hasal111
Asistan
- Katılım
- 3 Mart 2008
- Mesajlar
- 290
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
SIS BURHANI
Ahmed-el Rufai Hz.leri Hicri 555 (M. 1160) senesinde ilk hac vazifesini eda etmek için kutsal topraklara gider.
O yıl hacca gelenler arasında Sultan’ül Evliya Abdülkadir Geylani Hz.leri de vardır. Gavs-ül Azam Geylani (ks) Hz.lerinden başka birçok âlim, arif ve evliyaullahta hac vazifelerini yerine getirmek amacıyla orada bulunmaktadırlar.
Ahmed-el Rufai Hz.leri hac farizasını ifa ettikten sonra dedesi Resul-u Ekrem(sav) Efendimizin Kabr-i şerifini ziyarete gider.
Medine-i Münevvere’ye yaklaşınca ayaklarından ayakkabılarını çıkarır, yalınayak yürümeye başlar.
Bu hal ile Ravza-ı Mutahhara’ya gelir. Rasulullah (sav) Efendimizin kabri önünde kıbleye dönüp durur. Ve:
─ Esselamü Aleyküm Ya Ceddi! diye selam verir. Selamına mukabil Fahri Kâinat Efendimiz (sav) kabr-i şeriflerinden:
─ Ve Aleyküm Selam Ya Veledi buyururlar.
Rasulullah Efendimizin, selamı aldığına orada bulunan tüm hacılar işitir ve şahit olurlar. Bu hadiseden sonra kendinden geçen Ahmed-el Rufai Hz.leri dizlerinin üstüne oturur ve şu beyti okur;
Uzakta iken gönderiyordum ruhumu
Benim vekilim olarak öpüyordu toprağını
Bu bedenlerin nöbetidir, şimdi bedenler huzurda
Uzat elini nasibini alsın dudaklarım…
İşte bundan sonradır ki; orada bulunan tüm ariflerin, evliyaların ve diğer huccacın gözleri önünde Rasulullah (sav) Efendimizin nurlu eli görünür. Ve Ahmed-el Rufai Hz.leri o mübarek eli öpme şerefine nail olur. Tam bu sırada aleni bir şekilde yaşanan hadiseye, şahit olan huccac çığlıklar atarak şevke gelirler. Elinde bıçak tutanlar, ellerini keserler. Kimi kılıcını kendine saplar. Kimide o halin şaşkınlığından önünde duran ateşe elini koyar. Fakat Allah-ü Teâlâ Hz.lerinin lütfu ilahiyesi ile ne bıçaklar, ne kılıçlar keser, ne de ateşler yakar. Bu hadisenin aşk ve muhabbetinden Rufai Hz.leri yüksek bir sesle:
─ Benim üzerimi çiğneyin, deyince, Orada bulunan Gavs-ul Azam Abdülkadir Geylani Hz.leri:
─ Ya Ahmed Rufai! Allah’a dua et, yolunun delili olsun der.
Rufai Hz.leri hemen ellerini semaya açar, Cenab-ı Zül Celal Hz.lerine şöyle dua eder:
“Ya Rabbi! Bu bahşettiğin olayı kıyamete kadar benim dergâhıma delil olarak ihsan eyle, bu benim dergâhımın burhanı olsun.” Ve Bi İznillahi Teâlâ duası makbul ve kabul olur.
Bu burhanların Müslümanlara ve tüm insanlara büyük faydası olmaktadır. Mesela Kur’an-ı Kerimde Hz. İbrahim (as)’ın ateşe atıldığı fakat Allah’ın emriyle ateşin onu yakmadığı beyan olunmaktadır. Müslümanların ateşin yakmadığını, zikrullahla beraber sergilemeleri, Hz. İbrahim (as)’ın mucizesini günümüze taşımakta ve ona olan inancımızı kuvvetlendirmektedir.
Hz. İsmail’i kurban ederken, Hz. İbrahimin bıçağı boğazına bastırdığı halde kesmediğine yahut bir harpte gözüne isabet eden okla gözü çıkan sahabinin gözünü, Hz. Peygamberin (sav) tamir ettiğine her Müslüman inanır. Ama bunda tereddüt eden birisini Rufailerin Şiş burhanına götürdüğünüz zaman hakikatı kabul edecektir.
Şu iyi bilinmelidir ki; Bu tür burhanların cümlesi Ahmed-el Rufai Hz.lerine aittir. Onun hürmetine, duası kabul olunduğundan dolayı gerçekleşmektedir.
