Evvel Zaman Içinde Halifelik Vardi

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan ANNE
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

ANNE

Profesör
Cezalı
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Evvel Zaman Içinde Halifelik Vardi

1-2 Kasim 1922 gecesi saat 3.00’te, gök gürültüsünü andiran alkislar arasinda Saltanat’in kaldirilmasini saglayan iki maddelik kanunun 1. maddesinde, Misak-i Milli sinirlari içinde TBMM Hükümeti’nden baska hükümet taninmayacagi kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde “Türkiye Devleti, Hilafet Makami’nin dayanagidir” denmisti. Çünkü henüz dinî hassasiyetleri kullanmaya ihtiyaç vardi. Nitekim geçtigimiz günlerde CHP Mersin Kadin Kollari üyesi bir grup modern hanimin çarsaf yirtarak kutladigi Hilafetin Ilgasi ancak 16 ay sonra gerçeklesti. Gelin bu 16 ayin hikâyesine birlikte bakalim.

Eskisi gitti, yenisini seçelim

Ankara’nin Istanbul’daki adami Refet (Bele) Pasa, Vahdettin’in maiyetindeki dokuz kisiyle birlikte 17 Kasim 1922 sabahi saat 6.00’da iki Ingiliz Kizilhaç ambulansi ile önce Tophane rihtimina, oradan da Ingilizlerin HMS Malaya gemisine bindigini haber verdiginde, Ankara rahat bir nefes almis olmali. Çünkü Meclis, Saltanat’i ilga ederken Vahdettin’in Halifeligi Islami usullere uygun bir fetva ile sonlandirilmis degildi. Vahdettin o günlerde henüz hainlikle suçlaniyor da degildi. Bu durumda devlette iki baslilik kaçinilmaz oldugu için Vahdettin’in ülke disina kaçmasi, Ankara’nin isini büyük ölçüde kolaylastirmisti. Yine ayni gerekçe ile yeni bir Halife seçmek gerekiyordu.

Sultan-Vahdettin-Han.jpg


18 kasimdaki oturumda, seçilecek Halife’ye biât edilip edilmeyecegi, Halife’nin Ankara’da mi yoksa Bursa’da mi ikâmet etmesi gerektigi gibi konulardaki atesli tartismalar yapildiktan sonra ertesi gün yeni Halife’nin seçimi yapildi. Seçime katilan 162 mebustan 148’i Hükümetin adayi olan Sultan Abdülaziz’in oglu Abdülmecit Efendi’ye oy verirken, dokuz milletvekili çekimser kalmis, diger bes oy II. Abdülhamid’in sehzadelerinden Selim ve Abdürrahim efendilere gitmisti.

Abdülmecit Efendi, devlet görevleri yaninda, ressamligi ve sanatsal olaylara verdigi maddi, manevi destekle taniniyordu. Saray Ressami Fausto Zonaro ve Sanayi-i Nefise Mektebi hocasi Salvatore Valeri gibi önemli isimlerden resim dersi alan Abdülmecit Efendi, Osmanli Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çikarma girisimlerine, Galatasaray Sergilerine, Sisli Atölyesi’ne, Viyana Sergisi’ne ve ünlü ressam Avni Lifij’in Paris’te burslu olarak okutulmasi gibi konulara destek olmus, alti dil bilen aydin bir kisiydi.

Ankara’nin sartlari

TBMM’nin kararini Abdülmecit Efendi’ye teblig etmek üzere Müfid Efendi baskanliginda kura ile seçilmis 15 kisilik heyet Istanbul’a gönderildi. Ankara törenin sade olmasini istiyordu ancak Abdülmecit’in bazi istekleri vardi. Mustafa Kemal bunlar arasinda özellikle Abdülmecit’in Fatih kiyafetine bürünmek istemesini alayli bir gülme ile karsilayacakti. Refet Pasa’ya bir telgraf çekilerek, Vahdettin’in “Halife-i Müslümin” unvaniyla birlikte “Hadim’ül Haremeyn” unvanini da kullanabilecegi, ancak Fatih kiyafeti ya da askerî üniformayi kesinlikle giyemeyecegi, kiyafetinin “Istanbulin” (pantolon ve ceketten olusan sade bir kiyafet türü) olacagi kesin bir dille belirtildi. Ancak Abdülmecit biât töreni sirasinda tahtinin Hümayun’un Topkapi Sarayi’nin Akagalar Kapisi önüne konulmasini, Kiliç Alayi ve muayede denilen el öpme töreninin yapilmasini, ardindan Eyüp Sultan’a gidilmesini istiyordu. Anlasilan eski altin günleri canlandirmayi hayal ediyordu.

