Günün Menkıbesi

CuMaAli

Profesör
Katılım
6 Mayıs 2011
Mesajlar
1,332
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
1'den Önce Sayı var Mı?

Allahü teâlâyı inkâr eden zeki bir dehri [ateist] vardı. Hıristiyan din adamları bu dehriye cevap veremeyince, sana ancak İslam âlimleri cevap verebilir diyerek onu Basra’ya gönderirler. Basra’ya gelip, dünyada bana cevap verebilecek bir âlim bulamadım der. Herkese meydan okur

Hammad hazretleri (hele önce bizim çocuklarla tartış, gerekirse âlimlerle görüşürsün) der, onun karşısına genç yaştaki Numan bin Sabit’i [imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerini] çıkarır. Dehri, çocuk denilecek yaştaki bir gençle tartışmayı gururuna yediremez. Kürsüye yumruk vurur, “Hani nerede, o meşhur âlimleriniz” der.

Genç Numan bin Sabit onu, onun silahı ile vurur. “Ne o der, demek benden korkmaya başladın?” Dehri bu söze tahammül edemeyerek ilk sorusunu sorar:
- Var olan şeyin başlangıcı ve sonu olmaması mümkün mü?
- Mümkündür.

- Nasıl olur?
- Sayıları bilirsin birden önce hangi sayı vardır?

- Bir şey yoktur.
- Mecazi bir olanın önünde bir şey olmayınca, hakiki bir olanın önünde ne olabilir?

- Peki hakiki olanın yönü ne tarafadır?
- Mumun ışığı ne taraftadır?

- Bir tarafta denemez.
- Mecazi ışık için böyle denirse ebedi nur olan için ne denebilir?

- Her var olanın bir yeri olması gerekmez mi?
- Mahluklar için öyledir.

- İlah kâinatta ise, bir yerde görünmesi gerekmez mi?
- Yaratan ile yaratılan mukayese edilmez ama sütte yağı görebiliyor musun?

- Görülmez.
- Sütte yağ olduğu bir gerçek iken, göremiyoruz diye nasıl inkâr edilir? Ben de sana bir soru sorayım: Senin aklın var mı?

- Elbette var.
- Var olan şey görünür dedin. Aklın varsa gösterebilir misin?

- Peki O, şu anda ne yapmaktadır?
- Sen bütün soruları kürsüden sordun. Biraz da ben kürsüden cevap vereyim.

- Peki geç kürsüye.

İmam-ı a’zam olacak bu genç, kürsüye çıkıp, “Allahü teâlâ şu anda, senin gibi imansız bir dehriyi kürsüden indiriyor ve benim gibi bir muvahhidi kürsüye çıkarıyor” der ve ardından Rahman suresinin (Öyle iken Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?) mealindeki 28. âyetini okur. Kalabalık hep bir ağızdan istiğfara başlar. Bu arada dehri çoktan uzaklaşıp gitmiştir.
 

CuMaAli

Profesör
Katılım
6 Mayıs 2011
Mesajlar
1,332
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Padişahımız ölünce ödersiniz

İyi kalbli bir vezir, yoksul ve muhtaçlara devlet hazinesinden borç para veriyor, borç alanlar, "Bunu ne zaman geriye ödeyeceğiz?" diye sorduklarında, "Padişahımız ölünce ödersiniz" diye cevap veriyordu.

Bu duruma şahit olan birisi Padişaha gidip, "Efendimiz, sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü, sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek" diye gammazladı.

Bu gammazlık üzerine padişah ister istemez endişelendi. Kıymetli bir veziri böyle şey nasıl yapabilirdi. İnanılır gibi değildi. Kendisini çağırıp bunun sebebini sordu. Vezir dedi ki:
"Padişahım, söylenenler doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil, tersine daha çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki her borçluya borcunun vadesi kısa gelir, vade dolmasın diye bakar, bunun için dua eder. Bu demektir ki borçlarını siz ölünce verecek olanlar, borçlarının vadesi dolmasın diye sizin ölmemeniz için dua edeceklerdir. Allah katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır. Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir."
 

