|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,200
- Reaksiyon puanı
- 10,315
- Puanları
- 293

-71
-Demek İstiklal Savaşında 20-21 yaşlarındaydın
-Öyle zahir
-O günden beri çıkmadın mı köyünden?
-Çıkmadım.
-50 yıldır çıkmadın ha?
-50 yıldır
-O gün, bu gün, dünya çok değişti
-Öyleymiş
-Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
-Öyle
-Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum değil mi?
-Estağfurullah
-Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim Niçin anlatmayı sevmiyorsun?...
-Sevmem!
-Ne seversin?
-Okumayı
-Ne okursun?..
-Kuran okurum.
-Okuman yazman var mı?
-Yok! Yalnız Kuran okurum.
-Kim öğretti sana Kuran okumayı?
-Babam
-Peki, Kuran okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?
-Ben okuyamam. Allahın Kelâmı bana kolay gelir. Öbürleri çetin kargacık-burgacıklar
-Baban da kocan gibi zeybek miydi?
-Babam köy imamıydı. Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki Burada her mert delikanlı bir zeybekti zamanında
-Ya şimdi
-Şimdi herkes bebek
-Ne oldu, nerede öldü baban?
-Seferberlikte (I.Dünya Savaşı) Hicaz taraflarına gitti, bir daha dönmedi.
-Ne kaldı babandan sana?..
-Şu köşede gördüğün yeşil ipek kaplı Kuran kaldı. Bir de söz
-Nasıl söz?..
-Kurandan ayrılma!...
-Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın
-Öyleydim
-Sonra evlendin
-Beni 19 yaşımda, dayımın oğluna verdiler. Evlendim.
-Tam da Yunanlıların İzmire çıktığı yıl
-Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti.
-Anlat, anlat!
-Ne anlatayım?.. Sen sor, ben söyleyeyim!.. Zaten her şeyi öğrenmişsin dışardan
-Evet ama senin ağzından dinlemek istiyorum. Halk bir şeyi renkten renge sokar, gerçek diye bir şey kalmaz ortada
-Doğru!.. Kimbilir benim için de neler uydurmuşlardır!
-Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!..
-Yok canım, o benim kuvvetim değil, Kuranın gücü
-Kuranın gücü mü?
-Ne sandın ya; koynumda Kuran olmasaydı, hiç o işi becerebilir miydim ben?
-Kuranın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
-Yüzbin top, Onun tek harfine denk olamaz!..
-Kuzum nine, söyle nasıl oldu?
-Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler.
-Sebep?
-Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye
-Sonra?..
-Kalktım, Yunan kumandanına gittim. Sırtıma örtümü çektim, koynuma Kuranımı aldım gittim.
-Eeee?
-Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üzerine uzatmış, oturuyordu. Yanında da İzmirin yerlisi bir Rum Tercüman
-Nasıl cesaret edebildin aralarına girmeye?
-Cesaret Kuranın emri Kumandan ne istiyorsun? diye sordu. Kocamın kanını dava ediyorum! dedim.
-Kime karşı? dedi.
-Sana karşı! dedim.
Kahkahayla güldü. Ayaklarını masadan çekerek doğruldu. Alaycı bir yılışıklıkla ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz? dedi. Ellerimle, koynumdaki Kuranı sımsıkı kucaklayarak
-Ne cevap verdin?
-Hemen taburunuzu alıp, buradan çıkmanızı istiyorum! dedim.
-Hayret!..
-Evet, kumandan hayretinden ne diyeceğini bilemedi.
-Nedir, o koynundaki sımsıkı kavradığın şey? diye bağırdı. Ben de bağırdım:
-Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuz-buz etmeye yeter!..
-Müthiş!..
-Tam o anda tercüman avaz avaz bomba! diye bastı çığlığı
-Akıl alabilecek gibi değil
-Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan
-Devam et!
-Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdü. Tercüman da iki büklüm, ardında
-Nasıl oldu da üzerine atlayıp, bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?..
-Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçuracak olursam?..
-Sonrası?..
-Sonrası, kumandan askerlerine Rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi. Öğle ezanı Kocamın tabutu da musalla taşında O anda bir yaylım ateş Olanları haber alan çeteler, bir tepeciğin üstünden kuru-sıkı ateş ediyor. Yunalı askerler kaynaştı. Ne yapacaklarını bilemediler.
Ben, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, medyam yerinde göründüm. Kumandan haykırdı. Rumca bir kumanda Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar. Gidiş o gidiş
-Demek Kuran silahtan üstün geldi İstiklal Savaşında
-O savaşı Kuranın gücü kazandı!...
necip fazıl/1971
-Demek İstiklal Savaşında 20-21 yaşlarındaydın
-Öyle zahir
-O günden beri çıkmadın mı köyünden?
