Ottomans1453
Asistan
- Katılım
- 10 Haziran 2008
- Mesajlar
- 173
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Hürriyet gazetesi kuruluşunun 60. yılını kutluyor. Kuruluş günü de geçmişten bugüne çıkan gazetelerden bir seçki yapılarak 300 kusür sayfa ek olarak verdi. Bunlar olağan şeyler. Fakat İsrail’in kuruluşunun da 60. yılı. Kuruluş yıldönümünden beri, üzerinde pek durulmayan ve dikkat çekmeyen bu korelasyonun [özdeşliğin] oluşu. Sabırla, geçen günleri izlerken başka şeyler de dikkatimizden kaçmadı. Kaçamaz da. Bu iki kuruluşun aynı yıla denk gelmesi bir tevafuk olamaz. Çünkü Hürriyet gazetesinin kuruluşunda da bir Yahudi sermaye kuruluşunun payı var. Yani bu gazetenin oluşumu bir rastlantı değil.
Gazete, inceden inceye ve dikkatle bu ruha uygun yayımını sürdürüyor. Zaten gazetenin kendisi de İsrail’in Kuruluşunun 60. yılında İsrail’e davet edilen tek Türk gazetesi. Bir başka deyişle dünyada davet edilen dört gazeteden biri. Bu, onlar için bir övünç ve gurur kaynağı. Gazetecilik açısından söylenecek bir şey yok. Ancak, kendilerinin vurgusuyla dünyada davetli olan dört gazeteden biri olmak onuru dikkat çekmiyor mu?
Hürriyet gazetesinin dine ve dindarlara, İslâm’a bu kadar agresif ve saldırgan bir tutum içinde olmasının bir anlamı yok mudur? Bütün varlığını bunun üzerine bina etmiş. Ne yazık ki bu gazete, hem dini, hem din adamlarını ve hem de ilâhiyatçıları uygun bir biçimde kullanır. Bunlar dönem dönemdirler. Bir yüzü parlatır, birkaç yıl kullanır, bir kenara bırakırlar, sonra yeni yüzlerle bunu sürdürürler. Bir ara, ilahiyatçı bu hocalardan biri, “Niçin Hürriyet gazetesinde yazıyorsun?” diye soranlara, “Benim yazılarımı beş yüz bin kişi okuyor, beş yüz bin eve giriyor” diye de kendini savunuyordu. Şimdi o hoca oranın çok uzağında.
Cuma günleri bu hocalardan biri şimdilik nöbeti devr almış bulunuyor. Öncesinde de eski Diyanet işleri başkanlarından biri yazıyordu.
O gazete, her gün arka sayfasının sol üst köşesinde özellikle bastığı çıplak bayan resimleriyle bir tavır ortaya koyuyor. Bu onların ilkesi. Bu din adamları, sadece Cuma günü değil de her gün orada yazı yazsalar ne olacak. O fotoğraflar tek başına büyük bir işlevi yerine getiriyorlar. Kimi kalem sahibi ve titrleri olan bu insanları gazetelerinde eskittikten sonra nasılsa bir yenisini bulacaklardır.
İsrail’e davetli olan bu tek Türk gazetesinin [16. 05. 2008] tarihli nüshasında orta sayfalarda, küçük ama çok önemli bir haber yer almaktadır. Bu, hem İsrail’in konumunu ve hem de gazetenin yerini göstermesi bakımından. Gazetenin 28. sayfasındaki şu habere dikkatleri çekmek istiyorum:
“İsrailliler seçilmiş bir halk.
ABD Başkanı George W. Bush, İsrail’e yaptığı ziyaretin ikinci gününde ülkenin ulusal meclisi Knesset’te dinsel referanslarla dolu bir konuşma yaptı. İsrail’in “Tanrı’nın seçilmiş bir halk için vaat ettiği” toprak olduğunu söyleyen Bush, “iyi ile kötünün savaşında” Hamas, Hizbullah ve el-Kaide’nin yenileceğini söyledi. “Kutsal kitap bağlarının, İsrail-ABD dostluğunun kırılmaz desteği” olduğunu belirten Bush, kendilerinin “sonsuza dek” İsrail’in yanında olacağını vurguladı.”
Bir önceki gün İsrail Başbakanı Olmert ile yapılan söyleşide Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile Olmert dostluğu üzerinde duruluyor birinci sayfada manşete taşınıyordu. Doğrusu, bizi değil de bu dostluk içinde olanların, dostluklarının de kendilerine yeterince yarar sağlamadığını bugünlerde çok iyi görüyoruz. “İsrailsiz ve Amerikasız olmaz…” diye yola çıkanların nasıl yolda bırakıldıklarının örneğini de yaşıyoruz.
