llavinya
Dekan
- Katılım
- 9 Ekim 2006
- Mesajlar
- 7,781
- Reaksiyon puanı
- 92
- Puanları
- 0
Sadi, Gülistan'ında anlatır; Bir adam, yıkılan evinin karşısına geçmiş bir yandan ağlıyor, diğer yandan da: "Ah evim! Çökmeden evvel bari bir haber verseydin de ona göre tedbir alsaydım" diye söylenip duruyormuş.
Birden o harebeden bir ses yükselmiş; "Be adam!.. Ben yıllardır sana, çatlayan duvarlarım ve dökülen sıvalarımla çöküyorum diye haber veriyordum. Fakat sen, her defasında bir avuç toprak ile çıkageliyor ve o çatlakları örterek verdiğim haberi adeta ağzıma tıkıyordun"
Hadise manidardır.
Çünkü bizim hayat apartmanlarımız da süratle tahrip olmakta ve ömür binamızdan her geçen gün bir taş daha düşmektedir.
Ve çok insaflıdır ölüm... Gelmeden önce nice elçiler gönderir de, biz bir türlü dönüp bakmayız o elçilerin bembeyaz ikazlarına...
Kaç keşif kolu yollamaktadır ölüm, hayat topraklarımıza... Lakin biz, "hastalıktır geçer" der, ehemmiyet vermeyiz...
Günbe gün tükenip gittiğimizi görmeyiz... Ömür, bitmeyecek bir hazine gibi görünür gözümüze; herşeyin bir sona mahkum olduğuna inanmak istemeyiz.
Zannederiz ki, ancak böyle mutlu olunabilir ve saadet denilen Anka Kuşu, sadece böyle bir vehmin semasında kanat çırpabilir.
Aldanırız, ama kabul edemeyiz bunu bir türlü...
Ve bir gün ölüm gelip dikiliverir karşımıza...
Şaşırır ve endişeli soruveririz; "Neden haber vermedin ki?"
Cevap vermek zorunda değildir ölüm... Çünkü o, haberini çoktan vermiştir...
Birden o harebeden bir ses yükselmiş; "Be adam!.. Ben yıllardır sana, çatlayan duvarlarım ve dökülen sıvalarımla çöküyorum diye haber veriyordum. Fakat sen, her defasında bir avuç toprak ile çıkageliyor ve o çatlakları örterek verdiğim haberi adeta ağzıma tıkıyordun"
Hadise manidardır.
Çünkü bizim hayat apartmanlarımız da süratle tahrip olmakta ve ömür binamızdan her geçen gün bir taş daha düşmektedir.
Ve çok insaflıdır ölüm... Gelmeden önce nice elçiler gönderir de, biz bir türlü dönüp bakmayız o elçilerin bembeyaz ikazlarına...
Kaç keşif kolu yollamaktadır ölüm, hayat topraklarımıza... Lakin biz, "hastalıktır geçer" der, ehemmiyet vermeyiz...
Günbe gün tükenip gittiğimizi görmeyiz... Ömür, bitmeyecek bir hazine gibi görünür gözümüze; herşeyin bir sona mahkum olduğuna inanmak istemeyiz.
Zannederiz ki, ancak böyle mutlu olunabilir ve saadet denilen Anka Kuşu, sadece böyle bir vehmin semasında kanat çırpabilir.
Aldanırız, ama kabul edemeyiz bunu bir türlü...
Ve bir gün ölüm gelip dikiliverir karşımıza...
Şaşırır ve endişeli soruveririz; "Neden haber vermedin ki?"
Cevap vermek zorunda değildir ölüm... Çünkü o, haberini çoktan vermiştir...