adoen
Doçent
- Katılım
- 4 Ağustos 2008
- Mesajlar
- 719
- Reaksiyon puanı
- 6
- Puanları
- 0
Aşağıda inanılması güç müthiş bir harp stratejisi okuyacaksınız.
Bu yazı birkaç hafta önceden Cuma günü için planlanmıştı. Sanırım konu değişikliğine en çok Haber7 Yayın Koordinatörü Yaşar İliksiz Bey şaşırmış olmalı. Adetim olmadığı üzere dün sabah saatlerinde kendisine bugün için yazmayı düşündüğüm konudan söz etmiş “çok güzel yazı olur” cevabını almıştım. Eğer gündem değişmezse Cuma gününe inşaallah o konuyu yazacağım.
Konu değişikliğine neden gerek duyulduğuna gelince.
Yaşar Bey ile bugün için yazmayı düşündüğüm konudan söz ederken, henüz gündeme İsrail’in büyükelçimize yaptığı hakaretle ilgili haberler düşmemişti. Öfkemi tepeme çıkaran bu haberi akşam eve gidince televizyondan öğrendim.
Öncelikle şunun altını çizelim: Kimse bu şanlı ve şerefli milletin büyükelçisine hakaret edemez. Ederse ne olur meselesi bu yazının konusu değil. Biz yazıya başlık olan konuya geçelim.
Ne zaman ülke ve dünya gündemi karışsa ve işler kördüğüme dönse, hemen elimi tarih kitaplarına atarım. Dünya denilen şu ihtiyar kürede şu an yaşayanlar bizleriz. Bundan önce ne milletler geldi geçti, nelerle karşılaştı insanoğlu. Bu nedenle, günümüzde karşılaştığımız olayları daha iyi anlamak ve sonuçlarını kestirebilmek için hadiselere biraz geriden bakmakta yarar vardır.
Geçtiğimiz günlerde son 1 yıl içinde ikinci defa Martin Lings’in Hz. “Muhammed’in Hayatı” kitabını okuyup bitirdiğimde, sizlerle paylaşmayı düşündüğüm ilk hadise Hendek Savaşı günlerinde yaşanılan inanılmaz olaylar oldu. Bir kişinin bir milletin ve ülkenin kaderini nasıl değiştirebileceğinin çarpıcı 2 örneğini okuyacaksınız...
Medine’de kurulan site İslam devletini ortadan kaldırmak için Arap yarımadasında büyük ittifakların oluşturulduğu ve Müslümanlara karşı güçlü ordunun hazırlandığı günler.
Müslümanlara şans veren yoktur. Nitekim Mekke’nin hazırladığı güçlü ordu, bölgedeki birçok kabilenin onların safına geçmesinde büyük etki yapar. Medine önlerine yaklaştıklarında 10 bini aşar Mekke ordusu...
Hz. Peygamberin aldığı istihbarat Mekke ordusunun 1 hafta sonra Medine önlerine ulaşacağı şeklindedir. Derhal savaş meclisini toplar ve konuyu sahabenin önde gelenleri ile istişare eder. Selmani Farisi’nin önerisi uygun bulunur ve Medine’yi savunmak için hendek kazılmasına karar verilir. Önlerinde en fazla 5-6 günlük vakit, kazılması gereken uzunluğu 5,5 km, derinliği 5 m, eni 9 m. olan hendek vardır.
Önce destek sonra köstek...
Fakat hendeği kazmak için gerekli malzemenin tedariki bile uzun zaman alacağından, o sırada daha önce yapılan anlaşma gereği kendileri ile sulh içinde bulunulan Medine içinde yerleşik Yahudi Kureyza kabilesinden kazma, kürek, çapa ve çıkan hafriyatı atmak için de sıkı hurma liflerinden örülmüş sağlam hurma sepetleri savaşın ardından yenileri verilmek üzere ödünç alınır.
Aslında bu yazının özeti de, Müslümanlara hendek kazması için malzeme veren Kureyza kabilesinin daha sonra yaptığı ihanet ve başlarına açtıkları feci sondur.