Halifelik töreni

24 kasim cuma günü önce Topkapi Sarayi’nda Kutsal Emanetler bölümüne giden Meclis Heyeti, Vahdettin’in gidisinden sonra hiçbir seyin eksik olmadigina dair mazbatayi aldiktan sonra Bagdat Kasri’na gitti. Burada Müfid Efendi bir konusma yapip kirmizi bir atlas kese içinde seçim mazbatasini yeni Halife’ye verdi. Kutsal Emanetler Dairesi’nin anahtari Abdülmecit Efendi’ye teslim edildikten sonra hep beraber Hirka-i Serîf’in ziyaret edilmesiyle Bîat Merasimi tamamlandi.

Ancak hutbenin Istanbul’dan önce Ankara’daki Haci Bayram Veli Camii’nde ve Meclis’in bir temsilcisi tarafindan okunmasi, Istanbul’da, Cuma namazi için gidilen Fâtih Camii’nde hutbeyi Halife Hazretleri’nin degil (‘Hazretleri’ unvanina TBMM karar vermisti), heyet baskani Müfid Efendi’nin okumasi ve cami avlusunda Istiklal Marsi’nin çalinmasi gibi iktidarin tam olarak Ankara’ya devrini gösteren sembolik olaylar vardi.

Halifeli Cumhuriyet

Ilk rahatsizlik, Abdülmecit Efendi’nin biât törenini takiben, tesekkür telgrafini TBMM Baskanligi yerine “Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Müsir Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine” diye çekmesi; imzasini da “Halifeyi Resullullah Hadimü’l-Haremeyni’s-serifeyn Abdülmecit bin Abdülaziz Han” diye yasaklanmis terimlerle atmasiyla yasandi. Abdülmecit Efendi’nin sakallarini tam boy uzatip, bütün nisanlarini takip sagda solda gezmeye baslamasinin ardindan Hilafet konusundaki olumlu görüsleri gayet iyi bilinen Refet Pasa’nin Abdülmecit Efendi’ye süslenip püslenmis Konya adli beyaz bir at hediye etmesi epey can sikmisti ki Abdülmecit Efendi Eyüp Camii’ndeki Cuma namazlarindan birine Halifelik nisanlari ile katilinca Ankara‘da alarm zilleri çalmaya basladi.

5wcqkm.jpg


Mustafa Kemal, Istanbullu gazetecilere 17-18 Ocak 1923’te Izmit Kasri’nda verdigi mülakatta Halifelikle ilgili planlarinin ipuçlarini vermisti ama mayis ayinda Halife Abdülmecit Efendi, yaveri Edip Bey’i Ankara’ya yollayip, Halifeligin Islam dünyasinda taninmasi için, Islam ülkelerinden heyetler davet edilmesini isteyecek kadar hayal âleminde yasiyordu. Yine de 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiginde Halifelik Makami’na dokunulmaya cesaret edilmedi. Irili ufakli pek çok olaydan sonra basinda ve Meclis’te Halifeligin mi Meclis’in mi daha üstün oldugu tartismalarina Hint Müslümanlarinin dahil olmasiyla ortam iyice gerilmisti ki 22 Ocak 1924’te Mustafa Kemal’in Basbakan Ismet Pasa’dan aldigi sifreli telgraf sonun baslangici oldu. Telgrafta Ismet Pasa, Halife Efendi’nin bazi isteklerinden bahsediyordu. Bunlar arasinda en önemli olani Halifenin bütçesinin arttirilmasiydi. Bu talep Mustafa Kemal’in canini çok sikti çünkü yeni olusturulan Cumhurbaskanligi makami için 247.320 lira ayrilirken, Halifelik Makami için bir önceki yilla ayni miktar yani 331.695 lira tahsis edilmisti. Yani Halifelik Cumhurbaskanligi’ndan daha mi önemli bir kurumdu?

