- Katılım
- 5 Eylül 2009
- Mesajlar
- 1,657
- Reaksiyon puanı
- 75
- Puanları
- 0
Evvel Zaman Içinde Halifelik Vardi
1-2 Kasim 1922 gecesi saat 3.00’te, gök gürültüsünü andiran alkislar arasinda Saltanat’in kaldirilmasini saglayan iki maddelik kanunun 1. maddesinde, Misak-i Milli sinirlari içinde TBMM Hükümeti’nden baska hükümet taninmayacagi kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde “Türkiye Devleti, Hilafet Makami’nin dayanagidir” denmisti. Çünkü henüz dinî hassasiyetleri kullanmaya ihtiyaç vardi. Nitekim geçtigimiz günlerde CHP Mersin Kadin Kollari üyesi bir grup modern hanimin çarsaf yirtarak kutladigi Hilafetin Ilgasi ancak 16 ay sonra gerçeklesti. Gelin bu 16 ayin hikâyesine birlikte bakalim.
Eskisi gitti, yenisini seçelim
Ankara’nin Istanbul’daki adami Refet (Bele) Pasa, Vahdettin’in maiyetindeki dokuz kisiyle birlikte 17 Kasim 1922 sabahi saat 6.00’da iki Ingiliz Kizilhaç ambulansi ile önce Tophane rihtimina, oradan da Ingilizlerin HMS Malaya gemisine bindigini haber verdiginde, Ankara rahat bir nefes almis olmali. Çünkü Meclis, Saltanat’i ilga ederken Vahdettin’in Halifeligi Islami usullere uygun bir fetva ile sonlandirilmis degildi. Vahdettin o günlerde henüz hainlikle suçlaniyor da degildi. Bu durumda devlette iki baslilik kaçinilmaz oldugu için Vahdettin’in ülke disina kaçmasi, Ankara’nin isini büyük ölçüde kolaylastirmisti. Yine ayni gerekçe ile yeni bir Halife seçmek gerekiyordu.
18 kasimdaki oturumda, seçilecek Halife’ye biât edilip edilmeyecegi, Halife’nin Ankara’da mi yoksa Bursa’da mi ikâmet etmesi gerektigi gibi konulardaki atesli tartismalar yapildiktan sonra ertesi gün yeni Halife’nin seçimi yapildi. Seçime katilan 162 mebustan 148’i Hükümetin adayi olan Sultan Abdülaziz’in oglu Abdülmecit Efendi’ye oy verirken, dokuz milletvekili çekimser kalmis, diger bes oy II. Abdülhamid’in sehzadelerinden Selim ve Abdürrahim efendilere gitmisti.
Abdülmecit Efendi, devlet görevleri yaninda, ressamligi ve sanatsal olaylara verdigi maddi, manevi destekle taniniyordu. Saray Ressami Fausto Zonaro ve Sanayi-i Nefise Mektebi hocasi Salvatore Valeri gibi önemli isimlerden resim dersi alan Abdülmecit Efendi, Osmanli Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çikarma girisimlerine, Galatasaray Sergilerine, Sisli Atölyesi’ne, Viyana Sergisi’ne ve ünlü ressam Avni Lifij’in Paris’te burslu olarak okutulmasi gibi konulara destek olmus, alti dil bilen aydin bir kisiydi.
Ankara’nin sartlari
TBMM’nin kararini Abdülmecit Efendi’ye teblig etmek üzere Müfid Efendi baskanliginda kura ile seçilmis 15 kisilik heyet Istanbul’a gönderildi. Ankara törenin sade olmasini istiyordu ancak Abdülmecit’in bazi istekleri vardi. Mustafa Kemal bunlar arasinda özellikle Abdülmecit’in Fatih kiyafetine bürünmek istemesini alayli bir gülme ile karsilayacakti. Refet Pasa’ya bir telgraf çekilerek, Vahdettin’in “Halife-i Müslümin” unvaniyla birlikte “Hadim’ül Haremeyn” unvanini da kullanabilecegi, ancak Fatih kiyafeti ya da askerî üniformayi kesinlikle giyemeyecegi, kiyafetinin “Istanbulin” (pantolon ve ceketten olusan sade bir kiyafet türü) olacagi kesin bir dille belirtildi. Ancak Abdülmecit biât töreni sirasinda tahtinin Hümayun’un Topkapi Sarayi’nin Akagalar Kapisi önüne konulmasini, Kiliç Alayi ve muayede denilen el öpme töreninin yapilmasini, ardindan Eyüp Sultan’a gidilmesini istiyordu. Anlasilan eski altin günleri canlandirmayi hayal ediyordu.
