Tarih 20 Temmuz 1969 Nasa' da bir türk ve Atatürk

Bu konuyu okuyanlar

cengaver51

Müdavim
Katılım
5 Nisan 2009
Mesajlar
5,118
Reaksiyon puanı
169
Puanları
63
Tarih 20 Temmuz 1969..
APOLLO 11'İ ve 1,5 milyar insan televizyonlarına odaklanmış Neil Armstrong'un Ay'da yürüyecek olmasını heyecanla bekliyordu.
Kendisi de o an TV başındaydı. Tullahoma'da bir evde. Yanında da bir düzine bilim insanı...

Sunucu o an beklenmedik bir haber verdi
"Astronot Armstrong'un bilgisayarı bozuldu, Ay'a iniş yapamayacak!"
Bu ana şahitlik edenler üzüntü verici bu haberi alınca büyük bir hüsrana uğradı. Elbette Tullahoma'da bu evdeki bilim insanları da sukut-u hayal içindeydi

Sonra içlerinden biri, "Telaşa gerek yok, Neil modülü Ay'a indirebilir. Bilgisayarın bozulma ihtimaline karşı, manuel olarak indirebilmek için üzerinde 1,5 yıl çalıştı" dedi.Bu cümle üzerine şaşkınlığa uğrayan bilim insanları ,"Sen nereden biliyorsun be Türk?" deyince

o vakit 32 yaşında olan bir bey;
"Ben Arsev Eraslan, NASA'da Apollo 11 Projesinde yazılım ayağında çalışıyorum" dedi.
Bu adamın tahmini doğru çıkmıştı, Armstrong bilgisayarın bozulması üzerine manuel olarak modülü Ay'a indirmişti.

1,5 milyar insan izlemiş, insanoğlunun Ay'a ayak basmasından ötürü gururlanmıştı.
Eraslan'ın NASA'daki görevi ise modülün Dünya'ya dönüşü yani “re-entry” yazılımlarını gerçekleştirmekti.
Bu bey Armstorng, Collins ve Aldrin'in Dünya'ya sağ salim dönmesi için gerekli yazılımları

gerçekleştirmişti..Eraslan’ın yaptığı yazılımlar olmasaydı o modül Dünya'ya inemeyecekti.
Başka ne mi yaptı? :
*ABD’deki tüm nükleer santrallerin çevreye olan etkisini minimuma indirmek için yazılım geliştirdi,
*Ay’da kristallerden mücevher yetiştirmek için yazılım geliştirdi,

*Suçluyu yüzünden tanıyan dünyadaki ilk 3D Yüz Tanımlama Teknolojisini geliştirdi.
Bu yazılımla 1999 senesinde ABD’de ödül kazandı. Yani günümüzde kullanılan yüz tanımlama ilk kez bir Türk’ün yani bu yanımdaki beyefendinin geliştirdiği teknoloji ile hayat buldu.

Uzun süre NASA’da bilim insanı olarak görev aldı, ABD’deki birçok üniversitede profesör olarak öğrencileri ve NASA personelini eğitti.
Peki nereden merak sardı buna?
Babasının kitaplarından!
Uçak teknolojisi ve havacılıkla ilgiliydi bu kitaplar.

Babası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi Necdet Eraslan’dı.
Atatürk, Necdet Eraslan’ı Fransa’ya gönderdi ve Paris’te 1928’da Ecole Nationale Superieure de L’Aeronautique’te havacılık ve uçak mühendisliği öğrenimi gördü.

Sonrasında ABD’ye 1937’de Türkiye için satın alınacak uçakların temini için bizzat Atatürk tarafından gönderildi. Sonra ne mi oldu? Necdet Eraslan,
*Türkiye’deki ilk dizel motoru imal etti.
*Su türbinleri yaparak elektrik üretti.

‘Karman Line’ yani dünya ile uzayın birleştiği çizgiyi ortaya çıkaran dünyaca ünlü bilim insanı Theodore von Karmán’ın,
“Gel ABD’de kal sana profesörlük verelim” teklifini
“Atatürk’ün ülkesinde yapmam gereken işler var” diyerek reddetti.,

*İstanbul Teknik ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı.
*1963’te ABD’ye profesör olarak gitti Necdet Eraslan.
Louisiana State University Makine – Uzay Havacılığı bölümünde profesörlük yaptı.