Mekke ordusu Medeniye’ye ulaştığında hendeği görünce şaşırır ve geçilmesinin mümkün olmadığına karar verirler. Hendeğin bittiği noktada, şehrin doğusundan yapılacak saldırıları kale şeklindeki evleri ile koruyan Beni Kureyza yahudilerinin oturduğu bölge vardır. Ben Nadir kabilesinden Huyay, eğer izin verirse Kureyza kabilesinin Hz. Muhammed’le yaptığı anlaşmayı bozacak girişimde bulunmak için Mekke ordusunun komutanı Ebu Sufyan’dan izin ister ve derhal yola çıkar.
Beni Kureyzalılar Huyay’dan çekinirlerdi. Uğursuz bir adam olarak bilinirdi. Fakat ondan korkmalarının asıl nedeni karşı konulmaz etkileyici bir yönünün olmasıydı. Beni Kureyza’nın lideri Ka’b İbn Esed’in evine varıp kapısını çaldığında Ka’b ona kapıyı açmak istemez. Onun ne için geldiğini tahmin ettiğinden, “Muhammedle bir anlaşma yaptım ve onu bozmayacağım” der. İçeri girip de konuşalım deyince Ka’b yine reddeder. O kapıyı açarsa bir yolunu bulup kendisini etkileyeceğini bilir. Huyay onu zayıf yanından yakalar. “Kapına gelmiş bir konukla bir dilim ekmeğini paylaşmak istemediğinden kapıyı yüzüme kapatıyorsun” der. Kapıyı açar. Korktuğu başına gelir. Huyay kendisini ikna eder ve Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı yırtıp atar. Kureyza’nın anlaşmayı bozması Müslümanları iki ateş arasında bırakmakla kalmaz, Müslümanların arasına karışmış münafıklar da nifaklarını artırırlar.
...ve karşı atak
Mekke ordusunda Müslümanlara karşı savaşmak üzere gelen Aşca kabilesinden Nuaym, sayıca az olmalarına rağmen Müslümanların şanlı direnişinden çok etkilenir ve bunun kaynağının ilahi bir lütuf olduğunu idrak eder. “Allah İslam’ı kalbime düşürdü” diyen Nuaym, bir yolunu bulup kimseye görünmeden Hz. Peygamber’e gelir ve iman eder. “Ne emredersen yaparım” sözü üzerine de, “Tüm gücünle onları birbirine düşürmeye çalış” cevabını alır. Yalan söylemek için izin ister. Peygamber Efendimiz de, “Onları birbirine düşürmek için ne söylersen söyle, çünkü savaş hiledir” der.
İşte Yahudi Kureyza kabilesinin kaderini değiştiren ve feci sona götüren dakikalar o zaman başlar.
Nuaym tüm bölgede sözü geçen, güvenilir ve saygın bir isimdir. Doğruca Kureyza lideri Ka’b İbn Esed’in savaşı idare ettiği mekana gider. Kendisine güzel bir sofra hazırlanınca da, “Bırakın şimdi yiyip içmeyi, sizin güvenliğinizden duyduğum endişelerimi paylaşmaya ve bu konuda tavsiyede bulunmaya geldim der.
“Eğer der, Mekkeliler Müslümanları yok edecek bir başarı sağlayamadan buradan ayrılacak olurlar ve sizi Muhammed’in insafına bırakırlarsa haliniz nice olur” der. Kendilerini güvenceye almak, Mekkelilerin Kureyza’yı gözden çıkarıp oradan çekip gitmemeleri için de, Mekke’nin önde gelen bazı isimlerini savaş neticeleninceye kadar kendilerine rehin olarak vermeleri önerisini getirir.
Zaten anlaşmayı bozdukları için kendilerini yeterince güvende hissetmeyen ve savaşın gidişatı da olumlu seyretmediği için kaygı içinde bulunan Kureyzalılar bu teklifi oldukça önemli bulurlar. Nuaym onlara, bu öneriyi kendisinden duymadıkları konusunda yemin ettirir.
Daha sonra Nuaym hızlıca, bir zamanlar yakın arkadaşı olan Mekke ordusunun lideri Ebu Sufyan’a gider. Ona ve yanındaki Kureyş’in önde gelen isimlerine, eğer kendisinde duymadıkları yönünde yemin ederlerse büyük bir sırrı paylaşacağını söyler.