Halifelik töreni
24 kasim cuma günü önce Topkapi Sarayi’nda Kutsal Emanetler bölümüne giden Meclis Heyeti, Vahdettin’in gidisinden sonra hiçbir seyin eksik olmadigina dair mazbatayi aldiktan sonra Bagdat Kasri’na gitti. Burada Müfid Efendi bir konusma yapip kirmizi bir atlas kese içinde seçim mazbatasini yeni Halife’ye verdi. Kutsal Emanetler Dairesi’nin anahtari Abdülmecit Efendi’ye teslim edildikten sonra hep beraber Hirka-i Serîf’in ziyaret edilmesiyle Bîat Merasimi tamamlandi.
Ancak hutbenin Istanbul’dan önce Ankara’daki Haci Bayram Veli Camii’nde ve Meclis’in bir temsilcisi tarafindan okunmasi, Istanbul’da, Cuma namazi için gidilen Fâtih Camii’nde hutbeyi Halife Hazretleri’nin degil (‘Hazretleri’ unvanina TBMM karar vermisti), heyet baskani Müfid Efendi’nin okumasi ve cami avlusunda Istiklal Marsi’nin çalinmasi gibi iktidarin tam olarak Ankara’ya devrini gösteren sembolik olaylar vardi.
Halifeli Cumhuriyet
Ilk rahatsizlik, Abdülmecit Efendi’nin biât törenini takiben, tesekkür telgrafini TBMM Baskanligi yerine “Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Müsir Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine” diye çekmesi; imzasini da “Halifeyi Resullullah Hadimü’l-Haremeyni’s-serifeyn Abdülmecit bin Abdülaziz Han” diye yasaklanmis terimlerle atmasiyla yasandi. Abdülmecit Efendi’nin sakallarini tam boy uzatip, bütün nisanlarini takip sagda solda gezmeye baslamasinin ardindan Hilafet konusundaki olumlu görüsleri gayet iyi bilinen Refet Pasa’nin Abdülmecit Efendi’ye süslenip püslenmis Konya adli beyaz bir at hediye etmesi epey can sikmisti ki Abdülmecit Efendi Eyüp Camii’ndeki Cuma namazlarindan birine Halifelik nisanlari ile katilinca Ankara‘da alarm zilleri çalmaya basladi.
Mustafa Kemal, Istanbullu gazetecilere 17-18 Ocak 1923’te Izmit Kasri’nda verdigi mülakatta Halifelikle ilgili planlarinin ipuçlarini vermisti ama mayis ayinda Halife Abdülmecit Efendi, yaveri Edip Bey’i Ankara’ya yollayip, Halifeligin Islam dünyasinda taninmasi için, Islam ülkelerinden heyetler davet edilmesini isteyecek kadar hayal âleminde yasiyordu. Yine de 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiginde Halifelik Makami’na dokunulmaya cesaret edilmedi. Irili ufakli pek çok olaydan sonra basinda ve Meclis’te Halifeligin mi Meclis’in mi daha üstün oldugu tartismalarina Hint Müslümanlarinin dahil olmasiyla ortam iyice gerilmisti ki 22 Ocak 1924’te Mustafa Kemal’in Basbakan Ismet Pasa’dan aldigi sifreli telgraf sonun baslangici oldu. Telgrafta Ismet Pasa, Halife Efendi’nin bazi isteklerinden bahsediyordu. Bunlar arasinda en önemli olani Halifenin bütçesinin arttirilmasiydi. Bu talep Mustafa Kemal’in canini çok sikti çünkü yeni olusturulan Cumhurbaskanligi makami için 247.320 lira ayrilirken, Halifelik Makami için bir önceki yilla ayni miktar yani 331.695 lira tahsis edilmisti. Yani Halifelik Cumhurbaskanligi’ndan daha mi önemli bir kurumdu?
Halife’nin yabanci siyasi konuklari kabul etmek için izni istemesi ise Mustafa Kemal’in Halife yanlilarina nihai darbeyi vurmasi için altin tepside sunulmus bir firsat gibiydi. Mustafa Kemal ani bir kararla ayni gün Ismet Pasa’ya cevabi telgrafini yazdi. Telgrafta Halife’nin gerek kendisi gerekse makami ile ilgili olumsuz gösterilere yol açtigini belirtip yasam tarzini, Cuma Alaylarini, tantanali gezintilerini elestiriyordu. Devaminda Hilafet Makami’nin ancak tarihsel bir ani oldugunu hatirlatarak Halife’nin bu tür siyasi iliskiler kurmak istemesinin Cumhuriyet’e saldiri oldugunu söylüyordu. Telgraf, kendisine ayrilan ödenegin yasamini sürdürmesi için verildigi, debdebe için olmadiginin hatirlatilmasiyla bitiyordu.
