|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,200
- Reaksiyon puanı
- 10,315
- Puanları
- 293
Teravihte Hız Sınırı
Ramazan-ı şerif geldiğinde, cami cemaatinin önemli dedikodu konularından biri de imam efendinin teravih namazını hızlı kıldırıp kıldırmadığı olur.
1. Konu:
Ramazan-ı şerif geldiğinde, cami cemaatinin önemli dedikodu konularından biri de imam efendinin teravih namazını hızlı kıldırıp kıldırmadığı olur. Özellikle ilk günlerde dakikalar tutularak, çevre camilerle kıyaslamalar yapılır ve buna göre devam edilecek camiler belirlenir. Bu tercihlerde, imamın kıraati ve tadil-i erkânı tam yapıp yapmadığından ziyade teravihteki hızı etkili olur. Malûmu ilâm kabilinden de olsa bu konunun doğru ve yanlışlarına işaret edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
2. Hızlı Kıldırmanın Mesnedi:
Mihrap sahiplerinin namaz kıldırırken peşlerindeki cemaatin tahammül durumunu dikkate almaları gerektiği Rasûlullahın (sav) sünnetiyle sabittir. Hz. Peygamberin (sav) namaz kıldırırken, kadınlar kısmından bir çocuk ağlama sesi geldiğinde namazı kısa tuttuğu , kim insanlara namaz kıldırırsa hafif tutsun, çünkü onların içinde yaşlılar, hastalar ve ihtiyaç sahipleri vardır buyurduğu, yatsı namazını çok uzattığı için cemaatin şikâyetine sebep olan Muaza fitneci misin sen? diyerek payladığı bilinmektedir.
Özellikle gecelerin kısa olduğu zamanlarda çalışanların durumunu dikkate alan âlimler, yukarıdaki delillere dayanarak teravihin yatsı namazından biraz daha hızlı kılınmasını uygun görmüş olmaları muhtemeldir. Ancak zaman içinde bu konuda ölçünün kaçırılarak günümüzde hiç de hoş olmayan jet imam hızına erişilmiş olduğu bir vakıadır.
İmam efendilerin mesleğindeki başarılarının toplumda muteber göstergelerinden biri de cemaatinin kalabalığıdır. Kısa gecelerde çalışanlara istirahat fırsatı kazandırma düşüncesinin yanında, cemaat çekme veya mevcudu koruma gayretleri de imamları teravihte hız yarışına sürükleyen sebepler arasında zikredilebilir.Sebep ve mazeret ne olursa olsun ibadetin huşûunu bozan ve namazın sıhhatini tehlikeye atan bir hız caiz olmamalıdır. Çünkü bu, tadil-i erkân ve kıraat gibi namazın sıhhati için çok önemli olan iki hususta ihmal ve ihlallere sebep olmaktadır.
a. Tadil-i Erkândaki ihlaller:
Rükû ve secdede, rükûdan sonraki kıyamda ve iki secde arasındaki oturuşta organların sükûna erdirilmesi şeklinde tarif edilen Tadil-i erkânın namaz için ne kadar önemli olduğunu şu hadis-i şerifte açıkça görmekteyiz:
Bir gün Rasûlullah (sav) Mescidinde otururken içeriye birisi girdi, bir kenarda namazını kıldıktan sonra gelip selam verdi. Hz. Peygamber ona : Dön namazını tekrar kıl, sen namaz kılmadın buyurdu. Adam kılıp geldikten sonra Rasûlullah (sav) onu tekrar gönderdi. Üçüncü gelişinde adam, Ya Rasûlallah, daha iyisini yapamıyorum, bana öğret dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: Namaza kalktığında tekbir al, sonra Kuran-ı kerimden kolayına geleni oku. Sonra rükûa git, tam eğildiğine kanaat edinceye kadar eğil, sonra tam doğruluncaya kadar kalk. Sonra secdeye in, tam secde yaptığından emin oluncaya kadar kal, sonra başını kaldır, tam oturduğundan emin oluncaya kadar otur. Namazın hepsinde böyle yap.
Tadil-i erkânın hükmünün ne olduğu etrafındaki farklı yorumları bir tarafa bırakarak konumuza dönecek olursak, günümüzde hızlı kılınan teravihlerde, rükûda, rükûdan sonra, secdede ve secdeler arasında Rasûlullahın tarif ettiği şekilde tadil-i erkâna riayet edilmediği görülmektedir. Halbuki o ümmetine : Namazı benden gördüğünüz gibi kılın buyurmuştu.
