İsim değil Beşiktaş

*SiRiNe*

Dekan
Katılım
22 Kasım 2007
Mesajlar
5,336
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
‘Tribün kültürü’ açısından enterasan bir sürece girildi. Tribün gruplarından ardı ardına ‘kapanış’ haberleri geliyor. Bu açından bakıldığında “büyük bir planın parçası mı, yoksa hayatın doğal gelişim mi?” sorusunu tartışmak çok anlamlı olurdu ya... Ne var ki sıcak gündem ‘Çarşı’nın kendini fesh etmesini açıklaması olduğu için özel olarak bu alan üzerine düşünmekle yetinelim bugün.

‘Çarşı’ üzerine yapılan değerlendirmeler de sıklıkla düşülen bir yanlış var, o da bu grubu tek vücut olarak düşünmek. Dışarıdan bakıldığında böyle görünüyorsa da bu doğru bir tespit olmaz. Elbette benim de yanılma payımı saklı tutarak, doğru olan şudur kanımca.. Bütün sosyal hareketlerde olduğu gibi bir sosyal hareket olarak ‘Çarşı’ da farklı grup ve fraksiyonlardan oluşuyor. Gündelik hayatında farklı siyasal ve kültürel pozisyonlarda olan ve maça giden Beşiktaşlılar, Çarşı kimliği altında irili ufaklı gruplarda bir araya geliyor, bir bütün oluşturuyor.

Alen Markaryan’ın sözcülüğünü yaptığı ve Çarşı’yı fesh ettiklerini açıklayan grubu bir siyasal partinin ‘Merkez Karar Yürütme Kurulu’na ya da ‘Merkez Komite’sine benzetebiliriz. Bu grup aslen Çarşı’nın kurucu lokomotifidir. ‘Çarşı’ adı hayatta eğer bir değere karşılık geliyorsa bu grubunun aklının ve pratiğinin sayesindedir. O nedenle bu grup Çarşı içindeki en önemli ve en aktif gruptur.

Kendi adıma grubun açıkladığı kararı şöyle değerlendiriyorum...
Bu karar, Türk siyasi hayatında örneğine neredeyse hiç rastlayamadığımız, iktidar olma halinden gönüllü olarak vazgeçme kararıdır ki, bu bile başlı başına saygın bir duruştur.

Çarşı’nın lokomotifinin aldığı bu karar, kendilerine eleştiren tribündeki diğer kişi, grup ya da gruplara demokratik bir süreç içerisinde tribüne yön verme olanağı tanıması açısından çok öğreticidir.

Kanımca sorun şuradadır. Beşiktaş kulüp yönetimin genel tutumu o çok korkulan ‘bölünmeye’ neden olmuştur. Bunu da Beşiktaş tribünün akıl, vicdan ve demokratik olgunluk çerçevesinde halledeceğini düşünüyorum.

Beşiktaş’ın anlamını geçmişten aldığı iddia edilen -ama var ama yok önemli değil- değerlerine karşın kulüp yönetiminin girdiği rota taraftarların önemli bir bölümünde rahatsızlık yaratıyordu ne zamandır. Bu da zaten doğası gereği heterojen olan tribünlerde gerilime neden oldu ister istemez. Ama tribün kültürünün sivri yanları törpülemek, sorunları bir biçimde ortak payda altında halletmek gibi bir özelliği vardır. Eğer bunun olmadığı düşünülüyorsa zaten ortada bir tribün kültüründen, futbol kültüründen söz edilemez değil mi?

Theodor W. Adorno, “Aşk, farklı olanda benzerlik görme gücüdür” der Minima Moralia’da. Eğer tüm bu gerilime rağmen hala birileri “Sevinmek için sevmedik” diyecekse, duvarlara ya da pankartlara “BeşiktAŞK” yazılacaksa, birileri sevgililerini, çocuklarını maça götürürken tıpkı benim gibi Beşiktaşlı olmak fikri her zaman hoşuna gidecek ve tüm olumsuzluklara rağmen kendini hep iyi hissedecekse, tribünün demirine kimin çıktığı o kadar da önemli mi?

Çarşı’nın bu kendini fesh kararını doğru yerden okuyup okuyamadığımı bilemiyorum ama benim için durum ez cümle budur...

Cem DİZDAR
 
Üst