Google Earth, Atlantis'i buldu mu?

Tarihi efsanelere inanıyor musunuz?


  • Kullanılan toplam oy
    48

Bu konuyu okuyanlar

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
BİLGİNİZE: Burada iddia konusu olan şey şahsi görüşüm değildir. Sadece paylaşımdır. Ayrıca diğer sayfalarda çok daha farklı ve güzel tartışma ve paylaşımlara şahid olacaksınız. İYİ OKUMALAR


Başlarken...

Arkadaşlar, uzun bir aradan sonra bomba bir başlıkla karşınızdayım...
Bugün nette gezerken tesadüfen karşılaştığım bir sitede Google Earth ile K. Afrika açıklarında Atlas okyanusunun dibinde bazı geometrik şekillerin gözlemlenebildiğini, buranın da kayıp şehir atlantis olduğu yazılıydı. Biraz da mesleğim icabı (araştırmacı tarihçi) konuyu üstünkörü değerlendirdiğimde gerçekten de delillerin söylenenleri destekler nitelikte olduğunu gördüm. Sizler ile bulgularımı tek tek paylaşmak istiyorum...

1. Adım: İlk olarak Bilgisayarınıza Google Earth 5.0.11733 Beta kurun..


2. Adım: Acele etmeyin önce "Atlantis nedir?"; "ne değildir?" bir öğrenelim:


Atlantis (Yunanca Ἀτλαντὶς νῆσος, "Atlas'ın adası", Platon'un Timaeus ve Critias kitaplarında bahsettiği[1] efsanevi batık bir kıta ve uygarlık.
Platon'a göre Atlantis, "Herkül Sütunları'nın ötesinde" yer alan, Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fetheden ve Solon'un zamanından 9,000 yıl önce (yaklaşık M.Ö.9500) Atina'yı fethetmeye çalışan, ancak başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlıktırr.
Platon'un diyaloglarında gömülü bir hikâye halinde olan Atlantis, genellikle Platon tarafından kendi politik teorilerini anlatmak için yaratılmış bir efsane olarak görülür. Bir çok akademisyen için Atlantis hikâyesinin amacı belirgin olmasına rağmen, Platon'un hikâyesinin nekadarının eski hikâyelerden derlendiği bir tartışma konusudur. bazı akademisyenler Platon'un hikâyeyi Thera yanardağ patlaması veya Troya Savaşı'ndaki bazı öğelerle oluşturduğunu savunurken, bazıları ise M.Ö. 373'te gerçekleşen Helike'nin yıkımı veya M.Ö. 415-413 yılları arasında gerçekleşen Atina'nın başarısız Sicilya işgali gibi olaylardan esinlendiğini savunurlar.
M.Ö. 421 yılında Sokrates'in evindeki bir Felsefe sohbetinde Atinalı devlet adamı Kristias, dedesi Dropides'in kendisine naklettiği efsaneyi hikâye eder. Hikayeyi dede Dropides'e nakleden ünlü Yunanlı şairSolon'dur. Solon'un gösterdiği kaynak ise Mısır'da bulunduğu dönemde tanıştığı Mısırlı bir keşiştir ve Keşiş'e göre Atlantis 'e ilişkin olaylar M.Ö. 9000 yılında gerçekleşmiştir.
Plutarkhos'a göre Sais şehrinde Solon'a ders veren rahibin adı Sonchis idi. İskenderiyeliClemens'e göre bu aynı zamanda Pythagoras'a ders veren Mısırlı rahibin adıdır. Platon'un hemKritias, hem de Solon'la akrabalığı vardı. Ayrıca, kendisi de Mısır'ı ziyaret ederek birkaç yıl kalmış ve inisiye olmuştu. Onun için, bazı Atlantologlar onun Atlantis konusunu yazmadan önce, bu konuda bilgileri topladığı fikrindeler. Platon(eflatun)'a göre bu kıta çok zengindi ve soylu insanlar tarafından yönetiliyordu.Bir felaket sonucu okyanusun sularına gömülmüştü.
Kur'an'da "Ad kavmi" diye de geçer, Ad-land; Ad Ülkesi demektir. Kimi araştırmacılar İbranice’deki, ilk insanı belirten ve adama sözcüğünden gelen "Adem", Sanskrit dilinde “ilk, başlama” anlamına gelen ve Aryenler’in ilk konuşan insan türüne verdikleri ad olan "Ad-i", Frigler’in "Attis", Kafkasyalılar’ın "Adige", Polinezyada’daki "atea", Truva öyküsündeki "Ate", Aztek mitolosindeki "Atzlan" (ada) ve Türkçe’deki "ad", "ada", "ata" (pek çok dilde baba anlamına gelir) sözcükleri ile "Ad" kavminin adı arasında etimolojik bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir.
James Churchward Atlantis'in efsanevi Mu uygarlığının bir kolonisi olduğunu belirtmiştir.İngiliz ordusunda görevli subay olarak Tibet'te bulunmuş, daha sonra dünyayı gezmiş ve araştırmalar yapmıştır. James Churchward 1883'de, Batı Tibet'te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün yüzüne çıkartmıştır. Tibet'te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğrultusunda Tibet'teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet'te bir manastıra düşmüş ve bu manastırın, Büyük Rahipler Kardeşliğinin önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward'a, günümüzden 15 bin yıl önce yazılmış Naacal Tabletleri ni göstermiştir.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Atlantis

temsili resim

jt2t91.jpg



3. Adım: Şimdi iddialara bakalım :


2ltrnte.jpg




e-kolay.net


"İngiliz The Sun Gazetesi’nde yer alan habere göre, internet kullanıcılarının okyanus tabanı ve derinliklerinde sanal gezinti yapmalarını sağlayan Google Ocean programı, Kanarya Adaları’na yakın Afrika’nın batı sahillerine 997 kilometre uzaklıkta yer altında ’gizemli’ şekiller keşfetti.

Fotoğraflarda görülen kusursuz dikdörtgen şekillerin kayıp kıta Atlantis’e ait olabileceği söyleniyor. Dikdörtgen şekillerin Galler büyüklüğünde olduğu ve 4 kilometre derinlikte yer aldığı belirtildi.

Birbirini direkt kesen belirgin çizgilerin haritayı andırdığı belirtiliyor. Şekillerin doğal yollarla oluşamayacak kadar düzgün olması dikkat çekiyor.

Filozof Platon, kıtanın M.Ö 9700’de sulara gömüldüğünden bahsetmişti. New York Üniversitesi’nden uzman Charles Orser, keşfi büyüleyici olarak niteledi. Orser, ’Şekiller Platon’un tarif ettiği bölgede bulunuyor. Kesinlikle daha yakından bakılmayı ve araştırılmayı hak ediyor’ dedi.

Platon’un diyaloglarında gömülü bir hikáye halinde olan Atlantis, genellikle filozof tarafından kendi politik teorilerini anlatmak için oluşturulmuş bir efsane olarak görülüyordu.
(Hürriyet)"

http://www.ekolay.net/haber/haber.asp?pid=64&haberid=596675



The Sun:


"THIS is the amazing image which could show the fabled sunken city of Atlantis.


It shows a perfect rectangle the size of Wales lying on the bed of the Atlantic Ocean nearly 3½ miles down.

A host of criss-crossing lines, looking like a map of a vast metropolis, are enclosed by the boundary..."
23mx3ch.jpg





4. Şimdi bir de kendimiz bakalım, ben zaten bakmıştım siz de kendi pc'nizde bakabilirsiniz. Kendi ekran görüntülerimi paylaşıyorum:



elcyut.jpg


1zzrlz9.jpg


16j4zlh.jpg


282qpap.jpg






mjpcom.jpg





5. Sonuç:


Tabiki yaptığımız şey çok profesyonelce bir araştırma değildi. Fakat birileri bişey farketmiş, çok ilginç birşey doğrusu, bunu paylaşmış. Dikkat edersek gerçekten de bu geometrik şekillerin denizin dibinde doğal olarak oluşmadığı ortada. Peki orada gerçekten ne var. Bu sorunun cevabı oraya inip görmeden cevaplanmayacak. Peki asıl soru? Google Earth'ın bulabildiği bişiyi daha önce bulamadılar mı? Tabiki buldular, ve her zamanki gibi bizden gizlediler...

Saygılarımla, "BeYaZaD"
 

Mirack1907

Dekan
Emektar
Katılım
3 Mayıs 2007
Mesajlar
5,371
Reaksiyon puanı
57
Puanları
48
Yaş
36
Peki uydurma olma yönü hiç yokmu ? Sonuçta google earth bir yazılım ve hertürlü değişikligi yapabilirsin.. Google bunu uydurmuş olamazmı ? yazılım daha çok satsın diye belki ? Sonuçta pro olarakda satın alabiliyorsun
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Peki uydurma olma yönü hiç yokmu ? Sonuçta google earth bir yazılım ve hertürlü değişikligi yapabilirsin.. Google bunu uydurmuş olamazmı ? yazılım daha çok satsın diye belki ? Sonuçta pro olarakda satın alabiliyorsun
Free olarak ta insanların işini fazlasıyla görüyor. Daha önce de birçok defa oogle earth'ten görüntüler internete sızmıştı. Yazılımı satmak için koskoca google firması oraya koskoca bir şehir inşa etmez. Anlaşıldığında Google için fiyasko olur.
 

zeroaxa

Profesör
Katılım
1 Nisan 2009
Mesajlar
1,644
Reaksiyon puanı
6
Puanları
38
şehir kalıntıları okyanus tabanından görülebiliyoda everestten yüksek dağlar neden görünmüyo acaba?
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Yaw çok saçma bişey Atlantis efsane bence öyle bi yer yok

senelerdir nerde yeni kaya parçası bulsalar aha atlantisi bulduk diyolar:D

Google Earth bulsa bulsa o resmi bulur :thumbup1:
Bunu damı Google Earth buldu? Bu fotoğraf, Kahire'nin yüzlerce km güneyindeki Abydos'daki Giza Platosu 3000 yıllık kral mabedinde çekilmiştir
6glrtw.jpg


jhufpk.jpg
 

Nnetmaniaa

Doçent
Katılım
25 Ocak 2009
Mesajlar
901
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
O resmi Google mı bulmuş


Yaw BUgün Google earth Bişey Bulamaz

Ama Google EArth ın Çok gelişmiş versiyonlarını devletler ,nasa-vs Kullanabilir

Ama bunlar insanlara sunulmaz sunulamaz

ama onun adı google earth olmaz

Uzaydan Bi çok şey zaten görülebiliyor Başka teknolojilerle Google earth daha çıkalı kaç yıl oldu ki
.
.
.
 

