Serkannd
Profesör
- Katılım
- 12 Aralık 2007
- Mesajlar
- 2,158
- Reaksiyon puanı
- 10
- Puanları
- 218
ŞİMDİ CAN DÜNDAR’A DESTEK VERMEK ZAMANI
Yok, bu kadarı çok fazla!
Tartışma adabı, eleştiri düzeyi diye bir şey vardır.
Her zaman olduğu gibi, yine işin gübresini çıkardılar.
Mustafa filmi hakkında kopan ve artık iyice tuhaflaşan yaygaralardan söz ediyorum.
Filmi adam gibi eleştirmek başka bir şey, delirip delirip saldırmak başka bir şey!
Şu olaylara bir bakın sayın okur:
1) Orhan Kural ve Ahmet Ercan (her ikisi de Prof. Dr.), “Mustafa” filmi hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar. Gerekçe: Filmde Atatürk üstünden sigara reklamı yapılıyormuş!!!!
2) İzmir’de DSP il başkanı Özdemir Sökmen, film vizyondan çekilmezse savcılığa suç duyurusunda bulunacakmış.
3) Mustafa Sarıgül ise “kimse Cumhuriyetin Atatürk’üne Mustafa diyemez!” demeciyle girmiş sahaya.
Yok artık devenin bale pabucu!
4) Ama bana en acı gelen, Bekir Coşkun’la ilgili olan durum. Filmle ilgili eleştiri yazılarını filmi seyretmeden yazmış meğer. Canlı yayında söylemiş üstelik bunu. Canlı yayına bağlanan Can Dündar, "Bekir Abi, görmediğin bir film için nasıl bu kadar ağır yorum yapabiliyorsun?' diye sormuş. Cevap: "Çok sevdiğim, güvendiğim insanlar filmi izledi, beni aradılar'.
Kimse kusura bakmasın ama böyle iş olmaz! Böyle eleştiri yapılmaz!
Gider önce filmi kendi gözlerinle bir seyredersin.
Seyrettikten sonra sinemasal değerini eleştirirsin.
Senaryoyu, oyuncuları, anlatımı, savunduğu tezleri, hepsini eleştirebilirsin. Ama akıl mantık sınırları içinde!
Atatürk filmde çok sigara içiyor, çok içki içiyor diye yaygara koparmak ne demek? Savcılığa suç duyurusunda bulunmak ne demek?
Bu faşizan zihniyetlerden bana öğrkk geldi.
Ben sigara içmiyorum ama Orhan Kural’ın bu tavırları yüzünden içmeye başlayabilirim her an.
Bir film, bir kitap, bir sanat eseri hakkında “savcılığa suç duyurusu” yapan zihniyetin, benim gözümde çıplak heykel ya da nü resimleri örten, kıran, tahrip eden yobaz zihniyetten hiçbir farkı yok.
Yani bu ülkedeki tartışma seviyesi hakikaten yerlerde sürünüyor.
Bir film yüzünden neredeyse tekme tokat girişecek insanlar birbirlerine.
İnek gibi damgalanmak da cabası!
Filmi beğeniyorsan liberalsin, ikinci cumhuriyetçisin…
Beğenmiyorsan taş kafa Kemalistsin, tutucusun, ulusalcısın.
Kompartımanlara ayrılmış hayat, oh ne rahat!
Yahu ne alaka?
Ben Mustafa belgeselini sinemasal anlamda beğenmedim.
Ama Mustafa Kemal’i tapınılacak, putlaştırılacak biri olarak da görmüyorum.
Onu herkes “insani yönleriyle” öğrensin istiyorum elbette.
Özellikle çocuklar ve gençler.
Ama bir insanın “insani yönünü” içtiği sigaralar ve içkiler mi oluşturur sadece? Elbette ki hayır!
Bu, sadece ve sadece Can Dündar’ın klişe ve eksik anlatımından kaynaklanan bir durumdur.
Atatürk hakkındaki bir film elbette ki onun kişisel zaaflarını, ailesiyle ilişkilerini, hayatındaki kadınları, acılarını, sevinçlerini, korkularını anlatacak. Anlatmalı.
Ama tüm bunları, o “deha”yı deşifre etmeye yönelik anlatmalı.
Çünkü sokaktaki sıradan bir adamdan bahsetmiyoruz burada. Olağanüstü işler başarmış, dehasıyla bir döneme damgasını vurmuş sıra dışı bir insandan, bir devrimciden, bir askerden, bir devlet adamından bahsediyoruz.
Mustafa belgeselindeki sorun (bence), senaryonun zayıflığıydı.
Filmde ne Kurtuluş Savaşına, ne o döneme, ne de Mustafa Kemal’e ait dişe dokunur bir şeyler yoktu.
Derinliği yoktu filmin.
Acemice kotarılmıştı.
Can Dündar’ın kasıtlı olarak “zayıf” bir Mustafa Kemal imajı yaratmaya çalışıldığı da iddia edildi. Bilemem. Bana pek öyle gibi gelmedi gerçi.
Sonuçta….
Her zaman aynı şey oluyor.
Asıl tartışılması gerekenler yerine bir sürü abuk sabuk, ıvır zıvır şey tartışılıyor.
Sonra da yasaklamalar, sansürler devreye giriyor ya da girsin diye uğraşılıyor.
Bu kafalarla bir adım yol gidemeyiz biz.
