'Feminist kadın kaybedilmiş kadındır'

mr_rain

Guru
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
23,957
Reaksiyon puanı
441
Puanları
83
"Yaratılışın aksine giderek mutlu olmak diye bir şey yoktur.Bu yüzden kadın haklarını değil, kadın olmalıyı, konuşmalıyız" diyen Sema Maraşlı'ya göre, feminist kadın kaybedilmiş kadındır!

KADIN HAKKINI DEĞİL, AKLINI KULLANMALI

Kocasıyla sorunlarını anlatan bir hanıma “Eşinizle çok inatlaşmışsınız, biraz alttan alsaydınız, tamam deyiverseydiniz duruma göre” demiştim de o da “Aaa biz cumhuriyetten beri bu kadar kadın hakkını erkeklerin karşısında susalım diye almadık.” demişti. Şimdi boşandı, tek yaşıyor, kedi sesinden bile korkuyor. Pek kıymetli kadın hakları onu korumuyor!

Sahi, cumhuriyetten beri bu kadar “kadın haklarını” bize niye verdiler ki? Erkeklerle mücadele edelim diye mi? Ortalık haklarını bilen yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Tabii bir de eşiyle hak mücadelesi yapmaktan yorulmuş bezgin kadınlarla.

Haklar konusu konuşuldukça kışkırtıcı bir etki yapıyor. Hakkım var o zaman almalıyım. Kimden ne alıyoruz? Sevgi ilişkisi olan yerde hak çetelesi tutulur mu? Hak davasının sonu ya mezarda biter ya da mahkemede.

Oğlum bir gün okuldan geldi “Anne bugün okulda çocuk haklarını anlattılar, çok hakkım varmış ona göre” dedi.

Tam da hak konusunun konuşulduğu bu günlerde kadınların uğradığı şiddette kışkırtıcı medyanın ne kadar etkisi var sosyologlar incelemeliler bence.

Cezaevlerinde yapılan bir araştırmaya göre mahkumlara suç işleme sebepleri sorulmuş. Pek çoğunun cevabı “Haksızlığa uğramıştım” olmuş.

Hak davası güdülünce kadınlarda bir ezilme korkusu yaşanıyor. Bu yüzdendir ki “Muhabbet Olsun” kitabımda, ailede muhabbet için kadınların atması gereken ilk adım “Kadın Haklarını Unut” tur.

“Muhabbet Olsun” kitabımdan küçük bir bölüm “Bunca zaman sonra gelinin sonuca bakalım. Kadınlar haklarını kullanınca mutlu oldular mı? Hayır. Kadın hakkını değil, aklını kullandığı zaman ancak mutlu olabilir. Kadınlar “aman kocamız bizi ezmesin” diye korkularından eşleriyle sürekli mücadele ediyorlar. Bunun sonucunda da kadınları, kocalarının ezmesine gerek kalmıyor, kadınlar kendi kendilerini gayet güzel eziyorlar.”

Allah kadına iletişimle donanımlı müthiş bir zeka vermiş. Kadının hakkını değil, aklını kullanarak gayet güzel mutlu olabilir.

Konuşulması gereken haklar değil, sorumluluklar ve vazifeler olmalı. Kadınların eşlerine karşı vazifeleri nedir? Erkeklerin eşlerine karşı vazifeleri nedir? Herkes kendi üzerine düşeni yapmak için gayret göstermeli.

Ve bir de sorunlar teşhis edilmeli. Hastalık belli olmadan tedavi yapılmaz. Kadın erkek ilişkilerinde en büyük sorun bence kadınlar üzerinde oynanan oyunlar. Kadınlar hem saftır hem kurnazdır. Hem kolay kanarlar hem de kolay kandırırlar. Medyanın büyük bir bölümü kadınları kandırmaya uğraşmakta. Diziler, filmler, programlar…

Dizi ve filmlerin çoğu, gerçek hayatta aradıkları erkekleri bulamamış, yalnız kadınların bilgisayarında şekillenmiş, kamerayla canlanmış hayâli erkekler ve süper aşklarla gidiyor. Son dönemde ihanetler de ağırlıkta. Fakat her dizide genellikle bir mükemmel erkek var.

Bir mükemmel erkeğe karşı bolca da kötü erkek var. Başrollerdeki mükemmel erkek modeli, zihinde gerçekle karıştırılabiliyor bu da ailelerde ciddi sorunlara sebep oluyor. Artık psikologlara gidip “Kocam bana filanca dizideki adam gibi davranmıyor” diyen kadınlar var.

Türk dizileri Arap ülkelerinde yayınlanmaya başlayınca, boşanma oranlarının fazlasıyla arttığı görülmüş. Bir hanım anlatmıştı. “Umre yapıyordum, bir Arap hanım kolumdan tuttu, durdum bana

‘ Türk erkekleri, dizilerdeki gibi siz kadınları kucaklarında taşıyorlar mı?’ diye sordu” demişti.

O çok izlenen diziden dolayı mı türedi bilmiyorum ama hayatımıza taşıma kelimesi farklı bir kullanımla girdi. Artık moda sözcük bu. Evlendirme programında ya da herhangi bir yerde her an duyabilirsiniz. “Beni taşıyacak bir erkek istiyorum.”

Geçenlerde bir genç kız anlattı, eş adayıyla görüşmeye gitmiş. Delikanlıya evlilikle alakalı epeyce bir soru sormuş. Kabirdeki melekler bile topu topu beş soru soruyorlar, bu nedir yahu? En son delikanlı “Kusura bakmayın ben sizi taşıyamam” demiş.

