Kur'ân'da Nasıl Birleşeceğiz?

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
bu yazı bir köşe yazısı olmasına rağmen sapık inanışları tespit etmesi bakımından bu bölümü ilgilendirmektedir


Kur'ân'da Nasıl Birleşeceğiz?07 EKİM 2009
TUTTURMUŞLAR, "Bütün Müslümanlar Kur'ân'da birleşsin..." deyip duruyorlar. Peki nasıl birleşecekler, onu anlatmıyorlar.

Soruyorum:

1. İmamı Eş'arî'yi ve İmamı Mâturidî'yi itikad önderi olarak kabul eden Ehl-i Sünnet; Allah cisim değildir, zamandan mekândan, cihetten, inmekten çıkmaktan, insanlar gibi organlara sahip olmaktan münezzehtir diye inanıyorlar. Muhammed ibn Abdilvehhab'ı imam kabul edenler tersini söylüyor. Evet bu iki zümre Kur'ân'da nasıl birleşecek?

2. Ehl-i Sünnet bütün Ashab-ı Kiramı din konusunda âdil olarak kabul ediyor. Bazı fırkalar ise birkaç sahabi dışındakileri münafık olarak görüyor. Bunlar Kur'ân'da nasıl birleşecekler?

3. Fıkhı ve mezhepleri faydalı ve zarurî gören Ehl-i Sünnet ile mezhepleri put olarak gören ehl-i bid'at Kur'ân'da nasıl birleşecek?

4. Kur'ân'da ve çok sahih Cibril hadîsinde kadere iman şartı var. Ehl-i Sünnet kadere iman ediyor, bazı ehl-i bid'at ise kaderi reddediyor. Bunlar Kur'ân'da nasıl birleşecekler?

5. Ehl-i Sünnet ulemâsı ve fukahası dinde reform, dinde değişiklik, dinde yenilik, dinde başkalaştırma yapılamaz diyor; ehl-i bid'at fırkalarından biri olan Fazlurrahman'ın Tarihsellik mezhebi Kur'ân'ın, Sünnetin ve Şeriat'ın nice muhkem hükmünü, bu devirde geçerli değildir diye inkâr ve red ediyor. Ehl-i Sünnet ile ehl-i bid'at bu konuda Kur'ân'da birleşebilir mi?

Evet Kur'ân dinimizin temel kaynağıdır, Kelamullahtır, yaratılmamış Kelam-ı Kadim'dir ama onda birleşmek kuru lâfla, boş edebiyatla olmaz. Kur'ân'da birleşmenin şartları vardır. Bu şartlara uyulmaz ise birleşme olmaz.

1. Kur'ân'ın gerçek icazetli müfessirler tarafından yapılmış muteber tefsirleri esas alınacaktır.

2. Heva ve re'y tefsirlerine itibar edilmeyecektir.

3. Ehliyetsiz cahiller Kur'ân'ı kendi kafalarına göre yorumlamayacaktır.

4. Kur'an ehliyetli ve icazetli ulemâ tarafından Sünnet-i seniyyenin ışığında tefsir edilecektir.

5. Allah'a noksan sıfatlar izafe eden ehl-i bid'ate kulak verilmeyecektir.

6. Ondört asırlık icmâ-i ümmet dışlanmayacaktır.

7. İlim, irfan, takva, fazilet, firaset sahibi ulemâ Kur'ân'da birleşme konusunda rehber kabul edilecektir.

İslâm dünyasındaki 72 bozuk fırka ve onların yüzlerce şubesi hep Kur'ân diyor.

Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî -hâşâ- nebidir, kendisine vahiy gelmiştir diyen Kadiyanîler de Kur'ân diyor, Kur'ân okuyor.

Tevbe sûresinin son iki ayeti Kur'ân'a sonradan ilave edildi hezeyanını savuran 19cu Reşad Halife de Kur'ân diyor.

Cebrail, Hz. Ali'ye verilecekti, Cibril şaşırdı da Hz. Muhammed'e verdi diyen Gurabiye taifesi de Kur'ân diyor.

Haricîler gece gündüz Kur'ân okuyor.

Velhasıl İslâm dünyasında ne kadar bid'at ve dalalet fırkası ve cereyanı varsa hep Kur'ân diyor.

İsmini vermeyeceğim şu meşhur reformcu ilâhiyatçı da avaz avaz Kur'ân diyor.

İslâm'da tesettür yoktur diyenler Kur'ân diyor.

Evet biz Müslümanlar Kur'ân'da nasıl birleşeceğiz? Mesele buradadır.