Halife’nin yabanci siyasi konuklari kabul etmek için izni istemesi ise Mustafa Kemal’in Halife yanlilarina nihai darbeyi vurmasi için altin tepside sunulmus bir firsat gibiydi. Mustafa Kemal ani bir kararla ayni gün Ismet Pasa’ya cevabi telgrafini yazdi. Telgrafta Halife’nin gerek kendisi gerekse makami ile ilgili olumsuz gösterilere yol açtigini belirtip yasam tarzini, Cuma Alaylarini, tantanali gezintilerini elestiriyordu. Devaminda Hilafet Makami’nin ancak tarihsel bir ani oldugunu hatirlatarak Halife’nin bu tür siyasi iliskiler kurmak istemesinin Cumhuriyet’e saldiri oldugunu söylüyordu. Telgraf, kendisine ayrilan ödenegin yasamini sürdürmesi için verildigi, debdebe için olmadiginin hatirlatilmasiyla bitiyordu.

Pasalarin rizasi

Ama nihai karar, 15-20 Subat 1924 günleri Izmir’de yapilan Harp Oyunlari sirasinda alindi. Manevralarin amaci Mussolini Yunanlilarla ittifak ederek Türkiye’ye saldirirsa Türk ordusunun basarili olup olamayacagini anlamakti ancak biraraya gelen devlet büyükleri bu arada Halifelik meselesini de görüstüler. Pasalarin tavri olumlu olmaliydi ki Mustafa Kemal ayni günlerde bir Fransiz dergisine verdigi bir demeçte söyle dedi: “Tarihimizin en mutlu dönemi hükümdarlarimizin Halife olmadiklari zamandir (...) Ne Acemler, ne Afganlilar, ne Afrika Müslümanlari Istanbul Halifesi’ni asla tanimadilar. Bütün Islam milletleri üzerinde yüce ruhani görevini yerine getiren tek Halife fikri gerçekten degil, kitaplardan çikmis bir fikirdir. Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’nin Katolikler üzerindeki kuvvet ve iktidarini gösterememistir (...) Biz Halife’yi eski ve saygideger bir gelenege saygi duyarak yerinde biraktik. Halife’ye saygimiz vardir.” Ama bu saygi ifadeleri kâgitta kaldi çünkü 27 subatta Ismet Pasa Türkiye’nin dis temsilciliklerine Hilafet’in kaldirilacagini ve Hanedan’in sürgüne gönderilecegini sifreli telgrafla bildirdi.

Sariklilarin teklifi

Halifeligin kaldirilmasi için 1 Mart 1924’te baslayacak bütçe görüsmeleri seçilmisti. 3 marttaki son oturumda bütçenin lehte ve aleyhte görüslerin dinlenmesine geçildiginde Urfa Milletvekili Seyh Saffet (Yetkin) Efendi ve 53 arkadasi tarafindan verilen bir önerge ile Halifeligin hem ülke içinde, hem de dis iliskilerde iki baslilik yarattigi, Hanedanin yüzyillardir bir felaket oldugu ve Türk milletinin yikimina sebep oldugu, Halifeligin bu açidan Türkiye’nin bekasi açisindan yeni tehlikelere gebe oldugu söylendi ve ilgasi istendi.

Teklifin Meclis’in ‘sarikli’ milletvekilleri tarafindan yapilmasi tepkileri azaltmis olmali çünkü zabitlarin incelenmesinden anlasildigi kadariyla bu önemli konunun görüsülmesi sadece 3,5 saat sürmüstü. Konunun müzakeresi boyunca 34 milletvekili söz almis ama bunlarin 19’u sadece hatiplere laf atmak suretiyle müdahale etmis, üçü birkaç cümlelik konusmalar yapmisti. Geri kalan 12 mebus ise degisik uzunluklarda konusmuslardi. Sadece iki üye Halifeligi savunma cesareti bulmustu. Bunlardan Ikinci Meclis’in tek bagimsiz üyesi Gümüshane Mebusu Zeki (Kadirbeyoglu) Bey “Hilafet ittihat-i Ilâma Islâm dünyasinin birlesmesine imkân taniyacak önemli bir vesiledir. Bendeniz (...) ittihat-i Islâm taraftariyim (...) Hilafetin ilgasini kabul ederek bugünkü vaziyet dahilinde bu müthis kuvveti düsmanlarin veyahut diger hükümetlerin kucagina atmayalim (...) Bana öyle geliyor ki, bunun zamani henüz gelmemistir. Dokuz umde ile halka bunu ilan etmistik” demeye cesaret etmis ancak salondan yükselen itiraz sesleri arasinda sesi kaybolmustu. Kastamonu mebusu Dadayli Miralay Halid (Akmansü) Bey “Kurtulus Savasi’nda ‘Halifelik Makami’ni bütün vatanla birlikte kurtaracagiz’ dedik. Halk, Halifelik Makami olmadan Cuma namazini kilamayacagi inancindadir” dedi ama atmosfer öylesine atesliydi ki sesini bile duyuramadi. TBMM Gizli Celse Zabitlarina göre bu konusmalari Izmir Mebusu ve Adalet Bakani Seyyid Bey’in “Islam tarihinde önemli bir basariya imza atmak üzereyiz” diye baslayan uzun ‘ilmi’ konusmasi izledi. (Mete Tunçay’a göre Seyyid Bey’in konusmasi zabitlara daha sonradan monte edilmis olmalidir çünkü bu konusma 2 Mart 1924 günlü CHF Grup Toplantisi Tutanaklari’nda da vardi.)

