|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,206
- Reaksiyon puanı
- 10,327
- Puanları
- 293
Türkiye'nin GDO ile bitmeyen imtihanı
29 Mayıs 2014 günü Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Türkiyenin zig-zaglar çizen Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) macerasında yeni bir durak oluşturdu. Yapılan değişiklikle, yem/gıda ayırımı yapılmaksızın, bir üründe %0,9 oranına kadar bulunan GDOlar, bulaşan olarak değerlendirilip o ürünler GDOlu ürün statüsünden çıkarıldı. GDOlar konusunda geriye doğru atılmış bu adım, Türkiyede siyasi erkin GDO konusunda ne kadar kararsız ve müdahaleye açık olduğunun yeni bir göstergesi.
Biyolojik çeşitliliğin korunması için GDOların kontrolünü amaçlayan Cartagena Biyogüvenlik Protokolünü 24 Mayıs 2000 tarihinde imzalayan Türkiye, en kısa sürede sıkı bir ulusal biyogüvenlik kanunu düzenleyeceğini taahhüt etti. Ancak hem yerli yem ve gıda üreticilerinin hem de ABD ve Avrupa Birliği (AB) merkezli küresel tohum ve gıda şirketlerinin baskısıyla, yasal düzenlemeyi sürekli erteledi. Bunun neticesinde 2000ler boyunca GDOlar, yasal boşluktan yararlanarak ülkeye serbestçe girdi.
Türkiyenin biyogüvenlik serencamı ve GDOlar
Türkiye 2010 yılında nihayet Biyogüvenlik Kanununu hazırlayarak yürürlüğe soktu. Tarımda ve bebek mamalarında GDOları yasaklayan ve izinsiz GDO kullananlara 12 yıla kadar hapis cezası öngören bu yasa, GDOları tamamen yasaklamasa da görece sıkı bir görüntü çiziyordu.
Yasanın yürürlüğe girmesinden birkaç ay önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 29 farklı çeşit GDOya izin vererek GDO lobisinin isteklerini yerine getirmeyi ihmal etmedi. GDO başvurularını değerlendirmek üzere oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu, bu izinleri iptal ederek sıfırdan başvuru süreci başlattı. Lakin işe yem amaçlı GDOlardan başlayan Biyogüvenlik Kurulu, 2011 boyunca yapılan tüm başvurulara izin verdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekerin, GDO zarar verirse hayvana verir, insana bir şey olmaz. benzeri GDO yanlısı sözleri, Biyogüvenlik Kurulunun otomatiğe bağlamış gibi peş peşe verdiği yem amaçlı GDO izinleri ve sıranın gıda amaçlı GDO başvurularına gelmesi GDOya Hayır Platformunu harekete geçirdi.
Uluslararası çapta faaliyet gösteren çevre koruma örgütü Greenpeace, o dönemde YEMEZLER kampanyasını başlattı. GDOlu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketlenmesi ve gıda amaçlı GDO başvurularının geri çekilmesi talebinde bulundu.
2012 yılına gelindiğinde, gitgide artan kamuoyu tepkisiyle beraber Mehdi Eker, net bir tavır alarak televizyon programlarında GDOlara kendisinin de karşı olduğunu ve GDOlu yemle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketleneceğini açıkladı. Aynı dönemde Biyogüvenlik Kurulu, yem amaçlı 9 GDO başvurularının 3te 2si hakkında ret kararı alarak 6 adet genetiği değiştirilmiş mısır çeşidine vize vermedi.
Ağustos 2012de GDOya Hayır Platformunun çabaları ve Greenpeacein 300.000in üzerinde imza topladığı YEMEZLER kampanyası başarıya ulaştı. Gıda amaçlı GDO başvuruları geri çekildi.
2012de kamuoyu talepleri doğrultusunda şekillenen süreci, son yıllarda atılan üreticileri korumaya yönelik adımlarla geriye doğru gidiş sergilemeye başladı. Nisan 2013te patlak veren GDOlu pirinç skandalı, Tarım Bakanlığının çabalarıyla örtbas edilmeye ve söz konusu şirketler kurtarılmaya çalışıldı. Savcılığın İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) laboratuvarlarında yaptırdığı analizler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Pirinç skandalının yaşandığı o günlerde Greenpeace, Tarım Bakanlığının skandalda adı geçenleri kurtarmak için GDO bulaşıklığı adlı 3 maddelik yönetmelik değişikliği hazırladığı istihbaratına ulaşarak bunu kamuoyuna duyurdu ve düzenlemenin gerçekleşmesini engelledi. 29 Mayıs 2014de yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği, işte 1 yıl gecikmeli olarak hayata geçirilen o değişikliktir.