CuMaAli

Profesör
Katılım
6 Mayıs 2011
Mesajlar
1,332
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Ben Ona aşık oldum

*Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimi okurken, Peygamber efendimizin ismi geçince hemen o mübarek ismi sevgiyle, saygıyla öpmeli. Çok nimete kavuşulur.

Musa aleyhisselam zamanında hiç kimsenin sevmediği, günahkâr bir kimse vardı. Bu öldü. Bu da adam mı diye çöplüğe attılar. Allahü teâlâ Musa aleyhisselama emretti, benim falanca çöplükte bir evliya kulum var, onu oradan çıkar, temizle, namazını kıl ve defnet. Musa aleyhisselam adamı çöplükten çıkardı, güzelce yıkadı, kefenledi, namazını kıldı, bu arada ahali şaşırdı, Allah’ın Resulü bunların çöpe attığı adamı temizliyor, kefenliyor, namazını kılıyor.

Definden sonra Musa aleyhisselam adamın evine geldi;
- Ey hatun, bu adam ne yaptı, hangi hayırlı ameli yaptı?

Kadın dedi ki:
- Ya Resulallah, bu hiç kimsenin sevmediği, herkesin kendinden kaçtığı birisi, bunun iyi bir ameli yoktu.
- İyi düşün, bunun hayırlı bir ameli, iyi bir işi var.

Kadın yine;
- Hiç bir iyiliği yoktu, hep günah işlerdi dedi.

Üçüncü defa sordu:
- Bunun mutlaka bir şeyi var ki, Allahü teâlâ bana bunu defnetmemi söyledi.

Kadın dedi ki:
- Bir gün Tevrat okuyordu, okurken Muhammed aleyhisselamın Ahmed ismi geçti. Bu ne güzel isim dedi, tekrar okudu, yine bu ne güzel isim dedi. Sonra, ya Rabbi, ismi böyle güzel olanın kim bilir kendisi ne kadar güzeldir, ben ona aşık oldum, dedi ve ismini öptü.

Musa aleyhisselam da tamam, anlaşıldı buyurdu.

Böyle bir Peygambere ümmet olmak en büyük nimettir.

* Bir kimse inanarak Muhammed aleyhisselamı bir defa görse, yandan hatta arkadan görse, eğer a’ma ise bir kere sesini işitse, bütün ilimler [fen ve din bilgileri ve bütün yükseklikler] ona verilir, bu, boyaya batırılan kumaşın boyayı emmesi gibidir. Bütün üstünlükler ve ilimler böyle ona geçer. Bu yüzden Eshab-ı kiramın hepsi müctehiddi, onların derecesine hiç kimse ulaşamaz, bu üstünlük onlara mahsustur.

* Sevgi itaattir. Tam seven, tam uyar.

* Bu dünya öyle de geçer böyle de geçer, son durak bizi bekler.

* Çalışmak ibadettir. Çalışan Allah’ın dostudur. Boş durmamalı. Onun dostu olmak, rızasını kazanmak için boş durmamalı. Bir gün, Peygamber efendimiz, bir yerden geçerken, boş duran birisine selam vermedi. Dönünce aynı adama selam verdi. Eshab-ı kiram, (Geçerken selam vermediniz, dönünce niye selam verdiniz) diye hikmetini sordular. Buyurdu ki:
(Giderken hiçbir iş yapmıyordu. Boş duranı Allah sevmez. Allah’ın sevmediğine ben niye selam vereyim. Dönünce ise bir çöple olsa bile yeri karıştırıyordu. Yani bir şeyler yapıyordu. Onun için selam verdim.)
 

CuMaAli

Profesör
Katılım
6 Mayıs 2011
Mesajlar
1,332
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Terbiye yaratılışa bağlıdır

Hükümdarlardan biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu:
- Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sazla sözle meşgul. Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor.
Vezir der ki:
- Hükümdarım hocanın elinde bir şey yok. Çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir. İnsanın tabiatı değiştirilemez. Terbiye yaratılışa tâbidir.