Konusmanin ardindan oylamaya geçildi ve Hilafetin Ilgasina ve Hanedan-i Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çikarilmasi Hakkindaki (431 Sayili) Kanun, oturuma katilan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edildi. (Halifelik lehine konusanlardan Miralay Halid Bey, yine de Hilafetin ilgasinda bir mahsur görmedigini söyleyerek lehte oy vermisti.) Ayni oturumda Cumhuriyet tarihi boyunca önemli sonuçlar doguracak olan Ser’iye ve Evkaf ve Erkâni Harbiye-i Umumiye Vekâleti’nin Ilgasina Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmisti.

Abdülmecit Efendi’nin tepkisi

Karari Abdülmecit Efendi’ye bildirme isi Istanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Saadettin Bey’e düstü. Iddialara göre Abdülmecit Efendi, ilk anda karara inanmak istememis ve heyeti saraydan kovmaya kalkismisti. Sarayin çevresinin sarildigini ve telefon baglantisinin kesildigini anlayinca sakinlesmisti. Halife ve ailesi halkin galeyana gelmesini önlemek için ertesi sabah, saat 5.00’te gizlice Çatalca istasyonuna götürüldüler. Burada bir süre Rumeli Demiryollari Sirketi’nin Yahudi kökenli amiri tarafindan agirlandiktan sonra Simplon Ekspresi’ne (eski Sark Ekspresi) bindirildiler.

431 Sayili Kanun’a göre sürgüne gidecek olan Osmanlilarin sayisi 155’ti. O tarihte ülkede, 36’si erkek, 48’i kadin ve 60’i çocuk olmak üzere 144 hanedan mensubu bulunuyordu. Bunlardan 140’i 15 mart aksamina kadar ülkeyi terk etti. Mart ayinin sonuna gelindiginde Türkiye sinirlari içinde Osmanli Hanedani’na dahil bir kisi bile kalmadi.

ankara_eski_1.jpg


Abdülmecit Efendi’nin istasyona gitmek üzere otomobile binerken “Mademki milletin ve memleketin saadet ve selameti için çalisiyorsunuz. Allah muvaffak etsin” derken, trende kendisine ulasmayi basaran gazetecilere ise “Bütün düsüncem, milletin karari karsisinda uymaktir. Millete duaciyim. Simdilik Isviçre’ye gidiyoruz. Yabanci ihtiraslara alet olmayacagim” demisti. Ancak sürgünün ilk duragi Montrö’de bir bildiri yayimlayarak Ankara Hükümeti’ni ‘ladini’ (dinsiz, din disi) olmakla suçladi ve Islam dünyasini Hilafet konusunda karar almaya çagirdi. Ama Ankara’nin Isviçre’ye baskisi üzerine bir daha böyle konusmalar yapmadigi gibi Islam dünyasindan da yardim göremedi. O tarihten itibaren pek çok kisi Halifeligini ilan etti ama Halifelik bir daha eskisi gibi olmadi.