-Çıkmadım.
-50 yıldır çıkmadın ha?
-50 yıldır
-O gün, bu gün, dünya çok değişti
-Öyleymiş
-Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
-Öyle
-Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum değil mi?
-Estağfurullah
-Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim Niçin anlatmayı sevmiyorsun?...
-Sevmem!
-Ne seversin?
-Okumayı
-Ne okursun?..
-Kuran okurum.
-Okuman yazman var mı?
-Yok! Yalnız Kuran okurum.
-Kim öğretti sana Kuran okumayı?
-Babam
-Peki, Kuran okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?
-Ben okuyamam. Allahın Kelâmı bana kolay gelir. Öbürleri çetin kargacık-burgacıklar
-Baban da kocan gibi zeybek miydi?
-Babam köy imamıydı. Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki Burada her mert delikanlı bir zeybekti zamanında
-Ya şimdi
-Şimdi herkes bebek
-Ne oldu, nerede öldü baban?
-Seferberlikte (I.Dünya Savaşı) Hicaz taraflarına gitti, bir daha dönmedi.
-Ne kaldı babandan sana?..
-Şu köşede gördüğün yeşil ipek kaplı Kuran kaldı. Bir de söz
-Nasıl söz?..
-Kurandan ayrılma!...
-Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın
-Öyleydim
-Sonra evlendin
-Beni 19 yaşımda, dayımın oğluna verdiler. Evlendim.
-Tam da Yunanlıların İzmire çıktığı yıl
-Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti.
-Anlat, anlat!
-Ne anlatayım?.. Sen sor, ben söyleyeyim!.. Zaten her şeyi öğrenmişsin dışardan
-Evet ama senin ağzından dinlemek istiyorum. Halk bir şeyi renkten renge sokar, gerçek diye bir şey kalmaz ortada
-Doğru!.. Kimbilir benim için de neler uydurmuşlardır!
-Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!..
-Yok canım, o benim kuvvetim değil, Kuranın gücü
-Kuranın gücü mü?
-Ne sandın ya; koynumda Kuran olmasaydı, hiç o işi becerebilir miydim ben?
-Kuranın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
-Yüzbin top, Onun tek harfine denk olamaz!..
-Kuzum nine, söyle nasıl oldu?
-Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler.
-Sebep?
-Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye
-Sonra?..
-Kalktım, Yunan kumandanına gittim. Sırtıma örtümü çektim, koynuma Kuranımı aldım gittim.
-Eeee?
-Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üzerine uzatmış, oturuyordu. Yanında da İzmirin yerlisi bir Rum Tercüman
-Nasıl cesaret edebildin aralarına girmeye?
-Cesaret Kuranın emri Kumandan ne istiyorsun? diye sordu. Kocamın kanını dava ediyorum! dedim.
-Kime karşı? dedi.
-Sana karşı! dedim.
Kahkahayla güldü. Ayaklarını masadan çekerek doğruldu. Alaycı bir yılışıklıkla ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz? dedi. Ellerimle, koynumdaki Kuranı sımsıkı kucaklayarak
-Ne cevap verdin?
-Hemen taburunuzu alıp, buradan çıkmanızı istiyorum! dedim.
-Hayret!..
-Evet, kumandan hayretinden ne diyeceğini bilemedi.
-Nedir, o koynundaki sımsıkı kavradığın şey? diye bağırdı. Ben de bağırdım:
-Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuz-buz etmeye yeter!..
-Müthiş!..
-Tam o anda tercüman avaz avaz bomba! diye bastı çığlığı
-Akıl alabilecek gibi değil
-Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan
-Devam et!
-Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdü. Tercüman da iki büklüm, ardında
-Nasıl oldu da üzerine atlayıp, bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?..
-Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçuracak olursam?..
-Sonrası?..
-Sonrası, kumandan askerlerine Rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi. Öğle ezanı Kocamın tabutu da musalla taşında O anda bir yaylım ateş Olanları haber alan çeteler, bir tepeciğin üstünden kuru-sıkı ateş ediyor. Yunalı askerler kaynaştı. Ne yapacaklarını bilemediler.
Ben, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, medyam yerinde göründüm. Kumandan haykırdı. Rumca bir kumanda Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar. Gidiş o gidiş
-Demek Kuran silahtan üstün geldi İstiklal Savaşında
-O savaşı Kuranın gücü kazandı!...
necip fazıl/1971