Velhasıl bir taşama mevzu var. Bu kadar eşitlikten bahsediliyor fakat yine taşıma görevi erkeklerin üzerinde kalıyor. Kadınlar erkekleri taşısın, desen suç oluyor, erkekler kadınları taşımalı, deyince modernlik oluyor. Bir hamal arayışıdır gidiyor.

Oysa yâr olup, bâr olmamak gerekmez mi? Yâr olmak ama sevdiğine yük olmamak en doğrusu değil mi?

Kadınların ellerine “kadın hakları” verip “kadın olma hakkı” nı aldılar. Kadın olmayı unutturdular. Hak hukuk davasına düşen kadın, erkekle mücadeleye girdi. Feminizmin eşitlik davası da alttan alta gaz verince işler iyice çığırından çıktı. Eşit olmak için benzemek gerekir. Eşit yapıda olmayanları eşitlemeye çalışmak en büyük eşitsizliktir.

Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sukuna kavuşamaz.

Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir. Çok az lanet etmiştir. Lanet ettiği şeylerden birisi de bu konu ile alakalıdır.“Kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet olsun.” buyurmuştur.

Kadın erkekleştiğinde ya da erkek kadınlaştığında Allah’ın yarattığı sistemdeki düzen bozulur.

Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey zıtlıktır. Yaratılan her şey zıddı ile kaimdir. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler. Ateş ve su, gök ve yer, güneş ve ay, nefes almak ve nefes vermek, itmek ve çekmek, kadın ve erkek, karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.

Kadın yumuşak yaratılmış, erkek sert. Güce karşı teslimiyet, iddiaya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler. Yaratılışın aksine giderek mutlu olmak diye bir şey yoktur.

Bu yüzden kadın haklarını değil, kadın olmalıyı, konuşmalıyız. Feminist kadın kaybedilmiş kadındır. Bu yüzden biz kadınlar birbirimize destek olmalı ve kurulan tuzaklara düşmemek için çalışmalıyız. Bize öğretilen bütün yanlışları unutup, fıtratımızda var olan fakat üzerine toprak atılan kadını ayağa kaldırmalıyız. Modernlik çukurunda boğulmayalım diye.

Sema Maraşlı - Haber 7
www.cocukaile.net semamarasli@gmail.com

http://www.haber7.com/haber/20110311/Feminist-kadin-kaybedilmis-kadindir.php
 

xyunusx

Doçent
Katılım
27 Haziran 2008
Mesajlar
791
Reaksiyon puanı
40
Puanları
28
sonuna kadar doğru ve sonuna kadar haklı bir yazı erkek ve kadın birbirini tamamlamak için yaratılmış iki parçadır kadının ve erkeğin yaradılışı görevleri fıtratı ve vazifeleri ayrı ayrıdır tıpkı birbirini tamamlayan dişli iki çark gibi düşünün bu dişliler yer değiştirdiğinde o çarklar birbirini tamamlayıp dönebilirmi ? hayır dönemez
 

desperado64

Rektör
Katılım
14 Ağustos 2008
Mesajlar
12,240
Reaksiyon puanı
104
Puanları
63
Bu yazının her kelimesine imzamı atarım :)
 

evowinds

Dekan
Katılım
2 Kasım 2008
Mesajlar
9,100
Reaksiyon puanı
174
Puanları
63
Çok güzel bir yazı, bir de bir kadının elinden çıkmış olması daha da anlamlı kılıyor...
 

xyz1234

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
2,587
Reaksiyon puanı
13
Puanları
38
sitemizdeki bayan arkadaşların yorumlarını bekliyoruz...
 

Berkin Bozdoğan

Profesör
Katılım
18 Mayıs 2005
Mesajlar
4,926
Reaksiyon puanı
38
Puanları
0
Selamlar,

Basmakalıp cinsiyet rollerine başkaldırı anlamında feminizim güzel gözükürken bunun yerine başka bir kalıp önerdiği için çok hoş görünmüyor. Başkaldıran, kendilerine dayatılanlara isyan eden insanlar (kadın erkek fark etmez) elbette her elde ettiğini yadsınamaz bir biat katkısıyla elde etmiş insanlar için tehdit oluşturuyor. Bu kişilere zavallı, kaybedilmiş, kötü yola düşmüş, gureba, çılgın... garip tanımlamalarla hitap ediyorlar. Olağan. :) Kendi küçük dünyamızdan çıkmayı başaramazsak diğer insanları anlayamayız. Yazar hanımefendi de kendi dünyasından çıkmadığı için pek anlama gayreti göstermeden yaftalama ve etiketleme yoluna gitmiş. Bu anlamda zaten eşitlik konusunu yanlış anlayan yazar saçmalamış da durmuş.

Eşitlik, fiziksel veya ruhsal eşitlik değil. Eşitlik; aynı iş karşılığı aynı para, aynı sosyal imkanlar, mal gibi alınıp satılmama, ekonomik ve sosyal özgürlüğün önüne set çekmeme, ikinci sınıf vatandaş olmama anlamında bir eşitlik. Tabii yazarımız konuyu istediği gibi saptırmış. Çok yazık. Bunun için mücadele insanlar değerlidir, geri kalanları çok fazla takmamak lazım.

Yazıda bahsedilen cinsiyet rol modellerini de reddetmek, bu anlamda rollerden arınıp kafasına estiği gibi yaşayabilmek her insanın hakkı olmalı. Kadınlarımızı sadece mutfak ve ev insanı erkeklerimizi sadece ekmek kavgacısı ve yük eşeği olarak yetiştirmek güzel değil. Herkes her şeyi öğrenmeli. Gerektiğinde icra edecek kadar...