Pasalarin rizasi
Ama nihai karar, 15-20 Subat 1924 günleri Izmir’de yapilan Harp Oyunlari sirasinda alindi. Manevralarin amaci Mussolini Yunanlilarla ittifak ederek Türkiye’ye saldirirsa Türk ordusunun basarili olup olamayacagini anlamakti ancak biraraya gelen devlet büyükleri bu arada Halifelik meselesini de görüstüler. Pasalarin tavri olumlu olmaliydi ki Mustafa Kemal ayni günlerde bir Fransiz dergisine verdigi bir demeçte söyle dedi: “Tarihimizin en mutlu dönemi hükümdarlarimizin Halife olmadiklari zamandir (...) Ne Acemler, ne Afganlilar, ne Afrika Müslümanlari Istanbul Halifesi’ni asla tanimadilar. Bütün Islam milletleri üzerinde yüce ruhani görevini yerine getiren tek Halife fikri gerçekten degil, kitaplardan çikmis bir fikirdir. Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’nin Katolikler üzerindeki kuvvet ve iktidarini gösterememistir (...) Biz Halife’yi eski ve saygideger bir gelenege saygi duyarak yerinde biraktik. Halife’ye saygimiz vardir.” Ama bu saygi ifadeleri kâgitta kaldi çünkü 27 subatta Ismet Pasa Türkiye’nin dis temsilciliklerine Hilafet’in kaldirilacagini ve Hanedan’in sürgüne gönderilecegini sifreli telgrafla bildirdi.
Sariklilarin teklifi
Halifeligin kaldirilmasi için 1 Mart 1924’te baslayacak bütçe görüsmeleri seçilmisti. 3 marttaki son oturumda bütçenin lehte ve aleyhte görüslerin dinlenmesine geçildiginde Urfa Milletvekili Seyh Saffet (Yetkin) Efendi ve 53 arkadasi tarafindan verilen bir önerge ile Halifeligin hem ülke içinde, hem de dis iliskilerde iki baslilik yarattigi, Hanedanin yüzyillardir bir felaket oldugu ve Türk milletinin yikimina sebep oldugu, Halifeligin bu açidan Türkiye’nin bekasi açisindan yeni tehlikelere gebe oldugu söylendi ve ilgasi istendi.
Teklifin Meclis’in ‘sarikli’ milletvekilleri tarafindan yapilmasi tepkileri azaltmis olmali çünkü zabitlarin incelenmesinden anlasildigi kadariyla bu önemli konunun görüsülmesi sadece 3,5 saat sürmüstü. Konunun müzakeresi boyunca 34 milletvekili söz almis ama bunlarin 19’u sadece hatiplere laf atmak suretiyle müdahale etmis, üçü birkaç cümlelik konusmalar yapmisti. Geri kalan 12 mebus ise degisik uzunluklarda konusmuslardi. Sadece iki üye Halifeligi savunma cesareti bulmustu. Bunlardan Ikinci Meclis’in tek bagimsiz üyesi Gümüshane Mebusu Zeki (Kadirbeyoglu) Bey “Hilafet ittihat-i Ilâma Islâm dünyasinin birlesmesine imkân taniyacak önemli bir vesiledir. Bendeniz (...) ittihat-i Islâm taraftariyim (...) Hilafetin ilgasini kabul ederek bugünkü vaziyet dahilinde bu müthis kuvveti düsmanlarin veyahut diger hükümetlerin kucagina atmayalim (...) Bana öyle geliyor ki, bunun zamani henüz gelmemistir. Dokuz umde ile halka bunu ilan etmistik” demeye cesaret etmis ancak salondan yükselen itiraz sesleri arasinda sesi kaybolmustu. Kastamonu mebusu Dadayli Miralay Halid (Akmansü) Bey “Kurtulus Savasi’nda ‘Halifelik Makami’ni bütün vatanla birlikte kurtaracagiz’ dedik. Halk, Halifelik Makami olmadan Cuma namazini kilamayacagi inancindadir” dedi ama atmosfer öylesine atesliydi ki sesini bile duyuramadi. TBMM Gizli Celse Zabitlarina göre bu konusmalari Izmir Mebusu ve Adalet Bakani Seyyid Bey’in “Islam tarihinde önemli bir basariya imza atmak üzereyiz” diye baslayan uzun ‘ilmi’ konusmasi izledi. (Mete Tunçay’a göre Seyyid Bey’in konusmasi zabitlara daha sonradan monte edilmis olmalidir çünkü bu konusma 2 Mart 1924 günlü CHF Grup Toplantisi Tutanaklari’nda da vardi.)
Konusmanin ardindan oylamaya geçildi ve Hilafetin Ilgasina ve Hanedan-i Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çikarilmasi Hakkindaki (431 Sayili) Kanun, oturuma katilan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edildi. (Halifelik lehine konusanlardan Miralay Halid Bey, yine de Hilafetin ilgasinda bir mahsur görmedigini söyleyerek lehte oy vermisti.) Ayni oturumda Cumhuriyet tarihi boyunca önemli sonuçlar doguracak olan Ser’iye ve Evkaf ve Erkâni Harbiye-i Umumiye Vekâleti’nin Ilgasina Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmisti.