Bir yandan da NASA’daki görevlilere ders verdi.
Bu öğrencilerin hepsi Apollo 11 projesinde çalıştı. Yani baba Necdet Eraslan da Ay’a gidilmesi için dolaylı olarak katkı sağladı.

*24 adet kitap yazdı,
*Motor ateşlemesi konusunda büyük çabalar kat etti,
*TÜBİTAK’ın kurulmasının fikir babası oldu ve,

*Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi olarak tarihe geçti.
Bu baba oğul “Atatürk’ün izinde” bilimi geliştirerek Ay’da yürünmesini sağladı.
Biz bu Türk’leri biliyor muyduk?
Ne yazık ki hayır.!!

ABD Başkanı Nixon’un özel uçağı 20 Ekim 1969 saat 11.55’te Ankara Esenboğa Havalimanı’na iniş yapar.
Bu uçaktan inen kişiler Ankara caddelerinde üstü açık bir Cadillac ile geçerler ve kendilerini bekleyen Ankaralıları selamlarlar.

Bu heyet, büyük saygı duydukları birini görmeye gelmiştir. Saygı duruşunda bulunup çelenk bırakırlar.
Saygı duydukları bu kişi 1930’ların başında Eskişehir’de “Çok değil yüz yıla kalmaz insanoğlu Ay’a gidecektir”sözünün sahibidir

Heyetin gittiği yer Anıtkabir, saygı duruşunda bulundukları kişi ise “Mustafa Kemal Atatürk’ten” başkası değildir.
Atatürk’ü ziyaret eden bu kişiler kim diye soracak olursanız; Apollo11 projesiyle Ay’a giden mürettebat;N. A. Armstrong, Michael Collins ve Edwin E. Aldrin’dir
page111,.jpg
 

astegon

Müdavim
Katılım
31 Ocak 2011
Mesajlar
2,973
Reaksiyon puanı
1,361
Puanları
113
yobaz bir millet olduk vesselam.

Yobazlıktan ziyade fazlasıyla UMURSAMAZ olduk.

Burada bile bazı kullanıcılar var, varsa yoksa biricik ...... (şu noktaları siz doldurun) diyerek mevcut durumdan nemalanan ve mevcut durum comfort zone'undan ciddi anlamda yararlanan insanlar.

Biraz bu kesimin "Ya arkadaş neden insanlar intihar ediyorlar" diye oturup düşünmeleri lazımken gelip envai çeşit forumda, twitter ve diğer sosyal medyada s*d*k yarıştırma ve tuhaf şeyleri savunma peşindeler.
 

mapavrili

Müdavim
Katılım
24 Ocak 2010
Mesajlar
1,431
Reaksiyon puanı
1,444
Puanları
113
Yaş
53
Merhum Atatürk'ten sonra türeyen sözüm ona Atatürk'çüler, onun bıraktığı Ülkeyi ve Cumhuriyeti yüceltmek ve büyütmek yerine Atatürk ve Atatürkçülüğün ardına saklanıp ülkenin kaymağını ve kaynağını yiyip bitirdiler, ilerleme şöyle dursun 'küçük olsun bizim olsun' diyerek ülkenin önüne adeta set çektiler, ne zaman ki bu ülke onların girdabından bir nebze olsun kurtuldu , bakın şimdi dünya ile yarışıyor.
 

astegon

Müdavim
Katılım
31 Ocak 2011
Mesajlar
2,973
Reaksiyon puanı
1,361
Puanları
113
Merhum Atatürk'ten sonra türeyen sözüm ona Atatürk'çüler, onun bıraktığı Ülkeyi ve Cumhuriyeti yüceltmek ve büyütmek yerine Atatürk ve Atatürkçülüğün ardına saklanıp ülkenin kaymağını ve kaynağını yiyip bitirdiler, ilerleme şöyle dursun 'küçük olsun bizim olsun' diyerek ülkenin önüne adeta set çektiler, ne zaman ki bu ülke onların girdabından bir nebze olsun kurtuldu , bakın şimdi dünya ile yarışıyor.