Nnetmaniaa

Doçent
Katılım
25 Ocak 2009
Mesajlar
901
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Bence o Bulan Google earth Bizim kullandığımıza aynısı değildir

Ben Google eart ı açtığımda niye Bişey Bulamıyom :D

Onların kullandıkları değişik bişeydir Gelişmiş bişey yani (ismi google earth olsada)
 

Nnetmaniaa

Doçent
Katılım
25 Ocak 2009
Mesajlar
901
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Zaten bunu şu an bulan ve "bulduuuuk" diye bağıranlar sıradan insanlar. Şu an uydular senin içindeki çamaşırın markasını bile okuyabilecek güçte zaten. Kaldı ki google görüntüleri nereden alıyor sanıyorsun. İşin ilginç olan tarafı bunu ilk kez halkın kendi gözüyle görmüş olması. Olay budur, umarım anlama sorununda gecenin bu geç saatlerinin etkisi vardır.


Bana Koordinatlari ver Bende şimdi açacam bakacam Google earth Dan :D

26 45 doğu meridyen 36 42 kuzey paralel cinsinden olsun

Antepi sola al denizi geç rusyadan sola dön gibi tarif etme :D

Bekliyorum. . .
.
.
.
 

El Padrino

Dekan
Emektar
Katılım
15 Şubat 2007
Mesajlar
6,045
Reaksiyon puanı
70
Puanları
48
Bu haberin doğru olmadığı ortaya çıktı.Hemde ne kadar zaman önce.Sadece google earthın yazılımsal bir sorunu.Bu kadar heyecana gerek yok.Atlantis diye birşeyde yok.Tamamen bir efsane ve filmlere konu olması için uydurulan bir masal.
 

GKHNCKR

Profesör
Katılım
7 Mayıs 2009
Mesajlar
3,980
Reaksiyon puanı
47
Puanları
48
Bende merak ettim ve maps.google.com'dan baktım. Aynen de arkadaşın eklediği gibi görünüyor izler. Buuyrun;
19866647.jpg
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Bu haberin doğru olmadığı ortaya çıktı.Hemde ne kadar zaman önce.Sadece google earthın yazılımsal bir sorunu.Bu kadar heyecana gerek yok.Atlantis diye birşeyde yok.Tamamen bir efsane ve filmlere konu olması için uydurulan bir masal.