Abdülmecit Efendi’nin tepkisi
Karari Abdülmecit Efendi’ye bildirme isi Istanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Saadettin Bey’e düstü. Iddialara göre Abdülmecit Efendi, ilk anda karara inanmak istememis ve heyeti saraydan kovmaya kalkismisti. Sarayin çevresinin sarildigini ve telefon baglantisinin kesildigini anlayinca sakinlesmisti. Halife ve ailesi halkin galeyana gelmesini önlemek için ertesi sabah, saat 5.00’te gizlice Çatalca istasyonuna götürüldüler. Burada bir süre Rumeli Demiryollari Sirketi’nin Yahudi kökenli amiri tarafindan agirlandiktan sonra Simplon Ekspresi’ne (eski Sark Ekspresi) bindirildiler.
431 Sayili Kanun’a göre sürgüne gidecek olan Osmanlilarin sayisi 155’ti. O tarihte ülkede, 36’si erkek, 48’i kadin ve 60’i çocuk olmak üzere 144 hanedan mensubu bulunuyordu. Bunlardan 140’i 15 mart aksamina kadar ülkeyi terk etti. Mart ayinin sonuna gelindiginde Türkiye sinirlari içinde Osmanli Hanedani’na dahil bir kisi bile kalmadi.
Abdülmecit Efendi’nin istasyona gitmek üzere otomobile binerken “Mademki milletin ve memleketin saadet ve selameti için çalisiyorsunuz. Allah muvaffak etsin” derken, trende kendisine ulasmayi basaran gazetecilere ise “Bütün düsüncem, milletin karari karsisinda uymaktir. Millete duaciyim. Simdilik Isviçre’ye gidiyoruz. Yabanci ihtiraslara alet olmayacagim” demisti. Ancak sürgünün ilk duragi Montrö’de bir bildiri yayimlayarak Ankara Hükümeti’ni ‘ladini’ (dinsiz, din disi) olmakla suçladi ve Islam dünyasini Hilafet konusunda karar almaya çagirdi. Ama Ankara’nin Isviçre’ye baskisi üzerine bir daha böyle konusmalar yapmadigi gibi Islam dünyasindan da yardim göremedi. O tarihten itibaren pek çok kisi Halifeligini ilan etti ama Halifelik bir daha eskisi gibi olmadi.
Ingiliz komplosu mu
Bazilari Halifelik ile ilgili sikintilarin çogu biçimsel konularda iken ve Musul meselesi ortada dururken, Ingiltere’ye tek baski yapma araci olan Hilafetin kaldirilmasini Ingilizlerin baskisina baglarlar. Örnegin Rauf Bey’e göre, Lozan’a giden Türk Heyeti’ndeki Hahambasi Naum Efendi’nin etkiledigi Ingiltere temsilcisi Lord Curzon, Ismet Pasa’ya baski yapmistir. Rauf Bey, Ingilizlerin daha Said Halim Pasa’nin sadrazamligi döneminden (Haziran 1913-Subat 1917) beri Halifeligi para ile satin almaya çalistiklarina inanir. Kazim Karabekir, 1933’te Emekli Kurmay Albay Halit Akmansü’ye benzer bir açiklama yapacaktir. Ancak Lozan Heyeti’ndeki Riza Nur, hatiratinda Naum Efendi hakkinda irkçiliga varan yorumlar yaptigi halde böyle bir iddiada bulunmaz.
Nitekim Ingilizler Halifeligin kaldirildigini duyduklarinda büyük bir sok yasamislardir. Ingiliz Disisleri belgelerini inceleme firsatini bulan Ömer Kürkçüoglu’na göre, Ingiltere’nin Musul’daki bir görevlisi Türklere tek Halifelik bagi ile bagli olan Kürtlerin durumunu düsününce bu olayin “Türklerin kendi bindikleri dali kesmelerinin Ingiltere için inanilmayacak kadar mükemmel oldugunu” söylemistir. Kürkçüoglu Hilafetin kaldirilmasinin, “Islam Türklerle Kürtler arasindaki tek bagdi. Türkler simdi bunu kopardigina göre Kürtler de kendi geleceklerini düsünmek zorundadirlar” diyen Seyh Said’in 1925’teki ayaklanmasinda rol oynadigina inanir.
Mete Tunçay’a göre ise Halifeligin kaldirilmasi demokratiklesmeden çok laiklesmeye önem veren Mustafa Kemal tipi Jakoben modernlesme projesi açisindan gayet anlamlidir. Sadece zamani tartismaya açiktir. Gerçekten de olaylarin gidisati Mustafa Kemal’in Halifelige karsi mücadeleyi siyasi rakiplerini tasfiye ederken uygun bir zemin olarak gördügünü ve bu olayi, gücünü herkese ispat için kullandigini gösterir. Nitekim bu tarihten itibaren atilan bütün adimlar, rejimin otoriter niteligini ve Mustafa Kemal’in tek adamligini daha da pekistirecektir.