Eğer 18 yıllık Ak Parti iktidarından ve 10 yıllık Demokrat Parti iktidarından bahsediyorsan sana bin türlü argüman sunabilirim.

Çok dikkatli konuşmak lazım özellikle DP zamanını. Artıları da var eksileri de var.

Ama son 18 yılı yaşamış biri olarak Ak Parti iktidarı maalesef büyük problemler yaşatıyor ülkeye. Kucaklayıcı dil yerine ayrıştırıcı dil kullandıkça insanlar daha çok uzaklaşacaklar.

Mahallenize iyi seslenin. Bu gidişin sonu iyi değil. İntiharlar ortada.
 

cengaver51

Müdavim
Katılım
5 Nisan 2009
Mesajlar
5,118
Reaksiyon puanı
169
Puanları
63
Ayasofyayı puthane yapan;
Ezanı yasaklayan;
Meşihat dairesini(diyanet) kız lisesi yapan;
Bu milletin bin yıllık hatt-ı kadimi olan Kur’an harflerini değiştiren;
Camileri ahır, meyhane, tuvalet vs. yapan;
Soyismi kanunu ile soysuzları içimize sızdıran;
Hilafeti kaldırıp müslümanları başsız bırakan;
Papazların kılığı olan şapka giymeyenleri astıran;
Onbinlerce islam âlimi’ni astıran veya hapislere sürgünlere gönderip perişan eden;
İslami kıyafetlerimizi değiştiren;
Dersimde yüzbinlerce insanı katleden;
Allah’ın zikredildiği ve memleketimize ve islami hayata yararından başka hiç bir zararı olmayan tekye ve zaviyeleri kapatan;
Dinsiz bir rejim olan laiklik adı altında müslümanlara türlü türlü eziyetler edilmesine yol açan;
Bütün halkın muzafferiyetini kendine isnad ettirip, bütün kusurları halka ve osmanlıya verip milleti şerefsiz bırakan bir adam...
Bilin bakalım kim?
okuyun bunu
Atatürk’ün 1927’de ilk Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilen Rıfat Börekçi Hoca’ya bizzat hazırlattığı bir Cuma hutbesi var… Bugünler için daha bir anlamlı olacağını düşündük.

O hutbeden önce Atatürk’ün, Börekçi Hoca’ya hutbelerin dili ve önemi konusunda söylediklerini aktaralım. Demiştir ki;

“Hocam, camilerimizde okunan hutbelerden milletimiz tam aydınlanıyor mu? Senden isteğim, ayetlere dayanan bir hutbe kitabı hazırlanması. Çünkü bizim dilimiz Türkçe’dir. Okunan hutbeler de siz daha iyi bilirsiniz ki Arapça aktarılmaktadır. Milletimiz bu yüce İslam Dinini çok iyi anlamamaktadır. İyi anlaşılması için açık bir Türkçe ile hutbelerin vatandaşımıza seslenmesini istiyorum. Bu büyük milletin diniyle, kültürüyle daha iyi büyüyeceğine inanıyorum. Yalnız dinimiz, bilginin ışığında müspet ilimler yolunda ele alınmazsa, vatanımız ve milletimiz için bir felakettir…”

Atatürk ile Rıfat Börekçi’nin birlikte hazırladığı Cuma hutbelerini Emine Şeyma Usta’nın, derlediğini ve Atatürk’ü “dinsiz” göstermediği için Usta’nın bazı İslamcıların tepkisini çektiğini de vurgulayıp, günün anlam ve önemine uygun “Askerliğin Şerefi” başlıklı o hutbeyi özetleyerek, aktaralım:

“Ey cemaat-i Müslimin!

Dünyada düşmansız insan olmaz. İnsanın dostu bir ise düşmanı bindir derler. Bunlar, boşuna söylenmiş sözler değildir. Düşmanın açığı var, gizlisi var, bilineni var, bilinmeyeni var, küçüğü var, büyüğü var. Fakat düşman değil mi, hepsi fırsat kollar, hepsi bir zamanını bekler. Onun için insan daima uyanık olmalı, düşmanı korkutacak, düşmanın tecavüzüne meydan vermeyecek kadar kuvvetli, o kadar uyanık bulunmalı. Başka şekilde dünyada rahat yaşanmaz ve yaşatmazlar.