GDO yönetmelik değişikliğinin getirdikleri
GDO Yönetmeliği değişikliği, GDO bulaşanı tanımını getirmek suretiyle ürünlerde tespiit edilen yüzde 0,9 oranı altındaki GDOları bu kategoriye sokuyor. GDO bulaşanı içeren ürünler, eğer içerdiği o GDOlar Biyogüvenlik Kurulunun izin verdiği GDOlarsa, artık izin amacı doğrultusunda kullanılabilecekler.
Yeni düzenlemedeki en kritik nokta, içerisinde GDO tespit edilen ürün için herhangi bir ayrım veya sınırlama getirilmemiş olmasıdır. Tarı Bakanlığı, yaptığı basın açıklamasıyla, bu değişikliğin sadece yem amaçlı ürünleri kapsadığını iddia etti. Oysa yönetmelikte yer alan GDO bulaşanı tanımının kapsamı, genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe... şeklinde ifade ediliyor. Bu nedenle, söz konusu yönetmelik değişikliği sadece yem amaçlı ürünleri değil, bebek maması da dahil, her türlü gıda ürününü kapsıyor.
Kamuoyunun yönetmelik değişikliğine tepkisini azaltmak adına Tarım Bakanlığı yetkililerinin verdikleri demeçlerde, söz konusu oranın ABde de var olduğunu söyleyerek ABye uyumluluk iması yapmaları klasik bir dezenformasyon çalışması olarak görünüyor. Gerçek; AB mevzuatına paralel olan Türkiye mevzuatının, bu değişiklikle ABdeki düzenlemelerden uzaklaştığıdır.
ABde yüzde 0,9 oranı, sadece izin verilmiş GDOlu ürünlerin etiketlenmesi kurallarına dair bir eşik değer olarak kullanılır. Yüzde 0,9 uygulaması, GDO izni veya cezaları değil, ürün etiketlenmesine dair bir düzenlemedir. ABde herhangi bir gıda ürününde izin verilmemiş GDO kullanımında sıfır tolerans kuralı işletilir. Bir üründe GDO kullanımına izin verilmemişse, onda tespit edilen en ufak orandaki GDO bile hukuki ve cezai işlem gerektirir.
Yönetmelik değişikliğinden önce Türkiye de aynı AB gibi izinsiz GDOlarda sıfır tolerans ilkesini işletmekteydi. Türkiyede hiçbir GDOnun gıdada kullanılmasına izin verilmediği için herhangi bir gıda ürününde GDO tespit edilmesi otomatik olarak hukuki ve cezai işlem doğuruyordu. Oysa yapılan değişiklik ile gıdalarda -yasak olmasına rağmen- yüzde 0,9a kadar tespit edilen GDOlar cezai ve hukuki işlemden muaf hale getirildi. Yani sıfır tolerans uygulamasına son verildi. Böylece halkın gıda güvenliği, gıda şirketlerinin güvenliğine kurban edildi.
Yapılan yönetmelik değişikliği, hukuki açıdan da derin tartışma ve sorunlar içeriyor. Bir yasada tanımı yapılmayan bir kavramın, o yasaya bağlı olarak çıkartılan yönetmelikte tanımlanması, hukuka aykırı bir işlemdir. Fakat değişikliğin getirdiği en önemli hukuka aykırılık, Tarım Bakanlığının görev ve yetkilerindeki düzenlemedir.
Biyogüvenlik Kanununun Bakanlığın Görev ve Yetkileri başlıklı 8. Maddesi, istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi görevini Tarım Bakanlığı'na veriyor. Ama yeni GDO Yönetmeliği düzenlemesi, GDO bulaşanı adı altında istenmeyen GDO bulaşıklarını engellemek yerine tam tersine meşrulaştırıyor. Tarım Bakanlığının bu eylemi, açıkça yetki aşımı ve kanuna muhalefet anlamına geliyor.