Bu olmadığında ne olur? "Hayatım düzene girsin" diye evlenen insanlar... Sonra karşımıza yemek, ütü, temizlik ve cinsel ihtiyaçlar ücretsiz kaşılansın mantığıyla evlenen erkekler ortaya çıkıyor. Kadınların bunu neden kabullendiği ise meşhul. İşin içine ilahî kaynaklardan gelen emirler ve teşvikler eklenince içinden çıkılmaz bir kısırdöngü toplumumuzu sürüklüyor.

Güzel günler dilerim.

---------- Post added at 12:47 ---------- Previous post was at 12:42 ----------

Bir ek yapmak isterim,

Televizyon b*k çukuru olduğu için o konuda yazarın hakkını yememek lazım. İnsanlara dayatılan rol modelleri anlamında insanların kişiliklerinin mukallit biçimde gelişmesine sebep verdikleri açık. Bilmem kaç yıldır hayatımda TV yok, bu kadar huzur ve akıl dinginliğine ulaştığım nadirdir. Dizilere özenecek kadar dangalak var mı diye sorgulayabilirsiniz; inanın zekâ ve muhakeme gücü olarak özetleyebileceğimiz akıl kavramı herkeste eşit miktarda yok arkadaşlar. Gerçi toplum yapısına etkileri az olabilir, orasını ölçmek gerek ama turnusol kağıdı gibi (Karadenizlilerin tabiriyle) "akıldan yayan" insanları daha hızlı keşfetmemizi sağladıkları aşikâr.

Muhteşem günler dilerim.
 

EzberimSin

Profesör
Katılım
10 Nisan 2009
Mesajlar
1,340
Reaksiyon puanı
11
Puanları
38
çok güzel yazılmış anlamlı bir yazı ders çıkarmak gerekir.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
1,063
Selamlar.

Berkin, seni görünce bu konunun tarihi o kadar eski mi diye baktım, sonra baktım ki yeni bir yorum, sevindim. :) "Cinsiyet rolleri" olmasaydı eğer, cinsiyet diye bir şeyden bahsetmek de olmazdı. Dolayısıyla hem kadın ve erkek arasında farklar var deyip hem de roller yok demek çelişik olur. Öyleyse bazı roller olmalı; yoksa bir farktan bahsedilemezdi. Bununla birlikte eşit işe eşit ücret söz konusu bile olamaz kadın ve erkek arasında. Örneğin aynı iş statüsündeki erkek işçilerin nöbet ve vardiya değişimlerinde daha esnek olabilmeleri, yahut araziye bayanların değil erkeklerin çıkması veya bu arazi işlerinde aynı mühendislik görevinde bulunan kadınla erkekten yalnızca erkeğin etüt yapması, yine aynı şekilde aynı işi yapan kadın ve erkek arasında hastalık izinlerinin epey farklı olması, ek olarak kadınların doğum izni süreci ve buna benzer birçok şey düşünüldüğünde kadın ve erkek arasında teorik olarak bile aynı işe aynı ücret diye bir şey söz konusu bile olamaz, kendimizi kandırmamak gerekir bu konuda.

İkinci sınıf vatandaş olma konusuna gelince; aslında eşitlik adına ortada bir pozitif ayrımcılık var. Hatta tam da bugünlerde kadınlara yönelik bir takım özel kanunlar çıkarılması gündemde. Öyleyse bu nasıl eşitlik veya bu nasıl kendini kandırmaktır sorusunu da gündeme getiriyor bu durum. Ha bu gerekli midir? Bazı alanlarda kadınlar için ayrıcalık gerekebilir; fakat bu zaten "eşit sosyal statü" diye bir şeyin gerçekçi olmadığını açıkça gösteriyor zaten. Yok eğer ısrarcı oluyorsak bu utopik isteklerde, öyleyse tamamen eşit olması gerekir; kjadın ve erkek diye iki ayrı cinsiyetten hiç bahsetmemek ve herkese tam tamına eşit davranmak ve herkesten eşit şeyler beklemek gerekir. İnan bana, ilk başta kadınlar karşı çıkar böyle bir "eşitlik"e :)
 

Rom.

Rektör
Emektar
Katılım
11 Aralık 2008
Mesajlar
15,332
Reaksiyon puanı
177
Puanları
63
Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey zıtlıktır. Yaratılan her şey zıddı ile kaimdir.

işte budur.
 

FightFor

Öğrenci
Katılım
4 Haziran 2010
Mesajlar
36
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
"Kadın Haklarını Unut" yazının anafikri olmuş zaten. Hayatımda okuduğum en saçma yazılardan biri. Her hakkını savunan kadını feminist gibi gösterip erkek egemenliğini pekiştirmeyi amaçlayan bir durum. Modernleşmeyi bir çukura benzetmiş yazısında.

Kaldı ki ülkemizde kadınlar sokak ortasında infaz ediliyor. Polis koruması verilmeyen kadınların kocaları tarafında öldürüldüklerine şahit oluyoruz. Henüz ülkemizde kadın hakları tam olarak yerleşmemişken "kadın haklarını ununutun" demek biraz cahilliğe kaçıyor.

Bu yazının tek kelimesine bile katılmıyorum.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
1,063
"Kadın Haklarını Unut" yazının anafikri olmuş zaten. Hayatımda okuduğum en saçma yazılardan biri. Her hakkını savunan kadını feminist gibi gösterip erkek egemenliğini pekiştirmeyi amaçlayan bir durum. Modernleşmeyi bir çukura benzetmiş yazısında.