ATLANTİS ve KANITLARI
Atlantis'in efsanesinin bir hayal ürünü olduğunu savunanlar onun tek dayanağının Platon olduğunu iddia ediyorlar. Platon'un yetiştirdiği Aristoteles ise, bu öykünün masal olduğunu inanlar arasındandı. Oysa, bu öyküye inanan Platon'un başka talebeleri de olmuştur. Mesela, Platon'dan 33 sene sonra ölen Crantor, Sais'teki Mısır rahiplerinin bazı Greklere Atlantis tarihini üzerinde yazan iki demir sütunu gösterdiklerini yazmıştı. Akademi öğrencileri arasında asi olarak tanınan Aristoteles, bilime büyük katkılarda bulunduğu halde, bazı yanlışları yüzyıllardır bilimi geri tutmuştur. Aristoteles göktaşları inkar ederdi, ona göre gök yüzü mükemmeldir ve taşlar toprak elementin hakim olduğu yerküreye aittir. Ayrıca, Pythagoras'un öğrettiği güneş merkezi (heliocentric) sistemi yerine dünya merkezi (geocentric) sistemini öğretmekle kilisenin Galeleo'ya karşı suçlanmalarına malzeme olmuştu.
Plutarkhos'a göre Sais şehrinde Solon'a ders veren rahibin adı Sonchis idi. İskenderiyeli Clemens'e göre bu aynı zamanda Pythagoras'a ders veren Mısırlı rahibin adıymış, bunların aynı kişi olmaları arada geçen süre açısından pek mümkün olmayabilir. Proclus'a göre Solon Sais şehrinde rahip Pateneit, Heliopolis şehrinde rahip Ochlapi ve Sebennytus şehrinde rahip Ethimon tarafından ders almıştı.
Platon'un hem Kritias, hem de Solon'la akrabalığı vardı. Ayrıca, kendisi de Mısır'ı ziyaret ederek birkaç yıl kalmış ve inisiye olmuştu. Onun için, bazı Atlantologlar onun Atlantis konusunu yazmadan önce, bu konuda bilgileri topladığı fikrindeler. Ancak, Platon'un açıkladığı öykü, benzer öykülerle ilginç bağlantıları vardır. Greklerin ve hatta Avrupa'nın en eski edebiyatı Homeros'un İlyada'sı ve Odysseia'sı, ve Hesiodos'un Theogonia'sıdır. Homeros Atlantis'in adını aldığı, ve Platon'a göre onun ilk krallarından olan Atlas hakkında şunları söylüyordu, "Denizlerin göbeğinde bir adada, bol ağaçlı bir adada, bir tanrıça bulunmakta, kötü yürekli büyücü Atlas'ın kızı. Bütün denizlerin diplerini gören Atlas, yeri ve göğü birbirinden ayıran sütunları omzunda taşır" (30). Atlas konusunda (Homeros'ta tek söz edilen yer) bu kısa satırlarda onun deniz dipleri iyi bildiğini yazıyor. Bu onun yurdunun, deniz dipleri boyladığı anlamına gelen kadim bir hatıra olabilir mi? Kızı Calypso'un (Karaib adalarının Kalipso müziği adını ona borçludur) hüküm sürdüğü Ogygia adası Atlantis arda kalan bir ada olduğu düşünmek de mümkün. Grekçe'de Atlantis, "Atlan'ın kızları" anlamına gelir. Atlas'ın kızlarından biri Maya'dı. Atlantalog Stacy-Judd'a göre bu Meksiko-Yucatan'daki Mayaların Atlantis bağının bir göstergesidir. Plutarchus'a göre Ogygia adası İngiltere kıyılarından beş günlük bir deniz seferi mesafesinde idi.*
Atlas'ın dünyanın ucunda (batıda) yerle göğü ayıran sütunları tutuğu konusuna gelince, eski inançlardaki birçok mitolojilere göre, yaratılışta yer ve gök ayrılmıştı. Tufanda gök yere inmişti. Tevrat'ta bu konuda şöyle yazar, "Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı...Ve Allah dedi: Suların ortasında kubbe olsun, ve suları sulardan ayırsın. Ve Allah kubbeyi yaptı altında olan suları, kubbe üzerinde olan sularda ayırdı; ve böyle oldu. Ve Allah kubbeye Gök dedi" (31). O halde, kadim kozmoloji açısından Atlas'ın sütunları tutmakla tufanı oluşan sel sularını bir daha yeryüzüne inmesini önlemektedir.
Hesiodos ve başka Greklerin mitoslarında Atlas bir Titan'dı. Titanlar, Gök tanrısı Üranus ve toprak tanrıçası Gaia'nın birleşmesinden gelen yarı tanrı melez ve dev bir ırktı. Onlar merkezleri olan Othrys dağından Olympus dağındaki tanrılara karşı savaş açtılar ve yenildiler. Zeus onların her birine bir ceza vermişti. Titan Prometheus insanlara ateş yakmaya öğrettiği için (ışık getirdiği için), cezası Kafkas dağlarında ebediyen karaciğerinin kartallar tarafından parçalanıp yenilmesiydi. Diğer Titanlar yer altında Tartaros'e mahkum oldular. Atlas ise dünyayı sanıldığı gibi sırtında değil, göğü tutan sütunları taşımakla cezalandırılmıştı. Titanlar ve savaşları Platon'un kadim Atlantis Akdeniz savaşı ile benzer yanları vardır. Ayrıca ileride göreceğimiz gibi, Tevrat ve başka kutsal kitaplarda anlatılan tufan öncesi dünyaya benzer yanları da var.
Homeros destanının ilginç yanı yıllardır denizlerde, evinden uzak yaşayan Troya savaşının kahramanı Odysseia sürekli Atina'nın koruyucu Tanrıçası Athene tarafından deniz tanrısı Poseidon'a karşı himaye edilmesidir. Poseidon'de Platon'a göre kadim Grekler'in düşmanı Atlantis'in kurucusu ve Atlas'ın babasıdır. Bu da, Troya'nın aslında Atlantis'e bağlı olduğu konusunda bazı iddiaları desteklemektedir.
Hesiodos'a göre Atlas "beyaz adam" Yapetos'un oğludur. Yapetus'un kardeşleri de Kronos, Hyperion, Okyanus, Tethys ve Themis. Yapetus Nuh'un üç oğullarından biri olan ve aynı şekilde beyaz adam anlamına gelen Yafes (Yafet) ile aynı olabilir. Tevrat’ı yorumlayanlara göre, o Avrupalıların ve Türklerin atasıdır. Belki de, Atlas mitos'u en kadim çağlarda kökenleri vardır, onun öyküsünün bütünü belki de Hesiodus'un zamanlarında da unutulmuştu. Belki de, bir çok mitoslarda olduğu gibi, bunları Grekler kendilerinden önceki Pelask ve diğer Akdeniz kavimlerinden almışlardı.
Efsanelere göre Atlas Batıda Hesperides adalarında yaşamaktaydı. Bu adalar Hesperos gezegeni olan Venüs'ün batıda gün batımında gözüken yüzdür. Efsaneye göre, Atlas'ın oğlu Hesperos yıldızları astronom olan babası gibi gözlemek için Atlas dağına tırmanmış. Rüzgar onu alıp gök yüzüne götürmüş. Bu bakımdan Tevrat 'da Enok ve Kuran'da İdris'e benzer. Atlas'da üzüntüsünde Venüs gezegenine onun adını vermiş. Atlas'ın kızlar peri Hesperidler, Homeros'a göre batının en son durağında bu adalarda hüküm sürerler. Bu da, Atlantis'i anımsatır. Grek efsanelerinde Herakles'in dev yapısı, hayvan postaları, kullandığı kaba güç ve elinde taşıdığı sopa ile bir mağara adamına andırıyor. Aynı Sümer efsanelerde kral Gilgameş'in dostu Enkidu gibi. Mitolojide Herakles'e ceza olarak on iki görev verilmişti. Bu görevlerin çoğunda Herakles canavarlarla boğuşup, kaba güçle onları yeniyordu. Diodorus'a göre Herakles kadim bir çağda, Hindistan'ı vahşi ve saldırgan hayvanlardan temizlemişti. Herakles'in on birinci görevi Hesperides adalarında Ladon isminde bir yılanın koruduğu altın elmaları almaktı. Bu elmalar vaktiyle toprak tanrıçası Titaea tarafından Zeus'a hediye edilen bir ağaçta büyüyorlardı. Zeus bu ağacı Hesperides adasına koyarak Hesperidlerin (kızlarının) korumasına teslim etmiş. Ancak onların elmaları sürekli yemelerinden dolayı, yılanı ağacı korumaya görevlendirdi. Bu öyküdeki Adem ve Hava öyküsüne benzerlikleri ilginçtir. Herakles Hesperides adasına gittiği zaman Atlas ile karşılaşır. Atlas göğü yerden ayıran sütunları taşımaktadır ve Herakles altın elmaları sorduğunda Herakles'in bir süre sütunları tutmasını, o arada kendisinin de altın elmaları alıp ona teslim edeceğini söyler. Bunu Herakles kabul eder. Atlas da söz verdiği gibi altın elmaları getirir, ancak döndüğünde sütunları tekrar omuzlamaktan kaçınır. Herakles omzundaki kemeri düzeltmek bahanesi ile yükünü bir süre için Atlas'a devretmeye teklif eder. Bu basit hileye kanan Atlas sütunları tekrar yüklenir, ama Herakles yükü tekrar kabul etmeyip yoluna devam eder ve altın elmaları tanrıça Athena'ya adar. Burada ezoterik olarak Poseidon-Atlas-Atlantis'ten Athena-Greklere bir devir gözükmektedir.*
Altın elmalar konusu Konkiskador'ların Peru’yu fethetmeleri ile yeniden gündeme geldi. Onlar, İnka kralının sarayındaki bahçesinde, üzerinde altın meyveler asılı olan suni bir ağaç buldular. Hemen onu söküp İspanya'ya gönderdiler. Orada diğer İnka sanat eserleri gibi İspanyol krallının hazinesi için eritildi (32).
700 km uzunluğunda Atlas dağları Fas'tan Cezayir'e uzanır. Tarihçi Halikarnassus (Bodrum)'lu Herodotos (M.Ö.484-420) Platon'dan önce yaşıyordu. Herodot yazdığı tarihinde Atlas dağları hakkında şöyle yazıyor, "Her yanı sarp ve sivri bir dağdır, o kadar yüksektir ki, derler, tepeleri görülmez, doğusunu saran bulutlar, gerçekten, yaz kış dağılmazlarmış. Yerliler bunun bir gökyüzü direği olduğunu söylerler. Yerliler adlarını bu dağdan almışlardır. Gerçekten bunlara Atlant'lar denir. Canlı bir şey yemezler ve rüya görmezler"(33). Atlas da dağların hemen ardından Herakles sütunları (Cebellütarık), onun ardından Atlas Okyanusu geliyor. Belki de Atlantis'de gerçek Atlas Dağların batması ile Kuzey Afrika'daki Atlas dağları sonradan isimlerini aldı. Herodotos'a göre Herakles (Herkül) mitosunu Grekler Mısır'dan almışlardı. Ona Mısırlı rahipler, Herakles'in Amasis'den 17,000 sene önce yaşadığını anlatmışlar. Diodorus'a göre Herakles Hindistan'da bir kralmış ve astronomi örenmek için (Atlantis'teki) kral Atlas'ın yanına gelmiş.
Son olarak Gilgameş efsanesine dönelim, "Bu bulut fırtınanın efendisi Adad'ın bulunduğu yerde gürledi". Fırtına efendisi Adad'ın bulunduğu yer neresiydi?
"Sıcak iklim hayvan ve bitki artıklarının kutup bölgelerinde bulunması, mercan ve palmiyelerin kuzey kutupunda bulunması... böyle değişimler, ancak yerkürenin, ya dönüş hızındaki bir aksaklığın, ya da coğrafik veya astronomik ekseninin yönünde doğan ani bir hareketten doğabilir"**** Velikovsky, "Earth in Upheavel"
Atlantis'in Bilimsel Kanıtları
11,000 sene önce büyük bir uygarlık var mıydı? Bu uygarlık hemen hemen hiç iz bırakmadan yok oldu mu? Böyle bir olay şüphesiz insan belleğinde derin bir iz bırakırdı. Felaketten kurtulanlar çocuklarına o korkunç günleri anımsatırdı, onlarda aynı şekilde çocuklarına anlatırlardı. Atlantis öyküsünün kalıntılarını dünyanın her tarafında görmekteyiz. Kimi yerlerde Avalon, Asgard, Aztlan, Aden gibi kayıp ülkeler öykülerde, efsanelerde yer alır, kimi yerlerde doğrudan doğruya tufan anlatılır. Ancak efsaneler kendi başlarına yeterli değildir. Bunları destekleyecek bilimsel kanıtlar da gereklidir. Gerçi bu yazıyı yaklaşık on yıl önce yazdık ve bu arada bu yazıda bulunmayan çok ilginç yeni kanıtlar ortaya çıkmıştır. Vakit bulursak ileride bunları da ilave ederek revizyona tabi tutarız.*