Ey cemaat-i Müslimin!.. Ey Allah’ın kulları!.. Düşmana karşı kuvvet hazırlamak üzerimize farzdır. Bu kuvvetlerin en mühim kısımlarından biri de şüphe yok ki askerdir. “Asker”dir. Asker, düşmanlara karşı dinimizi, yurtlarımızı, ırz ve namuslarımızı bilfiil koruyan silahlı bir kuvvettir. Bunun için askerlik çok büyük, çok mukaddes bir vazifedir. Allah’ını, Peygamberini, yurdunu, yuvasını seven, ırz ve namusunun kıymetini bilen her insan, askerlik görevini seve seve yapmalıdır.

Bizim dinimizde askerliğin mertebesi çok yüksektir. Ölürse şehit, kalırsa gazidir. Peygamberlik rütbesinden sonra en yüksek rütbe şehitlik mertebesidir. Onun için askere çağrılınca koşa koşa ve sevine sevine gitmek lazımdır.

Peygamberimiz; ‘Silah altına davet olunduğun zaman hemen icabet et’ buyurmuştur. Peygamberimizin bu emrini tutmak, boynumuzun borcudur. Askere çağrılıp da gitmeyenler, askere gitmemek için hiç yoktan bahaneler, hastalıklar icat edenler Allah’a ve Peygamberine asi olmuşlardır. Böylelerinden ne Allah razı olur, ne Peygamber!..

Ey mü’minler!.. Bilmiş olun ki, bir asker için en büyük vazife, amirlerine, subaylarına, komutanlarına itaat etmektir. Efendimiz, ‘Hoşunuza gitse de gitmese de amirlerinizin emirlerini dinleyin, onlara itaat edin’ buyurmuşlardır. Amirlerine itaat etmeyen asker, ordunun bozulmasına sebebiyet verir, böylece memleketine ihanette bulunmuş olur. Çünkü itaatsizlik, düzensizliği ve düşmanın galibiyetini hazırlar. Onun içindir ki, askerin amirlerine karşı itaatsizliği, Allah vermesin, memleketin ve milletin mahvolmasına sebep olur. Vazifesini bilen bir asker, amirleri ne söylerse onu yapar. İtaatsiz bir asker, Allah’ın ve Peygamberin gazabını kendi üzerine alır, dünyada ve ahrette rezil-rüsva olur.

Askerlikte gösterilen her vazife mukaddestir. Talim ve nöbet ise kutsal bir görevdir, büyük bir ibadettir. Peygamberimiz buyuruyorlar ki; ‘Allah için bir gece nöbet beklemek, gecesi namaz, gündüzü oruçlu geçen bin geceden hayırlıdır’.

Talime çıkmamak için yalandan hasta görünmek, büyük hem de çok büyük bir günahtır. Nöbet beklerken uyumak, bulunduğu karakolu düşmana teslim etmek de büyük bir günahtır. Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır; ‘İki göze cehennem ateşi dokunamayacaktır. Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda gece vakti karakol bekleyen göz’… Çocuklarımıza atıcılık öğretmek, askeri talimler yaptırmak da Peygamberimizin emirlerindendir.

Ey cemaat-i Müslimin, ey Allah’ın kulları!.. Düşman ile karşı karşıya gelmeyi arzu etmeyiniz. ‘Ah bir savaş olsa da şöyle yapsak’ demeyiniz. Fakat her ne sebeple olursa olsun, düşmanla karşı karşıya gelmek zorunda kalırsanız, o zaman düşmandan daha çok kararlı olunuz, düşmana arka çevirmeyiniz, düşmandan kaçmayınız. Çünkü düşmandan kaçanların cezası, dünyada hüsran ve helak, ahirette azaba uğramaktır. Bunlar dünyada sefaletin, ahirette cehennemin en alt tabakasına yuvarlanırlar. Böyle bir akibet ise fenadır.”



