Ebu hureyre[ra]

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Tarih künyeleriyle tanıyor onu. İsmi lakaplarına yenilenlerden o. Farklı zamanların mühürlerini vuran iki adı var: “Güneşin Kulu” ve “Rahman’ın Kulu”. Cahiliye döneminde ismi “Güneşin Kulu-Abduşşems”, lakabı “Kediciğin Babası-Ebu Hureyre”. Hz. Peygamber ona lakabıyla hitap etmeye devam etmiş, ancak Müslüman olduktan sonra ismini “Rahman’ın Kulu-Abdurrahman” olarak değiştirmişti. Bu geniş omuzlu, kızıl sakallı, siyah sarıklı esmer adama çocukluğunda çobanlık yaparken küçük kedisiyle oynamayı sevdiği, onu kollarında gezdirdiği için verilmişti lakabı. Merhamet ve sevgi, Nebî’nin dudaklarında yeni bir anlam libasına dönüşmüş, Abdurrahman b. Sahr’a giydirilen bu sevimli giysi ona çok yakışmıştı. Hayber’in fethi sırasında Yemen’de Müslüman olup Medine’ye hicret eden Ebu Hureyre, Kâinat Güneşi’nin yörüngesine girerek ölene kadar O’nun çekim alanında kalmış, hafızasıyla sırladığı aynasıyla o nuru gelecek zamanlara yansıtmıştı. Üç yıl boyunca savaşta, barışta, evde, çölde, yolculukta, ikamette ve hacda hep O’nun yanındaydı. “Suffe Ehli” denen o 70 muhteşem yoksulun en bilgini, makamca en üstünüydü. Hz. Peygamber’i büyük bir sevgiyle seviyor, O’na olan yakınlığının yeryüzünün bütün nimetlerinden daha hayırlı olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden sünnet-i seniyyeye sıkı sıkı sarılıyor, takvanın sınırlarını bu muhabbet haritasıyla belirliyordu. İyiliği emredip kötülükten sakındırmanın bu haritanın hayat veren nehirlerinden biri olduğuna inanan Ebu Hureyre, bu coşkun nehre zenginlerin sed çekmesine izin vermiyor, hakkı kaim kılmak için zenginle fakir arasında bir ayrım gözetmiyordu.

İlme olan düşkünlüğü onu Hz. Peygamber’in katında ayrıcalıklı kılıyor, iltifatın en kıymetlisiyle taçlandırıyordu. “Senden önce bana kimse bu soruyu sormamıştı!” diyen Hz. Peygamber’in yüzü aydınlanıyor, kıyamet günü şefaatine nail olacak en mutlu kişileri açıklıyordu: “Bütün kalbiyle ve benliğiyle ‘Lâ ilâhe ill
Allah.jpg
’ diyenler”. Öte yandan Hz. Peygamber’e olan sevgisini, “Seni görünce mutlu oluyorum! Gözüm gönlüm aydınlanıyor” sözleriyle ifade etmeye çalışan Ebu Hureyre’ye Hz. Peygamber: “İlim Kabı” adını veriyordu. Zira onun nebevî bir duayla sırlanmış güçlü bir hafızası vardı.

Zeyd bin Sâbit’in anlattığına göre bir gün Hz. Peygamber mescidde bazı sahabilerinin yanına gelmiş, “Her biriniz Allah’tan bir dilekte bulunsun!” buyurmuştu. Zeyd bin Sâbit ve bir başka sahabî dua etmiş, Hz. Peygamber de “Amin” demişti. Sıra Ebu Hureyre’ye gelince “Allah’ım senden iki arkadaşımın istediklerini ayrıca unutulmayan bir ilim dilerim” demiş, Hz. Peygamber de bu duaya “âmin” demişti. Bunun üzerine Zeyd ve diğer arkadaşı, ”Ey Allah’ın Resûlü! Biz de Allah’tan unutulmayan bir ilim isteriz” demişler, Hz. Peygamber gülümseyerek şu cevabı vermişti onlara: “Devsli genç sizden önce davrandı!”