Peygamber-i Zişan'dan (Salat ve selâm olsun O'na), Ashab kuşağından, Tâbiîn kuşağından, Tebe-i Tâbiîn kuşağından ve onları takip eden kuşaklardan bu yana on binlerce büyük müctehid, ulemâ, fakih, müfessir, muhaddis gelip geçmiştir. Kur'ân'da birleşmek ancak ve ancak onlara tâbi olmakla, onları taklid etmekle gerçekleşebilir. Onlar inkâr edilirse, onlar devre dışı bırakılırsa birlik olmaz, tefrika ve parçalanma olur.

Kur'ân'da birleşmek konusunda Vehhabîler muhatab bile alınmaz.

İslâm âlemindeki yüz milyonlarca tarikat mensubu sufîyi müşrik ve kafir ilan edecekler ve sonra Kur'ân'da birleşilecek. Böyle bir şey mümkün müdür?

Mücessime taifesini tenkit ve ikaz etmeyeceğiz, onlarla Kur'ân'da birleşeceğiz... Olur mu böyle şey? Kur'ân'da birleşmek için öncelikle Cenâb-ı Hakk'ı kemal sıfatlarla sıfatlamak ve noksan sıfatlardan tenzih etmek gerekir.

*(İkinci yazı)

YALANLAR, KURUNTULAR, İFTİRALAR...

*Birinci iftiraMevdudî konusundadır. Bendeniz bu zat için merhum diyorum. Onun önemli bir kişi olduğunu, yakın tarihteki İslâmî hareket içinde büyük rol oynadığını kabul ediyorum. Lakin metodunu, meşrebini, doktrinini beğenmem ve paylaşmam. Bu kişi, imanın şartlarını 6'dan 5'e indirmiş, kadere imanı aradan çıkartmıştır.Bu, son derece vahim bir şeydir... Mevdudi, Müslümanların ilk üç asırdan sonra Kur'ân'ın dört temel terimi olan Rab, İlah, ibadet, din konusunda gerçeği yitirdiklerini iddia ediyor. Bu tezini de kabul etmem... Mevdudî siyasî bir parti kurmuş, Pakistan İslâm Cumhuriyeti'nde hiçbir serbest seçimi kazanamamıştır.Bu onun için büyük bir noksanlıktır... Mevdudî, Türkiye Müslümanları için iyi bir örnek teşkil etmez. Onu haklı gerekçelerle tenkit etmek düşmanlık mânâsına alınmamalıdır.

* İkinci iftira Seyyid Kutub konusundadır. Seyyid Kutub zalimler tarafından şehid edilmiştir. Onun için de merhum diyorum ama şehid olması, birtakım hatalı görüşlerini görmezlikten gelmemize sebep olmamalıdır. Kutub, âhir ömründe, daha önceki bazı yazıları ve görüşleri için keşke onları yazmamış olsaydım demiştir. Tenkit etmek düşmanlık etmek değildir. Seyyid Kutub mâsum (günahtan ve yanılmaktan korunmuş) bir peygamber değildir. Hatalarını kendisi de kabul ediyor. Onun kitaplarını, hatâlı yerlerine not ve açıklama koymadan yayınlayanlar vebal altındadır.

* Üçüncü iftira İbnTeymiyye konusundadır. Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım, İbn Teymiyye'yi tutmam, onu din önderi olarak kabul etmem, Muhyiddin ibn Arabî'ye "Şeyh-i Ekfer" (en kâfir şeyh)diyen bir zatı niçin benimseyecekmişim?.. Ehl-i Sünnet âlimleri, fakihleri, imamları bu zatı tenkit eden nice eser yazmıştır. Benim, bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak İbn Teymiye'yi beğenmemek, sevmemek, tenkit etmek hakkım yok mudur? Sevmeye ve benimsemeye mecbur ve mahkûm muyum?

* Dördüncü yalan, kuruntu ve iftira Vehhabîlik konusundadır: Ben bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak, binlerce ulemâ, fukaha ve müftünün gerekçeli ve delilli beyanlarına, kitaplarına, fetvalarına dayanarak Vehhabîliği bir bid'at ve aşırılık hareketi olarak görüyorum. Vehhabîlik, Hanefîlik, Malikîlik, Şâfiîlik, Hanbelîlik gibi olumlu bir çeşitlilik olsaydı elbette karşı çıkmazdım.

* Beşinci yalan ve iftira tasavvuf ve tarikat konusundadır. İslâm'ı ve Tevhid'i en iyi anlayan, yorumlayan, yaşayan kimselerin gerçek sûfîler olduğuna inanıyorum. Vehhabîler ve aşırı Selefîler ise tarikat ve tasavvuf evliyasını evliyauşşeytan olarak ilan ediyor. Gulüvve sapmış bu kimseler İmamı Rabbanî, Mevlânâ Celalüddin Rûmî, MuhyiddinArabî, Abdülkadir Geylanî gibi büyük evliyaya ağır ve seviyesiz hakaretler yapıyor. Benim vazifem evliyayı savunmak, aşırıları kötülemek ve tenkit etmektir.