Biyogüvenlik Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri, ülkemizdeki gıda üreticilerinin çoğu GDOlar konusunda hassasiyet gösteriyorlardı. Gerek yasadaki hapis cezası hükmü gerekse de bir ürünün GDO içerdiğinin belirlenmesi durumunda markalarının alacağı derin yara, üreticileri temkinli davranmaya itiyordu. Yeni düzenleme, sofralarımızı GDOlardan koruyan bu iki temel direği de ortadan kaldırıyor. Ürünlerin içerisindeki GDOlar artık bulaşan olarak değerlendirileceği için üreticiler cezai işlemden korunuyorlar. Bir başka deyişle pirinç ve bebek maması skandalları, bu düzenlemeyle artık skandal olmaktan çıkarılıyor.
GDOlara YEMEZLER denilmeli
Kendilerine çok geniş bir güvenlik ağı sunulan ve artık adli işlemden büyük ölçüde muaf tutulan üreticiler, ürünlerinin GDO içermemesinde gösterdikleri çabadan zaman içerisinde uzaklaşacaklardır. Bu da zaman içerisinde sofralarımızın GDOlara karşı daha savunmasız hale gelmesine yol açacaktır.
Kamuoyunun gösterdiği kararlılığın aksine, Türkiyede Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının GDO konusunda takındığı zig-zaglar çizen tutum, halkımızın bir türlü sofralarına gönül rahatlığıyla oturamamasına yol açıyor. Ben de GDOlara karşıyım. diyerek et, süt, yumurtayı etiketleyeceği sözünü veren 2012 yılının Mehdi Ekeri, 2014 yılında yerini lobilerin baskıları karşısında geri adım atan bir Mehdi Ekere bıraktı.
Greenpeace, kamuoyunun yönetmelik değişikliğinden duyduğu rahatsızlığı Tarım Bakanlığına iletmek amacıyla 2012de başarıyla yürüttüğü YEMEZLER kampanyasını yeniden başlattı. Siz de GDOlardan arınmış bir sofraya güvenle oturmak istiyorsanız, yapılan yönetmelik değişikliğinin geri alınması ve yüzde 100 GDOsuz bir Türkiye yaratılması talebiyle yemezler.org adresindeki kampanyaya destek verebilirsiniz.
29 Mayıs 2014 günü Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Türkiyenin zig-zaglar çizen Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) macerasında yeni bir durak oluşturdu. Yapılan değişiklikle, yem/gıda ayırımı yapılmaksızın, bir üründe %0,9 oranına kadar bulunan GDOlar, bulaşan olarak değerlendirilip o ürünler GDOlu ürün statüsünden çıkarıldı. GDOlar konusunda geriye doğru atılmış bu adım, Türkiyede siyasi erkin GDO konusunda ne kadar kararsız ve müdahaleye açık olduğunun yeni bir göstergesi.
Biyolojik çeşitliliğin korunması için GDOların kontrolünü amaçlayan Cartagena Biyogüvenlik Protokolünü 24 Mayıs 2000 tarihinde imzalayan Türkiye, en kısa sürede sıkı bir ulusal biyogüvenlik kanunu düzenleyeceğini taahhüt etti. Ancak hem yerli yem ve gıda üreticilerinin hem de ABD ve Avrupa Birliği (AB) merkezli küresel tohum ve gıda şirketlerinin baskısıyla, yasal düzenlemeyi sürekli erteledi. Bunun neticesinde 2000ler boyunca GDOlar, yasal boşluktan yararlanarak ülkeye serbestçe girdi.
Türkiyenin biyogüvenlik serencamı ve GDOlar
Türkiye 2010 yılında nihayet Biyogüvenlik Kanununu hazırlayarak yürürlüğe soktu. Tarımda ve bebek mamalarında GDOları yasaklayan ve izinsiz GDO kullananlara 12 yıla kadar hapis cezası öngören bu yasa, GDOları tamamen yasaklamasa da görece sıkı bir görüntü çiziyordu.
