- Konuyu başlatan
- #31
HÜDHÜD
Rektör
- Katılım
- 5 Mayıs 2017
- Mesajlar
- 10,093
- Reaksiyon puanı
- 6,555
- Puanları
- 113
Nasılda kibirli ve küçük düşürücü bir dil...! Sizi başkalarına saygıya davet ediyorum, hoşgörülü olmanız gerekir, sizin haddiniz değil başkalarına bu emri vaki cümlelerle hitap etmek... Çokbilmişlik sizi ne sanal alemde ne de içinde yaşadığımız dünyada göğe eriştirmez ve haklı ve yanlışsız da kılmaz. Herkes kendi inancı ve bildikleri ölçüsünde paylaşımlarda bulunabilir, kimse hakkında önyargılı, bencil ve haddinizi aşar ifadelerde bulunmayınız.Arkadaş ne meraklısın laf dalaşı yapmaya? Hiç mi anlamadın dediklerimi? ... Şimdi senden bir ricam olacak, kapat internetini, git kütüphaneye "Nutuk" kitabını al ve "Türk Gençliğine Armağan" Bölümünü okumaya başla, bitirince de otur ve düşün!
Din ve İslâm Dini – ATAM | Atatürk Araştırma Merkezi
www.atam.gov.tr
Bu site ve sayfa şurda dursun, bilgi edinmek isteyenler ayrıntılı olarak kaynağından bakmış olurlar. Ben de bu vesile ile Atatürk ile Dinimiz ve Peygamber Efendimiz hakkında çok güzel ifadelerini yazmış olayım. Çünkü bu konu bir istismar aracı olarak günümüzde de en çok tercih edilen bir meseledir...
İslâm dini hakkında
Bizim dinimiz, akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve ancak bu nedenledir ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal yaşamında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmek zorundayız. Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da Okuldur.
1923 (Atatürk’ün S.D. 11, s. 90)
Müslümanlık, aslında en geniş anlamıyla hoşgörülü ve çağdaş bir dindir.
(Atatürk’ten BM., s. 70)
Allah kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır.
1921 (Atatürk’ün S.D.l, s.203)
Kendisine, 1923 yılında armağan olarak küçük boyda bir Kur’an gönderilmesi üzerine teşekkürü:
Bence değerini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla saklayacağım.
1923 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 480-481)
Hz. Muhammed hakkında
Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin sevgisine, saygısına, güvenine erişti. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet* ve kırk üç yaşında risâlet** geldi. Fahrıâlem Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde, tükenmez sıkıntılar ve zorluklar karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm
dinini kurmağa ait peygamberlik görevini yapmayı başardıktan sonra gökyüzünün ve cennetin en yüksek katına erişti.
1922 (Atatürk’ün S.D.l, s. 262-263)
1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde minberden söylemiştir:
Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur. Ana yasası, hepimizce bilinir ki, şanı büyük olan yüce Kur’an’daki naslardır*. İnsanlara gelişme ve aydınlanma ışığı vermiş olan dinimiz, son dindir, en eksiksiz dindir; çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasaydı, bununla diğer ilâhî doğa yasaları arasında karşıtlık olması gerekirdi; çünkü bütün evren yasalarını yapan Cenab-ı Haktır.
1923 (Atatürk’ün S.D.11, s. 94)
Hz. Muhammed’i, yüksek kişiliğine yaraşır şekilde belirteme-yen bir eser hakkında söylemiştir:
Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Savaşı’nda en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve uygulayabilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir bilim olmalıdır. Bu küçük savaşta bile askerî dehası kadar siyasal görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi anlatmağa yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu savaş sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı izlemeye kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
1930 (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt : 9, Sayı: 100, 1945, s. 3)
O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.
1926 (Ali Rıza Ünal, Atatürk Hakkındaki Anılarım, Türkiye Harb Malûlü Gaziler Dergisi, Sayı: 158, 1969, s.23)
Musa, cahiliyet devrinde "Evâmir-i aşere"*siyle insanlığa erdem dersleri vermiştir. Musa ile Muhammed’in arasını yüzyıllar doldurmuştur. İnsanlık son bedeviyet döneminde, ne de olsa ilerlemiştir. Hazret-i Muhammed, Musa döneminin din görüşlerindeki hurafeleri kısmen atmayı başarmıştır.
(Asaf İlbay, Tan gazetesi 13. 7. 1949)