Platon Atlantis'te sıcak ve soğuk suların yerden fışkırdığını yazmıştı. Bu olay volkanik bölgelerde olduğu gibi, Atlantis dağlarının su üstünde kalmış tepeleri olduğu varsayılan Azor adalarında da görülür. Platon, Atlantis'te kırmızı ve siyah taşlardan duvarlar inşa edildiğini yazmıştı, halen bu renklerde volkanik taşlar Azor kıyılarında görülür. Ayrıca insanların dünyanın yassı olduğunu ve denizin (Atlas Okyanus) dünyanın sonundan boşluğa aktığı inanıldığı bir devirde, Amerika kıtasının keşfinden 2000 bin yıl önce, Platon açıkça Amerikan kıtalarının varlığını dile getiriyordu.
Platon Atlantis'in atların yurdu olduğunu ifade etmişti. Binlerce sene evvel atların ilk soylarının Amerika'da bulunduğunu ve sonradan bu kıtadan yok olup Asya'da varlığını sürdürdüğü bilinir. Ayrıca, Atlantis de fillerin bulunduğunu da yazmıştı. Çeşitli kızılderili medeniyetlerin kalıntılarında fil kabartma motifleri halen açıklanamamıştır. Paleontologlar Amerika'da mamut kemikleri ilkel insanların yontma taş silahları ile birlikte bulmuşlardır. Ancak fillerin soyları, atlar gibi tufan sonrası bu kıtalardan silinmişti. Platon'un Atlantis öyküsünde tarif ettiği kabuğu sert meyve Hindistan cevizi olabilir, bu meyvede ancak adalarda yetişir.
Mısırlı rahip "Sonchis"in anlattığı gibi Greklerin atalarının Atlantis ile savaşmış olmaları belki de olanaksızdır. Greklerin Yunanistan'ı istila etmeleri M.Ö. 1900 yıllarına rastlar. Proto-Grek Pelasklar ise daha önceleri muhtemelen Kafkasya'dan Anadolu'ya ve Akdeniz kıyılarına göç etmişlerdi. Onlardan önceki yerliler konusunda fazla bir şey bilmiyoruz, ancak bunlar Sonchis'in anlattığı topluluklar olabilir. Ayrıca Sonchis'in anlattığı gibi Mısır'ın böyle bir felaketten sıyrılma olasılığı gözükmüyor. Tanrıça Athena'nın adı ise Neith'in anagramıdır (harflerin yer değiştirmesi ile çıkan farklı sözcük).
Platon'un öyküsü açısından diğer ilginç bir izlenim, Atlas Okyanus'un kıyılarında çok eski yerleşim ve uygarlık bölgeleri oluşudur. Kuzey Amerika'daki yapıtlara ve Peru'da Nazca yapıtlarına benzer esrarengiz yapıtları buralarda görmek mümkündür. Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre, bu kıyılardaki megalit (büyük taş) yapıtlar, sanıldığından çok daha eskidir.
20-30 bin sene evvel oralarda yerleşmiş olan Aurignak adamı, taş devrin en güzel mağara resim örneklerini Fransa ve İspanya'da bırakmıştır. Kromanyon adam ölülerini yüzleri batıya çevrili gömerlerdi. Eski Mısırlıların "ölüler diyarı" Amenti, Batıda bulunmuyordu. Bu motif aynı şekilde bir çok Batı mitolojilerinde yerleşiktir. Batının ölüm diyarı olması güneşin battığı yer oluşundan mı? yoksa Atlantis felaketinin bir anısı mıdır?
Velikovsky'nin doğal felaketleri daha yakın bir tarihte saptaması, onun Eski Ahit'te İbrani peygamberlerin kitaplarını harfiyen doğrulaması çabasından kaynaklanıyor, bunun sebebi de, belki onun politik ilişkilerinden kaynaklanıyor (34). "Çarpışan Dünyalar" adlı kitabında (1950) Velikovsky Atlantis felaketinin aslında Girit adası yakınlarında Thera (Santorini) adasının, M.Ö. 1450 yıllarında bir volkanik patlamada havaya uçmasından kaynaklandığını iddia etmişti. Velikovsky'e göre Platon Atlantis tarihi için 9000 yıla bir sıfır fazla koymuştu, ve asıl zaman Solon'un Mısır ziyaretinden 900 yıl önceymiş. Thera adasında meydana gelen bu felaket beraberinde üzerinde yerleşmiş şehri yok etmişti. Bu patlama aşağıda anlatacağımız Krakatoa yanardağı patlamasından dört misli daha şiddetliydi. Onun meydana getirdiği felaket Minoan uygarlığının sonu olduğu düşünülüyor. Velikovsky "Ages in Chaos"(35) isminde kitabında Thera patlamasının Haz. Musa'nın İsrail oğullarını Mısır'dan çıkartmasıyla aynı zamanda rastladığını, ve Mısır'a gelen cezaların volkanik zincir patlamaların etkileri olduğunu inandırıcı bir şekilde kanıtlamaya çalışmıştı. Thera-Atlantis tezi 1960 yılında Yunan Sezmolojist, Angelos Galanopoulos tarafından yeniden ortaya atıldı ve Platon'un öyküsü ve Thera olayı arasında 19 ortak nokta olduğu ortaya atıldı(36). Ancak bu ortak noktaların çoğu başkaları tarafından çürütüldü. Her şeyden önce, Platon Atlantis'in yerini açıkça belirti, Atlas Okyanus'da yer aldığını ve Atlantis'in evrensel bir tufan'da batan kıta büyüklüğünde bir ada olduğunu belirtiyordu. Şüphesiz rahip Sonchis'in belirttiği gibi birçok felaketler olmuştur, ancak bir tufan farklı çapta bir olaydır.
Belki de, Velikovsky'nin yazdığı en önemli eser "Sarsılan Dünya"dır (48). Bu eserde Velikovsky birçok bilimsel araştırmalara dayanarak, kanıtları bir bir inceleyen bir detektif gibi dünya geçmişindeki akıl almaz felaketleri saptamaya çalışmıştı. Onun üzerinde durduğu felaketler M.Ö. 776 ve M.Ö. 687 arasında, M. Ö. 1500 civarlarında ve M.Ö. 3200 yıllarındakilerdi. Ancak M.Ö. 10.000 civarlarındaki tufan ve ondan önceki genel felaketler konusunda ilginç veriler de toplamıştır. Velikovky'e göre Kuzey Kutup ve Gronland civarında bulunan mercan kayalık kalıntıları, Güney Kutup ve Gronland'ın buzları altında bulunan sıcak iklim bitki örtüleri, o yerlerin bir zamanlar tropik bölge olduklarını gösteriyor. Aynı şekilde Afrika ve Güney Amerika kıtalarında görülen geniş buzul izleri, ancak Dünya ekseninin yer değiştirmesi ile açıklanabilir. Böyle bir olay ancak astronomik / meteorolojik bir dış etkiden kaynaklanabilir. Velikovsky'e göre hemen hemen bütün önemli sıra dağları nispeten yakın devirlerde aniden oluştu. Çoğunda acı içinde çırpınan balıkların kalıntıları ile serpilmiştir. Zaten fosilleri oluşturan nedenler ancak felaket şartlarında olabilir. Normal şartlarda canlı artıkları eriyip yok olur. Himalayalar ve Tibet bir zamanlar deniz altını oluştururken, aniden yükseldiği saptanmıştır. Aynı şekilde Amerika ve Afrika'da birçok yeni kara parçaları oluştu(37). Ayrıca Atlas Okyanus'un dibindeki sıra dağların üzerinde bulunan buzul izleri, bu dağların bir zaman deniz üstünde olduklarını işaret ediyor.
Dünyanın her tarafında bulunan toplu hayvan mezarlarına dikkat çeken Velikovsky. Bunların bir genel felakette sular tarafından sürüklenip, kayalar üzerinde parçalandıklarını, üzerlerine suların taşıdığı taşlar yığılıp, üst üstü gömüldüklerini kaydetmiştir. Binlerce parçalanmış hayvan cesetlerinin bir arada oluşunu başka türlü nasıl açıklarız? Bu tip toplu mezarlarda zaman zaman insan cesetlerinin de bulunması, bu felaketin oldukça yakın bir dönemde olduğunu gösterir. Peking yakınlarında Choukoutien'deki bir toplu hayvan mezarında yedi parçalanmış insan iskeleti bulunmuştur. Bunlar üç ayrı ırka aitti, Beyaz, Eskimo ve Melanesyalı. Bu toplu mezarlarda farkı coğrafi bölgelerin hayvanlarının bir arada oluşu, suların onları uzak bölgelerden sürüklediğini gösteriyor. Bu felakette sayısız hayvan türü yok olmuştur. Paleontolojik bulgulara göre felaketten önce hayvan nüfusu oldukça kabarıkmış ve son buzul çağın sonunda (M.Ö. 10.000 sene) 40 milyon hayvanın ani bir ölüm gördükleri ileri sürülmüştür.
Böyle bir felaket olabilir mi? Her şeyden önce bilmemiz gerekir ki bizim yeryüzünde hayatımız sanıldığı kadar güvenli değildir. Tarih boyunca doğal afetler, önemli toplu ölümlere sebep olmuştur. Bir sene içersinde dünyada hemen hemen her ay olan bu afetlerde ölenlerin sayısı akıl durdurucudur. 1883'de Sumatra ve Java arasında Krakatoa adında ıssız bir adada bir yanardağ patladı. Bu patlama 2 bin mil ötede Avustralya'da insanları uykularından uyandırdı. Şok dalgaları dünyanın etrafında 7 kez döndü. Dev dalgalar köyleri sildi, gemileri kibrit çöpü gibi karaya oturttu. Dalgaları 4.500 mil uzaklara kadar ulaştı. Havaya 13 kübik mil lav püskürtüldü. Bunlar dünyanın etrafını kuşatarak gökyüzünü kararttı, aylardır dünya iklimi soğumuştu, çünkü bu tür volkanik bulutlar güneşten gelen ısıyı keser. Felakette 62.000 kişi öldü.
526 yılında Antakya'da 250.000 kişi, 1042 yılında Tebriz, İran'da 40.000 kişi, 1556'da Çin'de 830.000 kişi, 1908'de Messina, Sicilya'da 200.000 kişi, 1923 Tokyo civarlarında 200.000 kişi ve 1976'da Çin'de 700.000 kişi şiddetli depremlerle hayatlarını kayıp ettiler. Sellere gelince Çin'de 1887'de Huang Ho nehrin taşıması en az iki milyon insanın ölümüne yol açtı. Aynı nehrin 1931'de taşıması 4 milyon insanın ölümüne yol açtı (38).