Yasanın yürürlüğe girmesinden birkaç ay önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 29 farklı çeşit GDOya izin vererek GDO lobisinin isteklerini yerine getirmeyi ihmal etmedi. GDO başvurularını değerlendirmek üzere oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu, bu izinleri iptal ederek sıfırdan başvuru süreci başlattı. Lakin işe yem amaçlı GDOlardan başlayan Biyogüvenlik Kurulu, 2011 boyunca yapılan tüm başvurulara izin verdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekerin, GDO zarar verirse hayvana verir, insana bir şey olmaz. benzeri GDO yanlısı sözleri, Biyogüvenlik Kurulunun otomatiğe bağlamış gibi peş peşe verdiği yem amaçlı GDO izinleri ve sıranın gıda amaçlı GDO başvurularına gelmesi GDOya Hayır Platformunu harekete geçirdi.
Uluslararası çapta faaliyet gösteren çevre koruma örgütü Greenpeace, o dönemde YEMEZLER kampanyasını başlattı. GDOlu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketlenmesi ve gıda amaçlı GDO başvurularının geri çekilmesi talebinde bulundu.
2012 yılına gelindiğinde, gitgide artan kamuoyu tepkisiyle beraber Mehdi Eker, net bir tavır alarak televizyon programlarında GDOlara kendisinin de karşı olduğunu ve GDOlu yemle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünlerin etiketleneceğini açıkladı. Aynı dönemde Biyogüvenlik Kurulu, yem amaçlı 9 GDO başvurularının 3te 2si hakkında ret kararı alarak 6 adet genetiği değiştirilmiş mısır çeşidine vize vermedi.
Ağustos 2012de GDOya Hayır Platformunun çabaları ve Greenpeacein 300.000in üzerinde imza topladığı YEMEZLER kampanyası başarıya ulaştı. Gıda amaçlı GDO başvuruları geri çekildi.
2012de kamuoyu talepleri doğrultusunda şekillenen süreci, son yıllarda atılan üreticileri korumaya yönelik adımlarla geriye doğru gidiş sergilemeye başladı. Nisan 2013te patlak veren GDOlu pirinç skandalı, Tarım Bakanlığının çabalarıyla örtbas edilmeye ve söz konusu şirketler kurtarılmaya çalışıldı. Savcılığın İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) laboratuvarlarında yaptırdığı analizler itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Pirinç skandalının yaşandığı o günlerde Greenpeace, Tarım Bakanlığının skandalda adı geçenleri kurtarmak için GDO bulaşıklığı adlı 3 maddelik yönetmelik değişikliği hazırladığı istihbaratına ulaşarak bunu kamuoyuna duyurdu ve düzenlemenin gerçekleşmesini engelledi. 29 Mayıs 2014de yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği, işte 1 yıl gecikmeli olarak hayata geçirilen o değişikliktir.
GDO yönetmelik değişikliğinin getirdikleri
GDO Yönetmeliği değişikliği, GDO bulaşanı tanımını getirmek suretiyle ürünlerde tespiit edilen yüzde 0,9 oranı altındaki GDOları bu kategoriye sokuyor. GDO bulaşanı içeren ürünler, eğer içerdiği o GDOlar Biyogüvenlik Kurulunun izin verdiği GDOlarsa, artık izin amacı doğrultusunda kullanılabilecekler.
Yeni düzenlemedeki en kritik nokta, içerisinde GDO tespit edilen ürün için herhangi bir ayrım veya sınırlama getirilmemiş olmasıdır. Tarı Bakanlığı, yaptığı basın açıklamasıyla, bu değişikliğin sadece yem amaçlı ürünleri kapsadığını iddia etti. Oysa yönetmelikte yer alan GDO bulaşanı tanımının kapsamı, genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe... şeklinde ifade ediliyor. Bu nedenle, söz konusu yönetmelik değişikliği sadece yem amaçlı ürünleri değil, bebek maması da dahil, her türlü gıda ürününü kapsıyor.
Kamuoyunun yönetmelik değişikliğine tepkisini azaltmak adına Tarım Bakanlığı yetkililerinin verdikleri demeçlerde, söz konusu oranın ABde de var olduğunu söyleyerek ABye uyumluluk iması yapmaları klasik bir dezenformasyon çalışması olarak görünüyor. Gerçek; AB mevzuatına paralel olan Türkiye mevzuatının, bu değişiklikle ABdeki düzenlemelerden uzaklaştığıdır.