Kaynak
1-2 Kasim 1922 gecesi saat 3.00’te, gök gürültüsünü andiran alkislar arasinda Saltanat’in kaldirilmasini saglayan iki maddelik kanunun 1. maddesinde, Misak-i Milli sinirlari içinde TBMM Hükümeti’nden baska hükümet taninmayacagi kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde “Türkiye Devleti, Hilafet Makami’nin dayanagidir” denmisti. Çünkü henüz dinî hassasiyetleri kullanmaya ihtiyaç vardi. Nitekim geçtigimiz günlerde CHP Mersin Kadin Kollari üyesi bir grup modern hanimin çarsaf yirtarak kutladigi Hilafetin Ilgasi ancak 16 ay sonra gerçeklesti. Gelin bu 16 ayin hikâyesine birlikte bakalim.
Eskisi gitti, yenisini seçelim
Ankara’nin Istanbul’daki adami Refet (Bele) Pasa, Vahdettin’in maiyetindeki dokuz kisiyle birlikte 17 Kasim 1922 sabahi saat 6.00’da iki Ingiliz Kizilhaç ambulansi ile önce Tophane rihtimina, oradan da Ingilizlerin HMS Malaya gemisine bindigini haber verdiginde, Ankara rahat bir nefes almis olmali. Çünkü Meclis, Saltanat’i ilga ederken Vahdettin’in Halifeligi Islami usullere uygun bir fetva ile sonlandirilmis degildi. Vahdettin o günlerde henüz hainlikle suçlaniyor da degildi. Bu durumda devlette iki baslilik kaçinilmaz oldugu için Vahdettin’in ülke disina kaçmasi, Ankara’nin isini büyük ölçüde kolaylastirmisti. Yine ayni gerekçe ile yeni bir Halife seçmek gerekiyordu.

18 kasimdaki oturumda, seçilecek Halife’ye biât edilip edilmeyecegi, Halife’nin Ankara’da mi yoksa Bursa’da mi ikâmet etmesi gerektigi gibi konulardaki atesli tartismalar yapildiktan sonra ertesi gün yeni Halife’nin seçimi yapildi. Seçime katilan 162 mebustan 148’i Hükümetin adayi olan Sultan Abdülaziz’in oglu Abdülmecit Efendi’ye oy verirken, dokuz milletvekili çekimser kalmis, diger bes oy II. Abdülhamid’in sehzadelerinden Selim ve Abdürrahim efendilere gitmisti.
Abdülmecit Efendi, devlet görevleri yaninda, ressamligi ve sanatsal olaylara verdigi maddi, manevi destekle taniniyordu. Saray Ressami Fausto Zonaro ve Sanayi-i Nefise Mektebi hocasi Salvatore Valeri gibi önemli isimlerden resim dersi alan Abdülmecit Efendi, Osmanli Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çikarma girisimlerine, Galatasaray Sergilerine, Sisli Atölyesi’ne, Viyana Sergisi’ne ve ünlü ressam Avni Lifij’in Paris’te burslu olarak okutulmasi gibi konulara destek olmus, alti dil bilen aydin bir kisiydi.
Ankara’nin sartlari
TBMM’nin kararini Abdülmecit Efendi’ye teblig etmek üzere Müfid Efendi baskanliginda kura ile seçilmis 15 kisilik heyet Istanbul’a gönderildi. Ankara törenin sade olmasini istiyordu ancak Abdülmecit’in bazi istekleri vardi. Mustafa Kemal bunlar arasinda özellikle Abdülmecit’in Fatih kiyafetine bürünmek istemesini alayli bir gülme ile karsilayacakti. Refet Pasa’ya bir telgraf çekilerek, Vahdettin’in “Halife-i Müslümin” unvaniyla birlikte “Hadim’ül Haremeyn” unvanini da kullanabilecegi, ancak Fatih kiyafeti ya da askerî üniformayi kesinlikle giyemeyecegi, kiyafetinin “Istanbulin” (pantolon ve ceketten olusan sade bir kiyafet türü) olacagi kesin bir dille belirtildi. Ancak Abdülmecit biât töreni sirasinda tahtinin Hümayun’un Topkapi Sarayi’nin Akagalar Kapisi önüne konulmasini, Kiliç Alayi ve muayede denilen el öpme töreninin yapilmasini, ardindan Eyüp Sultan’a gidilmesini istiyordu. Anlasilan eski altin günleri canlandirmayi hayal ediyordu.
Halifelik töreni
24 kasim cuma günü önce Topkapi Sarayi’nda Kutsal Emanetler bölümüne giden Meclis Heyeti, Vahdettin’in gidisinden sonra hiçbir seyin eksik olmadigina dair mazbatayi aldiktan sonra Bagdat Kasri’na gitti. Burada Müfid Efendi bir konusma yapip kirmizi bir atlas kese içinde seçim mazbatasini yeni Halife’ye verdi. Kutsal Emanetler Dairesi’nin anahtari Abdülmecit Efendi’ye teslim edildikten sonra hep beraber Hirka-i Serîf’in ziyaret edilmesiyle Bîat Merasimi tamamlandi.