b. Kıraatteki İhlaller:
Lafızlara giydirilen manaların bozulmaması için lafzı oluşturan harflerin bozulmaması gerekir. Bu da harflerin Arap/Kuran dilinde telaffuz edildiği aslî şeklinin korunmasıyla mümkün olur. Bunun ilmî ifadesi harfleri mahreçlerinden çıkarmaktır. Hızlı okuyuşlarda harflerin mahreç hakkı yeterince verilememekte, dolayısıyla çoğu zaman harflerin mahreçlerinin birbirine karıştığı görülmektedir: Tı, dal, te; sad, sin, se; ha, hı, henin mahreçleri karışabilmektedir. Bu karışıklığın ayette mana değişikliğine, mana değişikliğinin de yerine göre namazın bozulmasına sebep olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan hızlı okuyuşlarda --çoğunlukla da Fatihada çok merhametli manasına gelen er-Rahîm sıfatı kısa tutularak bir organ olan rahim gibi telaffuz edilebilmekte; gazaba uğramış anlamına gelen el-mağdûb kelimesi uzatılmayarak manasızlaştırılmakta; duraklarda vakıf kaidelerine dikkat edilmediği takdirde, mesela nesteîn, müstekîm, ve led-dâllîn kelimelerinin sonları neredeyse hiç uzatılmamakta; geçişlerde de iyyâke nabüdünün, enamtenin elifleri, mağdûbün vavı kaybolmaktadır. Bunların namazı bozacak derecede olmadığı düşünülse bile, mihrap sahibi bir hocamız açısından bunların, yapılmaması gereken yanlışlar olduğunda şüphe yoktur.
3. Değerlendirme:
a. Hızlı kılınan her teravihte yukarıda zikredilen ve benzeri hataların hep yapıldığını söylemek daha büyük bir hata olur. Ancak hız arttıkça hata ihtimalinin de artacağı ve ibadetimizi fesada maruz bırakacağı unutulmamalıdır.
b. Hiçbir imam efendi, hızlı kıldırmış olması yüzünden, cemaatinin fasit olmuş teravihleri sebebiyle ilâhî huzurda itâba maruz kalmayı göze alamayacak; aksine cemaatinin teravihinin kabulüne vesile olmuş, iltifat ve ikrama, ecir ve sevaba mazhar olan bahtiyar birisi olmak isteyecektir.
c. Teravihlerde istenen ihlas ve huşûa, haz ve huzura erişmek tamamen mihrap sahibi hocalarımızın uhdesindedir.
Şöyle ki: Yatsı ve teravih ayırımı yapmadan her ikisini de orta bir okuyuş hızı ile (hadr) kıldırdıkları, rükû ve secdelerde Rasûlullahın (sav) tarif ettiği tadil-i erkâna dikkat ettikleri ve bunu yaparken halkın teveccühünü değil Hakkın rızasını gözettikleri takdirde teravihlerimiz daha huzurlu hale gelecek ve jet imam maskaralıkları son bulacaktır.
kaynak

Ramazan-ı şerif geldiğinde, cami cemaatinin önemli dedikodu konularından biri de imam efendinin teravih namazını hızlı kıldırıp kıldırmadığı olur.
1. Konu:
Ramazan-ı şerif geldiğinde, cami cemaatinin önemli dedikodu konularından biri de imam efendinin teravih namazını hızlı kıldırıp kıldırmadığı olur. Özellikle ilk günlerde dakikalar tutularak, çevre camilerle kıyaslamalar yapılır ve buna göre devam edilecek camiler belirlenir. Bu tercihlerde, imamın kıraati ve tadil-i erkânı tam yapıp yapmadığından ziyade teravihteki hızı etkili olur. Malûmu ilâm kabilinden de olsa bu konunun doğru ve yanlışlarına işaret edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
2. Hızlı Kıldırmanın Mesnedi:
Mihrap sahiplerinin namaz kıldırırken peşlerindeki cemaatin tahammül durumunu dikkate almaları gerektiği Rasûlullahın (sav) sünnetiyle sabittir. Hz. Peygamberin (sav) namaz kıldırırken, kadınlar kısmından bir çocuk ağlama sesi geldiğinde namazı kısa tuttuğu , kim insanlara namaz kıldırırsa hafif tutsun, çünkü onların içinde yaşlılar, hastalar ve ihtiyaç sahipleri vardır buyurduğu, yatsı namazını çok uzattığı için cemaatin şikâyetine sebep olan Muaza fitneci misin sen? diyerek payladığı bilinmektedir.
Özellikle gecelerin kısa olduğu zamanlarda çalışanların durumunu dikkate alan âlimler, yukarıdaki delillere dayanarak teravihin yatsı namazından biraz daha hızlı kılınmasını uygun görmüş olmaları muhtemeldir. Ancak zaman içinde bu konuda ölçünün kaçırılarak günümüzde hiç de hoş olmayan jet imam hızına erişilmiş olduğu bir vakıadır.
