Rehber Rosetta (1999) IMDb Puanı 7.5 / 9 Ödül & 7 Adaylık - 17 yaşında ağır bir yaşam mücadelesi!

Bu konuyu okuyanlar

Buse Özübek

SDN
SDN
Katılım
31 Aralık 2021
Mesajlar
345
Reaksiyon puanı
260
Puanları
63
Yaş
29
Filmin giriş sahnesi, izleyenin tüm dikkatini hemen almayı başarıyor. Gerçekten çalışmak isteyen ve işini iyi yapan bir genç kız patronuna çalışmak için yalvarıyor. Peki ya Rosetta bu çirkin üsluba neden katlanıyor? Başarılı yönetmen Jean Pierre Dardenne akıllardaki tüm soruların yanıtını aslında izleyene veriyor. Soğuktan burnu akan Rosetta peçete yerine waffle kağıdı ile burnunu siliyor. Bu detay izleyene peçeteye verecek parasının dahi olmadığını göstermiş. Peki ya şimdi ne yapacak? Kameranın hareketli çekimi sayesinde Rosetta’nın peşine takılıp gidiyoruz. Filmin renk seçimleri sayesinde havanın soğukluğunu bile ellerimizde hissedebiliyoruz. Rosetta otobandan koşarak ormana doğru ilerliyor. Ormanda bir karavanda annesi ile birlikte yaşadığını görüyoruz.

Rosetta annesine; “İçki mi içiyorsun sen?” sorusu ile anne ve çocuk rollerinin değişmiş olduğunu anlıyoruz. Gördüklerimiz bununla kalsa iyi. Hemen ardından annesinin kızından saklamış olduğu içki şişesi ve kızına vermemek için bıçak çekmesi... Biraz düşünsenize; henüz 17 yaşındasınız, işinizden yeni kovuldunuz, anneniz alkolik ve size bıçak çekiyor. İlk 15 dakikada izlerken ne kadar üzüldük ve yorulduk değil mi? Bu durumda insan düşünmeden edemiyor. Benim başıma gelse ne yapardım? Senaryonun sürükleyiciliği ve çekim açılarının doğallığı sayesinde insan film izlediğini unutuyor. Sahnenin içinde hissediyoruz kendimizi, Rosetta ile aynı çaresizliği yaşıyoruz. Bakalım Rosetta’nın başına daha neler gelecek?



Yaşam mücadelesine kaldığı yerden devam etmeye çalışan Rosetta, giysilerini mağazaya verip, para karşılığında satıcıya; “Tezgahtara ihtiyacın yok mu?” diye soruyor. İşsizlik maaşı için şansını deniyor... Tüm kapılar kapalı. Bir yandan karın ağrıları, bir yandan annesini kontrol etmesi... Kapana sıkışmış bir fare gibi.. Tüm bu acıları kutu kadar ufacık bir karavanın içinde yaşıyor. Yönetmen Jean Pierre Dardenne yakın plan çekimlerle o acıları adeta izleyiciye de yaşatıyor. Genç Rosetta’ya tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de, karavan sahibi adam, alkolik annesine gizli gizli içki getirip onunla yatıyor. Zavallı Rosetta’ya daha ne kadar üzülebiliriz? 1999 senesine ışınlanıp yönetmenle konuşmak istiyorum. En azından annesi alkolik olmasın ve karavan sahibiyle yatmasın diye. Sizce de fazla hüzün kokmuyor mu film?