Üstadımız Abdullah Baba Hz.leri buyurdular ki:
“Bu burhanların duası vardır ve burhanın verilmiş olduğu kişi burhanı (duasını öğretmek suretiyle) bir başkasını da verebilir. Burhanın verildiği kişi eğer Hak’dan ayrılmış bir halde olsa bile ondan bu burhan geri alınmaz ama artık onun yaptığı istidraç olur. Bundan dolayı şiş burhanını ancak Şeriatı düzgün Ahlakı güzel Kamil zâtlar tarafından yapılır, bu zâtların haricinde, günahtır ahirette azabı elime duçar olurlar.”
Said Havva şöyle diyor:
“Rufai tarikatı mensupları arasında yapıla gelen böyle şeyler. Allah’ın bu ümmete verdiği en büyük ihsanlar arasındadır. Çünkü bu, durumu görenler için enbiyanın mucizeleri ve evliyanın kerametleri hakkında açık bir delil olmaktadır. Ateşi avuçladığı halde onun kendisine tesir etmediğini gören bir Müslüman durumu nasıl yadırgar. Yine Peygamberimiz (sav)’in göğsünün yarılması olayını yadırgamadan kabul etmesini sağlar. Bu konu önemlidir ve burhanlara karşı zalimce bir tutum takınmamız da caiz değildir. Çünkü bu olaylar Allah’ın dini hakkında kâfirlere ve bozgunculara karşı bir delil olmaktadır. Bu meseleye karşı çıkanların dayandıkları nokta, bu gibi olağanüstü olayların salihler elinde meydana geldiği gibi, fasıklar elinde meydana gelebilmiş olmasıdır. Şüphesiz bu itirazlar doğrudur. Ancak şunu bilmek gerekir ki, keramet gerçekte o fasık ve ahlaksız kişilerin değil, aksine Allah’ın kendisine ikramda bulunduğu o ilk şeyhe ait bir şeydir. Allah bu kerametin, ona tabi olanlar hakkında Hz. Peygamberin (sav) mucizesi kabilinden devamlı kılmıştır. Rufailer eliyle meydana gelen kerametlerde dolayısıyla Şeyh Ahmet Rufai (ks) Aziz Hz.lerinin kerametidir. Burada onun bağlıları içindeki bazı fasıklarından da bu tür olayların ortaya çıkmış olması, meseleyi tümüyle reddetmeyi gerektirmez.”(Ruh terbiyemiz/208) buyurarak meseleye açıklık getirmiştir
Kaynakça:
Onların Âlemi
Arifler menkıbesi
Celau’s-Sada Fî Sıretî imâm’il-Huda(Ahmed bin Celal el Mısrî)
Kaynak:
http://hisari.blogcu.com/sis-burhani-5_2530068.html
Ahmed-el Rufai Hz.leri Hicri 555 (M. 1160) senesinde ilk hac vazifesini eda etmek için kutsal topraklara gider.
O yıl hacca gelenler arasında Sultan’ül Evliya Abdülkadir Geylani Hz.leri de vardır. Gavs-ül Azam Geylani (ks) Hz.lerinden başka birçok âlim, arif ve evliyaullahta hac vazifelerini yerine getirmek amacıyla orada bulunmaktadırlar.
Ahmed-el Rufai Hz.leri hac farizasını ifa ettikten sonra dedesi Resul-u Ekrem(sav) Efendimizin Kabr-i şerifini ziyarete gider.
Medine-i Münevvere’ye yaklaşınca ayaklarından ayakkabılarını çıkarır, yalınayak yürümeye başlar.
Bu hal ile Ravza-ı Mutahhara’ya gelir. Rasulullah (sav) Efendimizin kabri önünde kıbleye dönüp durur. Ve:
─ Esselamü Aleyküm Ya Ceddi! diye selam verir. Selamına mukabil Fahri Kâinat Efendimiz (sav) kabr-i şeriflerinden:
─ Ve Aleyküm Selam Ya Veledi buyururlar.
Rasulullah Efendimizin, selamı aldığına orada bulunan tüm hacılar işitir ve şahit olurlar. Bu hadiseden sonra kendinden geçen Ahmed-el Rufai Hz.leri dizlerinin üstüne oturur ve şu beyti okur;
Uzakta iken gönderiyordum ruhumu
Benim vekilim olarak öpüyordu toprağını
Bu bedenlerin nöbetidir, şimdi bedenler huzurda
Uzat elini nasibini alsın dudaklarım…
İşte bundan sonradır ki; orada bulunan tüm ariflerin, evliyaların ve diğer huccacın gözleri önünde Rasulullah (sav) Efendimizin nurlu eli görünür. Ve Ahmed-el Rufai Hz.leri o mübarek eli öpme şerefine nail olur. Tam bu sırada aleni bir şekilde yaşanan hadiseye, şahit olan huccac çığlıklar atarak şevke gelirler. Elinde bıçak tutanlar, ellerini keserler. Kimi kılıcını kendine saplar. Kimide o halin şaşkınlığından önünde duran ateşe elini koyar. Fakat Allah-ü Teâlâ Hz.lerinin lütfu ilahiyesi ile ne bıçaklar, ne kılıçlar keser, ne de ateşler yakar. Bu hadisenin aşk ve muhabbetinden Rufai Hz.leri yüksek bir sesle:
─ Benim üzerimi çiğneyin, deyince, Orada bulunan Gavs-ul Azam Abdülkadir Geylani Hz.leri:
─ Ya Ahmed Rufai! Allah’a dua et, yolunun delili olsun der.