Savaşın o en kritik günlerinde her bilgi altın değerindedir. Merakla kabul ederler. Nuaym kısık sesle şunları söyler: “Yahudiler Muhammed ile yaptıkları anlaşmaya geri döndüler ona şöyle haber gönderdiler; Yaptığımıza pişman olduk. Eğer Kureyş ve Gatafan liderlerinden bir kısmını rehin alıp öldürmek üzere size teslim etsek, bu seni memnun eder mi? Sonra geri kalanlara karşı senin yanında sonuna kadar savaşırız.” Muhammed buna razı oldu, dedi ve sonra onlara tavsiyede bulundu: “Eğer Yahudiler sizden ola ki adamlarınızın bir kısmını rehin isterlerse sakın vermeyin.” Nuaym aynı sözleri kendi kabilesinde ve Gatafanlılar arasında da tekrarladı, yaydı.
Çöken umutlar...
Nuaym’in getirdiği bilgi savaş kampında bomba etkisi yaptı. Kureyş’in önde gelen isimleri Kureyza’nın Müslümanlarla yaptığı anlaşamayı bozan Huyay’a birşey söylememeye, Nuaym’ın getirdiği bilginin de doğru olup olmadığını acilen denemeye karar verdiler. Ebu Cehil’in oğlu İkrime’yi Kureyza’ya gönderdiler. İkrime onlara şunu söyledi: “Muhammedi artık tamamen ortadan kaldırmak üzere yarın savaşa hazır olun.”
İkrime’ye verilen cevap şu olur: “İçlerinizden birkaç kişiyi bize rehin vermedikçe, Muhammed’e karşı hiçbir şekilde savaşmayız. Çünkü biz, eğer savaş kötü giderse, sizin bizi burada yalnız bırakıp memleketinize kaçacağınızdan korkuyoruz. Ona tek başımıza karşı koyamayız.”
Bu mesaj Kureyş ve Gatafan’ın ileri gelenlerine ulaştığında “Tanrıya andolsun ki Nuaym’ın söyledikleri doğru” derler. Kureyzalılar da, eğer rehin adam vermezlerse Müslümanlara karşı bir tek ok bile atmayacaklarını bildirirler. Ve koca ittifak, Arap yarımadasının en büyük savaş koalisyona çöker.
Yazıyı uzatmak istemiyorum. Kureyzalılara savaştan sonra ne olduğunu merak eden okuyucularımız olabilir. Arzu edenler en kestirme yoldan farklı kaynaklardan Google’a girip bakabilirler. Ben buraya yazarsam diplomatik kriz bile çıkabilir.
Ara sıra tarih kitaplarına bir göz atınız. Çok kolay olmadı bu işler.
Kuru esinti gürültü ile değil, strateji ile yürür tarihin gemisi.
Kendinizi önemseyin. Bir kişi bile tarihin akışını değiştirebilir.
Bilmem anlatabildim mi?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
Kaynak:
http://www.haber7.com/haber/20100113/Peygamberin-izniyle-bir-hile-yapti-ki.php
Kureyzalılara Savaştan Sonra Ne olduğunu Google dan araştırıp buldum
Allah Resulü namazın ardından:
— Yokmu Müşriklerden bana haber getiren?
Kimseden ses çıkmayınca bu sefer Allah Rasulü:
— Ey Huzeyfe! Diye seslendi.
Huzeyfe ancak bu sesten sonra kendine gelebildi:
— Buyur Ya Rasulullah!
Habib-i Kibriya:
— Neden ilkin ses vermemiştin?
Huzeyfe:
—Ya Rasulüllah! Soğuktan vücudum titriyordu benzim sararmıştı, titremeden dolayı ses çıkaramamıştım. Buyurun emrine amadeyim şimdi.
Huzeyfe haberi getirmek için Ebu Süfyanın bulunduğu yere geldi. Ebu Süfyan konuşuyor yanındakiler dinliyordu. Öyle ki o konuşmalardan en can alıcı sözlere dikkat kesildi Huzeyfe.