Ancak hutbenin Istanbul’dan önce Ankara’daki Haci Bayram Veli Camii’nde ve Meclis’in bir temsilcisi tarafindan okunmasi, Istanbul’da, Cuma namazi için gidilen Fâtih Camii’nde hutbeyi Halife Hazretleri’nin degil (‘Hazretleri’ unvanina TBMM karar vermisti), heyet baskani Müfid Efendi’nin okumasi ve cami avlusunda Istiklal Marsi’nin çalinmasi gibi iktidarin tam olarak Ankara’ya devrini gösteren sembolik olaylar vardi.
Halifeli Cumhuriyet
Ilk rahatsizlik, Abdülmecit Efendi’nin biât törenini takiben, tesekkür telgrafini TBMM Baskanligi yerine “Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Müsir Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine” diye çekmesi; imzasini da “Halifeyi Resullullah Hadimü’l-Haremeyni’s-serifeyn Abdülmecit bin Abdülaziz Han” diye yasaklanmis terimlerle atmasiyla yasandi. Abdülmecit Efendi’nin sakallarini tam boy uzatip, bütün nisanlarini takip sagda solda gezmeye baslamasinin ardindan Hilafet konusundaki olumlu görüsleri gayet iyi bilinen Refet Pasa’nin Abdülmecit Efendi’ye süslenip püslenmis Konya adli beyaz bir at hediye etmesi epey can sikmisti ki Abdülmecit Efendi Eyüp Camii’ndeki Cuma namazlarindan birine Halifelik nisanlari ile katilinca Ankara‘da alarm zilleri çalmaya basladi.

Mustafa Kemal, Istanbullu gazetecilere 17-18 Ocak 1923’te Izmit Kasri’nda verdigi mülakatta Halifelikle ilgili planlarinin ipuçlarini vermisti ama mayis ayinda Halife Abdülmecit Efendi, yaveri Edip Bey’i Ankara’ya yollayip, Halifeligin Islam dünyasinda taninmasi için, Islam ülkelerinden heyetler davet edilmesini isteyecek kadar hayal âleminde yasiyordu. Yine de 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiginde Halifelik Makami’na dokunulmaya cesaret edilmedi. Irili ufakli pek çok olaydan sonra basinda ve Meclis’te Halifeligin mi Meclis’in mi daha üstün oldugu tartismalarina Hint Müslümanlarinin dahil olmasiyla ortam iyice gerilmisti ki 22 Ocak 1924’te Mustafa Kemal’in Basbakan Ismet Pasa’dan aldigi sifreli telgraf sonun baslangici oldu. Telgrafta Ismet Pasa, Halife Efendi’nin bazi isteklerinden bahsediyordu. Bunlar arasinda en önemli olani Halifenin bütçesinin arttirilmasiydi. Bu talep Mustafa Kemal’in canini çok sikti çünkü yeni olusturulan Cumhurbaskanligi makami için 247.320 lira ayrilirken, Halifelik Makami için bir önceki yilla ayni miktar yani 331.695 lira tahsis edilmisti. Yani Halifelik Cumhurbaskanligi’ndan daha mi önemli bir kurumdu?
Halife’nin yabanci siyasi konuklari kabul etmek için izni istemesi ise Mustafa Kemal’in Halife yanlilarina nihai darbeyi vurmasi için altin tepside sunulmus bir firsat gibiydi. Mustafa Kemal ani bir kararla ayni gün Ismet Pasa’ya cevabi telgrafini yazdi. Telgrafta Halife’nin gerek kendisi gerekse makami ile ilgili olumsuz gösterilere yol açtigini belirtip yasam tarzini, Cuma Alaylarini, tantanali gezintilerini elestiriyordu. Devaminda Hilafet Makami’nin ancak tarihsel bir ani oldugunu hatirlatarak Halife’nin bu tür siyasi iliskiler kurmak istemesinin Cumhuriyet’e saldiri oldugunu söylüyordu. Telgraf, kendisine ayrilan ödenegin yasamini sürdürmesi için verildigi, debdebe için olmadiginin hatirlatilmasiyla bitiyordu.
