İman- Amel İlişkisi

Sidre-i Munteha

Öğrenci
Katılım
13 Şubat 2010
Mesajlar
85
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Aklın ameli düşünce, Kalbin ameli duygu, bedenin ameli ise mücadeledir. İmanı Ruh, Ameli ise beden olarak tasavvur edelim. Bu durumda şu iki seçeneği inceleyelim. Kişi iman ettiği hakikatin öğretisine göre amel etmiyorsa veya ancak iman sahibi bir kişiden beklenecek olgunlukta bir amel ortaya koyduğu halde iman etmiyorsa ne yalnız başına kalan Amel(beden) nede yalnız İman (ruh) bir anlam ifade eder. Ruh yok ise beden cesedden ibaret olduğu gibi tek başına kalmış ruh ise bedenden yoksun hale gelir.

Cuma suresi’nin 18.ayetinde İman olmadan yapılan amel hakkında Allah c.c şöyle buyuruyor. “Rabblerini inkâr edenlerin iyi davranışları fırtınalı bir günde şiddetli rüzgârda savrulan küle benzer, yaptıkları iyi işler karşılığında ellerine hiçbir şey geçmez. İşte koyu sapıklık budur. “
Diğer bir ayet’de ise Allah c.c ”Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.” (Muhammed33) buyuruyor.
Cuma suresi’nin 5. Ayetinde ise bir hakikate iman edip o hakikate göre amel etmeyenin durumunu şöyle zikrediyor; “Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklü eşeğin durumu gibidir…”
Kuran’da bir çok Ayet’de İman Ve Salih Amel İlişkisinin Bütünlüğünden söz ediyor. (95/6, 85/11, 84/25, 7/42, 65/11, 5/93, 5/9, 5/69)…


Ayetlerden anlaşıldığı gibi İman ve Amel (Ruh Ve Beden) ancak bir arada olduğunda bir anlam ifade ediyor ve ancak ozaman Allah’ın müjdelediği Nimetlere kavuşmabilme umudu yeşeriyor. Böylece İman ve Amel ‘in BİRlerştirlimesi Tevhid akidesinin bir gereği olarak karşımıza çıkıyor tevhid yani birlemek, İman ve amelin sadece bir kişide birleşmesi ile son bulacak demek değil aksine bu ikisini bir araya getirebilmiş bireylerinde bir araya gelmesinide gerekli ve kaçınılmaz kılar ki Tevhid akidesinin her alanda yaşanıldığı cemaat dediğimiz Duygu Düşünce Ve Mücadele Birliğini Oluşturabilmiş topluluk meydana gelir.Fakat İnsanın duyu organlarının algılama sahaları sınırlı olduğu gibi aklında düşünme ve kavrama sahası sınırlıdır. Bu sebeple İnsan Eşyayı ve olayları zıt olanı ile kavrar. Yani kişi iman nedir bilmesi için inkar nedir bilmesi gerekeir.

Amel’in ne olduğunu kavrayabilmesi için ise amelsiz olma halini anlaması gerekir ki İman Ve Amel Arasındaki ilişkinin kurulmasındaki zorunluluk ve gerekliliği kavrayabilsin Allah ise bizlere kuran’da Amel Ve İman’ın zıddı durumlarla muhattab olmuş kavimleri anlatarak böyle bir tecrübeyi kişinin kendisinin yaşamasına mecbur etmeden anlatmış ve kavramasına fırsat vermiş oluyor. Tabi Anlamak için düşünmek, düşünmek için dinlemek,dinlemek için de duymak gerekir… duymak ise basit bir mesele değil nasip meselesidir. “kulakları var, fakat işitmezler.” A'RÂF - 179



Can Ahmet Kılavuz
 
Üst