Bir başka rivayete göre “Kediciğin Babası”, Hz. Peygamber’in, “Kim cübbesini yere serer de ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz!” sözünü duyar duymaz cübbesini yere sermiş, o günden sonra Hz. Peygamber’den duyduğu her şeyi aklında tutmuş, unutmamıştı. İlâhî bir sorumlulukla harfi harfine ezberlediği yüzlerce hadis-i şerîfe kendine ait bir sözün karışmaması için, “Bu benim kesemden” diye dikkat çekerdi Ebu Hureyre.

Kulluk bilinci, gündüzlerini oruca, gecelerini namaza ayırmıştı. Yoksulluğu ve Suffe Ehli’nden oluşu evliliğini Hz. Peygamber zamanından sonraya ertelemişse de, bir aile oluşturduktan sonra dahi aynı hassasiyeti eşi ve kızının da dahil olduğu teheccüd şehrâyinleriyle devam ettirmişti. Nöbetleşe uyanıyorlar, geceyi dilimlere ayırıp namazla aydınlatıyorlardı. Bir lokma ekmek bulamadıkları günlerden sevgiyle söz ediyorlar, öğrendikleri bir âyetin açlıklarını nasıl unutturduğunu anlatıyorlardı. Geceyi üçe ayırırdı Ebu Hureyre: Üçte birinde uyur, üçte birinde namaz kılar, üçte birinde Hz. Peygamber’in hadisleri üzerinde düşünürdü. Evine geldiğinde, yiyecek bir şey olup olmadığını ailesine sorar, ”yok” cevabını aldığında, tebessümünü çürütmeden, “Olsun, ben oruçluyum” derdi. O kadar kanaatkârdı ki; bir avuç hurmayla bütün gününü geçirir, bu nimetin şükrünü eda edebilmek için her vesileyle Allah’ı anardı. Yokluğa rağmen misafiri sever, azığını paylaşmakta tereddüt etmezdi. O günlerde üç cümlelik bir biyografisi vardı: “Yetim büyüdüm. Yoksul olarak hicret ettim. Karın tokluğuna çalışan bir işçiydim.”

İlimde yükseldikten sonra Hz. Peygamber tarafından İslam’ı yayması için Bahreyn’e gönderildi. Daha sonra Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde de aynı yerde imamlık, müezzinlik ve valilik gibi görevlerde bulundu, müslümanların meselelerini çözdü, tevazuyla çalıştı. Hoşsohbet ve nüktedandı. Medine valisi Mervan’a vekalet ettiği bir gün, hurma lifinden bir başlığı kafasına geçirip eşeğe binmiş, çarşıda bineğini koşturuyor, karşısına çıkanlara “Yol açın, emir geliyor!” diye bağırıyordu. Çocuklarla oynamaktan, onları sevindirmekten büyük haz alırdı. Geceleri oynadıkları “Karga oyunu”na gizlice katılır, sonunda ayaklarını yere vurarak onları şaşırtır ve güldürürdü. Ebu Rafi’yi davet ettiği akşam yemeğini “Buyurun emirin yemeğinden!” diyerek yağlı suyun içinde kuru ekmek sunmuştu.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Mescid-i Nebevî’de ne zaman hadis rivayet etse gözyaşlarına boğulan Ebu Hureyre ilim ve fedakârlık üzerine bina ettiği dünya hayatını 78 yaşında tamamladı ve Medine’deki Cennetü’l-Bakî’a defnedildi. Bâki kalan onun rivayet ettiği bini aşkın hadis-i şerif oldu. Yüzlerce yıldır dünyanın neresinde bir Müslüman Hz. Peygamber’den bir hadis rivayet etse onun adı da anılıyor: “Ebu Hureyre (r.a)’nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:” sözü milyonlarca dudağı süslüyor.

Ali Ural
ebrar kardeşimizin aktarımıdır Allah[cc]razı olsun
http://www.ashabilyemin.com/gunesin-kullugundan-rahmanin-kulluguna-p911336.html#post911336
 

enrooy

Profesör
Katılım
19 Mart 2009
Mesajlar
2,143
Reaksiyon puanı
14
Puanları
218
ne kadarda mübarek bir insan
 

nagaracuga

Doçent
Katılım
4 Ocak 2008
Mesajlar
740
Reaksiyon puanı
496
Puanları
63
Ebu Hureyre konusunda kafama takılan bazı şeyler var.