Rufai Hz.leri hemen ellerini semaya açar, Cenab-ı Zül Celal Hz.lerine şöyle dua eder:
“Ya Rabbi! Bu bahşettiğin olayı kıyamete kadar benim dergâhıma delil olarak ihsan eyle, bu benim dergâhımın burhanı olsun.” Ve Bi İznillahi Teâlâ duası makbul ve kabul olur.
Bu burhanların Müslümanlara ve tüm insanlara büyük faydası olmaktadır. Mesela Kur’an-ı Kerimde Hz. İbrahim (as)’ın ateşe atıldığı fakat Allah’ın emriyle ateşin onu yakmadığı beyan olunmaktadır. Müslümanların ateşin yakmadığını, zikrullahla beraber sergilemeleri, Hz. İbrahim (as)’ın mucizesini günümüze taşımakta ve ona olan inancımızı kuvvetlendirmektedir.
Hz. İsmail’i kurban ederken, Hz. İbrahimin bıçağı boğazına bastırdığı halde kesmediğine yahut bir harpte gözüne isabet eden okla gözü çıkan sahabinin gözünü, Hz. Peygamberin (sav) tamir ettiğine her Müslüman inanır. Ama bunda tereddüt eden birisini Rufailerin Şiş burhanına götürdüğünüz zaman hakikatı kabul edecektir.
Şu iyi bilinmelidir ki; Bu tür burhanların cümlesi Ahmed-el Rufai Hz.lerine aittir. Onun hürmetine, duası kabul olunduğundan dolayı gerçekleşmektedir.
Üstadımız Abdullah Baba Hz.leri buyurdular ki:
“Bu burhanların duası vardır ve burhanın verilmiş olduğu kişi burhanı (duasını öğretmek suretiyle) bir başkasını da verebilir. Burhanın verildiği kişi eğer Hak’dan ayrılmış bir halde olsa bile ondan bu burhan geri alınmaz ama artık onun yaptığı istidraç olur. Bundan dolayı şiş burhanını ancak Şeriatı düzgün Ahlakı güzel Kamil zâtlar tarafından yapılır, bu zâtların haricinde, günahtır ahirette azabı elime duçar olurlar.”
Said Havva şöyle diyor:
“Rufai tarikatı mensupları arasında yapıla gelen böyle şeyler. Allah’ın bu ümmete verdiği en büyük ihsanlar arasındadır. Çünkü bu, durumu görenler için enbiyanın mucizeleri ve evliyanın kerametleri hakkında açık bir delil olmaktadır. Ateşi avuçladığı halde onun kendisine tesir etmediğini gören bir Müslüman durumu nasıl yadırgar. Yine Peygamberimiz (sav)’in göğsünün yarılması olayını yadırgamadan kabul etmesini sağlar. Bu konu önemlidir ve burhanlara karşı zalimce bir tutum takınmamız da caiz değildir. Çünkü bu olaylar Allah’ın dini hakkında kâfirlere ve bozgunculara karşı bir delil olmaktadır. Bu meseleye karşı çıkanların dayandıkları nokta, bu gibi olağanüstü olayların salihler elinde meydana geldiği gibi, fasıklar elinde meydana gelebilmiş olmasıdır. Şüphesiz bu itirazlar doğrudur. Ancak şunu bilmek gerekir ki, keramet gerçekte o fasık ve ahlaksız kişilerin değil, aksine Allah’ın kendisine ikramda bulunduğu o ilk şeyhe ait bir şeydir. Allah bu kerametin, ona tabi olanlar hakkında Hz. Peygamberin (sav) mucizesi kabilinden devamlı kılmıştır. Rufailer eliyle meydana gelen kerametlerde dolayısıyla Şeyh Ahmet Rufai (ks) Aziz Hz.lerinin kerametidir. Burada onun bağlıları içindeki bazı fasıklarından da bu tür olayların ortaya çıkmış olması, meseleyi tümüyle reddetmeyi gerektirmez.”(Ruh terbiyemiz/208) buyurarak meseleye açıklık getirmiştir
Kaynakça:
Onların Âlemi
Arifler menkıbesi
Celau’s-Sada Fî Sıretî imâm’il-Huda(Ahmed bin Celal el Mısrî)
Kaynak:
http://hisari.blogcu.com/sis-burhani-5_2530068.html