Atlantoloji açısından, nispeten yakın zamanlarda iki ilginç felaket kayda değer. 1692 yılında Jamaika adası, bir korsan merkeziydi. Ani bir zelzelede limanı Porto Prince'in büyük kısmı 1.600 kişi ile birlikte denizin dibini boyladı. Dev dalgalar karaya oturdu. Halen deniz altında eski şehrin kalıntılarını bulmak mümkün. 1755 yılında, 1 Ekim azizler günü dini törenlerin ortasında, Portekiz'in başkenti ve liman şehri Lizbon büyük bir depremle neredeyse yerle bir olmuştu.* Binlerce bina tamamen yıkıldı ve felaketten kaçan halkın üzerine 15 metre yükseklikte deniz dalgaları indi. Lizbon 1531 yılında da çok büyük bir depremle yerle bir olmuştu. Deprem aynı anda Avrupa'da, Karaipler de ve Kuzey Afrika'da duyuldu. Şiddetli deniz dalgaları Amsterdam limanında gemilerin iplerini kopardı. Donnelly felaketi şöyle anlatıyor, "Yer altından bir şimşek sesi geldi, hemen ardından şiddetli bir deprem şehrin büyük kısmını yerle bir etti. Altı dakikada 60.000 kişi can verdi. Korunmak için bir alay insan yeni mermer rıhtımın üzerinde toplandı. Ancak, o birdenbire üzerinde bütün insanlarla birlikte sulara gömüldü ve bir tek ölü beden su yüzüne çıkmadı. Ona yakın demirlenmiş bir çok insan dolu gemiler ve tekneler bir su girdabının içinde yutuldular. Tek bir tekne veya gemi parçası geri dönmedi. Rıhtımın bulunduğu yer şu anda 600 fit (200 m) su altındadır. Depremin kapsadığı alan çok genişti. Humboldt derki Avrupa'dan dört misli büyük bir alan aynı anda sarsılmıştır. Baltik'ten Karaibler, Kanada'dan Cezayir'e kadar yer sarsılmıştır. Fas'ın bir kaç kilometre yakınlarında 10.000 kişilik bir köyü toprak açılarak yutmuştu. Büyük olasılıkla bu depremin kaynağı Atlas Okyanusunun ortasındaydı ve binlerce yıl önce Atlantis'in batmasına sebep olan felaketin yankısıydı." (39) (Bu dönemi incelerken, ister istemez* Kuzey-Anadolu fay hattı ve devinimleri akla geliyor.* 1752 yılında İzmit depremi olmuştur ve 1766 yılında büyük İstanbul depremi olmuştur. Unutmamak gerekir ki ondan 250 yıl önce 1509 yılında yeniden büyük bir İstanbul depremi olmuştur. Aynı şekilde 1531 de büyük Lizbon depremi olmuştu. Yukarıdaki yazıyı ele alırsak görürüz ki 250 yıl önce sadece Türkiye'de değil bütün dünyada büyük sarsıntılar olmuştur. Joseph Goodavage Astroloji Uzay Çağı Bilimi kitabında şöyle yazıyor: "...Isaac Newton, tuhaf konularda araştırma yapmıştır, Hermes'i inceledi ve simya üzerinde geniş bir kütüphanesi vardı. Grek mitolojisi ilgisini çekmişti ve Grek tanrılarının kayıp ve unutulmuş bir uygarlığın gerçek kişileri olabileceğini belirtmişti. Newton teoloji ve kadim gizemcilik konusunda bir milyon kelimeden fazla ve diğer ezoterik konularda 500 bin den fazla kelime yazmıştı.* İnsan tarihinde büyük değişikliklere yol açan 250 yıllık güçlü devinimlerden söz etmişti. Bu devinimleri hesaplarken Arap astrolojisindeki Arap noktaları esas olarak almıştı. Esasın bize cebri de veren Arapların matematikleri Newton'un zamanındaki matematikten çok üstündü. Onların matematik sistemleri Arap noktalarını da içermekteydi, ki menşei meçhuldür. Gariptir ki Spengler Tarih ve Devimler eserinde, Pluto gezegenin 248 yıllık yörüngesinin önemi vurgulamaktadır.* Pluto gezegenin perhelionu (güneşe en yakın dönüşü) devinimleri *250 yıllık aralıklarla oluşan psiko-kültürel değişiklikleri belirlemekte ve eş zamanlılık göstermektedir ... iki önemli araştırmacı Lamprecht ve Bradford, Sprengler'in fikirlerini desteklemektedir. Newton Pluto kadar uzak ve küçük bir gezegenin etkilerini önceden belirlemiş olabilir mi? (Pluto 1930 yıllında keşfedildi)." Kitabının ayrı bir bölümünde Goodavage şöyle yazıyor: "Felaketleri önceden tespit etmede bilimsel yöntemlerin araştırılmasında yüzde yüz güvenilir bir kurala göre: Büyük depremler her zaman güneş tutulmalarını takip eder ve çoğu zaman önemli gezegen kavuşumları ile birlikte olurlar.... Astrolojik kehanetlerin birinde Newton, İngiltere'den oluşan en ilginç doğal olaylar dizisini önceden bildirdi. Ölümünden 23 yıl sonra 1750'nin ilk üç ayında Aurora Borealis'in (Kuzey Işıkları) göklerde ani ve şaşırtıcı bir gösterisi ile başlayacaktı. Kehanetine göre Kuzey Işıkları yıkıcı rüzgarlarla birlikte gelen büyük fırtınalar takip edecekti... sonra büyük bir deprem dalgası Londra'da büyük hasar ve can kaybına yol açacak... Neredeyse çeyrek yüzyıl sonra ... Kuzey Işıkları İngiliz toprakları üzerinde parladılar. Ondan sonra saatte 100 millik öldürücü rüzgarlar geldi. Korkunç bir deprem salgını ... çığlık atan Londralıları canlı canlı evleri ve yataklarında gömdü.")*******
Okyanusya civarlarında 1780 yılında keşfedilen Falcon adası, 1894'de denizin dibine çökerek yok oldu. Tomas'a göre "Cook adaları arasında Tuanaki son asırın ikinci yarısında 13.000 yerlisi ile Büyük Okyanus'ta battı. Bir sabah balıkçılar sandalları ile denize açıldılar, döndükleri vakit adaları yoktu." 1819 yılında İndus nehrinin ağzında, depremler eşliğinde büyük bir yer parçası suların altına gömüldü. Suların üstünde sadece evlerin tepeleri, oranın bir zamanlar kara parçası olduğunu gösteriyordu.
Atlas Okyanus'u bir çok volkanik hareketlerin sık sık yer aldığı bir yerdir. 1957'de yanar dağlar eşliğinde yeni bir ada Azorların yakınlarında ortaya çıktı. Azor adalarının dağları volkaniktir. İslanda'da faaliyette yanardağlar hemen hemen eksiksizdir. Yeryüzünde toprağın aşağı veya yukarı hareket etmesi doğal ve hemen hemen her yerde görülür. Fransa her sene 3 milimetre batıyor, Hindistan da Ganj nehri ve Himalayalar arasında yer, her sene 18.1 milimetre yükseliyor, Güney Amerika'da Ant dağlarının Amerikan'nın keşfinden itibaren 60.100 metre yükseldiği saptandı (40). Türkiye'nin kıyılarında kaç tane su altı şehri vardır? Toprak, su seviyesinin altına indiğinde, hemen su örter. Ege Deniz'inde Thera-Santorini adası M.Ö. 1500 sene önce patladığı zaman yeraltında boşalan tonlarca magma yüzünden ada çökmüştü. Kısmen sulara gömüldü. Atlantis için aynı şey olduğunu düşünenler var.
Otto Muck'a göre büyük bir gök taşının Atlantis civarlarında düşmesi ile yüzlerce yanardağ patlamış ve ardından adanın altında oluşan boşluğun çökmesi adanın batmasına sebep olmuştu, çarpışmanın verdiği hareketle denizler karaya inmişti ve dünyanın dört bir yanında tufan olmuştu.(40a)
1988'de San Fransisco'da bir toplantıda bir araya gelen Amerikan Jeofizik Birliğinde Rochester Üniversitesi Jeolog'u Asish Basu, günümüzde bilim çevrelerce en çok konuşulan tezlerden birini ortaya attı. Bu teze göre 66 milyon sene önce bir asteroid Hint Okyanusuna düşmüştü, çarpışma neticesi zincirleme yanardağ patlamaları olmuştu. Yüz binlerce sene süren bu patlamaların ardından, yarattıkları bulut perdeleri dünya ısısını düşürmüştü ve bir buzul çağ başlamıştı. Neticede dinozorların nesli tükenmişti. Hindistan'da bulunan bir kuvars taşının yoğunluğu, ancak böyle bir çarpışmanın eseri olabilirdi. Newsweek'e göre, "Bazı paleontologlar halen hem asteroid tezini, hem de yanardağ tezini inkar ediyorlar, onlara göre yavaş iklim değişiklikleri dinozorların neslinin tükenmesine neden verebilir. Ancak yakın zamanlarda asteroid tezini savunanlar artmaya başladı. Onların iddiaları yeryüzünde bulunan bazı asteroid kraterleri ile güç kazanmıştır...gökbilimciler yörüngeleri dünyaya yakın kesişen 1000 asteroid olduğunu söylüyorlar (41).
Yukarda aktarılan olayın benzeri, Otto Muck tarafından yıllar önce Atlantis konusunda ortaya atılması oldukça anlamlıdır. Şimdi yaşlı Mısırlı rahibin Solon'a anlattıklarına dönelim. Kritias 22c'de Phaethon (fayton) öyküsünün aslında bir gök cisminin yeryüzüne düşerek büyük bir felakete sebep vermesi anlamında olduğunu belirtir. Bu da, kadimlerin ağzından bize, mitolojik öykülerinin nasıl mecazi anlamda tarihi ve bilimsel olayları örttüğünü gösterir. Rahip ayrıca yeryüzünde bir çok felaket olduğunu, insanların birçok kere yok olduklarını yazar. Kısacası Atlantis'i meydana getiren sel tufanından önce başka genel kıyametler ve tufanların olduğunu açıklıyor.
Yeryüzü sürekli bir göktaşı, meteor yağmuru altındadır. Bir günde ortalama 200 milyon göktaşı yağmaktadır. Bunlardan sadece bir milyonu bir yıldız kayması görüntüsü yaratabilecek büyüklükte. Hemen hemen hepsi atmosferde sürtünmeyle yanıp kül oluyor. Ancak, zaman zaman bir göktaşı yere düşmektedir, hatta insanların ve evlerin üzerine düştüğü olmuştur. Hitit Kralı 2. Mursilis kayıtlarında rakibi Efes kralının üzerine gök tanrısı Teşup'un bir göktaşı düşürtüp öldürdüğünü yazmıştı.
M.Ö. 467'de Efes'e düşen bir at arabası büyüklüğündeki göktaşı sonradan heykeltıraşçılar tarafından tanrıça Artemis'in şekline getirildi. Aztek mabetleri de göktaşların düştüğü yerler etrafında inşa edilirdi. Mekke'de Kabe'nin üzerindeki kara taşın bir göktaşı olduğuna inanılır. Bütün bunlara rağmen Aristoteles göktaşlarını inkar ediyordu. 1790'da Güney Batı Fransa'ya bir meteor yağmuru yağdı. Buna rağmen Fransız Akademisi göktaşları getirenleri küstahça kovuyordu ve bu olayı, "fiziksel olarak imkansız" olarak değerlendiriyordu. Ancak, 1820'de onların varlığı kesin olarak kanıtlandı (42). Ayrıca, Milattan önceki devirlerde dünyaya daha fazla meteor yağdığı tespit edildi. Güneş sisteminde serseri mayın gibi dolaşan bu parçacıklar düştükçe azaldığı sanılmaktadır.