Kaldı ki ülkemizde kadınlar sokak ortasında infaz ediliyor. Polis koruması verilmeyen kadınların kocaları tarafında öldürüldüklerine şahit oluyoruz. Henüz ülkemizde kadın hakları tam olarak yerleşmemişken "kadın haklarını ununutun" demek biraz cahilliğe kaçıyor.

Bu yazının tek kelimesine bile katılmıyorum.

Eğer "eşitlik" varsa, "kadın hakları" diye bir şey olamaz, "insan hakları" herkese yeterli olmalıdır. Kadın hakları diye bir şey icat edilmiş olması, eşitliğin olmadığını baştan ilan etmektir. İnsan haklarının iyileştirilmesini talep etmek başka bir şeydir, kadın hakları diye özel bir takım haklar icat edilmesi bambaşka bir şeydir. Kendimizi kandırmanın tarihi çok yakın bir geçmişe dayanıyor bu konuda ve dünyanın bu sürede ciddi değişimler geçirmiş olması da manidardır. "Kadın hakları" olgusu, erkeklerin kadınları kendi amaçları doğrultusunda kullanma ve hatta tüm dünya politikasını bu şekilde yönlendirebilme ihtiyacının sebep olduğu bir icattır ve feminizm bunun modern adıdır.
 

Fantoma

Profesör
Katılım
9 Ağustos 2008
Mesajlar
2,506
Reaksiyon puanı
27
Puanları
48
Elimize bakalım.
Beş parmağın boyu birbiriyle aynı mı?
Elbette toplumu oluşturan bireylerin cinsiyeti, ekonomik yapısı, vb. farklı olacaktır.
Ancak yetiştirilirken kadın, toplumumuzda hep ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
Daha çocukken oluşan bu yetiştirme hatası, yaşlar ilerledikçe ve hele evlenince, sadece ev işlerini kotarma ve çocuk yapmaya yardım olayına dönüşünce, kadın, benliğini aramaya ve özellikle TV'de gösterildiği gibi sahte yaşamların hayaline itilmektedir.
Halbuki bilinçli ailelerde, kız çocuklarının yaşamdaki rollerinin öğretisi doğru verildiğinde, yetişen o ezikliği hissetmemekte, hakkını nasıl arayacağını, yaşamdaki değerini zaten kanıksamış olmaktadır.
Zihniyetler değişmedikçe, özellikle daha çocukluktan o bilinç verilmedikçe, işte toplumumuzda bu tür çarpık, erkekleşmiş kadın oluşması gayet doğaldır.
 

D'Artagnan

Asistan
Katılım
12 Ocak 2010
Mesajlar
305
Reaksiyon puanı
9
Puanları
0
Eğer "eşitlik" varsa, "kadın hakları" diye bir şey olamaz, "insan hakları" herkese yeterli olmalıdır. Kadın hakları diye bir şey icat edilmiş olması, eşitliğin olmadığını baştan ilan etmektir. İnsan haklarının iyileştirilmesini talep etmek başka bir şeydir, kadın hakları diye özel bir takım haklar icat edilmesi bambaşka bir şeydir. Kendimizi kandırmanın tarihi çok yakın bir geçmişe dayanıyor bu konuda ve dünyanın bu sürede ciddi değişimler geçirmiş olması da manidardır. "Kadın hakları" olgusu, erkeklerin kadınları kendi amaçları doğrultusunda kullanma ve hatta tüm dünya politikasını bu şekilde yönlendirebilme ihtiyacının sebep olduğu bir icattır ve feminizm bunun modern adıdır.

Zaten "kadın hakları" denildiği zaman eşitliğin sağlanması istenmektedir. Bunun daha ötesi bir anlam taşımaz, burdaki yorumuna katılmıyorum. Kadınların tüm siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik vs. hakları erkekler ile eşit olsa zaten insan haklarının ve de kadın haklarının gereği yerine getirilmiş olur.

Ayrıca bu yazıya ben de katılmıyorum. Çok cahilce bir bakış açısı var yazının içeriğinde. Modernleşmeyi bir çukura benzeten zihniyetin varmak istediği nokta belli...

Hakkını savunan kadınları Feminist gösterip onları yine köleleştirme, baskı altında tutma zihniyeti halen ülkemizden mevcut maalesef.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,887
Reaksiyon puanı
175
Puanları
1,063
Zaten "kadın hakları" denildiği zaman eşitliğin sağlanması istenmektedir. Bunun daha ötesi bir anlam taşımaz, burdaki yorumuna katılmıyorum. Kadınların tüm siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik vs. hakları erkekler ile eşit olsa zaten insan haklarının ve de kadın haklarının gereği yerine getirilmiş olur.

Ayrıca bu yazıya ben de katılmıyorum. Çok cahilce bir bakış açısı var yazının içeriğinde. Modernleşmeyi bir çukura benzeten zihniyetin varmak istediği nokta belli...

Hakkını savunan kadınları Feminist gösterip onları yine köleleştirme, baskı altında tutma zihniyeti halen ülkemizden mevcut maalesef.

Maalesef yanlış yorum; çünkü kadınlar için "pozitif ayrımcılık" yaklaşımı benimsenmiştir. Yani kadınlara özel uygulama ve yönetmelikler. Forumda benzer tartışmalar da var; dolayısıyla zannediyorum asıl cahillik, işin içinde olmadan, sadece televizyon ve gazete ağzıyla konuşmaktır. Eşitlik söz konusu olamayacağına göre, asıl adaletsizlik eşit olmayana eşit davranmaktır. Dolayısıyla da gerçek cahillik, kadınlar ve erkeklerin tamamen eşit uygulamalara tabi tutulmasını istemek olur.