Değerli büyüğümüz Mehmet Şevket Eygi Bey’in bir çağrısıyla, uyarısı ve dikkatiyle “Hürriyet gazetesinin dindarlara ve dine saldırmaması, üslubuna özen göstermesi” duygusu burada boşlukta kalıyor. Mayası ve ruhu Semitizm ile yoğrulu olanlardan ne beklenir bilmem. Zaten grubun her bir gazetesi bir rol üstlenmiş büyük bir savaş vermektedir. Bu gazetede de dikkatimizi çeken bir şey daha var. Herkesin bir görevi üstlendiği ve bunu hakkıyla yerine getirdiği. Herkesin de bir görev süresi vardır.
Gazete, inceden inceye ve dikkatle bu ruha uygun yayımını sürdürüyor. Zaten gazetenin kendisi de İsrail’in Kuruluşunun 60. yılında İsrail’e davet edilen tek Türk gazetesi. Bir başka deyişle dünyada davet edilen dört gazeteden biri. Bu, onlar için bir övünç ve gurur kaynağı. Gazetecilik açısından söylenecek bir şey yok. Ancak, kendilerinin vurgusuyla dünyada davetli olan dört gazeteden biri olmak onuru dikkat çekmiyor mu?
Hürriyet gazetesinin dine ve dindarlara, İslâm’a bu kadar agresif ve saldırgan bir tutum içinde olmasının bir anlamı yok mudur? Bütün varlığını bunun üzerine bina etmiş. Ne yazık ki bu gazete, hem dini, hem din adamlarını ve hem de ilâhiyatçıları uygun bir biçimde kullanır. Bunlar dönem dönemdirler. Bir yüzü parlatır, birkaç yıl kullanır, bir kenara bırakırlar, sonra yeni yüzlerle bunu sürdürürler. Bir ara, ilahiyatçı bu hocalardan biri, “Niçin Hürriyet gazetesinde yazıyorsun?” diye soranlara, “Benim yazılarımı beş yüz bin kişi okuyor, beş yüz bin eve giriyor” diye de kendini savunuyordu. Şimdi o hoca oranın çok uzağında.
Cuma günleri bu hocalardan biri şimdilik nöbeti devr almış bulunuyor. Öncesinde de eski Diyanet işleri başkanlarından biri yazıyordu.
O gazete, her gün arka sayfasının sol üst köşesinde özellikle bastığı çıplak bayan resimleriyle bir tavır ortaya koyuyor. Bu onların ilkesi. Bu din adamları, sadece Cuma günü değil de her gün orada yazı yazsalar ne olacak. O fotoğraflar tek başına büyük bir işlevi yerine getiriyorlar. Kimi kalem sahibi ve titrleri olan bu insanları gazetelerinde eskittikten sonra nasılsa bir yenisini bulacaklardır.
İsrail’e davetli olan bu tek Türk gazetesinin [16. 05. 2008] tarihli nüshasında orta sayfalarda, küçük ama çok önemli bir haber yer almaktadır. Bu, hem İsrail’in konumunu ve hem de gazetenin yerini göstermesi bakımından. Gazetenin 28. sayfasındaki şu habere dikkatleri çekmek istiyorum:
“İsrailliler seçilmiş bir halk.
ABD Başkanı George W. Bush, İsrail’e yaptığı ziyaretin ikinci gününde ülkenin ulusal meclisi Knesset’te dinsel referanslarla dolu bir konuşma yaptı. İsrail’in “Tanrı’nın seçilmiş bir halk için vaat ettiği” toprak olduğunu söyleyen Bush, “iyi ile kötünün savaşında” Hamas, Hizbullah ve el-Kaide’nin yenileceğini söyledi. “Kutsal kitap bağlarının, İsrail-ABD dostluğunun kırılmaz desteği” olduğunu belirten Bush, kendilerinin “sonsuza dek” İsrail’in yanında olacağını vurguladı.”
Bir önceki gün İsrail Başbakanı Olmert ile yapılan söyleşide Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile Olmert dostluğu üzerinde duruluyor birinci sayfada manşete taşınıyordu. Doğrusu, bizi değil de bu dostluk içinde olanların, dostluklarının de kendilerine yeterince yarar sağlamadığını bugünlerde çok iyi görüyoruz. “İsrailsiz ve Amerikasız olmaz…” diye yola çıkanların nasıl yolda bırakıldıklarının örneğini de yaşıyoruz.
Değerli büyüğümüz Mehmet Şevket Eygi Bey’in bir çağrısıyla, uyarısı ve dikkatiyle “Hürriyet gazetesinin dindarlara ve dine saldırmaması, üslubuna özen göstermesi” duygusu burada boşlukta kalıyor. Mayası ve ruhu Semitizm ile yoğrulu olanlardan ne beklenir bilmem. Zaten grubun her bir gazetesi bir rol üstlenmiş büyük bir savaş vermektedir. Bu gazetede de dikkatimizi çeken bir şey daha var. Herkesin bir görevi üstlendiği ve bunu hakkıyla yerine getirdiği. Herkesin de bir görev süresi vardır.