Gerçek isminin ne olduğu net olarak bilinmeyen, sırf ismi ile ilgili olarak 40'tan fazla rivayet bulunan birisi. Hadisleri yazıp yazmadığı gibi konularda da tarihî kaynaklarda verilen bilgiler farklı farklı.

Müslüman olduktan sonra en fazla 3 veya 4 yıl peygamberimizin yanında kaldığı söyleniyor. Daha kısa süre veren kaynaklar da mevcut.

Buna rağmen en fazla hadis rivayet edenler sıralamasında ilk sırada yer alıyor.

Ebu Hureyre'yi övenlerin de eleştirenlerin de gösterdikleri kaynaklar onun vefatından çok sonra yaşamış insanlar tarafından yazılmış veya o insanlara isnat edilen kaynaklar

Ebu Hureyre ve hadis rivayetleri konusunu özellikle «hadis inkârcısı» gibi gözükmeyen kaynaklardan araştırmaya çalıştım.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nde şöyle bir açıklama var:
"Diğer sahâbîlerin neden kendisi kadar hadis rivayet etmediklerini soranlara söylediği gibi muhacirler çarşıda ticaretle, ensar da malları ve mülkleriyle meşgulken Ebû Hüreyre ehl-i Suffe’den biri olarak Resûlullah’ın yanından ayrılmamış, diğer sahâbîlerin bulunmadığı meclislerde bulunmuş, onların duymadığı hadisleri duyup ezberlemiş"

Burada kafama takılan konular:
1) Ebu Hureyre böyle bir söz söylemiş ise burada diğer sahabeler hakkında bir ithamda bulunmuş veya kendisinin onlardan üstün olduğunu ima etmiş olmuyor mu?
2) Ebu Hureyre'yi anlatırken neden bunun gibi kendisinin söylediği rivayet edilen ifadelere sık başvuruluyor da sahabelerin onun çok hadis rivayet etmesi ile ilgili yaptığı açıklamalara pek rastlanmıyor?
3) Peygamber efendimiz haram, helal, Allah'ın emir ve yasakları gibi konuları tek bir sahabenin işiteceği şekilde anlatıp geçmiş olabilir mi?

Yine İslam Ansiklopedisi'nden:
Ebû Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesine karşı çıkanlardan biri olan Hz. Âişe onu yanına çağırarak görmediği ve duymadığı bazı rivayetlerin hesabını sormak istemiş, Ebû Hüreyre de, “Anacığım! Ayna, sürme ve güzel koku gibi şeyler beni oyalayıp da bu rivayetleri Resûlullah’tan duymama engel olmadı” deyince Âişe, “Belki de öyledir” (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 604-605) diyerek kendisine hak verdiğini ifade etmiştir.

Burada kafama takılan konular:
1) Ebu Hureyre Hz. Âişe'ye böyle bir cevap vermiş ise burada kinayeli olarak "sen sürme ve güzel koku gibi şeylerle oyalandığın için bu rivayetleri duymamışsındır" demiş olmuyor mu?
2) Bununla ilgili kaynak olarak gösterilen Zehebî aynı ansiklopediye göre Hicrî 673 yılında doğmuş. Ebû Hureyre H. 58 yılında vefat ettiğine göre bu anlatılanın ilk kaynağı Zehebî ise o böyle bir konuşmanın geçtiğini nereden haber almış olabilir?

Peygamber efendimizin yanından ayrılmadığı söylenen Ebu Hureyre ile ilgili bir başka alıntı:
1) Hz. Aişe’ye Ebû Hüreyre’nin: “Şu’m üç şeyde; evde, kadında ve attadır” haberini naklediyor denince, O; “Ebû Hüreyre iyi ezberleyememiş. Zira o girdiğinde Resûlullah: “Allah, Yahudileri kahretsin, zira onlar; ‘Şu’m üç şeyde; evde, kadında ve attadır’ derler” buyurmuştu. Ebû Hüreyre hadisin başını işitmemiş, sadece sonunu duymuştur” dedi.