* Altıncı yalan ve iftira Osmanlı devleti ve zihniyeti konusundadır. Osmanlılar, Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur'ân ve Sünnete en yakın ve uygun İslâmî sistemi kurmuşlar, üç kıt'ada asırlar boyunca i'lâ-yı kelimetullah etmişlerdir. Onlara isyan eden bid'atçi ve çapulcu bedevîlerin düşmanlıkları beni bağlamaz.

Bendenize yöneltilen tenkitler başlıca iki çeşittir.

Birinci çeşit: Edeb, terbiye, mücamele, uhuvvet çerçevesinde yapılan seviyeli tenkitlerdir. Bunlara teşekkür ederim.

İkinci çeşit: Saldırgan, hakaretâmiz, seviyesiz, edepsiz tenkitlerdir. Bunları yapanlara teessüf ederim ve kendilerini muhatap olarak kabul etmem.

Bazıları, beni yaşlılığımdan dolayı kınıyor... Bu ne kadar aptalca ve ahmakça bir kınamadır. Hiç kimsenin doğum tarihi kendi elinde ve iradesi dahilinde olan bir şey değildir... Bugün genç olan, ömrü varsa yarın ihtiyar olacaktır. Mücerret yaşından dolayı bir Müslümana hakaret etmek, onu alaya almak beyinsizce ve şımarıkça bir hafifliktir. Hadîs-i şerifte "Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize şefkat beslemeyen bizden değildir" buyrulmuştur. İlim, irfan, kültür, makam, mevki bakımından bir üstünlük tasladığım yok, sadece yaşım dolayısıyla saygılı olunmasını beklerim.

Bir kısım bid'atçilerde maalesef bedevîlik kültürü ve zihniyeti hakimdir. Medenî, terbiyeli, kemalli Müslümanlar olarak hareket edemiyorlar.

Bedevî bid'atçiler ülkemizdeki milyonlarca tarikat ve tasavvuf muhibbi Müslümana şirk ve küfür çamuru atmakta beis görmüyor. Bu ne korkunç bir fitnedir!..

Bedevî ve aşırı bid'atçiler yalan söylüyor, iftira atıyor, çarpıtıyor.

Mantık bilmedikleri için yazılarımdan kendi kafalarına göre (benim kasd etmediğim) mânâlar çıkartıyor.

Aşırı bid'atçilerde adalet yok, insaf yok, iz'an yok.

Bendenizi edep, terbiye, mücamele, uhuvvet-i islâmiyye dairesinde tenkit edenlere teşekkür ediyorum. Fikirlerimiz, görüşlerimiz, meşrebimiz uyuşmasa da kardeşiz.

Saldırgan, küfürcü, bedevî, bid'atçi Müslümanlara, teessüf etmekle birlikte hayır dualar ederim. İslâm edeb, ahlâk, terbiye, medeniyet, adalet, insaf, itidal, mürüvvet dinidir. Sakin olsunlar, tahammüllü olsunlar, sabırlı olsunlar...

Bütün Müslümanlara selâm ederim.

07.10.2009


http://www.milligazete.com.tr/makale/kur-ân-da-nasil-birlesecegiz-140096.htm
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Arkadaşlarım,
Kuranda nasıl ittifak edelim der gibi, yürek yakıcı mana gerçekten beni çok rahatsız etti..Bu ayrıntıları yazan, ya sadık ahmak başakasına hizmet ediyor..Ya da sapla, samanı karıştıran istikametsiz birisidir...
Acaba 1430 senedir yeryüzünün her tarafında sedası işitilen Kur'andan başka bir kitap var mıdır?
Acaba Kuran 600 sayfa olduğu, birbirine benzeyen çok yerler olduğu halde, 13-14 yaşındaki çocuklarının hafızasına, yanlışsız yerleşen başka hangi kitap var mıdır?
Acaba hergün beş defa inancını tazeleyen 1,5 milyardan, daha fazla insanı bir vazifede toplayan başka kitap var mıdır?
Acaba her sene enaz 5 milyon insanın ziyaret ettiği Kabe-i Muazzamanın dünyada başka bir eşi var mıdır.?
Acaba 124 bin peygamberin, 124 milyon evliyanın, hadsiz gelip geçen dünyanın en zeki insanların ittifak ettikleri Kur'an hakikatlarından daha kuvvetli hangi gerçek var?
Hal böyle iken, esasattaki bu ittifakı görmeyip, ilmi mevzularda ki ilmi derinlikleri sanki ayrışma gibi saf ve cahil insanlara takdim etmek kime hizmet eder düşünmek gerek....Hem
Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir.
Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir, yüze kadar bir, bir.
Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona kadar bir, bir.
Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları hâlde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.