Aya yapılan ilk teleskop gözlemleri, yüzeyinin binlerce kraterle delik deşik olduğunu gösterdi. Son bulgulara göre bütün yakın gezegenlerinde aynı izler görülüyor. Bu ışık altında şüphesiz dünyamızı farklı bir şekilde yorumlamamız gerekir. 1939 yıllında yapılan kazılar Arizona kraterinin sönmüş bir yanardağın ağzı değil, fakat dev bir meteor, daha doğrusu bir asteroid'un çarpışması ile meydana geldiğini kanıtladı. Varılan neticeye göre 20 bin sene önce kuzeyden saniyede birkaç kilometre hızla, bir ve iki milyon ton ağırlığı arasında bir gök cismi yerle çarpışarak 300 kilometre çapında bir alanda bütün canlıları yok etmişti ve yeri taşı delerek bir kilometreden fazla derinliğe gömülmüştü. Teksas’ta Odessa grup kraterlerin aynı zamanda meydana geldiği sanılıyor. O halde ya gök cismi atmosfere inerken parçalanarak bir kaç göktaşı oluşturdu, ya da grup halinde dünyanın yörüngesine indiler. Bunların yeryüzüne tesirleri felaket türünden olmaları gerekir (43).
Asteroidler, ilkin 1802'de keşfedilen, Mars ve Jüpiter arasında bir yörüngeye yerleşmiş olan milyonlarca taş ve metal parçalarıdır. Onların patlamış bir gezegenin parçaları olabileceği düşünülmektedir. Asteroidlerin bazıları oldukça büyük ve yörüngeleri eksantrik olduğundan dünya ile çarpışma olasılıkları zaman zaman oluyor. Aslında dünyanın geçmişinde asteroidlerle bir değil, birkaç kez çarpış olması güçlü bir olasılıktır. Hatta bu durumda, çarpmaması bir mucize olur. Yeryüzünde bütün asteroid kraterleri, Arizona krateri kadar belirgin değildir. Bazıları su ile dolup göl oldular, bazıların arazinin kumlu olmasından dolayı izleri silindi. Unutmamak gerekir ki yeryüzünün yüzde 70.8'I denizlerle kaplıdır. Deniz dibinde mutlaka kraterler vardır. Atlantolog Egerton Sykes'a göre Atlantis'i batıran meteor yağmuru Karaib taraflarında düşmüştü. Oralarda bazı meteor kraterleri bulmak mümkün. Belki yakında bu konudaki bulgular Atlantis öyküsünü aydınlatır.
11,000 sene önce böyle bir felaketin olduğuna konusunda izleri ve kanıtlar vardır. Bilindiği gibi, son buzul çağın sonu 10,000 sene önceydi. O zamanlardan önce bütün Kuzey Avrupa kalın bir buz örtüsü altındaydı. Dünya su miktarının büyük kısmı buz halinde kara üzerinde oturduğu için su seviyesi daha düşüktü. Deniz coğrafyası buluntularına göre Atlas okyanusuna boşalan nehirlerin izleri deniz diplerine kadar devam ediyor ve bir zamanlar su altında olan kıyıların şu anda deniz altında olduğunu gösteriyor. Amerikan Jeoloji Cemiyetinin 1936 yılında yayınladığı bir bildiriye göre Atlas Okyanusun'da deniz seviyesi tertiary çağından günümüze dek iki buçuk kilometre kadar inme ve yükselme göstermişti (44). Bazı jeologlar ve deniz coğrafyacıları bir zamanlar Atlas Okyanusun'da bir kıta olduğunu kabul ediyorlar, ancak onun Platon'un verdiği tarihten önceki bir devirde bulunduğu konusunda karar vermeyi tercih ediyorlar.
R. F. Walworth ve G. W. Sjostrom'e göre son buzul çağında su seviyesinin düşük olması Atlantis'in varlığı için yeterli bir sebeptir (45). Bu iki araştırmacıların geniş bir araştırmaya dayanan tezlerine göre periyodik gelen zincir volkanik patlamaları dünyanın geçmişinde uzun buzul çağlar yaratmıştır. Bazı jeolojik izlere göre buzlar bütün kıtaları kaplamıştır, su seviyeler inip yükselmiştir. Halen güncelliğini kazanan ve Donelly tarafından ortaya atılan bir teze göre, Atlantis'in batması ile daha önce onun yüksek dağları tarafından engellenen sıcak Gulf Stream akıntısı Kuzey Avrupa'ya ulaşarak buzların erimesine yol açmıştı. Halen yolunda devam eden bu sıcak hava akımı Avrupa'nın ısısını bulunduğu enleme rağmen ılımlı tutmaktadır. Oysa, aynı enlemde bulunan Rusya'daki şehirler çok daha soğuk iklimlere sahiptir.
Kuzey Sibirya'da buzlar altında on binlerce donmuş mamut cesetleri vardır. Geçen asır sonlarında bu mamutlar'dan en az 20.000 çok iyi durumda fil dişi çıkartılarak piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Bu mamutların toplu bir felakete kurban oldukları ortadadır. Ani bir donmadan ölen bu mamutlardan bazıların ağızlarında halen yemekte oldukları otlar bulunduğu görülmüştür. Karbon 14 testler onlar yaklaşık 12,000 sene evvel öldüklerini gösteriyor. Profesör Frank C. Hibben'e göre son buz çağın sonuna gelen bu devrede sadece Kuzey Amerika'da 40 milyon hayvan ölmüştü. Amerika'da Niagara şelalelerin 12.500 yıl evvel meydana geldiği hesaplanmıştır. Cordilleras dağlar yaklaşık 10,000 sene evvel meydana geldiler. karbon 14 testlere göre şu anda Bermuda civarlarında deniz altında olan geniş bir bölgede 11,000 sene önce sedir ormanları vardı. Aynı şekilde İngiltere’ye yakın Kuzey Denizi, İrlanda ve Gronland yakınlarında deniz diplerinde binlerce sene önce denizin dibini boylamış ormanlar görülür. Unutmamalı ki karbon 14 testlerinde çıkan neticelerde biraz kayma olabiliyor, onun için bütün bu olaylar aynı anda meydana gelmiş olabilir, ancak olayların çoğu Atlantis'in batış tarihine uyuyor (46).
Tomas şöyle yazıyor, "And sıra dağlarının nispeten yakın, insanların gemiler kullandıkları bir dönemde aniden yükselmiş olması gerekir. Eğer bunu reddedersek, Büyük Okyanus'tan 300 kilometre uzaklıkta ve 3800 metre yükseklikte Titicaca gölünde bir deniz limanın bulunmasının açıklanması olanaksız olur. Rıhtımlarda gemi halatlarının halkaları o kadar büyük ki onlar sadece deniz aşırı gemiler için kullanılabilirdi. Bu Ant dağlarındaki limanda halen deniz yosunu kalıntıları bulmak mümkündür. Bir çok yükselmiş kumsal sahil şeridi de var. Titicaca gölünün güney kısmı halen tuzludur."
Atlas Okyanusunun ortalarında Platon'un işaret ettiği yerde deniz altında nispeten sığ olan geniş bir arazi vardır. Bunun adı Orta Atlantik Çıkıntısı (Mid-Atlantic Ridge) dir. Bazı Atlanatologlar, onu batmış kıtanın kalıntıları olarak kabul ederler. 1949 yılında Colombia Universiteden Professör M. Ewing bu düzeyde yaptığı araştırmalarda 4 ile 5.5 kilometre arasında deniz dibinde bir kumsal sahil şeridi bulundu. Kum ancak atmosfer şartlarında erozyonla meydana gelir, su altında oluşması mümkün olmadığına göre bu plajın battığı kaçınılmaz (47). Atlas Okyanusunun dibinde geniş alanların lavla kaplı olduğu görüldü. Fransız jeolog Pierre Termier'e göre su altından alınan lav örnekleri cam basalt lav türündedir ve ancak su dışındaki atmosferik basınç altında katılaşabilmektedir. Eğer su altında katılaşsaydı kristal halini alırdı. Ayrıca Termier bu lavların katılaşmalarından kısa süre sonra suya girdiğini tespit etti. Bu lavların 15,000 sene içinde suda çözülmeleri gerektiğini belirilerek, onların Platon'un öyküsüne kuvvetli bir kanıt olduğu kaydediliyor (48).
Edgar Cayce okumalarında Atlantis'in yakınlarda tekrar yükseleceğini söylemişti. İlkin 1968 Karaipler’de Bimini adası yakınlarında bir Atlantis mabedinin ortaya çıkacağını söylemişti. 1968 yılında, bu kehaneti incelemek üzere Edgar Cayce Vakıfı (A.R.E.) Bimini civarlarında bir uçakla keşif gezisi düzenledi. Neticede su altında bir megalit (büyük taş) duvar veya yol bulundu. O zamandan beri Bimini yolu arkeolojik incelemelere tabi tutuldu. Yakınlarında yivli mermer bir sütün parçası ve harç ile sıvanmış bir kiremit parçası bulundu. Bimini yolunun insan işi olduğu şüphesiz, bir gözlemcinin dediği gibi, "Doğa kare şeklinde taş yaratmaz, ve taşları da sıra halinde dizmez". Deniz seviyesinin son buzul çağında yükselmesini göze alarak burasının en az 8 bin yıl önce deniz seviyesinin üstünde olduğu hesaplanmıştır.
KAYNAKÇA
(28) Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 1972, 1978
(29) Mitologya, Edith Hamilton, çviren Ülkü Tamer, Varlık Yayınevi, 1964, 1968
(30) Odysseia, Homer (1/50-54). İnglizceden çeviri yenidir. The Odyssey of Homer,çev. Butcher ve Lang, The Modern Library, 1950, The Odyssey, Homer, çev. E.V. Rieu, Penquin Classics, 1946, 1966, Odysseia, Homeros, Çev. Sander, Istanbul, 1978
(31) Kitabı Mukaddes, Tekvin Bap 1/1,6,7,8)
(32) The God Kings and the Titans, James Bailey, St Martin's Press, New York, 1973
(33) Herodot Tarihi, Çev. Müntekin Ökmen, Remzi Kitabevi, 1973, 1983
(34) The Velikovsky Affair, Alfred de Grazia, Abacus, London, 966, 1978
(35) Ages in Chaos, Immanuel Velikovsky, Doubleday & Co., New York, 1953
(36) The World Atlas of Mysteries, Francis Hitching, Pan, London, 1978, 1979
(37) Earth in Upheavel, Immanuel Velikovsky, Abacus, G.B., 1955, 1974
(38) Disaster! When Nature Strikes Back, Encyclopaedia Britannica, Bantom, New York, 1978.
(39) Donnelly, (13)
(40) Tomas, (23)
(41) Newsweek, "The Death of the Dinosaurs", 19, Aralık, 1988
(42) The World Atlas of Mysteries, Francis Hitching, Pan Books, London, 1978
(43) Atlantis, the New Evidence, Martin Ebon, Signet, 1977
(44) Berlitz (25)
(45) Subdue the Earth, Ralph Franklin Walworth and Geoffrey Sjostrom, Panther, London, 1077,1980
(46) Tomas (23)
(47) Tomas (23) (sayfa 15)
(48) Berlitz (25)
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
1997'den beri Bimini'de araştırma yapan Miami Ejiptoloji Derneği, Atlantis'in kalıntıları olduğu iddia edilen"Scott Taşları"nda son durumu anlatıyor