2) Benî Amir’den iki adam Hz.Aişe’nin yanına girip “Ebu Hüreyre: “Tıyera ancak kadında, binekte ve evdedir” hadisini rivayet ediyor?” (Nedersin?) diye sordular. O: “(Aklım başımdan gitti) aklımın yarısı göğe uçtu, yarısı yerde kaldı!” dedikten sonra şu cevabı verdi: “Kur’an’ı Ebu’l-Kasım’a indiren Allah’a yemin ederim ki, o böyle söylemiyordu. Fakat Resûlullah (s) şöyle buyurmuştur: “Cahiliye insanları şöyle derlerdi: Uğursuzluk (Tıyera); kadında, evde ve binektedir.” Sonra Hz. Aişe şu ayeti okudu: “َْلايِفٍةَبيِصُمْنِمَباَصَأاَما فِلاَاَأَأْبَفَْأِْبَبْنِمٍباَاِتيِفا فا ِلُْمِكُسْفَأيِفَا َلِْرْضأيِكَيِا فاللَّىَلَعَكِلَذ/Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılmış) olmasın. Doğrusu bu Allah’a kolaydır.

Kaynak: İbrahim Sağlam, ‘UĞURSUZLUK ÜÇ ŞEYDEDİR...’RİVAYETİNİN İSNAD VE METİN YÖNÜNDEN TAHLİLİ

İslam Ansiklopedisi'nden:
Tâbiîn fakihlerinden İbrâhim en-Nehaî (ö. 96/714), kendi zamanında bazı âlimlerin fakih olmadığı gerekçesiyle Ebû Hüreyre’nin ahkâma dair bir kısım rivayetlerini kabul etmediklerini ileri sürmüş, Nehaî’nin rivayetlerine ve görüşlerine büyük önem veren Ebû Hanîfe gibi âlimler de Ebû Hüreyre aleyhinde herhangi bir şey söylememekle beraber onun sahih kıyasa aykırı rivayetlerini kabul etmek istememişlerdir.
Ebu Hanife ansiklopediye göre H. 80 yılında doğmuş, H. 150 yılında vefat etmiştir. O ictihatlarını yaparken henüz ortada Kütüb-i Sitte adı verilen kitaplar yoktu.

İslam Ansiklopedisi'nde Ebu Hanife ile ilgili şöyle bir açıklama bulunuyor:
Mevcut kaynaklara göre Ebû Hanîfe’yi tenkit edenlerin başında Buhârî gelmektedir. Buhârî el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inin bab başlıklarında isim zikretmeden, “Kāle ba‘zu’n-nâs” (insanlardan biri şöyle dedi) ifadesini kullanarak Ebû Hanîfe’yi tenkit etmiş (Buhârî, “Îmân”, 36; Vehbî Süleyman Gāvecî, s. 203-265), diğer eserlerinde de onun İslâm dinine zarar veren Mürcie’ye mensup olduğuna ilişkin rivayetleri zikretmiştir (et-Târîḫu’l-kebîr, VIII, 81; M. Rızâ el-Hakîmî, s. 343).
Ümmetin önemli bir kısmının «imâm-ı âzâm» olarak bildiği ve ona uyduğu bir âlimle ilgili olarak kanaati bu şekilde olan Buhârî rical meselesinde ne kadar isabetli davranmış olabilir? Buhârî'nin en fazla rivayeti Ebu Hureyre'den almasına karşılık Ebu Hanife'den «insanlardan biri şöyle dedi» şeklinde bahsetmesi oldukça düşündürücüdür. Dahası İSAM tarafından dünya kütüphanelerinde araştırma yapılarak bulunan Buhârî'nin Sahih'inin en eski tam nüshası H. 550 yılında istinsah edilmiş. Yani Buhârî'nin vefatından neredeyse 300 yıl sonra. Ve bir tek Sahih rivayeti yokmuş, rivayetler varmış. Bu durumda Ebu Hureyre ile ilgili rivayetler konusunda zaman içinde bir değişme olmuş mudur, olmadığının isbatı var mıdır?

Gelelim bir başka meseleye:
Bişr b. Sa'îd "Allah'a yemin olsun ki biz Ebû Hureyre'nin meclisinde bulunurduk, O bize Rasûlullah’tan ve Ka'b el-Ahbâr'dan rivayet ederdi. Ebû Hureyre kalkıp gittikten sonra bizimle birlikte oturan bazı insanların, Rasûlullah’ın hadisini Ka'b'ın sözü, Ka’b’ın sözünü de Rasûlullah’ın hadisi diye naklettiğini işitirdim. Allah'tan korkun ve hadis konusunda korunun!"