Hükümdar, terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu. Bunu ispat için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi. Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı. Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşürmüyorlardı. Hükümdar vezire bu kedileri göstererek dedi ki::
- Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor.

Vezir karşılık vermedi. Yeni bir eğlence gecesini bekledi. Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizlice bir kaç tane fare getirdi. Kediler gösteriye başladığı zaman bu fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi. Fareleri gören kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar. Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı. Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu. Ortalık bir anda ana-baba gününe döndü. Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını ispatlamanın gururuyla şöyle dedi:
- Gördünüz mü padişahım terbiye yaratılışa tâbidir.
 

CuMaAli

Profesör
Katılım
6 Mayıs 2011
Mesajlar
1,332
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Yüz altın hediyemi versenize

Bir tüccar sahrada bir yerden bir yere giderken, içinde 800 altın olan, altın torbası heybeden düşer kaybolur. Aramalara rağmen bulamaz. Şu özellikte torba kaybolmuştur, bulup getirene 100 altın hediye vereceğim diye ilan eder.

Salih bir genç bu torbayı bulur. Özel dikilmiş torbayı hiç açmadan tüccara götürür verir ve 100 altın hediyesini bekler. Tüccar kendi elleriyle diktiği torbanın hiç açılmadığını görür, kendi elleriyle dikişleri çözer ve içindeki altınları saymaya başlar. Tam tamına 800 altın, yani kaybettiği gibi tam olduğunu görür. Ama bu arada 100 altın hediyeyi vermemek için fesatlık düşünür, gence der ki, tamam sen gidebilirsin. Genç, 100 altın hediyemi versenize der. Tüccar der ki, bu kesenin içinde 900 altın vardı, şimdi ise 800 altın var, yani sen 100 altınını içinden zaten almışsın.

Genç, ben içinde altın olduğunu dahi bilmiyordum, hiç açmadan olduğu gibi size getirdim dediyse de tüccar kabul etmez, sen 100 altını almışsın, daha başka şey vermem der.

Genç, Kadı’ya gider olayı anlatır, kendisine hırsızlık ithamında bulunduğu için davacı olduğunu söyler. Kadı, tüccarı söz konusu torbayla beraber yanına gelmesi için çağırtır.

Tüccar gelir. Kadı’nın, olayı anlat demesi üzerine, gence yalan söylediği gibi, Kadı’ya da yine aynı şekilde anlatır. Torba da önceden 900 altın bulunduğunu, şimdi ise 800 altın olduğunu, dolayısıyla gencin içinden 100 altını almış olduğunu söyler.

Kadı, tüccara, (Genç torbayı açılmamış şekilde mi sana getirdi? Senin diktiğin şekilde mi dikili idi?) diye sorunca, tüccar, (Evet, özel dikmiştim, bu orijinallik bozulmamıştı, kendi ellerimle açtım) der.

Bunun üzerine Kadı, kararını şöyle açıklar:
Gencin ve tüccarın beyanlarından, bulunan torbanın tüccarın kaybettiği torba olmadığı, gencin bulduğu torbanın başkasına ait bir torba olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla torbanın içindeki 800 altınla gence iade edilmesine, ikinci bir iddia sahibi çıkana kadar gençte kalmasına, böyle birisi çıkmazsa torbanın gence verilmesine karar verilmiştir.

Tüccar kıpkırmızı olur ve (Kadı efendi, suçlu benim, olay gencin anlattığı gibiydi, 100 altını vermemek için şeytana uyup bu fesatlığı yaptım, yalan söyledim) der.

Tüccarın itirafı üzerine Kadı son kararını açıkladı:
Torbadaki 800 altının gence verilmesine karar verilmiştir. Bunun 100 altını vaat edilen hediyedir. 700 altını da, kendisine yapılan iftira ve hırsızlık ithamından dolayı tazminattır.

Torba salih gence teslim edilir. Fakat genç, ben hakkımdan vazgeçiyorum, hediyemi alsam yeter der.
 
Üst