Ey dinî cemiyetler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve "Neme lâzım, başkası düşünsün" sözünü de söylettirir.
Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.

Evet her konuda ittihadın olmaması, ilmi seviyelerinin farklı olmasından gelmektedir..Her konuda birlik istemek, bütün insanların yüzü aynı olsun demek gibidir...Halbuki esasta birlik ve zaruret vardır ve Lazımdır..Teferruattaki ayrılıklar ise rahmettir...
 

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
bakmakla görmek ayrı şeyler olduğu gibi okumakla anlamakta ayrı şeylerdir
aynı anda ikiside mümkün değilmidir tabi mümkündür ama bunun içinde iyi okumak lazımdır
bu cevabı yazan kardeşimiz işe yüzeysel bakmış düz mantıkla bir tane kurân varsa o zaman kur'an bir tanedir diyebilmiş
iyi okuyabilseydi yazarın tesbitlerini ne anlatmak istediğini islamı bekleyen tehlikeleride anlamış olurdu
öncelikle meal ile tefsir çok farklıdır
meal kur'anın kelime bazında anlamını verir elli tane meal yaklaşık aynı kelimerden oluşur
tefsir ise başkadır
edeb gereği herkez tefsir yazamaz tefsir yazanın tüm islami ilimleri almış olmasıda yeterli olmaz mana olarak olmuş tabir edeceğimiz bir düzeyde olmalıdır buda uzun süre manevi eğitimle olmaktadır
tefsir bir kelimeye gir dünya anlam yüklemektirki kur'anda besmelenin anlamı için Allah[cc]yedi dünya denizi ve yedi ekleyin ve kalem olarakta tüm ağaçları göstermiştirhadisi şeriftede 7 dünya denizi mürekkep diye geçmektedir
ilimlerin kapı hz Ali efendimiz[ra]fatiha-ı şerife 40 deve yükü kitap yazabilirim demiş
şimdi gelelim konuya
efendi hazretleri[ks]gbi mürşidi kamillerin tefsiri olduğu gibi din adına konuşan şarlatanlarında tefsirleri piyasadadır müfessir yazdığıyla müslümanı yönlendirebilir
özellikle günümüz alimlerinden!!!sünnet kıyafetli olanı m.i. ayetleri ayıklamakta işine geldiği gibi yorumlamaktadır
yine Allah[cc]rızası için armutluda devremülk ve tabak kaşık satan zihniyette kur'ana kendi açılımlarını getirmiştir
mısırlı vahhabi alimler!!el ezher!!hamidullah mevdudi gibi islam dışı kişilerde bu konuda tefsirler yayınlamıştır
bu noktada yazarın uyarısı önümüze çıkmaktadır
hangi kur'an[ifade edilen hangi tefsir]dır
el cevap
müfessirin öncelikle ehlisünnet vel cemaat olması
islam ilimlerinin tamamına vakıf olması
bu işiticari geçim kapısı yapmamış olması
sadece Allah[cc]ın hizmetinde olup kimseye kul yada köle olmamasıdır
örnek olarak
Mustafa Kemal Atatürk Kur'anı ömer nasuhi bilmen hocaefendiye her olanağı sunup günümüzde en geçerli olanlardan bir tefsir hazırlatmıştır
olaya Atatürk tarafından bakıldığında hocaefendinin tefsiri en mümemmel şekilde hazırlamasını sağlamış o günün baskılarından uzak tutmuştur
olaya hocaefendinin tarafından bakıldığında kimseye yalakalık yapmamış bugün dahi aşılamayan tefsiri hazırlamıştır
bugün tefsir yazanların bir tanesi hotelde porno seyretmiş faturayı devlete fatura etmiştir
diğeri sekreteri ile yaşamaya başlamış hanımı dava açmıştır diğerlerini yazsam sayfalar sürer
şimdi anladınmı kardeşim bu başlığın anlamını
bu konuda yüzlerce sayfa yazılabilir
selam ve dua ile
 

ersen64

Asistan
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
161
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Değerli Arkadaşlar,
Sözün güzelliği kısalığındadır...
Burada konuşulan konunun adı ne onu biliyor muyuz acaba?..
Adını Ben söyleyeyim...
Konuştuğumuz konu Kur'anın Mucizeliği olsun olmaz mı?
Bu konuda kim ne biliyorsa en özlü bir şekilde yazsın bizde istifade edelim..Olmazmı?
 
Üst