ABde yüzde 0,9 oranı, sadece izin verilmiş GDOlu ürünlerin etiketlenmesi kurallarına dair bir eşik değer olarak kullanılır. Yüzde 0,9 uygulaması, GDO izni veya cezaları değil, ürün etiketlenmesine dair bir düzenlemedir. ABde herhangi bir gıda ürününde izin verilmemiş GDO kullanımında sıfır tolerans kuralı işletilir. Bir üründe GDO kullanımına izin verilmemişse, onda tespit edilen en ufak orandaki GDO bile hukuki ve cezai işlem gerektirir.
Yönetmelik değişikliğinden önce Türkiye de aynı AB gibi izinsiz GDOlarda sıfır tolerans ilkesini işletmekteydi. Türkiyede hiçbir GDOnun gıdada kullanılmasına izin verilmediği için herhangi bir gıda ürününde GDO tespit edilmesi otomatik olarak hukuki ve cezai işlem doğuruyordu. Oysa yapılan değişiklik ile gıdalarda -yasak olmasına rağmen- yüzde 0,9a kadar tespit edilen GDOlar cezai ve hukuki işlemden muaf hale getirildi. Yani sıfır tolerans uygulamasına son verildi. Böylece halkın gıda güvenliği, gıda şirketlerinin güvenliğine kurban edildi.
Yapılan yönetmelik değişikliği, hukuki açıdan da derin tartışma ve sorunlar içeriyor. Bir yasada tanımı yapılmayan bir kavramın, o yasaya bağlı olarak çıkartılan yönetmelikte tanımlanması, hukuka aykırı bir işlemdir. Fakat değişikliğin getirdiği en önemli hukuka aykırılık, Tarım Bakanlığının görev ve yetkilerindeki düzenlemedir.
Biyogüvenlik Kanununun Bakanlığın Görev ve Yetkileri başlıklı 8. Maddesi, istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi görevini Tarım Bakanlığı'na veriyor. Ama yeni GDO Yönetmeliği düzenlemesi, GDO bulaşanı adı altında istenmeyen GDO bulaşıklarını engellemek yerine tam tersine meşrulaştırıyor. Tarım Bakanlığının bu eylemi, açıkça yetki aşımı ve kanuna muhalefet anlamına geliyor.
Biyogüvenlik Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri, ülkemizdeki gıda üreticilerinin çoğu GDOlar konusunda hassasiyet gösteriyorlardı. Gerek yasadaki hapis cezası hükmü gerekse de bir ürünün GDO içerdiğinin belirlenmesi durumunda markalarının alacağı derin yara, üreticileri temkinli davranmaya itiyordu. Yeni düzenleme, sofralarımızı GDOlardan koruyan bu iki temel direği de ortadan kaldırıyor. Ürünlerin içerisindeki GDOlar artık bulaşan olarak değerlendirileceği için üreticiler cezai işlemden korunuyorlar. Bir başka deyişle pirinç ve bebek maması skandalları, bu düzenlemeyle artık skandal olmaktan çıkarılıyor.
GDOlara YEMEZLER denilmeli
Kendilerine çok geniş bir güvenlik ağı sunulan ve artık adli işlemden büyük ölçüde muaf tutulan üreticiler, ürünlerinin GDO içermemesinde gösterdikleri çabadan zaman içerisinde uzaklaşacaklardır. Bu da zaman içerisinde sofralarımızın GDOlara karşı daha savunmasız hale gelmesine yol açacaktır.
Kamuoyunun gösterdiği kararlılığın aksine, Türkiyede Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının GDO konusunda takındığı zig-zaglar çizen tutum, halkımızın bir türlü sofralarına gönül rahatlığıyla oturamamasına yol açıyor. Ben de GDOlara karşıyım. diyerek et, süt, yumurtayı etiketleyeceği sözünü veren 2012 yılının Mehdi Ekeri, 2014 yılında yerini lobilerin baskıları karşısında geri adım atan bir Mehdi Ekere bıraktı.
Greenpeace, kamuoyunun yönetmelik değişikliğinden duyduğu rahatsızlığı Tarım Bakanlığına iletmek amacıyla 2012de başarıyla yürüttüğü YEMEZLER kampanyasını yeniden başlattı. Siz de GDOlardan arınmış bir sofraya güvenle oturmak istiyorsanız, yapılan yönetmelik değişikliğinin geri alınması ve yüzde 100 GDOsuz bir Türkiye yaratılması talebiyle yemezler.org adresindeki kampanyaya destek verebilirsiniz.
Tarık Nejat DİNÇ