seciL
Dekan
- Katılım
- 29 Eylül 2005
- Mesajlar
- 5,118
- Reaksiyon puanı
- 102
- Puanları
- 228

Günlerdir boğazımda bir düğüm var. Ne yaparsam yapayım bir türlü gitmiyor. O uğursuz haberi okuduğumdan beri... 7 ilköğretim öğrencisine koskoca 2 sene boyunca defalarca tecavüz eden 100 erkek haberini.
Kelli felli, devlet büyüğü, muhafazakâr aile babalarının küçücük kız çocuklarına toplu halde tecavüz ettiklerini ilk kez okumuyordum elbet. Bu sözde namus delisi topraklarda, namus bekçiliği yapan korkunç adamlar, en başta korumasız ve savunmasız kızlara, torunu yaşlarındaki çocuklara uçkur çözerler. Sonra şehrin valisi ve çeşitli bakanlar bir an önce olayı çözmek için seferber olacakları yerde medyayı suçlarlar durumu haber yaptıklarından dolayı... Demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerdeki görevliler ise böyle bir olay olduğunda hemen istifa eder, görevini doğru dürüst yapamadıklarından dolayı. Bizde ise eh birazcık zahmet edip her şeyin kontrol altında olduğuna, gerekenin yapılacağına dair bir basın açıklaması çakarlar, ardından o çok sevdikleri koltuklarına geri kurulurlar.
7 kız çocuğuna 100 erkek 2 yıl boyunca tecavüz etmiş. Siirt gibi bir yerde de bunun duyulmayacağını düşünmek mümkün değil. Kaldı ki Radikal’de konuyu haber yapan muhabir şöyle diyor: “Kızların okuluna gittiğimde, tüm çocukların bu olayı bildiğini fark ettim. Yüzüme bakarak, bir yandan sırıtıyor diğer yandan kızları kastederek “Ellere var, bize yok mu” şarkısını söylüyorlardı.”
Ne demek bu? Bu tecavüz olayına karşı yine bir erkek dayanışmasıyla ve devletin de umursamazlığıyla karşı karşıyayız. Düşünün okulun müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu kızları sürekli taciz ediyor ve cinsel ilişkiye zorluyormuş. Çocuklar sonunda okulun rehberlik öğretmenine açılmışlar da ortaya çıkmış mesele. Onun dışında şehrin bir sürü ileri geleni var tecavüzcüler arasında. Kim bilir şehrin hangi köşelerinde neler yaptılar bu çocuklara? Peki ya davanın gizliliğine ne demeli? Hukuk mağdurları mı korur, suçluları mı?
Düşünün ki şehrin valisi çıkıp davanın gizlilikle devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor ve basını eleştiriyor bu korkunç olayı haber yaptıkları için. Hatta iddialara göre, mahalle muhtarı olay hakkında valiliğe defalarca şikâyette bulunmuş, ancak şöyle bir yanıt almış “Gösteri yapmasınlar da fuhuş yapsınlar”.
Bilmiyorum kaçınızın haberi var, bu olaya çok benzer bir olay 7 sene önce yaşandı. Ve 7 senede hiç bir şey değişmedi. Boğazımdaki düğüm ondan. Çocukların hayatlarının üç kuruşluk değerinin olmamasından.
Mardin’de 12 yaşındaki N.Ç. 7 ay boyunca içinde askerlerin, devlet memurlarının ve korucuların bulunduğu 26 kişinin tecavüzüne uğradı. Hemen emniyete çağrılan sanıklar, Savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Çocuk Esirgeme Kurumu N.Ç’ye sözde sahip çıktı. Dava 2003 yılında Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı. Davaya Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) müdahil oldu, ancak sonraki 7 yıl boyunca SHÇEK avukatı çeşitli mazeretler bildirerek duruşmalara katılmadı. Kimliğinde 12 yaşında görünen N.Ç kemik yaşı tespiti için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi, Kurum ise raporu yıllar sonra mahkemeye geri gönderdi. N.Ç’nin de kemik yaşı 15 olarak tespit edilmişti, bu yüzden de sanıklar için istenen ceza indi.
Düşünün, N.Ç’nin “benimle ters ilişkiye girdiler” diye suçladığı İsmail Kar ve Osman Çakır, olayı yalanlamadılar, ancak hatırlamadıklarını belirttiler (!). Sonrasında da 7 sene boyunca hiç bir adreste bulunamadılar...
