*SiRiNe*
Dekan
- Katılım
- 22 Kasım 2007
- Mesajlar
- 5,336
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
Çok üzgünüm.
Çok!
Tatlı ve afacan...
Hani... Yaşlı değil de, yaşı ileri acı ekşi bir şeker cadı gibi olabilmek, çok az kişinin başarabileceği bir meziyet.
Gülerken, hiç çaktırmadan, lafını esirgemeyerek inceden taşı gediğine koymak da ayrı bir meziyet.
Etrafında uyandırdığın saygıdan dolayı, her türlü kaprisinin hoşgörülebilmesini sağlamak da apayrı bir meziyet.
Meziyetliydi benim gözümde.
Çok meziyetliydi.
İşini inanılmaz iyi yapıyordu.
Her şart altında, belki çoğumuzun o yaşta “bunak” olarak algılanacağı bir dönemde, o cengaver gibi rolünü yapıp repliklerini çalışıyordu.
Yanındaki genç kızı yanına çağırıp gözünün tam seçmediği yerleri okutturup tekrarlarını yapıyordu.
Olmadı baştan, yeni baştan, yılmadan, usanmadan, yorgunluğa meydan okuyordu.
Hayretle seyrettim azmini ve tiyatroya olan sevgisini...
Topu topu 3-4 saat gördüm yakından. Elini öptüm. Hayranım size dedim.
Mütevazice sevindiğine şahit oldum...
“Sahne!” dendiği anda, sanki ruh değiştiriyordu, o yaşlı dediğimiz kadın gidiyor, yerine cin gibi, delifişek, icabında havalara zıp zıp zıplamaya hazır bir genç kız geliyordu.
Öylesine gençleşip öylesine devleşiyordu.
O küçücük kadın içinde bir dev yaşıyordu.
İşine saygısı vardı.
Kendine saygısı vardı.
Biz çocuktuk Suna Pekuysal vardı.
Büyüyorduk Suna Pekuysal vardı.
Ben anne oldum, Suna Pekuysal vardı.
En son, Yeter Anne dizisinde onu hiç kaçırmadan, gözlerimi hiç ayırmadan, hatta çokça da korkarak, “Ya bu sonsa?” diye içimden titrekçe geçirerek seyretmeye doyamadığım Suna Pekuysal vardı.
Kim ne derse desin, o benim “Türkiş” Tatlı Cadımdı...
Olgun ve bilmiş, tatlı/sert ve komik, alem ve cengaver bir kadındı.
Oğluna illalah dedirten; ama sonuçta vazgeçilmez bir kadındı...
Tek lafıyla adamı sarsar gülerken kahkahalara boğardı.
Derken ağlatırdı...
Sahnede ne rol aldıysa, rolünü öylesine yaptı ki, ismi hafızalardan silinse, karakterleri onu yaşatırdı.
Benim gözümde Suna Pekuysal bunu başardı.
Şimdiyse, bana ondan geriye...
Yeter Anne setinde çekilmiş bu küçük fotoğraf hatıra kaldı...
Yonca TOKBAK - Hürriyet
Çok!
Tatlı ve afacan...
Hani... Yaşlı değil de, yaşı ileri acı ekşi bir şeker cadı gibi olabilmek, çok az kişinin başarabileceği bir meziyet.
Gülerken, hiç çaktırmadan, lafını esirgemeyerek inceden taşı gediğine koymak da ayrı bir meziyet.
Etrafında uyandırdığın saygıdan dolayı, her türlü kaprisinin hoşgörülebilmesini sağlamak da apayrı bir meziyet.
Meziyetliydi benim gözümde.
Çok meziyetliydi.
İşini inanılmaz iyi yapıyordu.
Her şart altında, belki çoğumuzun o yaşta “bunak” olarak algılanacağı bir dönemde, o cengaver gibi rolünü yapıp repliklerini çalışıyordu.
Yanındaki genç kızı yanına çağırıp gözünün tam seçmediği yerleri okutturup tekrarlarını yapıyordu.
Olmadı baştan, yeni baştan, yılmadan, usanmadan, yorgunluğa meydan okuyordu.
Hayretle seyrettim azmini ve tiyatroya olan sevgisini...
Topu topu 3-4 saat gördüm yakından. Elini öptüm. Hayranım size dedim.
Mütevazice sevindiğine şahit oldum...
“Sahne!” dendiği anda, sanki ruh değiştiriyordu, o yaşlı dediğimiz kadın gidiyor, yerine cin gibi, delifişek, icabında havalara zıp zıp zıplamaya hazır bir genç kız geliyordu.
Öylesine gençleşip öylesine devleşiyordu.
O küçücük kadın içinde bir dev yaşıyordu.
İşine saygısı vardı.
Kendine saygısı vardı.
Biz çocuktuk Suna Pekuysal vardı.
Büyüyorduk Suna Pekuysal vardı.
Ben anne oldum, Suna Pekuysal vardı.
En son, Yeter Anne dizisinde onu hiç kaçırmadan, gözlerimi hiç ayırmadan, hatta çokça da korkarak, “Ya bu sonsa?” diye içimden titrekçe geçirerek seyretmeye doyamadığım Suna Pekuysal vardı.
Kim ne derse desin, o benim “Türkiş” Tatlı Cadımdı...
Olgun ve bilmiş, tatlı/sert ve komik, alem ve cengaver bir kadındı.
Oğluna illalah dedirten; ama sonuçta vazgeçilmez bir kadındı...
Tek lafıyla adamı sarsar gülerken kahkahalara boğardı.
Derken ağlatırdı...
Sahnede ne rol aldıysa, rolünü öylesine yaptı ki, ismi hafızalardan silinse, karakterleri onu yaşatırdı.
Benim gözümde Suna Pekuysal bunu başardı.
Şimdiyse, bana ondan geriye...
Yeter Anne setinde çekilmiş bu küçük fotoğraf hatıra kaldı...
Yonca TOKBAK - Hürriyet