Kadın ve erkekler için farklı uygulamalar olması bazı konularda gereklidir; fakat bu gerekliliği kabul etmek, aynı zamanda eşit olmadıklarını da kabul etmektir. Öyleyse "kadın hakları" diye bir şeyden söz edilemez. Eğer gerçekten senin dediğin gibi "eşitliğin sağlanması" istenseydi, örneğin kadınlar doğum iznine çıkamazlardı, arazide etüt yapmaları gerekirdi ve daha bunun gibi birçok örnek gösterebiliriz. Bunlar mantıklı değilse, kadın ve erkek her alanda eşittir ve eşit şartlara tabi tutulmalıdır demek de mantıklı değildir.

Öyleyse hem kadın ve erkek eşittir deyip hem de kadınla erkeğe farklı uygulama yapmak gerekir demek, işte gerçek cahillik budur. Bununla birlikte ezber bir ağızdan "siyasal, kültürel, ekonomik hakları eşit olmalıdır" demek yeterli değil; bu konuşma tarzı genellikle maalesef ne dediğini bilmeyen, piyasa söylemine kanmış kimselerin ifadeleri. Ne demek olduğu belli olmayan muğlak şeyler; sadece anlaşmazlık çıkarmak için sarf edilmiş, bir amaca hizmet etmeyen ifadeler. Çünkü siyasal olarak kadınların erkeklerden bir farkı yok, kültürel olarak oluşan fark, kadın ve erkeğin doğasından kaynaklanır (kadınları ikinci sınıf gören töreciler hariç), ekonomik olarak ise hiç değinmeyelim bile çünkü kadınlar erkeklerden daha iyi durumdalar bu konuda; daha az işle aynı maaşı alıyorlar. Peki ne kaldı geriye? Gazeteye çıkan eşini döven adamlar toplumun bir sorunudur, devlet nezdinde kadın erkek eşitsizliğine işaret etmez. Haliyle burada insanlara verilmesi gereken insani yaklaşım ve değerlerdir; eğitimdir. Bu durum Türkiye'nin anlamlı bir dünya görüşü olmayışından kaynaklanıyor; batının modern dünya aldatmacasına kanmış olmamızın bunda büyük etkisi var. Günlük yaşantımızı "sosyal" makine hayatına çevirmiş durumdayız o yüzden.

Bir de benim anlamadığım eşit olmayınca kadın ikinci sınıfmış gibi algılanması. Yani arada fark olması, birinin birinci sınıf, diğerinin ikinci sınıf olduğu anlamına gelmez. Bu özellikle böyle gösterilmeye çalışıyor; toplum da gerçekten bununla oyalanıyor. Özetle topluma bir gündem yaratılıyor, toplum onunla oyalanırken olacak olan zaten oluveriyor; bu bir yönetim biçimi.
 

D'Artagnan

Asistan
Katılım
12 Ocak 2010
Mesajlar
305
Reaksiyon puanı
9
Puanları
0
Maalesef yanlış yorum; çünkü kadınlar için "pozitif ayrımcılık" yaklaşımı benimsenmiştir. Yani kadınlara özel uygulama ve yönetmelikler. Forumda benzer tartışmalar da var; dolayısıyla zannediyorum asıl cahillik, işin içinde olmadan, sadece televizyon ve gazete ağzıyla konuşmaktır. Eşitlik söz konusu olamayacağına göre, asıl adaletsizlik eşit olmayana eşit davranmaktır. Dolayısıyla da gerçek cahillik, kadınlar ve erkeklerin tamamen eşit uygulamalara tabi tutulmasını istemek olur.


Asıl cahillik kadın ve erkeğin eşit olamıyacağını düşünmektir. Kaldı ki hangi alanlarda eşit olamıyacağını da yazmamışsın. Pozitif ayrımcılık zaten eşitliği sağlamak için kullanılır. Ayrıca özel uygulama ve yönetmelikler engelliler, azınlıklar vb. gibi alanlarda da uygulanır. Bu onların toplumda eşit “haklara” sahip olmadıkları anlamına gelmez. Burada bahsettiğimiz fiziksel güç gerektiren alanlarda eşitlik değildir. Kadınların erkeklerle boks yapması veya onlarla futbol oynaması gibi fizik kurallarının sınırladığı alanları demiyoruz herhalde. Burada kullandığımız eşitlik kavramı “Kullanılamayan ya da Kullandırılmayan” haklara ve ataerkil yapısı olan toplumun baskısına yöneliktir.

Kadınlar için “Pozitif ayrımcılık” sadece kadınların “dezavantajlı” olduğu durumlarda istenen bir ayrımdır. “Pozitif ayrımcılık” bazı durumlardan dolayı kullanılamayan hakların kullanılabilmesini sağlamaya yöneliktir ve eşitliğin sağlanabilmesi için istenmektedir. Pozitif ayrımcılık fazladan bir hak değil bazı durumlarda herkesle eşit olabilmenin garanti altına alınabilmesidir. Kaldı ki kadınlara geçmişte verilen hakların birçoğu pozitif ayrımcılık uygulanarak verilmiştir. Ayrıca “pozitif ayrımcılık” cinsiyet, engellilik, ırk, din vb. ayrımını engellemek ve bir dezavantaja dönüşmesini önlemek gibi durumlarda eşitliğin sağlanabilmesi için de uygulanır.