Rosetta’nın nihayet bir wafflecıda çalışmaya başladığını görüp rahatlıyoruz. Ohh be cebine üç kuruş para girecek dediğinizi duyar gibiyim. Rosetta’nın rutin hayatının işleyişini görmeye devam ederiz. İşe girdi, annesini de alkolden ve o adamdan kurtarırsa biraz daha rahat edecektir. Bakalım gerçekten öyle mi olacak? Sorumuzun cevabını hemen bir sonraki sahnede görmüş oluyoruz. Kıza bir dakika rahat yok gerçekten! Rosetta annesini ve karavan sahibini uygunsuz bir şekilde yakalar. Normalde anneler çocukların arkalarını toplar ama bu filmde durum tam tersi. Zaten anne normal bir anne değil ki. Akıl sağlığını ya yitirmiş ya da çok ciddi problemleri olan bir kadın. Ah zavallı Rosetta annesini hastaneye yatırmaya zorlar. Annesine kabul ettiremeyince ikinci el dikiş makinası alayım sana der. Filmde biraz sessizlik oluşur. Bu tarz gerilimi ve hüznü yüksek filmlerde bu sessizlik hayrı alamet değildir. Sinema ile ilgili olanlar bilir. Kesin bir şey olacaktır. Ve hemen ardından annesi kızından kaçmaya çalışır. Onu yakalamak isteyen Rosetta kendisini nehrin içinde bulur! Bir anne çocuğunu nehire ölüme terk eder mi? Bu kadar mı akıl sağlığını kaybetmiş bu kadın! Rosetta çamura batıp, annesine yardım çığlıkları atar. Başarılı yönetmen Dardenne kardeşler bu sahne ile aslında suyun içinde sadece fiziki boğulmasını gözler önüne serer, normalde de dertleri yüzünden boğulmuyor mudur zaten? O çamurdan kendisini çıkartacak olan yine kendisidir. Burada da izleyenlere bir mesaj verilmiş. Gırtlağına kadar çamura batmış olsan da kendinden başka kimse seni kurtarmayacak. Durum Rosetta için de böyle olur.




Rosetta karavanı terk edip, wafflecı’da çalışan çocuğun evine gider. Bu duruma memnun olan arkadaşı Rosetta’ya olan bakışlarıyla ondan hoşlanmış olduğunu anlarız. Film boyunca bir kez olsun donuk yüz ifadesini değiştirmeyen Rosetta bunu devam ettirir. Çok ilginç olaylara şahitlik etmeye, arkadaşının evinde de devam eder! Bir de ne görsün dersiniz. Arkadaşı waffle makinası ile evde bir sürü waffle yapmış yani bu ne demek oluyor anladınız mı? İyi niyetli arkadaşlarımızın anlamayacağını düşünerek açıklamak istiyorum. Kaçak waffle yapıyor, dükkanda satılan waffle paralarını cebine atıp, sanki waffle hiç satılmamış gibi yerine evde yaptıklarını koyuyor. İnsan biraz şaşırır Rosetta... Alışık olduğumuz donuk bakışlar devam ediyor. Gerçi bu kız belli ki tüm duygularını içinde yaşıyor. O yüzden fırtınalar kopsa da etrafında o sadece mimiksiz bir şekilde bakıyor. Güçlü bir kadın figürü yaratılmak istenmiş. Bence başarılı olmuşta... Bu kadar dedikodu yeter haydi filme geri dönelim. Arkadaşının yapmış olduğu bu sahtekarlık Rosetta için bir sır olarak kalacak mıdır acaba? Filmin ilerleyen dakikalarını sabırsızlıkla beklememiz için güzel bir sahne! Arkadaşı Rosetta’yı dansa kaldırınca, nihayet bir buçuk saatlik bir filmde Rosetta’nın sadece birkaç saniye tebessüm ettiğini görürüz. Ama hemen ardından sert bir tepkiyle dansı yarıda keser. Aslında yavaş yavaş akıl sağlığını kaybetmeye başladığı gözler önüne seriliyor.

Önce gitmek istedi, sonra gidemedi çünkü çaresizlik yakasını bırakmıyor. Karavana geri dönmek istemediğini söyledi. Ne kadar harika bir anlatım! Daha çok görsellerle anlatılan filmde diyaloglar o kadar sade ve o kadar yerinde kullanılmış ki! Gereksiz hiçbir söze yer yok! Yastığa başını koyar koymaz; “ Adın Rosetta, bir arkadaş edindin” tekrarlıyor bu cümleleri... Yine bir kovulma sahnesi ve hırçınlaşan Rosetta. Waffle malzemelerinin yanına gidip sıkı sıkı malzemelere sarılması! Ah ne acı bir sahne! Döndük mü şimdi yine başa? Bir rahat yok Rosettaya. 17 yaşında biz ne yapıyorduk? Üniversite sınavına hazırlanıyorduk ya da hoşlandığımız kişi bizi beğensin diye uğraşıyorduk. Sen bunları hak edecek ne yaptın Rosetta? Film olduğunu unutup, kendimi çok kaptırdım sanırım ama haklı değil miyim? Film o kadar hayatın içinden, o kadar gerçekçi ki? Kamera kullanımını bile bize hissettirmiyor kameraman...