Kaynak: İbn Kesîr, Ebu'l-Fidâ İmâduddîn İsmail b. Ömer (774/1372), el-Bidâye ve'n-nihâye, thk. Ahmed Abdülvehhâb Fetih, ( Kahire: Dâru'l-Hadîs, 1414/1993), VIII: 112.; Sema Tombul, Bir Devlet Politikası Olarak Hz. Ömer'in Hadis Rivayetleriyle İlgili Tutumu
Burada bahsi geçen Ka'b el-Ahbâr ile ilgili olarak Doç. Dr. Ebubekir Sifil şöyle bir açıklama yapmış:
Üstelik burada Ka b el-Ahbâr ın "özel" bir konumu var: O, İsrailiyat nakilcilerinden birisidir. O, "Yeryüzünde tek karış toprak yoktur ki Allah Teala orada kıyamete kadar cereyan edecek hadiseleri Musa (a.s) a indirdiği Tevrat ta zikretmiş olmasın" (İbn Abdilberr, el-İstî âb, III, 1287; İbn Hacer, el-İsâbe, V, 465) diyen, İsrailiyat kitaplarında haber verildiğini öne sürerek Hz. Ömer (r.a) in şehid edileceğini önceden söyleyen (oysa kendisi Hz. Ömer (r.a) e suikast düzenleyenlerle birlikte görülmüştü; el-Kevserî, Makâlât, 39) birisidir! Dolayısıyla onun söylediği sözün dinî bakımdan bir kıymet ifade etmesi için behemehal ya kimden aldığının bilinmesi veya İslâmî nasslar ın tasdikinden geçmiş olması gerekir!"

Kaynak: Ebubekir Sifil, Bu Hal-i Pür-Melal’e Ağlanır Mı, Gülünür Mü?-4
Yani hadis savunucusu Ebubekir Sifil'in bu şekilde bahsettiği Ka'b el-Ahbâr'dan Ebu Hureyre'nin alıntılar yaptığı ve onun sözlerini hadis diye rivayet edenlerin olduğu söyleniyor.

Kaynaklarda Hz. Ömer’in Ebû Hureyre'ye çok hadis rivayet etmemesi konusunda uyarıda bulunmasının yanısıra, hadis rivayetinden vazgeçmemesi halinde kendisini Devs denilen bir yere süreceği tehdidinde bulunması ve naklettiği rivayetlerin doğruluğunu kontrol ettiği de yer alan bilgilerdendir. Ebû Hureyre’nin kendisi hadis rivayetiyle ilgili Hz. Ömer’le arasında geçen bir diyaloğu şöyle nakleder: Hadis rivayet ettiğim, Ömer'e ulaşınca, beni çağırdı ve şöyle dedi: ‘Falanca gün, filancanın evinde sen bizimle beraber miydin?’ Ben: 'Evet, o gün Rasûlullah: 'Her kim bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerini hazırlasın’ dedi, dedim. Bunun üzerine Ömer: ‘O halde git, hadis rivayet et.’ dedi.‛

Kaynak: Sema Tombul, Bir Devlet Politikası Olarak Hz. Ömer'in Hadis Rivayetleriyle İlgili Tutumu
Bu paragrafın dipnotlarını incelersek:
hadis rivayetinden vazgeçmemesi halinde kendisini Devs denilen bir yere süreceği tehdidinde bulunması ifadesinin dipnotu: İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, L: 172, LXVII: 343; Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-nübelâ, II: 600-601; İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye, VIII: 110.

Bunlardan İbn Asâkir H. 499, Zehebî H. 673, İbn Kesîr 701 doğumludur.

Ömer: ‘O halde git, hadis rivayet et.’ dedi. ifadesinin dipnotu: İbn Hacer, el-İsâbe fî temyîzi's-sahâbe, thk. Ali Muhammed el-Becâvî (Beyrut: Dâru'l-Cîl, 1412/1992), IV: 209; Sıbai, Sünnet, 73.