Ebu Süfyan:
— Görüyorsunuz Kurayza’lılar ihanet ettiler, çıkan kasırga hepimizi savurdu, eşyalarımız yok oldu, ocaklarımız söndü, çadırlarımız savruldu, yurdumuza dönmekten başka çare kalmadı artık.
İşte bu konuşmasının ardından yurtlarına döndüler.
Huzeyfe sessizce oradan ayrıldı ve işittiklerini harfi harfine Allah Rasulüne aktardı. Bunun üzerine Nebiyi Ekrem Medine’ye dönüş emri verdi ve Ashabına:
— Artık bundan böyle Kureyş sizin üzerinize gelecek cesareti bulamıyacaktır, beyanıyla ashabına moral verdi.
Medineye vardığında Allah Rasulü ilk evvela yorgunluğunu üzerinden atmak için Hane-i Saadetine girdi. Nebiyi Ekrem kılıcını çıkarıp yıkandıktan sonra öğle namazını kıldı. O sırada Cibril Emin Dihye gibi güzel bir adam suretinde seslendi Allah Rasulüne:
— Görüyorum ki silahını erken bırakmış gibi gözüküyorsun, oysa bizim silahımız hala kınımızda, Rabbül âleminin emri var; Haydi yeniden sefere!
Cibril Emin’in seferden kast ettiği Kurayza’ya karşı savaş açmaktı.
Allah Rasulü ayağının tozuyla geldiği Medine’ den ikindi namazını kılmadan yola çıkılmasını bildiren ilanı Bilal-i Habeş vasıtasıyla duyuruldu.
Ashap bu ne acele deme fırsatı bulmadan apar toparda olsa epey yol katettiler. Fakat Yahudiler kale kapılarını kilitlemişlerdi.
Kale dışardan da olsa günlerce kuşatma altına alınmıştı. Artık içerde erzak tükenmek üzere idi. Zor durumda kalan Yahudiler Kays b. Nebbas vasıtasıyla Efendimize isteklerini bildirdiler. Kurayza’lılar; gerekirse buralardan gitmeye razı olduklarını, izin verildiği takdirde mallarımızı bırakabileceklerini ilettiler. Fakat Allah Rasulü şarta bağlı olmayan yani kayıtsız şartsız teslimiyet istedi onlardan.
Kuşatmanın onbeşinci günüydü Yahudiler iyice bunalmışlardı, ambarlar sıfır noktasına gelmişti. Bu durumda Ka’b b. Esed arkadaşlarına çıkış yollarını sıraladıktan sonra en nihayet felaha ulaşmanın çaresi bu dine teslim olmaktan geçer dediyse de bir türlü fikrini kabul ettiremedi.
Sabah olunca Kurayza’lılar Allah Rasulünün şart ileri sürmeden teslimiyet isteğini yerine getirmek mecburiyetinde kalarak teslim oldular.
Kale teslim alındıktan sonra Evs kabilesinin Müslümanları; esirlere yumuşak davranmasını talep ettiler. Efendimiz bunun üzerine;
—Yahudiler hakkında hükmün içinizden birinizin karar vermenize razı mısınız? Diye sual buyurdu.
Evsliler:
— Evet dediler.
Allah Rasulünün talimatıyla Sa’d b. Muaz getirildi ve Sa’d kararını açıkladı:
— Erkekler öldürülsün, kadınlar ve çocuklar köle yapılsın. Malları taksim edilsin.
Hüküm aynen uygulandı. Zaten Allah’ın da razı olduğu hükümdü. Allah Rasulü bu karardan sonra şöyle buyurdu:
— “Allah’ın zail kıldığı her ne olursa olsun o zail olur. İsrailoğulları hakkında bu yazı geri dönülemez bir yazıydı, kaçınılmaz bir savaştı… İşte hepsi bu..”
Habib-i Kibriya bu sözleriyle Kurayz’ın başına gelenlerin hikmetini ayan beyan ortaya koydu. Kureyza’lıların kadınları ve çocukları gazilere paylaştırıldı ve böylece Kureyzalılar meselesi burada kapatılmış oldu.