 

Ekli dosyalar

  • 0000000692341-1.jpg
    0000000692341-1.jpg
    34.5 KB · Görüntüleme: 175
Son düzenleyen moderatör:

mapavrili

Müdavim
Katılım
24 Ocak 2010
Mesajlar
1,431
Reaksiyon puanı
1,444
Puanları
113
Yaş
53
Eğer 18 yıllık Ak Parti iktidarından ve 10 yıllık Demokrat Parti iktidarından bahsediyorsan sana bin türlü argüman sunabilirim.

Çok dikkatli konuşmak lazım özellikle DP zamanını. Artıları da var eksileri de var.

Ama son 18 yılı yaşamış biri olarak Ak Parti iktidarı maalesef büyük problemler yaşatıyor ülkeye. Kucaklayıcı dil yerine ayrıştırıcı dil kullandıkça insanlar daha çok uzaklaşacaklar.

Mahallenize iyi seslenin. Bu gidişin sonu iyi değil. İntiharlar ortada.
Sizde argüman çoktur bilirim.. Laf laf laf.
 

hasanalicelennn

Öğrenci
Katılım
24 Temmuz 2019
Mesajlar
81
Reaksiyon puanı
42
Puanları
18
Yaş
43
okuyun bunu
Atatürk’ün 1927’de ilk Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilen Rıfat Börekçi Hoca’ya bizzat hazırlattığı bir Cuma hutbesi var… Bugünler için daha bir anlamlı olacağını düşündük.

O hutbeden önce Atatürk’ün, Börekçi Hoca’ya hutbelerin dili ve önemi konusunda söylediklerini aktaralım. Demiştir ki;

“Hocam, camilerimizde okunan hutbelerden milletimiz tam aydınlanıyor mu? Senden isteğim, ayetlere dayanan bir hutbe kitabı hazırlanması. Çünkü bizim dilimiz Türkçe’dir. Okunan hutbeler de siz daha iyi bilirsiniz ki Arapça aktarılmaktadır. Milletimiz bu yüce İslam Dinini çok iyi anlamamaktadır. İyi anlaşılması için açık bir Türkçe ile hutbelerin vatandaşımıza seslenmesini istiyorum. Bu büyük milletin diniyle, kültürüyle daha iyi büyüyeceğine inanıyorum. Yalnız dinimiz, bilginin ışığında müspet ilimler yolunda ele alınmazsa, vatanımız ve milletimiz için bir felakettir…”

Atatürk ile Rıfat Börekçi’nin birlikte hazırladığı Cuma hutbelerini Emine Şeyma Usta’nın, derlediğini ve Atatürk’ü “dinsiz” göstermediği için Usta’nın bazı İslamcıların tepkisini çektiğini de vurgulayıp, günün anlam ve önemine uygun “Askerliğin Şerefi” başlıklı o hutbeyi özetleyerek, aktaralım:

“Ey cemaat-i Müslimin!

Dünyada düşmansız insan olmaz. İnsanın dostu bir ise düşmanı bindir derler. Bunlar, boşuna söylenmiş sözler değildir. Düşmanın açığı var, gizlisi var, bilineni var, bilinmeyeni var, küçüğü var, büyüğü var. Fakat düşman değil mi, hepsi fırsat kollar, hepsi bir zamanını bekler. Onun için insan daima uyanık olmalı, düşmanı korkutacak, düşmanın tecavüzüne meydan vermeyecek kadar kuvvetli, o kadar uyanık bulunmalı. Başka şekilde dünyada rahat yaşanmaz ve yaşatmazlar.

Ey cemaat-i Müslimin!.. Ey Allah’ın kulları!.. Düşmana karşı kuvvet hazırlamak üzerimize farzdır. Bu kuvvetlerin en mühim kısımlarından biri de şüphe yok ki askerdir. “Asker”dir. Asker, düşmanlara karşı dinimizi, yurtlarımızı, ırz ve namuslarımızı bilfiil koruyan silahlı bir kuvvettir. Bunun için askerlik çok büyük, çok mukaddes bir vazifedir. Allah’ını, Peygamberini, yurdunu, yuvasını seven, ırz ve namusunun kıymetini bilen her insan, askerlik görevini seve seve yapmalıdır.