İbn Hacer H. 773 doğumludur.

Bu durumda Hz. Ömer'in Ebu Hureyre'ye hadis rivayetinden vazgeçmesini söylediğini rivayet eden ilk kaynakla Hz. Ömer'in "git, hadis rivayet et" dediğini belirten kaynak arasında neredeyse 300 yıllık bir zaman bulunuyor olabilir. Dahası İbn Hacer, Ebu Hureyre'nin vefatından neredeyse 700 yıl sonra doğmuş. Eğer anlatılanın ilk kaynağı o ise bununla ilgili haberi nereden almış olabilir?

Baştan belirttiğim gibi Ebu Hureyre'yi övenlerin de eleştirenlerin de gösterdikleri kaynaklar onun vefatından çok sonra yaşamış insanlar tarafından yazılmış veya o insanlara isnat edilen kaynaklar. Bazen Buhârî'nin Sahih'inde olduğu gibi bir eserin birden fazla rivayeti bulunabiliyor ve bir süre sözlü olarak (sema-kıraat) nesilden nesile aktarıldıktan sonra yazıya geçirilmiş olabiliyor.
 
Son düzenleme:

nagaracuga

Doçent
Katılım
4 Ocak 2008
Mesajlar
740
Reaksiyon puanı
496
Puanları
63
Hz. Ömer'in Ebu Hureyre'ye "git hadis rivayet et" dediğini yazan İbn Hacer ve eseri el-İsâbe ile ilgili olarak İslam Ansiklopedisi'nin Ebu Huzeyfe el-Buhârî maddesinde şu şekilde bilgi bulunuyor:
Ebû Huzeyfe İshâk b. Bişr b. Muhammed b. Abdillâh el-Hâşimî el-Buhârî (ö. 206/821) Asılsız haber rivayet etmekle tanınan râvi ve tarihçi.
(...) Ebû Huzeyfe hadis münekkitlerinin âdeta hücumuna uğramış ve daha çok İbn Tâvûs gibi zamanına yetişmediği ve görmediği kişilerden rivayette bulunduğu için suçlanmış, ayrıca güvenilir kişileri alet ederek asılsız haber nakletmekle itham edilmiştir. Hatîb el-Bağdâdî, İsmâil b. Îsâ el-Attâr’dan başka hiçbir Bağdatlı’nın ondan bir şey rivayet etmediğini, kendisinden daha çok Horasanlılar’ın rivayette bulunduğunu söyler. Ahmed b. Seyyâr el-Mervezî, Ebû Huzeyfe’yi gafillikle ve zayıf bir hâfızaya sahip olmakla; Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe ve Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî kezzâblıkla; Ali b. Medînî, İbn Hibbân ve Dârekutnî kezzâb, metrûkü’l-hadîs ve ne söylediğini bilmeyen bir kişi olmakla; İbn Adî ile Ukaylî de münker hadis rivayet etmekle suçlamışlardır. Sadece talebesi Muhammed b. Ömer ed-Dârâbcirdî ile Şiî tarihçi Necâşî onu sika* hadis ricâli arasında zikrederler.
Eserleri. 1. Kitâbü’l-Mübtedeʾ. Yaratılıştan başlayarak Hz. Peygamber devrinin sonuna kadar meydana gelen olayları ihtiva eden bu eserde aslı esası olmayan hadis ve sözler yer almaktadır. Taberî gibi tarihçilerin kaynak olarak kullandığı, İbn Hacer el-Askalânî tarafından bazı parçaları el-İṣâbe’de iktibas edilen kitabın Chicago Orient Institute Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 17.624) (...)
2. Kitâbü’l-Fütûh. Suriye, Anadolu, Mısır, Irak ve Mağrib’in fethinden bahseden eser zamanımıza intikal etmemiş, ancak Taberî, Yâkūt el-Hamevî ve İbn Hacer tarafından kaynak olarak kullanılmıştır.
Buhârî ve Ebu Hureyre ile ilgili tez, makale, kitap gibi çalışmalarda kaynak olarak sık sık karşımıza çıkan İbn Hacer'in yalancılıkla itham edilen bir zatın eserlerinden alıntılar yapmış olması düşündürücüdür.
 
Üst