Kaynak:
http://www.islamiforum.com/index.php?showtopic=47292&pid=441655&st=0&#entry441655
Bu yazı birkaç hafta önceden Cuma günü için planlanmıştı. Sanırım konu değişikliğine en çok Haber7 Yayın Koordinatörü Yaşar İliksiz Bey şaşırmış olmalı. Adetim olmadığı üzere dün sabah saatlerinde kendisine bugün için yazmayı düşündüğüm konudan söz etmiş “çok güzel yazı olur” cevabını almıştım. Eğer gündem değişmezse Cuma gününe inşaallah o konuyu yazacağım.
Konu değişikliğine neden gerek duyulduğuna gelince.
Yaşar Bey ile bugün için yazmayı düşündüğüm konudan söz ederken, henüz gündeme İsrail’in büyükelçimize yaptığı hakaretle ilgili haberler düşmemişti. Öfkemi tepeme çıkaran bu haberi akşam eve gidince televizyondan öğrendim.
Öncelikle şunun altını çizelim: Kimse bu şanlı ve şerefli milletin büyükelçisine hakaret edemez. Ederse ne olur meselesi bu yazının konusu değil. Biz yazıya başlık olan konuya geçelim.
Ne zaman ülke ve dünya gündemi karışsa ve işler kördüğüme dönse, hemen elimi tarih kitaplarına atarım. Dünya denilen şu ihtiyar kürede şu an yaşayanlar bizleriz. Bundan önce ne milletler geldi geçti, nelerle karşılaştı insanoğlu. Bu nedenle, günümüzde karşılaştığımız olayları daha iyi anlamak ve sonuçlarını kestirebilmek için hadiselere biraz geriden bakmakta yarar vardır.
Geçtiğimiz günlerde son 1 yıl içinde ikinci defa Martin Lings’in Hz. “Muhammed’in Hayatı” kitabını okuyup bitirdiğimde, sizlerle paylaşmayı düşündüğüm ilk hadise Hendek Savaşı günlerinde yaşanılan inanılmaz olaylar oldu. Bir kişinin bir milletin ve ülkenin kaderini nasıl değiştirebileceğinin çarpıcı 2 örneğini okuyacaksınız...
Medine’de kurulan site İslam devletini ortadan kaldırmak için Arap yarımadasında büyük ittifakların oluşturulduğu ve Müslümanlara karşı güçlü ordunun hazırlandığı günler.
Müslümanlara şans veren yoktur. Nitekim Mekke’nin hazırladığı güçlü ordu, bölgedeki birçok kabilenin onların safına geçmesinde büyük etki yapar. Medine önlerine yaklaştıklarında 10 bini aşar Mekke ordusu...
Hz. Peygamberin aldığı istihbarat Mekke ordusunun 1 hafta sonra Medine önlerine ulaşacağı şeklindedir. Derhal savaş meclisini toplar ve konuyu sahabenin önde gelenleri ile istişare eder. Selmani Farisi’nin önerisi uygun bulunur ve Medine’yi savunmak için hendek kazılmasına karar verilir. Önlerinde en fazla 5-6 günlük vakit, kazılması gereken uzunluğu 5,5 km, derinliği 5 m, eni 9 m. olan hendek vardır.
Önce destek sonra köstek...
Fakat hendeği kazmak için gerekli malzemenin tedariki bile uzun zaman alacağından, o sırada daha önce yapılan anlaşma gereği kendileri ile sulh içinde bulunulan Medine içinde yerleşik Yahudi Kureyza kabilesinden kazma, kürek, çapa ve çıkan hafriyatı atmak için de sıkı hurma liflerinden örülmüş sağlam hurma sepetleri savaşın ardından yenileri verilmek üzere ödünç alınır.
Aslında bu yazının özeti de, Müslümanlara hendek kazması için malzeme veren Kureyza kabilesinin daha sonra yaptığı ihanet ve başlarına açtıkları feci sondur.
