ölü falan değildir.Bildiğin yaşayan hücrelerdir.

Saygılar...
 

PcMaSTeR

Profesör
Katılım
18 Ağustos 2006
Mesajlar
3,511
Reaksiyon puanı
5
Puanları
38
Bizleride Leylekler Getirdi Zaten :D :D Şu İnsanlarda olmasa Kim Güldürecek yüzümüzü :)
 

eleko

Öğrenci
Katılım
9 Haziran 2008
Mesajlar
6
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
peki bu yaşayan hücreler yani canlı hücreler nasıl canlı oluyorlar, ölü değillerse canlıdırlar. canı nerden alıyorlar? mesela hücre bölünmesi oluşurken dna felan kopyalanıyor bunların hepsi gerçekleşirken enerji harcanıyor. bölünen hücreden yeni oluşan hücreye enerji transferi olupta mı yeni oluşan hücre canlanıyor. can aslında enerji mi demektir? can nedir ve kim verir?
 

byhck

Doçent
Katılım
4 Aralık 2007
Mesajlar
645
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
eleko dedi ki:
peki bu yaşayan hücreler yani canlı hücreler nasıl canlı oluyorlar, ölü değillerse canlıdırlar. canı nerden alıyorlar? mesela hücre bölünmesi oluşurken dna felan kopyalanıyor bunların hepsi gerçekleşirken enerji harcanıyor. bölünen hücreden yeni oluşan hücreye enerji transferi olupta mı yeni oluşan hücre canlanıyor. can aslında enerji mi demektir? can nedir ve kim verir?

Sen merak etme o bunlara da rahat cevap verir.Çünkü spermler bi canlı hücreden aktarılır ve canlıdır.Yanlış anlama sana karşı değilim ama sorman gereken soru bu değil.sorduğun soru cevabı basit bir soru.
canlıların var oluşu hakkında birçok görüş var.Cansızdan gelme, yaratlış, darvin, bitkiden gelme ve en saçması rastlantılar sonucu oluşması.
Tamam bunlardan yaratılış dışında birini seçtiğimi varsayıyorum.Mesela tamam ben bi cansızdan geliyorum.Rastlantı ve ya öyle yada boyle bi cansız canlanmış ve ben olmuşum (yani bir canlı).Eyvallah bunu kabul ettik diyelim.
Peki bu benim geldiğimi varsaydığımız cansız nerden geliyor? Bunun bir yaratıcısı olmak zorunda.En zeki ve en donanımlı canlı insan ise ve insan bunu yapamıyorsa insan üstü bir güç olmak zorunda.
Eğer insandan da güçlü biri yok ve en güçlüsü insan diyorsanız ben bir inek gibi ot verip süt alabildiğim bir makine istiyorum.
 

eleko

Öğrenci
Katılım
9 Haziran 2008
Mesajlar
6
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
benim söylemek istediğim şu aslında:
insan dahi enerjisi olmazsa yaşayamaz bu bir gerçektir ki bu her canlı içinde geçerlidir. bir objeyi canlı yapan en önemli özellik hareket etmesidir.(hareket etmeseler bile diğer gereksinimleri için enerji harcarlar) Burdan yola çıkarak çok rahat enerji ihtiyacı olduğunu söyleriz. tamam meni canlıdır aslında bunu hareket kabiliyetide tasdikler ancak sorun meninin ya da bir hücrenin bölünmeden önce bölünmesinden sonra oluşacak hücreye nasıl can aktardığıdır ya da aktaran bölünen hücremidir. atom çekirdeğinin etrafında hareket eden elektronlar maruz kaldıkları kuvvetler sonucu hareket etmektedirler. ancak canlılar hiçbir kuvvete maruz kalmadanda hareket edebilirler. bu da bir can ya da ruhun olduğunu gösterir. sonuç olarak orcagada can transfer mi edilir yoksa can dediğimiz enerjimidir. umarım sorumu anlatabilmişimdir orcagada.
herkese sevgiler..
 
Üst