Pozitif ayrımcılık nedir?
Pozitif ayrımcılığın tarihsel gelişimine cinsiyet, istihdam, engellilik ve ırk bağlamlarında göz atarsak kavramın 1970-1980li yıllarda şekillendiğini görürüz:


  • 1970 Eşit Ücret Sözleşmesi (EPA) ile eşit işe eşit ücret alımı sağlanmıştır. Bu sayede kadın ile erkek daha eşit pozisyona gelmiştir.
  • 1975’de Cinsiyet Ayrımcılığı Sözleşmesi (SDA) ile cinsiyet ayrımcılığı istihdam, eğitim ve çeşitli hizmet alanlarında yasaklanmıştır. Bu anlaşmayla aynı zamanda evlilere verilen daha geç işten çıkarma hakkı da engellenmiştir.
  • 1976 Irksal İlişkiler Sözleşmesi (RRA) sosyal yaşamdaki ırk temelli ayrımcılıklara hukuksal anlamda bir son verilmiştir. 1989 İstihdam Sözleşmesi (EA) yine iş hayatında kadınların haklarına yönelik düzenlemeler getirmiştir.
    1995’te engellilere karşı yapılan ayrımcılığın önlenmesi açısından Engellilik Ayrımcılığı Sözleşmesi (DDA) yayımlanmıştır.
  • 1996 İstihdam Hakları Sözleşmesi (ERA), çalışanların haklarını geniş bir perspektifle ele almış ve belirleyici kurallar getirerek pozitif ayrımcılık çerçevesini belirginleştirmiştir.
  • 1999 yılında, çalışanlar için askerlik ve doğum izni düzenlemeleri yapılmıştır.
    2002 yılında yeniden düzenlenen İstihdam Sözleşmesi çalışanların esnek çalışma saatleriyle çalışabilmelerine olanak sağlamıştır.
  • 2003 yılında yapılan Eşit İstihdam Düzenlemeleri ile din ve cinsiyet tabanlı ayrımcılıklar daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmış ve mesleki maaş şemaları hazırlanırken yapılan haksızlıklar önlenmeye çalışılmıştır.
Günümüzde pozitif ayrımcılık kavramı, yasalarla şekillenmekle beraber sosyal bilincin gelişmesiyle beraber daha çok benimsenmiştir. Eğitimde fırsat eşitliği, pozitif ayrımcılığa gerek kalmadan ayrımcılığın engellenmesinin tek yolu olarak karşımıza çıkar ve bilincin gelişmesiyle eğitime verilen önem artmıştır. Ülkemizde de engellilerin ve kız çocuklarının eğitimine verilen önem uzun vadede pozitif ayrımcılık uygulamalarına katkı sağlar. İnsanların fırsatları olmadığı için ortaya çıkaramadıkları potansiyeli kullanılır kılar. Azınlık grupların etkili pozisyonlara gelmesi, ortamın herkes için daha da adaletli olmasını sağlayabilir.


Kadın-erkek eşitsizliğinde pozitif ayrımcılığın rolü
Toplumun bakış açısı, toplumsal cinsiyet yoluyla kadına ve erkeğe bazı görevler vermiştir. Bu durum günümüzde de çok değişmemekle birlikte, farklı boyutlar kazanmıştır. Kadınların her zaman başarılı erkeklerin arkasında ve onu destekler konumda yer alması günümüzde kadınların iş hayatında girmesi ve kendi kişisel başarılarını talep etmesiyle yeniden şekillenmiştir.
Pozitif ayrımcılık kavramı 1970’lerde şekillenmeye başladığında, ilk akla gelen kuşkusuz dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlardı. Kadınların istihdama katılmaması, hem üretkenlik hem de alım gücü bakımından önemli bir kayıptı. Erkeklerin egemen olduğu sosyal, politik ve ekonomik alanda, bu eşitsizliği azaltmaya yönelik uygulamalar başlatıldı. Eşit eğitim imkânları sayesinde kız çocuklarının eğitime burslar vererek teşvik edilmesi kuşkusuz en önemli adımdı. Politik düzenlemeler, seçim kanunlarına bazı özel hükümlerin eklenmesiyle şekillendi. 1975’te bu konu özellikle dile getirilerek siyasete eşit katılım için kota uygulamalarının gerekliliğine dikkat çekildi.
Bu uygulamalar kadının erkek ile daha eşit bir konuma gelmesini sağlarken, kadınların kişisel, biyolojik ve fizyolojik özelliklerinin göz ardı edilmesine, dolayısıyla onların aile hayatı ile iş hayatı arasındaki konumlarını belirleyememelerine yol açtı. Toplumsal değişimin aynı hızla gerçekleşmemesi ve kadının iş haricindeki sorumluluklarının değişiklik göstermemesi, kadının sırtındaki yükün daha da artmasıyla sonuçlandı. Pozitif ayrımcılık sonucunda iş hayatına girebilen kadının ihtiyaçları doğrultusunda, mesaiye kalmamaları, daha az seyahat etmeleri, daha hafif işlerde çalışmaları, çocuk ve aile ile ilgili durumlarda daha kolay izin alabilmeleri, çok riskli görevlerin kadın çalışanlara verilmemesi, uzun doğum izinleri ve erken emeklilik hakkı gibi bazı düzenlemeler yapıldı.
Günümüzde iş hayatında aktif olan kadınların büyük çoğunluğu, yapılan araştırmalara göre, pozitif ayrımcılığa karşıdır. Kadın oldukları için farklı haklar elde etmek yerine, sadece performansı etkileyen bazı olumsuz olayların ortadan kalkmasına yönelik uygulamalar istemekteler. Bu durumda pozitif ayrımcılığın kendi başına sadece teoriden ibaret olduğu ve birtakım pratik düzenlemelerle desteklenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Doğum oranının düşük olduğu ülkelerde kadınların iş hayatında daha aktif rol alması tesadüf değildir. Kadınların fizyolojik ve ailevi nedenlerden dolayı kariyerlerine ara vermesi sonucu, üst düzey yönetim pozisyonlarına ilerleme konusunda erkekler daha başarılı olmuşlardır. Anneliğin kadınların kariyer planlamasını olumsuz etkilemesi sonucu çoğu iş kadını çocuklarını yetiştirebilmek uğruna iş hayatlarından vazgeçmektedirler. Şirketlerde küçük çocukların bakımını üstlenecek tesislerin ya da kreşlerin bulunmaması da bunu hızlandıran nedenler arasındadır. 100 kadın çalıştıran şirketlerin kendi bünyelerinde kreş açma zorunluluğu bulunurken, şirketler bu rakamın biraz altında kadın çalışan istihdam ederek bu zorunluluktan kurtulmaktadırlar. Bu da kadınların iş hayatına olabilecek katkılarını büyük oranda engellemektedir. Dolayısıyla, pozitif ayrımcılık uygulamalar, mevcut kanunların doğru uygulanmasıyla da desteklenmelidir.
kaynak