Mekke ordusu Medeniye’ye ulaştığında hendeği görünce şaşırır ve geçilmesinin mümkün olmadığına karar verirler. Hendeğin bittiği noktada, şehrin doğusundan yapılacak saldırıları kale şeklindeki evleri ile koruyan Beni Kureyza yahudilerinin oturduğu bölge vardır. Ben Nadir kabilesinden Huyay, eğer izin verirse Kureyza kabilesinin Hz. Muhammed’le yaptığı anlaşmayı bozacak girişimde bulunmak için Mekke ordusunun komutanı Ebu Sufyan’dan izin ister ve derhal yola çıkar.
Beni Kureyzalılar Huyay’dan çekinirlerdi. Uğursuz bir adam olarak bilinirdi. Fakat ondan korkmalarının asıl nedeni karşı konulmaz etkileyici bir yönünün olmasıydı. Beni Kureyza’nın lideri Ka’b İbn Esed’in evine varıp kapısını çaldığında Ka’b ona kapıyı açmak istemez. Onun ne için geldiğini tahmin ettiğinden, “Muhammedle bir anlaşma yaptım ve onu bozmayacağım” der. İçeri girip de konuşalım deyince Ka’b yine reddeder. O kapıyı açarsa bir yolunu bulup kendisini etkileyeceğini bilir. Huyay onu zayıf yanından yakalar. “Kapına gelmiş bir konukla bir dilim ekmeğini paylaşmak istemediğinden kapıyı yüzüme kapatıyorsun” der. Kapıyı açar. Korktuğu başına gelir. Huyay kendisini ikna eder ve Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı yırtıp atar. Kureyza’nın anlaşmayı bozması Müslümanları iki ateş arasında bırakmakla kalmaz, Müslümanların arasına karışmış münafıklar da nifaklarını artırırlar.
...ve karşı atak
Mekke ordusunda Müslümanlara karşı savaşmak üzere gelen Aşca kabilesinden Nuaym, sayıca az olmalarına rağmen Müslümanların şanlı direnişinden çok etkilenir ve bunun kaynağının ilahi bir lütuf olduğunu idrak eder. “Allah İslam’ı kalbime düşürdü” diyen Nuaym, bir yolunu bulup kimseye görünmeden Hz. Peygamber’e gelir ve iman eder. “Ne emredersen yaparım” sözü üzerine de, “Tüm gücünle onları birbirine düşürmeye çalış” cevabını alır. Yalan söylemek için izin ister. Peygamber Efendimiz de, “Onları birbirine düşürmek için ne söylersen söyle, çünkü savaş hiledir” der.
İşte Yahudi Kureyza kabilesinin kaderini değiştiren ve feci sona götüren dakikalar o zaman başlar.
Nuaym tüm bölgede sözü geçen, güvenilir ve saygın bir isimdir. Doğruca Kureyza lideri Ka’b İbn Esed’in savaşı idare ettiği mekana gider. Kendisine güzel bir sofra hazırlanınca da, “Bırakın şimdi yiyip içmeyi, sizin güvenliğinizden duyduğum endişelerimi paylaşmaya ve bu konuda tavsiyede bulunmaya geldim der.
“Eğer der, Mekkeliler Müslümanları yok edecek bir başarı sağlayamadan buradan ayrılacak olurlar ve sizi Muhammed’in insafına bırakırlarsa haliniz nice olur” der. Kendilerini güvenceye almak, Mekkelilerin Kureyza’yı gözden çıkarıp oradan çekip gitmemeleri için de, Mekke’nin önde gelen bazı isimlerini savaş neticeleninceye kadar kendilerine rehin olarak vermeleri önerisini getirir.
Zaten anlaşmayı bozdukları için kendilerini yeterince güvende hissetmeyen ve savaşın gidişatı da olumlu seyretmediği için kaygı içinde bulunan Kureyzalılar bu teklifi oldukça önemli bulurlar. Nuaym onlara, bu öneriyi kendisinden duymadıkları konusunda yemin ettirir.
Daha sonra Nuaym hızlıca, bir zamanlar yakın arkadaşı olan Mekke ordusunun lideri Ebu Sufyan’a gider. Ona ve yanındaki Kureyş’in önde gelen isimlerine, eğer kendisinde duymadıkları yönünde yemin ederlerse büyük bir sırrı paylaşacağını söyler.