İmam efendilerin mesleğindeki başarılarının toplumda muteber göstergelerinden biri de cemaatinin kalabalığıdır. Kısa gecelerde çalışanlara istirahat fırsatı kazandırma düşüncesinin yanında, cemaat çekme veya mevcudu koruma gayretleri de imamları teravihte hız yarışına sürükleyen sebepler arasında zikredilebilir.Sebep ve mazeret ne olursa olsun ibadetin huşûunu bozan ve namazın sıhhatini tehlikeye atan bir hız caiz olmamalıdır. Çünkü bu, tadil-i erkân ve kıraat gibi namazın sıhhati için çok önemli olan iki hususta ihmal ve ihlallere sebep olmaktadır.
a. Tadil-i Erkândaki ihlaller:
Rükû ve secdede, rükûdan sonraki kıyamda ve iki secde arasındaki oturuşta organların sükûna erdirilmesi şeklinde tarif edilen Tadil-i erkânın namaz için ne kadar önemli olduğunu şu hadis-i şerifte açıkça görmekteyiz:
Bir gün Rasûlullah (sav) Mescidinde otururken içeriye birisi girdi, bir kenarda namazını kıldıktan sonra gelip selam verdi. Hz. Peygamber ona : Dön namazını tekrar kıl, sen namaz kılmadın buyurdu. Adam kılıp geldikten sonra Rasûlullah (sav) onu tekrar gönderdi. Üçüncü gelişinde adam, Ya Rasûlallah, daha iyisini yapamıyorum, bana öğret dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: Namaza kalktığında tekbir al, sonra Kuran-ı kerimden kolayına geleni oku. Sonra rükûa git, tam eğildiğine kanaat edinceye kadar eğil, sonra tam doğruluncaya kadar kalk. Sonra secdeye in, tam secde yaptığından emin oluncaya kadar kal, sonra başını kaldır, tam oturduğundan emin oluncaya kadar otur. Namazın hepsinde böyle yap.
Tadil-i erkânın hükmünün ne olduğu etrafındaki farklı yorumları bir tarafa bırakarak konumuza dönecek olursak, günümüzde hızlı kılınan teravihlerde, rükûda, rükûdan sonra, secdede ve secdeler arasında Rasûlullahın tarif ettiği şekilde tadil-i erkâna riayet edilmediği görülmektedir. Halbuki o ümmetine : Namazı benden gördüğünüz gibi kılın buyurmuştu.
b. Kıraatteki İhlaller:
Lafızlara giydirilen manaların bozulmaması için lafzı oluşturan harflerin bozulmaması gerekir. Bu da harflerin Arap/Kuran dilinde telaffuz edildiği aslî şeklinin korunmasıyla mümkün olur. Bunun ilmî ifadesi harfleri mahreçlerinden çıkarmaktır. Hızlı okuyuşlarda harflerin mahreç hakkı yeterince verilememekte, dolayısıyla çoğu zaman harflerin mahreçlerinin birbirine karıştığı görülmektedir: Tı, dal, te; sad, sin, se; ha, hı, henin mahreçleri karışabilmektedir. Bu karışıklığın ayette mana değişikliğine, mana değişikliğinin de yerine göre namazın bozulmasına sebep olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan hızlı okuyuşlarda --çoğunlukla da Fatihada çok merhametli manasına gelen er-Rahîm sıfatı kısa tutularak bir organ olan rahim gibi telaffuz edilebilmekte; gazaba uğramış anlamına gelen el-mağdûb kelimesi uzatılmayarak manasızlaştırılmakta; duraklarda vakıf kaidelerine dikkat edilmediği takdirde, mesela nesteîn, müstekîm, ve led-dâllîn kelimelerinin sonları neredeyse hiç uzatılmamakta; geçişlerde de iyyâke nabüdünün, enamtenin elifleri, mağdûbün vavı kaybolmaktadır. Bunların namazı bozacak derecede olmadığı düşünülse bile, mihrap sahibi bir hocamız açısından bunların, yapılmaması gereken yanlışlar olduğunda şüphe yoktur.
3. Değerlendirme:
a. Hızlı kılınan her teravihte yukarıda zikredilen ve benzeri hataların hep yapıldığını söylemek daha büyük bir hata olur. Ancak hız arttıkça hata ihtimalinin de artacağı ve ibadetimizi fesada maruz bırakacağı unutulmamalıdır.
b. Hiçbir imam efendi, hızlı kıldırmış olması yüzünden, cemaatinin fasit olmuş teravihleri sebebiyle ilâhî huzurda itâba maruz kalmayı göze alamayacak; aksine cemaatinin teravihinin kabulüne vesile olmuş, iltifat ve ikrama, ecir ve sevaba mazhar olan bahtiyar birisi olmak isteyecektir.
c. Teravihlerde istenen ihlas ve huşûa, haz ve huzura erişmek tamamen mihrap sahibi hocalarımızın uhdesindedir.
Şöyle ki: Yatsı ve teravih ayırımı yapmadan her ikisini de orta bir okuyuş hızı ile (hadr) kıldırdıkları, rükû ve secdelerde Rasûlullahın (sav) tarif ettiği tadil-i erkâna dikkat ettikleri ve bunu yaparken halkın teveccühünü değil Hakkın rızasını gözettikleri takdirde teravihlerimiz daha huzurlu hale gelecek ve jet imam maskaralıkları son bulacaktır.
kaynak