Nikâhta söylenen 'evet'ler nasıl kısa sürede 'hayır'a dönüşüyor?

Alemci_Dayı

Profesör
Katılım
25 Mayıs 2008
Mesajlar
1,532
Reaksiyon puanı
18
Puanları
0
aile.jpg


Birbirini görüp severek, anlaşarak evlenen çiftler, daha birkaç ay geçmeden sorunlar yaşamaya başlıyor.

Evlenen çiftlerin yarısının birkaç yıl içinde boşanma aşamasına gelmesi "Problemler nereden kaynaklanıyor?" sorusunu gündeme getiriyor. Nikah masasında mutlulukla söylenen 'evet'ler, ne oluyor da kısa sürede 'hayır seni istemiyorum'a dönüşüyor? Aile danışmanı uzman psikolog Hasan Ali Göncü, bu soruya çok kısa bir cevap veriyor: "Çünkü çiftler en başta zaten evet, demiyor. Zihinlerindeki hayır'ları nikahtan sonraki üç beş ayın sonuna saklıyorlar."

Göncü'ye göre, çiftler, evlilik süreci başladıktan sonra kabullenmedikleri birçok şeyi göre göre nikah masasına oturuyor. Çünkü kendilerine ait öncelikleri dile getirirlerse bu işin baştan kopacağını düşünüyor veya duygusallığı bozmak istemiyor, hallederiz sanıyorlar veya bir noktadan sonra geri adım atamıyorlar. Evlilik hazırlıkları yapılırken, ev tercihleri yapılırken, alışverişler, düğün yeri gibi konulardaki sürtüşmeler, akla yatmayan şeyler olsa bile örtülüyor. Onaylamadığı birçok şey olsa bile süreç başladıktan sonra dönmek sanki daha büyük bir hata ve ayıpmış gibi buna cesaret edemiyorlar ama belli süre geçtikten sonra bunun faturasını ödüyorlar. Bir deftere yazılan, dürüstçe konuşulmayan birçok mesele sonradan açığa çıkıyor. Hasan Ali Göncü, evlilikte ilk sorunların eşini kendine göre değiştirme isteğinden kaynaklandığını söylüyor. Herkes eşinin sevmediği yönlerini değiştireceğine inanarak evleniyor. Değiştiremeyince de 'benim evlendiğim insan bu değil' diye şikayetler başlıyor. İnsanların aslında hayalleriyle evlendiklerini ifade eden Göncü, "Herkes hayalindeki insanı, hayalindeki evliliği ve evi kurmaya çalışıyor. Evlilik öncesi dönem, sinema salonunda film izlemeye benziyor. Oradaki atmosferden dışarı çıkınca işine gücüne koşturan insanlarla karşılaşıyor, gerçek hayatla yüzleşiyorsun. Sonra birbirlerine 'sen benim evlendiğim kişi kadın/ erkek değilsin' diyorlar. Hayır oydu ama sen o yönlerini hiç görmedin, düşünmedin." diyor.

Evlilik sürecine başlarken çiftlerin duygusallık ile mantığı dengelemekte zorlandıklarını belirten Göncü'ye göre, ya tamamen mantık evliliği yapılıyor, eğitimi, geliri, aile yapısı tutuyor öyleyse uygundur, deniyor ama duygu tarafı ihmal ediliyor ya da mantıki uyumlar göz ardı edilip sadece birbirini sevme ve arzulama hali önemseniyor. Ama ilk 5 ayın ardından duygusal tatminler de yaşandıktan sonra herkesin kendi kişiliği, kendi yaşam standartları, kültürleri, aile anlayışları, ailelerinden aldıkları değerler ortaya çıkmaya başlıyor.

Evlendikten sonra ilk kabul edilmesi gereken şey ise, evlenmeden önceki hayat ile sonrakinin farklı olacağı. Çünkü iki taraf da farklı bir aileye dahil oluyor, akrabaları çoğalıyor ve karı-koca, gelin-damat gibi yeni roller üstleniyor. Bu rollerin farkına varıp ona göre davrananlar sorun yaşamıyor ama bu rolleri yokmuş gibi hayatını evlilik öncesine benzer yaşamaya çalışanların ilişkileri gerginleşiyor.