Savaşın o en kritik günlerinde her bilgi altın değerindedir. Merakla kabul ederler. Nuaym kısık sesle şunları söyler: “Yahudiler Muhammed ile yaptıkları anlaşmaya geri döndüler ona şöyle haber gönderdiler; Yaptığımıza pişman olduk. Eğer Kureyş ve Gatafan liderlerinden bir kısmını rehin alıp öldürmek üzere size teslim etsek, bu seni memnun eder mi? Sonra geri kalanlara karşı senin yanında sonuna kadar savaşırız.” Muhammed buna razı oldu, dedi ve sonra onlara tavsiyede bulundu: “Eğer Yahudiler sizden ola ki adamlarınızın bir kısmını rehin isterlerse sakın vermeyin.” Nuaym aynı sözleri kendi kabilesinde ve Gatafanlılar arasında da tekrarladı, yaydı.
Çöken umutlar...
Nuaym’in getirdiği bilgi savaş kampında bomba etkisi yaptı. Kureyş’in önde gelen isimleri Kureyza’nın Müslümanlarla yaptığı anlaşamayı bozan Huyay’a birşey söylememeye, Nuaym’ın getirdiği bilginin de doğru olup olmadığını acilen denemeye karar verdiler. Ebu Cehil’in oğlu İkrime’yi Kureyza’ya gönderdiler. İkrime onlara şunu söyledi: “Muhammedi artık tamamen ortadan kaldırmak üzere yarın savaşa hazır olun.”
İkrime’ye verilen cevap şu olur: “İçlerinizden birkaç kişiyi bize rehin vermedikçe, Muhammed’e karşı hiçbir şekilde savaşmayız. Çünkü biz, eğer savaş kötü giderse, sizin bizi burada yalnız bırakıp memleketinize kaçacağınızdan korkuyoruz. Ona tek başımıza karşı koyamayız.”
Bu mesaj Kureyş ve Gatafan’ın ileri gelenlerine ulaştığında “Tanrıya andolsun ki Nuaym’ın söyledikleri doğru” derler. Kureyzalılar da, eğer rehin adam vermezlerse Müslümanlara karşı bir tek ok bile atmayacaklarını bildirirler. Ve koca ittifak, Arap yarımadasının en büyük savaş koalisyona çöker.
Yazıyı uzatmak istemiyorum. Kureyzalılara savaştan sonra ne olduğunu merak eden okuyucularımız olabilir. Arzu edenler en kestirme yoldan farklı kaynaklardan Google’a girip bakabilirler. Ben buraya yazarsam diplomatik kriz bile çıkabilir.
Ara sıra tarih kitaplarına bir göz atınız. Çok kolay olmadı bu işler.
Kuru esinti gürültü ile değil, strateji ile yürür tarihin gemisi.
Kendinizi önemseyin. Bir kişi bile tarihin akışını değiştirebilir.
Bilmem anlatabildim mi?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
Kaynak:
http://www.haber7.com/haber/20100113/Peygamberin-izniyle-bir-hile-yapti-ki.php
Kureyzalılara Savaştan Sonra Ne olduğunu Google dan araştırıp buldum
Allah Resulü namazın ardından:
— Yokmu Müşriklerden bana haber getiren?
Kimseden ses çıkmayınca bu sefer Allah Rasulü:
— Ey Huzeyfe! Diye seslendi.
Huzeyfe ancak bu sesten sonra kendine gelebildi:
— Buyur Ya Rasulullah!
Habib-i Kibriya:
— Neden ilkin ses vermemiştin?
Huzeyfe:
—Ya Rasulüllah! Soğuktan vücudum titriyordu benzim sararmıştı, titremeden dolayı ses çıkaramamıştım. Buyurun emrine amadeyim şimdi.
Huzeyfe haberi getirmek için Ebu Süfyanın bulunduğu yere geldi. Ebu Süfyan konuşuyor yanındakiler dinliyordu. Öyle ki o konuşmalardan en can alıcı sözlere dikkat kesildi Huzeyfe.