Bizim dinimizde askerliğin mertebesi çok yüksektir. Ölürse şehit, kalırsa gazidir. Peygamberlik rütbesinden sonra en yüksek rütbe şehitlik mertebesidir. Onun için askere çağrılınca koşa koşa ve sevine sevine gitmek lazımdır.

Peygamberimiz; ‘Silah altına davet olunduğun zaman hemen icabet et’ buyurmuştur. Peygamberimizin bu emrini tutmak, boynumuzun borcudur. Askere çağrılıp da gitmeyenler, askere gitmemek için hiç yoktan bahaneler, hastalıklar icat edenler Allah’a ve Peygamberine asi olmuşlardır. Böylelerinden ne Allah razı olur, ne Peygamber!..

Ey mü’minler!.. Bilmiş olun ki, bir asker için en büyük vazife, amirlerine, subaylarına, komutanlarına itaat etmektir. Efendimiz, ‘Hoşunuza gitse de gitmese de amirlerinizin emirlerini dinleyin, onlara itaat edin’ buyurmuşlardır. Amirlerine itaat etmeyen asker, ordunun bozulmasına sebebiyet verir, böylece memleketine ihanette bulunmuş olur. Çünkü itaatsizlik, düzensizliği ve düşmanın galibiyetini hazırlar. Onun içindir ki, askerin amirlerine karşı itaatsizliği, Allah vermesin, memleketin ve milletin mahvolmasına sebep olur. Vazifesini bilen bir asker, amirleri ne söylerse onu yapar. İtaatsiz bir asker, Allah’ın ve Peygamberin gazabını kendi üzerine alır, dünyada ve ahrette rezil-rüsva olur.

Askerlikte gösterilen her vazife mukaddestir. Talim ve nöbet ise kutsal bir görevdir, büyük bir ibadettir. Peygamberimiz buyuruyorlar ki; ‘Allah için bir gece nöbet beklemek, gecesi namaz, gündüzü oruçlu geçen bin geceden hayırlıdır’.

Talime çıkmamak için yalandan hasta görünmek, büyük hem de çok büyük bir günahtır. Nöbet beklerken uyumak, bulunduğu karakolu düşmana teslim etmek de büyük bir günahtır. Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır; ‘İki göze cehennem ateşi dokunamayacaktır. Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda gece vakti karakol bekleyen göz’… Çocuklarımıza atıcılık öğretmek, askeri talimler yaptırmak da Peygamberimizin emirlerindendir.

Ey cemaat-i Müslimin, ey Allah’ın kulları!.. Düşman ile karşı karşıya gelmeyi arzu etmeyiniz. ‘Ah bir savaş olsa da şöyle yapsak’ demeyiniz. Fakat her ne sebeple olursa olsun, düşmanla karşı karşıya gelmek zorunda kalırsanız, o zaman düşmandan daha çok kararlı olunuz, düşmana arka çevirmeyiniz, düşmandan kaçmayınız. Çünkü düşmandan kaçanların cezası, dünyada hüsran ve helak, ahirette azaba uğramaktır. Bunlar dünyada sefaletin, ahirette cehennemin en alt tabakasına yuvarlanırlar. Böyle bir akibet ise fenadır.”



Ben o ismi zikretmedim siz mi tahmin ettiniz
 
Son düzenleyen moderatör:

ConfickerBelasi

Müdavim
Katılım
8 Ekim 2011
Mesajlar
53,871
Çözümler
1
Reaksiyon puanı
16,117
Puanları
113
Konuyla alakasi olmamasi disinda mesajda bişey yok tabi yuksek sosyete isen sokak ağzı ağır kaçabilir.
 

Mustafa Deliktaş

Müdavim
Emektar
Katılım
9 Ağustos 2015
Mesajlar
3,292
Reaksiyon puanı
2,239
Puanları
113
Super moderatör arkadaşımız uyarısını yapmış. Ben de hatırlatayım dedim. Konu düzgün devam etmezse yetkiyi kullanırız, lütfen foruma uygun devam edin.
 
Üst