Ve beklenen karın sancıları, işsizlik maaşı yoklaması... Evinde kaldığı arkadaşının yanına gidip çalışmasını izliyor... Hemen koşarak çıkıyor ve onu kovan patronunun yanına gidip bir anda; “Boş yer olursa beni alacak mısın?” diyor. Yönetmen burada seyirciyi meraklandırmak için harika bir şey yaptı. Acaba şahit olduğu sahtekarlığı eski patronuna söyleyecek mi? Söylemedi. Filmin sürükleyiciliği son hızla devam ediyor.

Rutin karavan sahnelerine döndük. Kendi yapmış olduğu oltasıyla balık tuttu. Can çekişen balık görüntüsünün ekrana verilmiş olması da eminim ki boşuna değil. Rosetta da aynı sudan çıkmış balık gibi can çekişiyor. Karın sancıları, yaşam mücadelesi, annesinin vahim durumu... Uzaktan gelen motor sesiyle eski iş arkadaşının yaklaştığını duyarız. Motor sesi demişken buraya kısa bir parantez açıp, filmin müziğinden bahsedeceğim. Bu filmde müzik yok. Çok az filmde müzik yoktur. Bu filmde müzik; doğa sesleri, motor sesleri, makine sesleri... Doğal yaşamın sesleri ile oluşturulan muhteşem ahenk! Şimdi sahneye devam ediyorum. Rıquet’in gelmesinden rahatsız olan Rosetta çok sert tepkiler verir. Arkadaşı Riquet; “Paraya ihtiyacın varsa verebilirim” diyor. Hala ona yardım etmeye çalışıyor...

Oltasını bilerek nehire atan Rosetta’ya, Riquet yardımcı olmak ister. Daha önce annesinin Rosetta’yı attığı nehire bu kez o da arkadaşını atar. Bir süre arkadaşının yardım çığlıklarını donuk bakışıyla izledikten sonra, onu ölüme terk edemez ve ona yardım eder. Nehirden çıkar çıkmaz neye uğradığını şaşıran arkadaşında da aynı donuk bakışlar. Ve hemen ordan uzaklaşır.




Ertesi gün eski patronunun yanına gidip, işçiye ihtiyacı olup olmadığını sorar ve olumsuz yanıt alır. Hemen ardından “ Rıquet sizi dolandırıyor!” der. Rosetta’nın rutin hayatına arkadaşından çaldığı iş eklenir. İş sonrası evine giderken annesini karavanın önünde kullanılıp yere atılmış bir bez parçası gibi kirli ve baygın bir halde bulur. Ne acı bir sahne! Bir yandan Riquet onu rahat bırakmaz. Annesini güç bela eve taşıyan Rosetta için bardağı taşıran son nokta olmuştur. Patronunu arayarak işten istifasını verir. Karavanı kilitleyerek gazın altını yakar. Bu bir intihar girişiminden başka bir şey değil. Film boyunca genç kızın kanat çırpınışlarının sesini dinledik. Şimdi gerçekten pes mi ediyorsun Rosetta? Sessizce ölümü bekliyorlar. Tüpün gazı bitmiş. Ölümü için bile uğraşıyor. Yeni tüp alıyor annesini beceren o iğrenç adamdan. Tüpü eve taşırken Rıquet’in motor sesini duyarız. Bir sen eksiktin... Dayanamayıp Rosetta hıçkırıklara boğulur. Film boyunca bir gram göz yaşı dökmeyen genç kızın ağladığını görünce bir an rahatladık sanki?

Ağla, dök içindekileri rahatla... Riquet’in Rosettayı yerden kaldırmasyla film son bulur. Yönetmen aynı zamanda senarist olan Dardenne kardeşler filmin son sahnesini izleyenin fikrine teslim etmiştir. Sizce bundan sonrası nasıl ilerleyecek? Aynı döngü devam mı edecek, yoksa Rosetta’nın hayatı bir şekilde düzelecek mi?
 
Son düzenleme:
Üst