Ingiliz komplosu mu

Bazilari Halifelik ile ilgili sikintilarin çogu biçimsel konularda iken ve Musul meselesi ortada dururken, Ingiltere’ye tek baski yapma araci olan Hilafetin kaldirilmasini Ingilizlerin baskisina baglarlar. Örnegin Rauf Bey’e göre, Lozan’a giden Türk Heyeti’ndeki Hahambasi Naum Efendi’nin etkiledigi Ingiltere temsilcisi Lord Curzon, Ismet Pasa’ya baski yapmistir. Rauf Bey, Ingilizlerin daha Said Halim Pasa’nin sadrazamligi döneminden (Haziran 1913-Subat 1917) beri Halifeligi para ile satin almaya çalistiklarina inanir. Kazim Karabekir, 1933’te Emekli Kurmay Albay Halit Akmansü’ye benzer bir açiklama yapacaktir. Ancak Lozan Heyeti’ndeki Riza Nur, hatiratinda Naum Efendi hakkinda irkçiliga varan yorumlar yaptigi halde böyle bir iddiada bulunmaz.

2mpa4bk.jpg


Nitekim Ingilizler Halifeligin kaldirildigini duyduklarinda büyük bir sok yasamislardir. Ingiliz Disisleri belgelerini inceleme firsatini bulan Ömer Kürkçüoglu’na göre, Ingiltere’nin Musul’daki bir görevlisi Türklere tek Halifelik bagi ile bagli olan Kürtlerin durumunu düsününce bu olayin “Türklerin kendi bindikleri dali kesmelerinin Ingiltere için inanilmayacak kadar mükemmel oldugunu” söylemistir. Kürkçüoglu Hilafetin kaldirilmasinin, “Islam Türklerle Kürtler arasindaki tek bagdi. Türkler simdi bunu kopardigina göre Kürtler de kendi geleceklerini düsünmek zorundadirlar” diyen Seyh Said’in 1925’teki ayaklanmasinda rol oynadigina inanir.

Mete Tunçay’a göre ise Halifeligin kaldirilmasi demokratiklesmeden çok laiklesmeye önem veren Mustafa Kemal tipi Jakoben modernlesme projesi açisindan gayet anlamlidir. Sadece zamani tartismaya açiktir. Gerçekten de olaylarin gidisati Mustafa Kemal’in Halifelige karsi mücadeleyi siyasi rakiplerini tasfiye ederken uygun bir zemin olarak gördügünü ve bu olayi, gücünü herkese ispat için kullandigini gösterir. Nitekim bu tarihten itibaren atilan bütün adimlar, rejimin otoriter niteligini ve Mustafa Kemal’in tek adamligini daha da pekistirecektir.

Kaynak
 

sadanorg

Öğrenci
Katılım
20 Ekim 2009
Mesajlar
5
Reaksiyon puanı
0
Puanları
1
Halifeliğin kaldırılması Cumhuriyetimizin en büyük yanlışıdır. Kaldırılmadan yetkileri belirlense idi şimdi islam dünyası Çok farklı bir yerde olacaktı.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Halifeliğin kaldırılması Cumhuriyetimizin en büyük yanlışıdır. Kaldırılmadan yetkileri belirlense idi şimdi islam dünyası Çok farklı bir yerde olacaktı.

Halifeliğin "seçim"le olması veya babadan oğla geçmesi de İslam dünyasının en büyük yanlışıdır. :) Seçimle veya saltanatla belirlenmese idi de Allah'a itaat edilseydi İslam dünyası çok farklı bir yerde olacaktı.

Muaviye'den itibaren tüm halifeler saltanatla hüküm sürdü. Hatta Osmanlı döneminde akli dengesi tam olarak yerinde olmayan I. Mustafa bile halife oldu.
 

ANNE

Profesör
Cezalı
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Halifeliğin "seçim"le olması veya babadan oğla geçmesi de İslam dünyasının en büyük yanlışıdır. :) Seçimle veya saltanatla belirlenmese idi de Allah'a itaat edilseydi İslam dünyası çok farklı bir yerde olacaktı.

Muaviye'den itibaren tüm halifeler saltanatla hüküm sürdü. Hatta Osmanlı döneminde akli dengesi tam olarak yerinde olmayan I. Mustafa bile halife oldu.

Ağzına sağlık. :clover:

Dinimizin belirttiği usûllere uygun bir hayat yaşamış olsaydılar ve özellikle yönetici vasfına sahip insanlar tarafından idare edilen bir ülke olsaydık, bu durumda olmayabilirdik. Allah'u âlem Osmanlı yine devam edebilirdi.