Önce temel insanÎ değerler geliştirilmeli

Günümüzde evlilik ilişkilerinin güç mücadelesine döndüğüne dikkat çeken Hasan Ali Göncü, bu durumu şöyle yorumluyor: "Kadına da, erkeğe de yaratılışından farklı roller veriliyor. Her iki tarafın var olan potansiyelinin çok üstünde bir şeyler yapması bekleniyor. Özellikle kadınlara her işin üstesinden gelebileceği fikri pompalanıyor. İnsanlar eşlik, kocalık, babalık, annelik kimliklerini içinde taşıyor ama fıtratının ötesindeki beklentiler bu düzeni bozuyor. Evlilik doğal haline dönerse sorun kalmaz aslında. Evlilik kurslarına, ana-baba okullarına da gerek kalmaz. İnsanlar önce kendi üzerine düşen, fıtratına uygun rolleri yerine getirsin. Onun üzerine daha ne yapılabilir diye okullar açılabilir ama bir binanın temeli sağlam olmalı. Bu okullarda var olmayan temel üzerine dekor yapılmaya çalışılıyor. Bu temel, insani değerlerle, ahlak ile, eğitimle, dini-manevi bilgilerle oluşur. Kişinin bunlarla örülmüş bir kişilik yapısı yoksa tavsiyeler işe yaramaz. Temel insani değerlere sahip olan biri ise zaten karşısındakinin ihtiyacını anlar. Bu değerlerden yoksun kişiye ne kadar eğitim verseniz de evliliğe dair bir şey kazanamaz. Mutlu olmak istiyorsanız önce temel insani değerlerinizi, manevi duygularınızı, merhametinizi içinizde büyütün. Merhamet duygusu kuvvetli bir insanın eşine kötü davranması, ihtiyaçlarını isteklerini göz ardı etmesi mümkün mü?" ZAMAN
Şemsinur Özdemir
14 Aralık 2009, Pazartes​

KaynaK
 

llavinya

Dekan
Katılım
9 Ekim 2006
Mesajlar
7,781
Reaksiyon puanı
92
Puanları
0
Evlenenlerin imzadan sonra sakın evlenmeyin diye öneride bulunmasını garipsiyorum. İnsanlar gözü kapalı evleniyor sanırım hep böyle.
Kabullenemeyeceğin şeyler varsa neden o kadar ciddi bir işe girişip,daha sonra kabulenmemeye devam edip karşıdakini değiştirmeye çalışarak yıpranırsın?

Merhamet,sevgi,saygı hissetmek,olduğu hali ile mutlu etmesini görmek,bir insanı hayat boyu sahiplenmeyi sağlar elbet.:)
 

astute

Asistan
Katılım
31 Ekim 2006
Mesajlar
379
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Maalesef öyle son yıllarda ülkemizde boşanma oranı çok arttı.bu da toplumsal travma geçirdiğimizin en kolay örneği.
 

LaWa

Profesör
Katılım
22 Şubat 2009
Mesajlar
3,119
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
Evlilik sürecine başlarken çiftlerin duygusallık ile mantığı dengelemekte zorlandıklarını belirten Göncü'ye göre, ya tamamen mantık evliliği yapılıyor, eğitimi, geliri, aile yapısı tutuyor öyleyse uygundur, deniyor ama duygu tarafı ihmal ediliyor ya da mantıki uyumlar göz ardı edilip sadece birbirini sevme ve arzulama hali önemseniyor. Ama ilk 5 ayın ardından duygusal tatminler de yaşandıktan sonra herkesin kendi kişiliği, kendi yaşam standartları, kültürleri, aile anlayışları, ailelerinden aldıkları değerler ortaya çıkmaya başlıyor.
Tam düşündüğüm gibi iyi analiz yapmış.Evlilik sürecinde çiftler birbirini tanıdığını zanneder ama tanınmayan birçok yön kalıyor.,
Bir de evlilik öncesi flörtlerde bireyler daha çok iyi vakit ve vakitlerini eğlenerek geçiriyorlar.İnsanaların ister istemez bir kaç maskesi hala orda kalır.Dolaysıyla evlilikte bunların ortadan kalkar ve sade haliniz ortaya çıkar.
Öte yandan 5 yıllık bir tanıma sürecindeki birlikte olma zamanını bile toplasan evlilikteki yarım yıla belki ancak denk gelir.

Ayrıca Yusuf KARAÇAY'ın 'Evlenmeyi Düşünenlere' diye güzel bir yazısı var.
Düşünenler okusun:wink:
 

TazzzY

Dekan
Emektar
Katılım
12 Kasım 2008
Mesajlar
7,353
Reaksiyon puanı
275
Puanları
263
Saygı varsa Evlilik sevgiyle devam eder Ama saygı yoksa O evlilik uzun sürmez Dayı :)
 

poverri

Asistan
Katılım
23 Ocak 2009
Mesajlar
220
Reaksiyon puanı
6
Puanları
0
Hasan Ali Göncü bey olayı kavramış hak verdim, şimdi bu durumu kendimde de sorgulamam lazım..... yok yok yok nişanlımla iyiyiz biz ya iyiyiz iyiyiz :)
 

ufukcoskun

Dekan
Katılım
28 Kasım 2008
Mesajlar
6,467
Reaksiyon puanı
104
Puanları
243
Önce tanıdık diyorlar evleniyorlar sonra diğer özelliklerini de gösterince karşı taraf ,2 gün sonra şiddetli geçimsizlik ve mahkeme.Toplum düzeni kalmadı,görücü usulüne pek sıcak bakmasamda öyle evlenenler daha uzun yıllar beraber gidebiliyorlar.
 