Kadın ve erkekler için farklı uygulamalar olması bazı konularda gereklidir; fakat bu gerekliliği kabul etmek, aynı zamanda eşit olmadıklarını da kabul etmektir. Öyleyse "kadın hakları" diye bir şeyden söz edilemez. Eğer gerçekten senin dediğin gibi "eşitliğin sağlanması" istenseydi, örneğin kadınlar doğum iznine çıkamazlardı, arazide etüt yapmaları gerekirdi ve daha bunun gibi birçok örnek gösterebiliriz. Bunlar mantıklı değilse, kadın ve erkek her alanda eşittir ve eşit şartlara tabi tutulmalıdır demek de mantıklı değildir.


Kadın ve erkekler için farklı uygulamalar olması onların eşit olmadıklarını kabul etmek anlamını asla taşımaz. Neticede kadın çocuk sahibi olmak da istemeyebilir. Çalışan kadına doğum izni vermek sadece kadının değil aynı zamanda erkeğin de hakkıdır. Aksi takdirde kadın iş yaşamına katılamıyacağı için çocuk sahibi de olmak istememe gibi bir duruma gelebilir. Ya da sadece erkeğin geliri bir evi geçindirmeye yetmeyebilir. Bu durum sadece kadının değil, en küçük sosyal birim olan ailenin korunmasına yöneliktir.

Kaldı ki gelişmiş toplumların hepsinde bu izin vardır ve de kadın erkek eşitliğini bozmaz. Senin burdaki yorumun kadının erkek ile aynı fiziksel özelliklere sahip olmadığından eşit olamıyacağı. Bu muğlak ifadeyi kadın erkek eşitliğine karşı çıkanlar her fırsatta söyler. Fakat biz burda fiziksel değil kadınların doğuştan gelen haklarını tartışıyoruz.

Ve alıntıdaki son cümlende çok abartılı bir ifade kullanmışsın. Kimse kadının her alanda erkek ile eşit şartlara tabii tutulmasını zaten istememektedir. Hiç kimse kalkıpta kadınlara mecburi askerlik zorunlu olsun vb. bir şey söylemiyor.

Öyleyse hem kadın ve erkek eşittir deyip hem de kadınla erkeğe farklı uygulama yapmak gerekir demek, işte gerçek cahillik budur. Bununla birlikte ezber bir ağızdan "siyasal, kültürel, ekonomik hakları eşit olmalıdır" demek yeterli değil; bu konuşma tarzı genellikle maalesef ne dediğini bilmeyen, piyasa söylemine kanmış kimselerin ifadeleri. Ne demek olduğu belli olmayan muğlak şeyler; sadece anlaşmazlık çıkarmak için sarf edilmiş, bir amaca hizmet etmeyen ifadeler. Çünkü siyasal olarak kadınların erkeklerden bir farkı yok, kültürel olarak oluşan fark, kadın ve erkeğin doğasından kaynaklanır (kadınları ikinci sınıf gören töreciler hariç), ekonomik olarak ise hiç değinmeyelim bile çünkü kadınlar erkeklerden daha iyi durumdalar bu konuda; daha az işle aynı maaşı alıyorlar

Siyasal Hakların eşit olması : Siyasetin her alanında kadınlara fırsat eşitliği sağlanmasıdır ki meclisimizdeki kadın milletvekili sayısına bakarsan ne demek istediğimi anlarsın. Erkeklerin belirlediği milletvekili adayları arasından kaç kadına onay çıkmış bakınız bugünkü meclisimize : http://www.yardimx.com/haber/diger-konular/tbmm’de-kadin-ve-erkek-milletvekilleri-sayisi.html

Yani siyasal konularda kadınlar hiç de erkekler ile eşit vaziyette değil maalesef.

Kültürel Hakların eşit olması : İnsanların kendi ailelerinden veya dışarıdan hiç bir baskı altında kalmadan kendi kültürlerini yaşayabilmesini, din, dil, mezhep vs. gibi nedenlerden dolayı baskı görmemesi ve toplumdaki her bireyin eğitimde aynı fırsat eşitliğine sahip olmasıdır. Örneğin evlendikten sonra bir kadının mensup olduğu kültür nedeni ile eşinden baskı görmesi veya okumak isteyen bir kız çocuğunun ailesi tarafından okula gönderilmemesi, tiyatro, sinema vb. kültürel etkinliklere katılamama gibi durumlar ülkemizde halen var olan olgulardır. Her insanın kültürünü yaşama ve eğitimde eşit olma hakları olduğu gibi kadınların da hakkıdır. Peki bu ülkede ve gelişmiş batılı ülkeler haricinde diğer ülkelerde bu haklar sonuna kadar korunabiliyor mu ? Ayrıca bunu kadın ve erkeğin doğasından kaynaklandığını belirtmen çok anlamsız, geçmişte de böyle düşünülseydi kadınlar bugünkü haklarına bile sahip olamayacaklardı.