[ Edebilirdi, diyorum. Çünkü; Mustafa ARMAĞAN gibi bazı tarihçiler Osmanlı'nın çöküşünü " şişmiş bir balona " benzetirler. Nasıl ki; şişmiş bir balonun bir sınırdan sonra patlaması gerekiyorsa, Osmanlı'nın çöküşüde buna benzetilmektedir. Bu İmparatorluklar için bir kuralmış. Tarihte belli bir süreden sonra devam eden hiç bir imparatorluk yokmuş. Osmanlı buna uysaydı, falanı yapsaydı, şimdi ayakta olurdu gibi görüşleri tarih bilgisine uygun bulmuyorlar. Bu sebeple kesin birşey diyemiyorum.]

Özellikle yönetici konusundaki zaaflarımızdan bazıları faydalandılar ve o boşluğu onlar doldurdular.

Necip Fazıl KISAKÜREK'in Gençliğe Hitabesini defalarca okumak gerekir.

Saygılar.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Bakara 247:

Peygamberleri onlara, "Allah size Tâlût'u hükümdar olarak gönderdi" dedi. Onlar, "O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir" dediler. Peygamberleri şöyle dedi: "Şüphesiz Allah onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı." Allah mülkünü dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

Allah, seçmeye herkesten daha layık olandır. İşte aynı bu ayetteki gibi, "biz halifeliğe daha layığız" diyerek Allah'ın emrine karşı mı geldik, yoksa acaba Allah onlara seçti de bize seçmeyi mi unuttu? Rabbim bizi nimet verdiği kullarının yolundan ayırmasın. ("(rabbim) bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet" Fatiha)
 

Elbruz46

Rektör
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
11,938
Reaksiyon puanı
1,338
Puanları
293
Halifelik yanlış bilmiyorsam KALDIRILMADI...

Halifelik TBMM nin Tüzel kişiliğine geçti...

Yani eskiden gerçek bir kişi ben halifeyim derken...

Gerek görüldüğünde TBMM Halife olarak hüküm verebilecekti...

Ve yine yanılmıyorsam bu gün dahi halifelik TBMM nin tüzel kişiliğinde atıl vaziyette devam etmektedir...
( Şapka Kanunu gibi kanun orada şapka takan kimse yok)

Ama belli mi olur belki yıllar ve yıllar sonra TBMM Halifelik kimliğini kullanmak isteyebilir...
 

gezegen

Profesör
Katılım
23 Haziran 2008
Mesajlar
1,750
Reaksiyon puanı
37
Puanları
0
Aslanın arkasından ahkam kesmek için en azından kaplan olmalısın

oda bizde olmadıgına göre söylediyimiz her kelime lafkalabalıgı olur okadar
 

ANNE

Profesör
Cezalı
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Bakara 247:

Allah, seçmeye herkesten daha layık olandır. İşte aynı bu ayetteki gibi, "biz halifeliğe daha layığız" diyerek Allah'ın emrine karşı mı geldik, yoksa acaba Allah onlara seçti de bize seçmeyi mi unuttu? Rabbim bizi nimet verdiği kullarının yolundan ayırmasın. ("(rabbim) bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet" Fatiha)

Allah razı olsun. Ne demek istediğini anlıyorum.

Birde konulara bu şekilde cevap yazma, yorumlamayı bir yerde tıkadığını düşünüyorum. Ayrıca anlaşılmasını da zorlaştırıyor. Yorumunuz tefekkürü gerektiyor. Daha açık, herkesin anlayabileceği şekilde yazabilir miyiz? Diye soracağım. Ağzımı tutuyorum. Buda sizin yorumlama tarzınız, birşey diyemeyeceğim.

Kolay gelsin.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Aslında çok açık ablacım, Allah'ın ayette buyurduğu gibi, bizler her zaman "Allah nasıl seçer, biz daha layığız" diyoruz. Halifelik de böyle olmuştur, Allah'ın seçimi dikkate alınmamış ve "biz daha layığız" diyerek halk kendi halifesini kendisi seçmiştir, bu da İslam ümmetinin büyük bir yanılgısı olagelmiştir. Daha sonra da halifeliğin saltanata dönüştürülmesi bir dayatma haline gelmesi yanılgı üstüne yanılgı olmuştur.