Bimini'de Atlantis izleri
213psap.png


1998 yılı ilkbaharında, Miami Ejiptoloji Derneği'nin yöneticisi ve basın sözcüsü Aaron DuVal, bütün dünyada epey yankı yaratan bir basın duyurusu gönderdi medya kuruluşlarının haber merkezlerine. Bu bildiride, Miami açıklarındaki Bimini Adası'nda bir süredir devam eden araştırmalarının sonunda Atlantis'in izleri olduğunu düşündükleri son derece şaşırtıcı ve çarpıcı kalıntılar, tabletler ve duvar parçaları bulunduğunu söylüyordu DuVal. Ekip bütün hızıyla araştırmaları sürdürüyor, ancak bölgenin güvenliği sağlanmadıkça, bulguların yerinin açıklanmayacağı vurgulanıyordu.
Bu haber, 1998 boyunca büyük yankı yarattı. Yaz aylarında, Miami Ejiptoloji Derneği'nde bir basın toplantısı düzenleyen ve eldeki bulguları ortaya çıkaramayacağını, çünkü bunun son derece sıradışı bir keşif sayılması gerektiğini ve koruma altına alınmasının şart olduğunu söyleyen DuVal, izleyen dönemde medyanın ilgi odağı olmasına rağmen birkaç ciddi yayın organı hariç, röportaj vermeyi reddetti ve güvendiği arkeologlarla, bilim kurumlarıyşa bağlantı kurmaya çalıştı.

Ne var ki, aradığı desteği bir türlü bulamadı; bölgenin güvenliğinin sağlanmasına ilişkin ısrarlı talepleri de yanıtsız kaldı. Akademik çevreler, 1968 yılında bulunan Bimini Yolu'nun da bir Atlantis göstergesi olmadığını düşündüklerinden, DuVal'in iddiasını duymazdan gelmeyi seçmişlerdi. Oysa Miami Ejiptoloji derneği, buldukları kalıntılar arasında güneş sistemi takvimi olduğunu sandıkları kabartmalar; Yucatan bölgesinin uslubuna uygun olduğu kadar Mısır'daki bulgularla da paralellik gösterdiğini söyledikleri birtakım tarihsel kayıtlar da olduğundan söz ediyorlar ve metalin çok ilginç kullanımlarıyla yüz yüze geldiklerini vurguluyorlardı.

Bimini'deki çalışmalarla ilgili Aaron DuVal'in son basın duyurusu, geçtiğimiz şubat ayında yapıldı. DuVal, çalışmalarında onları motive eden hocaları Profesör Scott'un onuruna, bu bulguları "Scott Taşları" olarak adlandırdıklarını duyurdu ve güvenlik sağlanıncaya kadar yeni bir basın duyurusu yapmayacaklarını söyledi.

Uzunca bir aradan sonra, geçtiğimiz hafta DuVal, Atlantis sayfalarımızda yayımlanmak üzere İnterreks'e yolladığı e-mail'de, çalışmalardaki son durumu ve bugün varılan noktayı anlattı. DuVal'e göre artık iyice çoğalan ve sınıflanmaya başlayan tablet, kabartma, hiyeroglif ve muhtelif çizimler, Platon'un Atlantis'i ile karşı karşıya olduğumuzu tartışılmaz biçimde ortaya koyuyordu ve yakında her şey açıklanacaktı. Ama, sitenin güvenliği hala sağlanmamıştı! DuVal, en son duruma ilişkin şunları söylüyordu:

"Araştırmalarımız sürüyor. Bir yandan da, sürekli olarak 'Bize kanıt gösterin, bize Atlantis'i gösterin de inanalım' benzeri haykırışlara muhatap oluyoruz. Biz araştırmacılarız, bir şey kanıtlamak gibi bir misyonumuz yok. Bizim bulduklarımızı değerlendirerek bu kanıtı ortaya koyacak olanlar, belki de bugün bize inanmamayı yeğleyenler. Elimizde çok sayıda kanıt birikmiş durumda. Scott Taşları, bugüne kadar çok ekibin ısrarla aradığı Platon'un Atlantis'inin kanıtları. Ama çok dikkatli ve soğukkanlı davranmamız gerekiyor. Her şeyden önce, araştırma bölgesinin güvenliğinin sağlanması ve belli bir histeriyle bölgeye akın edebileceklerin kanıtlardan bir süre uzak tutulması şart. Burada yalnızca Atlantis fikrine karşı çıkanlardan değil, Atlantis destekçilerinden de söz ediyoruz. Birçok insan, bu konuda kendi teorisini oluşturmuş ve bir fikir ortaya atmış durumda. Böyle bir bulgunun, yıllardır savundukları teoriyi geçersiz kılmasından rahatsız olabilecekler var."

DuVal, Bimini'deki araştırma bölgesinde bugüne dek ele geçenler arasında antik takvimler, gökyüzü ve yeryüzü haritaları, astronomik belgeler, mühendislik planları, metal kaplı duvar parçaları, dünyada bugüne dek bulunmuş en eski toprak kaplar ve binlerce yıl öncesine yönelik tarihi kayıtlar bulunduğunu açıklıyor.

"Şu anda bütün yapmaya çalıştığımız, elde edilen bulguları sınıflayıp deşifre etmek. Bu anlamda, elimizdeki çok eski, prehistorik döneme ait bilgileri incelemekle fazlasıyla meşgulüz. Bize çok şey anlatabilecek eski matematik bilimine ilişkin kalıntıları da gözden geçiriyoruz. Çalışmamızın başından bu yana 'kanıtları ve bulgularınızı saklayamazsınız, hemen açıklayın' diyenlere vereceğimiz bir tek yanıt var: 'Her şey sırayla. Önce üç yıldır ısrarla vurguladığımız araştırma bölgesi güvenliğini artık sağlayın, biz de elimizdeki bulguları ortaya çıkaralım.' Yetkililer hala istediğimiz güvenliği sağlamış değiller."

Aaron DuVal, 1997 başlarından bu yana Bimini'de sürdürdükleri çalışmalarda ellerine geçen bulguların sıradan bir arkeolojik keşif olmadığının fazlasıyla farkında. Böylesi müthiş bir buluşa sahip çıkmak ya da onu gölgelemek isteyecek bir sürü insan olduğunu düşünüyor - dünyanın her yanından! Bu konuda haksız da sayılmaz. Ne de olsa, bulduğunu iddia ettiği kalıntılar, herhangi bir Sümer, Maya ya da Mısır şehrine ait değil; o, yüzlerce yıldır varlığı tartışılan efsanevi Atlantis'in gerçek kalıntılarından söz ediyor. Tarihi olduğu gibi değiştirecek, son derece radikal bir buluştan yani. Bu durumda, heyecanlı, tedirgin ve fazla dikkatli olmasını anlayışla karşılamak gerek.

İlerleyen günler ve aylar, DuVal'in haklı mı haksız mı olduğunu ortaya çıkaracak. Dileyelim Bimini'deki araştırma sitesinin güvenliği sağlansın ve elde edilen bulgular uzman arkeolog ve jeologlarla birlikte dünya basınının da önünde sergilensin.

11ghu0h.jpg
 

BaRY

Profesör
Katılım
27 Aralık 2007
Mesajlar
1,635
Reaksiyon puanı
12
Puanları
38
Deniz dibini gösterme özelliği çıktığında, dikkatimi çekmişti o bölge ama, hiç atlantis gibi bir şey aklıma gelmedi, dikkat ederseniz, her taraf deniz altı kablo izi dolu.
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Deniz dibini gösterme özelliği çıktığında, dikkatimi çekmişti o bölge ama, hiç atlantis gibi bir şey aklıma gelmedi, dikkat ederseniz, her taraf deniz altı kablo izi dolu.
Kablo izi derken?
 