Peki, N.Ç’ye ne oldu? 1990 doğumlu olan N.Ç İstanbul’da bir Çocuk Esirgeme Kurumu’nda kalıyordu. 18 yaşına gelince kurumdan çıkarıldı. Korkudan memleketi Mardin’e dönüp davasını takip edemedi. Şu an da yaşadığı adres bilinmiyor ve ondan 2 senedir hiç bir haber alınamadı... N.Ç’nin davası haziran ayında zaman aşımına uğrayacak ve ne oldu, ne değişti geçen 7 senede?
N.Ç, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e bir mektup yazmış, şöyle demişti:
“Sayın Bakan size bir öneride bulunacağım. Adım N.Ç, 13 yaşındayım, ben daha çocuğum. Küçük yaşta çekmediğim acı kalmadı. 12 yaşındaydım, babam ve dedem yaşındaki onlarca adamlar bana 7 ay boyunca tecavüz ettiler. Ben bunların hiçbirini hak etmiyorum. Gazetelerde her gün bir genç kızın hayatının tecavüzle karardığını okuyorum. Yeter artık! Biz çocuğuz, okumak istiyoruz. Oyun oynayacak çocuklarız. Ben artık hiçbir genç kızın hayatının kararmasını istemiyorum. O kötü acıyı ben çektim. Başka kimsenin çekmesini istemiyorum.
Çocuklar bu ülkenin teminatıdır diyorsunuz, ama öyle değil, bir tek bana değil, tüm hayatı kararmış ve mağdur olmuş genç kızlara, bu kötülükleri yapan suçlulara, çok ama çok büyük bir ceza verilsin istiyorum. Bilin bakalım biz bu cezayı niye istiyoruz. Eğer bu büyük ceza bir suçluya verilirse, bir başka adam bu suçtan korkar ve o genç kızı kirletmez. Savaştan bugüne kadar onlarca kızın hayatı karardı. Kızların yaşı 10-11-12-13-14-15 hepsinin de yaşı bu. Ya sizin çocuklarınız yok mu? Öyle bir olay kızınızın da başına geldi diyelim, ne düşünür ve nasıl bir tepki gösterirsiniz. O tecavüz lafını duyunca ölmekten başka bir şey düşünmeyeceksiniz, her gün için için ağlayacaksınız.
Öyleyse bizi de bir çocuğunuz olarak kabul edin. Bizim sizden isteğimiz para pul değil. Bizim sadece isteğimiz bu tür suçları önlemek için yoğun çaba harcamanızı ve suçluları bir an önce cezalandırmanızı istiyoruz. Benim davamda suç işleyen bütün sanıklar suçlular şu anda serbest bırakıldılar. Elini kolunu sallaya sallaya geziyorlar. Ya benim hayatım ne oldu biliyor musunuz? Bir düşünün bakalım. Şimdiye kadar bana hiç sahip çıkmadınız. Yazacaklarım bu kadar. Saygılarımla. N.Ç.’’
7 sene önce Çiçek, sözde N.Ç’ye sahip çıkmış, suçluların cezalandırılacağını söylemişti. Ne değişti 7 senede? Çiçek, kendisine N.Ç davasını ve davanın zaman aşımına uğrayacağını hatırlatan gazetecilere böyle bir kaç davadan haberdar olduğunu ama özelinde bu olayı hatırlamadığını belirtmiş... Hatta şöyle demiş “Demek ki, bizim yürütme olarak yapmamız gereken her şey yapılmış. Sorumlular yakalanmış, dava açılmış. İş yargıya kalmış. Bu durumda bizim yapacak başka neyimiz olabilir ki? Bu davanın avukatı var, savcısı var, mahkemesi var. Gereken yargı içinde yapılır”
Sizin yapacağınız çok şey var Sayın Adalet Bakanı, Sayın Milli Eğitim Bakanı, Sayın Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı. Bu çocuklar sizin sorumluluğunuz altında. Öncelikle başlarına gelenleri önleyemiyor, suçluların cezalandırılmasını sağlayamıyor, bu çocukları yaşadıkları korkunç olaylardan sonra koruyamıyor, rehabilite edemiyor, hayata döndüremiyorsunuz. Bunların sorumlusu sizsiniz.
Siz koltuklarınızı ısıtırken, her 23 Nisan’da “Yaşasın Çocuk Bayramı” diye yalandan bağırırken farklı şehirlerde, farklı kurumlarda, farklı sözde aile babalarının, şehrin ileri gelenlerinin tecavüzüne uğruyor çocuklar. Ve siz hiç bir şey yapmıyorsunuz.
Aslında biz, hepimiz suçluyuz. 7 senede hiç bir şey değişmedi ve siz hâlâ o çok sevdiğiniz koltuklarınızda bize rağmen, bizim yüzümüzden oturuyorsunuz!
Şule Tomkinson - Yüksek Topuklar