Buna rağmen ümmetin önemli kısmı, bu yanılgıyı sahiplenmiş ve Yezid gibi bir İslam düşmanına bile itaati "İslam adına" farz bilmiştir. Bugün Kabe'nin ev sahipleri dahi "Emirel Mu'minin Yezid Efendimizin Faziletleri" diye kitap bastırır olmuş ve bunu ilkokullarda okutmaya başlamıştır.

Tefekkür herkese şart biraz; eğer Allah Kur'anda, "Allah'a itaat edin, resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa, 59) buyurmuşsa, hilafetin peygamberin temsilciliği olduğunu ve böylece İslam'ın yönetim merkezi olduğunu tefekkür ederek idrak etmeliyiz. Öyleyse Allah bizim zorbalara ve kafirlere mi itaat etmemizi istiyor diye düşünmek ve yine Allah'ın vermiş olduğu akılla sonuca ulaşmak zorundayız. Eğer Allah, kendi zâtı ve resulünden sonra birilerinin itaatini farz kılmışsa, o birilerinin aynı kendi zâtı ve resulü gibi temiz ve hatadan arı olması gerektir; işte halife budur.

Geriye kalan tek şey, müslümanların "hep beraber Allah'ın ipine sarılmaları"dır. (Al-i İmran, 103) Allah'ın ipi de resulün bizlere veda ederken bıraktığı iki emanettir, yani Kur'an ve Ehl-i Beyt, yani "ulul emr", bizden olan emir sahipleri.

Kurban olduğum Allah ne güzel açıklamış Âl-i İmran suresi 103üncü ayette:

Hep beraber Allah’ın ipine sarılın ve sakın ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın [...]

Peki Allah'ın üzerimizdeki nimetleri neydi hatırlamamız gereken, işte onu da resulullah veda hutbesinde artık insanlara veda ederken söyledi ve Allah da böyle tasdik etti:

Bugün dininizi kâmil ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. (Maide, 3)

Allah bizi uyarıyor, hep beraber sarılın Allah'ın ipine ve bu konuda üzerinizdeki nimetimi hatırlayın buyuruyor. Resulullah da buna dikkat çekerek bu ayetin indiği zaman, "size Ehl-i Beytim hakkında Allah'ı hatırlatırım" sözünü üç defa tekrarlıyor. İşte o nimet, yani hilafet İslam'ın merkezi; Kur'an ve Ehl-i Beyt de hilafetin merkezidir. Allah'ın sözü üzerine daha ne açıklama yapılabilir?
 

orcnd

Dekan
Katılım
13 Ekim 2008
Mesajlar
6,394
Reaksiyon puanı
255
Puanları
243
Konum
İstanbul
halifeliğin doğru veya yanlış olmasının pek önemi yok fakat kaldırıldığı anı düşündüğümüzde stratejik olanakları olması ve devletin yararına kullanılabilecek olması açısından o an kaldırılmasını doğru bulmuyorum. Devlet çıkarlarına uygun kullanıldık dan sonra içi boşaltılıp ardından kaldırılabilirdi. Bazı şeyleri kaldırırken yerine ne koyacağınızı da hesaplamak gerekli.
 

Turab Garip

Dekan
Emektar
Katılım
30 Mayıs 2007
Mesajlar
6,902
Reaksiyon puanı
181
Puanları
1,243
Devlet çıkarlarına uygun kullanıldık dan sonra içi boşaltılıp ardından kaldırılabilirdi.

Zaten sorunun asıl kaynağı da bu. "Devlet çıkarları" her zaman önde tutulurken "millet çıkarları" her zaman göz ardı edilmiş ve böylece devleti gerçekte milletin oluşturduğu unutulmuştur. Bu da "devlet çıkarı" dediğimiz o devletin belli bir zümre olduğunu gösteriyor.

Devlet eğer her şeyi, hatta dini bile böyle kullanıp içini boşaltabilecekse hangi değerler adına yaşıyoruz; nerede kaldı demokrasi ve laiklik nereye kayboldu? Eğer herkes böyle düşünürse kendi fikirleri adına her şeyi böyle kullanabilir mi? Çünkü "devletin çıkarları" dediğin şey sürekli değişken, herkes başka bir şey söylüyor; bu da devletten kastedilen şeyin aslında belirli bir zümre olduğunun ikinci kanıtı. Çünkü herkes kendi "devlet çıkarı"nın peşinde.