llavinya

Dekan
Katılım
9 Ekim 2006
Mesajlar
7,781
Reaksiyon puanı
92
Puanları
0
Önce tanıdık diyorlar evleniyorlar sonra diğer özelliklerini de gösterince karşı taraf ,2 gün sonra şiddetli geçimsizlik ve mahkeme.Toplum düzeni kalmadı,görücü usulüne pek sıcak bakmasamda öyle evlenenler daha uzun yıllar beraber gidebiliyorlar.
Çünkü görücü usulü bir araya gelenler , birbirlerini anlayıp,kabullenene kadar yıllar geçirmiş oluyormuş. Sonra da çocukların telaşı derken... Uzun yıllarını birlikte geçirenler de ilerleyen süreçte evlenince, yeni bir şey olmadığından mutsuz olabiliyormuş.

Ben bilmem öyle söylüyorlar.:)
 

ufukcoskun

Dekan
Katılım
28 Kasım 2008
Mesajlar
6,467
Reaksiyon puanı
104
Puanları
243
Çünkü görücü usulü bir araya gelenler , birbirlerini anlayıp,kabullenene kadar yıllar geçirmiş oluyormuş. Sonra da çocukların telaşı derken... Uzun yıllarını birlikte geçirenler de ilerleyen süreçte evlenince, yeni bir şey olmadığından mutsuz olabiliyormuş.

Ben bilmem öyle söylüyorlar.:)

Aslında tanışıp evlenen ve uzun yıllardır beraber olan tanıdıklarımda yok değil.Örneğin şuandaki sevgilimin annesi ve babası ilkokul arkadaşıymış ve ortaokuldan beride birşeyleri paylaşmaya başlamışlar.Şöyle bir düşününce en az 40 seneyi devirmişler ve hala mutlular.İlerletebilende ilerletiyor,karşılıklı saygı hoşgörü olduktan sonra ilerler diye düşünüyorum.Ama tabi tek bir örneklede olmuyor,çevremde görücü usulüyle evlenen tonla insan var.Sevip evlenmek güzel birşey ama önce kendinden emin olmalı insan.
 

bulmeh

Profesör
Katılım
26 Temmuz 2007
Mesajlar
1,653
Reaksiyon puanı
14
Puanları
218
Boşanmanın sebepleri arasında yazarın anlattıkları şüphesiz. Fakat bunlara ek olarak aklıma gelen bir kaç konuyu da eklesem sanırım/umarım ukalalık olmaz:

Bana göre bu gidişatın temelinde, insanoğlunun manevi boşluğunun yerini maddiyatın kaplaması, Dünya malına düşkünlük, ve kalbimizin sesi (kalp sadece insan aşkından konuşmaz) ne kulak vermeyişimizin yattığını düşünüyorum.

Dünya zevklerine düşkünlük, geçici hedefler, sevdalar ve hayallerin çok ciddiye alınması, bencillik ve bunlarda ısrarcılık eşler arasında sorunlara yol açması muhtemeldir. Dünya'da kalan herşeyi, amaç olarak görmek yersiz ve büyük bir hatadır. Ancak hedefinize ulaşmak için bir araç olabilir. Evlilik, karşıklı saygı ve sevgiden beslenir. İnsanın eşine olan saygı ve sevgisi, geçici sebeplerden besleniyorsa, evlilikte de bu iki ana temelin geçici olmasından kaynaklanan çürüklüğü sebebiyle kısa vadede anlaşmazlıkların çıkması ve dolayısıyla da boşanmanın gelmesi kaçınılmaz olur.

İnsanların ruhunun ihtiyaçlarına verilen cevaplarının azalması ve gittikçe yok olması, yerini yapılmasında veya az yapılmasında bir sakınca görünmeyen sinsi kötü huyların (bilinen doğrudan sapılması) çoğalması işte bizim kaybettiğimiz ve göremediğimiz en önemli noktalardan biridir. Bu hasletler iyi aile kültürü, eğitim ve ahlakının küçük yaştan aşılanmasıyla olur.Yani burada iş yine Anne ve Baba'ya düştüğü için yine zincirleme olarak ta gerilere yani biz nerde hata yaptık noktasına bakmakta fayda vardır.

Balık baştan kokuyorsa, sonradan gelen neslin de en baştaki kadar olması beklenemez...
 
Üst