BaRY

Profesör
Katılım
27 Aralık 2007
Mesajlar
1,635
Reaksiyon puanı
12
Puanları
38
Deniz dibini gösterme özelliği çıktığında, dikkatimi çekmişti o bölge ama, hiç atlantis gibi bir şey aklıma gelmedi, dikkat ederseniz, her taraf deniz altı kablo izi dolu.

Kablo izi derken?

Denizaltı iletişim kabloları, telefon hatları, bazı adalar için veya kıtalar arası kablolar.Hatta beşiktaşta deniz müzesi var, orada sorarsanız size 3 boyutlu modellemelerle bile anlatırlar.
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Denizaltı iletişim kabloları, telefon hatları, bazı adalar için veya kıtalar arası kablolar.Hatta beşiktaşta deniz müzesi var, orada sorarsanız size 3 boyutlu modellemelerle bile anlatırlar.
Şu an öyle bir imkanım yok:huh:
 

BaRY

Profesör
Katılım
27 Aralık 2007
Mesajlar
1,635
Reaksiyon puanı
12
Puanları
38
en azından internet kablolarının haritasını vereyim
Cable_Map_big.gif
 

BaRY

Profesör
Katılım
27 Aralık 2007
Mesajlar
1,635
Reaksiyon puanı
12
Puanları
38
Yoo iddiayı çürütmeye çalışma gibi bir iddiam yok, isteyen inanabilir, ayrıca verdiğim harita sadece fiberoptik internet kablolarının haritası, 1900 lerden bugüne kadar döşenen, binlerce hat burada gözükmüyor.Ama bilemeyeceğim, belki olduğuna inananlar için atlantistir, incelemeden bilmek zor.Atlantisin minos uygarlığıyla aynı olduğu vs. gibi birçok iddia mevcut.

Eski haritalardan buldum biraz, biz savaşırken adamlar nelerle uğraşıyordu.
1894
Submarine-cable-map.jpg


1901
1901_Eastern_Telegraph_cables.png
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Yoo iddiayı çürütmeye çalışma gibi bir iddiam yok, isteyen inanabilir, ayrıca verdiğim harita sadece fiberoptik internet kablolarının haritası, 1900 lerden bugüne kadar döşenen, binlerce hat burada gözükmüyor.Ama bilemeyeceğim, belki olduğuna inananlar için atlantistir, incelemeden bilmek zor.Atlantisin minos uygarlığıyla aynı olduğu vs. gibi birçok iddia mevcut.

Eski haritalardan buldum biraz, biz savaşırken adamlar nelerle uğraşıyordu.
1894

1901

2r2tzl5.png



öNCELİKLE SAYGIYI HAKEDEN ÜSLUBUN İÇİN TEŞEKKÜRLER, BELLİ Kİ ARAŞTIRMALARA AŞİNASIN. tEZİNİ ÇÜRÜTEYİM DERKEN ŞAKA SÖYLEMİŞTİM:)

NEYSE, KABLO MESELESİNE GELİRSEK İlk başarılı denizaşırı kablosunun 1866 yılında Great Eastern gemisi tarafından döşendiğini varsayarsak baya eskiler. Fakat görünüşe göre eski kablolar da yeni kablolar da kalıntıların olduğu iddia edilen yerde pek döşenmemeiş döşenenler ise Avrupa-Kanarya adaları-Afrikanın kuzeyi için çekilen kablolar. Batığımızın da Kanarya adalarının biraz kuzeybatısında olduğunu düşünürsek bu iddia biraz sönük kalacak gibi. Ayrıca zaten kablo olayı olsa tüm kabloların görünmesi gerekmez miydi? Düz bir hat şeklinde çekilen kablo nasıl bu şekilde görünebilir?
qqwubt.jpg




Bunun bir doğal olay olmadığı belli. Program hatası ya da kasıtlı olarak yerleştirilen birşey olduğunu da sanmıyorum. Ayrıca google earth üzerinden nasca çizimleri halk ile paylaşılmıştı. Hani şu tarlalardaki meşhur görüntüler.
2gtygqt.jpg



Belki atlantis değil ama bir tarihçi olarak kaybolmuş ve bizden daha ileri medeniyetlerin olduğuna inanıyorum. Dünya kültürü belli dönemlerde resetleniyor ve tekrar gelişmeye başlıyor insanoğlu..Mesela aşşağıdaki örnekte olduğu gibi arabistanda bulunan iskeletler'in kuranda bahsedilen ve iri yapılarıyla dikkat çeken Ad kavmine ait olduğu iddia ediliyor.
ta6048.gif




Bunun gibi birçok örnek mevcut ayrıca, Japonyanın Okinawa Adası yakınlarında bulunan Yonaguni açıklarında 1985 yılında batık kent bulundu.Denizde dalış yapan bir balıkadam suyun metrelerce altında görkemli bir antik kalıntıyla karşılaşınca hayrete kapılmıştı.Yapının basamaklarına yaklaşıp inceledi.Bu yapı düzenli kıvrımlara,oldukça hassa açılara ve şaşırtıcı bir simetriye sahipti.Balıkadam buluntuyu derhal yetkililere bildirdi.Ne var ki yapılan tüm incelemelere rağmen jeolog ve arkeologların ilgi odağı olan bu gizemli yapının sırrı hala tam olarak anlaşılabilmiş değil.
3130vtu.jpg




Bu tür şeyler insanların dikkatini çektiği için daha çok efsanelerele karışık anlatılır. Atlantis örneğini verirsek:
"Atlantis efsanesi, Ortaçağ’da Yunanlılar’dan Arap coğrafyacılara, onlardan da Avrupalı yazarlara geçmiştir. Montaigne, Buffon ve Voltaire gibi yazarlar bile bu efsaneye inanmışlardır.

Atlantis efsanesinin etkisiyle çok sayıda edebi yapıtlar da yazılmıştır. Francis Bacon’un fizik bilimlerinin ideal devletini betimleyen “Nova Atlantis (Yeni Atlantis)”, İsveçli Rudbeck’in “Atland eller Mahneim (Atlantis ya da Mahneim)”, Kristof Kolomb’u, yitik eski kıtaları aramaya çıkan biri olarak tasarlayan Katalan yazar Jacinto Verdaguer’in “L’Atlantida” adlı şiiri, Gerhardt Hauptmann’ın aynı efsaneyi simgeleştirerek, bir kadın oyuncuya âşık olan bir bilim adamının psikolojisine uyguladığı romanı Atlantis ve P. Benoit’in “Atlantide” adlı kitapları bunlardan bazılarıdır.

Ayrıca jeoloji biliminde Atlantis adı resmi olarak, Atlas Okyanusu’nun yerinde bulunduğu varsayılan karalara verilen bir addır"

Bu tür olaylara tabiki temkinli yaklaşmak gerekir fakat tamamen reddetmek insani düşünceye karşıdır. olanı reddetmek bir bozukluktur. Çünki orada bişi var yani burada binlerce yıl önce insanlar bizim ilkel dediğimiz toplumlar neler inşa etmişler işte gözümüzün önünde. bunları inkar insanın kendini inkarıdır. Ama orada tam olarak ne oldu hiç bir zaman bilemeyeceğiz, işte tam burada efsaneler araya giriyor.

Benim de demek istediğim zaten orada kesin atlantis var demek değildi. sadece paylaşıma sunmuştum.
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
Bazen bu yapılara ve kalıntılara bakarız ve şaşırırız, bu insanlar o ilkel halleriyle bunları nasıl yaptıılar?....Ama unuttuğumuz en önemli şey: "İlkel olduklarını nerden biliyoruz ki!" Bu dünya 5 milyar yaşında. Dile kolay 5 milyar. Son 1 milyon yıldır insanoğlunun olduğunu var sayarsak bu aklımızın alamayacağı büyüklükte dünya zamanı. Sizce 1 milyon yılda insanoğlu sadece internet çağına mı ulaşabildi. İnsanın en büyük zaaflarından birisi inanç eksikliğidir, çünki işine gelmez. Onlar da bizim gibi insanlardı, kendilerine ait bir kültürleri, teknolojileri, inançları, aileleri, savaşları vardı. Değişen tek şey zaman...Fakat aklımızın alamayacağı kadar eski bir zaman, o kadar eski ki hatırlayan da yok, kanıt da. Sadece bulgularımız var. Ama hala gözümüzün önünde olan şeylere inanmıyoruz, sanki bu planet üzernde sadece biz dünyaya geldik gibi. Bu dünya bile bu kadar sırlar ile doluyken bir de kainatı düşündürmek istemiyorum sizlere. Benim tezim şudur: "İnsanoğlu dünya üzerinde en ilkel haliyle yaratılıp, devamlı gelişen bir varlık olmadı, aksine; herşeyi bilen bir varlık olarak ortaya çıktı; medeniyetler yarattı sonra bir dönem oldu yok olup gitti...Sonra herşey tekrar başladı...Bunu da bana düşündüren: "neden dinazorlar şu an yok!.."
 

beyazad

Profesör
Katılım
6 Temmuz 2008
Mesajlar
1,115
Reaksiyon puanı
22
Puanları
0
1054 kişi okuyor ve kimse bişi demiyor mu? :scared:
 

badger

Öğrenci
Katılım
12 Aralık 2007
Mesajlar
31
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Son 1 milyon yıldır insanoğlunun olduğunu var sayarsak bu aklımızın alamayacağı büyüklükte dünya zamanı. Sizce 1 milyon yılda insanoğlu sadece internet çağına mı ulaşabildi.

bu soru her şeyi açıklıyor bence ;]
 

Son mesajlar

Üst