Bütün bunlardan ayrı olarak; hilafet Türkiye'ye yarayacak bir kurum değil. Çünkü içi zaten Osmanlı döneminde çoktan boşaltılmış ve otoritesini yitirmişti. Yine de Kurtuluş Savaşımızda binlerce müslümanın bize sırf "halifeyi kurtarmak" adına Hindistan'dan, Irak'tan, Suriye'den yardım etmesi takdire şayandır. Her ne kadar biz her şeyi kendi başımıza yaptığımızı zannetsek de.

Bu nedenle de bence burada konu edilmesi gereken "Türkiye'de hilafet" değil, "İslam'da hilafet"tir. Bu saatten sonra Türkiye "dünya merkezi" olmayı unutmalı ve hilafeti de bunun için "kullanmamalı"dır. Asıl önemli olan hilafetin ne olduğunu ve "ben müslümanım" diyen kimse için ne ifade ettiğini, etmesi gerektiğini ortaya koyabilmektir.

Allah'ın Bakara suresi 30. ayette "ben yeryüzünde kendime bir halife yaratacağım" buyurmasından da anlaşılacağı üzere, hilafet özünde Allah'ın dolaylı temsilciliğidir ve o yüzden de Allah tarafından seçilmesi, ismet sıfatına haiz olması gerekir ve yine Kur'anda buyrulduğu üzere de Allah tarafından seçilip hatasız olduğu zaman itaati de farzdır. (Yani halifenin verdiği hüküm kesindir, çünkü Allah kendisi hatasız olduğu gibi, halifesi de hatasız olmak zorundadır ve böylece halifenin hükmü Allah'ın hükmü olur.)
 

ANNE

Profesör
Cezalı
Katılım
5 Eylül 2009
Mesajlar
1,657
Reaksiyon puanı
75
Puanları
0
Aslında çok açık ablacım ,... . ...., Allah'ın sözü üzerine daha ne açıklama yapılabilir?

Tekrar yorumunuz için Allah razı olsun. Teşekkürler.

Yukarıdaki amacım; bu konuyu dine lakayt olan veya bu uğurda fazla bir yaşantısı olmayan arkadaşlarımızın takip ettiğini belirtmekti. Bunların sayısı azınsanmıyacak oranda fazladır. İşte bu arkadaşlarımızın anlayabilecekleri şekilde yorumlama yapabilir miyiz? Demek istedim.

Bu arkadaşlarımız yukarıdaki yorumunuzu hiç anlamazlar. Çünkü; tefekkürden ziyade bilgi gerektiriyor. Aşağıdaki yorumunuzu anlayacaklarını sanıyorum. Ancak yinede kafalarında bazı soru işaretlerinin bulunacağını düşünüyorum.

Sonuçta, kendimi bildim bileli cemaat/ tarikat/ grup vs.'nin içinde buldum. Şimdiye kadar sayısız tartışmaya girdim. Sizin ne demek istediğinizi, lafın nerede sonlanacağını az,çok kestirebiliyorum. Ama herkes bizim gibi değil. Onlara çok yabancı gelebiliyor. Bu sebeple size ricada bulunayım dedim.

Sizde yorumunuzu daha da açmışsınız. Teşekkürler.

Saygılarımla.
 

nakşi87

Asistan
Katılım
18 Mart 2010
Mesajlar
125
Reaksiyon puanı
1
Puanları
0
Halifelik Osmanlıya geçtikten sonra islam toplumları arasında birleştirici bir unsur olmuş,halife_i ruyu zemin padişah efendilerimizin vesilesiyle islam, devrisaaddetten sonra en muhteşem günlerini yaşamıştır.Osmanlının zayıflamasıyla islam toplulukları çözülmüş,istilaya uğramış,sömürge ülkeler halini almıştır.
Bizce son halifemiz olan,halife-i ruyu zemin Sultan Vahdeddin Han hazretleri kurtuluş savaşını başlatacak çalışmaları yaptıktan sonra ülkesini terketmiş[terke zorlanmış]kendisinden sonraki neslide yoksulluk içerisinde bir ömür sürmüşlerdir.
 
Üst