Entelektüel alemler hep ıssız kalmaya mahkum bu ülkede. Yazık!
Medyatava - Neslihan Acu
Yok, bu kadarı çok fazla!
Tartışma adabı, eleştiri düzeyi diye bir şey vardır.
Her zaman olduğu gibi, yine işin gübresini çıkardılar.
Mustafa filmi hakkında kopan ve artık iyice tuhaflaşan yaygaralardan söz ediyorum.
Filmi adam gibi eleştirmek başka bir şey, delirip delirip saldırmak başka bir şey!
Şu olaylara bir bakın sayın okur:
1) Orhan Kural ve Ahmet Ercan (her ikisi de Prof. Dr.), “Mustafa” filmi hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar. Gerekçe: Filmde Atatürk üstünden sigara reklamı yapılıyormuş!!!!
2) İzmir’de DSP il başkanı Özdemir Sökmen, film vizyondan çekilmezse savcılığa suç duyurusunda bulunacakmış.
3) Mustafa Sarıgül ise “kimse Cumhuriyetin Atatürk’üne Mustafa diyemez!” demeciyle girmiş sahaya.
Yok artık devenin bale pabucu!
4) Ama bana en acı gelen, Bekir Coşkun’la ilgili olan durum. Filmle ilgili eleştiri yazılarını filmi seyretmeden yazmış meğer. Canlı yayında söylemiş üstelik bunu. Canlı yayına bağlanan Can Dündar, "Bekir Abi, görmediğin bir film için nasıl bu kadar ağır yorum yapabiliyorsun?' diye sormuş. Cevap: "Çok sevdiğim, güvendiğim insanlar filmi izledi, beni aradılar'.
Kimse kusura bakmasın ama böyle iş olmaz! Böyle eleştiri yapılmaz!
Gider önce filmi kendi gözlerinle bir seyredersin.
Seyrettikten sonra sinemasal değerini eleştirirsin.
Senaryoyu, oyuncuları, anlatımı, savunduğu tezleri, hepsini eleştirebilirsin. Ama akıl mantık sınırları içinde!
Atatürk filmde çok sigara içiyor, çok içki içiyor diye yaygara koparmak ne demek? Savcılığa suç duyurusunda bulunmak ne demek?
Bu faşizan zihniyetlerden bana öğrkk geldi.
Ben sigara içmiyorum ama Orhan Kural’ın bu tavırları yüzünden içmeye başlayabilirim her an.
Bir film, bir kitap, bir sanat eseri hakkında “savcılığa suç duyurusu” yapan zihniyetin, benim gözümde çıplak heykel ya da nü resimleri örten, kıran, tahrip eden yobaz zihniyetten hiçbir farkı yok.
Yani bu ülkedeki tartışma seviyesi hakikaten yerlerde sürünüyor.
Bir film yüzünden neredeyse tekme tokat girişecek insanlar birbirlerine.
İnek gibi damgalanmak da cabası!
Filmi beğeniyorsan liberalsin, ikinci cumhuriyetçisin…
Beğenmiyorsan taş kafa Kemalistsin, tutucusun, ulusalcısın.
Kompartımanlara ayrılmış hayat, oh ne rahat!
Yahu ne alaka?
Ben Mustafa belgeselini sinemasal anlamda beğenmedim.
Ama Mustafa Kemal’i tapınılacak, putlaştırılacak biri olarak da görmüyorum.
Onu herkes “insani yönleriyle” öğrensin istiyorum elbette.
Özellikle çocuklar ve gençler.
Ama bir insanın “insani yönünü” içtiği sigaralar ve içkiler mi oluşturur sadece? Elbette ki hayır!
Bu, sadece ve sadece Can Dündar’ın klişe ve eksik anlatımından kaynaklanan bir durumdur.
Atatürk hakkındaki bir film elbette ki onun kişisel zaaflarını, ailesiyle ilişkilerini, hayatındaki kadınları, acılarını, sevinçlerini, korkularını anlatacak. Anlatmalı.
Ama tüm bunları, o “deha”yı deşifre etmeye yönelik anlatmalı.
Çünkü sokaktaki sıradan bir adamdan bahsetmiyoruz burada. Olağanüstü işler başarmış, dehasıyla bir döneme damgasını vurmuş sıra dışı bir insandan, bir devrimciden, bir askerden, bir devlet adamından bahsediyoruz.
Mustafa belgeselindeki sorun (bence), senaryonun zayıflığıydı.
Filmde ne Kurtuluş Savaşına, ne o döneme, ne de Mustafa Kemal’e ait dişe dokunur bir şeyler yoktu.
Derinliği yoktu filmin.
Acemice kotarılmıştı.
Can Dündar’ın kasıtlı olarak “zayıf” bir Mustafa Kemal imajı yaratmaya çalışıldığı da iddia edildi. Bilemem. Bana pek öyle gibi gelmedi gerçi.
Sonuçta….
Her zaman aynı şey oluyor.
Asıl tartışılması gerekenler yerine bir sürü abuk sabuk, ıvır zıvır şey tartışılıyor.
Sonra da yasaklamalar, sansürler devreye giriyor ya da girsin diye uğraşılıyor.
Bu kafalarla bir adım yol gidemeyiz biz.
Entelektüel alemler hep ıssız kalmaya mahkum bu ülkede. Yazık!
Medyatava - Neslihan Acu