Pasalarin rizasi
Ama nihai karar, 15-20 Subat 1924 günleri Izmir’de yapilan Harp Oyunlari sirasinda alindi. Manevralarin amaci Mussolini Yunanlilarla ittifak ederek Türkiye’ye saldirirsa Türk ordusunun basarili olup olamayacagini anlamakti ancak biraraya gelen devlet büyükleri bu arada Halifelik meselesini de görüstüler. Pasalarin tavri olumlu olmaliydi ki Mustafa Kemal ayni günlerde bir Fransiz dergisine verdigi bir demeçte söyle dedi: “Tarihimizin en mutlu dönemi hükümdarlarimizin Halife olmadiklari zamandir (...) Ne Acemler, ne Afganlilar, ne Afrika Müslümanlari Istanbul Halifesi’ni asla tanimadilar. Bütün Islam milletleri üzerinde yüce ruhani görevini yerine getiren tek Halife fikri gerçekten degil, kitaplardan çikmis bir fikirdir. Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’nin Katolikler üzerindeki kuvvet ve iktidarini gösterememistir (...) Biz Halife’yi eski ve saygideger bir gelenege saygi duyarak yerinde biraktik. Halife’ye saygimiz vardir.” Ama bu saygi ifadeleri kâgitta kaldi çünkü 27 subatta Ismet Pasa Türkiye’nin dis temsilciliklerine Hilafet’in kaldirilacagini ve Hanedan’in sürgüne gönderilecegini sifreli telgrafla bildirdi.
Sariklilarin teklifi
Halifeligin kaldirilmasi için 1 Mart 1924’te baslayacak bütçe görüsmeleri seçilmisti. 3 marttaki son oturumda bütçenin lehte ve aleyhte görüslerin dinlenmesine geçildiginde Urfa Milletvekili Seyh Saffet (Yetkin) Efendi ve 53 arkadasi tarafindan verilen bir önerge ile Halifeligin hem ülke içinde, hem de dis iliskilerde iki baslilik yarattigi, Hanedanin yüzyillardir bir felaket oldugu ve Türk milletinin yikimina sebep oldugu, Halifeligin bu açidan Türkiye’nin bekasi açisindan yeni tehlikelere gebe oldugu söylendi ve ilgasi istendi.
Teklifin Meclis’in ‘sarikli’ milletvekilleri tarafindan yapilmasi tepkileri azaltmis olmali çünkü zabitlarin incelenmesinden anlasildigi kadariyla bu önemli konunun görüsülmesi sadece 3,5 saat sürmüstü. Konunun müzakeresi boyunca 34 milletvekili söz almis ama bunlarin 19’u sadece hatiplere laf atmak suretiyle müdahale etmis, üçü birkaç cümlelik konusmalar yapmisti. Geri kalan 12 mebus ise degisik uzunluklarda konusmuslardi. Sadece iki üye Halifeligi savunma cesareti bulmustu. Bunlardan Ikinci Meclis’in tek bagimsiz üyesi Gümüshane Mebusu Zeki (Kadirbeyoglu) Bey “Hilafet ittihat-i Ilâma Islâm dünyasinin birlesmesine imkân taniyacak önemli bir vesiledir. Bendeniz (...) ittihat-i Islâm taraftariyim (...) Hilafetin ilgasini kabul ederek bugünkü vaziyet dahilinde bu müthis kuvveti düsmanlarin veyahut diger hükümetlerin kucagina atmayalim (...) Bana öyle geliyor ki, bunun zamani henüz gelmemistir. Dokuz umde ile halka bunu ilan etmistik” demeye cesaret etmis ancak salondan yükselen itiraz sesleri arasinda sesi kaybolmustu. Kastamonu mebusu Dadayli Miralay Halid (Akmansü) Bey “Kurtulus Savasi’nda ‘Halifelik Makami’ni bütün vatanla birlikte kurtaracagiz’ dedik. Halk, Halifelik Makami olmadan Cuma namazini kilamayacagi inancindadir” dedi ama atmosfer öylesine atesliydi ki sesini bile duyuramadi. TBMM Gizli Celse Zabitlarina göre bu konusmalari Izmir Mebusu ve Adalet Bakani Seyyid Bey’in “Islam tarihinde önemli bir basariya imza atmak üzereyiz” diye baslayan uzun ‘ilmi’ konusmasi izledi. (Mete Tunçay’a göre Seyyid Bey’in konusmasi zabitlara daha sonradan monte edilmis olmalidir çünkü bu konusma 2 Mart 1924 günlü CHF Grup Toplantisi Tutanaklari’nda da vardi.)
Konusmanin ardindan oylamaya geçildi ve Hilafetin Ilgasina ve Hanedan-i Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çikarilmasi Hakkindaki (431 Sayili) Kanun, oturuma katilan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edildi. (Halifelik lehine konusanlardan Miralay Halid Bey, yine de Hilafetin ilgasinda bir mahsur görmedigini söyleyerek lehte oy vermisti.) Ayni oturumda Cumhuriyet tarihi boyunca önemli sonuçlar doguracak olan Ser’iye ve Evkaf ve Erkâni Harbiye-i Umumiye Vekâleti’nin Ilgasina Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmisti.