Ekonomik Haklar : En başta iş yaşamına katılabilme ve eşit işe eşit ücret olarak tanımlanabilir. Peki bu ülkede kadınların iş yaşamına katılma oranı nedir ?

Kayseri Sanayi Odası (KAYSO) Başkanı Mustafa Boydak, Avrupa'da kadınların çalışma oranı yüzde 45-50 iken bu oranın Türkiye'de hala yüzde 15 civarında olduğunu söyledi.
kaynak

Demek ki kadınların ekonomik durumları erkeklerden daha iyi değilmiş. Bir- iki istisna ile çalışamayan %85 lik kesimi gözardı ediyorsun. Kadınlar daha az işle aynı işe eşit maaşı alıyor derken kaynak göster çünkü muğlak bir ifade olmuş yorum tamamen sana ait. Kendi başarısı ile bir yerlere gelmiş olanları küçümseme gibi bir durum var senin yorumunda. Bu da kadın - erkek eşitliğine objektif bir bakış açısı olmamış.



Peki ne kaldı geriye? Gazeteye çıkan eşini döven adamlar toplumun bir sorunudur, devlet nezdinde kadın erkek eşitsizliğine işaret etmez. Haliyle burada insanlara verilmesi gereken insani yaklaşım ve değerlerdir; eğitimdir. Bu durum Türkiye'nin anlamlı bir dünya görüşü olmayışından kaynaklanıyor; batının modern dünya aldatmacasına kanmış olmamızın bunda büyük etkisi var. Günlük yaşantımızı "sosyal" makine hayatına çevirmiş durumdayız o yüzden.


Katılıyorum dayak olayı toplumsal bir sorundur. Ama bunu aşmak için gayret etmesi gerekenlerin başında devlet bulunur. Verilecek tüm eğitimleri devlet organize etmek, dayak yiyen eşlerin haklarını gözetecek yasal ve ekonomik tedbirleri almak devletin vazifesidir. Bunu sağlayamadığınızda bu devlet nezdinde kadın erkek eşitsizliğine işaret eder. Son günlerde eşlerinden boşandıkları için sokak ortasında infaz edilen kadınların haberleri tüm medyada yayınlandı günlerce.

Batı siyasetine olan nefretim ne kadar çoksa bilimine saygım o derece çoktur. Ve batıda yaşayan insanların sahip olduğu haklara ve gelişmişlik seviyesine bizim insanlarımızın da sahip olmasını istemeyecek kadar cahil değilim. Batıdaki bir kadın, erkek tüm insanlar hangi haklara sahip ise ülkemde yaşayanlar için de aynı hakları istiyorum. Ve modernleşmeyi ne bir çukura ne de bir dayatmaya benzetiyorum. Modernleşme her toplum için kaçınılmaz bir durumdur. Kullandığınız bilgisayar bile modern teknolojinin bir sonucu zaten. Modernleşme demek Batı’ nın tüm kültürünü alalım anlamına gelmez ama bu Batı da olan iyi şeyleri almayacağımız ve baskıcı bir rejim kurmamız gerektiği anlamına da gelmemelidir. Mesela insan hakları, kadın hakları, engelli hakları, çocuk hakları, hayvan hakları gibi her toplum için evrensel sayılabilecek hakları ülkemde de görmek isterim. Onların ulaştığı modern eğitim, teknoloji vb. seviyesine ulaşabilmeyi isterim. Modernleşme derken sanayide, teknolojide, eğitimde, vb. gibi alanların da bulunabileceğini ancak cahiller gözardı edebilir. Modernleşmeyi çukura benzettiğiniz sürece töre cinayetleri de devam eder.

Bir de benim anlamadığım eşit olmayınca kadın ikinci sınıfmış gibi algılanması. Yani arada fark olması, birinin birinci sınıf, diğerinin ikinci sınıf olduğu anlamına gelmez. Bu özellikle böyle gösterilmeye çalışıyor; toplum da gerçekten bununla oyalanıyor. Özetle topluma bir gündem yaratılıyor, toplum onunla oyalanırken olacak olan zaten oluveriyor; bu bir yönetim biçimi.


Tabii ki hiç bir insan özde ikinci sınıf olamaz. Kadını ikinci sınıf görenler eşit olduğunu kabul etmeyenlerdir...

Güneydoğu’da kendi rızası olmadan küçük yaşlarda zorla evlendirilen, okula gönderilmeyen kız çocuklarının durumuna ne diyorsun peki. Onlar birinci sınıf vatandaş gibi mi yaşıyorlar. Siz onlara haklarını kullandırmak için bir şeyler yapmadığınız sürece daima 2. Sınıf bir yaşama mahkum olacaklardır. Burada söz konusu olan onların hangi sınıfta oldukları değil ama hangi sınıfta yaşamaya mahkum edildikleridir. Ve ülkemizdeki gerçek olan, halen büyük oranda kadının ikinci sınıf bir yaşama mahkum edildiğidir.

Son söz : yazı çok uzun oldu hata yapmışsam affola :)
 
Üst