Ebu Süfyan:
— Görüyorsunuz Kurayza’lılar ihanet ettiler, çıkan kasırga hepimizi savurdu, eşyalarımız yok oldu, ocaklarımız söndü, çadırlarımız savruldu, yurdumuza dönmekten başka çare kalmadı artık.
İşte bu konuşmasının ardından yurtlarına döndüler.
Huzeyfe sessizce oradan ayrıldı ve işittiklerini harfi harfine Allah Rasulüne aktardı. Bunun üzerine Nebiyi Ekrem Medine’ye dönüş emri verdi ve Ashabına:
— Artık bundan böyle Kureyş sizin üzerinize gelecek cesareti bulamıyacaktır, beyanıyla ashabına moral verdi.
Medineye vardığında Allah Rasulü ilk evvela yorgunluğunu üzerinden atmak için Hane-i Saadetine girdi. Nebiyi Ekrem kılıcını çıkarıp yıkandıktan sonra öğle namazını kıldı. O sırada Cibril Emin Dihye gibi güzel bir adam suretinde seslendi Allah Rasulüne:
— Görüyorum ki silahını erken bırakmış gibi gözüküyorsun, oysa bizim silahımız hala kınımızda, Rabbül âleminin emri var; Haydi yeniden sefere!
Cibril Emin’in seferden kast ettiği Kurayza’ya karşı savaş açmaktı.
Allah Rasulü ayağının tozuyla geldiği Medine’ den ikindi namazını kılmadan yola çıkılmasını bildiren ilanı Bilal-i Habeş vasıtasıyla duyuruldu.
Ashap bu ne acele deme fırsatı bulmadan apar toparda olsa epey yol katettiler. Fakat Yahudiler kale kapılarını kilitlemişlerdi.
Kale dışardan da olsa günlerce kuşatma altına alınmıştı. Artık içerde erzak tükenmek üzere idi. Zor durumda kalan Yahudiler Kays b. Nebbas vasıtasıyla Efendimize isteklerini bildirdiler. Kurayza’lılar; gerekirse buralardan gitmeye razı olduklarını, izin verildiği takdirde mallarımızı bırakabileceklerini ilettiler. Fakat Allah Rasulü şarta bağlı olmayan yani kayıtsız şartsız teslimiyet istedi onlardan.
Kuşatmanın onbeşinci günüydü Yahudiler iyice bunalmışlardı, ambarlar sıfır noktasına gelmişti. Bu durumda Ka’b b. Esed arkadaşlarına çıkış yollarını sıraladıktan sonra en nihayet felaha ulaşmanın çaresi bu dine teslim olmaktan geçer dediyse de bir türlü fikrini kabul ettiremedi.
Sabah olunca Kurayza’lılar Allah Rasulünün şart ileri sürmeden teslimiyet isteğini yerine getirmek mecburiyetinde kalarak teslim oldular.
Kale teslim alındıktan sonra Evs kabilesinin Müslümanları; esirlere yumuşak davranmasını talep ettiler. Efendimiz bunun üzerine;
—Yahudiler hakkında hükmün içinizden birinizin karar vermenize razı mısınız? Diye sual buyurdu.
Evsliler:
— Evet dediler.
Allah Rasulünün talimatıyla Sa’d b. Muaz getirildi ve Sa’d kararını açıkladı:
— Erkekler öldürülsün, kadınlar ve çocuklar köle yapılsın. Malları taksim edilsin.
Hüküm aynen uygulandı. Zaten Allah’ın da razı olduğu hükümdü. Allah Rasulü bu karardan sonra şöyle buyurdu:
— “Allah’ın zail kıldığı her ne olursa olsun o zail olur. İsrailoğulları hakkında bu yazı geri dönülemez bir yazıydı, kaçınılmaz bir savaştı… İşte hepsi bu..”
Habib-i Kibriya bu sözleriyle Kurayz’ın başına gelenlerin hikmetini ayan beyan ortaya koydu. Kureyza’lıların kadınları ve çocukları gazilere paylaştırıldı ve böylece Kureyzalılar meselesi burada kapatılmış oldu.
Kaynak:
http://www.islamiforum.com/index.php?showtopic=47292&pid=441655&st=0&#entry441655