Abdülmecit Efendi’nin tepkisi
Karari Abdülmecit Efendi’ye bildirme isi Istanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Saadettin Bey’e düstü. Iddialara göre Abdülmecit Efendi, ilk anda karara inanmak istememis ve heyeti saraydan kovmaya kalkismisti. Sarayin çevresinin sarildigini ve telefon baglantisinin kesildigini anlayinca sakinlesmisti. Halife ve ailesi halkin galeyana gelmesini önlemek için ertesi sabah, saat 5.00’te gizlice Çatalca istasyonuna götürüldüler. Burada bir süre Rumeli Demiryollari Sirketi’nin Yahudi kökenli amiri tarafindan agirlandiktan sonra Simplon Ekspresi’ne (eski Sark Ekspresi) bindirildiler.
431 Sayili Kanun’a göre sürgüne gidecek olan Osmanlilarin sayisi 155’ti. O tarihte ülkede, 36’si erkek, 48’i kadin ve 60’i çocuk olmak üzere 144 hanedan mensubu bulunuyordu. Bunlardan 140’i 15 mart aksamina kadar ülkeyi terk etti. Mart ayinin sonuna gelindiginde Türkiye sinirlari içinde Osmanli Hanedani’na dahil bir kisi bile kalmadi.

Abdülmecit Efendi’nin istasyona gitmek üzere otomobile binerken “Mademki milletin ve memleketin saadet ve selameti için çalisiyorsunuz. Allah muvaffak etsin” derken, trende kendisine ulasmayi basaran gazetecilere ise “Bütün düsüncem, milletin karari karsisinda uymaktir. Millete duaciyim. Simdilik Isviçre’ye gidiyoruz. Yabanci ihtiraslara alet olmayacagim” demisti. Ancak sürgünün ilk duragi Montrö’de bir bildiri yayimlayarak Ankara Hükümeti’ni ‘ladini’ (dinsiz, din disi) olmakla suçladi ve Islam dünyasini Hilafet konusunda karar almaya çagirdi. Ama Ankara’nin Isviçre’ye baskisi üzerine bir daha böyle konusmalar yapmadigi gibi Islam dünyasindan da yardim göremedi. O tarihten itibaren pek çok kisi Halifeligini ilan etti ama Halifelik bir daha eskisi gibi olmadi.
Ingiliz komplosu mu
Bazilari Halifelik ile ilgili sikintilarin çogu biçimsel konularda iken ve Musul meselesi ortada dururken, Ingiltere’ye tek baski yapma araci olan Hilafetin kaldirilmasini Ingilizlerin baskisina baglarlar. Örnegin Rauf Bey’e göre, Lozan’a giden Türk Heyeti’ndeki Hahambasi Naum Efendi’nin etkiledigi Ingiltere temsilcisi Lord Curzon, Ismet Pasa’ya baski yapmistir. Rauf Bey, Ingilizlerin daha Said Halim Pasa’nin sadrazamligi döneminden (Haziran 1913-Subat 1917) beri Halifeligi para ile satin almaya çalistiklarina inanir. Kazim Karabekir, 1933’te Emekli Kurmay Albay Halit Akmansü’ye benzer bir açiklama yapacaktir. Ancak Lozan Heyeti’ndeki Riza Nur, hatiratinda Naum Efendi hakkinda irkçiliga varan yorumlar yaptigi halde böyle bir iddiada bulunmaz.

Nitekim Ingilizler Halifeligin kaldirildigini duyduklarinda büyük bir sok yasamislardir. Ingiliz Disisleri belgelerini inceleme firsatini bulan Ömer Kürkçüoglu’na göre, Ingiltere’nin Musul’daki bir görevlisi Türklere tek Halifelik bagi ile bagli olan Kürtlerin durumunu düsününce bu olayin “Türklerin kendi bindikleri dali kesmelerinin Ingiltere için inanilmayacak kadar mükemmel oldugunu” söylemistir. Kürkçüoglu Hilafetin kaldirilmasinin, “Islam Türklerle Kürtler arasindaki tek bagdi. Türkler simdi bunu kopardigina göre Kürtler de kendi geleceklerini düsünmek zorundadirlar” diyen Seyh Said’in 1925’teki ayaklanmasinda rol oynadigina inanir.
Mete Tunçay’a göre ise Halifeligin kaldirilmasi demokratiklesmeden çok laiklesmeye önem veren Mustafa Kemal tipi Jakoben modernlesme projesi açisindan gayet anlamlidir. Sadece zamani tartismaya açiktir. Gerçekten de olaylarin gidisati Mustafa Kemal’in Halifelige karsi mücadeleyi siyasi rakiplerini tasfiye ederken uygun bir zemin olarak gördügünü ve bu olayi, gücünü herkese ispat için kullandigini gösterir. Nitekim bu tarihten itibaren atilan bütün adimlar, rejimin otoriter niteligini ve Mustafa Kemal’in tek adamligini daha da pekistirecektir.
Kaynak