- Katılım
- 2 Haziran 2005
- Mesajlar
- 13,887
- Reaksiyon puanı
- 2,155
- Puanları
- 113
Değerli dostlar,
Güneydeki turuma Antalya’dan hemen sonra Mersin ile devam ediyorum. Burada başıma gelen hadise, hayatta duyduğum en büyük acılardan birini bana yaşattı. Bir denizanasının bu kadar can yakacağını hiç düşünmezdim.
Bugün öğlen saatlerinde tatil sitesinin havuzuna 1 saat ara verildi. O arada denize gidip jetski kullanmak istedim bir arkadaşımla.
Jetski’ye bindik ve dolaşmaya başladık. Yaklaşık 200 metre uzakta aracımız ani manevrada devrildi ve her ikimiz de denize düştük, cihaz da ters döndü. Kıyıya el sallıyoruz ama gören yok. O arada etrafımızı devasa denizanaları sardı.
İstanbul’da gördüklerimizle alakası yok. Devasa şeyler bunlar. 2-3 metrelik mesafede benim çok net görebildiğim 4-5 tane var. Bunlardan birini de bacağıma sarıldığında gördüm. O anda müthiş bir acı duymaya başladım. Tekmeleyerek uzaklaştırdım ama etraf dolu.
Tanrının mucizesi. O anda yakında bir tekne var ve kendilerinden yardım istedik. Sağ olsunlar bir aile, kiralamış gezintiye çıkmışlar. Hemen yaklaştılar. Önce arkadaşımı bindirdim sandala ben de jetski’ye tırmandım ama o da batıyor. Daha sonra ben de kayığa atladım ve canımızı kurtarmış olduk.
Kıyıdan görenler de bir araç bularak geldiler ve jetski’yi kıyıya çekmeye başladılar.
Bacağımdaki inanılmaz acı, kabarıklara dönüşmeye başladı. O anda ne yapacağınızı da şaşırıyorsunuz. Var gücümüzle kıyıya ulaştık ve sitenin doktoruna gittim hızlıca. Doktor, amonyaklı su ile yıkanması gerektiğini söyledi ve ecza deposunda da kalmadığını bildirdi.
En yakın hastane olarak Erdemli Devlet Hastanesi’ne gittik araba ile. Girişte kayıt yapan geveze bir bayan memura denk geldim. Acı içerisinde saçmalıklarını dinlerken aklımda kala şey; denizanalarının avucuma yapışamadığı oldu. Daha fazla dayanamadım ve hanımefendiden girişi hızlı yapması talep ettim. Herhalde kendi iş yerinde de geveze olarak bilinen birisi olacak ki, memur arkadaşlar da tebessüm ettiler.
Kağıdımı alıp, gözlem odasında beklemeye başladım. Hastanenin acil servisi inanılmaz kalabalık. Bisikletten düşen kız, trafik kazası yapan bir başka aile… O anda sağa sola bakmaktan kendi derdimi unuttum. Beklerken kalabalık içerisinden yeşil gömlekli bir doktorun “Denizanası nerdeğğğ denizanasığğğyy” dediğini duydum. Ne dediğine bakmadan ne demek istediğini anladım ve “Denizanası benim abi” diyerek selamladım kendisini. Espriye gülmeden “Hangi bacağın?” diye sordu.
İğne yapılması ve acıyı dindirmek için de uyuşturucu etkisi olan bir merhem sürmesi gerektiğini belirtti. Hemen başlayalım dedim. Maalesef iğneyi popodan vurmaları gerekiyormuş. En acı veren iğnelerde biriydi. Nedenini sordum, alerjinin yayılmasını engelleye bu iğnenin çok can yaktığını söylediler. Sonrasında da merhem ile operasyon tamamlandı ve araca binip yazlığa döndük.
Tabi, kendi acımızı unuttuk. Hastanede can derdine düşen onca insanı görünce acı içinde yanan bacağım nedense çok hafif kaldı bir daha da şikayet etmedim ses de çıkarmadım.
Denizanası olayına fena halde taktım. İnternetten araştırdım biraz. Genelde Eylül aylarında gelirlermiş Akdeniz’e ama denizler erken soğuduğu içi erkenden gelmişler. Kirli olan denizlerde daha çok görülürlermiş. Özellikle de atıkların denizle buluştuğu yerlerde.
Besin zincirindeki sıraya göre denizanalarının çoğalmasını engelleyen canlı, deniz kaplumbağası imiş.Deniz kalumbağalarını koruyan, çoğalmasına yardım eden dernekleri araştırıp ciddi bir bağış yapmaya da karar verdim bu musibetten sonra.
Son iki paragraftan çıkardığım sonuç şu; küresel ısınma sorununa bir de deniz canlılarını ve yaşadığı yeleri katletmemiz eklenince, acısı fena çıkıyor.
Hepimize geçmiş olsun.
Bu da Allah‘tan.
Blogum'dan.